Skip to main content
Filiz YILDIRIM
  • Fırat Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Tarih Bölümü Elazığ/Türkiye

    Firat University The Faculty of  Human and Social Sciences Department of History  Elazig/TURKEY
  • 0424- 237 0000

Filiz YILDIRIM

Firat University, History, Faculty Member
Öz Osmanlı şehir mimarisi, devletin zirvesi başta olmak üzere hanım sultanlar, paşalar, beyler, askeri ve zengin kesim tarafından oluşturulmuştur. Bu mimari; han, hamam, kervansaray, köprü, çeşme, imaret, cami, mescit, beden, kale vesaire... more
Öz
Osmanlı şehir mimarisi, devletin zirvesi başta olmak üzere hanım sultanlar, paşalar, beyler, askeri ve zengin kesim tarafından oluşturulmuştur. Bu mimari; han, hamam, kervansaray, köprü, çeşme, imaret, cami, mescit, beden, kale vesaire gibi halka hizmet edecek yapılardan oluşmaktaydı. Vakıf statüsünde vücuda getirilen bu mekânsal yapıların varlıklarını devam ettirmeleri, kesintisiz akarlarla desteklenmelerine bağlıydı.
Bu araştırmada, Genç Osman’ın kısa saltanatı sürecinde Tuna Nehri kıyısına inşa ettirdiği vakfının tanıtımı yapılmıştır. Sultan Osman Han Evkafı içindeki en önemli yapı, şüphesiz kaledir. Tuna’nın kuzeyinden gelebilecek saldırılara karşılık veren bu askeri üs, aynı zamanda Dobruca’nın savunulmasını kolaylaştırmaktadır. Bununla birlikte Osmanlı kültüründe ibadet mekânı özelliğinin yanında bir sosyalleşme aracı olan cami de bulunmaktadır. Türk kültürünün önemli yapılarından olan hamam ve eğitim konusunda bilgi veren bir mektebin varlığı bilinse de daha ziyade kale ve cami üzerinde durulmuştur. Temeline arşiv kaynakları konularak hazırlanan bu çalışma ile vakfın kurulduğu coğrafya, çalışanları ve sosyo-ekonomik boyutu irdelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Sultan Osman Han, Tuna Nehri, İsakçı, Vakıf.

Abstract
The Ottoman city architecture was created by sultans, pashas, gentlemen, military and wealthy people, and especially, by the top governmental personnel. This architecture consisted of structures that served the public such as inns, baths, caravanserais, bridges, fountains, soup kitchens, mosques, masjids, walls, castles, etc. The maintenance of these spatial structures, which were created with the status of foundations, depended on the support with uninterrupted revenue.
In this study, the foundation that was built on the banks of the Danube River during the short reign of Osman II was introduced. The most important building in the Sultan Osman Han Foundation is undoubtedly the castle. This military base, which encountered attacks from the north of the Danube River, also facilitates the defense of Dobruja. Nevertheless, there is also a mosque, which is a socialization area in Ottoman culture besides its quality of being a place of worship. Although the presence of the bathhouse, which is one of the most important structures of Turkish architecture, and the school, which provides information about education, are known, the castle and the mosque were emphasized more. With this study, which was prepared based on the archival sources, the geography, employees, and socio-economic dimension of the foundation were investigated.
Keywords: Sultan Osman Han, The Danube River, İsakçı, Foundation.
ÖZ Arapça'da hamr kelimesiyle ifade edilen ve Osmanlı kayıtlarına da bu şekilde işlenen şarap, üzümün suyundan elde edilen ve sarhoş edici özelliği bulunan bir içki türüdür. Osmanlı devlet yasalarında içkiye yönelik çok sayıda madde... more
ÖZ Arapça'da hamr kelimesiyle ifade edilen ve Osmanlı kayıtlarına da bu şekilde işlenen şarap, üzümün suyundan elde edilen ve sarhoş edici özelliği bulunan bir içki türüdür. Osmanlı devlet yasalarında içkiye yönelik çok sayıda madde bulunmaktadır. Bu maddelerde, her şeyden önce içkinin yasak olduğu açık bir şekilde belirtilmektedir. Ülkedeki Müslüman kesimin dinin haram kıldığı, örfün de hoş karşılamadığı içkiye yönelik yasaklara uyması icap etmektedir. Aksi halde hadd-i şürb ya da hadd-i hamr adı altında bazı cezalar uygulanmaktaydı. Diğer yandan gayrimüslimlerin şarap vb. içkileri kullanmalarında herhangi bir sakınca yoktur. Fakat bunun da bir ölçüsünün olması gerekmektedir. İçki kullanıldıktan sonra kişide sarhoşluk durumunun hâsıl olması ve bunun olumsuz sonuçları hiçbir toplumda ve inançta tasvip edilmemektedir. Bu çalışmanın temel kaynakları, 16. yüzyılın ortalarından 18. yüzyılın başlarına kadar Divan-ı Hümayun'da tutulan Mühimme Defterleri'dir. Bu defterlerdeki kayıtları destekler mahiyette, özellikle vergilendirme hususunda başvurulan Osmanlı Kanunnameleri ve diğer eserler de çalışmaya zenginlik katmaktadır. Çalışmanın mekânı Osmanlı Balkanları ve Tunası şeklinde Osmanlı'nın batı topraklarıyla sınırlandırılmıştır. Bu bağlamda Osmanlı Devleti'nin şaraba olan bakışı ele alınarak; bu içkinin ekonomik ve bilhassa sosyal boyutu irdelenmiştir. ABSTRACT Wine, which is expressed as hamr in Arabic and processed as such in Ottoman records, is a type of beverage that is produced from grape juice and has a quality of intoxication. In the laws of the Ottoman State, there were many items for alcohol. In these items, it was first stated that alcohol was forbidden in a clear way. The Muslims in the country were required to obey these prohibitions, which was forbidden in the religion and viewed as unpleasant by customs. Otherwise, certain punishments, which were called hadd-i şürb or hadd-i hamr, were implemented. On the other hand, there was no objection for non-Muslims to use beverages such as wine, etc. However, it was required to have a standard for this as well. Following the use of alcohol, the origination of a hangover state in individuals, and the negative results of these were not approved in any society and belief. The basic sources of this study were Muhimme records, which were kept in the Imperial Council from the mid-16 th century to the early 18 th century. As supporting qualities for these records, the Ottoman Code of Laws, which were especially appealed for the subject of taxation, and other works enriched the study. The locality of the study was limited to the Balkans and Danube of the Ottoman State, the western Ottoman domain. Accordingly, the economic and especially social aspects of wine were emphasized by examining the view of the Ottoman State toward wine.
Özet Halk (folk) ve bilim (lore) kavramlarının birleşmesiyle oluşan folklor, halkbilimi manasını taşımaktadır. Belirli bir coğrafyada yaşayan insanların kültür ürünleri, edebiyatı, ananeleri, inançları, müziği, mutfağı, oyunları,... more
Özet
Halk (folk) ve bilim (lore) kavramlarının birleşmesiyle oluşan folklor, halkbilimi manasını taşımaktadır. Belirli bir coğrafyada yaşayan insanların kültür ürünleri, edebiyatı, ananeleri, inançları, müziği, mutfağı, oyunları, hekimliği, ekonomisi, giyimi vs. gibi daha birçok konu folklorun içinde yer almaktadır. Dolayısıyla aynı coğrafyada yaşayan insanların yaşam biçimlerinden idare şekillerine kadar, kendilerine özgü yapıların tamamı folklordur.
Bu çalışmada kozmopolit bir yapıya sahip olan Osmanlı Devleti’nin Tuna havzası ve Rumeli’deki folkloru üzerinde durulmaktadır. 15. ve 18. yüzyıllar arasında, çeşitli sebeplerle Osmanlı payitahtını ziyaret etmek isteyen seyyahların gözüyle, bir kültür dizisi oluşturulmaya çalışıldı. Osmanlı’nın Avrupa’daki topraklarından, İstanbul’a varana kadar izlenen güzergâhta, gerek nehir gerekse kara yoluyla seyahat eden seyyahların izlenimleri tespit edildi. Bunun için ilgili literatür esas alınarak, çeşitli kaynak eserlere ve arşiv kayıtlarına da başvuruldu. Böylece genel bir çerçevede bazı şehirler bağlamında halkın kültür ürünleri, gelenekleri, töre, inanç, müzik, oyun, mutfak vs. incelenerek bunların birbiriyle olan ilişkileri üzerinde duruldu.
Anahtar Kelimeler: Osmanlı Devleti, Tuna Havzası, Balkanlar, Folklor.
Abstract
Folklore, which is the combination of the concepts, folk (community) and lore (science), means thescience of people. Folklore covers many subjects such as cultural products, literature, traditions, beliefs, music, cuisine, games, medicine, economy, clothing, etc. of people living in a certain geography. Thus, the entirety of unique structures of people living in the same geography, ranging from people’s lifestyles to forms of administration, is folklore.
In this study, the folklore of the Ottoman State in the Danube Basin and Rumelia, which has a composite structure, was emphasized. A culture series was attempted to be formed based on the views of the travelers who wished to visit the capital city of the Ottoman State between the 15th and 19th centuries. The impressions of the travelers, who traveled
by both rivers and roads along the route stretching out from the Ottoman lands in Europe to Istanbul, were determined. For this purpose, the literature was considered as the basis and various studies and archive records were consulted. Thus, in a general framework, the cultural products, traditions, morals, beliefs, music, games, cuisine, etc. were investigated as part of several cities, emphasizing their relationships with each other.
Keywords: The Ottoman State, The Danube Basin, The Balkans, Folklore.
ÖZ Osmanlı Devleti, tarihi boyunca çıkmış olduğu seferlerde, çeşitli savaş taktikleri uygulamıştır. Baskın, hilal vs. gibi stratejilerle parlak başarılara imza atan devlet, ihtiyaç halinde farklı yollara da başvurmuştur ki bunun en bariz... more
ÖZ
Osmanlı Devleti, tarihi boyunca çıkmış olduğu seferlerde, çeşitli savaş taktikleri uygulamıştır. Baskın, hilal vs. gibi stratejilerle parlak başarılara imza atan devlet, ihtiyaç halinde farklı yollara da başvurmuştur ki bunun en bariz örneği yeraltındaki tünel çalışmalarıdır. Adına lağım denilen bu strateji sanatı örneği ile özellikle alınması güç kalelerin fethi mümkün olmuştur. Eğitimli ve disiplinli lağımcıların, günlerce toprak altında inşa ettikleri yolların bitiş noktasında, lağım hazinelerine tam bir tedbir ve nizam üzere yerleştirdikleri mayınlar, toprak üstünde eş zamanlı yapılan muharebeleri büyük oranda desteklemiştir. Ağır koşullar altında büyük sorumluluklara sahip lağımcı askerler, hedefe ulaşmak uğruna bazen kazdıkları tünellere cansız bedenlerini de bırakmışlardır. Bu çalışmamızda, Osmanlı Devleti'nin bilhassa Balkan coğrafyasında ve Osmanlı Avrupası'nda gerçekleştirdiği lağım muharebeleri üzerinde, genel bir bakış açısıyla durulmuştur. Bunun yanında lağımcıbaşı ve lağımcılar (dirlikli ve maaşlı) hakkında verilen bilgilerden sonra, lağım muharebelerinin alet ve mühimmatları ile daha ziyade Balkanlar'dan temin edilen iş gücü kaynağına dikkat çekilmiştir. Öte yandan devletin bütün kurumlarıyla bozulmaya başladığı 18. yüzyılda, lağımcıların müdahil olduğu bazı askeri ve sosyal problemler örnekleriyle açıklanmıştır.

ABSTRACT The Ottoman State implemented various fighting strategies in its campaigns throughout its history. The state, which gained brilliant successes with strategies such as surprise and pincer movements etc., also adopted different ways when the need arose. Underground tunneling is the most apparent example of this. With this example of the art of strategy, which is called sap, the conquering of castles that were especially difficult became possible. The mines that were placed in sap deposits at the endpoint of the tunnels, which were built underground for days by the trained and disciplined sappers with the utmost precaution and order, greatly supported the concurrent battles fought above the ground. Sapper soldiers, who had significant responsibilities under harsh conditions, sometimes left their own dead bodies in the tunnels they dug for the sake of achieving their aims. In this study, the sapper wars of the Ottoman State, particularly those fought in the Balkan region and the Europe of the Ottoman reign, were emphasized with a general point of view. Furthermore, following the information presented about the head of the sappers and sappers (with wage and salary), the attention was drawn to the source of the workforce obtained from the Balkans with the equipment and ammunition of sapper wars. On the other hand, in the 18 th century when the state started to collapse with all its institutions, several martial and social problems where the sappers were involved were explained with their examples.
Kuruluşundan itibaren sınırlarını daha ziyade batıya doğru genişletme mücadelesi içinde olan Osmanlı Devleti, önce Balkanlara akabinde Avrupa'ya doğru açıldı. Balkanlar’da ve Avrupa’da kalıcı bir hâkimiyetten söz etmek, ancak doğal bir... more
Kuruluşundan itibaren sınırlarını daha ziyade batıya doğru genişletme mücadelesi içinde olan Osmanlı Devleti, önce Balkanlara akabinde Avrupa'ya doğru açıldı. Balkanlar’da ve Avrupa’da kalıcı bir hâkimiyetten söz etmek, ancak doğal bir sınır niteliğinde olan Tuna Nehri’nde boy gösterecek bir donanmanın teşkiliyle mümkün olacaktı. Bunun için  Osmanlı Devleti, 15. yüzyılın sonlarıyla 16. yüzyılın başlarında Tuna’nın aşağı kısımlarında kendi filolarını kurmuştu. Böylece vücuda getirdiği ince donanma ile Tuna havzasındaki gücünü perçinlemiştir. Tuna Nehri Donanması’nın başına da, Kaptan Paşa sıfatıyla donanmanın sevk ve idaresini yapmak üzere bir görevli atamıştır. Kaptan Paşa, görevlendirildiği bölgedeki mevcut filonun en yüksek askeri kumandanıdır. Bu çalışmamızda Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’da ve Avrupa’daki hâkimiyetinin adeta sembolü olan Tuna Nehri Donanması’nın 18. yüzyıldaki başbuğları incelenmiştir. Özellikle arşiv kayıtlarından ve klasik kaynaklardan elde edilen bilgilerle, merkezden yapılan Kaptan Paşa atamaları ve donanmadaki görevleri geniş bir çerçevede ele alınmıştır.
Anahtar Sözcükler: Osmanlı Devleti, Tuna Nehri Donanması, Kaptan Paşa, Atama.

THE CAPTAIN PASHAS OF THE OTTOMAN NAVY ON THE DANUBE (18TH CENTURY)
Striving to push its borders especially towards the west as from its genesis, the Ottoman Empire first extended deep into the Balkans and then into Europe. It was clear that a permanent dominance over the Balkans and Europe would only be possible through a powerful navy cruising on The Danube, which constituted a natural border. To this end, in the late 15th and early 16th centuries, the Ottoman Empire formed its own fleet in the lower parts of the Danube. Thus, thanks to its
navy light cruisers, the Ottoman Empire reinforced its influence on the Danube Basin. An officer with the title Captain Pasha was appointed to the command of the Danube Navy. Captain Pasha was the highest-rank in an Ottoman fleet. This study deals with the Captain Pashas in the Ottoman Navy on the Danube in the 18thcentury who were considered to be the symbols of the Ottoman dominance over the Balkans and Europe during this time. With reference to the information gathered especially from archival records and classical sources, the study dwells on the way the Captain Pashas were appointed and the way they performed their duties in the navy.
Keywords: The Ottoman Empire, the Danube Navy, Captain Pasha, Appointment
ÖZET Tuz madeni, elde edildiği bölge bakımından, devletler için son derece önemli stratejik doğal bir kaynaktır. Bu bakımdan zengin bir coğrafyaya sahip olan Osmanlı Devleti’nde, gerek Anadolu gerekse Rumeli taraflarında geniş tuzlalar... more
ÖZET
Tuz madeni, elde edildiği bölge bakımından, devletler için son derece önemli stratejik doğal bir kaynaktır. Bu bakımdan zengin bir coğrafyaya sahip olan Osmanlı Devleti’nde, gerek Anadolu gerekse Rumeli taraflarında geniş tuzlalar bulunmaktadır.
Temel tüketim maddelerinden olan tuz, insan hayatında önemli bir yer işgal etmektedir. Geçmişten günümüze, gıda maddelerinin korunmasından tutun da sanayiye kadar hemen hemen birçok alanda istifade edilen bir emtia olmuştur.
Osmanlı Devleti, bu değerli madenin çıkarıldığı tuzlaları, diğer alanlarda olduğu gibi miri arazi statüsüne almıştır. Devletin tekelinde olan tuzlalarda, üretimi korumaya yönelik tuz yasaknameleri düzenlenmiştir. Osmanlı Devleti, koymuş olduğu kanunlarla gıda ve ticaret maddesi olan tuzun, hem taşınma hem de pazarlanma denetimini elinde tutmuştur. Tuz; Eflak, Erdel, Boğdan ve Macaristan topraklarından çıkarıldıktan sonra, Osmanlı’nın Tuna havzası ile birlikte İstanbul’a gönderilerek, reayanın ihtiyacı giderilmeye çalışılmıştır. Hatta İstanbul’da sarayda kullanılan tuz, Eflak topraklarından tedarik edilmiştir. Voyvodalıkların önde gelen gelir kaynakları arasında olan tuz, aynı zamanda Tuna iskelelerinin en önemli kazançları arasında yer almıştır.
Devlet, uygulamaya aldığı bazı vergilerle birlikte özellikle tuz ya da tuzla hukukuna dikkat etmiştir. Kayıt dışı kazanç elde etmek amacıyla kaçakçılık yapan tacirlerin bu faaliyetlerini önlemeye yönelik hukuki düzenlemeler caydırıcı olmuştur.
Osmanlı kanunnamelerini temel alarak yaptığımız bu çalışmamızda; 15-16. yüzyıllarda Tuna havzasındaki tuz üretimi, nakliyesi, ticareti, tuza yönelik vergiler, yasaknameler, tuzla hukuku, tuz alış-verişi ve kullanım alanı üzerinde durulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Tuna Nehri, Tuzla, Tuz, İskele, Vergi.
ABSTRACT
Salt mine is a natural strategic resource forthe states in terms of theregi on which they were obtained. In this regards, having a rich geography, the Ottoman State has had wide salts both in Anatolia and Rumelia.
Salt, one of the basic consumer goods, occupies a significiant place in human life. From past to present, from the protection of food stuff to almost as many in the industry, the salt has been exploited in the area. It has been a commodity in lots of are as such as the protection of food stuffs, industry from the past to the present.
The Ottoman State, kept under control by the laws of the salt the food and the commerce clause as well as the marketing and transportation. Salts after removal from Wallachia, Transylvania, Moldavia and Hungary was sent to İstanbul with the Danube basin and is tried to resolve the needs of the area. Even the salt used in the palace in İstanbul has been supplied from the territory of Wallachia. Voivodeship’s one of the lesding sources of income, the salt is also one the most significant gains of Danube quay.
State put into practice some of the tax law with particular attention to salt or salts. In order to gain unregistered traffickers smuggling of legal regulations for the prevention of these activities have been a deterrent.
The Ottoman State has taken salt areas in which are remevoed the precious metal as well as in other areas on the status of demense. State monopoly in salt production which is regulated to protect the salt was forbidden. The law banning salt which is in the hand of state monopoly has been arranged in order to protect salt production.
The area which have been focused on comprising the production of salt in the Dunabe basin, its transportation, trade, taxes, it forbiddenig, salt law, the use of salt etc.
Key Words: Danube River, Salts, Salt, Pier, Tax.
ÖZET Tarihi ve kültürel birikimi bakımından büyük bir mirasa sahip olan Harput, eski çağlardan itibaren önemli bir yerleşim yeridir. Harput sırasıyla Hitit, Urartu, Roma, İran, Bizans, Arap, Çubukoğullan, Artuklular, Selçuk- lular,... more
ÖZET
Tarihi ve kültürel birikimi bakımından büyük bir mirasa sahip olan Harput, eski çağlardan itibaren önemli bir yerleşim yeridir. Harput sırasıyla Hitit, Urartu, Roma, İran, Bizans, Arap, Çubukoğullan, Artuklular, Selçuk- lular, Dulkadirliler, Akkoyunlular, Safevi ve nihayet Osmanlı Devletinin idaresi altında kalmıştır. /Asırlar boyunca farklı medeniyetlerin hâkimiyetinde kalması buralarda farklı kültür ve medeniyetlerin izlerinin görülmesi sonucu- nu doğurmuştur. Özellikle 12. yüzyılın başlarından itibaren Harput’un tam bir Türk-İslam şehri hüviyetine büründüğü gözlemlenir.
Bu tarihi süreç içinde diğer birçok Osmanlı sancağında olduğu gibi, Harput’ta da yaşadığı döneme iz bırakan ve yannlara adını yazdıran tarihi şahsiyetler çıkmıştır. İdari, askeri, mali alanların yanı sıra, beşeri ve müspet ilim alanında da birçok Harpudu şahsiyete rastlanır.
Bu şahsiyetlerin tespitinde birçok kaynağa müracaat edilebilir. Ancak Mehmed Süreyya tarafından kaleme alman “Sicill-i Osmanî” adlı eserin Osmanlı Devleti’nin çeşidi alan ve kademelerinde görev yapmış ünlü şahsi- yetlerle ilgili tespideri önemli bir yere haizdir. Bu bağlamda Mehmed Sürey- ya’nın eserinde adı geçen Harput kökenli ünlü şahsiyetlerin kısa biyografileri ile Osmanlı devlet ve ilim hayatına katkılarının; Harput tarihinin bir yönü- nün tespitine ve aydınlatılmasına vesile olacağı düşünülmüştür.
Sicill-i Osmanî’de herhangi bir sebeple adı geçen Harpudu ünlü şahsi- yeder doğal olarak her alanda kendini göstermektedirler. Ulemâ ve ümera sınıfından birçok görevlinin ilgili eserde kısa biyografilerine rasdamak mümkündür. Osmanlı Devleti’nde en yüksek makamlardan biri olan vezirliğin yanı sıra; vali, miralay, sekban başı, kapıcı başı, yeniçeri ağası, ağa kethüdası, mutasarrıf, defterdar, nişancı, mültezim, evkaf nazırı vs. gibi önemli memu- âyetlerde bulunan bu HarpuÜu şahsiyetlerin çeşitli Osmanlı şehirlerinde veya merkezde görev yaptıkları görülmektedir.
Kaza merkezlerinde oturan ve devlet adına yargı görevini yürüten kadı- Iar ve kadıların adına bu görevi üstlenen naibler arasında da Harputlu olan- lara rastlanır. Osmanlı Devleti’nde tedâsat yani öğretim müderrisler tarafın- dan yürütülmekteydi. İlmiye sınıfının önemli mensuplarından olan müderris- ler, mollalar, dersiâmlar vs. ve eğitim kuruluşlarını yönetmek üzere meydana getirilen Meclis-i Maarif azalan arasında da Harputlu isimler görülmüştür.
Bu çalışmamızda, herhangi bir sebeple Harput dışında bulunan ve bu- lunduklan yerlerde doğan Harputlu şahsiyetlerin çocuklanna yer verilmemiştir.
Çalışmamızda; Mehmed Süreyya’nın “Sicill-i Osmanî” adlı eserinde adı geçen Harputlu ünlü şahsiyetler tespit edilerek, olabildiğince diğer kaynak- lardan da desteklenerek kısa biyografileri verilmeye çalışılmıştır. Böylelikle Harput kökenli şahsiyetlerin Osmanlı Devleti’nin idari, asken, mali, ilmi ve dini hayatına katkıları tespit edilerek, Harput’un bir ilim ve kültür şehn ol- masının bu şahsiyetlenn yetişmesine etkilerine dikkat çekilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Sicill-i Osmanî, Harput, ümera, ulema, kültür.

ABSTRACT

With a great heritage, Harput has been a significance settlement since antcient times in terms of history and culture. Harput respectively remained under the control of Urartu, Roman, Persian, Byzantine, Arab, Çubukoğul the Artukids, Seljuks, Dulkadir, Akkoyunlus, Safavid and finally of the Ot- toman State.
Harput has been remained under the domination of different civiliza- tions for centruies. For that reason it is quite normal to see traces of different cultures and civilizations in Harput. It is observed that Harput has been im- porsoneted a complete identity of the Turkish-Islamic city especially since the beginning of the 12th century.
Historical figures who have left traces of their times and printed the name of the future were seen in Harput as in many other Ottoman Vilayets during this historical period. Many Harput figures were seen of administra- tive, military and financial as well as the field of humanities and positive sci- ence.
Many sources can be examined to identify these figures. However, penned by Mehmed Süreyya Sicill-i Osmani has a signifiance place on this topic. It is thought that the biographies of Harput figures who were seen in Mehmed Süreyya’s work would be a good mean to idetify one part of Harput history.
Harput figures whose names were anyway seen in Scill-i Osmani natu- rally reflected in every field. It is possible that the biographies of a lot of 01F1- cials from the class of scientists and military can be seen.
These Harput figures who have been in important posts in civil servises can be seen in many cities of the Ottoman State as vizier of the Ottoman Empire, one of the highest authorities as well; governor, colonel, sekban head, the head concierge, janissaries network, the network of chamberlain, governor, defterdar, sniper, Fevga, minister of foundations.
Harput figures can also been seen among the judiiaries and the regents who serve on the behalf of judiciaries. Additionally Harput figures are seen among the science profesors, mullahs, dersiamlar etc.
In this study, the children of Harput figures who were born out side of Harput for any reason were not seen.
Key Words: Sicill-i Osmani, Harput, Commanders, scholars, culture.
18. Yüzyılda Tuna Nehri Donanması (1711-1792) adlı bu çalışma ile Osmanlı Devleti’nin, Balkanlarda ve Avrupa’daki hâkimiyetinin adeta sembolü olan Tuna ince donanmasının durumu tespit edilmeye çalışılmıştır. Devletin Avrupa’ya doğru... more
18. Yüzyılda Tuna Nehri Donanması (1711-1792) adlı bu çalışma ile Osmanlı Devleti’nin, Balkanlarda ve Avrupa’daki hâkimiyetinin adeta sembolü olan Tuna ince donanmasının durumu tespit edilmeye çalışılmıştır. Devletin Avrupa’ya doğru aldığı sefer kararları, donanmadaki tamir ve inşa faaliyetlerinin yoğun bir şekilde başlamasına yol açardı. Bu tamir ve inşa faaliyetleri geniş bir organizasyonu gerektiriyordu. Her şeyden evvel organizasyonu yürütecek en yetkili isimden, hizmetli sınıfına kadar bütün çalışanların hazırlanması, gemi donatmak için ihtiyaç duyulan malzemelerin ve gemi imalatında gerekli olan hammaddelerin, bulundukları yerlerden ilgili tezgâhlara güvenle aktarılması son derece önemliydi. Bunun yanında hem İstanbul’da hem de Osmanlı Tunası üzerindeki tersanelerde, yaptırılması emredilen gemi, çeşitleri ve bu gemilerin özellikleri, söz konusu yüzyılda devletin gemi teknolojisini göstermesi açısından mühimdir. Bütün bu konuların yanısıra donanma personelinin ücretleri, bu ücretlerin karşılandığı kaynaklar, sağlık hizmetleri, gıda ürünleri ve bu ürünlerin sevkiyatı, Tuna’nın güvenliği gibi konular ayrı ayrı başlıklar altında metinde geniş yer bulmuştur.
Osmanlı donanma tarihinin Tuna ayağı, birçok yönüyle incelenerek, Tuna ince donanmasının yeri ve önemi üzerinde durulmuştur. Tuna Nehri’nde, Osmanlı donanmasının siyasi, ekonomik ve teknolojik gelişmelere paralel olarak nasıl bir konumda bulunduğu ve bu konumunun Osmanlı siyasi tarihine etkisi konularına da cevap aranmıştır.

Named as 18th Century Danube River Navy, This study aims to determine the situation of the Danube River navy, which was the literal symbol of rulership for the Ottoman Empire over Balkans and Europe. The expedition decisions made by the government towards Europe paved the way for the navy to be intensively repaired and its construction activities given a go. For the aforementioned to be realized, a comprehensive organization was due. Above all, to run this organization; a competent leader and the preparation of necessary personnel were required, also the equipment needed for the navy and the raw-material necessary for ship manufacturing had to be transported to the shipbuilding yards with safety. Back in that century, the ships ordered to be manufactured both in Istanbul and on Danube, the variety of these ships and their properties were of paramount importance for the government to showcase its shipyard technology. Aside from these, this paper does not fail to shed light on other topics under separate titles such as personnel wages, resources used to cover these wages, health services, safety of Danube, food products and their transportation.
By examining different aspects of this particular historical period of the Ottoman Navy on Danube, the importance and the place of Danube River Navy were covered. As parallel with the political, economic and technological advancements of Ottoman Navy on Danube; its position in history and the impact of this position on the Ottoman political history were evaluated.
Bu çalışmamızda 1593-1595 yıllarında Osmanlı Devleti'nde merkezi hükümet tarafından yapılan atama kayıtları incelenmiştir. Merkez teşkilatından ziyade, Osmanlı taşrası hakkında önemli bilgiler elde ettiğimiz bu defterde, devletin bu... more
Bu çalışmamızda 1593-1595 yıllarında Osmanlı Devleti'nde merkezi hükümet tarafından yapılan atama kayıtları incelenmiştir. Merkez teşkilatından ziyade, Osmanlı taşrası hakkında önemli bilgiler elde ettiğimiz bu defterde, devletin bu zamandaki idari yapısı, eyalet, sancak ve kazalarıyla tespit edilmiştir. Atamaların nasıl yapıldığı, atama süreleri, yöneticilerin kaç akçeyle atandıkları hakkında da bir değerlendirme yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Eyalet, Sancak, Kaza, Tevcih, Atama.
In our study, assignment registers which were made by the Central Goverment of the Ottaman Empires within the years between 1593-1595 are examined. This regiser which we have gotten significant information on the Ottaman provinces rather than Central Goverment offers administrational structure of the State including districts and subdivision of the districits. A detailed assessment was also made to understand how to assign, assigntmental period, how much money is needed to appoint a director to do those jobs.
State, Sanjak, Administrative, Aiming, Assignment.
Tuna, Almanya’nın güneyinde Karaorman (Schwarzwald) bölgesinde Breg ve Bri- gach dağ ırmaklarının birleşmesi ile meydana gelir. Orta Avrupa’daki bu nehir, Avrupa’nın Volga’dan sonra en büyük akarsuyudur. Doğduğu yerden Karadeniz’e... more
Tuna, Almanya’nın güneyinde Karaorman (Schwarzwald) bölgesinde Breg ve Bri- gach dağ ırmaklarının birleşmesi ile meydana gelir. Orta Avrupa’daki bu nehir, Avrupa’nın Volga’dan sonra en büyük akarsuyudur. Doğduğu yerden Karadeniz’e döküldüğü Sulina Limanı'na kadar uzunluğu 2.860 km.dir. Kaynağından denize döküldüğü noktaya kadar Almanya, Avusturya, Slovakya, Macaristan, Hırvatistan, Sırbistan, Bulgaristan, Romanya, Moldova ve Ukrayna olmak üzere toplam on ülkenin topraklarından geçmektedir. Tuna Nehri, yatağında daima bol su bulundurur. Tuna’ya karışan ve onu besleyen diğer büyük akarsular da (Inn, Morava, Drava, Sava, Tisa, Jui, Olt, Argeş, Prut vb.) yelpaze şeklinde, çeşitli devletlerin içlerine kadar nehir yoluyla gitmektedirler.
Osmanlı kanunnâmelerine ağırlık vererek hazırladığımız bu çalışmada, Osmanlı’nın suyolu olan Tuna’da yapılan balık avcılığı ve bu faaliyetin ekonomik yönü incelenmiştir. Bu faaliyet, devletin koymuş olduğu kanunnâmeler ve yasaknâmeler doğrultusunda yapılmaktaydı. Nehir ve göllerin tasarrufu kendisinde olan reaya, elde edilen ürünün hasılatını devlete vergi olarak ödemektedir. Çalışmamızda bu vergiler ve oranları üzerinde durulmuştur. Geliri doğrudan devletin hâzinesine giden avlama yerlerinin yanında, mukataaya ayrılmış yerler de mevcuttur. Mültezim ve emin adındaki devlet görevlileri tarafından tahsil edilen mukataa gelirleri, serhad boylarındaki neferlerin maaşları için kullanılmaktaydı. Nehirde hareket hâlinde olan gemilerden alınan makiriyye vergisinin yanında, Tuna iskeleleri gümrük gelirleri de muntazam bir şekilde toplanmıştır. Devletin resmî görevlileri tarafından toplanan ve Tuna Defterdârlığı aracılığıyla devletin hâzinesine aktarılan balıkçılık faaliyetleri ile ilgili vergiler aynı zamanda bu faaliyetin birçok yönünü de açıklığa kavuşturacak bir mahiyet arz eder. Bu sebeple balıkçılık faaliyetlerini, bu faaliyetlerden tahsil edilen vergiler merkezli olarak ele alıp inceleyeceğiz.
Öz Osmanlı devlet teşkilatının tam anlamıyla açıklığa kavuşması, arşiv vesikalarının incelenmesi ile mümkün olmaktadır. Bu sebepledir ki alt asırlık ömrü boyunca geniş bir coğrafyaya hükmeden Osmanlı Devleti’nin, merkezde ve taşrada nasıl... more
Öz
Osmanlı devlet teşkilatının tam anlamıyla açıklığa kavuşması, arşiv vesikalarının
incelenmesi ile mümkün olmaktadır. Bu sebepledir ki alt asırlık ömrü boyunca geniş bir
coğrafyaya hükmeden Osmanlı Devleti’nin, merkezde ve taşrada nasıl bir idari sistem
benimsediğini öğrenmek, kapsamlı araştırmaları zorunlu kılmaktadır. Bu tür araştırmaları
arşivlerimizdeki birçok defter ve belgenin yanı sıra tahvil defterleriyle de desteklemek
gerekmektedir. Devlet görevlilerinin tayinleri hususunda bilgi veren tahvil defterleri sayesinde,
devlet-taşra ilişkisinin nasıl bir seyir takip ettiği daha rahat anlaşılabilecektir.
1593-1595 yılları arasındaki kayıtları kapsayan 1141 Numaralı Tahvil Defteri’nde,
Osmanlı Devleti’nin 16. yüzyılın son çeyreğindeki idari durumu eyalet, sancak ve kazalarıyla
tespit edilmiştir. Bulundukları bölge itibariyle, merkezi otoriteyi bütün gücüyle
hissettirme zorunluluğunun olduğu bazı sancaklarda farklı yönetim sistemlerinin uygulandığı
görülmüştür. Söz konusu yıllarda devletin idari merkezlerine yapılan tevcihler,
tek tek incelenmiştir. Osmanlı taşrasında görev yapan üst düzey idari ve mali görevlilerin
nasıl atandıkları, ücretleri, bu ücretlerin eyalet ve sancak statülerine göre nasıl bir dağılım
ve değişim gösterdiği ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Eyalet, Sancak, Kaza, Tevcih, Atama.

Abstract
The complete clarification of the Ottoman Empire’s state organization is possible with
the revealing of the archive documents. Thus, learning about the types of administrative
systems conducted in centers and provinces by the Ottoman Empire, which reigned on
a vast area during its existence for six centuries, becomes an obligation for extensive
studies. These types of studies are also required to be supported by the bond registers
as well as many records and documents in our archives. Thanks to the bond registers,
which provide information regarding the appointments of government officials, what
type of course the government-county relationship followed can be understood easier.
In the bond register numbered 1141, which covers the records between 1593-1595,
the administrative state of the Ottoman Empire in the last quarter of the 16th century
was determined by provinces, sanjaks and subprovinces. Considering the area they were
located, it was observed that different administrative systems were implemented on some
of the sanjaks due to the obligation of making the central authority felt with its full power. During the years in consideration, the bonds made in the administrative centers of the
government were investigated one by one. The ways of appointing senior administrative
and financial officers serving in Ottoman provinces, appointing wages, how these wages
were distributed and differed according to the status of states and sanjaks were examined.
Key Words: State, Sanjak, Subprovince, Bond Register, Appointment