(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

Academia.eduAcademia.edu
KADI BURHANEDDİN B. MES’UD OF ANİ AND A CULTURAL HERITAGE: ENÎSÜ’L-KULÛB Ali İPEK* Ercan CENGİZ** ABSTRACT A lthough Islamic period in Ani and its region started after 646, the persistent domination and the settlement of Muslim population in this castle started with Sultan Alp Arslan’s conquest, the one of the most important centers in the world. After the conquest, Ani, which was first ruled by Seljuk and then other muslim rulers, became an Islamic cultural center in due course. Kadi Burhaneddin b. Mes’ud is one of the best known scientists who was grown up in this region and known with his Anevi. Although there are not any records about the biography of Kadi Burhaneddin in the related sources, some limited information about the author can be found in the part of consisting of 136 couplets in the naat of the work named Enîsü’l-Kulûb and in the last part the work in which some information is given about the appointment of Begtemur the ruler of Ahlatşah as an ambassador to Abbasid Caliph Lidinillah in Baghdad. It is known that the author of the work was born in 1143 in Ani. Kadı Burhaneddin, who inclined to the science after five years of age, learned the language and the writing of all of the nations living in Ani. Kadi Burhaneddin, who spent his youth in Ani and studied Islamic education there, attracts attention with his verse work “Enîsü’l-Kulûb” written in fourty year period and consisting of 56.000 lines. Despite the lack of historical information, this work, especially with the author’s observation and sensation, the work is important because Kadi Burhaneddin b. Mes’ud expressed directly what he witnessed during the occupation of the city when the city was occupied by the Georgians especially with the help of Armenian priests in the city in 1161. Enîsü’l-Kulûb is additionally important for the twelfth century Anatolian cultural heritage. After invasion of Ani by Georgians in 1161, Kadı Burhaneddin freed from invasion because he learned Bible and the languages spoken in Georgia, then he migrated to Anatolia which was under the control of Anatolian Seljuks. The writer, who spent hard life in his youth, , went to Ermeniye and started having Islamic learnings after having dream of Prophet Solomon advising him to learn sharia learnings. * Prof.Ali İPEK, Iğdır Universty, Faculty of Sciences and Letters, Department of History, Iğdır/TURKEY e-mail: ali_ipek025@mynet.com ** Assistant Prof. Ercan CENGİZ, Kafkas Universty, Faculty of Teologie, Department of Islam History and Arts, Kars/TURKEY, e-mail: ercancengiz1976@gmail.com 244 I. Uluslararası Ani -Kars Sempozyumu The First International Symposium of Ani -Kars Ali İPEK Ercan CENGİZ During six years in the city, Kadı Burhaneddin both learned hermeneutics, hadith and islamic law and sermonized.. Kadı Burhaneddin went to Tabriz, one of the most important cultural centers in 1166/1167 and he made acquainted with well-known scientist and preacher Mahmud there. With the encouragement of Mahmud, who distinguished Kadi Burhaneddin’s skills in poetry and literature, Kadi Burhaneddin began to write Enîsü’l-Kulûb when Kadi Burhaneddin was twenty-four years old. Kadi Burhaneddin, who spent his life in Ahlat, lived in Konya, the capital city of Anatolian Seljuk State, late in his life, and after presenting Enîsü’l-Kulûb to İzzeddin Keykavus, the Sultan of Anatolian Seljuk State, he died in 1212. From the compliments offered to Anatolian Seljuk Sultan Izzeddin Keykavus in some parts of the work, it can be understood that Enîsü’l-Kulûb was dedicated to Anatolian Seljuk Sultan Izzeddin Keykavus by the author. From the seal and records on the cover of the work, it can be found out that one copy of Enîsü’l-Kulûb was first entered in Ottoman Palace Library during Beyezid II and it was dedicated to Ayasophia Library by Sultan Mahmud II. This work, written in Persian language, comprises of seven parts. Like many other general sources of Islamic History, the author starts with Hz. Adem in the first part and some information about the lives of prophets is given in the six parts. Kadi Burhaneddin quotes the lives of the prophets and give advises to the readers. In the sixth part, the author starts with giving some information about Hz. Muhammed and the first divine inspiration. He also gives some information about the miracles of Hz. Muhammed. In the last and the seventh part of the work, the author gives information about Four Caliphs, Emevis and Abbasids. Key words: Ani, Kars, Islam, Science, Kadi Burhaneddin, Enîsü’l-Kulûb, Seljuk Sultan Izzeddin Keykavus, Islamic History, Persian language, Hz. Muhammed, Caliphs,Emevis, Abbasids, Ayasophia Library by Sultan Mahmud II. 245 ANİ’Lİ KADI BURHANEDDİN B. MES’UD VE BİR KÜLTÜR HAZİNESİ: ENÎSÜ’L-KULÛB Ali İPEK* Ercan CENGİZ** GİRİŞ Ani Şehri ve Çevresi’nin İslâmî Dönemi İ slâm ordularının Doğu Anadolu yahut dönemin coğrafî adıyla Ermeniye fetihleri, Hz. Ömer döneminde (12-24/634644) başladı. Bu dönem Abdurrahman b. Rabiâ komutasındaki İslâm ordusu Taron (merkezi Muş), Pasinler ve Vanand (merkezi Kars) bölgelerindeki bir kısım yerleri fethederek haraca bağlamıştı.1 Ancak Ermeniye’deki bu ilk fetihler kalıcı olmadı. Bölgede kalıcı fetihler ve Müslüman milletin bazı merkezlere iskânı, Hz. Osman döneminde (24-36/644-656) gerçekleşmiş oldu. Hz. Osman, Şam ordusuna bağlı, Suriye, elCezîre ve Anadolu (Rum) gazalarında tecrübe edinmiş olan Habib b. Mesleme el-Fihrî’ye yazılı bir emir göndererek, Ermeniye’nin yeniden fethiyle görevlendirdi. 2 Ermeniye fetihlerine Kalikala (Erzurum) başlayan Habib b. Mesleme, X. asrın ikinci yarısında bölgenin merkezi olacak Ani’nin de içinde bulunduğu Şirak bölgesini de fethederek, İslâm hâkimiyetine kattı (25/645-646). 3 Bölgenin üç asırdan fazla süren ilk İslâmî dönem idarî sistemi, Divin’de bulunan Müslüman valiye bağlı olarak, ancak kendi iç işlerinde asilzade bir aile tarafından yönetiliyordu.4 Bu zaman diliminde Şirak Bölgesi ve Ermeniye’nin diğer merkezlerindeki yerli halklar, dinleri, mabetleri, örfleri ve adetlerinde serbest kalmış, hiçbir yaşantılarına dokunulmamıştı.5 Bununla beraber bölge halkları en iyi dönemlerini, Emevî Halifesi I. Muâviye (41-60/661-680) ile aynı aileden Mervan b. Muhammed’in Azerbaycan ve Ermeniye valiliği (114-126/732-743/744) zamanlarında yaşamışlardı.6 Mervan b. Muhammed’in Şirak ve Vanand bölgelerinde yaşayan Bagratunilere karşı samimi yaklaşımı, bu çerçevede Aşot Bagratuni’yi Ermeniye hâkimi olarak tayini, bu aileyi kendisine bağlamış oldu.7 Bu bakımdan Bagratuniler, Emevî-Abbasî mücadelelerinde birincinin yanında yer almış, kurulan yeni idareye karşı ayaklanmışlardı.8 Bu isyanlar zaman zaman Abbasîleri zor durumda bırakıyordu. 9 Abbasî Halifelerinin, Bagratunilere verdikleri imkânlarla sağlanan sükûnet de fazla uzun sürmemiş, Harun er-Reşîd’in ölümüyle (194/809), bölgedeki ayaklanma hareketleri yeniden baş göstermişti.10 Bu kargaşa içinde ilerleyen zamanda (276/889) Azerbaycan ve Ermeniye valiliği ile görevlendirilen ve bölgede bir dönem hüküm süren Sâcoğulları, Bagratunilere karşı mücadele vererek, Şirak (merkezi Ani) ve Vanand (merkezi Kars) bölgelerinde hâkim * Prof. Dr. Ali İPEK, Iğdır Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Iğdır/TÜRKİYE e-posta: ali_ipek025@mynet.com ** Yard. Doç. Dr. Ercan CENGİZ, Kafkas Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü, Kars/TÜRKİYE e-posta: ercancengiz1976@gmail.com 246 I. Uluslararası Ani -Kars Sempozyumu The First International Symposium of Ani -Kars Ali İPEK Ercan CENGİZ duruma gelmiş oldular. Ancak, Sâcoğulları Hanedânını tam bağımsız bir devlet konumuna taşıyan Ebu’l-Kasım Yusuf ’un 915’ten sonra Ermeniye’ye itina göstermemesi, Bagratuni Aşot Ekrat’ın(II. Aşot) (303-316/915-928) güçlenmesine ve İslâm hâkimiyetinden çıkma arayışına yol açtı. 11 Aşot, bu çerçevede kurduğu Ermeni çeteleriyle yaptığı baskınlar sonucu, Şirak’ın da içinde bulunduğu birçok bölgenin hâkimiyetini ele geçirdi.12 Dolayısıyla bundan sonra Şirak-Vanand bölgelerinde 1045’e kadar Ermeni Bagratunilerin, bu tarihten sonra Bizanslıların ve 1064 yılı itibariyle de Selçukluların hükümran olduklarını görüyoruz. Kadı Burhaneddin Anevî’nin Hayatı ve Eseri “Enîsü’l-Kulûb” Hayatı Kadı Burhaneddin’in hayatıyla ilgili kaynaklarda herhangi bir kayda rastlanmıyor. Bununla beraber Enîsü’l-Kulûb adlı eserinin na’t kısmından sonra yer alan yüz otuz altı beyitlik kısmında ve eserinin son kısmında Bağdat’a Abbasi Halifesi Lidinillah’a Ahlatşah Hükümdarı Begtemur’un elçisi olarak gitmesi vesilesiyle eserinde hayatı hakkında sınırlı bilgiler vermektedir. Eserde müellifin hayatıyla ilgili bilgi verdiği kısımlardan edinilen bilgilere göre, Ani’de bir Türk ailenin çocuğu olarak 538/1143 ‘de dünyaya geldiği anlaşılan 13 Kadı Burhaneddin, namını Ebû Nasr olarak kaydediyor. Eserinde, babasının ve dedesinin Türk, babasının annesinin ise Kürt olduğunu kaydetmektedir. Müellifin ailesinin, 16 Ağustos 1064’te Ani’nin fethinden sonra buraya gelerek yerleşen Türklerden olduğu anlaşılmaktadır. Dedelerinin şecaatle meşhur olduklarını kaydeden Kadı Burhaneddin, babasının da önemli bir askerî görevde 247 (Leşker-i Sipehdar) olduğuna yer vermektedir. Beş kız kardeşten sonra ailenin tek erkek evladı olan müellif, babası altmış yaşını geçtikten sonra dünyaya geldiği için babasının büyük bir mutluluk yaşamasına neden olmuştur. Kadı Burhaneddin, annesinin, kendisine hamile olduğunda, hamilelik sürecinin sıkıntılı geçmesi nedeniyle, doğumun rahat olması için doktorun tavsiyesi üzerine Ani’deki Büyük Hamam’da dünyaya geldiğini vurgulamaktadır. Kadı Burhaneddin beş yaşını tamamlayınca şiir söylemeye başladığını, ilerleyen zamanda ise etiyle kemiğiyle edebi ilimlerin tahsiline yöneldiğini kaydetmektedir. Eserinde, hayatıyla ilgili verdiği bilgiler çerçevesinde, Tevrat ve İncil’in usul ve fürularını tamamen öğrendiğini kaydeden müellif, Ani’de bulunan her milletin yazısını ve dilini bildiğini, hayatını ilimlerin tahsili ile geçirdiğine dikkat çekiyor. Anadolu Selçuklu Tarihi’nin önemli yerli kaynaklarından biri olan Enîsü’l-Kulûb adlı eserin sahibi Kadı Burhaneddin, on sekiz yaşındayken, Ani’nin Gürcüler tarafından istilaya uğradığına şahit olmuş ve bu durumu acılı ifadelerle eserinde anlatmaktadır. Ani’nin Gürcü istilasına uğramasında Ani’deki Ermeni papazlarının önemli rollerinin olduğu anlaşılıyor. 14 Müellifin kayıtlarına göre, dönemin Gürcü Kralı George, Ani’yi muhasara ettikten sonra, burayı istila etmiştir. Bu istila esnasında şehirde bulunan ve kaçamayan Müslümanlardan, erkek, kadın, yaşlı ve çocukların büyük bir kısmı Gürcüler tarafından kılıçtan geçirilmişlerdir.15 Gürcü katliamından kurtulan Müslüman halkın bir kısmı da I. Uluslararası Ani -Kars Sempozyumu The First International Symposium of Ani -Kars Ali İPEK Ercan CENGİZ Gürcüler tarafından esir edilmişlerdir. Kadı Burhaneddin, kendisinin ve ailesinin de bu esirler arasında bulunduğunu, ancak İncil ve Tevrat’ı okuduğu ve onların dilini bildiği için bu esaretten kurtulduğunu nakletmektedir. Kendisi ve ailesinin Gürcü Başkomutanı İvan Orbeli’nin esirleri olduğunu özellikle belirtmektedir. Esasen Ani’nin 1064 Selçuklu fethinden sonra yerlerinde kalan Ermeni, Gürcü ve Aphaz gibi gayrı Müslim halkların her türlü yaşantılarını serbest bir şekilde devam ettirmişlerdir. Ancak Ani’nin Gürcü istilasına uğramasına giden süreçte şehirde bulunan bu halkların, ne İslam fethini ne de Müslüman idaresini içlerine sindiremediklerini göstermektedir. 1161 yılı gayri Müslim halkların bu rahatsızlığını değerlendirmelerinin en iyi zamanı olmuş ve Ani’deki idarî zafiyetten yararlanan Ermeni papazların öncülüğündeki Ermeniler, Gürcülerin bu merkezi istila etmelerinin yolunu açmış oldular. 16 Kadı Burhaneddin, Ani’nin Gürcü istilasına düşmesi ve kendisinin de esaretten kurtulmasından sonra İklim-i Rum’a yani Anadolu Selçuklu memleketine gitmiş orada yokluk içerisinde hayatını bir müddet devam ettirmiştir. Burada bir müddet kaldıktan sonra, rüyasında, Hz. Süleyman’ın, şeriat ilimlerini tahsil etmesini kendisine tavsiye üzerine tekrar Ermeniye’ye, kendi memleketine dönerek, İslâmî ilimlerin tahsiline başlamıştır. Altı yıl süren tahsili süresince, Tefsir, Hadis ve Fıkıh gibi İslâmî ilimlerle mücehhez bir duruma gelen Kadı Burhaneddin, artık şiire iltifat etmemiştir. Bundan sonra vaizlikle meşgul olmaya başlayan müellif bir süre sonra (562/1166-1167 yılında), dönemin önemli kültür merkezlerinden biri olan Tebriz’e gitmiştir. Tebriz’de yaşlı bir vaiz ve tanınmış bir ilmî şahsiyet olarak kaydettiği Mahmud adındaki kişi ile tanışarak, dostluk kurmuştur. Kısa zamanda, Kadı Burhaneddin’in şiir ve edebiyatta önemli bir becerisinin olduğuna vakıf olan Mahmud, kendisine neden şiir yazmadığını sormuştur. Buna karşılık Kadı Burhaneddin, şeriât ilimlerinde yetişen bir ilim adamı olduğunu, dolayısıyla doğruyu, yanlışı içinde barındırabilecek şiir yazmanın 248 I. Uluslararası Ani -Kars Sempozyumu The First International Symposium of Ani -Kars Ali İPEK Ercan CENGİZ kendisine yakışmayacağını ifade etmiştir. Kadı Burhaneddin’in söylediklerini doğru bulan Tebrizli yaşlı vaiz, ancak kendisinin, aşk, fısk ve yalan yerine, doğru ve hak sözünü peygamberlerin kıssalarına yansıtabileceğini, bunları manzum olarak yazabileceğini ve böylece kendisinden bu dünyada bir yadigâr kalacağını, okuyanların kendisine rahmet okuyacağını ve böyle bir eserin değerini takdir edecek bir hâmi bulursan, eserini ona takdim edersin, tavsiyesinde bulunmuştur. Kadı Burhaneddin bunun üzerine 562/1166-1167 yılında henüz 24 yaşında bulunduğu bir sırada bu büyük edebî eseri yazmaya başlıyor. Yaşlı vaiz Mahmud’un önerisini dikkate alan Kadı Burhaneddin, edebiyat ve şiire olan yeteneğini eserine yansıtmıştır. Müellif hayatının bir kısmını Ahlât’ta geçirmiştir. Fakat Ahlât’a hangi tarihte geldiğini, burada ne kadar süre ile kaldığını ve hangi tarihte ayrıldığını tespit etmek mümkün olmamaktadır. Fakat müellifin ifadelerinden hayatının son kısmını Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkenti Konya’da geçirdiği anlaşılmaktadır. Müellifin hangi yıl vefat ettiği bilinmemekle beraber eserini 608(1212) yılında Anadolu Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykavus’a takdim etmesinden O’nun bu yılda veya bu yıldan sonra vefat ettiği anlaşılmaktadır. Eseri Kadı Burhaneddin Anevî, eserine, Farsça 249 ifade Besmele ve İslâmî telifatta mutad ve makbul olan güzel bir tahmidiye, hamedele ile başlıyor. Yerin, göğün ve her bir şeyin yaratıcısına karşı, ince bir üslupla senâda bulunuyor. Salvele, Hz. Peygamber’e salât ve selamla övgü kısmı bunu takip ediyor. Dört Halife’ye de yer veren müellif, bunları her birinin meşhur olduğu vasıflarıyla sıralıyor. Dördüncü Halife Hz. Ali ile ilgili övgüler, vasıflar arasında “Vasî” ifadesini kullanması ise dikkat çekiyor. Kitabına, Enîsü’l-Kulûb adını verdiğini belirten Kadı Burhaneddin Anevî, Kisâî ,17 Taberî Tarihi ve tekmilesi ile Garayis,18 aynı zamanda tefsirlerden de yararlanarak eserini yazdığını beyan ediyor. Müellifin, eserini yazmaya başladığı sırada 24 yaşında bulunduğu ve bunun Hicrî 562/1166 yılına tekabül ettiği de kayıtları arasında bulunuyor. Eserin mensur olarak değil de, gönüllere hoş gelsin diye manzum bir şekilde kaleme alındığı da satırlardan belli olmaktadır. Eserin kapak sayfasının ortasında boş bir çerçeve bulunmaktadır. Bu çerçevenin bize göre sağ üst kısmında kitabın adı yer almaktadır. Çerçevenin bize göre sol üst kısmında ise Sultan I. Mahmud’un tuğralı vakıf mührü ile onun alt kısmında Sultan I. Mahmud’un unvanlarının ve eserin Ayasofya Kütüphanesine Haremeyn Vakıfları Müfettişi Şeyhzade Ahmed Tevfik Efendi tarafından kaydının yapıldığının yazılı olduğu bir kayıt vardır. Bu kaydın altında Sultan I. Mahmud’un tuğrasını çeken Haremeyn Evkaf Müfettişi Şeyhzâde Ahmed Efendi’nin Farsça mührü yer almaktadır. Sultan I. Mahmud’un tuğralı vakıf mühründen ve altındaki kayıttan eserin Sultan I. Mahmud tarafından Ayasofya Kütüphanesine vakfedildiği anlaşılmaktadır. I. Uluslararası Ani -Kars Sempozyumu The First International Symposium of Ani -Kars Ali İPEK Ercan CENGİZ Sayfanın bize göre sol alt kısmında II. Beyezid’in özel mührü bulunmaktadır. Bu mühürden ise Enîsü’l-Kulûb’un nüshasının Osmanlı saray kütüphanesine II. Beyezid döneminde girmiş olduğu anlaşılmaktadır. Eserin ikinci sayfasında Enîsü’l-Kulûb’a ve ardından müellif Kadı Ebu Nasr b. Mes’ud’a Haremeyn Vakıfları Müfettişi Şeyhzade Ahmed Tevfik Efendi tarafından yazılmış olan övgüler yer almaktadır. Diğer umumî İslam Tarihi kaynaklarında olduğu gibi, Hz. Âdem ile başlayan peygamber kıssaları, eserin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu bölümde her peygamberin hayatından kesitler veren müellif, peygamberlerin, yaşantısını ve başlarından geçen olayları, nasihat ağırlıklı, ibretamiz yönlerini ön plana çıkararak, eserinde nazım halinde vermektedir. Hz. Âdem’in yaratılışı, cennette kalışı, meleklerin kendisine secde için emrolunuşları, sonra yasak meyve meselesi, yeryüzüne indirilişi, Mekke ve Taif ’te kalışı, diğer taraftan, yaratılışında ilahî kudrete dikkat çekilmesi, Havva ile izdivacı, çocuklarının evlilik usulleri, Habil-Kabil meselesi gibi hususlar bunun bir örneğini oluşturuyor. Kadı Burhaneddin’in bu büyük edebî eserini ortaya koyarken, daha önce belirttiği kaynakların dışında çok daha farklı eserlerden yararlandığı anlaşılıyor. İdris Peygamber’le ilgili, gece-gündüz kitap okuyordu, nücûm (sstronomi) dâhil her ilmi biliyordu, günlerini oruçla geçiriyor, çok namaz kılıyor, zahidâne bir hayat sürdürüyordu gibi bilgiler bunun göstergesidir. Müellifin, Hz. Nuh’a kadar geçen Peygamberleri, “Kıssa-i Âdem, Kıssa-i Şîs, Kıssa-i İdris” şeklinde eserinde gösterdiği halde, Hz. Nuh’la ilgili, “Kıssa-i Peygamber Nuh Aleyhisselam” olarak kaydetmesi, büyük ihtimalle O’nun, insanlığın ikinci babası ve Ulu’l-Azîm Peygamber olduğunu vurgulamak için olsa gerekir. Diğer kaynaklarda olduğu gibi, kendisine Peygamberlik verilen Hz. Nuh’un, insanları Tevhide daveti, bu hususta büyük bir gayret içinde oluşu, ama kırk erkek ve kadından başka bu davete icabet eden kimsenin çıkmadığı, bunun sonucunda İlahî emirle gemi yapımı, Tufan Hadisesi’nin yaşandığı bütün açıklığıyla, edebî bir üslupla eserde anlatılmaktadır. Ani’li Kadı Burhaneddin, Hz. Nuh’tan sonra gönderilen peygamberlerin kıssalarını, dönemlerinde yaşanan hadiseleri de bütün detaylarıyla, manzum ve hoşa giden bir üslupla sıralamıştır. Bu arada, bahsi geçen peygamberlerin yaşadığı dönemlerde insanlara yararlılığı yahut kötülüğü ile bilinen şahıslara da eserde yer verilmiştir. Müellif, kitabın ikinci kısmını Hz. Davud’un kıssası ile bitirdiğini, üçüncü kısımda ise Hz. Süleyman’dan bahsedeceğini yazmaktadır. İkinci kısmın bitiminde kendisi ve buraya kadar yazdıklarının mütevazı bir kritiğini yapan Kadı Burhaneddin, ikinci kısmın en sonunda ise Anadolu Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykavus’u (608-617/12111220) övmektedir. Bu durum, müellifin, eserini dönemin Anadolu Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus’a takdim etmiş olabileceğini akla getirmektedir. 19 Müellif eserinin üçüncü kısmına yine başta Besmele, Cenab-ı Hakka hamd, Hz. Peygamber’e salât ve övgü ile başlamış, Dört Halife’yi de bilinen vasıflarıyla sıralamayı ihmal etmemiştir. Akabinde Sultan İzzeddin Keykavus ile ilgili övgülere yer veren müellif, giriş bölümünü sultana dua ile bitirmektedir. 250 I. Uluslararası Ani -Kars Sempozyumu The First International Symposium of Ani -Kars Ali İPEK Ercan CENGİZ Müellif, üçüncü kısmın asıl konusu olan Hz. Süleyman’ın kıssası ile başlamıştır. Müellif, diğer Peygamberlerin kıssalarına nazaran, bu kısımda, Hz. Süleyman ve Belkıs’a geniş yer vermektedir. Yine aynı kısımda, Kur’an’da adları geçen İlyas, Elyesâ ve Zül’kifl peygamberlerin kıssalarını anlatan müellif, Hızır olarak değerlendirdiği Armiya’ı da geniş bir tetkikle ele almaktadır. Müellif, bu kısımda Danyal Peygamberin kıssasını anlattıktan sonra, Besmele ile giriş yapmış ve tekrar İzzeddin Keykavus’u övmeğe başlamıştır. Müellifin, bu sefer, sultanla ilgili övgüsünü daha ayrıntılı olarak kaleme aldığı görülmektedir. 20 Sultanın övgüsünde, O’nun yaratan katında makbul, her yerde galip, din ve dünyanın kendisiyle yüceldiği, ikbal ve lütuf sahibi, cömert, yumuşak huylu, sultanların seçkinlerinden biri, adalet sahibi, zeki ve güzel görünümlü gibi vasıflar, müellifin övgülerinden birkaçıdır. Bu övgüler arasında, sultanın mahza bir lütuf ve pak bir fıtrata sahip olduğu, dost kalbinin muradını yerine getiren, düşmanlara ise korku, bela salan, ifadeleri dikkat çekmektedir. Kadı Burhaneddin, ayrıca kendisinin sultana dua ettiğini ve herkesin de dua etmesi gerektiğini vurguluyor. 251 İkinci kısmının bitimi, üçüncünün başında ve sonunda Sultan İzzeddin Keykavus’un övgülerine yer veren müellif, Dördüncü kısmın sonunda ise Sultanla ilgili övgülerin yanı sıra, bu genç padişahla yeni bir dönem başladı. Bu yeni zamanda afakta benzeri görülmemiş bir bahtiyarlık, eskimiş dünyada yenilik, aynı şekilde dinin veçhesinde tazelik olmuştu gibi ifadeleri 21 bu dönemle ilgili bilgi de veriyor. Kadı Burhaneddin, beşinci defter dediği kısmın başında Hz. Peygember’e salât ve övgü ifadelerini kaleme alırken, bir ara sözü yine İzzeddin Keykavus’a getiriyor, Onun suretiyle, sîretiyle ahlakı, aslı, soyu, dini, bilgisi, aklı ve edebiyle güzel olduğunu ifade ediyor.22 Müellifin bunun hemen akabinde, eserinde uzunca yer verdiği Ashab-ı Kefhf ’le ilgili kıssadaki bilgileri Hz. Ali üzerinden, Onun anlatımıyla vermiş olması da dikkat çekiyor.23 Kadı Burhaneddin, hem bölüm sonları ve hem de bölüm başlarında İzzeddin Keykavus’la ilgili övgülere yer vermeyi ihmal etmiyor. Bölümlerin giriş kısımlarında Cenab-ı Hakka hamd, Hz. Peygamber’e salât ve selâm, Dört Halifeye övgü, bunlardan sonra da İzzeddin Keykavus’a yer veriyor. 24 Müellif, beşinci defterin sonunda, Hz. Ömer’le ilgili övgüleri bitirirken, kendisini bunları yazmaya muvaffak kılan Cenab-ı Hakka şükür, özellikle Sultanın övgüsünü bahşettiği için de memnuniyetini ifade ediyor. Eserinde belki ilk defa İzzeddin Keykavus’la ilgili olarak Sultan anlamına gelen “Hıdiv” unvanını kullanan müellif, kendisiyle din ve dünya işlerinin revaç bulduğunu, taht-tâç sahibi, Onunla arzular ve bahtların yüzünün güldüğü ifade ediliyor. Bunun devamında Cihan O’nun hizmetlerinden mutlu, dünya böylesi bir büyüğü gördü. Ümidi her an I. Uluslararası Ani -Kars Sempozyumu The First International Symposium of Ani -Kars Ali İPEK Ercan CENGİZ yaratıcıyla olan, gönülleri mutlu eden, gözlerin üzerinde dolaştığı Sultan’ın Allah ömrünü uzun etsin, İzzeddin Keykavus’la ilgili kayıtlara yer veriliyor. Her padişaha değil ama Kur’an yolunda olan, din ve dünyanın şeref bulduğu Sultanımıza itaat etmek farzdır diyen Kadı Burhaneddin, Sultanlar Sultanı Şehzade, melikleri haraca bağlayan, ihsan ve adalet saçan gibi övgüler sıralıyor. Onun devleti sayesinde dinin yüceldiği, kuvvetlendiği, süratli ve keskin kılıcıyla düşmanların perişan edildiği, galip Sultan, ifadeleri de bunlar arasında bulunuyor. Müellif, Sultanla ilgili övgülerini yine dua cümleleriyle bitiriyor. Rabbimiz! Bir genç ve yeni bir devlet! Senin dergâhında muhtaç biri olarak, Sultanımıza yüz binler dil ve himmetle rahmet kıl, merhamet et! 25 İslâmî Dönem Kısmı Kadı Burhaneddin, Peygamber kıssalarını müteakip İslâmî dönem, yani Hz. Peygamber ve Dört Halife ile ilgili tarih ve kıssaların yer aldığı bölüme başlıyor. Bu kısımda önce Hz. Ömer’in Müslüman oluşu ve diğer hallerine yer verildiğini görülmekte. Müellif veya müstensih Hz. Peygamber’in doğumu, kendisine peygamberliğin verilişi hususunda bölüm başlığı yazmayı unutmuşa benziyor. Çünkü Hz. Ömer’in kıssasıyla başlayan beyitlerin hemen devamında Hz. Peygamber ve ilk vahyin gelişi ile ilgili bilgiler yer alıyor.26 Enîsü’l-Klûb’un bu bölümünde Hz. Peygamber’in mucizelerinden Miraç hadisesi adım adım anlatılıyor. Hz. Peygamber’in birinci semaya yükselişi, buradaki görüştükleri, ikinci kata ve nihayet Müntehâ’ya, Arş’a kadar varışı, müellifin edebî üslubuyla güzel bir şekilde anlatılıyor. 27 Bu anlatımlarda müellifin, konuyla ilgili bazı ravîlerin adlarına yer vermesi,28 Onun, eserinde ilmî bir yol izlediğini de gösteriyor. Müellif, Miraç Mu’cize’sinden sonra Hz. Peygamber’in “ Kıssa-i Mecmuu Mu’cizat-ı Muhammed (A.S.)” başlığı altında diğer mu’cizelere yer veriyor ve bu konuda 37 mu’cizeyi birer birer sıralıyor.29 Bunları müteakip “Gazavaât-ı Muhammed (A.S.)” başlığı altında Hz. Peygamber’in gazvelerine yer veriliyor. Ancak bu gazveler kendi adlarıyla, başlıklar halinde değil de, bir bütün olarak anlatılıyor.30 Kadı Burhaneddin, eserinin yedinci kısmını, kendi ifadesiyle, pak bir rey sahibi Şehinşah’ın, İzzeddin Keykavus’un, adıyla bitirmek istediğini söyleyerek, burada da Sultanla ilgili bir seri övgüleri sıralıyor. Bu padişahın benzeri yok, halklar o şahtan hoşnut, kendi güzel, kalbi güzel, onunla karşılaşan herkes hacetini, isteğini karşılıyor, devletten herkese doğru işler yansıyor, gibi övgüler yer alıyor.31 Bunu müteakip Hz. Peygamber’in Gazvelerine dönen müellif, Dört Halife, Emevîler ve Abbasî dönemlerini de işleyerek eserini tamamlıyor. 32 SONUÇ İslami dönemi 646 yılında başlayan Ani ve çevresinin de Müslümanların kalıcı bir hâkimiyet kurması Sultan Alp Arslan’ın bu bölgeyi fethetmesinden sonra gerçekleşmiştir. Zaman içerisinde önemli bir kültür merkezi haline gelmiş olan Ani’nin yetiştirmiş olduğu önemli ilim adamlarından biri de Kadı Burhaneddin b. Mes’ud olmuştur. Kaynaklarda hayatıyla ilgili herhangi bir bilgiye rastlamadığımız müellifin incelemeye çalıştığımız “Enîsü’l-Kulûb” isimli eseri Ani şehrinin Ortaçağ’daki tarihi gelişimini 252 I. Uluslararası Ani -Kars Sempozyumu The First International Symposium of Ani -Kars Ali İPEK Ercan CENGİZ anlamak için son derece önemlidir. Müellifin kırk yıllık bir zaman içerisinde yazmış olduğu ve 56.000 beyitten oluşan bu muazzam eser bizzat müellifin gözlemlerini yansıtan birinci elden bir kaynak niteliğindedir. Yukarıda da zikrettiğimiz gibi yedi kısımdan oluşan bu eser Hz. Âdem ile başlayan ve İslami dönem kısmının başladığı altıncı kısma gelene kadar peygamberlerin hayatından kesitler vermektedir. Eserin altıncı kısmında ise Hz. Muhammed ve ilk vahyin gelişine değinilmiştir. Ayrıca bu kısımda Hz. Peygamber’in mucizeleri ve gazveleri hakkında da bilgiler verilmiştir. Eserin yedinci kısmında Dört Halife, Emevîler ve Abbasî dönemleri işlenmiştir. Müellifi tarafından Anadolu Selçuklu Sultanı İzzettin Keykavus’a sunulan bu eserin kanaatimize göre en orijinal tarafı Ani gibi döneminin siyasi, ticari ve stratejik açıdan son derece önemli olan Ani şehrinin tarihindeki önemli bir kesite dair bilgileri Kadı Burhaneddin b. Mes’ud’un yaşadıklarına dayanarak sunmasıdır. Özellikle şehrin Gürcüler tarafından 1161 yılında ele geçirilmesine şahit olan yazar Gürcülerin bu bölgede bulunan Müslüman halkı kılıçtan geçirmeleri ve canlarını kurtaran halkın esarete düşmesi hakkında değerli bilgiler vermektedir. Bununla birlikte bu eseri kıymetlendiren iki önemli husus daha vardır. Bu hususlardan ilki; Kadı Burhaneddin’in eserini yazarken çok farklı eserlerden yararlanmış olmasıdır. Nitekim İdris Peygamberle ilgili vermiş olduğu bilgiler bunun bir kanıtıdır. Diğer önemli husus ise müellifin eserini yazarken dönemindeki tarih yazıcılığının ötesinde kabul edilebilecek bir uygulamaya başvurmasıdırki; Kadı Burhaneddin b. Mes’ud, eserin ikinci kısmının sonunda buraya kadar yazdıklarının kritiğini 253 yapmıştır. Neticede, incelemeye çalıştığımız “Enîsü’l-Kulûb” isimli eser gerek Ani ve çevresi hakkında vermiş olduğu birinci elden bilgiler gerekse de bahsettiği konulara yaklaşım tarzı bakımından önemli ve orijinal bir kaynak olma özelliğine sahiptir. DİPNOTLAR 1. Caetani, Léon, Chronographia Islamica, Paris 1912, I.I, s.210; Astarciyan, K. L Târîhu’l-Ümmeti’lErmeniyye, Musul 1951, 162. 2. el- Ezdî, Ebû İsmail Muhammed b. Adullah, Fütûhu’ş-Şam, nşr. W. N. Lees, Kalküta 1854, 251; Zehebî, Şemsüddin Muhammed, Siyerü A’lâm enNübelâ, nşr. M. Naim el-Arkusâî-M. Sağırcı, Beyrut 1992, III, 189. 3.Belâzurî, Ahmed b. Yahya, Fütûhu’l-Buldân , nşr. A. Enis et-Tabba’-Ö. Enis et-Tabba’, Beyrut 1987, 181; Halîfe b. Hayyât el-Usfurî, Târîh, nşnr. Süheyl Zekkâr, Beyrut 1414/1992, 118; İbnü’l-Esîr, Ebû’lHasan Ali b. Muhammed, el-Kâmil fi’t-Târîh, nşr. C. J. Tornberg, Beyrut 1982, III, 85; Astarciyan, s. 163; Kırzıoğlu, M. Fahrettin, Kars Tarihi I, İstanbul 1953, s. 215. 4. İbn Havkal, Ebû’l-Kasım en-Nusaybî, Kitâbu Sureti’l-Arz, Beyrut t.y. s. 294; Barthold, W. Tezkire-i Coğrafya-yı Tarih-i İran, Farsça. Çev. Hazma Serdâdver, Tahran 1308, 278; İskender, Fayiz Necîb, el-Fütûhâtu’l-İslâmiyye li Bilâdi’l-Kürc, İskenderiye 1988, 131; Pasdermaciyan, Herand, Tarih-i Ermenistan, Farsçaya çev. Muhammed Kadî, Tharan 1369, 150; Kırzıoğlu, M. Fahrettin, Selçuklulardan Önce “Armenya” ya/Yukarı Eller’e Hâkim olanlar (m.ö. IV bin-m.s. 1064), Türk Tarihinde Ermeniler Sempozyumu-Tebliğler ve Panel Konuşmaları, Dokuz Eylül Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir 1983, s.191. 5 İskender, Fayiz Necîb, el-Müslimûn ve’lBızantiyyûn ve’l-Ermen fî Zav’i Kitâbâti’l-Müerrih el-Ermeni el-Muasır “Sebéos”, San’â 1414/1993, s. 53;Pasdermaciyan, sm. 152; Kırzıoğlu, Kars, 217. 6. Gévond, Histoire Des Guerres Et Des Conquetes Des Arabes En Armenie, Fransızcaya çev. Garabed V. Chahnazarian, Paris 1856, s. 121-13;Belâzurî, Fütûh, s. 288-292; İskender, el-Fütûhât s. 67; I. Uluslararası Ani -Kars Sempozyumu The First International Symposium of Ani -Kars Ali İPEK Ercan CENGİZ Grousset, René, Başlangıcından 1071’e Ermenilerin Tarihi, çev. Sosi Dolanoğlu, Aras yay.İstanbul 2005, s. 317. 7. Bk. Macler, F. “Armenia”, The Cambridge Medieval History, Cambridge 1927, IV, s. 156; . Sâbir Muhammed Deyâb Hüseyin, Ermîniyye mine’l-Fethi’l-İslâmî İle’l- Müstehilli’l-Karni’lHamîs el-Hicrî, Mısır 1978, s. 53. 8. Astarciyan, s. 166; İskender, el-Fütûh, s. 82. 9. Gévond, s. 135; Astarciyan, s. 166 10. Macler, The Cambridge, IV, 158; Astarciyan, s. 169. 11. Bk. Vardan, Müverrih, “Türk Fütuhâtı Tarihi”, çev. Hrant D. Andreasyan, Tarih Semineri Dergisi I-II, İstanbul 1937, s. 161; Streck, “Ermeniye”, İslâm Ansiklopedisi, MEB.yay., İstanbul 1993, IV, s. 320; Macler, The Cambridge, IV, 161. 12. Pasdermaciyan, s. 182; Vardan,s. 161Grousset, s. 183; Sâbir, Ermîniyye, s. 182; Sirarpie Der Nersessian, The Armenians, Thames and Hudson, Norwich 1972, s. 35; Azmi Süslü, Fahrettin Kırzıoğlu, Refet Yinanç, Yusuf Hallaçoğlu, Armenians in the History of Turkey, Levent Yay., Ankara 1995, s. 56. 13. Krş. Fuad Köprülü, Anadolu Selçuklu Tarihi’nin Yerli Kaynakları, Belleten, VII/27, Ankara 1943 (Temmuz), s. 463. 14. Bk.Ahmed Kesrevî, Şehriyarân-ı Gumnâm, V. baskı, Tahran 1393, s. 311. Ani Papazları, ayaklanarak Fahreddin Şeddâd’ı idareden uzaklaştırmış ve kardeşi Fadlun V’i onun yerine getirmişlerdi. Ancak aynı papazlar bundan altı yıl sonra (556/1161) yeniden ayaklanarak, Fadlun’u da bu görevden uzaklaştırmış, bu sefer Gürcü Kralını Ani’yi istila etmek üzere davet etmişlerdi. Bk. Aynı eser, s. 311. 15. Ayrıca bk. Kesrevî, Şehriyarân-ı Gumnâm, s. 312. Bazı kayıtlara göre bu sırada Ani’de 80.000 Müslüman bulunuyordu. Gürcü istilasında bunlardan 30.000’i katledildi ve 9000 yahut 20.000 de Müslüman esir alınmıştı. Bk. Aynı eser, 313. 16. Gregory Abûl-Farac, Abûl-Farac Tarihi, Cilt: I, (3. Baskı) (Çev.: Ömer Rıza Doğrul) TTK Yay., Ankara 1999, s.316; Urfalı Mateos, Vakay-i Namesi (952–1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136–1162), (2. Baskı), (Çev.: Hrand D. Andreasyan), Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 1987, s. 331, 398-399; M. Fahrettin Kırzıoğlu, Anı Şehri Tarihi(1018-1236) San Matbaası, Ankara 1982, s.76; Ali Sevim-Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi Siyaset, Teşkilat ve Kültür, TTK Yay., Ankara 1995, s. 277; Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, (6. Baskı), Boğaziçi Yay., İstanbul 2001, s. 11. 17. Kitâbu Kısasi’l-Enbiyâ’sı, bk. F. Köprülü, aynı makale, s.461 dipnot 2. 18. Müellifin “Garais” olarak kaydettiği eserin, h. 427/1035’de vefat eden Ebû İshak Ahmed b. Muhammed es-Sa’lebî’nin, “Arâisü’l-Mecâlis” adlı Peygamber kıssalarından bahseden eseri olmalı. Bk. Kâtib Çelebi, Keş el-Zunun, nşr. Şerafettin YaltkayaKilisli Rifat Bilge, MEB, İstanbul 1972, II, 1131 19. İ. Hakkı Uzunçarşılı, Kadı Burhaneddin Anevî’nin bu eserini İzzeddin Keykavus (I) adına yazdığını söylüyor. Bkz. İ. Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, TTK, Ankara 1988, s. 209. 20. Enîsü’l-Kulûb, s. 196 b. 21. Aynı eser, s. 158 a. 22. Aynı eser, s. 259 b. 23. Aynı yer ve s. 261 a. 24. Aynı eser, s. 320 b. 25. Enîsü’l-Kulûb, s. 322 a. 26. Aynı yer ve devamı. 27. Aynı eser, s. 346-353 28. Aynı eser, s. 354 a. 39. Aynı eser, s. 357-369. 30. Aynı eser, s. 369-382. 31. Aynı eser. s.384 b. 32. Aynı eser, s. 385, 392, 407, 419. KAYNAKÇA / BIBLIOGRAPHY Abûl-Farac, Gregory, Abûl-Farac Tarihi, Cilt: I, (3. Baskı), (Çev.: Ömer Rıza Doğrul), TTK Yay., Ankara 1999. Astarciyan, K. L. Târîhu’l-Ümmeti’l-Ermeniyye, Musul 1951. Barthold, W. Tezkire-i Coğrafya-yı Tarih-i İran, 254 I. Uluslararası Ani -Kars Sempozyumu The First International Symposium of Ani -Kars Ali İPEK Ercan CENGİZ Farsça. Çev. Hazma Serdâdver, Tahran 1308. Belâzurî, Ahmed b. Yahya, Fütûhu’l-Buldân , nşr. A. Enis et-Tabba’-Ö. Enis et-Tabba’, Beyrut 1987. Caetani, Léon, Chronographia Islamica, Paris 1912. Dasxorenci, Movses, The History of the Caucasian Albanians, İng.çev. C.L.F. Dowsett, London 1961. Sempozyumu-Tebliğler ve Panel Konuşmaları, Dokuz Eylül Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir 1983, s. 129-197. Köprülü, Fuad, “Anadolu Selçuklu Tarihi’nin Yerli Kaynakları”, Belleten, VII/27, Ankara 1943 (Temmuz), 333-459. Macler, F. “Armenia”, The Cambridge Medieval History, Cambridge 1927, s. 153-182. Der Nersessian, Sirarpie, The Armenians, Thames and Hudson, Norwich 1972. Edîb es-Seyyid, Ermîniyye fi’t-Târîhi’l-Arabî, Halep 1972. el-Ezdî, Ebû İ smail Muhammed b. Adullah, Fütûhu’ş-Şam, nşr. W. N. Lees, Kalküta 1854. Urfalı Mateos, Vakay-i Namesi (952–1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136–1162), (2. Baskı), (Çev.: Hrand D. Andreasyan), Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 1987. Pasdermaciyan, Herand, Tarih-i Ermenistan, Farsçaya çev. Muhammed Kadî, Tharan 1369. Gévond, Histoire Des Guerres Et Des Conquetes Des Arabes En Armenie, Fransızcaya çev. Garabed V. Chahnazarian, Paris 1856. Grousset, René, Başlangıcından 1071’e Ermenilerin Tarihi, çev. Sosi Dolanoğlu, Aras yay. İstanbul 2005. Halîfe b. Hayyât el-Usfurî, Târîh, nşnr. Süheyl Zekkâr, Beyrut 1414/1992. Sâbir Muhammed Deyâb Hüseyin, Ermîniyye mine’l-Fethi’l-İslâmî İle’l- Müstehilli’l-Karni’lHamîs el-Hicrî, Mısır 1978. Sebéos, Histoire D’Heraclius, çev. F. Macler, Paris l904. İbn A’sem el-Kûfî, Ebû Muhammed Ahmed, Kitâbu’l-Fütûh, Beyrut 1986. Sevim, Ali- Merçil, Erdoğan, Selçuklu Devletleri Tarihi Siyaset, Teşkilat ve Kültür, TTK Yay., Ankara 1995. İbn Havkal, Ebû’l-Kasım en-Nusaybî, Kitâbu Sureti’l-Arz, Beyrut t.y. Streck, “Ermeniye”, İslâm Ansiklopedisi, MEB.yay., İstanbul 1993, IV, s.317-326. İbnü’l-Esîr, Ebû’l-Hasan Ali b. Muhammed, elKâmil fi’t-Târîh, nşr. C. J. Tornberg, Beyrut 1982. Süslü, Azmi- Kırzıoğlu, Fahrettin-Yinanç, RefetHallaçoğlu, Yusuf, Armenians in the History of Turkey, Levent Yay., Ankara 1995. İskender, Fayiz Necîb, el-Müslimûn ve’lBızantiyyûn ve’l-Ermen fî Zav’i Kitâbâti’l-Müerrih el-Ermeni el-Muasır “Sebéos”, San’â 1414/1993. Taberî, Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr, Târîhu’lÜmem ve’l-Mülûk, Beyrut 1407/1987. İskender, Fayiz Necîb, el-Fütûhâtu’l-İslâmiyye li Bilâdi’l-Kürc, İskenderiye 1988. Theophanes, The Chronicle, İng. Çev. Harry Turtledove, Philadelphia 1982. Kâtib Çelebi, Keş el-Zunun, nşr. Şerafettin YaltkayaKilisli Rifat Bilge, MEB, İstanbul 1972, II. Turan, Osman, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, (6. Baskı), Boğaziçi Yay., İstanbul 2001 Kesrevî, Ahmed, Şehriyarân-ı Gumnâm, V. baskı, Tahran 1393. Uzunçarşılı, İ. Hakkı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, TTK, Ankara 1988. Kırzıoğlu, M. Fahrettin, Anı Şehri Tarihi, Ankara 1982. Kırzıoğlu, M. Fahrettin, Kars Tarihi I, İstanbul 1953. Kırzıoğlu, M. Fahrettin, Selçuklulardan Önce “Armenya” ya/Yukarı Eller’e Hâkim olanlar (M.Ö. IV bin-M.S. 1064), Türk Tarihinde Ermeniler 255 Vardan, Müverrih, “Türk Fütuhâtı Tarihi”, çev. Hrant D. Andreasyan, Tarih Semineri Dergisi I-II, İstanbul 1937. Zehebî, Şemsüddin Muhammed, Siyerü A’lâm enNübelâ, nşr. M. Naim el-Arkusâî-M. Sağırcı, Beyrut 1992.