(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Aynur Tartan" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Aynur Tartan" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Aynur Tartan

8 profilde yazlıkçılar

5 Ağustos 2017

1) Kostüm elzem: Erkekler; pideci atlet altı şort altı terlik. Atletten çıkan asi ve özgür kıllar. Ense ve kollar yarım kollu gömlek yanığı. Belde soyulmuş deri telefonluk arası cüzdan. Arzu edilirse hangi kapıyı açtığı bilinmeyen bir avuç anahtar. Kadınlar; kafadan buldan bezi. Kırık beyaz, batik, işlemeliler favorisi. Buldan bezi altı iri güllü, çiçekli topuklu terlik, kolda valiz ebatlarında plaj çantası, kafada hasır siperlik. Tırnaklar sedefli, dudaklar rujlu, saçlar bir ömür röfleli, tenler 12 ay zift rengi.

2) Okeye dördüncü aranıyor: Kadın, erkek, genç, yaşlı, küçük, büyük, ihtiyar, kızlar, delikanlılar ve sevimli çocuklar... Yaş, statü fark etmez açık ara yazlıkçıların liste başı oyunu. Gölgelerde, bahçelerde, balkonlarda buluşulur. Taş çalana fena bozulunur. Tavla, King, Amerikano tavlanın kapı komşusudur.

3) Sebze ayıklamak âdettendir: Ayşekadın olur, çalı olur, bamya olur, börülce olur, mevsiminde barbunya şahane olur... Yazlıkçılara sebze ayıklamak on numara sabah sporu olur. Ele zahmet, akşama afiyet olur. Bingosu da konu komşuyla sosyalleşmek olur.

4) Herkesin plajına kimse karışamaz... Kargalar kahvaltısını yapmadan şezlonglara havlular atılır, şemsiyeler çekilir, keyiflere bakılır. Beyaz peynir-domates ekmek arası yapılır, mısır evde haşlanır, suyu, meyvesi, meşrubatı hep evden taşınır. Plajdaki satıcılara da ağız burun yapılır. Hasır sermek aç-otur sandalyelerin yanında demode kalır.

5) Yazlıkçı dili-edebiyatı: ‘Denize inmek’, ‘çarşıya inmek’, ‘balkon terliği’, ‘mangalı yellemek’ ve daha nicelerini dillere pelesenk etmek...

6) Klima vs. vantilatör: Vantilatörün fendi tabii ki klimayı yendi. Tavanda kanatlıları tadından yenmedi. Yazlar boyu yazlıkçılar klimadan hiç hazzetmedi. Haldır haldır dönen vantilatörler kaç neslin kulağının pasını sildi.

7) Azı karar, çoğu zarar genç ve çocuk sevgisi:

Yazının devamı...

Happy hour'lar IN, mekânlar OUT

29 Temmuz 2017

Şimdiki mekânlar yalan olmuş, biz yine beach’lerde...

Siz deyin ‘mutlu saatler’, ben diyeyim ‘akşamüstü partileri’. çıkıp çıkıp gidiyoruz. Deniziyle, güneşiyle, plajıyla, baklavalı erkekleri, çıtır kraker kızları, antin kuntin menüleri ve ‘kopar bizi’ eğlencesiyle beach konsepti bir tuttu pir tuttu. Nasıl tutmasın ki, beach dediğin paket program. Ücretin içinde şezlongu, havlusu, kimisinde yemesi-içmesi, bir kokteyl içkisi... Akşamüstüne doğru mutlu saatleri, partileri, happy hour’ları... Sabahtan başlıyorsunuz akşam sekizlere sarkıyorsunuz. Plajdan eve koş, evden mekâna koş derdi yok. Hal böyle olunca beach’lerde happy hour’lar ‘in’ benim diyen gece kulüpleri ‘out.’ Sadece mekânlar mı, bir dönemin fenomeni açık hava konserleri de ‘out’. Balıkçılarda ‘Vedat Milorculuk’ da ‘out.’ Baby Face Kenan sahnede üç saat kalıyor, kardeşi Ozan müziğiyle kumsalı birbirine katıyor. Yeme-içme deseniz bir yanınız trüf mantarı, bir yanınız ıstakoz. Diyelim enerjiniz kaldı, iştahınız kaldı gece de devam etmek istiyorsunuz. Beach’ler gece de club oluyor, mekân oluyor. İnsan elini, ayağını, pareo’sunu beach’lerden çekemiyor.

Mekânlar ne diyor?

Mesela Çeşmeli CECE, yıllardır hayatımızda. Bir dönem Karabiberim Serdar Ortaç’ı dinlemek için tek adresti. Şimdi mekân yine doluyor. Tan’lar, Serkan’lar sahneyi yine boş bırakmıyor ama gözler eski halini arıyor. Mekânın işletmecisi Volkan Özdemir de bizim bildiğimizi bizden saklamıyor “Beach’lerden, happy hour’lardan etkilenmez oluyor muyuz? Etkilendik tabii!” diyor. “Ama gece çıkanlar yine çıkıyor!” demeyi de ihmal etmiyor. Tabii o grubun yaş ortalaması beach’lere kıyasla bir tık yüksek. Beach’lerdeki ergen-bergen haller CECE ve onun gibi gece kulüplerinde yok. Sonra kimler geldi kimler geçti, yılların Halikarnas’ı. Zeki Müren’ler, Süleyman Demireller, Turgut Özallar... Yeşilçam’ın, sanatın, sporun yıldızları... Tamam, belki Halikarnas’ı bile, isteye kapattılar ama eğlencenin gönül kapısını da kapattılar. Başka başka rollerde, bedenlerde yine hizmet vereceklermiş ama Halikarnas’ın adı da, tadı da başkaydı. Çeşme, Kuşadası, Bodrum fark etmez. Cece’ler, Baküsler, Hann’lar, Halikarnaslar, Hadigariler, Sess’ler, Sahneler, Mavi Bar’lar... Öyle ya da böyle beach’lerden, happy hour’lardan etkilendiler, etkileniyorlar. Tatilciler beach’lerde partilemekten kendilerini alamıyorlar. 

5 ADIMDA PARTİLERİN ADAB-I MUAŞERETİ

Saç-Makyaj-Kostüm... Kafada bantlar, tüyler, saç yüzükleri, küpeleri, sözde doğal özde aşırı teferruatlı örgüler... Yine sözde doğal özde düğün arası porselen makyajlar... Mayolar, bikiniler, fırfırlılar, bağcıklılar, cafcaflılar, kaftanlar, elbiseler, pareolar, takılar, aman ne takılar... Hazırsanız başlıyoruz. Su geçirmez rimelleri ihmal etmiyoruz.

Telefonlar elimizde, pareolar belimizde...

Yazının devamı...

Gidenlerden...

22 Temmuz 2017

Hepimiz bir ailenin içine doğuyor ve orada hayat buluyoruz. Artıyoruz, çoğalıyoruz, paylaşıyoruz. Gün geliyor eksiliyoruz ya da eksildiğimizi sanıyoruz...

Aile şifa... Aile ilaç... Aile merhem... Aile ev, yuva... Ama en çok da anne... “Her şey anneyle başlıyor ve yine anneye varıyor.” Ve insan annesinden ayrılınca ailesiz, yersiz, yurtsuz, köksüz hissediyor. Sonrası sahipsiz bir acı, derin bir hüzün. Giden ‘can’la birlikte sırtınıza, kalbinize, yüreğinize değen, gözyaşınıza ortak olan eller. İyi ki var o eller!

Gidenin, sadece yaşadıklarıyla, kalbine sığdırdıklarıyla gittiğine inanırım. Peki, ya giden ‘can’dan kalanlar? Onlar da yolunuza rehber, yolunuza ışık oluyor. Her Hakk’a yürüyenin bir değil, bin öğretisi oluyor. Acıyı acının sofrasında ağıtlarla, türkülerle paylaşmak...  Köklere dönmek... Köklere, geleneklere, göreneklere, değerlere sarılmak... “Acılarda buluşmak” derler ya, gerçekten de acılarda buluşuyormuş insan.

Gözyaşını silmek, sarılmak, dokunmak, temas etmek, gözün göze değmesi bile buluşturuyormuş, birleştiriyormuş. Artık ‘veda’nın, ‘veda etmenin’ sözlük anlamı değişti bende. Her vedadan öğreneceğimiz ne çok şey, alacağımız ne çok ders, öğreti varmış. Her veda bir hayat okulu, her veda bir hayat hocasıymış... Hele ki veda eden, veda edilen can anneyse çok daha başkaymış...

Annemden öğrendik... Birliği, beraberliği, kökleri, değerleri... Sazı, sözü, türküyü... Toprağı, doğayı, dalda açan çiçeği... Emek vermeyi, hayat vermeyi... Karşılığını beklememeyi... Candan sevmeyi...  Bir insanın kalbine, yüreğine girmeyi... Canın başka bir canda da var olduğunu bilmeyi...  Dolu dolu ‘ciğerim’ demeyi... Sevene, sevilene kurban olmayı... Bağışlamayı... Eline, beline, diline sahip olmayı... Ama en çok da aileyi, aile olmayı... Acıda, tatlıda bir arada olmayı... Acıyı da tatlı edebilmeyi...

“Dostun gül cemali cennettir bana... Ne çare ayrılık zamanı geldi... İstemem ayrılmak senden sultanım...” Hakk’a yürüyen tüm annelere, tüm canlara yol dolusu, kucak dolusu selam olsun...

Taziyede yapılmaması gerekenler

Yazının devamı...

Gelin-kaynana-damat Bermuda Şeytan Üçgeni

8 Temmuz 2017

◊ Sizinkilerde kaç gün, bizimkilerde kaç gün kalacağız?” Yaz sezonuyla birlikte sizinkiler-bizimkiler sezonu da açıldı! Alt metni hep ‘bizimkilerdir’ aslında. Sizinkiler olmasa da olur! Bu muhabbet pamuk ipliği, bu muhabbet evlilikte ya afiyet ya zafiyet. Afiyet için hep hanımın ailesine, zafiyet için kayınvalideye.

◊ “Anne, Annem, Anneciğim” Kayınvalidenin “Anne” beklentisi fevkalade sinir yapar. Siz “Ayşe Teyze” dedikçe kulak kapar. “Ayşe Hanım” derseniz araya soğukluk yapar. Bir tık üstü hitapsızlık. İşin püfü kayınvalidenizin adının “Anne” olduğunu düşünmek. Ha, bu arada tabii ki o size asla “Kızım... Yavrum...” demeyecek ama “Anne, Annem, Anneciğim” diye peşinden koşmanızı bekleyecek.

◊ YGS, LGS, KPSS bahane, KGS (Kaynana Geçim Sınavı) şahane. Falancanın irili ufaklı, küçüklü büyüklü gelinleriyle bir ömür sınanmaya, yarışmaya, yarıştırılmaya hazır mısınız? Üstelik bu sınavın, yarışın kaybedeni hep siz. Ağzınızla kuş da tutsanız, çocuk da kariyer de yapsanız, sofraya kuşsütü de koysanız yine siz.

◊ “Öyle demek istemedi!” İşte Bermuda Şeytan Üçgeni’mizin damat ayağı. Acı ama gerçek, önce size hak verecek, gaz verecek, arka çıkacak. Yangın anında da ilk kendini, sonra annesini kurtaracak. Tereyağından kıl çeker gibi her işten sıyrılacak.

◊ Arabanın ön koltuğu, evin başköşesi, sofranın olmazsa olmazı... Cevap veriyorum kayınvalide. Arabanın ön koltuğuna, evin, sofranın, sohbetin başköşesine hep o oturacak. Oturamazsa fena kurulacak hatta kuduracak, sizi de kudurtacak.

UZMAN GÖRÜŞÜ

◊ Gelinler size söylüyorum, kayınvalideler siz anlayın! Kendinizle, kayınvalidenizle, uzak-yakın akrabalarla savaşmayın, barışın! Sonra şu kendini kanıtlama işinden son değil ilk düzlükte vazgeçin! Surat sallamayın... Laf sallamayın. Tatlı dile saygı katın, ortaya karışık yapın. Sıkıntılar tam gaz devam mı? Olabilir, söz konusu insan ve insan ilişkileri. Ama günah keçisi eşiniz değil! Adama sallayıp durmayın.

Yazının devamı...

Yarın herkes bunları yapacak

24 Haziran 2017

1- "Öpsene teyzenin elini!”, “Oğlum hoş geldiniz desene!”, “Kızım, kalk misafirlere çay getir!” Gençler, ergenler, ergin ve gerginler bu madde size! Her annenin bayramlık ağzı. E, siz de açtırmayın annenizin bayramlık ağzını. Bir kere erken kalkın. Misafir dediğin eli kulağındadır, zırt diye gelir. Hemen ellere davranın. Öpülmedik el bırakmayın. Dilinizden ‘Hoş geldiniz’i eksik bırakmayın. Çayı ikiletmeyin, kahveyi bekletmeyin. Hatta oturduğunuz yerden squat hareketiyle kalkın ki baklavanın hakkını baklavaya verin.

2- ’Elini mi öpeyim yoksa tokalaşayım mı’ paradoksu... Elini öptürmemek için yağlı güreş tutanlar... Elini öptürmek için halaya duranlar... Olacak bunlar. Bunlar hep bayram karakterleri. Püf noktası karakter analizi. Mesela karşınızdaki boynu fularlı, gazoz kapağı gözlüklü, slogan tişörtlü, eli kolu bileklikli andropoz delikanlıysa el öpme topuna aman diyeyim girmeyin. Ama karşınızdaki eczane çantalı, bir eli tığ, bir eli şiş, “Yavrum seni like ettim” teyzeyse saldırın ellere. Bayram boyu nabza göre şerbeti, beden dili-analizini ihmal etmeyin.

3- Muhabbetin mihenk taşları... “Ne okuyorsun?” Mevzubahis tıp, hukuk, mühendislikse tamam. Yok medya, iletişim, halka ilişkilerse aman! “Bitirince ne yapacaksın?” “Kendi işimi kuracağım” favori... “Staj yaptığım yerden iş teklifi yaptım” olur... “Aile işinin başına geçeceğim” gideri var... “Bilmiyorum... Biraz tatil yapacağım...” falan bunlar hep tehlikeli. “Var mı birileri? Evlilik ne zaman?” Büyük sözü dinleyin olmasa da var deyin. Bayram ziyaretini camlı odaya çevirmeyin. Ve tabii ki hava durumu. Sessizliği bozmak için sohbeti hava durumuna bağlayan amcalar, dayılar. “Allah’tan havalar da çok güzel gidiyor... Bugün kapalı ama yarın açacak diyorlar... Yağmur yağacak dediler, hava güpgüneşli...”

4- “Seni de bayramdan bayrama görüyoruz...” Yüksek dozda sitem içerir. Her bayram mutlaka birilerine geçirilir. Böyle tiplerin sosyal medya takibi tek geçilir. Bayramdan bayrama görürler ama sorsanız ne var ne yok sizden iyi bilirler. En iyisi uyarı mesajı olarak algılayın. Bir sonraki bayrama kadar safları ve ziyaretleri sıklaştırın.

5- “Ölümü öp, bir lokma al!” Sabahtan beri 1 kilo baklava yediğini iddia eden enişte, göbeği iftar topu amca, su içse yarayan yenge, her daim rejimde yeni gelin... Ve tabii ki hepimizin kulağında Canan Karatay Hoca; “Kıtlıktan çıkmış gibi baklava yemeyin!” Ama ev baklavası karşısında da fazla direnmeyin. İki ziyaret arası gıybet molalarını spor tadında değerlendirin.

6- Sodaya övgü... Sabahtan beri 1 kilo baklava yediğini iddia eden eniştenin ilacı. “Neyse ki soda var!”, “Allah razı olsun şunu bulandan...”, “Rahatladım valla!”, “Büyük nimet ya!” Ne övgüler, ne methiyeler. Sonrası malum, balon yanak arası tıslamalar, iki cümle arası fıslamalar.

7- “Nerede o eski bayramlar!”

Yazının devamı...

10 parmağında 10 marifet

17 Haziran 2017

1- Tamirat işi onlardan sorulur... E tabii marangozluk da! Televizyon mu bozuldu, buzdolabına bir haller mi oldu, musluk mu akıtıyor, raf mı takılacak... Tamir, montaj, kurulum... Hepsi babalardan sorulur. Eve asla usta, marangoz çağrılmaz. Çağrılırsa üstümüze afiyet, egoya zafiyet. Diz çöküp, tövbe istemeleri günler, aylar hatta yıllar sürebilir. Usta, marangoz gelirse “Ben biraz uğraşsam yapardım bunu” dillere pelesenk olabilir.

2- “Ben iskele babası mıyım?” Hep anneye sorarsanız, başınıza buyruk takılırsanız bir değil, iki değil, üç değil hababam bu lafı duyarsınız. Hafif acılı, çokça sitemli. Her babanın incisi. “Ben kimim ki zaten!”in bir öncesi.

3- “Ahmet, hani şu bir baltaya sap olamayan mı?”, “Mehmet, hani şu her yerine resim çiziktiren mi?” Babalar kızların ilk aşkı, kızlar babalarının son aşkı. Flörtünüz olur, hoşlandığınız, sevgiliniz olur... Olur da olur! Onlar gelir geçer ama babaların onlara taktıkları lakaplar, sıfatlar hiç geçmez. Bunlar hep paylaşamama, kimselere layık görememe. Çok takılmayın, surat sallamayın babasının kızı olmanın tadını çıkarın.

4- Arife tarif ne gerek! Gerçi navigasyon çıktı mertlik bozuldu ama navigasyona bile kafa tutan, ayar veren babalar var. Çünkü baba gibi baba asla yer, yön, yol sormaz. Sorgu sual babalığın kitabında yazmaz. Babalar ve arabaları gidecekleri yolu bilir. Arka yolcular da yol boyu tef gibi gerilip telef olacaklarını bilir.

5- Aman arabam canım, gülüm arabam! Dışardan bir gürültü mü geldi? Ani bir fren, bir patırtı... Bin dil döküp koltuktan, yatar pozisyondan kaldıramadığınız babalar hemen soluğu camda alırlar. Her gürültü eşittir “Eyvah arabama bir şey mi oldu?” Bir de ara ara cama gidip arabalarına bakarlar. Daha iyi park yeri var mı diye ayaküstü AR-GE yaparlar. Pazar günleri uzun uzun araba yıkarlar. Katılmazsanız dünyayı başınıza yıkarlar. Babalar ve arabaları... ‘Babam ve oğlum’un bir tık üstü. 

6- “İzliyorum ben!” Olur, da uyur pozisyondaki babanın elinden, avucundan kumandayı alırsanız vay halinize. Kırk yıllık insomnia gibi gözlerini belerte belerte “İzliyorum ben!” derler. Arkanızı döner dönmez uyku moduna dönerler.

7-

Yazının devamı...

14 yıllık hasret bitti şimdi Süper Lig düşünsün!

10 Haziran 2017

1. İSYANLA BAŞLAYAN EFSANE

Yıl 1925. Altay Spor Kulübü’nün seyahatinde çıkan bir anlaşmazlık sonucu kulüpten ayrılan futbolcular  Göztepe’de bir spor kulübü kurmaya karar veriyorlar.

2. ‘GÖZBEBEKLERİ’

İzmir’in köklü ailelerinden Filibeli ve Süvari Aileleri’nin kulüpte emeği büyük. Özellikle Adnan Süvari’nin... Namı diğer Sir Adnan Süvari, kulübe iki Türkiye Kupası, bir Cumhurbaşkanlığı Kupası kazandıran teknik direktör... Abbas Göçmen, Göztepe’nin hatta Türk futbolunun en büyük isimlerinden... Buldozer Fevzi, Ali ve Gürsel Aksel kardeşler, Fuji Mehmet, Bombacı Halil, Kene Ali İhsan, Moskova Panteri Ali... Akla ilk gelenler...

14 Haziran’da Göztepe Spor Kulübü’nün önünde başlayacak konvoya meşaleler ve ışık gösterileri renk katacak.

3. BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?

Göztepe’nin zamanında Atletico Madrid’e üç gol attığını... Avrupa kupalarında yarıfinal oynayan ilk Türk takım olduğunu... 1981’deki Göztepe-Karşıyaka maçını yaklaşık 80 bin kişinin izlediğini... Bu rekorun Guinness Rekorlar Kitabı’na girdiğini...

Yazının devamı...

Yazın gelişi festivalden belli olur

3 Haziran 2017

1- Festival bu yıl İzmirli sanatseverlerle 31’inci yaşını kutluyor. Bizden hep destek, tam destek! Avrupa Festivaller Birliği üyesi festivalin bu sene de destekçileri çok renkli, çoksesli... Kültür ve Turizm Bakanlığı, İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Kalkınma Ajansı, Eczacıbaşı Holding, İspanya Büyükelçiliği, İzmir İtalya Konsolosluğu, Polonya Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu ve İzmir Fahri Konsolosluğu, PETKİM, Arkas... Sanat ve sanatçı dostu kimi ararsanız burada!

2- Tarihi mekânlarla sanatı buluşturmaya devam! Bugüne kadar pek çok tarihi mekân; festivale, sanata, sanatçıya ev sahipliği yaptı. Bu seneki ev sahipleri az ama öz! Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi, İzmir Devlet Tiyatrosu Konak Sahnesi, Çeşme Kalesi ve Efes Antik Tiyatro... İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı Başkanı Filiz Eczacıbaşı Sarper; “Tarihi mekânlara can olan, hayat olan festivalimize sanat dostlarını tüm kalbimizle ve misafirperverliğimizle bekliyoruz!” diyor.

Giora Feidman, Gershwin Quartet ile birlikte 29 Haziran’da Çeşme Kalesi’nde...

3- Sayılarla festival: Bu sene festivale 284 sanatçı konuk olacak, 4 farklı mekân ev sahipliği yapacak. Ve 10 konser hayat bulacak. 4 Temmuz son! Yazın Çeşme-Alaçatı sokaklarında mekik dokurken unutulmasın, hemen ajandalara not alınsın! Ama oldu da unuttunuz diyelim, İstanbul’dan tatile, Çeşme’ye-Alaçatı’ya vakit bulamadınız diyelim... Çare İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 45’inci İstanbul Müzik Festivali’nde... 29 konser, 15 farklı mekân... Son tarih 21 Haziran!

4- Müjde dostlar, 10 konserden ikisi halka açık! İzmir Devlet Tiyatrosu’nun oyunu ile Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı Klasik Türk Müziği Korosu’nun konseri ücretsiz. Davetiyeler gişeden! Diğer sekiz konsere gelince... Onların biletleri için adres Biletix.

5- Duyanlar duymayanlara, görenler görmeyenlere anlatsın! 1 Haziran festivalin açılış gecesiydi. Bundan 31 yıl önce 1’inci Uluslararası İzmir Festivali’nin açılış konserinde Ahmed Adnan Saygun’un huzurunda seslendirilen Yunus Emre Oratoryosu 31 yıl sonra şef Aytuğ Ülgen yönetiminde İzmir Devlet Opera ve Balesi Orkestrası ve Korosu tarafından tekrar seslendirildi. Türkiye’nin müzik tarihinde bir dönüm noktası kabul edilen ‘Yunus Emre Oratoryosu’, büyük ustanın 110’uncu doğum yılında ustaya selam oldu.

O ZAMAN DANS!

Yazının devamı...