Öz Türkçeleştirme Çalışmaları
Geçmiş yıllardan beri Öz Türkçe ve Türkçeleştirme çalışmaları tartışılagelmiştir. Öz Türkçe ile belirtilmek istenileni anlamayan veya anlamak istemeyen çevreler, doğuşundan kısa süre sonra bir “düşünce akımı” durumuna gelen bu çalışmaları karalamak adına değişik işler içerisine girmişlerdir. Binlerce yıldır işlenerek bugünlere gelen kutlu dilimizi yabancı etkilerden korumak; onu birçok dilde olabilecek “kirliliklerden” arındırabilmeye çalışmak; Türkçemizin hem öz yapısını ve sözcüklerini kaybettirmemek hem de çağdaş ortamın gerekleriyle donatmak amacıyla yapılan çalışmaların değişik yönlere çekilmeye çalışılmasının anlamsız bir çaba olduğunu söylemek, kuşkusuz tarih, kültür ve dil bilincine sahip Türklerce olumlu karşılanacaktır.
Konuyu derinlemesine açıklayabilmenin hem büyük bir araştırma ve çalışma gerektireceğinden hem de yazının kapsamı dolayısıyla uzayarak sıkıcı bir durum almasına neden olacağından, “Öz Türkçe” ile neyin anlatılmak istenildiğine, bu çalışmaların ne amaçla yapıldığına ve Türkçeleştirme çalışmalarını karalamaya çalışanlara kısaca değinmek istiyorum. Bunları anlaşılır ve derli toplu olması bakımından üç başlık altında topluyorum:
Genel bir dil ve tarih bilgisi olanların bileceği üzere, bugüne kadar ulaşabildiğimiz ilk yazılı kaynağımız “Orhun – Göktürk Yazıtları“dır. Bu yazıtlarda kullanılan dil, Türkçenin yazıtların yazıldığı döneme yakın bir zamanda oluşturulmadığını gösterebilmeye yeterlidir. Diyeceğim şu ki, elimize geçen ilk yazılı belge Orhun Yazıtları olsa da, dilimiz yazıtların yazıldığı dönemden çok daha önce oluşturulmuş bir dildir. Yaklaşık bir ay önce yazdığım “Türkçe ve Sümerce İlişkisi” adlı yazımda da bulabileceğiniz üzere, Prof. Dr. Osman Nedim Tuna “Türkçenin Yaşı” sorununa ışık tutabilecek bir çalışma yapmış ve Türkçenin en aşağı 8500 yıllık bir dil olduğunu ortaya koymuştu. Her ne kadar Türkçenin Orhun Yazıtları‘ndan çok öncesine giden bir döneminin olduğunu bilsek de, ulaşabildiğimiz en eski kaynağımız bu yazıtlar olduğu için, biz bu yazıtları ve o yazıtlarda geçen dili Türkçenin “özü” olarak sayıyoruz.
Göktürk dönemi Türkçesi, o dönemde İslamiyet’in etkisine girmediği için neredeyse hiç yabancı sözcük içermiyordu. Bu nedenle içerdiği sözcüklerin tümü, Türk’ün dil oluşturma becerisi ile yüreğindeki duyumsama gücünün örnekleriyle oluşmuştu. İşte aradan geçen süre sonucunda dilimize yerleşen yabancı öğeler karşısında, Türkçeyi özleştirmek için savunulan bu arındırılmış sözcüklerle oluşan dile, “Öz Türkçe” denilmektedir.
Yukarıdaki açıklamadan da anlayacağınız üzere, Öz Türkçe Türk’ün özüne dönmesi için oluşturmaya çalıştığı arı dildir ve bir duyuştur. İşte tam bu duyuşta Türk’ü tam anlamıyla anlamayanlarla bir ayrılış başlamaktadır. Eskici birkaç kişi, bu çabaları “Özünüze dönmek istiyorsunuz, o zaman arabalara binmeyip at üstünde gezin, çadırlarda yaşayın.” diyerek eleştirirler. Türkçeleştirmenin özünü anlayamadıklarındandır ki, en doğal davranışlar / çabalar içerisinde bulunan kişileri aymazca karalamak isterler.
Konuya ilgili kişilerin Öz Türkçeleştirmenin dilimize sonradan girmiş yabancı kökenli sözcüklerin tümünü dilimizden atmak, bu sözcükler yerine en eski atalarımızın kullandıkları sözcükleri getirmek olmadığını bilmeleri gerekir. “Türkçeleşmiş” olarak adlandırdığımız bazı sözcükler vardır ki, yüz yıllardır dilimizde kullanılarak Türkçeye uyum sağlamış ve belki de alındıkları dilde bile unutuldukları hâlde dilimizde Öz Türkçe sözcüklerden ayrılamayacak biçimde kullanılan sözcükler olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Türkçeleşmiş sözcüklerin yerine, sağlam ve uygun türetmeler yapılmadıkça bu sözcüklerin dilimizde kullanılmasında hiçbir sakınca yoktur. Örneğin “kitap” sözcüğüne Öz Türkçe kökenli uygun bir karşılık bulunamadığı için, (aslında Türkçede “betik / bitik” sözcüğü bulunmaktadır) yüz yıllardır dilimizde kullanılmış ve günümüze gelene kadar Türkçeleşmiştir. Bunun için bu sözcüğün kullanılması oldukça doğaldır ve bu sözcüğü atarak yerine anlamsız ve uygunsuz Türkçe kökenli sözcükler koymak, Öz Türkçeleştirme bilincine aykırı bir davranıştır.
Göktürk dönemi Türkçesinde neredeyse hiç yabancı sözcük olmadığını daha önceden belirtmiştim. İşte bu dönemden sonra Türkler’in toplu biçimde İslamiyet‘i benimsemesiyle birlikte, dilimize özellikle Arapça ve Farsça sözcükler girmeye başlamıştır. Çok değişik dönemlerde, değişik biçimlerde özünden uzaklaştırılan dilimiz, yıllar geçtikçe içine birçok dilden öğeler alır duruma gelmiştir. Osmanlı döneminde Fransızcaya olan ilgi sonucunda da dilimize birçok dilden gereksiz öğe (sözcükler ve sözcük öbekleri) sokulmuştur.
Sözcüklerle anlatılamayacak kadar güçlü ve köklü bir dil olan Türkçe, birçok dönemde özünden kopmuşların saldırılarına uğramıştır. Dilimizi bilerek veya bilmeyerek baltalayanlar karşısında, Türkçülük akımıyla eş zamanlı olarak Türkçecilik çalışmaları başlamıştır. Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Nihal Atsız gibi büyük bilginlerin önderliğiyle ve çalışmalarıyla, bir dönem % 75 – 80′lere varan yabancı sözcük oranı, % 15′lere kadar düşürülmüştür.
Bugün Öz Türkçecilik bilincini taşıyan milyonlarca Türk vardır. Bu bilincin kaynağında, dilimizin yüksek sözcük türetme gücüyle oluşturulan pek değerli sözcüklerin bir köşeye atılarak, onların yerine başka ulusların dillerindeki sözcüklerin kullanılmasını engellemek bulunmaktadır. Ne gerek var “koşul“lar dururken “şart“lar ileri sürmeye; “okul” yerine “mektep“lere gitmeye; “öğrenci” değil, “talebe” olmaya; “olanak” varken “imkân” aramaya; “iletişim” kurmak yerine “irtibat“a geçmeye; “sözlük” yerine “lûgat“a bakmaya; “bildiri” yerine “beyannâme” yayımlamaya; “olay“lara değil “hâdise“lere karışmaya veya “uygulama“lar değil “icraat“lar yapmaya… Bakın dilimiz ne kadar anlamlı ve uygun sözcükler türetmiş. Bunları kullanmak dururken, neden el dilindeki sözcükleri kullanmak durumunda bırakılıyoruz?
Bugün de geçmiş dönemlerde de Türkçeyi özleştirmeye çalışanlar, dilimizin ne kadar güçlü ve köklü bir dil olduğunu bildikleri için, onun özünden ne kadar uzaklaştırıldığını ve dönem dönem çeşitli kurumlarca o öze ait sözcüklerin kullanılmasına yasaklar getirtilerek nelerin amaçlandığını görerek kutlu Türkçemizi yabancı etkilere karşı elden geldiğince korumak için çabalamışlardır. Gerçekten yüreğinizde Türklük ve Türkçe sevgisi duyumsuyorsanız, bundan yaklaşık bin yıl önce yazılmış çok büyük bir Türk yapıtında geçen “yanut > yanıt” sözcüğünü bırakarak “cevap” sözcüğünü kullanmanın ne kadar anlamsız olduğunu anlarsınız.
Türkçeleştirme çalışmalarının nasıl bir duruşla gerçekleştirildiğini, Ziya Gökalp çok açıklayıcı bir dörtlükle ortaya koyuyor:
Uydurma söz yapmayız,
Yapma yola sapmayız,
Türkçeleşmiş Türkçedir,
Eski köke tapmayız.
Yukarıdaki dörtlükten anlaşılacağı üzere, dilimiz Türkçeleştirilmek için anlamlı ve yapıcı olmaktan uzaklaştırılmamıştır. Örnek vermek gerekirse, “hastalık” yerine “sayrılık” sözcüğünü kullanmak veya “hayvan” sözcüğünü kaldırıp “yılkı“yı kullanmak bugün için pek doğru değildir. Çünkü bu sözcükler yüzlerce yıldır dilimizde kullanılmış ve Türkçeleşmiştir. Birkaç örnekte görülen ve yerlerine daha sağlam sözcükler bulunamadığı sürece onları dilden çıkarmanın pek kolay olmadığı sözcüklere ellememek, “hemasır” yerine “çağdaş“, “hüküm” yerine de “yargı” sözcüklerini kullanmamalıyız demek değildir.
Siz de anlamışsınızdır ki, Türkçeleştirme çalışmaları şu veya bu dile karşı içimizdeki kötü düşüncelerin dilimize yansıtılması değildir. Türkçe karşısında tüm diller aynı değerdedir. Ayrıca bugün yaşayan dillerin içinde, dışa açık olmayan bazı küçük boy dillerinden başka hiçbir dil oluşturulduğu dönemdeki gibi kalmamış, değişmeler göstermiştir. Anlayacağınız “arı” dil yoktur. Buna karşın her ulus, diline yalnızca “gereksinim” boyutunda öğeler alır. Bir dilde “taş” gibi binlerce yıldır kullanılan bir sözcük varken, onu kaldırıp “seng” (Farsça) veya “hacer” (Arapça) yapmak aymazca bir tutumdur. Peki bu yapılmamış mıdır? Bir dönem içinde “seng” veya “hacer” sözcüklerini barındıran binlerce yapıt ortaya konulmuştur. İşte Türkçeleştirme, böylesine gereksiz ve dilimizin yapısına aykırı alıntıları dilden atmaya çalışmaktadır.
Türkiye’de Türk‘ü yüceltmeye ve Türk‘ün dilini, tarihini ve kalan tüm değerlerini bozacak öğelerden kurtarıp bundan yaklaşık 1500 yıl önceki kadar değerli bir ulus yaratmaya çalışan bütün çabalar “karalanmaya” çalışılmıştır. Bu durum Türkçeleştirme çalışmalarında da belirmiş ve bir dönem çok yararlı sözcükler türeten Türk Dil Kurumu‘nun çok yanlış işler içerisinde olduğu topluma benimsetilmeye çalışılmıştır.
Bugün Türkçeleştirme dediğimiz anda, bu konuya azıcık ilgisi olan ve bu duruşu benimsemeyen birkaç aymaz kalkıp şöyle der: “Türkçeleştirme dediğiniz, “otobüs“ü kaldırıp “çok oturgaçlı götürgeç“; “yumurta” yerine “tavuksal fırlatgaç“; “lokanta” yerine “otlangaç“… gibi sözcükler getirmek midir?” İşte bu kişiler, iki sözle bilinci karıştırılacak kadar düşünmekten kaçınan kişilerdir. “Bilgisayar” gibi bir sözcüğü türeterek bugün çocuklarımızın “computer“i kullanmamasını sağlayan Türk Dil Kurumu‘nun böylesine saçma uydurmalar yapacağına hiçbir Türk inanmamalıdır. Bu sözcükler, Tdk’nin yaptığı Türkçeleştirme çalışmalarını karalamak, Türkçeleştirmenin gereksiz ve anlamsız bir çaba olduğunu benimsetmek isteyen, dil ve ulus sevgisinden yoksun iki tane edebiyat öğretmeninin yapmış olduğu uydurmalardır. Amaçları, bu uydurmalar üzerinden Türkçeleştirmelerin hep bu yönde yapıldığını topluma benimsetmeye çalışmaktır.
Artık “mektep“lerde “talebeler” ile “tedrisat” yapılmaması, birilerinin gücüne gidiyor olacak ki, onlar “cevap” yerine “yanıt“, “sual” yerine “soru“, “beyannâme” yerine “bildiri” kullananları suçlu göstermeye çalışmışlardır. Yukarıda amacımızı açıklarken belirttiğimiz gibi, biz Türkçe gönüllüleri olarak sizin gibi yapmacık ve yararsız işler uğrunda değil, yapıcı ve anlamlı çalışmalar ortaya koymaya çalışıyoruz. Dil bilincine sahip kişilerin çalışmalarında birkaç çapulcu karşısında yılmayacaklarını biliyor görüyoruz. Bugün öğrenciler “imtihan” değil “yazılı / sınav” yapılıyorsa, bu bizim başarılı olduğumuzun apaçık göstergesidir.
Yukarıda üç başlık altında anlatmaya çalıştığım Türkçeleştirme çalışmalarını özetlemek gerekirse;
Türkçe yaklaşık 8500 yıldır işlenerek ve güçlenerek günümüze kadar gelmiş çok kutlu bir dildir. Bu dilin belli dönemlerde değişik biçimlerde kirletilmeye çalışılması, yalnızca belli dönemlerde yaşayanlara bugün kötü düşünceler beslememize neden olmuş, dilimize hiçbir yararı olmayan öğeler sokularak dilimiz baltalanmıştır. Yıllar, bugün düşündüğümüz gibi Türkçenin başka dillerden gereksiz alıntılar yapmasının doğru olmadığını göstermiş ve bugün saygı ile andığımız birkaç Türk bilgesi, Türkçenin % 80′lere varan yabancılaşmışlık durumunu, % 14′lere kadar düşürebilmiştir. Bunu da yukarıda değindiğimiz birkaç çapulcunun yaptığı gibi değil, dilimizin yapısını ve durumunu bilerek ona uygun türetmeler yaparak gerçekleştirmiştir. Yapılan çalışmaların sağlamlığındandır ki, bugün binlerce yıl önce atalarımızın oluşturdukları sözcükler ulusumuzca beğeniyle kullanılmaktadır.
Bir yüce milletin oluşturduğu bu kutlu dil, özüne aykırı dillerden yapılacak alıntılarla kirletilecek kadar çaresiz ve değersiz değildir. Bunun için Türkçeyi koruyup gelecek kuşaklara arı bir biçimde aktarmak, dil ve ulus bilincini taşıyan her Türk’ün öncelikli görevlerinden olmalıdır.
Dipçe: Yukarıdaki yazıda verilen örneklemeler ve özel adlar dışındaki tüm bölümlerde, derin kökenbilimsel inceleme yapmadan anlaşılabilecek 12 tane yabancı sözcük bulunmaktadır. Bu 12 sözcüğün yazıdaki tüm sözcüklere oranı “% 0,8“dir. Yani yukarıdaki yazının dili, % 99 oranında Öz Türkçedir. Bu da göstermektedir ki, Öz Türkçeleştirme çabalarıyla yazılar oluşturmak hiç de güç ve anlamsız değildir.
Yavuz TANYERİ
BENZER KONULAR
Bu Yazıya 28 Kişi Yorum Yazmış!
Yorum Yaz! | Görüş Bildir!
- Yazının Bağlantısı: Öz Türkçeleştirme Çalışmaları
- Yazının Bölümü: Benim Kalemimden, Türkçe, Türkçe
- Diğer kaynaklarda arayın:
- Etiketler: Arı Dil, Arındırma, Beceri, Çapulcu, Dil, Dil Dernegi, Dil Oluşturma, Dilde Arılaştırma, Dilimiz, İslamiyet, Karalama, Karalama Çalışmaları, Kutlu Dilimiz, Kutlu Türkçemiz, Öz Türkçe, Öz Türkçe Metin, Öz Türkçe Nedir, Öz Türkçe Yazı, Öz Türkçeleştirme, Öz Türkçeleştirme Çalışmaları, Öz Türkçeleştirme Çalışmalarının Kapsamı, Öz Türkçenin Kapsamı, Özleştirme, Özleştirme Çalışmaları, TDK, Türk Dil Kurumu, Türkçe, Türkçeleşmiş, Türkçeleştirme, Türkçeleştirme Bilinci, Türkçeleştirme Çalışmaları, Türkçeleştirme nedir, türkçeleştirme saçmalıkları, Türkçeleştirmeleri Karalama, Türkçemiz, Türkçenin Özleştirilmesi, Türkiyede Öz Türkçeleştirme, Yabancilasma, Yabancı, Yabancı Sözcük, Yavuz Tanyeri, Yobaz
- Rastgele 10 Yazı:
Övgüye değer, bin bir emekle hazırlandığı belli.Çok faydalanıyorum. Dolu dolu. Devamlılığını diliyorum Bu güzel insanlara teşekkürü bir borç biliyorum. Hepinizden Allah razı olsun.
Çok güzel bir site bu siteyi tüm arkadaşlarıma tavsiye ediceğim çok akıllıca düşünülmüş.
En güzel sitelerden biri ama Türkçemizi yani ana dilimizi bu kadar güzel anlatan site neredeyse yok. Gerçekten güzel bir şey bu bunları en içten ve gerçekten yürekten söylüyorum emeği geçen tümhocalarımıza teşekkür ederim yeni nesiller sizin olacaktır.
Çok güzel! Çok beğendim!
Öncelikle bu çalışmada emeği geçen herkesi canı gönülden teşekkür ederim Türkçe çok köklü ve zengin bir dildir az önce yazıyı okurken 8500 yıllık bir dil bu dili korumak her Türkün görevidir.Allah sizler gibi degerli hocalarımızı başımızdan eksik etmesin dil bir ülkenin olmazsa olmazlarından inşallah bu yaşıma kadar Türkçeyi doğru ögrenmişimdir.Kaynakları titizlikle okuyacağım inşallah.Türkçe yazalım Türkçe okuyalım Japonlar gibi olalım,onlar gibi ülkesine,diline,kültürüne sahip çıkalım.
İlk defa güzel bir site buldum bu çok güzel.
Yoo bu siteden daha güzelide var canım benim.
Arkadaşlar Türkçeyi doğru konuşalım, doğru yazalım lütfen.
Evet sana katılıyorum sana katılıyorum ama sanal ağlarda Türkçemizi doğru kullanmıyorlar.
Sayın Yavuz Tanyeri, çok güzel, bir o kadar da bilgilendirici bir metin. Her şeyi basit ama güzel anlatiyorsunuz. Ben bir şair olarak hep kitaplarımda öz Türkçe kullanıyor ve okuyucularımdan bunun karşılığını alıyorum. Ayrıca Melburunda Türk radyosunda yorumlar yapıyor ve dil konusunda bildiklerimi dinleyicilere aktarıyorum. Bu yazınızı da yorumlarımda kullanmak istiyorum. Sizlere çok teşekkür ederim. Sağ olun, var olun.
Yazınız çok güzel. Güzel misallerle öz Türkçeyi izah etmişsiniz. Her şey açık ve net. Sağ olun.
Turkay Bey,
Bu değerli yorumunuzla benzer bir yüreği taşıdığımızı ortaya koyduğunuz için teşekkür ederim. Sizin gibi toplum içerisinde etkin kişilerin Türkçemizi özleştirme çalışmalarını desteklemesi gerçekten bizleri sevindiriyor ve kaygılarımızı az da olsa hafifletiyor.
Varlığınız daim olsun değerli soydaşım.
Esen kalın.
Mustafa ve Yavuz:
Her ikinize de ilginizden dolayı teşekkür ederim.
Dilimize eskiden geçmiş kelimelere fazla karşı çıkılmaması konusunda Mustafaya katılıyorum. Ama Türkçemizi geliştirmemiz gerekiyor. Fiilllerden, sıfatlardan yeni sözcükler oluşturmayı yeni nesillere benimsetmek gerekiyor. Hayat yerine yaşam, imtihan yerine sınav denmesi konusunda baskı yapılmamalı: bu zenginlik özellikle yazı için gerekli. Yalnız, dilimize geçmiş her bir yabancı kelimenin Türkçesi oluşturulmalı. Kendi dilimizde yapmak mümkünken niçin başka dillerden kelime transfer edelim? bakın transfer dedim:) Bunun kuralları okullarda çocuklara iyice belletilmeli, sevdirilmeli. İngilizce ile dilimizi karşılaştırdığımda dilimizin kelime dağarcığı ne yazık ki çok yazıf, son derece fakir. bu fakirlik yazı dili açısından da konuşma dili açısından da böyledir. Osmanlıca (yazı dili olarak) çok zengindi ama halk bilmiyordu. Gitti diye üzülmüyorum. Şimdi yepyeni bir yapılanmanın olması gerekiyor. Dilimzde şu an kullanımda mevcut olan osmanlıcadan kalma kelimelerimizin ve öz Türkçe kelimelerimizin hepsi bir araya gelse bile yetersiz. çok yetersiz.
Çok önemli bir şey daha: Kitap yazanlara, internette yazanlara, gazetecilere, televizyon programı sunucularına, televizyonda konuşan sanatçılara, aydınlara yazılarında ve konuşmalarında ingilizce – fransızca sözcükleri kulanmamaları konusunda baskı yapılmalı. Çoğumuz kolayına kaçıp yabancı sözcükler kullanıyoruz. bu da gençlere ve çocuklara son derece kötü örnek oluyor. Ana dili Türkçe olan çok kişi var ki bunlar ingilizce konuşurken Türkçe tek kelime kullanmaz ama Türkçe konuşurken sık sık ingilizce kelime kullanır. Televizyonda görüyorum bu şekilde konuşmayı adamlık sanıyorlar. Yaptıkları terbiyesizlikten başka bir şey değil. Dinde günahlar nasıl kabul edilemezse dilde yapılan küstahlıklar da kabul edilemez. Bunun önemi anlaşılmalı.
Çok doğru söylemişsin bizde demiyoruz Türkçenin %90’nı yabancı dil olsun ama ne var ki kelime alışverişi olmadanda olmuyor.Tamam sen oranı %80 den %14’e düşürdün ama önüne gelen arapçayı farsçayı kazıyayım derken kelime dağarcığımızı yarıya indirdin ve düşünce ufkumuzu daralttın. Misal ingilizcenin dilbilgisi yapısı Türkçeden daha ilkel ama adamların dili kelime açısından daha zengin çünkü adamlar gereksiz yere milliyetçilik yapmıyor ve yenemediği bilek olunca öpüyor. Biz müslüman olduğumuzda bizden önce ki müslümanlar bilim ve sanattaki altın çağını yaşarken biz bozkırdan iniyorduk onlar bizden ileri idi. Biz 200 yıl ilerleyip size öyle katılalım diyemezlerdi ya.
Ne var! Bu kadar uzun yazacak ya! =p
Çok guzel begendım bırde yazılı sorularını versenız butun arkadaslarıma tavsiye ettim ogretmenlerime de verdim bu siteyi.