Yasir Beyatlı
Bartın University, Islami Ilimler Fakültesi, Faculty Member
- History of Crusades, İslam Tarihi, Ushul Fiqih, Fiqih, Fikih Muamalah, Makalah Ushul Fiqih, and 39 moreAl-Quran & Hadist, Hadis, Hadis İLmi, Hadis Rivayetinin Doğası, Uydurma Hadisler, Hadis Mawdu', Usul al Fiqh, Fiqh muamalat, Kalam (Islamic Theology), Jewish kalam, Ilm al-Kalam, Tafsir, Islamic Studies, Islamic Law, Islamic History, Arabic Language and Linguistics, Arabic Literature, Principles of Islamic Jurisprudence (Usul al-Fiqh), Hanbali Studies, Hanbalism, The Hadith, İlahiyat, Ibn Taymiyya, Qur'an, Ibn Qayyim al-Jawziyya, History of Law, Islamic law and jurisprudence, Memlükler, Mamluk Studies, Mamluks (Islamic History), Economic History, Mamluk History, Arabic Manuscripts, Agricultural Economics, Medieval agriculture, Middle East Studies, Ottoman Syria/Bilad al-Sham, Turkish and Middle East Studies, and History of the Mediterraneanedit
- .edit
7./12. yüzyıldan itibaren İslâm dünyasının özellikle doğusunda yaşanan ve kısa sürede son bulmayan siyasi istikrarsızlıklar başta olmak üzere çeşitli nedenler Müslüman coğrafya içerisinde göç hareketliliğinin yaşanmasına yol açmıştır. Bu... more
7./12. yüzyıldan itibaren İslâm dünyasının özellikle doğusunda yaşanan ve kısa sürede son bulmayan siyasi istikrarsızlıklar başta olmak üzere çeşitli nedenler Müslüman coğrafya içerisinde göç hareketliliğinin yaşanmasına yol açmıştır. Bu süreçte bilhassa Şam-Mısır hattının Zengîler ile başlayarak Eyyûbî ve Memlükler ile artış gösteren bir istikrar ve güven atmosferine kavuşması bu bölgeleri, yurtlarını terk eden Müslüman göçmenler için bir cazibe merkezi getirmiştir. Siyasi, iktisadi, toplumsal, askerî ve başka açılardan çeşitli neticelere sahip olan bu hareketlilik dönemin ilmî yapısı üzerinde de etkili olmuştur. Dört Sünnî fıkıh ekolünden biri olan Hanefî mezhebinin uzun bir süre sonra bu coğrafyada görünür biçimde bir varlık göstermeye başlaması ve mezhebin entelektüel faaliyet ve üretim merkezinin İslâm dünyasının doğusundan büyük ölçüde bu bölgeye intikal etmesi bu etkilerden bir tanesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bölgenin Hanefî mezhebinin özellikle tedris ve telif faaliyetleri açısından yaklaşık dört asrı kapsayan bir süreç boyunca merkezî bir rol oynamış olması, çeşitli araştırmacılar tarafından Hanefî mezhebinin “Memlük safhası” yahut “Mısır Hanefîliği” gibi muhtelif isimlerle anılan bu dönemi Hanefî mezhebinin tarihi seyri açısından önemli kılmaktadır. Yaşanan bu bölgesel değişimin sebepleri, Memlük Hanefîliğinin ne zaman başlayıp ne zaman sona erdiği, temel özelliklerinin neler olduğu gibi hususlar bu çalışmanın cevap aradığı temel sorular arasında yer almaktadır.
---
The political instability experienced in eastern territories of the Islamic world since the seventh century AH and which did not end in a short time, led to the migration mobility in the Muslim geography. In this process, the line extending from Greater Syria to Egypt, achieved an atmosphere of stability and safety starting with the Zangids and increasing with the Ayyubids and Mamluks, thus making this region the center of attraction for Muslim immigrants who left their homeland. Besides its political, economic, social, military consequences, also affected the scholarly structure of the period. One of these scholarly effects is that the Hanafi school began to have a visible presence in this geography after a long time and the intellectual center of the school moved to this region from the east of the Islamic world (Transoxiana) to a large extent. The fact that the Hanafi school in this region has played a central role throughout a period of about four centuries, especially in terms of teaching and compilation activities, makes this period, which is referred to by various researcher as the “Mamluk phase” of the Hanafi school or “Egyptian Hanafism”, important for the historical course of it. What the reasons for this regional change were, when it started and when it ended, and what its basic features were are the basic questions to be discussed in this paper
---
The political instability experienced in eastern territories of the Islamic world since the seventh century AH and which did not end in a short time, led to the migration mobility in the Muslim geography. In this process, the line extending from Greater Syria to Egypt, achieved an atmosphere of stability and safety starting with the Zangids and increasing with the Ayyubids and Mamluks, thus making this region the center of attraction for Muslim immigrants who left their homeland. Besides its political, economic, social, military consequences, also affected the scholarly structure of the period. One of these scholarly effects is that the Hanafi school began to have a visible presence in this geography after a long time and the intellectual center of the school moved to this region from the east of the Islamic world (Transoxiana) to a large extent. The fact that the Hanafi school in this region has played a central role throughout a period of about four centuries, especially in terms of teaching and compilation activities, makes this period, which is referred to by various researcher as the “Mamluk phase” of the Hanafi school or “Egyptian Hanafism”, important for the historical course of it. What the reasons for this regional change were, when it started and when it ended, and what its basic features were are the basic questions to be discussed in this paper
Research Interests:
Hanefî mezhebinin günümüze ulaşan ilk Muhtasar’ının yazarı olan Tahâvî İslami ilimlerin birçok sahasında eser vermiş ender âlimlerimizden biridir. Bu çalışmada Tahâvî’nin çeşitli hükümleri delilleriyle tartıştığı ve sonunda kendince... more
Hanefî mezhebinin günümüze ulaşan ilk Muhtasar’ının yazarı olan Tahâvî İslami ilimlerin birçok sahasında eser vermiş ender âlimlerimizden biridir. Bu çalışmada Tahâvî’nin çeşitli hükümleri delilleriyle tartıştığı ve sonunda kendince isabetli olan görüşü gerekçeleriyle birlikte ortaya koyduğu kitabı Şerhu Meânî’l-Âsâr’ın Kitâbu’s-Salât bölümü mercek altına alınmıştır. Kitâbu’s-Salât içerisinde Tahâvî’nin, Hanefi mezhebi imamları olarak ifade ettiğimiz Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf ve Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî’den herhangi bir veya ikisine yahut da her üçüne birden muhalefet ettiği meseleler tespit edilerek, ictihad ederken nasıl bir yol izlediği anlaşılmaya çalışılmıştır. Bunu yaparken Tahâvî’nin imamlara nisbet ettiği görüşlerin onlara aidiyetini doğrulamak amacıyla imamların hakkında konuşulan konuyla ilgili hangi görüşe sahip oldukları diğer kaynaklardan da tespit edilmeye ve Tahâvî’nin görüşlerinin seyrini takip edebilmek amacıyla diğer eserlerinde ilgili meselelerle ilgili nasıl bir görüş ortaya koyduğu tespit edebilmeye çalışılmıştır.
---
Tahawi, owning the first compendious bookwe have now, is a scholar writing in many of the Islamic sciences fields. In this study, we focused on Kitab as-Salat part in Şerh Maani al-Asar in which Tahawi discusses various judgments with its evidences, and at the end of the rubric presents his position with his justifications. By identfying the issues on which Tahawi opposes Ebu Hanifa, Ebu Yusuf and Muhammad b. Hasan eş-Şeybani, Tahawi’s method is tried to understand as presenting his judicial opinion. Also, we confirmed the Founders’ opinions from different sources so as to understand whether they have the opinions, and what is the exact founders’ opinions compared to Tahawi’s references. Finally, in order to understand Tahawi’s opinions progresses we checked on his positions about different issues from his different boks.
---
Tahawi, owning the first compendious bookwe have now, is a scholar writing in many of the Islamic sciences fields. In this study, we focused on Kitab as-Salat part in Şerh Maani al-Asar in which Tahawi discusses various judgments with its evidences, and at the end of the rubric presents his position with his justifications. By identfying the issues on which Tahawi opposes Ebu Hanifa, Ebu Yusuf and Muhammad b. Hasan eş-Şeybani, Tahawi’s method is tried to understand as presenting his judicial opinion. Also, we confirmed the Founders’ opinions from different sources so as to understand whether they have the opinions, and what is the exact founders’ opinions compared to Tahawi’s references. Finally, in order to understand Tahawi’s opinions progresses we checked on his positions about different issues from his different boks.
Research Interests:
Bu çalışma 8./14. yüzyıl Şâfiî fakihlerinden Burhâneddîn el-Fezârî'nin Risâle fî sıhhati icâreti'l-iktâ‘ isimli eserinin inceleme ve tahkikinden oluşmaktadır. İktâ müessesi İslam tarihi boyunca sürekli bir değişim/gelişim çizgisi... more
Bu çalışma 8./14. yüzyıl Şâfiî fakihlerinden Burhâneddîn el-Fezârî'nin Risâle fî sıhhati icâreti'l-iktâ‘ isimli eserinin inceleme ve tahkikinden oluşmaktadır. İktâ müessesi İslam tarihi boyunca sürekli bir değişim/gelişim çizgisi seyretmiştir. Memlük Şamı’nda yaşamını sürdüren Fezârî’nin bahis konusu ettiği iktâ türü “askerî iktâ” olarak da bilinen ve ana hatlarıyla sundukları hizmet karşılığında gelirinden yararlanmaları için beytülmâle ait gelir getiren gayrimenkullerin askerlere tahsisini ifade eden iktâdır. Bu iktâ türü ile ilgili fukahâ arasında cereyan eden ana tartışmalardan biri beytülmâle ait arazilerin kendilerine tahsis edildiği askerlerin (mukta‘) bu arazileri kira akdine konu edebilme salahiyetleri ile ilgilidir. Başka bir deyişle Fezârî’nin de risâlesinde cevap aradığı soru, kendisine beytülmâl arazisi iktâ edilen askerin burayı kira ve ortakçılık gibi akitlerle işletme hakkına sahip olup olmadığı sorusudur. Bu sorunun cevabı muktaın kendisine iktâ edilen gayrimenkulün menfaatine mâlik olup olmaması ve eğer mâlik ise bu mülkiyetin keyfiyeti ile doğrudan ilgilidir. Tespit edebildiğimiz kadarıyla bu mesele hakkında görüş belirten ilk isimler sırasıyla Muhyiddîn Nevevî (676/1277) ve tahkikini sunduğumuz risâlenin müellifinin babası olan Tâceddîn el-Firkâh (690/1291)’tır. Bunlardan birincisi müsbet, ikincisi menfi görüş beyan etmiştir. Babasıyla aynı fikirde olan müellif bu görüşü savunmak için tahkikini sunduğumuz risâleyi kaleme almıştır. Bu yönüyle bu risâle bildiğimiz kadarıyla menfi kanaate sahip fakihler tarafından bu konuya dair müstakil olarak kaleme alınmış tek monografik çalışmadır. Fezârî’ye göre tek başına iktâ işlemi akarın menfaati üzerinde herhangi bir mülkiyet tesis etmemekte; sadece ibaha anlamı taşımakta yani intifa hakkı temin etmektedir. Dolayısıyla muktaın kendisine iktâ edilen akarı kiraya vermesi -eğer devlet başkanının bu hususta özel bir izni yoksa- sahih değildir. Zira kişi malik olmadığı bir menfaati başkasına temlik edememektedir. Eserin tespit edebildiğimiz tek nüshası İran’da bulunan Kütübhâne-i Umûmî-i Âyetullâh Mar‘aşî’dedir. Bunun dışında İbn Hacer el-Heytemî risâlenin yaklaşık yarısına tekabül eden bir kısmını Fetâvâ’sında nakletmiştir. Eserin tahkikinde Heytemî’nin naklettiği metin mukabelede kullanılmış, fakat tam bir nüsha muamelesi yapılmayarak sadece gerekli görülen yerlere işaret edilmiştir.
---
The present study consists of a critical edition of Burhān al-Dīn al-Fāzārī's -one of the Shāfiite Islamic scholars of the 8/14. century- Risālah fī ṣıḥḥat ijāra al- iqṭāʿ. The concept of iqṭāʿ has followed a continuous line of change and development throughout the history of Islam. The type of iqṭāʿ mentioned by the author, who lived in Mamluk Damascus, is the assignment of income-generating real estate that belongs to the public treasury (bayt al-māl) to military officers in exchange for the service they provided. This type of iqṭāʿ was also known as "military iqṭāʿ”. One of the main debates between the jurists related to this type of iqṭāʿ is about the ability of the military officers (muqtaʿ) to lease these lands. This issue was directly related to whether the military officers had the right of usufruct of the property or not. As far as can be determined, the first scholars expressing their opinion are Muhyī al-Dīn al-Nawawī (676/1277) and Taj al-Dīn al-Fāzārī (690/1291), the father of the mentioned author. The first opinion is positive and the second one is negative. Our author, who agrees with his father, wrote this treatise to defend the negative view. In this respect, this is the only known independent study written by scholars who hold the negative opinion. According to the author, the iqṭāʿ alone does not establish for the assignee (muqta‘) rights of property or usufruct on the granted real estate; it only has the meaning of ibāha, that is, it provides a limited right of use. Therefore, it was not appropriate for the muqta‘ to lease the real estate unless he had a special permission from the Imām. This is because one cannot assign an interest that one does not own to someone else. The only copy of the work that is the subject of this study is in Kutubhāne-i Umūmī-i Āyetullāh Marʿashī in Iran
---
The present study consists of a critical edition of Burhān al-Dīn al-Fāzārī's -one of the Shāfiite Islamic scholars of the 8/14. century- Risālah fī ṣıḥḥat ijāra al- iqṭāʿ. The concept of iqṭāʿ has followed a continuous line of change and development throughout the history of Islam. The type of iqṭāʿ mentioned by the author, who lived in Mamluk Damascus, is the assignment of income-generating real estate that belongs to the public treasury (bayt al-māl) to military officers in exchange for the service they provided. This type of iqṭāʿ was also known as "military iqṭāʿ”. One of the main debates between the jurists related to this type of iqṭāʿ is about the ability of the military officers (muqtaʿ) to lease these lands. This issue was directly related to whether the military officers had the right of usufruct of the property or not. As far as can be determined, the first scholars expressing their opinion are Muhyī al-Dīn al-Nawawī (676/1277) and Taj al-Dīn al-Fāzārī (690/1291), the father of the mentioned author. The first opinion is positive and the second one is negative. Our author, who agrees with his father, wrote this treatise to defend the negative view. In this respect, this is the only known independent study written by scholars who hold the negative opinion. According to the author, the iqṭāʿ alone does not establish for the assignee (muqta‘) rights of property or usufruct on the granted real estate; it only has the meaning of ibāha, that is, it provides a limited right of use. Therefore, it was not appropriate for the muqta‘ to lease the real estate unless he had a special permission from the Imām. This is because one cannot assign an interest that one does not own to someone else. The only copy of the work that is the subject of this study is in Kutubhāne-i Umūmī-i Āyetullāh Marʿashī in Iran
Research Interests:
VI. (XII) yüzyıldan itibaren İslam dünyasının özellikle doğusunda yaşanan ve kısa sürede son bulmayan siyasî istikrarsızlıklar başta olmak üzere çeşitli nedenler Müslüman coğrafya içerisinde göç hareketliliğinin yaşanmasına yol açmıştır.... more
VI. (XII) yüzyıldan itibaren İslam dünyasının özellikle doğusunda yaşanan ve kısa sürede son bulmayan siyasî istikrarsızlıklar başta olmak üzere çeşitli nedenler Müslüman coğrafya içerisinde göç hareketliliğinin yaşanmasına yol açmıştır. Bu süreçte bilhassa Şam-Mısır hattının Zengîler ile başlayarak Eyyûbî ve Memlükler ile artış gösteren bir istikrar ve güven atmosferine kavuşması bu bölgeleri, yurtlarını terk eden Müslüman göçmenler için bir cazibe merkezi getirmiştir. Siyasî, iktisadî, toplumsal, askerî ve başka açılardan çeşitli neticelere sahip olan bu hareketlilik dönemin ilmî yapısı üzerinde de etkili olmuştur. Dört Sünnî fıkıh ekolünden biri olan Hanefî mezhebinin uzun bir süre sonra bu coğrafyada görünür biçimde bir varlık göstermeye başlaması ve mezhebin entelektüel faaliyet ve üretim merkezinin İslam dünyasının doğusundan büyük ölçüde bu bölgeye intikal etmesi bu etkilerden bir tanesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bölgenin Hanefî mezhebinin özellikle tedris ve telif faaliyetleri açısından yaklaşık dört asrı kapsayan bir süreç boyunca merkezî bir rol oynamış olması, çeşitli araştırmacılar tarafından Hanefi mezhebinin “Memlük safhası” yahut “Mısır Hanefiliği” gibi muhtelif isimlerle anılan bu dönemi Hanefî mezhebinin tarihi seyri açısından önemli kılmaktadır. Yaşanan bu bölgesel değişimin sebepleri, Memlük Hanefiliğinin ne zaman başlayıp ne zaman sona erdiği, temel özelliklerinin neler olduğu gibi hususlar bu tebliğin cevap aradığı temel sorular arasında yer almaktadır.
--
The political instability experienced in eastern territories of the Islamic world since the VI/XII century and which did not end in a short time, led to the migration mobility in the Muslim geography. In this process, the line extending from Greater Syria to Egypt, achieved an atmosphere of stability and safety starting with the Zangids and increasing with the Ayyubids and Mamluks, thus making this region the center of attraction for Muslim immigrants who left their homeland. Besides its political, economic, social, military consequences, also affected the scholarly structure of the period. One of these scholarly effects is that the Hanafi school began to have a visible presence in this geography after a long time and the intellectual center of the school moved to this region from the east of the Islamic world (Transoxiana) to a large extent. The fact that the Hanafi school in this region has played a central role throughout a period of about four centuries, especially in terms of teaching and compilation activities, makes this period, which is referred to by various researcher as the “Mamluk phase” of the Hanafi school or “Egyptian Hanafism”, important for the historical course of it. What the reasons for this regional change were, when it started and when it ended, and what its basic features were are the basic questions to be discussed in this paper.
--
The political instability experienced in eastern territories of the Islamic world since the VI/XII century and which did not end in a short time, led to the migration mobility in the Muslim geography. In this process, the line extending from Greater Syria to Egypt, achieved an atmosphere of stability and safety starting with the Zangids and increasing with the Ayyubids and Mamluks, thus making this region the center of attraction for Muslim immigrants who left their homeland. Besides its political, economic, social, military consequences, also affected the scholarly structure of the period. One of these scholarly effects is that the Hanafi school began to have a visible presence in this geography after a long time and the intellectual center of the school moved to this region from the east of the Islamic world (Transoxiana) to a large extent. The fact that the Hanafi school in this region has played a central role throughout a period of about four centuries, especially in terms of teaching and compilation activities, makes this period, which is referred to by various researcher as the “Mamluk phase” of the Hanafi school or “Egyptian Hanafism”, important for the historical course of it. What the reasons for this regional change were, when it started and when it ended, and what its basic features were are the basic questions to be discussed in this paper.
Research Interests:
İrsâdî vakıflar yahut gayrı sahih vakıflar olarak bilinen vakıflar, mülkiyeti beytülmale ait arazilerden kurulan vakıfları ifade etmektedir. Yaygın anlatıya göre bu vakıf konsepti ilk defa 6./12. yüzyılda el-Melikü’l-Âdil Nureddin Mahmud... more
İrsâdî vakıflar yahut gayrı sahih vakıflar olarak bilinen vakıflar, mülkiyeti beytülmale ait arazilerden kurulan vakıfları ifade etmektedir. Yaygın anlatıya göre bu vakıf konsepti ilk defa 6./12. yüzyılda el-Melikü’l-Âdil Nureddin Mahmud Zengî’nin teşebbüsü ve orada bulunan fakihlerin onaylarıyla Şam bölgesinde ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkışıyla birlikte önemli bir uygulama alanı bulan beytülmal vakıfları, Zengîlerden sonra onların halefi sayılan Eyyûbîler ve Memlüklerde de geniş uygulama alanına sahip olmuştur. Memlükler döneminde birçok sultan ve emîrin, mülkiyeti beytülmale ait gayrimenkulleri “vakfetmiş” oldukları tarihî bir vakıadır.
Pratikteki yaygın karşılığı bir yana beytülmal vakıfları, vakıf doktrininde vakfın geçerli olabilmesi taşıması gereken şartları tam olarak karşılamamaktadır. Zira bir vakfın geçerli olabilmesi için en başta o vakfın, vakfedenin mülkünden kurulmuş olması gerekmektedir. Hâlbuki beytülmal vakıfları, tabiatları gereği bu özellikten yoksundur. Dolayısıyla bu vakıflar, fıkıh kitaplarının vakıf bölümünde ele alınan hakiki vakıf uygulamasından farklılık arz etmektedirler. Ortaya çıkmasından itibaren çeşitli tartışma ve değerlendirmenin odağında yer alan beytülmal vakıfları sonraki müellifler tarafından “gayri sahih fakat bozulamaz” vakıflar olarak formülize edilmiştir. Diğer bir deyişle bu vakıflar hakiki anlamda vakıf değillerdir. Bununla birlikte beytülmalde hak sahibi olanların haklarını almalarına yönelik bir tahsisat oldukları için nakzedilemezler. Bu formülizasyon beytülmal vakıflarıyla ilgili bu vakıf konseptinin ortaya çıkışından itibaren cereyan eden çeşitli tartışmalar ve ortaya konan farklı görüş ve fetvalar neticesinde uzun bir zaman içerisinde ortaya çıkmıştır. Konuyla ilgili yapılacak bir araştırma bu vakıflarla ilgili tartışma ve görüş farklılıkların Memlüklerin son asrına kadar devam ettiğini göstermektedir. Beytülmal vakıflarıyla ilgili 9./15. yüzyıla ait fetva, görüş farklılıkları ve tartışmalar bu durumun bir göstergesidir.
Bu çalışmada Memlük Hanefîlerinin beytülmal vakıflarını hangi zeminde değerlendirdikleri, bu vakıfların taşıması gereken şartlar ve hukuki durumlarına dair görüşleri ve yorum farklılıkları üzerinden Hanefî mezhebinde irsâdî vakıflarla ilgili doktrinin oluşumunu sağlayan sürecin Memlükler dönemindeki izi sürülmeye çalışılacaktır.
Pratikteki yaygın karşılığı bir yana beytülmal vakıfları, vakıf doktrininde vakfın geçerli olabilmesi taşıması gereken şartları tam olarak karşılamamaktadır. Zira bir vakfın geçerli olabilmesi için en başta o vakfın, vakfedenin mülkünden kurulmuş olması gerekmektedir. Hâlbuki beytülmal vakıfları, tabiatları gereği bu özellikten yoksundur. Dolayısıyla bu vakıflar, fıkıh kitaplarının vakıf bölümünde ele alınan hakiki vakıf uygulamasından farklılık arz etmektedirler. Ortaya çıkmasından itibaren çeşitli tartışma ve değerlendirmenin odağında yer alan beytülmal vakıfları sonraki müellifler tarafından “gayri sahih fakat bozulamaz” vakıflar olarak formülize edilmiştir. Diğer bir deyişle bu vakıflar hakiki anlamda vakıf değillerdir. Bununla birlikte beytülmalde hak sahibi olanların haklarını almalarına yönelik bir tahsisat oldukları için nakzedilemezler. Bu formülizasyon beytülmal vakıflarıyla ilgili bu vakıf konseptinin ortaya çıkışından itibaren cereyan eden çeşitli tartışmalar ve ortaya konan farklı görüş ve fetvalar neticesinde uzun bir zaman içerisinde ortaya çıkmıştır. Konuyla ilgili yapılacak bir araştırma bu vakıflarla ilgili tartışma ve görüş farklılıkların Memlüklerin son asrına kadar devam ettiğini göstermektedir. Beytülmal vakıflarıyla ilgili 9./15. yüzyıla ait fetva, görüş farklılıkları ve tartışmalar bu durumun bir göstergesidir.
Bu çalışmada Memlük Hanefîlerinin beytülmal vakıflarını hangi zeminde değerlendirdikleri, bu vakıfların taşıması gereken şartlar ve hukuki durumlarına dair görüşleri ve yorum farklılıkları üzerinden Hanefî mezhebinde irsâdî vakıflarla ilgili doktrinin oluşumunu sağlayan sürecin Memlükler dönemindeki izi sürülmeye çalışılacaktır.