KADI BURHANEDDİN B. MES’UD OF ANİ
AND A CULTURAL HERITAGE: ENÎSÜ’L-KULÛB
Ali İPEK*
Ercan CENGİZ**
ABSTRACT
A
lthough Islamic period in Ani and its region started after 646, the persistent domination
and the settlement of Muslim population in this castle started with Sultan Alp Arslan’s
conquest, the one of the most important centers in the world. After the conquest, Ani, which
was first ruled by Seljuk and then other muslim rulers, became an Islamic cultural center in due
course.
Kadi Burhaneddin b. Mes’ud is one of the best known scientists who was grown up in this
region and known with his Anevi. Although there are not any records about the biography of Kadi
Burhaneddin in the related sources, some limited information about the author can be found in
the part of consisting of 136 couplets in the naat of the work named Enîsü’l-Kulûb and in the last
part the work in which some information is given about the appointment of Begtemur the ruler of
Ahlatşah as an ambassador to Abbasid Caliph Lidinillah in Baghdad.
It is known that the author of the work was born in 1143 in Ani. Kadı Burhaneddin, who
inclined to the science after five years of age, learned the language and the writing of all of
the nations living in Ani. Kadi Burhaneddin, who spent his youth in Ani and studied Islamic
education there, attracts attention with his verse work “Enîsü’l-Kulûb” written in fourty year
period and consisting of 56.000 lines.
Despite the lack of historical information, this work, especially with the author’s observation
and sensation, the work is important because Kadi Burhaneddin b. Mes’ud expressed directly
what he witnessed during the occupation of the city when the city was occupied by the Georgians
especially with the help of Armenian priests in the city in 1161. Enîsü’l-Kulûb is additionally
important for the twelfth century Anatolian cultural heritage.
After invasion of Ani by Georgians in 1161, Kadı Burhaneddin freed from invasion because
he learned Bible and the languages spoken in Georgia, then he migrated to Anatolia which was
under the control of Anatolian Seljuks. The writer, who spent hard life in his youth, , went to
Ermeniye and started having Islamic learnings after having dream of Prophet Solomon advising
him to learn sharia learnings.
* Prof.Ali İPEK, Iğdır Universty, Faculty of Sciences and Letters, Department of History, Iğdır/TURKEY
e-mail: ali_ipek025@mynet.com
** Assistant Prof. Ercan CENGİZ, Kafkas Universty, Faculty of Teologie, Department of Islam History and Arts,
Kars/TURKEY, e-mail: ercancengiz1976@gmail.com
244
I. Uluslararası Ani -Kars Sempozyumu
The First International Symposium of Ani -Kars
Ali İPEK
Ercan CENGİZ
During six years in the city, Kadı Burhaneddin both learned hermeneutics, hadith and islamic
law and sermonized..
Kadı Burhaneddin went to Tabriz, one of the most important cultural centers in 1166/1167
and he made acquainted with well-known scientist and preacher Mahmud there. With the
encouragement of Mahmud, who distinguished Kadi Burhaneddin’s skills in poetry and literature,
Kadi Burhaneddin began to write Enîsü’l-Kulûb when Kadi Burhaneddin was twenty-four years
old.
Kadi Burhaneddin, who spent his life in Ahlat, lived in Konya, the capital city of Anatolian
Seljuk State, late in his life, and after presenting Enîsü’l-Kulûb to İzzeddin Keykavus, the Sultan of
Anatolian Seljuk State, he died in 1212.
From the compliments offered to Anatolian Seljuk Sultan Izzeddin Keykavus in some parts
of the work, it can be understood that Enîsü’l-Kulûb was dedicated to Anatolian Seljuk Sultan
Izzeddin Keykavus by the author. From the seal and records on the cover of the work, it can be
found out that one copy of Enîsü’l-Kulûb was first entered in Ottoman Palace Library during
Beyezid II and it was dedicated to Ayasophia Library by Sultan Mahmud II.
This work, written in Persian language, comprises of seven parts. Like many other general
sources of Islamic History, the author starts with Hz. Adem in the first part and some information
about the lives of prophets is given in the six parts. Kadi Burhaneddin quotes the lives of the
prophets and give advises to the readers.
In the sixth part, the author starts with giving some information about Hz. Muhammed and
the first divine inspiration. He also gives some information about the miracles of Hz. Muhammed.
In the last and the seventh part of the work, the author gives information about Four Caliphs,
Emevis and Abbasids.
Key words: Ani, Kars, Islam, Science, Kadi Burhaneddin, Enîsü’l-Kulûb, Seljuk Sultan
Izzeddin Keykavus, Islamic History, Persian language, Hz. Muhammed, Caliphs,Emevis,
Abbasids, Ayasophia Library by Sultan Mahmud II.
245
ANİ’Lİ KADI BURHANEDDİN B. MES’UD
VE BİR KÜLTÜR HAZİNESİ: ENÎSÜ’L-KULÛB
Ali İPEK*
Ercan CENGİZ**
GİRİŞ
Ani Şehri ve Çevresi’nin İslâmî Dönemi
İ
slâm ordularının Doğu Anadolu yahut
dönemin coğrafî adıyla Ermeniye
fetihleri, Hz. Ömer döneminde (12-24/634644) başladı. Bu dönem Abdurrahman b. Rabiâ
komutasındaki İslâm ordusu Taron (merkezi
Muş), Pasinler ve Vanand (merkezi Kars)
bölgelerindeki bir kısım yerleri fethederek
haraca bağlamıştı.1 Ancak Ermeniye’deki bu
ilk fetihler kalıcı olmadı. Bölgede kalıcı fetihler
ve Müslüman milletin bazı merkezlere iskânı,
Hz. Osman döneminde (24-36/644-656)
gerçekleşmiş oldu.
Hz. Osman, Şam ordusuna bağlı, Suriye, elCezîre ve Anadolu (Rum) gazalarında tecrübe
edinmiş olan Habib b. Mesleme el-Fihrî’ye
yazılı bir emir göndererek, Ermeniye’nin
yeniden fethiyle görevlendirdi. 2 Ermeniye
fetihlerine Kalikala (Erzurum) başlayan
Habib b. Mesleme, X. asrın ikinci yarısında
bölgenin merkezi olacak Ani’nin de içinde
bulunduğu Şirak bölgesini de fethederek, İslâm
hâkimiyetine kattı (25/645-646). 3
Bölgenin üç asırdan fazla süren ilk İslâmî
dönem idarî sistemi, Divin’de bulunan
Müslüman valiye bağlı olarak, ancak kendi
iç işlerinde asilzade bir aile tarafından
yönetiliyordu.4 Bu zaman diliminde Şirak
Bölgesi ve Ermeniye’nin diğer merkezlerindeki
yerli halklar, dinleri, mabetleri, örfleri ve
adetlerinde serbest kalmış, hiçbir yaşantılarına
dokunulmamıştı.5 Bununla beraber bölge
halkları en iyi dönemlerini, Emevî Halifesi
I. Muâviye (41-60/661-680) ile aynı aileden
Mervan b. Muhammed’in Azerbaycan ve
Ermeniye valiliği (114-126/732-743/744)
zamanlarında yaşamışlardı.6 Mervan b.
Muhammed’in Şirak ve Vanand bölgelerinde
yaşayan Bagratunilere karşı samimi yaklaşımı,
bu çerçevede Aşot Bagratuni’yi Ermeniye
hâkimi olarak tayini, bu aileyi kendisine
bağlamış oldu.7 Bu bakımdan Bagratuniler,
Emevî-Abbasî mücadelelerinde birincinin
yanında yer almış, kurulan yeni idareye
karşı ayaklanmışlardı.8 Bu isyanlar zaman
zaman Abbasîleri zor durumda bırakıyordu. 9
Abbasî Halifelerinin, Bagratunilere verdikleri
imkânlarla sağlanan sükûnet de fazla uzun
sürmemiş, Harun er-Reşîd’in ölümüyle
(194/809), bölgedeki ayaklanma hareketleri
yeniden baş göstermişti.10
Bu kargaşa içinde ilerleyen zamanda
(276/889) Azerbaycan ve Ermeniye valiliği
ile görevlendirilen ve bölgede bir dönem
hüküm süren Sâcoğulları, Bagratunilere karşı
mücadele vererek, Şirak (merkezi Ani) ve
Vanand (merkezi Kars) bölgelerinde hâkim
* Prof. Dr. Ali İPEK, Iğdır Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Iğdır/TÜRKİYE
e-posta: ali_ipek025@mynet.com
** Yard. Doç. Dr. Ercan CENGİZ, Kafkas Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü,
Kars/TÜRKİYE e-posta: ercancengiz1976@gmail.com
246
I. Uluslararası Ani -Kars Sempozyumu
The First International Symposium of Ani -Kars
Ali İPEK
Ercan CENGİZ
duruma gelmiş oldular. Ancak, Sâcoğulları
Hanedânını tam bağımsız bir devlet konumuna
taşıyan Ebu’l-Kasım Yusuf ’un 915’ten sonra
Ermeniye’ye itina göstermemesi, Bagratuni
Aşot Ekrat’ın(II. Aşot) (303-316/915-928)
güçlenmesine ve İslâm hâkimiyetinden çıkma
arayışına yol açtı. 11 Aşot, bu çerçevede
kurduğu Ermeni çeteleriyle yaptığı baskınlar
sonucu, Şirak’ın da içinde bulunduğu birçok
bölgenin hâkimiyetini ele geçirdi.12 Dolayısıyla
bundan sonra Şirak-Vanand bölgelerinde
1045’e kadar Ermeni Bagratunilerin, bu
tarihten sonra Bizanslıların ve 1064 yılı
itibariyle de Selçukluların hükümran
olduklarını görüyoruz.
Kadı Burhaneddin Anevî’nin Hayatı ve
Eseri “Enîsü’l-Kulûb”
Hayatı
Kadı Burhaneddin’in hayatıyla ilgili
kaynaklarda herhangi bir kayda rastlanmıyor.
Bununla beraber Enîsü’l-Kulûb adlı eserinin
na’t kısmından sonra yer alan yüz otuz altı
beyitlik kısmında ve eserinin son kısmında
Bağdat’a Abbasi Halifesi Lidinillah’a Ahlatşah
Hükümdarı Begtemur’un elçisi olarak
gitmesi vesilesiyle eserinde hayatı hakkında
sınırlı bilgiler vermektedir. Eserde müellifin
hayatıyla ilgili bilgi verdiği kısımlardan
edinilen bilgilere göre, Ani’de bir Türk ailenin
çocuğu olarak 538/1143 ‘de dünyaya geldiği
anlaşılan 13 Kadı Burhaneddin, namını Ebû
Nasr olarak kaydediyor. Eserinde, babasının ve
dedesinin Türk, babasının annesinin ise Kürt
olduğunu kaydetmektedir. Müellifin ailesinin,
16 Ağustos 1064’te Ani’nin fethinden sonra
buraya gelerek yerleşen Türklerden olduğu
anlaşılmaktadır. Dedelerinin şecaatle meşhur
olduklarını kaydeden Kadı Burhaneddin,
babasının da önemli bir askerî görevde
247
(Leşker-i Sipehdar) olduğuna yer vermektedir.
Beş kız kardeşten sonra ailenin tek erkek evladı
olan müellif, babası altmış yaşını geçtikten
sonra dünyaya geldiği için babasının büyük
bir mutluluk yaşamasına neden olmuştur.
Kadı Burhaneddin, annesinin, kendisine
hamile olduğunda, hamilelik sürecinin sıkıntılı
geçmesi nedeniyle, doğumun rahat olması için
doktorun tavsiyesi üzerine Ani’deki Büyük
Hamam’da dünyaya geldiğini vurgulamaktadır.
Kadı Burhaneddin beş yaşını tamamlayınca
şiir söylemeye başladığını, ilerleyen zamanda
ise etiyle kemiğiyle edebi ilimlerin tahsiline
yöneldiğini kaydetmektedir. Eserinde,
hayatıyla ilgili verdiği bilgiler çerçevesinde,
Tevrat ve İncil’in usul ve fürularını tamamen
öğrendiğini kaydeden müellif, Ani’de bulunan
her milletin yazısını ve dilini bildiğini, hayatını
ilimlerin tahsili ile geçirdiğine dikkat çekiyor.
Anadolu Selçuklu Tarihi’nin önemli yerli
kaynaklarından biri olan Enîsü’l-Kulûb adlı
eserin sahibi Kadı Burhaneddin, on sekiz
yaşındayken, Ani’nin Gürcüler tarafından
istilaya uğradığına şahit olmuş ve bu durumu
acılı ifadelerle eserinde anlatmaktadır. Ani’nin
Gürcü istilasına uğramasında Ani’deki
Ermeni papazlarının önemli rollerinin olduğu
anlaşılıyor. 14
Müellifin kayıtlarına göre, dönemin Gürcü
Kralı George, Ani’yi muhasara ettikten sonra,
burayı istila etmiştir. Bu istila esnasında şehirde
bulunan ve kaçamayan Müslümanlardan,
erkek, kadın, yaşlı ve çocukların büyük
bir kısmı Gürcüler tarafından kılıçtan
geçirilmişlerdir.15 Gürcü katliamından
kurtulan Müslüman halkın bir kısmı da
I. Uluslararası Ani -Kars Sempozyumu
The First International Symposium of Ani -Kars
Ali İPEK
Ercan CENGİZ
Gürcüler tarafından esir edilmişlerdir. Kadı
Burhaneddin, kendisinin ve ailesinin de bu
esirler arasında bulunduğunu, ancak İncil ve
Tevrat’ı okuduğu ve onların dilini bildiği için
bu esaretten kurtulduğunu nakletmektedir.
Kendisi ve ailesinin Gürcü Başkomutanı
İvan Orbeli’nin esirleri olduğunu özellikle
belirtmektedir.
Esasen Ani’nin 1064 Selçuklu fethinden
sonra yerlerinde kalan Ermeni, Gürcü
ve Aphaz gibi gayrı Müslim halkların
her türlü yaşantılarını serbest bir şekilde
devam ettirmişlerdir. Ancak Ani’nin
Gürcü istilasına uğramasına giden süreçte
şehirde bulunan bu halkların, ne İslam
fethini ne de Müslüman idaresini içlerine
sindiremediklerini göstermektedir. 1161
yılı gayri Müslim halkların bu rahatsızlığını
değerlendirmelerinin en iyi zamanı olmuş ve
Ani’deki idarî zafiyetten yararlanan Ermeni
papazların öncülüğündeki Ermeniler,
Gürcülerin bu merkezi istila etmelerinin
yolunu açmış oldular. 16
Kadı Burhaneddin, Ani’nin Gürcü
istilasına düşmesi ve kendisinin de esaretten
kurtulmasından sonra İklim-i Rum’a yani
Anadolu Selçuklu memleketine gitmiş orada
yokluk içerisinde hayatını bir müddet devam
ettirmiştir. Burada bir müddet kaldıktan
sonra, rüyasında, Hz. Süleyman’ın, şeriat
ilimlerini tahsil etmesini kendisine tavsiye
üzerine tekrar Ermeniye’ye, kendi memleketine
dönerek, İslâmî ilimlerin tahsiline başlamıştır.
Altı yıl süren tahsili süresince, Tefsir, Hadis
ve Fıkıh gibi İslâmî ilimlerle mücehhez bir
duruma gelen Kadı Burhaneddin, artık şiire
iltifat etmemiştir. Bundan sonra vaizlikle
meşgul olmaya başlayan müellif bir süre sonra
(562/1166-1167 yılında), dönemin önemli
kültür merkezlerinden biri olan Tebriz’e
gitmiştir.
Tebriz’de yaşlı bir vaiz ve tanınmış bir
ilmî şahsiyet olarak kaydettiği Mahmud
adındaki kişi ile tanışarak, dostluk kurmuştur.
Kısa zamanda, Kadı Burhaneddin’in şiir ve
edebiyatta önemli bir becerisinin olduğuna
vakıf olan Mahmud, kendisine neden şiir
yazmadığını sormuştur. Buna karşılık Kadı
Burhaneddin, şeriât ilimlerinde yetişen bir
ilim adamı olduğunu, dolayısıyla doğruyu,
yanlışı içinde barındırabilecek şiir yazmanın
248
I. Uluslararası Ani -Kars Sempozyumu
The First International Symposium of Ani -Kars
Ali İPEK
Ercan CENGİZ
kendisine yakışmayacağını ifade etmiştir.
Kadı Burhaneddin’in söylediklerini doğru
bulan Tebrizli yaşlı vaiz, ancak kendisinin,
aşk, fısk ve yalan yerine, doğru ve hak sözünü
peygamberlerin kıssalarına yansıtabileceğini,
bunları manzum olarak yazabileceğini ve
böylece kendisinden bu dünyada bir yadigâr
kalacağını, okuyanların kendisine rahmet
okuyacağını ve böyle bir eserin değerini takdir
edecek bir hâmi bulursan, eserini ona takdim
edersin, tavsiyesinde bulunmuştur. Kadı
Burhaneddin bunun üzerine 562/1166-1167
yılında henüz 24 yaşında bulunduğu bir sırada
bu büyük edebî eseri yazmaya başlıyor. Yaşlı
vaiz Mahmud’un önerisini dikkate alan Kadı
Burhaneddin, edebiyat ve şiire olan yeteneğini
eserine yansıtmıştır.
Müellif hayatının bir kısmını Ahlât’ta
geçirmiştir. Fakat Ahlât’a hangi tarihte
geldiğini, burada ne kadar süre ile kaldığını
ve hangi tarihte ayrıldığını tespit etmek
mümkün olmamaktadır. Fakat müellifin
ifadelerinden hayatının son kısmını Anadolu
Selçuklu Devleti’nin başkenti Konya’da
geçirdiği anlaşılmaktadır. Müellifin hangi
yıl vefat ettiği bilinmemekle beraber eserini
608(1212) yılında Anadolu Selçuklu Sultanı
I. İzzeddin Keykavus’a takdim etmesinden
O’nun bu yılda veya bu yıldan sonra vefat ettiği
anlaşılmaktadır.
Eseri
Kadı Burhaneddin Anevî, eserine, Farsça
249
ifade Besmele ve İslâmî telifatta mutad ve
makbul olan güzel bir tahmidiye, hamedele
ile başlıyor. Yerin, göğün ve her bir şeyin
yaratıcısına karşı, ince bir üslupla senâda
bulunuyor. Salvele, Hz. Peygamber’e salât ve
selamla övgü kısmı bunu takip ediyor. Dört
Halife’ye de yer veren müellif, bunları her
birinin meşhur olduğu vasıflarıyla sıralıyor.
Dördüncü Halife Hz. Ali ile ilgili övgüler,
vasıflar arasında “Vasî” ifadesini kullanması ise
dikkat çekiyor.
Kitabına, Enîsü’l-Kulûb adını verdiğini
belirten Kadı Burhaneddin Anevî, Kisâî ,17
Taberî Tarihi ve tekmilesi ile Garayis,18 aynı
zamanda tefsirlerden de yararlanarak eserini
yazdığını beyan ediyor. Müellifin, eserini
yazmaya başladığı sırada 24 yaşında bulunduğu
ve bunun Hicrî 562/1166 yılına tekabül
ettiği de kayıtları arasında bulunuyor. Eserin
mensur olarak değil de, gönüllere hoş gelsin
diye manzum bir şekilde kaleme alındığı da
satırlardan belli olmaktadır.
Eserin kapak sayfasının ortasında boş
bir çerçeve bulunmaktadır. Bu çerçevenin
bize göre sağ üst kısmında kitabın adı yer
almaktadır. Çerçevenin bize göre sol üst
kısmında ise Sultan I. Mahmud’un tuğralı
vakıf mührü ile onun alt kısmında Sultan I.
Mahmud’un unvanlarının ve eserin Ayasofya
Kütüphanesine Haremeyn Vakıfları Müfettişi
Şeyhzade Ahmed Tevfik Efendi tarafından
kaydının yapıldığının yazılı olduğu bir kayıt
vardır. Bu kaydın altında Sultan I. Mahmud’un
tuğrasını çeken Haremeyn Evkaf Müfettişi
Şeyhzâde Ahmed Efendi’nin Farsça mührü
yer almaktadır. Sultan I. Mahmud’un tuğralı
vakıf mühründen ve altındaki kayıttan eserin
Sultan I. Mahmud tarafından Ayasofya
Kütüphanesine vakfedildiği anlaşılmaktadır.
I. Uluslararası Ani -Kars Sempozyumu
The First International Symposium of Ani -Kars
Ali İPEK
Ercan CENGİZ
Sayfanın bize göre sol alt kısmında II.
Beyezid’in özel mührü bulunmaktadır. Bu
mühürden ise Enîsü’l-Kulûb’un nüshasının
Osmanlı saray kütüphanesine II. Beyezid
döneminde girmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Eserin ikinci sayfasında Enîsü’l-Kulûb’a ve
ardından müellif Kadı Ebu Nasr b. Mes’ud’a
Haremeyn Vakıfları Müfettişi Şeyhzade Ahmed
Tevfik Efendi tarafından yazılmış olan övgüler
yer almaktadır.
Diğer umumî İslam Tarihi kaynaklarında
olduğu gibi, Hz. Âdem ile başlayan
peygamber kıssaları, eserin önemli bir
bölümünü oluşturmaktadır. Bu bölümde her
peygamberin hayatından kesitler veren müellif,
peygamberlerin, yaşantısını ve başlarından
geçen olayları, nasihat ağırlıklı, ibretamiz
yönlerini ön plana çıkararak, eserinde nazım
halinde vermektedir. Hz. Âdem’in yaratılışı,
cennette kalışı, meleklerin kendisine secde için
emrolunuşları, sonra yasak meyve meselesi,
yeryüzüne indirilişi, Mekke ve Taif ’te kalışı,
diğer taraftan, yaratılışında ilahî kudrete dikkat
çekilmesi, Havva ile izdivacı, çocuklarının
evlilik usulleri, Habil-Kabil meselesi gibi
hususlar bunun bir örneğini oluşturuyor.
Kadı Burhaneddin’in bu büyük edebî
eserini ortaya koyarken, daha önce belirttiği
kaynakların dışında çok daha farklı eserlerden
yararlandığı anlaşılıyor. İdris Peygamber’le
ilgili, gece-gündüz kitap okuyordu, nücûm
(sstronomi) dâhil her ilmi biliyordu, günlerini
oruçla geçiriyor, çok namaz kılıyor, zahidâne
bir hayat sürdürüyordu gibi bilgiler bunun
göstergesidir. Müellifin, Hz. Nuh’a kadar geçen
Peygamberleri, “Kıssa-i Âdem, Kıssa-i Şîs,
Kıssa-i İdris” şeklinde eserinde gösterdiği
halde, Hz. Nuh’la ilgili, “Kıssa-i Peygamber
Nuh Aleyhisselam” olarak kaydetmesi, büyük
ihtimalle O’nun, insanlığın ikinci babası ve
Ulu’l-Azîm Peygamber olduğunu vurgulamak
için olsa gerekir. Diğer kaynaklarda olduğu
gibi, kendisine Peygamberlik verilen Hz.
Nuh’un, insanları Tevhide daveti, bu hususta
büyük bir gayret içinde oluşu, ama kırk
erkek ve kadından başka bu davete icabet
eden kimsenin çıkmadığı, bunun sonucunda
İlahî emirle gemi yapımı, Tufan Hadisesi’nin
yaşandığı bütün açıklığıyla, edebî bir üslupla
eserde anlatılmaktadır.
Ani’li Kadı Burhaneddin, Hz. Nuh’tan
sonra gönderilen peygamberlerin kıssalarını,
dönemlerinde yaşanan hadiseleri de bütün
detaylarıyla, manzum ve hoşa giden bir
üslupla sıralamıştır. Bu arada, bahsi geçen
peygamberlerin yaşadığı dönemlerde insanlara
yararlılığı yahut kötülüğü ile bilinen şahıslara
da eserde yer verilmiştir.
Müellif, kitabın ikinci kısmını Hz.
Davud’un kıssası ile bitirdiğini, üçüncü
kısımda ise Hz. Süleyman’dan bahsedeceğini
yazmaktadır. İkinci kısmın bitiminde kendisi
ve buraya kadar yazdıklarının mütevazı bir
kritiğini yapan Kadı Burhaneddin, ikinci
kısmın en sonunda ise Anadolu Selçuklu
Sultanı I. İzzeddin Keykavus’u (608-617/12111220) övmektedir. Bu durum, müellifin, eserini
dönemin Anadolu Selçuklu Sultanı İzzeddin
Keykavus’a takdim etmiş olabileceğini akla
getirmektedir. 19
Müellif eserinin üçüncü kısmına yine
başta Besmele, Cenab-ı Hakka hamd, Hz.
Peygamber’e salât ve övgü ile başlamış, Dört
Halife’yi de bilinen vasıflarıyla sıralamayı
ihmal etmemiştir. Akabinde Sultan İzzeddin
Keykavus ile ilgili övgülere yer veren müellif,
giriş bölümünü sultana dua ile bitirmektedir.
250
I. Uluslararası Ani -Kars Sempozyumu
The First International Symposium of Ani -Kars
Ali İPEK
Ercan CENGİZ
Müellif, üçüncü kısmın asıl konusu
olan Hz. Süleyman’ın kıssası ile başlamıştır.
Müellif, diğer Peygamberlerin kıssalarına
nazaran, bu kısımda, Hz. Süleyman ve Belkıs’a
geniş yer vermektedir. Yine aynı kısımda,
Kur’an’da adları geçen İlyas, Elyesâ ve Zül’kifl
peygamberlerin kıssalarını anlatan müellif,
Hızır olarak değerlendirdiği Armiya’ı da
geniş bir tetkikle ele almaktadır. Müellif,
bu kısımda Danyal Peygamberin kıssasını
anlattıktan sonra, Besmele ile giriş yapmış
ve tekrar İzzeddin Keykavus’u övmeğe
başlamıştır. Müellifin, bu sefer, sultanla ilgili
övgüsünü daha ayrıntılı olarak kaleme aldığı
görülmektedir. 20 Sultanın övgüsünde, O’nun
yaratan katında makbul, her yerde galip, din
ve dünyanın kendisiyle yüceldiği, ikbal ve lütuf
sahibi, cömert, yumuşak huylu, sultanların
seçkinlerinden biri, adalet sahibi, zeki ve güzel
görünümlü gibi vasıflar, müellifin övgülerinden
birkaçıdır. Bu övgüler arasında, sultanın mahza
bir lütuf ve pak bir fıtrata sahip olduğu, dost
kalbinin muradını yerine getiren, düşmanlara
ise korku, bela salan, ifadeleri dikkat
çekmektedir.
Kadı Burhaneddin, ayrıca kendisinin
sultana dua ettiğini ve herkesin de dua etmesi
gerektiğini vurguluyor.
251
İkinci kısmının bitimi, üçüncünün başında
ve sonunda Sultan İzzeddin Keykavus’un
övgülerine yer veren müellif, Dördüncü kısmın
sonunda ise Sultanla ilgili övgülerin yanı sıra,
bu genç padişahla yeni bir dönem başladı.
Bu yeni zamanda afakta benzeri görülmemiş
bir bahtiyarlık, eskimiş dünyada yenilik, aynı
şekilde dinin veçhesinde tazelik olmuştu gibi
ifadeleri 21 bu dönemle ilgili bilgi de veriyor.
Kadı Burhaneddin, beşinci defter dediği
kısmın başında Hz. Peygember’e salât ve övgü
ifadelerini kaleme alırken, bir ara sözü yine
İzzeddin Keykavus’a getiriyor, Onun suretiyle,
sîretiyle ahlakı, aslı, soyu, dini, bilgisi, aklı
ve edebiyle güzel olduğunu ifade ediyor.22
Müellifin bunun hemen akabinde, eserinde
uzunca yer verdiği Ashab-ı Kefhf ’le ilgili
kıssadaki bilgileri Hz. Ali üzerinden, Onun
anlatımıyla vermiş olması da dikkat çekiyor.23
Kadı Burhaneddin, hem bölüm sonları ve
hem de bölüm başlarında İzzeddin Keykavus’la
ilgili övgülere yer vermeyi ihmal etmiyor.
Bölümlerin giriş kısımlarında Cenab-ı Hakka
hamd, Hz. Peygamber’e salât ve selâm, Dört
Halifeye övgü, bunlardan sonra da İzzeddin
Keykavus’a yer veriyor. 24
Müellif, beşinci defterin sonunda, Hz.
Ömer’le ilgili övgüleri bitirirken, kendisini
bunları yazmaya muvaffak kılan Cenab-ı
Hakka şükür, özellikle Sultanın övgüsünü
bahşettiği için de memnuniyetini ifade ediyor.
Eserinde belki ilk defa İzzeddin Keykavus’la
ilgili olarak Sultan anlamına gelen “Hıdiv”
unvanını kullanan müellif, kendisiyle din ve
dünya işlerinin revaç bulduğunu, taht-tâç
sahibi, Onunla arzular ve bahtların yüzünün
güldüğü ifade ediliyor. Bunun devamında
Cihan O’nun hizmetlerinden mutlu, dünya
böylesi bir büyüğü gördü. Ümidi her an
I. Uluslararası Ani -Kars Sempozyumu
The First International Symposium of Ani -Kars
Ali İPEK
Ercan CENGİZ
yaratıcıyla olan, gönülleri mutlu eden, gözlerin
üzerinde dolaştığı Sultan’ın Allah ömrünü
uzun etsin, İzzeddin Keykavus’la ilgili kayıtlara
yer veriliyor. Her padişaha değil ama Kur’an
yolunda olan, din ve dünyanın şeref bulduğu
Sultanımıza itaat etmek farzdır diyen Kadı
Burhaneddin, Sultanlar Sultanı Şehzade,
melikleri haraca bağlayan, ihsan ve adalet saçan
gibi övgüler sıralıyor. Onun devleti sayesinde
dinin yüceldiği, kuvvetlendiği, süratli ve keskin
kılıcıyla düşmanların perişan edildiği, galip
Sultan, ifadeleri de bunlar arasında bulunuyor.
Müellif, Sultanla ilgili övgülerini yine dua
cümleleriyle bitiriyor. Rabbimiz! Bir genç ve
yeni bir devlet! Senin dergâhında muhtaç biri
olarak, Sultanımıza yüz binler dil ve himmetle
rahmet kıl, merhamet et! 25
İslâmî Dönem Kısmı
Kadı Burhaneddin, Peygamber kıssalarını
müteakip İslâmî dönem, yani Hz. Peygamber
ve Dört Halife ile ilgili tarih ve kıssaların yer
aldığı bölüme başlıyor. Bu kısımda önce Hz.
Ömer’in Müslüman oluşu ve diğer hallerine yer
verildiğini görülmekte. Müellif veya müstensih
Hz. Peygamber’in doğumu, kendisine
peygamberliğin verilişi hususunda bölüm
başlığı yazmayı unutmuşa benziyor. Çünkü Hz.
Ömer’in kıssasıyla başlayan beyitlerin hemen
devamında Hz. Peygamber ve ilk vahyin gelişi
ile ilgili bilgiler yer alıyor.26
Enîsü’l-Klûb’un bu bölümünde Hz.
Peygamber’in mucizelerinden Miraç hadisesi
adım adım anlatılıyor. Hz. Peygamber’in
birinci semaya yükselişi, buradaki görüştükleri,
ikinci kata ve nihayet Müntehâ’ya, Arş’a
kadar varışı, müellifin edebî üslubuyla güzel
bir şekilde anlatılıyor. 27 Bu anlatımlarda
müellifin, konuyla ilgili bazı ravîlerin adlarına
yer vermesi,28 Onun, eserinde ilmî bir yol
izlediğini de gösteriyor.
Müellif, Miraç Mu’cize’sinden sonra Hz.
Peygamber’in “ Kıssa-i Mecmuu Mu’cizat-ı
Muhammed (A.S.)” başlığı altında diğer
mu’cizelere yer veriyor ve bu konuda 37
mu’cizeyi birer birer sıralıyor.29 Bunları
müteakip “Gazavaât-ı Muhammed (A.S.)”
başlığı altında Hz. Peygamber’in gazvelerine
yer veriliyor. Ancak bu gazveler kendi adlarıyla,
başlıklar halinde değil de, bir bütün olarak
anlatılıyor.30
Kadı Burhaneddin, eserinin yedinci
kısmını, kendi ifadesiyle, pak bir rey sahibi
Şehinşah’ın, İzzeddin Keykavus’un, adıyla
bitirmek istediğini söyleyerek, burada da
Sultanla ilgili bir seri övgüleri sıralıyor. Bu
padişahın benzeri yok, halklar o şahtan hoşnut,
kendi güzel, kalbi güzel, onunla karşılaşan
herkes hacetini, isteğini karşılıyor, devletten
herkese doğru işler yansıyor, gibi övgüler yer
alıyor.31 Bunu müteakip Hz. Peygamber’in
Gazvelerine dönen müellif, Dört Halife,
Emevîler ve Abbasî dönemlerini de işleyerek
eserini tamamlıyor. 32
SONUÇ
İslami dönemi 646 yılında başlayan Ani
ve çevresinin de Müslümanların kalıcı bir
hâkimiyet kurması Sultan Alp Arslan’ın bu
bölgeyi fethetmesinden sonra gerçekleşmiştir.
Zaman içerisinde önemli bir kültür merkezi
haline gelmiş olan Ani’nin yetiştirmiş
olduğu önemli ilim adamlarından biri de
Kadı Burhaneddin b. Mes’ud olmuştur.
Kaynaklarda hayatıyla ilgili herhangi bir
bilgiye rastlamadığımız müellifin incelemeye
çalıştığımız “Enîsü’l-Kulûb” isimli eseri
Ani şehrinin Ortaçağ’daki tarihi gelişimini
252
I. Uluslararası Ani -Kars Sempozyumu
The First International Symposium of Ani -Kars
Ali İPEK
Ercan CENGİZ
anlamak için son derece önemlidir. Müellifin
kırk yıllık bir zaman içerisinde yazmış olduğu
ve 56.000 beyitten oluşan bu muazzam eser
bizzat müellifin gözlemlerini yansıtan birinci
elden bir kaynak niteliğindedir. Yukarıda da
zikrettiğimiz gibi yedi kısımdan oluşan bu
eser Hz. Âdem ile başlayan ve İslami dönem
kısmının başladığı altıncı kısma gelene
kadar peygamberlerin hayatından kesitler
vermektedir. Eserin altıncı kısmında ise Hz.
Muhammed ve ilk vahyin gelişine değinilmiştir.
Ayrıca bu kısımda Hz. Peygamber’in mucizeleri
ve gazveleri hakkında da bilgiler verilmiştir.
Eserin yedinci kısmında Dört Halife, Emevîler
ve Abbasî dönemleri işlenmiştir.
Müellifi tarafından Anadolu Selçuklu
Sultanı İzzettin Keykavus’a sunulan bu
eserin kanaatimize göre en orijinal tarafı
Ani gibi döneminin siyasi, ticari ve stratejik
açıdan son derece önemli olan Ani şehrinin
tarihindeki önemli bir kesite dair bilgileri
Kadı Burhaneddin b. Mes’ud’un yaşadıklarına
dayanarak sunmasıdır. Özellikle şehrin
Gürcüler tarafından 1161 yılında ele
geçirilmesine şahit olan yazar Gürcülerin bu
bölgede bulunan Müslüman halkı kılıçtan
geçirmeleri ve canlarını kurtaran halkın esarete
düşmesi hakkında değerli bilgiler vermektedir.
Bununla birlikte bu eseri kıymetlendiren
iki önemli husus daha vardır. Bu hususlardan
ilki; Kadı Burhaneddin’in eserini yazarken
çok farklı eserlerden yararlanmış olmasıdır.
Nitekim İdris Peygamberle ilgili vermiş olduğu
bilgiler bunun bir kanıtıdır. Diğer önemli husus
ise müellifin eserini yazarken dönemindeki
tarih yazıcılığının ötesinde kabul edilebilecek
bir uygulamaya başvurmasıdırki; Kadı
Burhaneddin b. Mes’ud, eserin ikinci kısmının
sonunda buraya kadar yazdıklarının kritiğini
253
yapmıştır. Neticede, incelemeye çalıştığımız
“Enîsü’l-Kulûb” isimli eser gerek Ani ve çevresi
hakkında vermiş olduğu birinci elden bilgiler
gerekse de bahsettiği konulara yaklaşım tarzı
bakımından önemli ve orijinal bir kaynak olma
özelliğine sahiptir.
DİPNOTLAR
1. Caetani, Léon, Chronographia Islamica, Paris
1912, I.I, s.210; Astarciyan, K. L Târîhu’l-Ümmeti’lErmeniyye, Musul 1951, 162.
2. el- Ezdî, Ebû İsmail Muhammed b. Adullah,
Fütûhu’ş-Şam, nşr. W. N. Lees, Kalküta 1854, 251;
Zehebî, Şemsüddin Muhammed, Siyerü A’lâm enNübelâ, nşr. M. Naim el-Arkusâî-M. Sağırcı, Beyrut
1992, III, 189.
3.Belâzurî, Ahmed b. Yahya, Fütûhu’l-Buldân , nşr.
A. Enis et-Tabba’-Ö. Enis et-Tabba’, Beyrut 1987,
181; Halîfe b. Hayyât el-Usfurî, Târîh, nşnr. Süheyl
Zekkâr, Beyrut 1414/1992, 118; İbnü’l-Esîr, Ebû’lHasan Ali b. Muhammed, el-Kâmil fi’t-Târîh, nşr.
C. J. Tornberg, Beyrut 1982, III, 85; Astarciyan, s.
163; Kırzıoğlu, M. Fahrettin, Kars Tarihi I, İstanbul
1953, s. 215.
4. İbn Havkal, Ebû’l-Kasım en-Nusaybî, Kitâbu
Sureti’l-Arz, Beyrut t.y. s. 294; Barthold, W. Tezkire-i
Coğrafya-yı Tarih-i İran, Farsça. Çev. Hazma
Serdâdver, Tahran 1308, 278; İskender, Fayiz Necîb,
el-Fütûhâtu’l-İslâmiyye li Bilâdi’l-Kürc, İskenderiye
1988, 131; Pasdermaciyan, Herand, Tarih-i
Ermenistan, Farsçaya çev. Muhammed Kadî, Tharan
1369, 150; Kırzıoğlu, M. Fahrettin, Selçuklulardan
Önce “Armenya” ya/Yukarı Eller’e Hâkim olanlar
(m.ö. IV bin-m.s. 1064), Türk Tarihinde Ermeniler
Sempozyumu-Tebliğler ve Panel Konuşmaları,
Dokuz Eylül Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi ve Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İzmir 1983, s.191.
5 İskender, Fayiz Necîb, el-Müslimûn ve’lBızantiyyûn ve’l-Ermen fî Zav’i Kitâbâti’l-Müerrih
el-Ermeni el-Muasır “Sebéos”, San’â 1414/1993, s.
53;Pasdermaciyan, sm. 152; Kırzıoğlu, Kars, 217.
6. Gévond, Histoire Des Guerres Et Des Conquetes
Des Arabes En Armenie, Fransızcaya çev. Garabed
V. Chahnazarian, Paris 1856, s. 121-13;Belâzurî,
Fütûh, s. 288-292; İskender, el-Fütûhât s. 67;
I. Uluslararası Ani -Kars Sempozyumu
The First International Symposium of Ani -Kars
Ali İPEK
Ercan CENGİZ
Grousset, René, Başlangıcından 1071’e Ermenilerin
Tarihi, çev. Sosi Dolanoğlu, Aras yay.İstanbul 2005,
s. 317.
7. Bk. Macler, F. “Armenia”, The Cambridge
Medieval History, Cambridge 1927, IV, s. 156;
. Sâbir Muhammed Deyâb Hüseyin, Ermîniyye
mine’l-Fethi’l-İslâmî İle’l- Müstehilli’l-Karni’lHamîs el-Hicrî, Mısır 1978, s. 53.
8. Astarciyan, s. 166; İskender, el-Fütûh, s. 82.
9. Gévond, s. 135; Astarciyan, s. 166
10. Macler, The Cambridge, IV, 158; Astarciyan, s.
169.
11. Bk. Vardan, Müverrih, “Türk Fütuhâtı Tarihi”,
çev. Hrant D. Andreasyan, Tarih Semineri Dergisi
I-II, İstanbul 1937, s. 161; Streck, “Ermeniye”, İslâm
Ansiklopedisi, MEB.yay., İstanbul 1993, IV, s. 320;
Macler, The Cambridge, IV, 161.
12. Pasdermaciyan, s. 182; Vardan,s. 161Grousset,
s. 183; Sâbir, Ermîniyye, s. 182; Sirarpie Der
Nersessian, The Armenians, Thames and Hudson,
Norwich 1972, s. 35; Azmi Süslü, Fahrettin
Kırzıoğlu, Refet Yinanç, Yusuf Hallaçoğlu,
Armenians in the History of Turkey, Levent Yay.,
Ankara 1995, s. 56.
13. Krş. Fuad Köprülü, Anadolu Selçuklu Tarihi’nin
Yerli Kaynakları, Belleten, VII/27, Ankara 1943
(Temmuz), s. 463.
14. Bk.Ahmed Kesrevî, Şehriyarân-ı Gumnâm,
V. baskı, Tahran 1393, s. 311. Ani Papazları,
ayaklanarak Fahreddin Şeddâd’ı idareden
uzaklaştırmış ve kardeşi Fadlun V’i onun yerine
getirmişlerdi. Ancak aynı papazlar bundan altı yıl
sonra (556/1161) yeniden ayaklanarak, Fadlun’u da
bu görevden uzaklaştırmış, bu sefer Gürcü Kralını
Ani’yi istila etmek üzere davet etmişlerdi. Bk. Aynı
eser, s. 311.
15. Ayrıca bk. Kesrevî, Şehriyarân-ı Gumnâm, s.
312. Bazı kayıtlara göre bu sırada Ani’de 80.000
Müslüman bulunuyordu. Gürcü istilasında
bunlardan 30.000’i katledildi ve 9000 yahut 20.000
de Müslüman esir alınmıştı. Bk. Aynı eser, 313.
16. Gregory Abûl-Farac, Abûl-Farac Tarihi, Cilt:
I, (3. Baskı) (Çev.: Ömer Rıza Doğrul) TTK Yay.,
Ankara 1999, s.316; Urfalı Mateos, Vakay-i Namesi
(952–1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136–1162),
(2. Baskı), (Çev.: Hrand D. Andreasyan), Türk Tarih
Kurumu Yay., Ankara 1987, s. 331, 398-399; M.
Fahrettin Kırzıoğlu, Anı Şehri Tarihi(1018-1236)
San Matbaası, Ankara 1982, s.76; Ali Sevim-Erdoğan
Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi Siyaset, Teşkilat
ve Kültür, TTK Yay., Ankara 1995, s. 277; Osman
Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, (6.
Baskı), Boğaziçi Yay., İstanbul 2001, s. 11.
17. Kitâbu Kısasi’l-Enbiyâ’sı, bk. F. Köprülü, aynı
makale, s.461 dipnot 2.
18. Müellifin “Garais” olarak kaydettiği eserin,
h. 427/1035’de vefat eden Ebû İshak Ahmed b.
Muhammed es-Sa’lebî’nin, “Arâisü’l-Mecâlis” adlı
Peygamber kıssalarından bahseden eseri olmalı. Bk.
Kâtib Çelebi, Keş el-Zunun, nşr. Şerafettin YaltkayaKilisli Rifat Bilge, MEB, İstanbul 1972, II, 1131
19. İ. Hakkı Uzunçarşılı, Kadı Burhaneddin
Anevî’nin bu eserini İzzeddin Keykavus (I) adına
yazdığını söylüyor. Bkz. İ. Hakkı Uzunçarşılı,
Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu
Devletleri, TTK, Ankara 1988, s. 209.
20. Enîsü’l-Kulûb, s. 196 b.
21. Aynı eser, s. 158 a.
22. Aynı eser, s. 259 b.
23. Aynı yer ve s. 261 a.
24. Aynı eser, s. 320 b.
25. Enîsü’l-Kulûb, s. 322 a.
26. Aynı yer ve devamı.
27. Aynı eser, s. 346-353
28. Aynı eser, s. 354 a.
39. Aynı eser, s. 357-369.
30. Aynı eser, s. 369-382.
31. Aynı eser. s.384 b.
32. Aynı eser, s. 385, 392, 407, 419.
KAYNAKÇA / BIBLIOGRAPHY
Abûl-Farac, Gregory, Abûl-Farac Tarihi, Cilt: I, (3.
Baskı), (Çev.: Ömer Rıza Doğrul), TTK Yay., Ankara
1999.
Astarciyan, K. L. Târîhu’l-Ümmeti’l-Ermeniyye,
Musul 1951.
Barthold, W. Tezkire-i Coğrafya-yı Tarih-i İran,
254
I. Uluslararası Ani -Kars Sempozyumu
The First International Symposium of Ani -Kars
Ali İPEK
Ercan CENGİZ
Farsça. Çev. Hazma Serdâdver, Tahran 1308.
Belâzurî, Ahmed b. Yahya, Fütûhu’l-Buldân , nşr. A.
Enis et-Tabba’-Ö. Enis et-Tabba’, Beyrut 1987.
Caetani, Léon, Chronographia Islamica, Paris 1912.
Dasxorenci, Movses, The History of the Caucasian
Albanians, İng.çev. C.L.F. Dowsett, London 1961.
Sempozyumu-Tebliğler ve Panel Konuşmaları,
Dokuz Eylül Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi ve Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İzmir 1983, s. 129-197.
Köprülü, Fuad, “Anadolu Selçuklu Tarihi’nin
Yerli Kaynakları”, Belleten, VII/27, Ankara 1943
(Temmuz), 333-459.
Macler, F. “Armenia”, The Cambridge Medieval
History, Cambridge 1927, s. 153-182.
Der Nersessian, Sirarpie, The Armenians, Thames
and Hudson, Norwich 1972.
Edîb es-Seyyid, Ermîniyye fi’t-Târîhi’l-Arabî, Halep
1972.
el-Ezdî, Ebû İ smail Muhammed b. Adullah,
Fütûhu’ş-Şam, nşr. W. N. Lees, Kalküta 1854.
Urfalı Mateos, Vakay-i Namesi (952–1136) ve
Papaz Grigor’un Zeyli (1136–1162), (2. Baskı),
(Çev.: Hrand D. Andreasyan), Türk Tarih Kurumu
Yay., Ankara 1987.
Pasdermaciyan, Herand, Tarih-i Ermenistan,
Farsçaya çev. Muhammed Kadî, Tharan 1369.
Gévond, Histoire Des Guerres Et Des Conquetes
Des Arabes En Armenie, Fransızcaya çev. Garabed
V. Chahnazarian, Paris 1856.
Grousset, René, Başlangıcından 1071’e Ermenilerin
Tarihi, çev. Sosi Dolanoğlu, Aras yay. İstanbul 2005.
Halîfe b. Hayyât el-Usfurî, Târîh, nşnr. Süheyl
Zekkâr, Beyrut 1414/1992.
Sâbir Muhammed Deyâb Hüseyin, Ermîniyye
mine’l-Fethi’l-İslâmî İle’l- Müstehilli’l-Karni’lHamîs el-Hicrî, Mısır 1978.
Sebéos, Histoire D’Heraclius, çev. F. Macler, Paris
l904.
İbn A’sem el-Kûfî, Ebû Muhammed Ahmed,
Kitâbu’l-Fütûh, Beyrut 1986.
Sevim, Ali- Merçil, Erdoğan, Selçuklu Devletleri
Tarihi Siyaset, Teşkilat ve Kültür, TTK Yay., Ankara
1995.
İbn Havkal, Ebû’l-Kasım en-Nusaybî, Kitâbu
Sureti’l-Arz, Beyrut t.y.
Streck, “Ermeniye”, İslâm Ansiklopedisi, MEB.yay.,
İstanbul 1993, IV, s.317-326.
İbnü’l-Esîr, Ebû’l-Hasan Ali b. Muhammed, elKâmil fi’t-Târîh, nşr. C. J. Tornberg, Beyrut 1982.
Süslü, Azmi- Kırzıoğlu, Fahrettin-Yinanç, RefetHallaçoğlu, Yusuf, Armenians in the History of
Turkey, Levent Yay., Ankara 1995.
İskender, Fayiz Necîb, el-Müslimûn ve’lBızantiyyûn ve’l-Ermen fî Zav’i Kitâbâti’l-Müerrih
el-Ermeni el-Muasır “Sebéos”, San’â 1414/1993.
Taberî, Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr, Târîhu’lÜmem ve’l-Mülûk, Beyrut 1407/1987.
İskender, Fayiz Necîb, el-Fütûhâtu’l-İslâmiyye li
Bilâdi’l-Kürc, İskenderiye 1988.
Theophanes, The Chronicle, İng. Çev. Harry
Turtledove, Philadelphia 1982.
Kâtib Çelebi, Keş el-Zunun, nşr. Şerafettin YaltkayaKilisli Rifat Bilge, MEB, İstanbul 1972, II.
Turan, Osman, Doğu Anadolu Türk Devletleri
Tarihi, (6. Baskı), Boğaziçi Yay., İstanbul 2001
Kesrevî, Ahmed, Şehriyarân-ı Gumnâm, V. baskı,
Tahran 1393.
Uzunçarşılı, İ. Hakkı, Anadolu Beylikleri ve
Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, TTK, Ankara
1988.
Kırzıoğlu, M. Fahrettin, Anı Şehri Tarihi, Ankara
1982.
Kırzıoğlu, M. Fahrettin, Kars Tarihi I, İstanbul 1953.
Kırzıoğlu, M. Fahrettin, Selçuklulardan Önce
“Armenya” ya/Yukarı Eller’e Hâkim olanlar (M.Ö.
IV bin-M.S. 1064), Türk Tarihinde Ermeniler
255
Vardan, Müverrih, “Türk Fütuhâtı Tarihi”, çev.
Hrant D. Andreasyan, Tarih Semineri Dergisi I-II,
İstanbul 1937.
Zehebî, Şemsüddin Muhammed, Siyerü A’lâm enNübelâ, nşr. M. Naim el-Arkusâî-M. Sağırcı, Beyrut
1992.