(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Reşit Çağlayangil" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Reşit Çağlayangil" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.

Reşit Çağlayangil

Poligon
23 Şubat 2001

Reşit ÇAĞLAYANGİL

Böyle soyuyorlar

PERDE ARKASI

BALİNA Operasyonu kapsamında yer alan şirketlerle ilgili evraklar incelendikçe hayali ihracatın nasıl yapıldığı bir bir ortaya çıkıyor. DGM Savcısı Cevdet Ulu'nun, ‘‘Devletten KDV iadesi almak, düşük faizli ihracat kredilerinden yararlanmak, ülke içinden ihraç kaydı ile düşük bedelle alınan eşyanın yine ülke içinde pazarlanıp ihraç edilmiş gibi göstermek, silah kaçakçılığı, uyuşturucu ticareti gibi yasadışı yollardan elde edilen paranın aklanması, taahhüt kapatmak, dahilde işleme izin belgesiyle getirilen ve ülke içinde satılan malı ihraç etmiş gibi göstermek’’ amacıyla yapıldığını vurguladığı hayali ihracatın yöntemleri artık sır değil.

İşte bunlardan biri:

GÜRCAN Güngören ve kayınbiraderi Orhan Aydın Türkmen'in sahibi olduğu ‘‘Güntürk’’ şirketinin ihracatıyla ilgili inceleme yapan Gümrükler Genel Müdürlüğü Müfettişleri, Romanya Gümrüğü'nden yardım istedi. Güntürk'ün 1998 yılında Erenköy Gümrüğü'nden yaptığı ihracatta kullandığı 83081 numaralı faturasında 219 bin 480 dolar tutarında 17 bin 50 kalem tekstil ürünü satıldığı yer alıyordu.

ROMANYA'da alıcı firma görünen SC İL CRIS IMPEX SRL'nin Romanya Gümrüğü'ne ibraz ettiği aynı numaralı faturada ise 18 bin 795 Alman Markı tutarında 20 bin 710 kalem tekstil ürünü satıldığı belirtiliyordu. Yani Güntürk'in ihracata konu ettiği faturayla müşterisine verdiği fatura arasında milyarlarca lira oynuyordu. Romanya Gümrüğü gönderdiği yazısında buna dikkat çekip ihraç edilen malın gösterildiği gibi pamuk değil suni lif olduğunu belirtiyordu. Hayaliciler, bu şekilde şişirilmiş faturalarla ihraç yaptıkları tutarın kat kat üstünde KDV iadesini almış oldular.

Trafik sıkışıklığının nedeni plansızlık

KARAYOLU Trafik Güvenlik Kurulu geçtiğimiz günlerde ilk kez İzmir'de toplanmıştı. Ulaşımla ilgili karar alıp uygulamada etkili üst düzey yöneticilerin katıldığı toplantıda Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Hizmetleri Daire Başkanlığı bildiri sundu. Bildiride Türkiye'de kişi başına düşen araç sayısı Avrupa ve hatta Afrika ülkelerinden az olmasına rağmen şehir içinde trafik sıkışıklığının fazlalığı vurgulandı.

POLİSE göre bu sıkışıklığın nedeni kent imar planı ile kent ulaşımı planının doğru hazırlanmaması, uygulanmaması, ilgili yasanın delinerek bile bile otopark sorunu yaratılması.

GERÇEKTEN de yaşadığımız trafik kesmekeşliğinde sokakları ‘‘yap-boz’’ tahtasına çeviren belediyecilerimizin, imar affıyla düzensiz kentleşmeye neden olan siyasetçilerimizin çok büyük payı var. Yıllar önce yapılması gereken karayolu-denizyolu-demiryolu taşımacılığı koordinesi daha yeni yapılıyor.

Kap-kaça önlem

İZMİR'de son günlerde yaşanan kap-kaç, hırsızlık gibi asayişe yönelik olaylar vatandaşları tedirgin ediyor. Hatta bu gerginlik ‘‘linç‘‘ girişimlerine kadar varıyor. Bunun son örneği de Karşıyaka'da yaşanmış ve bir bayanın çantasını çalmaya çalışan iki sabıkalı vatandaşlarca öldüresiye dövülmüş, polis tarafından kurtarılmışlardı. İzmir Emniyeti sokaklarda esen tedirginliğin önüne geçmek için çare arıyor. Faal olmayan şubelerdeki personel, Asayiş Şubesi emrine kaydırılıyor. Bu şekilde sokaklarda daha fazla yaya, daha fazla motorize polis bulundurma amaçlanıyor. Vatandaşı, bir yakınının, sokakta çantasının çalınması, evine hırsız girmesi daha fazla ilgilendiriyor. Bu nedenle polisin ‘‘sokağa’’ her anlamıyla hakim olması için alınan tedbirler uygulamaya konuluyor. İnşallah başarılı olunur.

Yazının devamı...
Poligon
9 Şubat 2001





Reşit ÇAĞLAYANGİL

Defterdara suçlama

PERDE ARKASI

BALİNA Operasyonu'nun iddianamesi hazırlandı. Çete davasında yargılanacak 76 sanık arasında üç vergi dairesi müdürü ile bir defterdar yardımcısı da bulunuyor. Kordon Vergi Dairesi eski Müdürü Tahsin Koca'nın hayalicilerle Kıbrıs'a gittiği, Hasan Tahsin Vergi Dairesi eski Müdürü Erol Doğan'ın nataşalı alemlere katıldığı, Defterdar eski Yardımcısı Mustafa Akkaya'nın KDV iadesi ödememe emri yazısını göndermediği, üçünün de görevlerini yapmayıp, çete üyesi oldukları gerekçesiyle 6 yıl hapisleri isteniyor. Koca ve Basmane Vergi Dairesi eski Müdürü Ahmet Atış, kendilerini savunurken İzmir Defterdarı Mete Gönenç'i suçluyor. Koca, Gönenç'in kendilerine büyük baskı yaptığını öne sürüyor. nasıl mı? İşte ifadesi:

‘‘DEFTERDAR Gönenç ‘Yeminli mali müşavir raporları varsa kesinlikle ihracatçıyı küstürmeyin, zorluk çıkarmayın bana göndermeyin, Bakanlıkla muhatap etmeyin. Çünkü bunların Ankara'da büyük çevreleri var’ derdi. Şerif Şener'in (hayali şirketlerin muhasebecisi- ağabeyi Hasan Hüseyin Şener Maliye Bakanlığı'nda müsteşer yardımcısıydı), YMM'lerin, Gönenç'in benim gibi bütün vergi dairelerinin amir ve memurları üzerinde baskısı gerçektir. Bu şahısların istediği yapılmadığı zaman, hele bir de ihracat yapıyorlarsa incelemeye göndermeye kalktığımızda yerlerimizin değiştirileceği baskısı altındaydık. Bu nedenle ihracattan doğan KDV iade raporlarını tam incelemeden sevk ettik. Gönenç'in mali müşavirlerle geceleri eğlencelere gittiğini ve içki sofralarında birlikte olduklarını duymuştum, ancak ne derece doğrudur bilmiyorum.’’

SİYASİLER DE İŞİN İÇİNDE

ATIŞ da Basmane Vergi Dairesi Müdürü'yken hayalicilerin para teklifini kabul etmediğini, Gönenç'e defalarca bilgi verdiğini, fakat söylediklerini dikkate almadığını, ayrıca kendisinin de tayininin çıkarılacağını öğrenince de ANAP İl Başkanı'na giderek yardım istediğini ifadesinde belirtiyor. Atış, Toygar'ın tayini durdurma konusunyla ilgilenip ilgilenmediğini bilmediğini söylüyor. Bu kişilerin kendilerini kurtarmak için mi böyle söyledikleri şimdilik bilinemez? Ama ortada bir gerçek var. İzmir Defterdarı'nın bir yardımcısı ile en çok iş yapan üç vergi dairesinin müdürü, yani yakın çalışma arkadaşları şimdi ‘‘Çetecilik’’ suçlamasıyla yargılanacak.

Karakolda güvercin

GÜNÜMÜZDE herkes bir metrekare yeşil alanı, kuşlarla, hayvanlarla dolu parkları özler hale geldi. Asayişi sağlayan jandarmamız da karakollarda hayvan besleyerek özlem gideriyor. Bornova Ev-KA 4'de Yeşiltepe Jandarma Karakolu personeli, güvercin tutkunu. Bahçeye yapılan kümesler her gün temizleniyor, güvercinler yemleniyor. Güvercinleri seven yalnızca jandarma değil... Çevredeki çocuklar da güvercinleri sevmek için karakol bahçesine doluyor. Böylece jandarma-vatandaş ilişkisi daha sıcaklaşıyor.

Kazaya karşı pratik çözüm

BORNOVA'da trafik kazalarına karşı alınan ilginç çözüm görenleri şaşırtıyor: Kızılay Mahallesi'ni EV-KA 4 ile Atatürk Mahallesi'ne bağlayan anayolda dirsek şeklinde bir viraj var. Burada çıkan ve inen taşıtlar birbirini son ana kadar göremiyor ve kazalar oluyor. Çare olarak virajın tam karşısındaki elektrik direğine dev bir ayna takılmış. Sürücüler virajı dönerken karşıdan araç gelip gelmediğini bu aynadan görebiliyor. Çevre sakinlerinden kimileri kazalardan bıktıkları için bu yöntemi kendilerinin bulduklarını söylerken, bazıları da belediyenin yaptırdığını söylüyor. Demokraside çareler tükenmez...

Trafik terörüne fidan

YAKINLARINI trafik terörüne kurban verenlerin oluşturduğu Trafik Gerçeğimiz Grubu orman kuracak. ‘‘Trafik teröründe yitirdiğimiz sevdiklerimizi binlerce fidanda yaşatalım’’ sloganıyla başlatılan kampanya bugün saat 12.00'de fidan dikimiyle başlayacak. Dikim alanı olarak geçen yıl gencecik fidanların kül olduğu Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Kaynaklar Yerleşkesi'yle, otoban yanı seçildi. Grup Sözcüsü Mustafa Ünsal, 11.30'da Buca Kaynaklar Yerleşkesi'ndeki otobüs son durakta buluşulacağını belirterek, ‘‘Trafik terörüne kurban verdiklerimizi, yanan ormanlık alana dikeceğimiz binlerce fidanda yaşatacağız.’’ diyerek herkesi davet etti.

YAŞAMIN İÇİNDEN

Acıya dayanamadı

ERZURUMLUYDU... Memleketinde iş bulamayınca İzmir'e göçüp Buca'nın varoşlarında bir gecekondu yapmıştı. İnşaatlarda çalışıp 5 çocuğuna bakıyordu. Gücü yerindeydi. Derken 16 yaşındaki büyük oğlu kayboldu. Günlerce oğlunu aradı, gazetelere ilanlar verdi. Sonunda ormanda oğlunun çürümüş cesedi bulundu. İyice yıkılmıştı. Hele katiller de komşu çocukları çıkınca acısı ikiye katlanmıştı. Bu olaydan sonra kendini toparlayamadı. Dengesiz hareketler başladı. Her sözünde ölen oğlunun ismini geçiriyordu. Diğer çocukları acısını hafifletmiyordu. Bir gece eve gelmedi. Aaile ve yakınları sabaha kadar çevreyi aradı. Bir tarlada zeytin ağacında asılı cesedini buldu. Canına kıyan baba, oğlunun yanında toprağa verildi.

Yazının devamı...
Poligon
2 Şubat 2001





Reşit ÇAĞLAYANGİL

O bir polisti...

PERDE ARKASI

Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şubesi Narkotik Büro'da görevli Ahmet Köse, yaşama veda etti.

SİCİLİ takdirnamelerle dolu Köse'nin kalbi stresli meslek yaşamına daha fazla dayanamayıp henüz 42 yaşında durdu. Eskişehirli çiftçi bir ailenin oğlu olan Ahmet Köse, hep faal görev yaptı. Yıllarca İstanbul'da narkotik polis olarak uyuşturucularla, kara parayla boğuştu. Şark dönüşü geldiği İzmir'de Atatürk Devlet Hastanesi'nde polis noktasında görev yaptı. Güleç yüzlü, ağırbaşlılığıyla kimseyi kırmadı, işini yaptı, üç yıl önce de narkotik polisliğe tekrar döndü.

NARKOTİK Büro, Türkiye'ye uyuşturucu hap sağlayan bir şebekenin peşindeydi. Köse, bürodaki arkadaşlarıyla birlikte günlerce şüphelileri takip etti, sabaha kadar sokakta kalıp ,evlerini, buluştukları kişileri gözledi. Öyle ki, evine uğrayıp bir akşam yemeği yiyor, henüz 12 yaşındaki biricik kızını öpüp, eşiyle helalleşip görevine dönüyordu.

SONUNDA 6 zehir taciri kıskıvrak yakalandı, 5 bin adet uyuşturucu hap ele geçirildi. Artık operasyonel bölüm tamamlanmış, iş ifadelere ve zehir tacirlerinin bağlantılarını tespite kalmıştı. Ahmet Köse, yıllık izninin bir bölümünü kullanmak istedi. Kızını, eşiyle birlikte karne hediyesi olarak İstanbul'a yakınlarının yanına götürecekti.

AMİRLERİ de çalışkan memura, eline sağlık deyip izine çıkabileceğini söyledi. Köse, işlemlerini tamamlayıp bir an önce evine gidip karne alan kızını görmek istiyordu. Fakat kalbi Emniyet Müdürlüğü'nden çıkışta tekledi, üç yıl acil servisinde polislik yaptığı İzmir Devlet Hastanesi'ne götürüldü, ama artık çok geçti...

TALİHSİZ polis, meslektaşları ve yakınlarının gözyaşları arasında toprağa verildi. Küçük kızı, ‘‘Baba karnemi daha görmedin nereye gidiyorsun?’’ derken herkesin yüreği parçalandı.

POLİS Ahmet, öbür yaşama giderken ailesine ne mi bıraktı? Onurlu bir yaşamdan başka hiç bir şey... Maaşıyla geçinmeye çalışan, onurundan ödün vermeyen Köse'nin ne bir evi, ne de arabası vardı. Meslektaşları, Ahmet Köse'nin eşi ve kızını yalnız bırakmamaya kararlı. Vali Alaaddin Yüksel ile Emniyet Müdürü Hasan Yücesan da bu dürüst polisin geride bıraktıklarına ev alınması için yardım sözü verdi.

Hizmet Bürosu kaldırılsın mı?

TÜRKİYE’DE sadece İzmir Barosu'nca gerçekleştirilen ve ‘‘Halka Hizmet Bürosu’’ adı verilen uygulamayla avukat ve stajyerler, Adliye'de bir odada vatandaşlara danışmanlık yapıyor. Vatandaşların dilekçeleri sembolik ücretle yazılır, hukuki sorunlar dinlenip ön yönlendirme yapılarak bilgilendirilir.

BİR avukat, Baro’ya başvurup büronun kaldırılmasını istedi. Baro yönetimi inceleme yapıp bazı avukatlardan görüş aldı, Baro Dergisi'nde yayımladı. Avukatlar, büro aracılığıyla savunma hakkının kullanılmasında ekonomik durumu zayıf olanlara yardım edildiğini, avukata gidemeyecek durumdakilerin, şiddet gören kadınların başvurabildiğini, dilekçeleri arzuhalcilerin yerine hukukçuların yazmasının önemli olduğunu, görevli stajyerlerin iş görüşmesi,, ücretin istenmesi ve hukuki yardım aşamalarını bizzat yaşayıp deneyim kazandıklarını vurguladı. Büronun kaldırılmasını isteyenler ise hizmet ücretini düşük bulduklarını, Avukatlar arasında koordinasyon olmadığından hukuki yardım taleplerine yaklaşımda farklılık bulunduğunu belirtiyor.

İZMİR Barosu Başkanı Avukat Noyan Özkan, Halka Hizmet Bürosu'yla ilgili henüz karara varılmadığını, eksikliklerin giderilerek işlevine devam etmesi yolundaki görüşün üyeler arasında ağırlık kazandığını söyledi.

TEBESSÜM

‘Anons’

DEDEKTİF Haydar'ın çalıştığı ilin emniyet müdürü, trafik sorununu çözmeyi kafasına koymuştu. Bu nedenle Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü kadrosunu genişletmek istemiş ve diğer birimlerden kaydırma yapmıştı. Dedektif Haydar da işte bu süreçte trafik polisi oluverdi.

BUNA bozulan fakat renk vermeyip, ‘‘Ben her yerde görev yaparım’’ diyen Haydar, arkadaşıyla birlikte ekip otosuyla şehrin en yoğun caddesinde denetime başladı. Arkadaşı ekip otosunu kullanırken, Haydar da megafonla yasak park yapan taşıtların plakalarını kızgın kızgın anons edip kaldırmalarını istiyordu. ‘‘35 PH... Kartal’’, ‘‘35 KL... Toyota’’ derken, hızını alamayan Haydar, ‘‘35 işitme engelli Opel'ini sen de çek’’ deyiverdi.

DEDEKTİF Haydar, plakasında işitme engellilere ait özel amblem olan otomobili anons etmişti. Arkadaşı hemen, ‘‘Ne yapıyorsun, adam seni duyar mı? Bırak yerinde kalsın’’ deyince kızaran Haydar, anons ettiğine pişman olurken, otomobil sürücüsünün, ‘‘Tamam’’ dercesine el sallaması üzerine koltuğundan fırlar. Sürücünün sağlam olduğunu anlayan Haydar, aracın yanına gider ve özürlü olmadığı halde bu kişilere verilen amblemli plakalı otomobili kullandığı için cezayı keser.

Yazının devamı...
Poligon
26 Ocak 2001





Reşit ÇAĞLAYANGİL

‘‘Eksiği var, fazlası yok’’

GEÇEN hafta köşemizde kamu kuruluşlarına verilen kalorifer yakıtında dönen oyunları anlatmış ve polis operasyonlarının süreceğini vurgulamıştım. Telefonla arayan ve meslekten olduğu için şimdilik adını açıklamak istemeyen petrolcü N.K. devletin ihale sistemiyle dolandırıcılığa teşvik ettiğini öne sürdü.

Yazdıklarımıza katıldığını belirten N.K., dönen dolapları şöyle anlattı: ‘‘İzmir'de kamu kuruluşlarının kalorifer yakıtı ihalelerine giren petrol şirketlerinin sayısı 15'i geçmez. Bu şirketler özel sektörle hiç iş yapmaz, sadece kamu işlerini alırlar. Firmaları çok lükstür. Petrol fiyatları her yerde aynıdır. Yani kalorifer yakıtını, ya da benzini bir yerde düşük, bir yerde yüksek almanız söz konusu değil. Ofislerin bayilere verdiği kár oranı yüzde 8.5'tur.

Buna rağmen ihalelerde 2-3 kat, yani yüzde 25'lere varan indirimler yapılır, kár oranının üstünde bir oranla fiyat kırar ve ihaleyi alır. Devlet de, ‘Sen bu kadar indirimi nasıl yaparsın, aldığın fiyat belli’’ diye sormaz. Bunun sonucu da şirket kár edebilmek için verdiği yakıtın miktarını fazla gösterir. Ya da petrolcü diliyle 4 numara olması gereken kalorifer yakıtını, 6 numara olarak gönderir. Veya içine yanık yağ dediğimiz kullanılmış motor yağı katar. Dürüst şirketler de bu nedenle ihale kazanamaz. kamu kuruluşlarıyla çalışan şirketlerin büyük bölümü bunu böyle yapıyor.

Kamu kuruluşlarına verilen kalorifer yakıt miktarı gerçeğinin en az 2 katıdır. Bu istenilirse, kolayca ortaya çıkarılır. Kuruluşun bir yılda veya ayda aldığı yakıt miktarıyla, kalorifer kazanı çalışma kapasitesi karşılaştırılırsa, müthiş bir orantısızlık gözler önüne serilir.’’

Itır’ın başına gelenler

GAZETEMİZİN ilan servisi çalışanlarından Itır Gül Gün'ün başına gelen ve bir hafta yatağa bağlayan olay, ‘‘Şehrin ortasında bu da olurmuymuş’’ dedirtecek cinsten. Itır, geçtiğimiz hafta geceyarısı Karşıyaka'daki evine gitmek üzere taksiye biner. Taksi şoförü Altınyol'dan giderek Naldöken Kavşağı'nı geçip Soğukkuyu'ya yaklaşır. Soğukkuyu Trafik İstasyonu karşısına geldiğinde önünde büyük bir kaya parçası gören şoför son anda frene basar, fakat çarpmaktan kurtulamaz. Kontrolden çıkan taksi, kayadan sonra yol kenarındaki bariyerlere çarparak durur.

KANLAR içinde kalan ve ne olduğunu anlayamayan Itır, polislerin çağırdığı ambulansla hastaneye götürülür. Çarpmanın etkisiyle, kaburgaları ve bacağı incinen, yüzü gözü mosmor olan Itır bir hafta tedavi görür. Kazanın nedenine gelince... Yamanlar mesire yeri olarak tanınan ve şu anda Mavi Yeşil Restoran'ın bulundğu tepeden kopan kaya parçası yola yuvarlanmış ve taksi buna çarpmıştı. daha önceleri belediye tarafından şelale görünümü verilen bu kayalık, suların çatlaklardan sızması sonucu parçalanmaya başlamış. Kopan kayalar da yola yuvarlandığı için bu yerde daha önce de aynı şekilde kaza meydana gelmiş. Itır, sorumlulardan hesap sormak için hukuki yollara başvurmaya hazırlanıyor ve ‘‘Madem yola kaya yuvarlanıyor. bunu önleyecek bir duvar neden örülmedi? Daha önce de aynı şekilde kazalar olmuş. Ölümden döndüm. Bunun hesabını bir İzmirli olarak soracağım’’ diyor.

Repocu müdürün cinliği

EGE'de bir KİT kuruluşunun satış mağazası müdürüydü. Hükümet, dokuma işkolundaki bu KİT'i özelleştirme kararı aldı ve satışa çıkardı. Bizim müdür de kendi mağazasını almak için ihaleye katıldı ve en yüksek rakamı verdi. Bizimki, müdürlük yaptığı mağazanın sahibi olmaya hazırlanırken, genel merkez satışı iptal etti. Ancak müdürün milyarlarca liralık teklifi işyerinde dedikodulara yolaçtı. Müdürün kendileri gibi sıradan bir memurken, nasıl olup bu kadar para sahibi olabileceğine ilişkin dedikodular kulaktan kulağa genel müdürlüğe ulaştı, müfettişler inceleme yaptı. Soruşturmada müdürün, mağazanın günlük gelirlerini kendi hesabına repoya yatırıp kullandığı, bu yolla milyarlar kazandığı belirlendi. ĞDaha fazla para kazanma hırsı başına iş açan repocu müdür, zimmetine para geçirmekten tutuklandı. Müdür hem işinden oldu, hem de cezaevinde bir süre yatmak zorunda kaldı.

‘‘İyi olacak hastanın..’’

DEDEKTİF Haydar, bir vitrin camının kırılıp pahalı fotoğraf makinasının çalınmasıyla ilgili soruşturmayı üstlenmişti. Vitrin ve raf camındaki parmak izinden hırsız belirlendi. Dedektif Haydar'ın yakaladığı sabıkalı hırsız fotoğraf makinasını sattığını söyledi ve gece nezarethaneye konuldu.

Sabah ifadesi alınırken hırsız suçunu kabul etmedi, yoldan geçerken vitrinden baktığını, sonra içeriye girip fotoğraf makinesni almak istediğini, parası yetmelince vazgeçtiğini, parmak izinin bu sırada kalmış olabileceğini öne sürdü. Tecrübeli hırsızlar nezarette nasıl ifade vereceğini öğretmişti.

Canı sıkılan Dedektif Haydar, hava alıp düşünmek için Konak'ta bir banka oturdu. Bu sırada yanına gelen bir adam, Saat Kulesi'nin önünde fotoğrafını çekmesini rica edip makinesini verdi. Çekime hazırlanan Dedektif Haydar'ın gözü makinenin markasına takıldı.

Marka çalınanla aynıydı. Kafasında şimşekler çaktı, not defterinde yazılı olan çalıntı makineyle elindekinin seri numarasını karşılaştırdı, o da tuttu. ‘‘İyi olacak hastanın ayağına doktor kendisi gelirmiş’’ diyerek makineyle adamı şubeye götürdü. Yüzleştirmede, adam makineyi kendisine satan kişiyi, yani hırsızı hemen tanıdı. Tutanak hazırlandı. Sabıkalı hırsızın da inkar edeceği bir şeyi kalmazken, Haydar, uyanıklığı ve şansı sayesinde amirlerinden teşekkür aldı.

Komiserin şiir kitabı

İZMİR Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü'nde görevli Komiser Şemsettin Kulaksız, şiir kitabı çıkardı. Akademi yıllarında ve polislik mesleğinde yazdıklarını ‘‘Hüznün Telvesi’’ adlı kitabında toplayan Kulaksız, şiirin kendisini dinlendirdiğini söyledi. Kulaksız'ın kitabı Etki Yayınları'nca basıldı.

Yazının devamı...
Poligon
12 Ocak 2001
Reşit ÇAĞLAYANGİL

YAŞAMIN iÇiNDEN

Ya sonrası...

SEVGİ, Buca'da oturan işçi ailesinin 3 çocuğundan en büyüğüydü. Eğitim Fakültesi'nde okuyordu. Çalışkandı, öğretmen olup çocukları eğitecekti. Genç kızın yaşamı okul ve evi arasındaydı. Mandıracı komşularıyla ailece görüşüyordu. Sevgi, 30'lu yaşlarını süren ve ağabey dediği Ali'yle çok iyi anlaşıyor, misafirliğe gittiklerinde her şeyi rahatlıkla konuşuyor, kafaları uyuşuyordu.

2 ÇOCUK babası Ali'yle Sevgi arasındaki sıcaklık yasak aşka dönüştü. Ali, ayrılmak istedi, ailesi karşı çıktı, Sevgi'nin annesi, babası kızlarına yasak koydu. Yasak aşk kahramanları bir gün Urla taraflarında, deniz kenarına gitti. Otomobilde bir süre konuşup birlikte ölmeyi kararlaştırdı. Bir şişe tarım ilacını birlikte içtiler.

KOMA halinde bulunup hastaneye kaldırılan Sevgi, kurtarılamadı. Ali ise günlerce yoğun bakımda kaldı, güçlü bünyesi sayesinde yaşama döndü. Açılan soruşturmada ‘‘İntihara teşvik’’ gerekçesiyle az bir cezayla kurtuldu. ‘‘Hata yapmışım’’ dedi, kendisini kabul eden ailesiyle oldu. Yasak aşk, 19 yaşındaki Sevgi'nin ölümüyle sonuçlandı, geride kalanlar normale döndü.

Küçük trafikçiler işbaşında

İZMİR Trafik Denetleme Şubesi'yle Milli Eğitim Müdürlüğü'nün ortak çalışmasıyla her ilköğretim okulunda 10'ar öğrenci trafik konusunda eğitildi. Bu öğrenciler ders başlayış ve bitiş saatlerinde okullarının önünde görev yapıyor. Ellerinde ışıklı ikaz aleti, sırtlarında fosforlu trafik görevli işaretiyle görev yapan öğrenciler, arkadaşlarının okula rahat gidip gelmelerini sağlıyor.

Adli Tıp taşınıyor

ADALET Bakanlığı'na bağlı İzmir Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğü, Bayraklı'da bir bölümü tamamlanan Adalet Sarayı'na taşınıyor. Soğuk hava sistemli 10 cenaze dolabı bulunan yeni böümde, Adli Tıp doktorları için de ayrı odalar mevcut. Adli Tıp'ın taşınmasıyla birlikte artık otopsiler burada yapılacak. Çağdaş suç soruşturması için önemi gittikçe artan Adli Tıp'ın yeni yerinde daha iyi hizmet vereceği belirtiliyor.

Son başvuru 22 Ocak'ta

ÇEŞİTLİ tartışmalara neden olan ve Şartla Tahliye Yasası'ndan faydalanmak isteyenler için son gün 22 Ocak. Özellikle karşılıksız çek ve dolandırıcılık gibi suçlardan aranıp halen firarda olanların bu tarihe kadar savcılıklara başvurması gerekiyor. Aftan yararlanmak isteyenin mutkalma kendisinin başvurusu gerekli.

İzmir'de şu ana kadar cezaevinde kalan tutuklu ve hükümlülerden 450 kişi aftan faydalanıp çıktı. Yaklaşık 500 kişi de faydalanmak için teslim oldu. Yasadışı örgütlerle ilgili yardım ve yataklık suçlarından ceza almış olan ve halen aranan 120 kişi de İzmir DGM'ye başvurarak aftan faydalanmak istedi.

PERDE ARKASI

Yeni yapılanma

EMNİYET Genel Müdürlüğü'nün kararıyla 2001'de Mali, Narkotik ve Silah Kaçakçılık Organize Suçlar'dan oluşan üç şube birleştirildi. Bunda amaç, tek elden ve daha etkin mücadele. İzmir'de de Kaçakçılık ve Organize Suçlar adını alan şubenin başına başarılı polis şefi Şerafettin Bural getirildi, tüm kadrolar da şimdilik bu şubeye aktarıldı. Tabii, birleşme bazı sancılar da getirdi. Eski müdürlükler büro haline geldiği için üç şubenin idari ve bazı birimleri birleşecek.

Şu anda yaklaşık 170 memur ve amirin görev yaptığı şubede yeniden yapılanma sonucu bazı birimlere personel kaydırılacağı, azaltılmaya gidileceği konuşuluyor. Emniyet Müdürü Hasan Yücesan, yardımcılarını da yanına alıp Bozyaka'da şube personeliyle görüştü. Tek tek veya gruplar halinde içeriye alınan şube personelinin sicil kartları incelendi ve bazılarına sorular yöneltildi. Bu toplantı personel arasında bazı birimlere kaydırılma yapılacağı yorumuna neden oldu.

Basın odası

HER gün yeni operasyonlara imza atılan Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şubesi’nin Çınarlı’daki binasının önünden basın mensupları ayrılamıyor.

Müdür Şerafettin Bural, basın mensuplarının duracağı bir basın odası yapmayı planlıyor. Böylece basın mensupları, Çınarlı’da da bir odaya sahip olacak . Şubenin başarılı operasyonları bu gidişle artarak devam edecek gibi. Basın mensupları bu odadan çok faydalanaccak.

Yazının devamı...
Poligon
5 Ocak 2001
Reşit ÇAĞLAYANGİL

Nişanı öne alan cinayet

PERDE ARKASI

İZMİR Polisi, Ramazan Bayramı'nı yoğun gündemle geçirdi. Urla'da villa cinayeti, olayların tuzu biberi oldu. İnci Gürel'in villasında öldürülmesi polisi alarma geçirdi. Asayiş Şubesi'nde, Cinayet Bürosu'nun tüm dedektifleri bu işi çözmeye çabaladı. Ekibiyle bir çok başarılı soruşturmaya imza atan Büro Amiri Başkomiser Can Gökay'ın bayramda tatlı bir telaşı da vardı. Gökay'ın ailesi Çorum'dan gelmişti. Meslektaşı bayan polis memurunu istetecekti. Cuma günü kız istemeye gidilecek, cumartesi günü de nişan yapılacaktı. Fakat perşembe günü ortaya çıkan cinayet planları altüst etti.

Görevine çok bağlı olan Gökay'ın ailesi cuma günü kız evine gitti. Aileler söz kesti ve Gökay, elinde önemli bir soruşturma olduğunu söyleyip büyüklerin rızasını alarak aynı anda nişanı da yaparak, yüzükleri taktı.

Nişandan sonra hemen Urla'ya dönen Gökay, ailenin eski bahçıvanı Ferhat Korkmaz'ın şüpheleri üzerinde topladığını tespit etti. Cumartesi akşamı teslim olan ve cinayetle ilgisinin olmadığını öne süren Korkmaz'ı 6 saat çapraz sorguya alan Gökay, sonunda sanığı konuşturdu. Tatbikatta her şeyi anlatan Korkmaz suç aletlerini de gösterdi. Başkomiser Gökay böylece 2 günde hem nişanı yaptı, hem de amirlerinin yüzünü kara çıkarmayıp cinayeti aydınlattı. Dilerim düğününü rahat bir ortamda yapar...

Doğru söze ne denir

GAZİANTEP Şoförler ve Otomobilciler Odası Başkanı Salman Çelikadam geçenlerde basın açıklaması yapmış. Çelikadam, emniyet kemeri kullanımının insan hayatı açısından öneminin tartışılamayacağını, ancak bu konunun genelde ciddiye alınmadığını, televizyon kanallarında yayımlanan diziler ve filmlerin, izleyicinin eğitiminde ve yönelişlerinde etkin rol oynadığını vurgulayıp, ’’Bunlarda rol alan başrol ve diğer oyuncular otomobile bindiklerinde emniyet kemerini takmadan aracı kullanması, gerçekten kötü örnek oluşturuyor’’ demiş...

TEBESSÜM

‘‘Ağzı sıkı’’

DEDEKTİF Haydar, bir cinayeti soruşturuyordu. Karışık bir olaydı ve amirleri ‘‘Soruşturmanın selameti’’ açısından basına bilgi vermemişti. Gazeteciler, Dedektif Haydar'dan bilgi almaya çalışıyor, o ise ‘‘Benden bir şey öğrenemezsiniz’’ diyerek kimselere yüz vermiyordu.

Hava soğuktu... Dedektif Haydar, çevresine bakındı ve içinde sadece şoförün bulunduğu Renault marka ekip otomobiline bindi. Otomobilin kaloriferinin etkisiyle gevşeyen Haydar, müdürünü cep telefonuyla arayıp olayla ilgili bilgi vermeye başladı. Cinayetin nedenini, sanığın kim olduğunu detayına varıncaya kadar anlatan Haydar, sonunda ‘‘Merak etmeyin müdürüm benim ağzım sıkıdır. Gazetecilere bir şey söylemem’’ diyerek telefonu kapadı. Dedektif Haydar, otomobilden inmeden de başka bir ekipten olduğunu düşündüğü şoföre, ‘‘Aman devre (Polislerin birbirine hitap şekli) konuştuklarımı kimseye anlatma’’ diyerek sıkı sıkıya tembihledi. Gerçekten Haydar gazetecilere bilgi vermedi. Fakat bir gün sonra gazeteciler cinayetin tüm detaylarını yazdı. Buna en çok Dedektif Haydar şaşırmıştı. Yalnız Haydar bir şeyi atlamıştı... Ekip otosu sanıp bindiği otomobil gazetecilerin aracıydı... Şoför, Dedektif Haydar'ın telefonda söylediklerini muhabirine anlatmıştı...

Çevik Kuvvet interneti sevdi

İZMİR Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü'nde kurulu ‘‘Internet Cafe’’ bir an boş kalmıyor. Çevik Kuvvet personeli, 12 terminalili kafede, boş zamanlarında bilgisayarın başına geçip, sitelerde dolaşıyor, arkadaş bulup ‘‘Chat’’leşiyor. Çevik Kuvvet Şube Müdürü Alim Çenesiz, ‘‘Yeni yılda terminal sayısını artıracağız’’ diyor.

Yaşamın İçinden

Zor karar

YILLAR önceydi... Foça'da yazlarını geçiren İzmirli bir aileydiler. Mühendis olan çiftin iki de çocukları vardı. Büyük oğulları üniversiteye gidiyordu, aynı zamanda iyi yüzücüydü... Oğulları kaldıkları sitenin havuzunda tramplenden atlamış ve başı beton zemine çarpmış, boynu kırılmıştı. Çocuklarını hemen ambulansla İzmir'e üniversite hastanesine getirdiler. Üniversiteli genç günlerce Anestezi Servisi'nde bitkisel yaşamda kaldı, kendisinden ümit kesildi.

O zamanlar organ bağışı yok denecek kadar azdı. Doktorlar, acılı baba ve anneye konuyu açtıklarında ummadıkları bir olgunlukla karşılaştı. Kısa bir düşünmenin ardından acılı baba, ‘‘Benim oğlumun hayalleri vardı. İyi insan, iyi yurttaş olmak istiyordu. Bu hayallerini belki de can vereceği kişiler gerçekleştirir’’ diyerek kabul etti.

Bunun üzerine suni solunum makinasında tutulan ve tıbben ölü olan gencin başta göz kornea tabakası olmak üzere, böbrek ve diğer organları alındı, bağış bekleyen hastalara takıldı. Acılı baba, şimdiki gibi organ bağışının olmadığı yıllar öncesi böyle bir karara varıp büyük olgunluk göstermiş ve oğlunun canıyla başkalarına can vermişti.

MAİL: rcaglayangil@hurriyet.com.tr

Yazının devamı...
Poligon
29 Aralık 2000
Reşit ÇAĞLAYANGİL

Bir sevgi mucizesi

YAŞAMIN İÇİNDEN

Adı Çiğdem'di... Özel bir okulda okuyordu... 15 yaşlarında, enerji dolu, yaşama bağlı, cıvıl cıvıl bir kızdı... Dersleri de fena değildi... Fakat bazen bu ataklığı başına iş açıyor, yanlış anlaşılıyordu...

ÇİĞDEM, bir gün, sınıfta tahtaya İngilizce bazı sözcükler yazdı. Yüzü tahtaya dönük halde hem yazıp, hem arkadaşlarıyla şakalaşırken, öğretmenin sınıfa girdiğini farkedemedi. Disiplini seven öğretmeni kızdı, Çiğdem'i azarladı. Genç kızın başından kaynar sular dökülmüştü. Derse kendini veremiyordu. Zil çaldı, öğretmen çıktı. Arkadaşları, pencere pervazına kollarını dayamış boş gözlerle bakan Çiğdem'in etrafını çevirmiş teselli etmeye çalışıyordu.

DERKEN, Çiğdem kendini boşluğa bıraktı. Üçüncü kattan beton zemine düştü. arkadaşları çığlık çığlığa ağlamaya başladı. Ambulans geldi, ilk yardım genç kız yerde yatarken yapıldı ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne kaldırıldı. O yaşam dolu Çiğdem'in kırılmadık kemiği kalmamıştı. Doktorlar, Çiğdem'in yaşama umudunun az olduğunu söyledi.

ÇİĞDEM'in ailesi mücadeleyi bırakmadı. Sınıf arkadaşları da hergün geldi. Yoğun bakıma girememelerine rağmen dışarıda bekledi. Anne ve babası kızlarına bunları anlattı, yaşama sevincini tekrar kazanmasını sağladı. Bir ay süreyle ölümle mücadele etti. Sonunda sevgi seli, güçlü bünyesi sayesinde başardı. Arkadaşlarının ‘Kalbi sevgi dolu’ dediği Çiğdem, önce koltuk değnekleriyle yürüdü. Tedavisini hiç aksatmadı ve değnekleri de bir kenara attı. Bir yıllık ayrılığın ardından tekrar sağlıklı biçimde okuluna, arkadaşlarına döndü.

ABD Polisi'ni inceledi

İZMİR Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Tekin, İçişleri Bakanlığı'nın görevlisi olarak gittiği ABD'de bu ülkenin polisini inceledi. Çeşitli illerde görevli toplam 25 jandarma subayı ve polis şefi 15 gün süreyle ABD'de ‘‘Hassas Bölgelerin Güvenliği’’ ile ilgili kursa katıldı. Türk güvenlikçileri ayrıca New Mexico eyaletinde 500 bin nüfuslu Albuquerque kentinin emniyet birimlerinde incelemelerde bulundu. Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Tekin, kursun verimli geçtiğini belirterek, ‘‘Kalkınmış bir ülkeye göre suç oranını fazla gördüm. Türk Emniyeti, gelişmiş ülkelerin polis teşkilatlarının teknolojisini yakalamış durumda’’ dedi.

Ne görüyorsun?

KARADENİZLİ Temel, arkadaşı Dursun'la tatile çıkıp Fethiye Kelebekler Vadisi’nde kamp kurar. Bir yıl önce kavga ettikleri hippiler de orada olduğu için biraz keyifleri kaçar ama pek umursamazlar. İkinci günün akşamı yemekte bir şişe rakıyı da içip uykuya dalarlar. Birkaç saat sonra Dursun uyanır ve Temel’i dürtükler. Temel uyandırılmasının verdiği kızgınlıkla bağırır: ‘‘Ne oldu? Ne istiyorsun?’’

- ‘‘Temelciğim, yukarıya bak ve bana ne gördügünü söyle...’’

Temel, gökyüzüne bakıp cevap verir:

- ‘‘Ha bunun için mi uyandurdın beni? Baktım iste. Milyonlarca yıldız görüyorum. Işıl ışıl parlayan milyonlarca yıldız...’’

Dursun tekrar sorar:

‘‘Peki, bu sana neyi gösteriyor?’’

Artık iyice uykusu kaçan Temel, biraz düşünüp, filozof edasıyla konuşur:

- ‘‘Teolojik olarak Tanrı'nın kudretini ve kendi acizliğimizi, felsefi olarak, evrenin sonsuzlugunu ve onun karşısındaki önemsizliğimizi görüyorum. Astronomik olarak galaksilerin, yıldızların, gezegenlerin varlığını, yıldızların konumundan saatin 03.00 olduğunu; meteorolojik olarak da bugün havanın güzel olacağını görüyorum... Bunları neden soruyorsun? Peki sence neyi gösteriyor?’’

Dursun cevaplar: ‘‘Ulan hıyar, çadırımızı çalmışlar...’’

Dileklerinizi gerçekleştirin

YAŞLI dünyamız bir yılı daha geride bıraktı... 2000 yılına girerken, tüm dünyanın ortak görüşü görüşü, savaşın, acının, açlığın, nefretin olmadığı bir yaşamdı. Fakat öyle mi oldu? Hayır... Yine kan, gözyaşı dinmedi. Ülkemizde de çeşitli acılar yaşandı. Şimdi 2001 yılına gireceğiz. Yine dileğimiz barış içinde yaşanabilir, mutlu bir dünya olacak... İnşallah bu kez lafta kalmaz. Başta bizleri yönetenler olmak üzere herkes yüreğinin sesine kulak verip, barış içinde bir dünya için elinden geleni yapmalı. İyi dileklerimiz lütfen lafta kalmasın. Bunları gerçekleştirebilmek için çaba harcayalım... Herkese iyi yıllar...

Yazının devamı...
Poligon
22 Aralık 2000
Reşit ÇAĞLAYANGİL

Buraya tabela olur mu?

ALSANCAK İşçiler Caddesi'nde, İzmir Çocuk Rehabilitasyon Merkezi var. Sokakta kalan, tiner ve benzeri uyuşturucu bağımlısı çocukları barındırıp topluma kazandırmak amacıyla oluşturulan ve Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu sorumluluğundaki bu merkeze valilik, belediye, polis ve çok sayıda gönüllü kuruluş destek veriyor. Merkezde 9-16 yaş arası 20 çocuk kalıyor, yarısı da okula gidiyor.

BU merkezin yan sokağına bir pavyon açıldı. Turistik işletme belgesiyle açılan pavyonun kocaman ışıklı harflerle yazılmış tabelası merkezin yanına konulmuş. Gece yanıp sönen bu koca tabelayla ortalık çeşitli renklere boyanıyor. Çocukların yatakhanesi de bu tabelaya bakıyor. Sokak sabaha kadar başta taksiciler olmak üzere, çok sayıda taşıt tarafından dolduruluyor.

Bin an önce taşınmalı

ÇOCUKLAR korna, müzik gürültüsüyle, değnekçilerin, sarhoşların sesiyle uyuyamıyor. Topluma kazandırılmak istenen, kimsesiz veya ailesi tarafından terkedilmiş çocuklar işte gecelerini bu hengamede pavyon ışıkları altında geçiriyor. Bu rahatsızlık üst makamlara da iletilmiş, ama cevap alınamamış.

MERKEZ, çok küçük bir binada hizmet vermeye çalışıyor. Çocukların oyun parkı bile yok. Çevresi işyeri ve TIR garajı, yıkık bina dolu. O da yetmezmiş gibi şimdi de pavyon açıldı. Çocukların bu sağlıksız ortamdan kurtarılıp, yeni ve modern bir binaya götürülmesi şart. Açıkçası Büyükşehir Belediyesi’nin reklam tabelası yönetmeliğinin de ne işe yaradığını merak ediyorum.

Toplum sağlığı hiç mi önemsiz?

TEMİZLİĞE önem verilmeyen bir ortamda yaşıyoruz. Raflara, vitrinlere nasıl geldiğini bilmediğimiz gıdaları alıp tüketiyoruz. İşte 35 ZC 663 plakalı kamyon... Buca'da mezbahadan kesilmiş koyunları almış kamyonun yan tarafındaki çengellere asmış. Etler sağa sola, brandaya değiyor. Kamyonun arka kapağı da açık. Böylece bütün tozun, çöpün de etlere bulaşması sağlanmış. Bu etler bir kasaba, markete bırakılacak ve sofralara doğru yola çıkacak. Hadi şoför cahil, kamyonun Et Entegre Tesisleri'nden bu şekilde ayrılmasına izin verenlere ne demeli?

TEBESSÜM

Anons

CEMAL’in Anadol marka otomobili otoyolda arızalanınca gelip geçene el kaldırır. Sonunda son model Opel Vectra otomobille Dursun durur ve Cemal'in en yakın tamirciye kadar aracını çekmesi ricasını kabul eder. Bu arada, Cemal yavaş gitmesi için Dursun'u ikaz eder. O da fazla sürat yaparsa arkadan kendisine sellektör yapıp ikaz etmesini ister.

İKİ otomobil halatla birbirine bağlı yola koyulur. Dursun biraz hızlanınca Cemal hemen farları yakar söndürür. Sürat 140'a gelir, Cemal sürekli sellektür yapar, fakat dinletemez. Bu arada arkadan yetişen İdris'de Toyoto otomobiliyle Dursun ile yarışa girer. Dursun gaza basar, İdris gaza basar, yanyana giderler. Arkadan da Cemal Anadol otomobiliyle korkudan kanter içinde sürekli sellektör yapıp durur.

BUNLARI güren trafik polisi Temel, ilerde bekleyen amirine anons eder: ‘‘Amirim, üç otomobil yarışa girmiş. Tehlikeli bir şekilde size yaklaşıyor. Beyaz bir Toyoto ile son model bir Vectra ve arkadan da Anadol marka otomobil. Anadol sürekli sellektör yapıp bir de yol istiyor...’’

YAŞAMIN İÇİNDEN

AH GÜLTEN AH

GÜLTEN, İzmir'in bir gecekondu semtinde oturuyordu. Ailesi 6 çocukluydu. Kalp hastası babası sürekli çalışamıyor, ev çocukların getirdiği parayla dönüyordu. 19 yaşındaki Gülten alımlı bir kızdı. Bir tekstil şirketinin satış mağazasında çalışıyordu. Ve bir müşteriye gönlünü kaptırdı.

PAZARLAMACI olduğunu söyleyen erkeğe aşık olmuştu, beyaz gelinlikli evlilik hayalleri kuruyordu. Haftalar geçti, erkekten evlilikle ilgili bir söz çıkmazken mağazaya bir bayan geldi, Gülten'i sordu. Bayan, evli olduğu erkeğin Gülten'le ilişkisi olduğunu, mutlu yuvalarını yıkmasına izin vermeyeceğini söyledi, aradan çekilmesini istedi.

GÜLTEN'in dünyası yıkıldı. Saatlerce gözyaşı döktü. Amaçsız halde dolaştı durdu. Derken evde kolonyayı üzerine döktü, kibriti ateşledi. Bir anda alev topu oldu. Üzerindeki elbiseler tutuştu. Son anda kurtarıldı vücudu büyük ölçüde yanmış halde hastaneye kaldırıldı.

ÖLÜMDEN döndü ve 5 ay hastanelerde tedavi gördü. Ailesi, eldeki avuçtakini bu yolda harcadı. Fakat genç kızın vücudundaki yaralar kapanmadı. Gülten evine gönderildi. Güzelliğinden eser kalmayan, yürüyemeyen, üzerine çarşaf dahi örtemeyen Gülten, sevgisine layık olmayan erkeğin buna değmeyeceğini söylüyordu, çok pişmandı, ama çok geçti.

AİLE sosyal yardım derneklerine başvurdu, hayırsever işadamlarıyla görüştü. Hastaneye tekrar yatırılan genç kız bir dizi ameliyat geçirdi, vücudundaki yaralar ve yüzündeki yanık izleri biraz kapandı. O şimdi eski günlerini özlüyor, ama artık iş işten geçmiş, bir anlık bunalım geri dönülmeyecek sonuçlara neden olmuştu.

Yazının devamı...