Skip to main content
Murat Gökhan Dalyan
  • Adıyaman University

Murat Gökhan Dalyan

Adıyaman University, History, Faculty Member
... Hakkâri civarında yaşayan Nasturiler arasında konuşulan şivede birçok Kürtçe Musul civarlarında Arapça ... Yüzyılda Nasturilerde Eğitim ve Öğretim Murat Gökhan Dalyan 105 SMITH, ELI AND ... in Oroomıah, Persıa, and in Koordıstan, New... more
... Hakkâri civarında yaşayan Nasturiler arasında konuşulan şivede birçok Kürtçe Musul civarlarında Arapça ... Yüzyılda Nasturilerde Eğitim ve Öğretim Murat Gökhan Dalyan 105 SMITH, ELI AND ... in Oroomıah, Persıa, and in Koordıstan, New Haven, TANRIVERDİ, EYÜP,(2005).“Ana ...
... ilk etapta Ģok yaĢamamaları ve yabancı kalmamaları için zaman zaman öğrencilerine Ortadoğu'daki kadınları, giysileri ve kültürleri açıklayan bilgi ve gösteriler sunmuĢlardır (Lawrence, MDCCCLIV:152, 156; Robert, 1997: 66;... more
... ilk etapta Ģok yaĢamamaları ve yabancı kalmamaları için zaman zaman öğrencilerine Ortadoğu'daki kadınları, giysileri ve kültürleri açıklayan bilgi ve gösteriler sunmuĢlardır (Lawrence, MDCCCLIV:152, 156; Robert, 1997: 66; Porterfield, 33). ... Miss Eliza Fritcher 1863 Merzifon ...
... Bu yoğun emek gücü kadınların sırtına bindiği için Nasturiler bu yükü vurgulamak amacıyla; “Koca bir işçidir, kadın ise duvarcı ustasıdır” atasözünü kullanmaktadırlar28. ... Erkek çocuğu olan birisine haber müjde ile verilirken, kız... more
... Bu yoğun emek gücü kadınların sırtına bindiği için Nasturiler bu yükü vurgulamak amacıyla; “Koca bir işçidir, kadın ise duvarcı ustasıdır” atasözünü kullanmaktadırlar28. ... Erkek çocuğu olan birisine haber müjde ile verilirken, kız çocuğunda bu sevinç daha az olurdu. ...
ALEVİLERDE GEÇİŞ TÖRENLERİ: ADIYAMAN ÖRNEĞİ Adıyaman Alevilerinin varlığı, Malazgirt Savaşı'ndan sonra Türklerin Anadolu'ya girişiyle başlamıştır. Adıyaman'a yerleşen Türkmenler, ilk Alevi ayaklanması olarak kabul edilen Baba... more
ALEVİLERDE GEÇİŞ TÖRENLERİ: ADIYAMAN ÖRNEĞİ Adıyaman Alevilerinin varlığı, Malazgirt Savaşı'ndan sonra Türklerin Anadolu'ya girişiyle başlamıştır. Adıyaman'a yerleşen Türkmenler, ilk Alevi ayaklanması olarak kabul edilen Baba İshak İsyanı'nın ilk katılım
XIX. Yuzyilda Hakkâri ve Urmiye bolgesinde yasayan Nasturiler arasinda ekonomik olarak hayvancilik muhim bir yer isgal etmistir. Beslenen hayvanlarin tur olarak dagilisinda genel olarak cografi ve tarim alanlarinin yapisi etkili olmustur.... more
XIX. Yuzyilda Hakkâri ve Urmiye bolgesinde yasayan Nasturiler arasinda ekonomik olarak hayvancilik muhim bir yer isgal etmistir. Beslenen hayvanlarin tur olarak dagilisinda genel olarak cografi ve tarim alanlarinin yapisi etkili olmustur. Bu baglamda tarim alanlarinin fazla oldugu Urmiye’de buyukbas hayvancilik gerceklestirilirken; Hakkâri daglarinda ise daha cok kucukbas hayvancilik yapilmistir. Yuk hayvani olarak da ozelikle engebeli arazi yapisindan dolayi katir beslenmistir. Nasturiler arasinda kucukbas hayvan yetistiriciligi kadar ekonomik agirligi olmasa da balikcilik, aricilik ve kumes hayvanciligi da gerceklestirilen diger faaliyetlerdir
19. yuzyilda Ortadogu’da Osmanli-Iran sinir bolgelerinde yasayan Hiristiyan azinliklardan birisi olan Nasturilerde kadin ve kizlar, sosyal yapilanmada-geleneksel aile hiyerarsisinde- ikinci planda gorulmustur. Bu nedenle egitimsiz... more
19. yuzyilda Ortadogu’da Osmanli-Iran sinir bolgelerinde yasayan Hiristiyan azinliklardan birisi olan Nasturilerde kadin ve kizlar, sosyal yapilanmada-geleneksel aile hiyerarsisinde- ikinci planda gorulmustur. Bu nedenle egitimsiz birakilarak 12- 14 yas araliginda erken donemlerde baslik parasi karsiliginda evlendirilmislerdir. Evlilik sonrasi aileye yeni gelen kadin diger bireylerden daha fazla calismak ve basta gelinlik yapmak olmak uzere onlarin her dedigini itirazsiz yerine getirmek zorunda kalmistir. Misal olarak kocasi ve kayinbabasi yemek yerken ayakta beklemeli ve onlara hizmet ettikten sonra yemegini tek basina ayri yemelidir. Nasturi toplumunda aile yasamini isleten en onemli figur olarak kadin, cocuk sahibi olup onlari yetistirdikten sonra ozellikle kaynanalik donemlerinde yavas yavas ailedeki iliskilere yon veren kisi olarak on plana cikmaktadir. Buna ragmen 19. yuzyil Nasturi kadinlari kocalarindan dayak yemekten ve erkeklerin golgesinde kalmaktan kurtulamamislardir
In the 19th century missionary activities in the Ottoman Empire made their presence felt, reaching even the city of Adiyaman. Out of the missionary groups, Catholics made success in forming a congregation that was loyal to them by... more
In the 19th century missionary activities in the Ottoman Empire made their presence felt, reaching even the city of Adiyaman. Out of the missionary groups, Catholics made success in forming a congregation that was loyal to them by affecting Armenians and Assyrians. Especially in-kind aid and financial aid that they offered made a big impact. But generally, it is seen that missionary activities were carried out most in the city centre of Adiyaman which had a dense minority population. It is seen that out of the Catholic congregations, Armenians from Besni cared much about education. They built churches throughout XIX th century without getting official permission from the state. It was recently given to them and Catholic missionaries continued their activities in Adiyaman and in its vicinity until World War I.
XIX. Yuzyilda Osmanli topraklarinda ozellikle Ermenilere yonelik baslayan Amerikan misyonerlik faaliyetleri, ulkenin her tarafinda oldugu gibi Adiyaman Ermenileri arasinda da etkisini gostermis ve catismalara neden olmustur. Bu nedenle... more
XIX. Yuzyilda Osmanli topraklarinda ozellikle Ermenilere yonelik baslayan Amerikan misyonerlik faaliyetleri, ulkenin her tarafinda oldugu gibi Adiyaman Ermenileri arasinda da etkisini gostermis ve catismalara neden olmustur. Bu nedenle Gregoryenler tarafindan Protestanligi kabul edenlere karsi her turlu baski -mezarliklarinda ayrilmasi dahi- kullanilmis ve Amerikan misyonerlik faaliyetleri engellenmeye calisilmistir. Ancak engellemelere ragmen Protestanlarin yetkililer tarafindan ayri bir topluluk olarak taninmasi Gregoryenlerin bir kisminin tepki olarak Katolik mezhebine gecmesine neden olmustur. Sonuc olarak Amerikan misyonerlerinin Adiyaman’daki calismalari, Ermeni toplumunun Gregoryen, Protestan ve Katolik olarak kalici olarak bolunmesine neden olmustur
XIX. yuzyilda Hakkâri ve cevresinde yasayan Nasturiler’in giyim ozelliklerinin belirlenmesinde, bolgenin iklim ozelliklerinin buyuk etkisi vardir. Ayni bolgede yasayan Kurtler ile benzer ozellikler gosteren giyim-kusam kulturu, toplumdaki... more
XIX. yuzyilda Hakkâri ve cevresinde yasayan Nasturiler’in giyim ozelliklerinin belirlenmesinde, bolgenin iklim ozelliklerinin buyuk etkisi vardir. Ayni bolgede yasayan Kurtler ile benzer ozellikler gosteren giyim-kusam kulturu, toplumdaki statu farkliliklarinin belirginlesmesinde de en onemli unsur olmustur. Nasturilerde din adamlarinin giydigi kiyafetler, zenginlerin kullandigi makyaj malzemeleri ve fakirlerin ortunmek icin bulduklari elbiseler, bu sinif farkliligini acikca ortaya koymaktadir. Nasturilerde, giyilen kiyafetlerin hepsinde, toplumun ortak deger yargilarini bulmak mumkundur. Kadinlar rengârenk giyinirken, taki-aksesuar olarak genellikle gumus tercih etmisler; erkekler ise salvar veya genis bir pantolon ustune, bir ceket giymislerdir. Kadinlarin yuzleri acik olmasina ragmen, baslarina bagladiklari bir yazma veya basortusu bulunmaktadir. Erkekler, komsulari olan Kurtlerde oldugu gibi baslarina koni seklinde bir baslik giymislerdir
During the majority of 19th century and at the beginning of 20th century, one of the conflicts encountered by the Ottoman Empire is the land grabbing problems between Kurdish and Armenians. The reason of this problem results from Kurds... more
During the majority of 19th century and at the beginning of 20th century, one of the conflicts encountered by the Ottoman Empire is the land grabbing problems between Kurdish and Armenians. The reason of this problem results from Kurds spread in the Armenian territory, Armenian migration and Kurds' transition from nomadic to settled life. As this was not based on mutual consent of the parties, it brought some conflicts along with it. Therefore in the 2nd Constitutionalist Period, Ottoman Empire established a committee with the participation of the members of Kurdish nationalists and Armenian Dashnak Party (Armenian Revolutionary Federation), and tried to reconcile the parties by ensuring that Kurds return the land and commodities that they grabbed from Armenians. For this purpose, this committee was even given the authority of dismissing soldiers and administrative officials. Having heard of this initiative of Ottoman Empire, Armenians and Kurds gave petitions to the government about how this committee should be formed. However, this initiative was revoked and failed as a result of opposition from the Kurds. This paper analyzes the general situation before the formation of this committee and the events experienced thereafter.
Adıyaman Name in History and Cultural Geography
In this article the practices of helping to people and society or the oldest type of social work known as philanthrophy is argued. For the historical analysis of philanthropy, the 12th Century Turkish- Islamic society and Sultan of Erbil... more
In this article the practices of helping to people and society or the oldest type of social work known as philanthrophy is argued. For the historical analysis of philanthropy, the 12th Century Turkish- Islamic society and Sultan of Erbil Muzafereddin Gökbörü selected. The main object of this study is to bring Muzaffer Gökbörü’s philanthropic practices into light in order to make a contribution of understanding historical roots of social welfare and social work. Erbil Atabeg earned reputation with Muzafereddin Gökbörü’s philanthropic practices and social services through his dominion. Even his reign’s land is small he still allocated great deal of resources to the social services. While practicing philanthropic help he didn’t discriminate poor or rich and helped to everybody. Besides, the historical documents show that he didn’t make any discrimination between religions. Some of the issues such as “breast milk” and “psychosocial dimension of illnesses and strengthening patients” which we recently realized the importance were acknowledged and used in the practice. All these indications show that his practices are very close to today’s modern and universal social work practices. Muzafereddin Gökbörü should be seen as a remarkable character in the social work history. So, this study suggests that it is very crucial to discover his philanthropic helping practices in depth and should be included by social work history.
Key Words: Social Service, Medieval, Philanthropy and Muzafereddin Gökbörü
MEDRESELERDEKI BEŞIK ULEMASINDAN ÜNIVERSITELERDEKI MODERN ULEMALARA
Bu çalışmada Osmanlıdan günümüze yüksek öğretimdeki bozulma sürecine değinilmiştir.
In classical era of the Ottoman Empire, prisons were for elites. Exile, imprisonment in a castle, and physical punishment were some of the punishment methods that were performed for ordinary people publicly. In 19th century, the Ottoman... more
In classical era of the Ottoman Empire, prisons were for elites. Exile, imprisonment in a castle, and physical punishment were some of the punishment methods that were performed for ordinary people publicly. In 19th century, the Ottoman Empire made new regulations for the prisons, as being parallel to the regulations to other institutions of the Empire. As a result of these regulations, people were imprisoned for remediation instead of physical punishments performed in public. However, economical situations of the Ottoman Empire did not provide good prison conditions for prisoners. The prisoners had to live under very bad conditions in prisons without enough food, beds, and medicines. Malatya province prison was one of those prisons which had bad conditions for prisoners. In this study, the prisons of the Ottoman Empire were investigated through Malatya Province prisons.
Özet Günümüz kadınının toplumsal konumunun şekillenmesinde insanın varoluşundan bu yana geliştirdiği bakış açılarının, ürettiği kavramların ve pratiklerin rolü vardır. Doğuştan gelen biyolojik farkları bilmek, bugünkü eşitsizliği anlamada... more
Özet Günümüz kadınının toplumsal konumunun şekillenmesinde insanın varoluşundan bu yana geliştirdiği bakış açılarının, ürettiği kavramların ve pratiklerin rolü vardır. Doğuştan gelen biyolojik farkları bilmek, bugünkü eşitsizliği anlamada ve kadınlığın insani pratiklerinin önünü açmada yeterli olmamaktadır. Doğuştan gelen farklılıkların "eşitsizliğe" dönüşmesinde insanların ürettiği anlamlar etken olmuş ve kadının sosyo-kültürel konumu böylece şekillenmiştir. Bugünün kadınının toplumsal konumunu anlamak için geçmişte üretilmiş kavramların oluşum sürecine daha yakından bakmak gerekir. Bu çalışma ile dini inanç bakımından benzer fakat iki ayrı coğrafyada, farklı toplumsal pratikleri yaşayan iki toplumun, Ermeni ve Rus toplumunun, 19. yüzyılda kadına ve kadınlığa bakış açıları ve uygulamaları karşılaştırmalı tarama modeli kullanılarak; üç değişken bağlamında (evlilik ve aile içindeki konum, toplumsal yaşama katılım ve eğitim) karşılaştırılmıştır. Tarihsel belgeler değerlendirildiğinde bu iki toplumun, bazı farklılıklar olmakla birlikte, kadına bakış açısı ve kadınlığa yönelik pratiklerinin toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ataerkil düşünce sistemi içerisinde geliştiği anlaşılmaktadır.
Research Interests:
The effect of missionary activities on societies, which have been maintained for centuries in the Middle East has continued not only politically and religiously but also culturally. Missionaries initially focused on regional Christian... more
The effect of missionary activities on societies, which have been maintained for centuries in the Middle East has continued not only politically and religiously but also culturally. Missionaries initially focused on regional Christian groups whom they see close to themselves, but in progressing times they were interested in Kurds in the region. Since they could speak Kurdish in order to communicate with regional groups like Armenians and Assyrians, they prepared a grammar book to edit a Kurdish Bible. Soon, these grammar studies became the basic to themselves for their works with Kurds. However, this Kurdish grammar studies prepared in Latin letters were accepted in following times by Kurds and these works made up the cultural basic for present day Latin alphabet and therefore the Kurdish nationalism.

Özet
Ortadoğu'da yüzyıllar boyunca sürdürülen misyonerlik faaliyetlerinin topluluklar üzerindeki etkisi siyasi ve dini olduğu kadar aynı zamanda kültürel olarak da sürmüştür. Misyonerler ilk başlarda kendilerine yakın gördükleri Hıristiyan yerel unsurlar üzerinde yoğunlaşırken ilerleyen zamanlarda bölgedeki Kürtler de dikkatini çekmiştir. Ermeniler, Süryaniler gibi yerel unsurlara ulaşabilmek için onların Kürtçe konuşmalarından dolayı İncillerini Kürtçe basmak için gramer hazırlamışlardır. Bu gramer çalışmaları ilerleyen dönemlerde Kürtlerle ilgili çalışmalarında kendilerine temel teşkil etmiştir. Ancak misyonerlerin bu Latin harfli Kürtçe gramer çalışmaları daha sonraki dönemlerde Kürtler tarafından kabul görerek bugünkü Kürt Latin alfabesinin ve dolayısıyla milliyetçiliğinin de kültürel temelini oluşturmuştur.
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Research Interests:
Kır serdarlığının ortaya çıkışını isminden de anlaşılacağı gibi özellikle uzun süren savaşların, isyanların ve sosyal kargaşanın duraklama döneminden başlayarak sürekli hale gelmesinden itibaren kırsal alanlar-da ortaya çıkan eşkıyaları... more
Kır serdarlığının ortaya çıkışını isminden de anlaşılacağı gibi özellikle uzun süren savaşların, isyanların ve sosyal kargaşanın duraklama döneminden başlayarak sürekli hale gelmesinden itibaren kırsal alanlar-da ortaya çıkan eşkıyaları ortadan kaldırmak ve buralarda güvenliği sağlamak için oluşturulduğunu düşünmekteyiz. Kır serdarlığıyla ilgili belgelerin içeriğine bakıldığında ilk dönemlere ait olanların içeriğinde daha çok yeniçeri asker kaçaklarının yakalanması ve bunların bulunduk-ları bölgelerde meydana getirdikleri olayların önlenmesinin konusu üzerine odaklandığı görülmektedir. Nitekim bu dönemden önce yayınlanan klasik dönem mühimme defterlerinde bu konu ile ilgili bir kayda-en azından biz-rastlayamadık. Kır serdarlığı kavramının XVIII. yüzyılda büyük oranlara ulaşan asker kaçakları ve bunların bir sonucu olarak Anadolu'yu kasıp kavuran Celali ayaklanmalarının artmasından sonra ortaya çıktığı ve adı geçen yüzyılın sonlarına doğru bir sistemin adı haline geldiği söylenebilir. Ayrıca bu teşkilat, Osmanlı Devleti'nde düzenli ordunun sistemleşip birimlerinin jandarma veya zaptiye adıyla kökleşmesine kadar onun boşluğunu dolduran hükümetin izni ve yerel idarelerin arzusuyla oluşturulan bir güvenlik birimidir. Kır serdarlığıyla ilgili erken dönem kayıtlarında bu sistemin mevcut yeniçeriler arasındaki Turnacıbaşı gibi üst düzey tecrübeli askerler vasıtasıyla işletildiğini ve XVIII. yüzyılın sonundan itibaren daha alt düzeydeki yeniçerilerin de bu görev için seçildiği görülmektedir. XIX. yüzyılda ise yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra bu görev, ihtiyaç duyulan bölgelerdeki valiler aracılığıyla geçici süreliğine seçilen bölgeden veya halktan askeri zabitlere, bölge halkından ileri gelen kimselere ve hatta affedilmiş eski eşkıyalara dahi verilmiştir.
Research Interests:
In the last decades of Ottoman Empire, trachoma, especially with Egyptian and Syrian origin, spread throughout the country and affected a significant part of the society. Trachoma infection left its victims either partly visually impaired... more
In the last decades of Ottoman Empire, trachoma, especially with Egyptian and Syrian origin, spread throughout the country and affected a significant part of the society. Trachoma infection left its victims either partly visually impaired or totally blind, which was non-recoverable. Adıyaman (Hısn-ı Mansur) stood out in Turkey with the highest trachoma frequency coincidence, thus, even named as the " homeland of the blind ". As the high frequency of blinds in the city, these impaired people were provided with Quran Memorizing Education, through which they could participate into society as respected citizens. Present study explores the way how those impaired citizen were supported to adapt to and participate into the society through provision of Quran Memorizing Education. Özet Osmanlı Devleti'nin son yıllarında özellikle Mısır ve Suriye'den kaynaklı olarak Trahom hastalığı ülke içerisinde yaygınlık göstererek toplumun önemli bir kesimini etkilemiştir. Bu hastalık nedeniyle halkın bir bölümünde kısmi görme kaybı ve körlük gibi kalıcı hasarlar meydana gelmiştir. Trahom hatalığının ülkemizde ne fazla görüldüğü yer olan Adıyaman (Hısn-ı Mansur)'a bu özelliğinden dolayı körler memleketi adı verilmiştir. Bu şehirde kör insan sayısının fazla olmasından dolayı engelli olan bu bireylere hafızlık eğitimi verilerek saygın bir şekilde topluma adapte olmaları sağlanmıştır. Bu makalede Adıyaman'daki trahom hastalığının etkisi ve körlere hafızlık eğitimiyle topluma nasıl kazandırıldığı konusu üzerinde durulmaya çalışılacaktır.
Research Interests:

And 39 more

Köklü ve eski bir Güneydoğu Anadolu kenti olan Adıyaman bu özelliğine rağmen üzerinde az araştırmalar yapılmış şehirlerden birisidir. Adıyaman şehri, Osmanlı döneminden beri bağlı olmuş olduğu Malatya’dan 1954 yılında bugünkü... more
Köklü ve eski bir Güneydoğu Anadolu kenti olan Adıyaman bu
özelliğine rağmen üzerinde az araştırmalar yapılmış şehirlerden
birisidir. Adıyaman şehri, Osmanlı döneminden beri bağlı olmuş
olduğu Malatya’dan 1954 yılında bugünkü ilçeleriyle birlikte ayrılarak
ayrı bir il merkezi olmuştur. Türkiye’nin birçok ilinin geçmişten
günümüze kadar uzanan bir tarihi geçmişini anlatan kronolojik tarih
kitapları bulunmaktadır. Çevremizde bu tür birçok örnek olmasına
rağmen insanlığın ortaya çıkışı kadar eski ve köklü bir tarihe sahip
olan Adıyaman ve çevresini konu alan tarih çalışması yoktur. Bu
nedenle Adıyaman tarihi siyasal, mezhepsel ve etnik çarpıtmalara
müsait tarihi bir coğrafya olarak görülmektedir. Son yirmi yılda
akademik camiaya uzanmaya ve etkilemeye çalışan sözde tarihçi,
mezhepçi ve etnik milliyetçi kişilerin sosyal medyayı kullanarak
çarpıtma, yalan ve uydurmalarla alan kapmaya çalışanların çoğalmaya
başladıkları bir gerçektir. Bu bağlamda başta Vikipedi, Facebook ve
diğer sosyal medya organlarını kullanarak bilgi kirliliğine neden
olmaktadırlar. Bununla birlikte bölgenin tarihini çalışan eski kronik,
Roma tarihi, vakayiname, kazı sonuçları ve Osmanlı arşiv belgelerine
dayanan çalışma yapanların sesleri bunların arasında sosyal medyada
kaybolmakta veya önemsenmemektedir. Bunun nedenleri arasında
Adıyaman bölgesini oldukça az sayıda profesyonel tarihçinin çalışması
ve çalışmalardaki bölgesel zorluklar gösterilebilir.
Adıyaman bölgesi ile tarihi i ilgili yapılan çalışmaların zorluklarının
başında Diyarbakır veya Urfa şehirleri gibi müstakil bir şehir olamaması
ve de bugünkü ilçelerinin ve beldelerinin tarihte Güneydoğu Anadolu
bölgesindeki farklı siyasi yapılanmalardan dolayı kendi başına
küçük şehirler olarak farklı vilayetlere bağlı olmasıdır. Bu nedenle Adıyaman’la ilgili yapılan kronolojik çalışmalarda ve siyasi olayların
sıralanışında kopukluklar ve zorluklar bulunmaktadır. Bununla
birlikte Adıyaman şehir tarihçiliği alanında bu deryaya ilk ayaklarını
atan, küçük ama önemli izler bırakan Aziz Çağlayan ve M. Zeki
Adıyaman’ı saygıyla anmak zorundayız. Bu muhterem şahısların
başlattığı şehir tarihçiliği onların eserlerinden sonra uzun zaman
bir gelişme gösterememiştir. Bunda yerel yönetimlerin kültürel
çalışmalarla ilgili var olan bütçelerini söz konusu alanda çalışanları
desteklemek amacıyla kullanmamasının önemi büyüktür. Buna
rağmen başta Mehmet Taştemir, Faruk Söylemez, Muhammet Nuri
Tunç1 ve özellikle Besni ile ilgili çalışmalarıyla Zeynel Özlü gibi
hocalarımız önemli ve kıymetli katkılar sağlamıştır. Konuyla ilgili
burada adlarını anmayı unuttuğumuz hocalarımızdan özür dileriz.
Söz konusu yapılan bu çalışmaların temelini Osmanlı dönemi
oluşturmakla birlikte son dönemlerde özellikle yabancı arkeolog
ve tarihçilerin de dikkatini çeken Kommagene Krallığı vasıtasıyla
bölgemizin antik çağı ile ilgili bölümleri yeni çalışmalar da ortaya
çıkmaktadır. Ancak bu çalışmaların devamı yani orta çağla ilgili
bölümleri eksik veya çalışmalarda birdenbire süreç kesilmektedir. Orta
çağ ile ilgili Mustafa Alican ve Taner Yıldırım’ın makaleleri ve komşu
bölgeleri çalışan tarihçilerin dolaylı anlatımları olmasa Adıyaman
tarihi ile ilgili bilgi edinmek oldukça güçtür. Bu nedenle yazdığımız
eserin söz konusu dönemin aydınlatılması için katkı sağlayacağı ve
kronolojik tarih yazımına kolaylıklar getireceğini düşünmekteyiz.
Bu çalışma için önceden yazdığımız tez ve “Doğu ile Batı Arasında
Bir Krallık: Kommagene” adlı çalışmalar temel oluşturmaktadır.
Bu kitap yirmi dört yıl önce başladığımız yolculuğun ilk cildini
oluşturmaktadır. Bu kitabı “Hısn-ı Mansur’dan Adıyaman’a” ve
“Cumhuriyet Döneminde Adıyaman” adlı çalışmalar takip edecektir.
Gönül ister ki şehir kimliği, memleket bilinci, toplumsal hafıza ve şehre
aidiyet duygusunun gelişmesi için zemin oluşturan bu çalışmaların daha önceden yapılması ve ilimizdeki okullara belediye ve valilik
aracılığıyla dağıtılmış olsun. Ancak yaşanan geçmişe bakıldığında
kültürel konulara ilgili sorumlu olan yerel yönetimlerin bu anlayıştan
uzak olduğunu göstermektedir. Bu nedenle yıllarca verilen emek ve
masrafa rağmen kültürel hafızaya katkı sağlamak adına çalışmamızı e
kitap olarak yayınlamayı düşünmekteyiz.
Adıyaman ve çevresiyle ilgili ilk araştırmalarımıza ve okumalarımıza
lisans döneminde öğrenciyken başlamıştık. Daha sonraki dönemlerde
ve akademik kariyerimizin ilerleyişi sırasında başka konulara da
eğilmekle birlikte ufak ufak da olsa Adıyaman tarihine olan ilgimizi
sürdürdük. Kimi zaman bu bir makale oldu kimi zaman da not aldığımız
bir bilgi. Bu sayede Adıyaman tarihinden bir şekilde kopmamış olduk.
Bundan altı yedi yıl önce XIX. Yüzyıl Adıyaman’ıyla ilgili yaptığımız
araştırmaları daha önceki çalışmalarımızla birleştirerek söz konusu
yüzyıl ağırlıklı bir çalışma olarak toparlamayı planladık. Ancak bir
süre sonra ilkçağlardan yirminci yüzyıla kadar kesintisiz bir Adıyaman
tarihi olmadığı gerçeği ve çevremizde de bu konu ile ilgili sorular
gelmesinden dolayı genel bir Adıyaman tarihinin yazılması gerektiğine
inandık. Ve böylece Adıyaman tarihi yazım serüveni başlamış oldu.
Çalışmaya başlamamızla birlikte öncelikle elimizden geldiğince ilkçağ
dönemi gibi eksik yönlerini genişleterek zenginleştirmeye uğraştık.
Ele aldığımız bu dönem Adıyaman tarihinin en hareketli dönemidir.
Çünkü bu dönemde Adıyaman önemli bir geçiş noktası ve üzerinde
sürekli siyasi mücadelelerin yaşandığı coğrafya olarak gündemdedir.
Orta çağ döneminde de kısmen bu özelliğini korumuş olsa da Osmanlı
egemenliğine girdiğinde sınır bölgesi özelliğini kaybetmiştir.
Orta Çağ’la ilgili bölümünü yazarken elimizden geldiğince
metni ana kaynaklarla beslemeye çalıştık bu konuda kaynakların
İngilizce, Türkçe çevirilerini ve tez olarak yapılan transkripsiyonlarını
kullandık. Bu sayede büyük oranda söz konusu dönemi içeren metni
oluşturduğumuz kanaatindeyiz. Konumuz bağlamında kitabımızda
bahsettiğimiz bazı şehirlerin idari merkezleri değişmiştir. Samosata/
Sümeysat/Samsat günümüz yeniden kurulan Samsat’ı nitelemek
için kullanılmamaktadır. Bahsi geçen şehir, eski Samsat olarak
adlandırılmakta olup bugün Atatürk Barajı’nın serin suları altında
yatmaktadır. Aynı şekilde günümüz Kahta’sı ile özellikle orta çağdaki
idare merkezi olarak kullanılan Kahta arasında isim benzerliği dışında mekânsal birliktelik yoktur. Söz konusu dönemlerde anlatılan yer
günümüz Koçhisar köyünün bulunduğu alandır. Son olarak günümüz
Besni ilçesi ile kaynaklardaki şehir merkezi olarak görülen mevki
arasında birkaç km farklılık bulunmaktadır.
Konunun büyüklüğü ve bir araya getirme zorluğu birtakım nüansları
gözden kaçırmamıza neden olmuş olabilir. Bunu da okuyucunun
bu kadar uzun bir dönemi ele almaya çalışmamıza vermesine ve
hoşgörüsüne sığınarak yapmış olabiliriz. Zira Adıyaman’ın her biri
ayrı bir doktora tezi olmayı hak eden bölümlerini bir kitap halinde
yazmaya kalkışmak büyük cesaret, zahmet ve dikkat gerektirmektedir.
Böyle uzun bir zaman dilimini içeren bu çalışmayı ortaya koyabilmeye
çabalamak ister istemez bir takım gözden kaçan hataları da beraberinde
getirmiştir. Bu konudaki cesaretimizi kesintisiz bir çalışma yapmanın
zorluklarını bilen akademisyen veya hemşerilerimizden aldık. Bu
sayede böyle zorlu bir yola girmiş olduk. Elimizden geldiğince ana
kaynakları usulünce kullanmaya ve ayrıntıları kaçırmamaya çalıştık.
Bununla birlikte muhakkak ki bir takım eksik cümle ve hatalarımız
olacaktır. Ancak konuyu ve bu tür çalışmaların ne kadar zorlukla
yayınlandığını bilenlerin saygıyla karşılayacağını umuyorum.
Murat Gökhan Dalyan
Research Interests:
Martolosluk or Martolosi, in the establishment period of the Ottoman Empire It is the name given to the Christian soldiers accompanying the raiders along the border, which are used to get more news and information (espionage and... more
Martolosluk or Martolosi, in the establishment period of the Ottoman Empire It is the name given to the Christian soldiers accompanying the raiders along the border, which are used to get more news and information (espionage and intelligence). In the following years, in addition to their border guard duties, the Martolos also took on the duties of guarding the derbent and crossings of the region they were in. The decrease in wars and periods of peace also have an effect on this. In many sources, it is stated that the origin of the word martolosluk originates from the Greek armatoli, meaning mercenary. During the process we examined, it is seen that the martolos in question acted in accordance with their definitions. At first, Muslims also participated in the martolos, which consisted mostly of Wallachian, Slovenian, Bosnian, Greek Croat, Serbian and some Hungarians, in the later periods, with the conversion movements and the Turks taking place in this class. Some of these groups will form one of the elements of today's Rumeli Immigrants in later periods. Although Hungarians are also included in the organization of Martolos, it is seen that mostly Slavs and Orthodox origins take place. We think that the fact that they have different sects creates a moral ground for the parties to attack each other to a significant extent. Martolos were one of the frightening propaganda tools of the state, which weakened the enemy forces of the state, emptied the battlefields, and when the borders of the state expanded. For this reason, it is seen that some martos are in the category of insane and carry the nickname crazy. The martolos, who were assigned to the frontier, especially in the castles, pulleys and crossings, were involved in capturing, wars of attrition and castle repairs. Those whose importance decreased due to the fact that their lands remained in the inner regions over time, served to protect the mines, passages and important settlements in the inner regions. In the Martolos organization, II. The Siege of Vienna was a turning point. After this event, the long-term wars between the Ottoman Empire and the European states caused the martolos to engage in illegal activities and join banditry movements. II. A historian who studies the Ottoman-Austrian wars after Vienna will see that the martolos there were actively involved as bandits or captains on the Austrian side and as martolos in the Ottoman Empire. Christian martolos, whose abuses were seen from time to time until this period, became a part of the security problem for the Ottoman Empire by siding with Austria...
Martolosluk or Martolosi, in the establishment period of the Ottoman Empire It is the name given to the Christian soldiers accompanying the raiders along the border, which are used to get more news and information (espionage and... more
Martolosluk or Martolosi,  in the establishment period of the Ottoman Empire It is the name given to the Christian soldiers accompanying the raiders along the border, which are used to get more news and information (espionage and intelligence). In the following years, in addition to their border guard duties, the Martolos also took on the duties of guarding the derbent and crossings of the region they were in. The decrease in wars and periods of peace also have an effect on this. In many sources, it is stated that the origin of the word martolosluk originates from the Greek armatoli, meaning mercenary. During the process we examined, it is seen that the martolos in question acted in accordance with their definitions. At first, Muslims also participated in the martolos, which consisted mostly of Wallachian, Slovenian, Bosnian, Greek Croat, Serbian and some Hungarians, in the later periods, with the conversion movements and the Turks taking place in this class. Some of these groups will form one of the elements of today's Rumeli Immigrants in later periods. Although Hungarians are also included in the organization of Martolos, it is seen that mostly Slavs and Orthodox origins take place. We think that the fact that they have different sects creates a moral ground for the parties to attack each other to a significant extent.

Martolos were one of the frightening propaganda tools of the state, which weakened the enemy forces of the state, emptied the battlefields, and when the borders of the state expanded. For this reason, it is seen that some martos are in the category of insane and carry the nickname crazy. The martolos, who were assigned to the frontier, especially in the castles, pulleys and crossings, were involved in capturing, wars of attrition and castle repairs. Those whose importance decreased due to the fact that their lands remained in the inner regions over time, served to protect the mines, passages and important settlements in the inner regions.
In the Martolos organization, II. The Siege of Vienna was a turning point. After this event, the long-term wars between the Ottoman Empire and the European states caused the martolos to engage in illegal activities and join banditry movements. II. A historian who studies the Ottoman-Austrian wars after Vienna will see that the martolos there were actively involved as bandits or captains on the Austrian side and as martolos in the Ottoman Empire. Christian martolos, whose abuses were seen from time to time until this period, became a part of the security problem for the Ottoman Empire by siding with Austria during the long war period due to the weakening of the Ottoman Empire. Since they killed many Muslims and plundered the ground, the Ottoman Empire wanted to try the practice of choosing the martolos from Muslims, not Christians, but due to the wishes of the Christian people and the reactions of the martolos, it did not gain much success. Because the people in the Balkans did not want to accept the martolos or assignments coming from outside to their regions. However, upon the Christian elements' attempted banditry, the Ottoman State appointed Albanians, especially in derbents and crossings. The Albanian martolos, who were expected to provide security after a while, continued to be a part of the problem themselves. Thereupon, the Ottoman State wanted to abolish the said organization in 1722 and appoint rural guards and guards from the local people, but could not abolish it due to the relapse of banditry activities and the reaction of those who had made martial arts a profession. For this reason, it continued until the zaptiye organization was established, especially in places where there were mines and passages. As a result, especially in the first half of the 19th century, it is seen that martolos were used to protect derbents and passes in regions such as Greece.
A Kingdom Between East and West: Commagene This study refers to the relations between Rome, Parthian and the Commagene. In addition, the social and cultural textures of the Commagene have been mentioned in this study. I would like to... more
A Kingdom Between East and West: Commagene
This study refers to the relations between Rome, Parthian  and the Commagene. In addition, the social and cultural textures of the Commagene have been mentioned in this study. I would like to thank the authors for their work on commagene.
Köklü ve eski bir Güneydoğu Anadolu kenti olan Adıyaman bu özelliğine rağmen üzerinde az araştırmalar yapılmış şehirlerden birisidir. Adıyaman şehri cumhuriyet döneminde 1954 yılında bugünkü ilçeleri ile birlikte Malatya ilinden ayrılarak... more
Köklü ve eski bir Güneydoğu Anadolu kenti olan Adıyaman bu özelliğine rağmen üzerinde az araştırmalar yapılmış şehirlerden birisidir. Adıyaman şehri cumhuriyet döneminde 1954 yılında bugünkü ilçeleri ile birlikte Malatya ilinden ayrılarak ayrı bir il olmuştur. Şehir ile ilgili yapılan tarihi çalışmaların zorluklarının başında daha önceleri Diyarbakır veya Urfa şehirleri gibi müstakil bir şehir olamaması ve de bugünkü ilçelerinin tarihte Güneydoğu Anadolu bölgesindeki farklı siyasi yapılanmalardan dolayı küçük şehirler olarak farklı vilayetlere bağlı olmasıdır. Bu nedenle Adıyman’la ilgili yapılan çalışmalarda kopukluklar ve zorluklar olmaktadır. Çalışmamızda daha önce bitirme tezi olarak hazırlamış olduğumuz “Adıyaman İlinin Samsat İlçesi’nin Tarihi ve Sosyo-Kültürel Özellikleri”  isimli tez ile Y.Lisans tezimiz olan “Selçuklular Zamanında Adıyaman” eserlerden geniş ölçüde faydalandık. Bu çalışmalar konuyu tanımamıza, kaynakları tanımamıza ve olayların nasıl bir kronoloji içerisinde cereyan ettiği konusunda bize kolaylık sağlamıştır. Elimizden geldiğince ana zemin olan bu çalışmaların ışığında ilkçağ dönemi gibi eksik yönlerini genişleterek zenginleştirmeye çalıştık. Böylelikle Adıyaman ilinin tarih öncesi devirlerini ve Yeniçağa kadar olan dönemlerini kaynaklar doğrultusunda ifade etmeye çalıştık. Ele aldığımız dönem Adıyaman tarihinin en hareketli dönemidir. Çünkü bu dönemde Adıyaman önemli bir geçiş noktası ve üzerinde sürekli mücadelelerin yaşandığı coğrafya olarak gündemdedir. Osmanlı egemenliğine girdiğinde ise sınır bölgesi özelliğini kaybetmiştir.  Bu nedenle Adıyaman’nın tarihinin ve gelişiminin en canlı olduğu dönem olan 1570 yılına kadar olan dönemi elimizden geldiğince toparlamaya ve ortaya çıkarmaya çalıştık. Bu çalışmamızda istemeden de olsa hatalarımız olacaktır. Bundan dolayı konu ile ilgilenen bütün araştırmacılardan ve okuyuculardan özür dileriz.
Research Interests:
SHEIKHS AND MISSIONERS OF HAKKARİ AT THE LAST QUARTER OF 19TH CENTURY to be seen in Hakkâri region in the first half of the 19 th century, foreign missioners aimed to enlighten the heretic people when they first come to the region. After... more
SHEIKHS AND MISSIONERS OF HAKKARİ AT THE LAST
QUARTER OF 19TH CENTURY
to be seen in Hakkâri region in the first half of the 19
th century, foreign missioners aimed to enlighten the heretic people
when they first come to the region. After a while, they noticed that
they would never be able to convert Muslims of the region and started
to convert Christians who were not from their sect, Armenians and
Nestorians. To convert those Christians, missioners traveled to the regions where Armenians and Nestorians lived. During these trips, missioners encountered and interacted with Muslim neighbors of Armenians and Nestorians. In Hakkâri region, the missioners noticed that Muslims of the regions follow the people who were called sheikhs, religious leaders of the region. Although missioners collaborated with
sheiks sometimes, the sheikhs of the region were seen as opponents by
the missioners. According to the most of the missioners, the sheikhs
were reasons of the actions towards the Christians from others sects.
Because of that reason, missioners were so careful when they were interacting with the sheikhs of the region. On the other hand, the missioners were seen as foreigners who were carrying interesting materials and interacting with Christian minority groups, who were seen as second class citizens in the region, by the sheikhs of the region. In
addition, they were seen as people who can cure sick people thanks to
their medicine knowledge. At the end of the 20th century, the sheikhs
of the region noticed political connections and networks of the missioners. Because of this reason, Sheikh Ubeydullah and his sons tried to make connections with foreign countries through British and American missioners. Missioners also had good relationship with sheikhs both to reach Christian minorities of the region and Muslims in the region. Although the relationship between sheikhs and missioners
started with collaboration in medicine, this relationship evolved into a
political collaboration close to World War I. But the Wolr War I ended
the collaboration between the sheikhs of the region and missioners. In this study, I investigated the relationship of Sheikh Ubeydullah and
his sons with British and American missioners by using archives of
those missioners.
Nestorian Patriarch Mar Shamun/Shimun  Benjamin and  His Activities in The First World War
Research Interests: