Önce hikâyesini anlatayım.
*
Bu şubat ayında, Amerika’da 72 yaşında çok ünlü bir doktor çalıştığı hastaneden bir e-mail aldı.
Hastane, doktordan, fiziki ve akli yeteneklerinin yerinde olduğuna dair tam teşekkülü bir hastaneden rapor istiyordu.
*
İlk tepkisi şu oldu:
“Kimmiş bu benim doktorluk yapıp yapamayacağıma karar verecek olan...”
*
Bayram sırasında FİBA Holding’in sahibi ve Yönetim Kurulu Başkanı Hüsnü Özyeğin’in “Bir Dünya Kurmak” adlı hayat hikayesini okudum.
Hiç abartmadan söylüyorum.
Her gencin, her işletme öğrencisinin, her ekonomi öğrencisinin, her genç yöneticinin ve iş insanının başucu kitabı olacak kadar güzel bir hayat ve başarı hikayesi.
Önce en başından, gençlik yıllarında Amerika’daki eğitiminden başlayayım.”
O şehrin hangi binasında olduğunu da bilmiyorum.
Bildiğim şu.
*
Şu günlerde 12 ülke, 13 dilden gelen 26 kişi bir binaya kapatılmış durumda. Bunlar 13 editör ve 13 tercüman.
Brezilya, Fransa, İtalya, İspanya, İsveç, Danimarka, Hollanda, Norveç, Portekiz, Polonya, Katalonya, Finlandiya ve Türkiye.
Bulundukları binada internet bağlantısı yok. Telefonla konuşmaları yasak.
Hepsinin önünde İngilizce yazılmış bir kitap var ve bunu kendi dillerine çeviriyor.
*
O adamlar...
Hani kamyonuna doldurduğu hayvan dışkısını adalet için yürüyen insanların önüne döken...
Niye yapıyor bunu biliyor musunuz...
Sanıyor ki, böyle yaparsa birilerinin gözüne girer...
Şu 15 Temmuz darbe günü MİT’e gelerek ihbarda bulunan Binbaşı O.K.’yla yapılan mülakat var ya...
O mülakatın yapılmasını bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan istemiş.
Odatv’de Müyesser Yıldız bu iddiayı bir adım daha ileri götürdü ve şunu yazdı:
O mülakatta “MİT’e darbe olabileceğinden söz ettiniz mi” sorusu bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın isteği üzerine sorulmuş.
*
Bu iddia ortaya atılalı üç güne yakın bir süre geçti.
Külliye’den bir açıklamaya rastlamadım.
*
*
Ne demiştik o gün Türkiye olarak...
“En kısa zamanda Şam’a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız...
Fatiha okuyacak, Emevi Camisi’nde namazımızı da kılacağız. Hicaz Demiryolu İstasyonu’nda kardeşliğimiz için özgürce dua edeceğiz...”
*
Suriye’deki savaşın başıydı...
Orada başlayan Arap zemheri kışını, biz “Tunus baharı” sanmıştık...
Belki de sahiden iyi niyetliydik...
Sergio Gomez Chavez, toprağın üstünde yatan heykele uzun uzun baktı.
2013 yılına gelmişlerdi ve 4 yıldır o tünelin içindeydi.
2003 yılında yağmurlu bir günden sonra keşfettiği delikten bir iple içeri indiğinden bu yana 10 yıl geçmişti.
O tünelin içinde insanlara ait bir şey arıyordu ve önünde ilk defa bir insan duruyordu.
Ama bu bir kadın heykeliydi.
Heykeli buldukları galeri, tünelin sonunda T harfi şeklinde genişleyen ve tavanı yükselen üç bölümlü bir yerdi.
Dışarıdan bakıldığında burası sanki çok büyük bir mağarayı andırıyordu.
Şimdi o güne kadar
BİRÇOK Meksikalı gibi, Sergio Gomez Chavez de o yılı çok iyi hatırlıyordu. 2003, Latin Amerika tarihine, “El Nino” yıllarından biri olarak geçmişti. El Nino denilen ve Orta ve Güney Amerika’nın doğu sahillerini vuran iklim değişikliğine bağlı şiddetli yağmur, o yıl da şubat, mart, nisan aylarında ortalığı kasıp kavurmuştu.
Bazı yerlerde, mezarlardaki tabutların topraktan dışarı fırladığı bir yıldı...
Toprak ana, aynı yıl sanki insanlık tarihinde çok önemli bir şeyi daha dışarı fırlatmıştı.
Mezarından fırlayan tabutlar ölümü anlatıyordu.
Sergio Gomez’in önündeki çukur ise “yaradılışın sırrını” anlatacaktı.
Çok iyi hissettiği bir şey vardı ki, Tanrı’nın gökyüzünden uzanan parmağı, ona o çukuru işaret ediyordu.