(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

Academia.eduAcademia.edu
Bir Yörük Devleti: Karakoyunlular a- Karakoyunlu Devletinin Kuruluşu Karakoyunlu kabilesinin adı, totemlerinin koyun olması ile alakalı sayılıyorsa da, eski Türklerde olduğu gibi totem olarak kabul edilen hayvanın etinin yenmesi yasak olduğundan, bu adın onlara ait sürülerin rengi ile ilgili olması daha muhtemeldir. Anadolu'daki Moğol egemenliğinin çöküntüye girmesiyle faaliyete geçen Doğu Türkmenlerinin en belli başlı gruplarından biri olan Karakoyunlu boyunun 24 Oğuz boyundan hangisine mensup olduğuna dair kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak XV. yüzyılın Osmanlı tarihçilerinden Mevlâna Şükrullah'ın eserinde Karakoyunlu oymağının Deniz Han'dan geldiği söylenmekte ve bu ifadenin bizzat bu hanedanın en büyük hükümdarlarından Cihanşah'dan alındığı belirtilmektedir. Nitekim Oğuz Han ananesine göre Deniz Han evlâdından sayılan Yiva boyu ile Karakoyunlular arasında kabilevi bir akrabalığın mevcut olduğu hakkında bazı izler bulunduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca yaygın bir kanaat olarak Karakoyunlular'ın mensup olduğu boyun adı Bahani veya Buranlu olarak da geçmektedir. Bu adın bir şahıs veya oymak adından mı, yoksa bir yer adından mı geldiği kesin olarak anlaşılamamaktadır. Bununla beraber bu ismin bir yer adından gelmiş olduğu görüşü ileri sürülmektedir. Bugün Muş vilâyetinde Baran adında iki köy adının bulunması ve Karakoyunlular'ın Muş ile ilişkilerinin olması, bu fikre kuvvet kazandırmaktadır. Karakoyunlu ulusu birçok etnik unsurun bir araya gelmesiyle meydana gelmiştir. Karakoyunlu ulusunu etrafında toplayarak onun çekirdeğini teşkil eden Karakoyunlu oymağı, oynadığı idareci rolle kabile özelliğini kaybetmiştir. Karakoyunlu oymağı etrafında toplanarak, aynı isimle anılan ulusu meydana getiren oymakların başında hükümdar ailesinin amca-oğullarının yönettiği Sadlu oymağı gelmektedir. Bu boy eskiden beri Erivan ve Nahcivan yörelerinde oturuyordu. Karakoyunlu Devleti'nin asıl dayanağını oluşturan iki oymaktan diğeri de Baharlu oymağıdır. Hemedan bölgesinde oturmakta olan bu oymak, kız alıp verme suretiyle Karakoyunlu oymağı ile akrabalık kurmuş ve önemli devlet hizmetlerinde bulunmuşlardır. Karakoyunluların Anadolu'ya gelişleri hakkında iki görüş ileri sürülmektedir. Bunlardan birincisine göre Karakoyunlular, Argun Han zamanında (1284-1292) kardeş boy olan Akkoyunlular ile birlikte Türkistan'dan Azerbaycan'a gelmiş ve daha sonra Erzincan ve Sivas bölgelerinde yurt tutmuşlardır. Akkoyunlular ise Diyarbakır tarafında yerleşmişlerdir. Bu görüş kabul edilmemiştir. İkinci görüşe göre ise, yaklaşık 30.000 çadırdan meydana gelen Karakoyunlular, Cengiz Han'ın hücumu üzerine Türe Bey adındaki reislerinin yönetimi altında Türkistan'dan Maveraünnehir'e ve oradan da İran yoluyla Doğu Anadolu'ya göç etmişlerdir. Bu rivayetin doğru olduğu kabul edilebilir. Çünkü Moğol devrinden önceki zamanlarda Karakoyunlular’a ait hiç bir bilgiye sahip olmadığımız gibi, bunların tam göçebe hayat tarzı yaşamaları, bu hayat tarzını yasayan zümrelerdeki sert ve şiddetli davranışların onlarda da görülmesi bu söylentinin doğruluğuna kuvvet kazandırmaktadır. İlhanlılar'ın Hülagu'dan Ebu Said Bahadır Han'a kadar devam eden güçlü dönemlerinde Karakoyunlu hanedanı hakkında hiçbir bilgi yoktur. Bunların da Ebu Said'in ölümünden (1335) sonra İlhanlılar arasında başlayan iç karışıklıklar sırasında harekete geçmiş olmaları kuvvetle muhtemel görülmektedir. 1- Bayram Hoca (1351-1380) Yukarıda da belirttiğimiz gibi Karakoyunlular, İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han'ın ölümünden sonra Erzurum ve çevresinde faaliyete geçmişlerdir. Nitekim 1333-1334 yıllarında Anadolu'yu gezen meşhur seyyah İbni Battuta, Erzurum'a da gelmiş ve bu şehrin büyük bir bölümünün bölgedeki iki Türkmen oymağının mücadelesi yüzünden oturulamaz hale geldiğini kaydetmiştir. İbni Battuta'nın bahsettiği bu iki Türkmen oymağının Akkoyunlular ile Karakoyunlular olduğu kesindir. Akkoyunluların 1340 yılından itibaren Trabzon Rum İmparatorluğu'na akınlar yapmaya başladığı sırada Karakoyunlular da Sutaylıların hizmetinde gittikçe ehemmiyet kazanmaya başlamışlardı. 1350 yılında da Barımbay oğlu İbrahim Şah'ın ölümünden sonra Doğu ve Güney Doğu Anadolu'da Sutaylıların hakimiyetleri azalmaya başladı. Nihayet Sutaylıların son hükümdarı Pir Muhammed'in Türkmen emiri Hüseyin Bey tarafından öldürülmesiyle Sutaylılar Diyarbakır bölgesinde kalmayıp Orta Anadolu'ya doğru göç etmeye başladılar. İste bu sıralarda Bayram Hoca idaresinde bulunan Karakoyunlular Erciş merkez olmak üzere bu bölgede beyliklerini kurmaya muvaffak oldular. Bayram Hoca, beyliğini kurduğu XIV. yüzyılın ikinci yarısında Sincar hakimi Pir-Muhammed'i öldürerek emirliği ele geçiren Türkmen emiri Hüseyin Bey'in maiyetinde bulunuyordu. Hüseyin Bey'in emirliği Mardin ve Musul'da tanınmasına rağmen Hisn-i Keyfa hükümdarı Melik Adil onun emirliğini tanimadı. Melik Adil, bölgedeki diğer emir ve beyleri toplayarak, Türkmenler ile yayladan dönmekte olan Hüseyin Bey'i Batman'ın batısındaki Salat (Sallat) Çayı kenarında karşıladı. İki taraf arasında yapılan savaşı Türkmenler kazandı. Bitlis, Ahlat, Meyyafarikin ve Hisn-i keyfâ hakimlerinin bir araya geldiği bu müttefik kuvvetler ağır bir yenilgiye uğradılar. Melik Adil esir alindi. Bu savaşta Hüseyin Bey'in yanında ve onun en yakın adamlarından birisi olarak bulunan Karakoyunlu Bayram Hoca, savaşın kazanılmasında önemli bir rol oynadı. Bayram Hoca, bu savaştan kısa bir süre sonra Hüseyin Bey'i öldürerek onun yerine geçti (1351). Türkmenlerin büyük bir kısmı, her halde nüfuz ve kudret açısından Hüseyin Bey'den sonra gelen ve belki de onunla akrabalığı bulunan Bayram Hoca'nın emirliğini kabul ettiler. Hüseyin Bey'i öldürdükten sonra bölgenin tek emiri olan Bayram Hoca bir süre sonra Musul'a da hakim olarak buranın idaresini kardeşi Bedri Hoca'ya verdi. Daha sonra Mardin'i kuşatarak buradaki Artuklu kuvvetlerini bozguna uğrattı. (1365). Bunun üzerine Mardin emiri melik Mansur, Celayir hükümdarı Sultan Üveys'e elçi göndererek Bayram Hoca'dan şikâyette bulundu. Sultan Üveys 1366 ilkbaharında Bağdat'tan hareket ederek Musul'a geldi. Burada Bayram Hoca'nın kardeşi Bedri Hoca bulunuyordu. Sultan Üveys Musul'u onun elinden aldıktan sonra Mardin'e geldi. Sultan Üveys'in Bağdat'tan hareket ettiğini öğrenen Bayram Hoca ise, Mardin kuşatmasını bırakarak Muş taraflarına çekilmişti. Sultan Üveys Mardin'den Muş ovasına geldiğinde Karakoyunlu ordusu ile karşılaştı. İki taraf arasında meydana gelen şiddetli çarpışma sonunda Bayram Hoca büyük bir bozguna uğradı. Sultan Üveys de mal ve sürüleri yağmaladıktan sonra Tebriz'e gitti. Bu olaydan sonra Bayram Hoca vergi vermek suretiyle Üveys'e tabi oldu. 1369 yılında Musul tekrar Karakoyunlular’ın eline geçti. Ancak burasının kısa bir süre sonra elden çıktığı anlaşılıyor. Çünkü Bayram Hoca 1371 yılında Musul'u yeniden kuşattı. Kuşatma bir yıldan fazla sürmesine rağmen şehir ele geçirilemedi. Bu sırada bir Memlük ordusunun bu taraflarda görünmesi, Bayram Hoca'nın Musul kuşatmasını kaldırmasına sebep oldu. Bu sırada Memlükluler Sincar'ı ele geçirerek buraya Seyfeddin Tak-Buga'yı vali tayin ettiler (1374). Bayram Hoca ayni yıl içerisinde burasını kuşatınca Seyfeddin Sincar'ı ona teslim etmek zorunda kaldı. Ayni yıl içinde Celayir hükümdarı Sultan Üveys öldü ve yerine zayıf bir kişi olan Hüseyin geçti. Bu sırada Muzafferiler'den Sah Suca harekete geçerek Celayir ordusunu yenip bir süre Tebriz'de kaldıktan sonra Isfahan'a döndü. Bu olaylardan yararlanan Bayram Hoca Musul ve Sincar'ı yeniden ele geçirdikten sonra Sürmelü, Ala-Kilise, Hoy, Nahcivan ve bazı yerleri sınırları içerisine dahil etti. Bayram Hoca, daha önce Sultan Üveys'e vermekte olduğu vergiyi kesti. O, Eretna Devleti'nin de zayıf düşmesinden yararlanarak Erzurum, Avnik ve Hasan-kale gibi yerleri idaresi altına aldı. Karakoyunlular'ın idaresinde olan Musul, 1375 yılındada Pir Baba adli bir Türkmen emiri tarafından işgal edildi. Bunun üzerine Bayram Hoca, Hisn-i Keyfa ve Mardin emirlerinin de yardımları ile Musul'u kuşattı. Dört aylık bir kuşatma sonunda Pir Baba Karakoyunlular'la anlaşmak suretiyle şehri teslim etti. Bayram Hoca, Musul'un idaresini tekrar kardeşi Bedri Hoca'ya verdi. Musul, bu tarihten itibaren Karakoyunlu idaresinde kaldı. Pir Baba'nın bu davranışına karşılık Bayram Hoca Sincar'in idaresini ona verdi ve bir kızını da onunla evlendirdi. Karakoyunlu Türkmen emirinin gittikçe artan kudret ve faaliyetine bir son vermek amacıyla Celayir emirleri Ücan'da toplanarak harekete geçtiler. Ordunun başında ülkesinde tekrar istikrarı sağlayan Celayir hükümdarı Sultan Hüseyin bulunuyordu. Bu ordu Van gölü çevresindeki bazı yerleri aldıktan sonra Bayram Hoca'nın yeğeni Kara Mehmed'in bulunduğu Erciş'e geldi. Bu kalabalık ordu karşısında zor durumda kalan Kara Mehmed, Sultan Hüseyin'e tâbi olacağını, ancak kendisine iki ay süre verilmesini istedi. Sultan bu teklifi kabul etti. Kara Mehmed'in amacı ise zaman kazanmak ve amcası Bayram Hoca'ya haber vermekti. Derhal Erzurum'da bulunan Bayram Hoca'ya haber gönderdi. Ayrıca Erciş'in etrafını hendekle çevirmeye ve surları tahkime başladı. Fakat Celayir Sultani Hüseyin onun bu hilesini anladı. Bayram Hoca'nın gönderdiği az miktardaki kuvvetler de yenilince Kara Mehmed itaat edeceğine ve ödeyeceği vergiyi de bizzat Tebriz'e getireceğine söz verdi. Bunun üzerine Sultan Hüseyin Tebriz'e döndü. Kara Mehmed verdiği söze sadik kalarak 20 gün sonra Tebriz'e gitti. Erzurum'dan Musul'a kadar uzanan bölgede bir beylik kurmak suretiyle Karakoyunlu oymağını tarih sahnesine çıkarmış olan Bayram Hoca 1380 yılında öldü. O, Moğollar'ın birbirleri ile mücadele ederek zayıf düşmesinden faydalanıp Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun iç bölgelerinde Türkmen hakimiyetini kurmuştur. 2- Kara Mehmed (1380-1389) Bayram Hoca'nın ölümünden sonra Karakoyunlu Devleti'nin başına onun kardeşi Türemiş'in oğlu olan Kara Mehmed geçti. Onun saltanatının ilk yıllarında Celayirliler içerisinde bazı hadiseler cereyan etmekteydi. Celâyir hükümdarı Sultan Hüseyin 1382'de kardeşi Ahmed tarafından öldürüldü ve Ahmed Celayir tahtına oturdu. Ancak diğer kardeşi Şeyh Ali ise Ahmed'in hükümdarlığını kabul etmeyerek onunla mücadeleye girişti. Şeyh Ali, yanına bir miktar asker toplayarak Azerbaycan'a yürüdü. Sultan Ahmed ise Tebriz'de hazırlanarak onu Tebriz yakınlarında karşıladı. Ancak askerlerinin bir kısmı gizlice kardeşinin tarafına geçince Sultan Ahmed geri çekilerek Nahcivan'a geldi ve burada Karakoyunlu beyi Kara Mehmed'e haber göndererek yardım istedi. Onun bu isteğini kabul eden Mehmed Bey, Sultan Ahmed'i takip etmekte olan Şeyh Ali'nin ordusunu askerlerinin sayısının az olmasına rağmen ağır bir yenilgiye uğrattı. Kumandan Pir Ali ve İki bine yakın askerinin yanı sıra Şeyh Ali de savaş meydanında kaldı. Böylece Sultan Ahmed, Karakoyunlular sayesinde tahtını muhafaza etti. Bu savaş, Karakoyunlu beyi Kara Mehmed'in kuvvet ve şöhretini arttırdı. Kara Mehmed 1383 yılında Suriye üzerine bir sefer yapmak zorunda kaldı. Bu sırada Caber hakimi olan Salim Bey, Musul hacılarının yollarını keserek mallarını yağma ediyordu. Kara Mehmet Bey, onun bu hareketine mani olmak için yanına Bozdoğan Beylerbeyi'si Ziyaü'l-Mülk'ü de alarak on iki bin kadar bir kuvvetle Salim Bey üzerine yürüdü. Yapılan savaşta büyük bir bozguna uğrayan Salim Bey, o sırada Urfa'ya gelmiş bulunan Memlüklülerin Halep valisi Yılboğa'ya sığındı. Karakoyunlular ise pek çok ganimet elde ederek geri döndüler. Kara Mehmed 1384 yılında Mardin hükümdarı Mecdü'ddin İsa'ya elçiler göndererek kızını kendisine istedi. Ancak Melik İsa bu teklifi kabul etmedi. Bunun üzerine Kara Mehmed Musul'dan hareketle Mardin üzerine yürüdü. Hisn-i keyfâ hakiminden yardım alan İsa, Karakoyunlular karşısında ağır bir yenilgiye uğradı. Bu mağlubiyet üzerine kız kardeşini Kara Mehmed Bey'e vermeye razı olan Sultan İsa onunla barış yaptı. Kara Mehmed 1385 yılında Musul ile Mardin arasındaki toprağın sahibi olan amcası Mısır Hoca'yı Kahire'ye göndererek Sultan Berkuk'tan yardım istedi. Onun bu yardım talebinin sebebi kesin olarak bilinmemekle beraber, muhtemelen Yakın Doğu'da görülen Timur tehlikesine karşı bir tedbir olmalıdır. Karakoyunlu beyinin 1387 yılında başka bir bölgede mücadele ettiği görülmektedir. Bu sırada Erzincan emiri Mutahharten ile Akkoyunlular arasında başlayan mücadele, Mutahharten'in yenilgisi ile sonuçlanmış ve o da Karakoyunlu beyi Kara Mehmed'den yardım istemişti. Karakoyunlular'la Akkoyunlular, tarih sahnesine çıkışlarından itibaren birbirleriyle mücadele etmeye başlamışlardı. Bunlar Anadolu'ya gelişlerinden itibaren Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleriyle Erzincan havalisi bu iki Türkmen kabilesinin mücadele sahası idi. Bu sebeple Mutahharten'in teklifini kabul eden Kara Mehmed, onunla birleştikten sonra Akkoyunlular üzerine hareket ederek onları dar bir yerde sıkıştırdı. Her taraftan muhasara altına alınmış olan Akkoyunlular ağır bir yenilgiye uğradılar. Savaş meydanından güçlükle kaçabilen Ahmed ve kardeşi Hüseyin Bey Kadi Burhaneddin'e sığınmak zorunda kaldı. Bu tarihten itibaren Mutahharten sık sık Karakoyunlular'la işbirliği yaparak Kadi Burhaneddin'e karşi faaliyetlerde bulundular. Öte taraftan Kadi Burhaneddin de yanında bulunan Akkoyunlu beylerini onlara karşı kullanmıştır. Bu sırada Karakoyunlular, siyasi varlıklarını önemli bir şekilde etkileyebilecek olan büyük bir tehlike ile karşılaştılar. 1386 yılında Batı İran'ı ele geçirmiş olan Timur, kışı Karabağ da geçirerek baharda Doğu Anadolu'nun istilâsına hazırlık yapıyordu. 1387 yılında Nahcivan yoluyla Anadolu'ya giren Timur, Kara Mehmed'in oğullarından Mısır Hoca'nın elinde bulunan Avnik kalesinin sağlam olarak tahkim edilmiş olması dolayısıyla burasını alamadan Erzurum'a geldi ve kenti ele geçirdi. Erzurum'dan Çapakçur suyu kenarına gelen Timur, burada karargahını kurduktan sonra oğlu Miran Sah emrindeki bir orduyu Karakoyunlu beyi Mehmed Bey üzerine gönderdi. Ancak bu ordu, Çapakçur'un sarp geçit ve boğazlarına çekilen Mehmed Bey'e bir şey yapamadı. Mehmed Bey, üzerine gelen bu Timur kuvvetlerini bozguna uğrattığı gibi Sah Melik ve Lala Hoca gibi Timurlu emirleri de çarpışmalarda öldürdü. Timur, dağlarda mevzilenmiş olan Kara Mehmed'i yakalayamayacağını anlayınca Muş üzerinden Ahlat'a ve oradan da İran'a doğru gitti. Timur'un Anadolu'dan çekilmesinden sonra Kara Mehmed rahat bir nefes aldı. Ancak bu sefer de Tebriz için Celayir emirleri ile mücadeleye başladı. Karakoyunlu beyi, 1388 yılında Tebriz'deki Celâyir emirlerinden Devletyar'ın da daveti üzerine kalabalık bir ordu ile buraya hareket etti. Karakoyunlu Türkmenleri Tebriz'deki Celâyir emirlerini yakalayarak şehri ele geçirdiler. Buradan Sultan Berkuk'a elçiler gönderen Kara Mehmed, kentte onun adına hutbe okuttuğunu ve sikke bastırdığını bildirdi. Kara Mehmed bu olaydan sonra, Kara (Pir) Hasan adındaki bir Türkmen emiriyle yaptığı muharebede öldürüldü (Nisan 1389). Çok cesur ve kahraman bir emir olan Kara Mehmed, ayni zamanda iyi bir devlet adamı idi. 3- Kara Yusuf (1389-1420) Kara Mehmed'in kardeşinin oğlu olan Kara (Pir) Hasan amcasını öldürdükten sonra onun yerini almak istemişse de, Türkmenler'in büyük bir bölümü Kara Mehmed'in oğullarından Mısır Hoca'nın etrafında toplandılar. Fakat çok geçmeden onun yerine kardeşi Kara Yusuf geçerek Kara Hasan'la mücadeleye girişti. Çok çetin ve kanlı mücadelelerden sonra Suriye’deki Döğerler'in reisi Salim Bey'in aracılığıyla iki taraf arasında barış yapıldı. Karakoyunlular, Mehmed Bey zamanında Tebriz'i ele geçirdikleri zaman buranın idaresini Çalık ve Kara Bistam'a vererek şehirden ayrılmışlardı. Ancak Karakoyunlular'ın çekilmesinden sonra burası tekrar Celayir beylerinin eline geçmişti. Celayir hükümdarı Sultan Ahmed'in de zayıf bir kişi olması sebebiyle Tebriz, Celâyir emirleri arasında sık sık el değiştiriyordu. Kara Yusuf, devlet içinde istikrarı sağladıktan sonra Tebriz üzerine yürüyerek burasını tekrar ele geçirdi. Burada bir müddet kaldıktan sonra şehrin idaresini emirlerinden Satılmış'a vererek Doğu Anadolu'ya döndü (1391). Onun buradan ayrılmasından sonra Celâyir emirlerinden Muhammed Siyahi, Tebriz'i geri almak için uğraştıysa da başarılı olamadı. Kara Yusuf, 1392 yılında Pir Hasan'ın yerine geçen oğlu Hüseyin Bey üzerine yürüyerek onu yenilgiye uğrattıktan sonra bir kez daha Tebriz'e gitmek zorunda kaldı. Bu sırada Tebriz, Mahmud-i Halhali adında bir emirin eline geçmişti. Kara Yusuf, ikinci kez Tebriz'e geldiğinde burasını kolaylıkla ele geçirerek ülkesine döndü. Tam bu sırada Timur ordusunun Anadolu'ya yaklaşmakta olduğu haberi ulaştı. 1393 yılında Irak-i Arab'a ilk seferini yapan Timur, Bağdat’ı ele geçirdikten sonra Tekrit'e geldi. Bu sırada Musul ve Erbil hakimleri hediyelerle onun huzuruna gelerek bağlılıklarını bildirdiler. Timur, buradan bölgedeki emirler ile Karakoyunlu ve Akkoyunlu beylerine haber göndererek kendilerine itaat etmelerini istedi. Timur Dicle'yi geçip Doğu Anadolu'ya geldiği zaman Erzincan emiri Muttahharten daha önce de yaptığı gibi muhteşem bir alay ve zengin hediyeler ile onun yanına giderek bağlılığını ve hizmetinde olduğunu arz etti. Ordusuyla Mardin civarında Ra'sü'l-Ayn'a gelen Timur, buradan bir kısım kuvvetini Karakoyunlu arazisine göndererek yağma ettirdi. 1393 yılının sonuna kadar Mardin Diyarbakır bölgelerinde faaliyetlerde bulunan Timur, 1394 yılında Kara Yusuf'un bulunduğu Muş ovasına geldi. Kara Yusuf, Timur'un kalabalık ordusu karşısına çıkamayarak sarp dağlara çekildi. Bunun üzerine Timur, Karakoyunlu beyinin kardeşi Mısır Hoca'nın idaresinde olan Avnik kalesini muhasara etti. Burası 43 günlük bir muhasaradan sonra Timur'un eline geçti. Timur, şehrin emiri Mısır Hoca'yı Mardin meliki İsa ile birlikte önce Sultaniye'ye ve oradan da Semerkant’a gönderdi. Avnik'i emirlerinden Atlamış'a verdikten sonra kendisi Altın Ordu Hanı Toktamış'ı itaat altına almak üzere Anadolu'dan ayrıldı. Kara Yusuf, Timur'un Doğu Anadolu'dan ayrılmasından sonra Erciş'i geri aldı. Daha sonra Avnik emiri Atlamış ile yaptığı mücadelede onu esir olarak Avnik'e tekrar hakim oldu (1395). Bu olaylar sırasında Timur, Hindistan üzerine başarılı bir sefer yapmış ve Semerkant'a dönmüştü. Onun 1399 yılında yeniden Yakın Doğu'da görülmesi bütün düşmanlarını telaş ve endişeye düşürdü. Bunun üzerine Kara Yusuf, Van gölü çevresindeki ata yurdunu bırakarak Musul taraflarına çekildi. Timur Karabağ'a geldiği sırada torunu Emir-zâde Rüstem emrindeki bir kısım kuvvetini Bağdat'ın zaptı için gönderdi. Bağdat hükümdarı Sultan Ahmed Celayir, emirlerinin kendisine ihanetinden şüphelenerek maiyetinde az bir kimse olduğu halde Musul'da bulunan Kara Yusuf'un yanına geldi. Bir müddet burada kalan Sultan Ahmed, Emirzâde Rüstem'in Bağdat'tan ayrıldığını haber alınca Kara Yusuf'a çeşitli vaatlerde bulunarak birlikte Bağdat'a gitmeyi teklif etti. Nitekim Sultan Ahmed, yanında Kara Yusuf olduğu halde Bağdat'a gelerek buraya kolayca hakim oldu. Ancak bu sırada Bingöl yaylasında bulunan Timur, Sivas üzerine yürümek üzere hazırlık yapıyordu. Böylece Timur, gerek Anadolu'yu zapt etmek ve gerekse Suriye sınırına inmek üzere onları arkadan çevirmiş olacaktı. Timur'un bu niyetinden haberdar olan Sultan Ahmed ve Kara Yusuf, Timurlular tarafından çember içine alınmaktan korkarak Memlûk sultanı Ebu'l-Ferec'in yanina gitmeye karar verdiler. Yanlarına emirlerini ve kuvvetlerini alarak derhal yola çıktılar. Ancak Halep naibi Demirtaş bunların yolunu keserek Suriye'ye girmelerine müsaade etmedi. Bunun üzerine Halep önünde iki taraf arasında şiddetli bir savaş oldu. Neticede Demirtaş ağır bir yenilgiye uğradı. Bu savaş sırasında Halep atabeyi Canbeg el-Yahyavi öldü, Hama naibi Dokmak ile Bire naibi Nasreddin ise esir alindi (19 Haziran 1400). Bu olaydan sonra Kara Yusuf ile Celâyir hükümdarı Sultan Ahmed, Mısır'a gitmekten çekinerek Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bayezid'e sığınmaya karar verdiler. Ancak bu iki müttefik yolda birbirlerinden ayrıldılar. Kara Yusuf ülkesine döndü, Sultan Ahmed ise yoluna devam etti. Fakat, onların bu hareketlerini devamlı surette takip etmekte olan Timur, Sultan Ahmed üzerine bir kuvvet göndererek onu ağır bir yenilgiye uğrattı. Kuvvetlerini ve ağırlıklarını kaybeden Sultan Ahmed güçlükle kurtularak Yıldırım Bayezid'in yanına gitti. Çok geçmeden Kara Yusuf da maiyeti ile beraber gelerek Osmanlı hükümdarlarına iltica etti ve Bayezid de onu kabul ederek Aksaray ve çevresini ikamet etmesi için kendisine verdi. Kara Yusuf'un Bayezid'in yanında bulunduğu bu sırada Timur, yanında Mutahharten ve Akkoyunlu Kara yülük Osman Bey olduğu halde Osmanlı ülkesine girerek Sivas'ı aldı. Timur buradan Kara Yülük Osman Bey ile Elbistan ve Malatya havalisine giderken Mutahharten de Erzincan'a döndü. Bu durum üzerine Osmanlı sultani I. Bayezid, yanında Celâyir hükümdarı Sultan Ahmed ve Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf olduğu halde Mutahharten üzerine yürümek üzere hareket etti (1401). Osmanlı kuvvetleri Erzincan'a geldiklerinde Mutahharten karşi koyamayarak teslim oldu. Kısa süre içerisinde Erzincan, Kemah ve daha başka şehirler Osmanlıların eline geçti. Bayezid, Erzincan halkının isteği üzerine ve kendisine bağlı kalması şartı ile Mutahharten'i affederek yine beyliğinin başında bıraktı. Kara Yusuf'un Osmanlı ülkesinde bulunması, Timur'un Yıldırım Bayezid'e karşı açmak istediği seferin başlıca sebebi oldu. Nitekim Timur, Yıldırım Bayezid'den, Kara Yusuf'un ya kendisine teslim edilmesini, ya öldürülmesini, ya da Osmanli ülkesinden çıkarılmasını istedi. Bu isteklerin hepsi Osmanlı padişahı tarafından reddedildi. Böylece Timur ile Bayezid'in karşlaşması kaçınılamz oldu. Timur 1402 yılında da ordusuyla birlikte Sivas'tan Kayseri'ye doğru hareket ettiği sırada Kara Yusuf Osmanlı ülkesinden ayrılarak Irak-i Arab taraflarına gitti ve burada kuvvetler toplayarak Sultan Ahmed'in idaresindeki Bağdat'a hakim oldu. Ankara Meydan Muharebesi'nde (28 Temmuz 1402) Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bayezid'i mağlup eden Timur, Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf'a da kesin bir darbe indirmek amacı ile torunları Ebu Bekir ve Rüstem komutasındaki kuvvetli bir orduyu Kara Yusuf üzerine gönderdi. Timur'un ordusu, Nehrü'l-Ganem kıyısında kendilerini beklemekte olan Karakoyunlular'a saldırdı. Kara Yusuf, büyük bir basari göstermesine rağmen, kalabalık Timur ordusu karşısında yenilgiye uğrayarak güçlükle Dimask naibi Seyhü'l-Mahmudi'nin yanına sığındı. Bu savaşta kardeşi Yasar Ali öldürüldüğü gibi, esi de esir alindi (Temmuz -Ağustos 1403). Dimask naibi, Kara Yusuf ile daha sonra yine buraya gelen Sultan Ahmed'e karşı iyi davrandı. Ancak, çok geçmeden Timur'un Memlûk sultanına yaptığı baskı ve tehdit sonucunda bu mülteciler Şam'da hapsedildiler. Bunlar bir yıl kadar hapiste kaldıktan sonra, Memlûk sultanına karşı isyan eden Şeyh tarafından serbest bırakıldılar (18 Şubat 1404). Ağustos 1405 tarihine kadar Şam civarında kalan Kara Yusuf, bu sırada Mardin ile Hisn-Keyfa arasında bir yerde Akkoyunlu beyi Kara Yülük Osman Bey'le çarpışmış, neticesiz kalan savaşın sonucunda barış yapılmıştır. Buradan Van gölü havzasındaki ecdadının yurduna gelen Kara Yusuf, Van ve Hakkâri hakimini itaat altına aldıktan sonra, dört bir yana dağılmış olan Türkmen emirlerini tekrar bir araya toplayarak eski egemenliğini yeniden kurdu. Karakoyunlular'in tekrar eski güçlerine kavuşması üzerine Azerbaycan ve Irak-i Arab hakimi Miran-Sah oğlu Ebu Bekir Tebriz'den hareketle Nahcivan bölgesine geldi ve Aras kenarında kendisini bekleyen Kara Yusuf ile karşılaştı. Ancak yapılan savaşta bozguna uğrayarak Tebriz'e ve oradan da Sultaniye'ye kaçtı (15 Ekim 1406). Kara Yusuf'un Ebu Bekir'e karşı kazandığı bu zafer, onun hükümdarlığının ikinci dönemindeki en önemli başarılarından birisi oldu ve böylece eski şöhretine kavuştu. Savaştan sonra Nahcivan'a gelen Kara Yusuf, burada Tebriz'den gelen ve kendisini oraya davet eden bir elçi heyetini kabul etti. Bunun üzerine kışı Marend'de geçirdikten sonra, ertesi yıl İlkbaharında Tebriz'e girdi (1407). Buradan Ebu Bekir'in bulunduğu Sultaniye üzerine yürüdü ise de, Ebu Bekir Rey taraflarındaki Demavend Dağı'na çekildiği için ona bir şey yapamadı. 1408 yılı İlkbaharında yeni kuvvetlerle ordusunu takviye eden Çağatay şehzadesi Ebu Bekir, tekrar Kara Yusuf üzerine yürüdü. Senb-i Gazan civarındaki Sardrud mevkiinde yapılan savaşı yine Kara Yusuf kazandı (13 Nisan 1408). Kara Yusuf Timurlulara karşı üst üste kazandığı bu zaferlerle Azerbaycan'a kesin olarak hakim olduğu gibi, Emirü'l-umerasi olan Bistam Bey Çekirlü de Sultaniye, Kazvin ve diğer bazı şehirleri ele geçirdi. Kara Yusuf Bistam Bey'i Irak-i Acem valiliğine tayin ettikten sonra kendisi Alıncak kalesini ele geçirdi (1409). Bu sırada Akkoyunlu beyi Kara Yülük Osman Mardin'i muhasara altına almıştı. Mardin hükümdarı Melik Salih Artukî, Kara Yusuf'a haber göndererek acele gelmesini, aksi halde şehrin Akkoyunlular'a geçeceğini bildirdi. Bunun üzerine Kara Yusuf, yanına Bitlis hakimi Şemseddin'i ve başka emirleri alarak Diyarbakır tarafına hareket etti. Burada kalabalık bir kuvvetle karşısına çıkan Kara Yülük'ü ağır bir yenilgiye uğratarak Mardin'e girdi. Mardin hakimi Melik Salih'i kızlarından biri ile evlendiren Kara Yusuf ona Musul'un idaresini verdi. Mardin'e ise beylerinden Ali'yi tayin etti. Böylece Kara Yusuf üç asırdan fazla hüküm sürmüş olan Artuklular Devleti'ni ortadan kaldırdı (1409). Kara Yusuf bu olaydan sonra Erzincan'ı Mutahharten'in oğlu Şeyh Hasan'ın elinden alarak burasının yönetimini güvendiği adamlarından Pir Ömer'e verdi. Bu sırada eski dostu ve hapishane arkadaşı Sultan Ahmed'in Tebriz'e girdiğini öğrendi. Bunun üzerine derhal Azerbaycan'a gelen Kara Yusuf, Tebriz yakınındaki Esed köyünde onu yenerek esir aldı (30 Ağustos 1410). Bu zaferden sonra Kara Yusuf, Irak-i Arab emirlerini oğlu Sah Mehmed ile birlikte Bağdat'ın fethine gönderdi. Erbil'de konaklayan Şah Mehmed, burada Bağdat'ın fethi hazırlıklarına başladığı sırada Kara Yusuf bütün emirlerini Tebriz'e davet ederek onların önünde oğullarından Pir Budak'ı halef olarak tayin etti. Bu yıl içerisinde Şah Mehmed Bağdat ve Irak'ı ele geçirdi. Karakoyunlu beyi Kara Yusuf 1412 yılı başında Akkoyunlu Beyi Kara Yülük Osman ile ikinci kez karşılaştı. Ergani’ye uğrayan Kara Yusuf bu yılın sonlarında Sirvan ve Seki hekimleri ile Gürcü kralını ağır bir hezimete uğrattı. Bu sırada Fars ve Irak-i Acem'in bir kısmını idaresi altına alarak Isfehan'ı kendisine merkez yapan Mirza İskender, Karakoyunluların elindeki Azerbaycan'ı da almak istiyordu. Nitekim o, bu amaçla Luristan yolu ile Nihavend'e geldi. Bunun üzerine Kara Yusuf derhal harekete geçerek İskender'in bulunduğu yöne doğru yürüyüşe başladı. Ancak ordusunda baş gösteren bir hastalık sebebiyle geri dönmek zorunda kaldı. İskender de harekatına fazla devam etmeyerek Isfehan'a çekildi. Öte taraftan Karakoyunluların Irak'da daha fazla ilerlemelerini önlemek ve Azerbaycan'ı Kara Yusuf'un elinden almak isteyen Timurlu hükümdarı Sahruh Halil Sultan emrinde 10.000 kişilik bir orduyu bu tarafa gönderdi. Ancak Fars hakimi Mirza İskender'in karşı çıkması üzerine bu ordu hiç bir is yapamadı. Bu sırada Harezm'i fetheden Sahruh, fethi müteakip 100.000 kişilik bir kuvvetle Herat'tan ayrılarak önce İskender Mirza üzerine yürüdü. Sahruh, İskender'i esir alarak Isfehan'i ele geçirdikten sonra burasını İskender'in kardeşi Rüstem Bey'e, Luristan'i da Baykara'ya verdi (1414). Onun bu hareketlerinden çekinen Kara Yusuf 1415 yılında Timurlu hükümdarına bir elçi göndererek Sultaniye'nin kendisine verilmesi şartı ile onu metbu tanıyacağını bildirdi. Ancak Sahruh, oğullarından birini rehin olarak gönderdiği takdirde Sultaniye'nin kendisine verilebileceğini söyledi. Kara Yusuf, Sahruh'un bu cevabına çok kızarak Sultaniye'yi ele geçirdi. Akkoyunlu hükümdarı Kara Yülük Osman ise bu sırada Erzincan'ı kuşattı ise de Kara Yusuf'un üzerine kuvvetler gönderdiğini duyunca geri çekildi (1416). Kara Yülük Osman bir süre sonra Mardin'e yeni bir taarruzda bulundu. Onun bu hareketini haber alan Kara Yusuf Tebriz'den Amid'e gelerek buradan Suriye'ye doğru kaçmaya başlayan Akkoyunlu beyini takibe başladı. Kara Yusuf onu Memlûk topraklarındaki Merci Dabık'ta yenerek Halep naibine sığınmak zorunda bıraktı (1418). Kara Yusuf'un bu başarıları karşısında Çağatay hükümdarı Sahruh, Kazvin ve Sultaniye şehirlerinin teslimi ve kendisini metbu tanıması meyanındaki teklifinin reddedilmesi üzerine Kara Yusuf'a karşı savaş hazırlıklarına başladı. 25 Ağustos 1420 tarihinde kalabalık bir ordu ile Herat'tan ayrıldı. Kara Yusuf da, Sahruh'un üzerine geldiğini haber alır almaz, bu esnada çok ağır hasta olmasına rağmen kendisini bir mahve içinde taşıttırarak 50.000 kişilik ordusunun başında Tebriz'den ayrıldı. Ancak Tebriz'in Güney Doğusundaki Ucan'a iki fersah mesafede bulunan Sa'id-abâd mevkiine gelindiğinde hastalığı fenalaşan Kara Yusuf burada vefat etti (13 Kasım 1420). Onun ölümü ile Karakoyunlu ordusunda bir karışıklık başladı. Kara Yusuf'un naaşı vefatinden bir gün sonra Tebriz'e ve oradan da Erciş'e getirilerek ecdadının yanında toprağa verildi. Mezarının yeri belli değildir. Karakoyunlu Devleti'nin asil kurucusu sayılan Kara Yusuf, bu hanedanın en büyük hükümdarıydı. Ayni zamanda Türk tarihinin de önemli bir siması olan Kara Yusuf, uzun boylu ve iri yapılı bir kimse olup, son derece yürekli, kudretli, çalışkan ve irade sahibi bir kimseydi. Ayrıca o, tedbirli, dirayetli, mert ve cömert bir kişiliğe sahipti. Kara Yusuf'un ölümünde altı oğlundan beşi hayatta idi. Daha önce veliaht tayin etmiş olduğu oğlu Pir-Budak 1418 yılında ölmüştü. Diğer oğulları ise sıra ile Şah Mehmed, İskender, İspend (İsfehan), Cihanşah ve Ebu Said idiler. 4- İskender (1420-1438) Kara Yusuf'un ölümünden sonra her biri ayrı bir yerde bulunan oğulları Karakoyunlu hükümdarı olabilmek için mücadelelere başladılar. İlk olarak, Kara Yusuf'un oğullarından Ispend (Isfehan), Sadlu kabilesi tarafından hükümdar ilan edildi. Kara Yusuf'un ölümü ile başlayan bu karışıklık döneminde Sahruh Azerbaycan'a hakim olmuştu. Öte yandan Erzincan'da bulunan Ebu Said de halk tarafından buradan çıkarılarak yerine Mutahharten'in torunu Yar Ali geçirildi. Kardeşlerden Cihanşah ise Bağdat'ta bulunan kardeşi Sah Mehmed'in yanına gitti. Şehzadelerden İskender ise bu sırada Mardin'e hücum eden Akkoyunlu ordusuna karşı çıkarak onları mağlup etti (1421). Öte taraftan, İskender Mirza'nın Akkoyunlu beyi Kara Yülük Osman'ı yendiğini haber alan Sahruh, kalabalık bir ordu ile hareket ederek Aras'ı geçtikten sonra bazı kaleleri ele geçirdi. Nihayet Eleşkirt yakınlarındaki Yahsi mevkiinde İskender ve İspend'in birlikleriyle karşılaştı. Burada iki gün boyunca bütün şiddetiyle devam eden savaşta Karakoyunlular, kalabalık olan Sahruh'un ordusu karşısında yenildiler (28-29 Temmuz 1421). İskender ve İspend savaştan sonra Musul ile Mardin arasındaki eski kışlaklarına çekildiler. Sahruh bu başarısına rağmen, Azerbaycan'ı eski sahiplerine bırakarak Horasan'a döndü. Bunun üzerine İspend Tebriz'e gelerek buraya hakim oldu. Ancak bu sırada Kerkük'te bulunan İskender Mirza süratle Tebriz'e hareket etti ve burasını kardeşinin elinden alarak, Azerbaycan'da egemenliğini kurdu. Erzurum bölgesindeki Avnik kalesine çekilen İspend ise daha sonra ağabeyi Sah Mehmed'in hâkim olduğu Bağdat'a gitmiş ve bir kaç yıl sonra da şehri onun elinden almıştır. Böylece, Karakoyunlu Devleti'nin başına geçen İskender Mirza, ilk is olarak Sahruh'un itaati altına girmiş olan Bitlis, Van ve Hakkâri emirlerinin tekrar kendisine tabi olmasını sağladı. Daha sonra Sirvan'a bir sefer yapan İskender, dönüsünde Sultaniye üzerine yürüyerek Sahruh'un buradaki valisini esir almış ve başkentine dönmüştür (1427-1428). Bu gelişmeler üzerine Sahruh, bir kez daha Azerbaycan üzerine sefer yapmak zorunda kaldı. Çağatay ordusu ile Karakoyunlular bu sefer Selmas ovasında karşılaştılar. 17 Eylül 1429 tarihinde başlayan ve iki gün devam eden savaşta yine Karakoyunlular yenildiler. Savaştan sonra Karabağ'a çekilen Sahruh, Azerbaycan'ı Kara Yusuf'un en küçük oğlu Ebu Said'e vererek, baharda ülkesine döndü. İskender, 1431 yılı başlarında Azerbaycan'a gelerek kardeşi Ebu Said ile mücadeleye başladı ve onu yenerek öldürttü. Böylece İskender, tahtına tekrar sahip oldu. Bu sırada Akkoyunlu Kara Yülük Osman, İskender Mirza'ya tabi olan Erzurum'u kuşattı ve burasını Pir Ahmed'den olarak kendi oğullarından Şeyh Hasan'a verdi. Öte taraftan, İskender'den ayrıldıktan sona ağabeyi Şah Mehmed'in yanına giden İspend, çok geçmeden ona karşı muhalefete geçerek Bağdat etrafındaki küçük yerleşim yerlerini almaya başlamıştı (1425). İspend, 1431 yılında ise Celâyir hanedanının son azası olan Hille hakimi Sultan Hüseyin b. Alaüddevle'yi öldürdükten sonra bir gece baskını ile Bağdat'ı ele geçirdi (9 Nisan 1433). Bağdat'a sahip olmak amacıyla Sah Mehmet faaliyete geçtiyse de başarılı olamadı ve kaçarken Hanik civarında Emir Baba Haci Hemedani tarafından öldürüldü. Karakoyunlular 1435 yılında Sahruh'un üçüncü kez Azerbaycan seferi ile karşılaştılar. Şubat 1435'te Rey'e gelen Çağatay hükümdarı bir müddet burada kaldı. Bu sırada, İskender'in amcası Mısır Hoca'nın oğlu Gazan Han ile bazı Karakoyunlu emirleri Sahruh'un yanına gelerek itaatlerini bildirdiler. Ayrıca Van'da bulunan Cihan Şah ile Bağdat hakimi Ispend Mirza da İskender'e muhalif oldukları için Sahruh'u metbu tanımışlardı. Bu durum karşısında Sahruh'a karşı koymanın imkansız olduğunu gören İskender Mirza, Tebriz'den Erzurum'a çekildi. İskender'in geri çekileceğini daha önce düşünen Sahruh, Kara Yülük Osman'a onu izlemesini emretmişti. Karakoyunlu hükümdarı Erzurum'a geldiği zaman Akkoyunlu kuvvetleri ile karşılaştı. Yapılan savaşta İskender Mirza'nın kuvvetleri galip geldi. Akkoyunluların ağır bir yenilgiye uğradığı bu savaşta Kara Yülük Osman Bey de yaralandı ve kısa bir süre sonra Erzurum'da öldü. İskender Bey, bu başarılı savaştan sonra Erzurum’a hakim oldu, ancak kendisini takip etmekte olan Sahruh'un oğlu Mirza Muhammed'in kuvvetlerinden çekinerek Osmanlı ülkesine girdi. Tokat'a kadar gelen İskender Bey, Osmanlı padişahı II. Murad'ın, kendisi üzerine ordu göndermesi sebebiyle Osmanlı ülkesini terk ederek Harput, Erzincan, Tercan üzerinden Tebriz'e döndü. İskender Mirza Tebriz'e geldikten kısa bir süre sonra kentin kuzeyindeki Sufiyan mevkiinde Cihanşah ile karşılaştı. Burada kardeşiyle yaptığı savaşta, emirlerinden bazılarının ihaneti sebebiyle yenilerek Alıncak kalesine sığındı. Cihanşah bu kaleyi kuşatma altına aldı. Kuşatma devam ederken İskender Mirza, yanında bulunan oğlu Şah Kubat tarafından öldürüldü (21 Nisan 1438). 17 yıl kadar Karakoyunlu Devleti'ni idare etmiş olan İskender Mirza, son derece cesur bir kimseydi. Kuvvetli ordulara sahip ve büyük bir imparatorluğun başında bulunan Sahruh'a karşı gösterdiği basarili mücadeleler onun çok güçlü bir hükümdar olduğunu göstermektedir. Ancak, dışta Çağatay, Akkoyunlu ve Memlûk baskıları ve içte de kardeşleri ile yaptığı mücadeleler yüzünden babasından devraldığı güçlü devleti geliştirememiş ve onun sarsılma ve zayıflamasına sebep olmuştur. 5- Cihanşah (1439-1467) Babası İskender Mirza'yı öldüren Sah Kubad, Alıncak kalesinde bulunan emirler tarafından İskender'in halefi olarak ilân edildi. Ancak Alıncak kalesini muhasara etmiş olan Cihanşah, baba katili Sah Kubad'i kaleden çıkartarak idam ettirdi. Böylece Cihanşah Irak dışında kalan bütün Karakoyunlu ülkelerinin tek hâkimi oldu. Cihan Sah hükümdarlığının ikinci senesinde Gürcistan üzerine büyük bir sefer yaptı. Tiflis'i ele geçirdikten sonra Tebriz'e döndü (1440). 1444 yılında Gürcistan'a ikinci bir sefer düzenleyen Cihanşah, bu sırada, Bağdat emiri olan kardeşi İspend'in ölümü üzerine burada çıkan olaylar sebebiyle o tarafa yöneldi. Bağdat ve çevresine 12 yıl kadar hakim olan İspend'in ölümünden sonra yerine yeğeni Elvend geçmişti. Ancak emirlerin çoğunluğu onun küçük yastaki oğlu Fuad'ı tercih ettiler. Bu sırada Elvend'ın yanındaki beylerden bazıları Cihanşah'ın yanına gelerek onu Bağdat'ın zaptı için teşvik etiler. Bunun üzerine Cihan Sah Bağdat'a bir sefer yapmaya karar verdi. Nihayet 7 aylık bir kuşatmadan sonra Bağdat ele geçirildi (9 Haziran 1446). Cihanşah Bağdat'ta bir müddet kaldıktan sonra şehrin idaresini oğlu Mehmed Mirza'ya bırakarak Tebriz'e döndü. Cihanşah, bağlı olduğu Sahruh'un 1447 yılında ölümü üzerine bölgede tek kaldı ve bu tarihten sonra "Sultan", "Hakan" unvanlarını kullanmaya başladı. Bu arada, Sahruh'un ölümü ile başlayan şehzadeler arası mücadeleden istifade eden Cihan Sah, emirlerinden Ali Şükür Bey ile İsfendiyar Bey'i göndererek Sultaniye ve Kazvin şehirlerini zapt ettirdi. Daha sonra kendisi de büyük bir ordu ile Irak-i Acem üzerine yürüyerek İsfehan'i ele geçirdi (1447). Cihanşah bu tarihten sonra, eskiden beri Karakoyunlular’ın amansız düşmanı olan Akkoyunlular ile mücadeleye girişti. 1452 yılına kadar devam eden bu mücadeleler iki tarafın da ağır kayıplar vermesine sebep oldu. Sonunda Cihanşah ile Akkoyunlu hükümdarı Cihangir arasında, Cihangir'in Karakoyunlular’ı metbu tanıması şartı ile antlaşma yapıldı (1452). Böylece iki kardeş Türkmen devleti arasında yüz yıldan fazla devam etmekte olan mücadeleler kısa bir süre de olsa son bulmuş oldu. Böylece bati sınırlarında barışı sağlayan Cihanşah, tekrar doğuya dönerek Fars ve Kirman'i ele geçirdi. Ancak Cihanşah doğuda uğraşırken batıda, Akkoyunlu Devleti'nde güçlü bir hükümdar ortaya çıktı. Uzun Hasan, ağabeyi Cihangir'i tahttan uzaklaştırarak bütün Akkoyunlu sehzâde ve emirlerini kendisine tabi kılarak her geçen gün biraz daha güçleniyordu. Cihanşah, kendisine karşı büyüyen bu Uzun Hasan tehlikesini bertaraf etmek için, eski Akkoyunlu hükümdarı Cihangir'in yardım isteğinden de yararlanarak Rüstem Tarhan komutasında kalabalık bir orduyu Uzun Hasan üzerine gönderdi. İki taraf arasında Mardin yakınlarında meydana gelen savaşta Karakoyunlu ordusu ağır bir yenilgiye uğradı. Akkoyunlular, basta Rüstem Tarhan olmak üzere pek çok kimseyi esir aldılar (1457). Cihangir ile Piri Bey canlarını güçlükle kurtardılar. Bu sırada Horasan'da Sultan Babür ölmüş ve saltanat mücadeleleri tekrar başlamıştı. Bu mücadeleyi fırsat bilen Cihanşah Horasan'ı elde etmek düşüncesi ile Akkoyunlular isini ihmal etti. Rey'de hazırlıklarını tamamlayan Cihanşah 1458 yılı baharında Cürcan, Harezm, Mangislak, Meshed, Nisabur ve Bati Horasan'i ele geçirdi. Bundan sonra Timurluların başkenti Herat üzerine yürüyen Cihanşah buraya da kolayca hakim oldu. Karşısında yalnızca Maverrünnehir hükümdarı Ebu Said kaldı. Ancak bu sırada oğlu Hasan Ali'nin isyan ederek Tebriz'i ele geçirdiğini duyunca Ebu Said ile anlaşarak, Horasan'ı Timurlulara terk etmek ve geri dönmek zorunda kaldı. Cihan Sah, oğlu Hasan Ali'nin isyanını bastırdıktan sonra bu kez diğer oğlu Pir Budak'ın isyanı ile karşılaştı. Fars ve Irak-i Arab'i yönetimi altına alan Pir Budak babasına karşı isyan edince, Cihanşah, uzun mücadelelerden sonra onu yakalayarak idam ettirdi (1466). Cihan Sah Irak-i Arab ülkesini, Irak-i Acem ve Fars ülkelerine ilaveten oğlu Muhammed Mirza'ya verdi. Pir Budak ile ittifak halinde bulunmuş olan Hasan Ali'yi ise Maku kalesine hapsettirdi. Karakoyunlu hükümdarı Cihan Sah, Akkoyunlulara büyük bir darbe vurmak üzere 16 Mayıs 1466 tarihinde kalabalık bir ordu ile Tebriz'den hareket ederek Van gölü havzasına geldi. Burada Uzun Hasan Bey'in de 12.000 atlı ile Karakoyunlu topraklarına akına çıktığını öğrendi ve buna çok hiddetlendi. Öte taraftan Uzun Hasan, Cihanşah'in bir sefer yapmak niyetinde olduğunu daha önceden anlayarak dağlardaki geçit ve yolları kesmişti. Bunun üzerine iki taraf arasında karşılıklı elçiler gidip gelmeye başladı. Ancak Cihanşah'ın ağır şartlar ileriye sürmesi nedeniyle bir sonuca varılamadı. Muş ovasında karargâh kurmuş olan Cihanşah, mevsimin ilerlemesine rağmen bir türlü kesin hücuma karar veremiyordu. Onun gayesinin, Hasan Bey'e metbuluğunu kabul ettirmek olduğu anlaşılıyor. Cihanşah, sonunda ordusunun isteği üzerine kışlağa çekilmeye karar verdi. Birlikleri Adilcevaz, Erciş, Van ve Aras kışlağına dağıldılar. Kendisi de Pasinler'e gitmek üzere hareket etti. Ancak yolda konakladığı bir sırada, Uzun Hasan birlikleri ani bir baskın yaparak Cihanşah ve maiyetinin kaçmasına sebep oldular. Bu sırada Cihanşah öldürüldü (11 Kasım 1467). Cihan Sah zamanında Karakoyunlu Devleti en geniş sınırlarına ulaşmıştı. Azerbaycan, Arran, Irak-i Arab, Irak-i Acem, Fars, Kirman ve Doğu Anadolu egemenlik altına alınmış ve çevredeki devletler de tabi hale getirilmişti. Zamanının en büyük hükümdarlarından biri olan Cihanşah, sert ve cesur bir kimseydi. Onun ölümünden sonra, Karakoyunlu Devleti'nin yükselme dönemi sona ermiş ve devlet yavaş yavaş yıkılmaya başlamıştır. 6- Hasan Ali (1467-1468) Cihanşah'ın öldürülmesinden sona bir kısım Karakoyunlu emirleri Maku kalesine giderek burada hapiste bulunan Hasan Ali'yi hükümdar ilân ettiler. Ancak onun hükümdarliğına karşı çıkan İskender Bey'in oğlu Hüseyin Ali Tebriz'de hükümdarlığını ilân etti. Fakat Cihanşah'in esi Can Begüm, kardeşi Kasım Bey emrindeki bir orduyu Tebriz üzerine gönderdi. Süratle Tebriz'e gelen Kasım Bey, Hüseyin Ali'yi yenerek öldürttü. Bu arada Hasan Ali de Tebriz'e yaklaşmıştı. Kasım Bey, şehirle beraber Hüseyin Ali'nin hazinelerini de Hasan Ali'ye teslim etti. Hasan Ali, tahta geçer geçmez Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'a karşı savaş hazırlıklarına başladı. Oldukça kalabalık bir ordu toplayan Hasan Ali, devlet idaresinde bazı yanlış davranışlarda bulundu. Babasının emirlerini hafife alarak, kendisinin Çuli adını verdiği ayak takımı ile görüşmeye başladı. Diğer yandan, tahta geçmesinde önemli yardımı olan Cihanşah'ın karisi Can Begüm'ü ve kardeşlerini öldürtmesi gibi sert davranışlarından dolayı ordu üzerinde iyi bir otorite sağlayamadı. Bu otorite eksikliği ile Akkoyunlu Uzun Hasan'ın karşısına çıkan Hasan Ali'nin kuvvetleri yenilerek darmadağın oldu. Hasan Ali Berda civarındaki Karamanlı boyunun yanına kaçtı ve bu sırada Azerbaycan sınırına yaklaşmış olan Horasan ve Maveraünnehir hükümdarı Ebu Said'e sığındı. Ancak Ebu Said'in de Uzun Hasan tarafından mağlup ve katledilmesinden sonra Hasan Ali, Hemadan yönüne kaçmaya başladı. Akkoyunlu kuvvetlerinin eline düşeceği bir sırada intihar ederek hayatına son verdi (Nisan 1469). Böylece Cihanşah'ın ölümünden çok kısa bir süre sonra Hasan-Ali'nin de ölmesiyle Karakoyunlu Devleti sona erdi. Son Karakoyunlu hükümdarı olan Hasan Ali haris bir kimseydi. Onun ölümünden sonra Cihansah'ın Uzun Hasan tarafından gözlerine mil çekilmiş olan oğlu Ebu Yusuf, Fars'ta tutunmak istediyse de Akkoyunlu şehzadesi Ugurlu Mehmed'in eline düştü. Böylece Akkoyunlular, ezeli düşmanları Karakoyunlular'ın hakimiyetlerine son vererek onların ülkelerine sahip oldular. II- TEŞKİLAT VE KÜLTÜR XIV. yüzyıl ortalarında küçük bir kabile iken kısa zamanda büyük bir imparatorluk haline gelen Karakoyunlular'ın devlet teskilâtı İlhanlı ve Çağatay devletlerinin örgütleri esas alınarak meydana getirilmiştir. Karakoyunlu Devleti'nde hükümdar seçiminde Akkoyunlular da olduğu gibi aile ve aşiret reisleri etkiliydi. Ulusun yönetimine, ulusu teşkil eden aile fertleri arasında kim uygun görülürse o geçerdi. Hükümdarlık simgesi olarak çetr ve kırmızı renkte sancakları vardı. Paralarında sultan unvanını kullanıyorlardı. Karakoyunlu Devleti'nin saray örgütü de İlhanlılar ve Timurlular'in saray örgütü örnek alınarak oluşturulmuştu. Dergâh veya devlet-hâne denilen sarayda Inak, Feyc (Peyk), Rikâbdar, Bukavul, Mirahur, Ayakçı vs. gibi ünvanları taşıyan yoksul memurlar vardı. Diğer devletlerde olduğu gibi Karakoyunlular'da da devlet işleri Büyük Divan tarafından yürütülürdü. Divanin reisine Sahib Divan denilirdi. Karakoyunlularda vilâyetler, ikta ve yönetim suretiyle hükümdar ailesinden olanlara ve emirlere verilirdi. Sehzadeler gençlik çağına geldikleri zaman bir vilâyetin yönetimine atanır ve atabeyleri ile birlikte kendilerine verilen bölgeyi idare ederlerdi. Sehzâdelerin kalabalık maiyetleri ve düzenli saray örgütleri vardı. Karakoyunlu devletinde hükümdarın mahiyetindeki asker, yaya ve atli kuvvetlerden oluşmaktaydı. Devletin temelini ordu teşkil ediyordu. Ordu aşiret kuvvetlerinden meydana geliyordu. Ancak aşiret kuvvetleri devlete tamamen bağlı olmadıklarından bir yandan diğer yana geçebiliyorlardı. Bu sebeple kuvvetli ve güçlü sanılan devlet, aşiret beylerinin ordudan ayrılması ile bir anda zayıf duruma düşüyordu. Akkoyunlularda olduğu gibi, Karakoyunlularda da çerik kuvveti çok fazla idi. Eyalet valilerinin emrinde ve toprağa bağlı olan tımarlı sipahiler, devletin kurulması ve yükselmesinde büyük yararlılıklar göstermişlerdir. Hükümdarı korumakla görevli birliklere "korucu" adı verilirdi. Birliklerin toplanması, toplantı yerinin saptanması, emirlerin ilân ve duyurulması "tavacı" adi verilen memurların göreviydi. Karakoyunlular'da ordunun savaş düzeni de diğer Türk devletlerindeki gibi idi. Ordunun merkez kısmina "Uluğ kol", sağ kanadına "barangar" ve sol kanadina da "Cuvangar" denilirdi. Ordu kosun, tib ve feve gibi kısımlara ayrılırdı. Harp esnasında öncü birliklere "tarakol" adı verilirdi. Karakoyunlu hükümdarları, hayatlarının büyük bir kısmını savaş ve mücadelelerle geçirmelerine rağmen bilim ve fikir hayatinin gelişmesine ve ülkelerinin bayındırlığına da büyük önem vermişlerdir. "Hakiki" mahlasıyla şiirler yazdığı bilinen Cihanşah ünlü Abdurrahman Câmi ile mektuplaşmış ve şair, yazar ve bilginlerle sohbet etmiştir. Ünlü bilgin ve şair Celâleddin Devranî, Akkoyunlu ülkesine gitmeden önce Cihanşah'ın yanında bulunmuş ve Tebriz'deki medreselerde ders vermiştir. Risâle-i Hurüf adli eserini de sultan Cihanşah adına kaleme aldığı bilinmektedir. Yine Şeyh Sucaeddin b. Kemâleddin Kirmanî de, Hadikatü'l-Maarif adli eseri ile 1462 yılında tamamladığı Gülsen-i râz şerhini Cihanşah'a ithaf etmiştir. Bundan başka Sair Mevlâna Tusî de Cihanşah ve oğlu Sah Budak'ın sarayında bulunuyordu. Karakoyunlular döneminde imar faaliyetleri de dikkat çekmektedir. Karakoyunlu hükümdarları basta Tebriz olmak üzere birçok yerde cami, medrese, hastane ve köprü yaptırmışlardır. Bunlardan, Cihanşah'ın Tebriz'de yaptırmış olduğu Gök Mescid ve medresesi, onun esi Begüm Hatun'un medrese ve imareti, Van'daki Ulu Cami, isfahan'daki Cuma Camisi, Karakoyunlular’ın dini mimarîsinin en güzel örnekleridir.