(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Salih Neftçi" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Salih Neftçi" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.

Salih Neftçi

Bir cadde, bir yol
13 Şubat 1999
Salih NEFTÇİ

42. Cadde yıllar önce bambaşkaydı.

Zamana uydu.

İlk önce o değişti.

* * *

New York'ta ‘‘turist’’ derken Avrupalılar vs. değil, genelde kısa pantolonlu, ellerinde kamera, şaşkın bakışlarla şehri gezen taşralılar kastedilir. Amerika'nın ortalarından gelenler...

Eskiden 42. Cadde'de fazla turist göremezdiniz.

Tehlikeli görünüşlü zencilerden veya Times Square çevrelerinde kümelenmiş, göğsü bağrı açık, yüzü yara-bere izleriyle dolu haydut kılıklı kişilerden korkarlardı herhalde.

Aslında bunların bazılarının polis olduğu söylenirdi. Ama turistler ne bilsin.

* * *

Sekizinci Cadde ile kesiştiği noktadan East-side'a doğru yürüyün, size sürekli kokain, esrar vs. satılmaya çalışılırdı. Aleni... Güpegündüz, herkesin ortasında.

Türkiye'de anlattığımızda ‘‘Polis neden yakalamıyor’’ diye sorarlardı.

Nasıl anlatalım ki, polis hangi birisini yakalasın... Adamlar bir değil, iki değildi...

* * *

Yürürken daha sonra ‘‘ünlü’’ Hotelling'in önünden geçerdiniz. Tüm dünyanın gazeteleri (halen de) burada satılır.

Geçerken heyecanlanırdınız.

‘‘Acaba günün Hürriyet'i geldi mi?’’

Eskiden Hürriyet, 42. Cadde'de bir dolara satılırdı. Parayı bayılıp alırdınız. Bazen bizim vatandaşları da görürdünüz. Gazeteyi dükkânın içinde açarlar çabucak okumaya çalışırlardı.

Halen de orada çalışan sevimli bir Amerikalı vardır.

Yanınıza gelir. Türkçe,

‘‘Beleş yok arkadaş’’ derdi.

Eskiden 42. Cadde'de bundan başka Türkçe konuşana az rastlanırdı.

* * *

‘‘Değişim’’ denen şey. Korkutucu, heyecan verici, belki bir yerde de üzücü...

Ama neresinden bakarsanız bakın kaçınılması imkânsız.

Hayatın kuralı.

42. Cadde de değişti.

* * *

İlk önce Mickey Mouse geldi.

Evet. Walt Disney 42. Cadde'de dükkân açtı. Karşısına hemen rakibi yerleşti. Şimdi tam karşıda Warner Broders'ın daha da büyük bir dükkânı var.

Arkadan British Airways geldi. Binanın tepesine koca bir Concorde koydu.

Bir de dev televizyon, 20 metrekare deseniz vardır.

Köhne binalar yıkıldı, eski eserler restore edilmeye başlandı. Yeni gökdelenler yerden mantar gibi bitti.

Tehlikeli görünüşlü adamlar, köşelerde kümeleşmeler ortadan kayboldu. Esrar satanlar duyulmaz oldu. Seks dükkânları birbiri arkasına kapandı.

42. Cadde'yi baştan sona yenilemeye başladılar.

Hatta caddenin en eski binalarından birisini rayların üstüne yerleştirdiler. 30 metre öteye çektiler.

* * *

Hotelling'e de epeydir girmedim.

Artık İnternet var.

Dünyanın bütün büyük gazeteleri gibi Hürriyet de İnternet'te.

* * *

Ah şu değişim denen olay...

Bu yazı ile okurlara bir süre için ‘‘Hoşça kalın’’ diyorum.



Yazının devamı...
ANAP ve seçimler
12 Şubat 1999
Salih NEFTÇİ

Bilmiyoruz okurlar da bizimle aynı hisse kapıldılar mı?

Siyaset sahnesi bir süredir seçim nedeniyle toz duman iken bakıyorduk.

ANAP ortada yok.

SEÇİM VAR MI?

ANAP cephesine baktığımızda gördüklerimiz şöyleydi:

Zaman zaman, birkaç demeç. Belki, birkaç söylenti. İstanbul belediye başkan adayının kim olacağı vs.

Tekrarlanan bir ‘‘kavga yok’’ ilkesi. (Bu ilkeyi dile getirmenin bir anlamı yok. Uygulanması zaten yeterli olacak.)

Ama seçmene verilmesi gereken somut mesajlar, izlenecek yeni politikalar konusunda bir suskunluk.

Ekonominin içinde bulunduğu çok ciddi durum ve hareketsizliğin maliyeti de üç aşağı beş yukarı bilinirken, burada da ne bir vizyon ne bir analiz, ne de yeni bir öneri.

ANAP sanki seçimlerin yapılmayacağını varsayan bir parti görünümündeydi.

Veya seçimleri kazanmayı garantilemiş, yerini sağlam gören, sadece hata yapmaktan çekinen bir oyuncu.

(Oysa biz ANAP açısından durumun hiç de böyle olduğu kanısında değiliz.)

LİBERAL PARTİ

ANAP siyaset sahnesinin en önemli oyuncularından. Özellikle de ‘‘bizler’’ açısından.

Öteden beri ekonominin, piyasaların işleyişini en yakından bilmesi gereken siyasetçilerin ANAP'ta olduğu varsayılır.

Yeni politikalar, ekonomide atılması gereken maliyeti yüksek adımlar genelde ANAP'tan beklenir.

Bir koalisyon sırasında ekonomi yönetiminin yine ANAP'a verileceği, ‘‘kaygıya gerek olmadığı’’ konuşulur.

Çünkü bizim çevreler ANAP'a çağdaş ekonominin kurallarını bilen liberal bir parti diye bakarlar.

Hatta, ANAP'ı bu özellikleri en güçlü olan kurum olarak görürler.

SORULAR

Ama seçim propagandasına bakın.

ANAP ekonomi konusunda yeni ne diyor?

Yeni hangi ekonomik politikaları öneriyor?

Ve daha da önemlisi. Diyelim ki ANAP yeteri kadar oy aldı. Makul bir koalisyon kuruldu...

Ekonomi yönetimi büyük çapta ANAP'a verildi.

Şimdi soralım:

KİMLER?

Böyle bir durumda ANAP'ın ekonomi yönetiminde kimler olacak?

Hangi yeni simaları göreceğiz?

Hangi yeni politikalar önerilecek?

SONUÇ

ANAP'ın beklenmedik bir oy kaybı siyaset sahnesinde hesapları bir anda değiştirecektir.

Liberal ve çağdaş bir toplumu savunanlar açısından çok olumsuz bir gelişme sayılmalıdır. Siyaset sahnesini temelden sarsar.

Beklenen, ANAP'ın daha dinamik bir görüntü sergilemesi ve bunu yaparken de yeni simaları kadrosuna katması, yeni politikaları çekinmeden dile getirmesidir.



Yazının devamı...
Gelecekteki bir çelişkinin maliyeti
11 Şubat 1999
Salih NEFTÇİ

Seçimler yaklaşıyor. Siyasetçilerin gözleri (doğal olarak) başka şey görmüyor. Ama piyasalar için aynı şey söylenemez.

Piyasa henüz olaya tam bir tepki vermiş değil.

Belki seçim yeteri kadar yaklaşmadı. Belki, faizler yüksek. Bekleniyor.

Biz de bu geçiş döneminden yararlanıp bir gözlemimizi tartışacağız. Dünkü gazetelerde küçük bir örneğini gördüğümüz bir çelişkiye değinmek istiyoruz.

DSP ve ekonomi konusunda.

DSP YÜKSELİRKEN...

DSP Meclis'teki küçük partilerden birisi olmasına rağmen tek başına hükümette.

Üstelik de seçime gidilirken.

Nedeni, yaşanmış olan yozlaşma ortamından sonra DSP'li siyasetçilerin bir yerde ‘‘galiba en dürüst onlar’’ çeşidinde bir imaj bırakmış olmaları.

Dürüstlük ve ciddiyet.

Bunlar toplumun susamış olduğu iki özellik.

Bu arada önemli bir diğer özellik unutuluyor olabilir.

Bu da bizi söz konusu çelişkiye getiriyor.

RİCA...

Dün Sayın Ecevit'in gazetelerde yer alan bir konuşmasını okuduk.

Adana'da ekonomik zorluklar nedeniyle kapanmış olan bir fabrikanın rica sonucunda yeniden açıldığını duyuruyordu.

Rica.

Piyasa ekonomisinde böyle bir olay yok.

Bizim gördüğümüz kadarıyla piyasa ekonomileri ‘‘rica’’ nedeniyle değil, ‘‘kazanç’’ amacıyla açılır.

Belki acı gerçek, ama gerçek. Piyasa ekonomilerinin temelinde insanların para kazanma, ileri gitme, yaşamlarını düzeltme, girişimci olma gibi özellikleri var.

Elbette bir yerde bencilce davranışlar.

Ama devletin denetiminde, piyasaların iyi organize edildiği, iyi çalıştığı durumlarda en ileri potansiyelini yakalayan, insanların yaşam düzeyini yükselten bir bencillik...

Parasal kazanç üzerine kurulu bu sistemi beğenmeyebilirsiniz. Ancak o zaman da ekonomiyi ileri götürecek, insanların yaşamlarını düzeltecek başka bir alternatif göstermek gerekiyor. (Planlama, bir şekliyle Sovyetler'de uygulandı. Sonucunu her zaman Türkiye'deki Nataşa'lardan öğrenmek mümkün.)

ÇELİŞKİ

Bizi düşündüren çelişki de burada.

DSP bir yanda dürüstlük ve ciddiyet nedeniyle oy kazanırken acaba çağdaş piyasa ekonomisinin ne anlama geldiğini burada oyunun hangi kurallarla oynandığını acaba gerektiği gibi kavrayabilecek mi?

Yoksa ekonomiyi sadece ve sadece emirler yasalar ve rica'larla mı yürütmeye çalışacak.

Diğer bir deyimle;

Acaba piyasanın kuralları unutulacak mı?

SONUÇ

Bu, şu an için geleceğin bir sorusu. Ama piyasalar açısından büyük önem taşıyor.



Yazının devamı...
Dünya borsaları ve İMKB
10 Şubat 1999
Salih NEFTÇİ

Dünya borsaları son aylarda ciddi ve bir yerde beklenmedik diyebileceğimiz bir yükseliş trendine girmişti.

Bu trend son günlerde değişir gibi oldu.

Avrupa'dan Amerika'ya hisse senetleri değer kaybetmeye başladı.

Neden?

İMKB bu gelişmeye nasıl tepki verebilir?

BÜYÜK KAZANÇ

Şu işe bakın.

Parasını ekim sonlarında bazı Amerikan internet hisselerine yatıran bir yatırımcı bu kadar kısa bir zaman içinde parasını üçe katlamıştı.

Bir koyup, üç almıştı.

İnanılmaz bir getiri...

Onun kadar ilginç bir diğer gelişme Güney Kıbrıs borsasında yaşandı. Daha bir yıl önce kredi notu hızla düşürülen, finansal sistemi dağılma noktasına gelen Güney Kore reform ihtiyacını ciddiye aldı. Göz boyama, kandırmaca vs. yerine gerçek reform yapma yolunu seçti. Maliyeti neyse ödemeye hazır olduğunu gösterdi.

Grevler vs. hükümet dinlemedi.

Yapılması gerekenleri iyi-kötü yaptı.

Güney Kore Borsası, kısa zamanda dolar cinsinden, neredeyse ikiye katlandı. Güney Kore'nin kredi notu yine ‘‘yatırım yapılabilir’’ seviyeye çıktı. Hatta borsa bir ara o kadar hızlı yükseldi ki, yönetim bir spekülatif balon oluşmasından korkmaya başladı.

Bu trendler şimdi geri mi dönüyor?

WALL STREET

Asya borsalarındaki yükselişlerin biz sağlam temellere dayalı olduğunu düşünüyoruz. Elbette bu Asya bütün sorunlarını çözümledi demek değil. Ama sistemleri stabilize oldu. Paraları dünyada çok önemli bir rekabet gücü elde etti. Birçok gerekli reform yapıldı.

Genel kanı, Asya'nın orta dönemde yine hızlıca bir büyüme içine girebileceği yönünde.

Ama Wall Street için aynı şeyi söylemek mümkün değil.

Özellikle de teknoloji ve internet hisselerinde halen de şişmiş bir ‘‘balon’’ var.

İnternet çok ciddi bir olay. Bizce, gerçek bir devrim. Ama internet hisselerinde fiyatların geldiği nokta da aşırı. Burada bundan sonra da yüzde 30-40'lık bir düzelme kimseyi şaşırtmamalı.

Oysa internet hisseleri birçok deneyimsiz yatırımcının gözbebeği. Bu yatırımcılar günü bilgisayarlarının başında, internete girip hisse alıp-satarak geçiriyorlar. En çok alıp sattıkları da internet hisseleri.

Bu yatırımcılar son zamanlarda internet hisselerinin büyük prim yapmasından etkilenip neleri varsa buraya yatırdılar. Fiyatlar aşırı seviyelere çıktı.

Şimdi bu hisselerde ciddi bir düzeltme bekleniyor. Bundan teknoloji hisselerinin de etkileneceği düşünülüyor. Ayrıca bilançolar da Amerika'da beklenenden biraz olumsuz çıktı.

Dünya borsalarındaki gelişmelerin arkasında ilk bakışta bu olaylar var.

VE İMKB

Bu durumda İMKB'nin Wall Street'ten etkilenmesi için fazla bir neden yok. Çünkü Wall Street'te düşüş belli sektörlere konsantre olmuş durumda. Bu sektörler ise Türkiye'de henüz yok.

Elbette Wall Street Avrupa'yı etkiliyor, bu da Türkiye üzerinde bir etki yapıyor. Ancak bu etkinin sınırlı olması gerek. İMKB düşeceği kadar düştü.

İMKB'nin esas dikkate alması gereken gelişme, bizce Asya'da büyümenin yeniden başlaması.

Bu Asya hisselerini bir anda çekici kılacak.

Bizce uluslararası sermaye şimdi beklendiğinden de daha hızlı olarak Asya'ya akmaya başlayacak.

SONUÇ

Türkiye'de reformların yapılıp yapılmadığına bağlı olarak, İMKB bu gibi bir durumdan olumlu veya olumsuz etkilenebilir.



Yazının devamı...
Faiz hesapları nasıl yapılabilir?
9 Şubat 1999
Salih NEFTÇİ

Seçim, reel ekonominin sorunları ve bankacılık sektörü şu anda piyasaların gündeminde değil.

Çünkü bir süredir piyasalar olaylara çok kısa vadeli bakar hale geldi. Hesaplar tamamen trader'ların davranışlarına göre ayarlanıyor. (Çok daha sınırlı olmakla birlikte, benzer bir trend aslında Batı piyasalarında da var.)

Kısa vadenin de ilginç sorusu şu:

‘‘Mevsimlik enflasyon düşüşü nominal faizlere yansırsa, faizler düşer. Ama nereye kadar düşer?’’

Kendi hesabımızı nasıl yaptığımızı açıklayalım.

REEL FAİZLER

Biz reel faizlerden hareketle işe başlıyoruz.

Düşündüğümüz şu:

Dünyada son yaşananlara baktıktan ve çeşitli trendleri hesaba kattıktan sonra biz Türkiye'de reel faizlerin yüzde 30 ile yüzde 50 arasında seyredeceğini düşünüyoruz.

Bu, ‘‘olayı çözen’’ bir gelişme yaşanıncaya kadar böyle devam edeceğe benziyor.

Gördüğümüz kadarıyla en iyimser durumlarda reel faizler yüzde 30'a yaklaşıyor. En olumsuz haberlerin geldiği durumlarda da bir anda yüzde 50'ye vuruyor. Ama bu iki sınır pek aşılmıyor. Ayrıca faizler bu seviyelerde de kalmıyor.

Reel faizler de genelde yüzde 37-43 koridorunda seyrediyor.

Tek bir rakam olarak söylemek gerekirse, yüzde 40 diyebiliriz.

Ama bu reel faiz. Yani enflasyon çıktıktan sonra, bonodan elde kalan ‘‘mal cinsinden’’ gerçek getiri. Sanayici ve çalışanlar açısından önemli.

Bono ve repo yatırımcısını ilgilendiren kavram nominal faizlerin seviyesi.

NOMİNAL FAİZLER

Biz nominal faizlere ulaşmak için yukarıdaki reel faiz koridoruna beklediğimiz enflasyon oranını ekliyoruz.

Aslında bizim beklentimiz önümüzdeki mevsimde enflasyonun piyasaların beklediğinden de daha düşük gitmesi. Ama nominal faizlerin seviyesini belirleyecek olan bu değil. Piyasaların enflasyon konusunda ne düşündüğü.

Burada da TÜFE'den hareketle şöyle bir hesap yapabiliriz.

Piyasa önümüzdeki nisan-temmuz döneminde tüketici enflasyonunu yıllık bazda yüzde 50 civarında görüyor.

Bunu yüzde 30-50 olan reel faiz bandına ekleyin.

Nominal faizler için yüzde 95 ile yüzde 125 arasında kalan bir koridor bulursunuz.

Demek ki önümüzdki mevsimlik dönemde nominal faizler en düşük yüzde 95, en yüksek de yüzde 125 arasında seyredecek.

Bizim analiz böyle.

Ancak...

SONUÇ

Bu yüzde 95-125 koridorunda seçim ve diğer önemli ekonomik gelişmeler hesaba katılmış değil.

Bu önemli noktayı unutmayalım.

Hesabımız piyasaların olaya çok kısa vadeli baktıkları ve birkaç hafta daha seçimin getireceği riskleri gözardı etmesi durumunda geçerli.

Seçim tarihi yaklaştıkça bu durum değişecektir.



Yazının devamı...
Piyasa ve söylentiler
7 Şubat 1999
Salih NEFTÇİ

Geçen cuma bono piyasasında derecelendirme kuruluşları konusunda söylentiler çıkmıştı.

Moody's ve Duff and Phelps'in Türkiye'nin kredi notunu düşürebilecekleri konuşuldu. O ana kadar alıcılı olan piyasaya bir miktar satış geldi.

Bu söylentiler ne derecede doğru?

Bir önemi var mı?

TREND

Asya'da yaşananlar derecelendirme kuruluşlarını daha temkinli yaptı.

Ayrıca, dünya ekonomisindeki deflasyonist baskılar da kredi riskini yükseltiyor. Derecelendirme kuruluşlarının görevi de zaten bu kredi riskine not vermek.

Sonuçta Moody's vs. gibi kurumlar daha ‘‘kıt'' not vermeye başladılar.

Bir trend oluştu.

Ancak bu trend Türkiye piyasalarını etkiler mi? Orası belli değil.

S&P ÖRNEĞİ

Bundan kısa bir süre önce S&P Türkiye'nin kredi notunda bir düzenlemeye gitmişti. Değişiklik sınırlı idi.

Ama ne de olsa bir değişiklikti.

Piyasalar birkaç saatlik, o da yumuşak bir tepki verdi. Sonra gelişme tamamen gözardı edildi. Oyuncular eski hesaplarına geri döndüler.

Moody's ve diğerlerinin neler yapabileceğini elbette bilemeyiz ama Türkiye'nin kredi notunda bir değişikliğe gitseler bile etkisinin S&P örneğinden fazla farklı olacağını sanmıyoruz.

Bu fırsatı kullanıp bazı oyuncular belki kâr realize eder. Diğerleri kısa bir süre birkaç açığa satış gerçekleştirir. Bunlar fiyatları bir miktar düşürür. Ama bizce başka bir etkisi olmaz.

MEVSİMLİK HAREKET

Çünkü biz geçen hafta yaşananlardan sonra profesyonellerin bu mevsimde olağan hale gelen nominal faiz düşüşüne oynadıklarını düşünüyoruz.

Nisan-temmuz döneminde enflasyonla birlikte yavaşlayan devalüasyon ve bunun etkisi ile düşen nominal faizler...

Bu gelişmeler reel ekonomiyi fazla rahatlatmasa dahi bonocular açısından önemli. Çünkü, bono piyasasındaki oyuncuları ilgilendiren nominal faizlerdeki ani oynamalar. Bono al-satlarından elde edilen kazançlar buradan kaynaklanıyor.

Mevsimlik hareketin yaklaşıyor olması da derecelendirme kuruluşlarından gelecek haberleri arka plana itiyor.

Bizim görüşümüz böyle.

SEÇİM

Ayrıca bir noktaya daha dikkat çekmek istiyoruz.

Önümüzde bir seçim var.

Dünyanın hangi demokrasisine giderseniz gidin, seçimden önce faizlerin aşağı gittiğine tanık olursunuz. Bazen çok. Bazen az. Ama kısa vadeli faizler genelde seçimden önce aşağı gider.

Bu da likiditede görece bir rahatlama anlamına gelir.

Bono piyasasına olumlu bir haber olarak yansır.

SONUÇ

Elbette çeşitli piyasa oyunları oynanacak. Söylentiler çıkacak. Bunlar doğal. Ama kısa vadede bono piyasasının bunlar üzerinde fazla duracağını sanmıyoruz.



Yazının devamı...
Ekonomide durum
6 Şubat 1999
Salih NEFTÇİ

Ekonominin durumunu merak edenler, ilişikte verdiğimiz grafiği izlemeye devam etmeliler.

Faizlerin, para ve kur politikalarının geleceği bu grafikteki gelişmelerde saklı.

Bu, finansal piyasaların da (henüz) fark edemediği bir olay.

Ekonomide gündemin ilk maddesi eskiden ‘‘finans-enflasyon’’ dinamiği idi. Bir süre önce reel ekonomideki gidiş ön plana çıktı.

GRAFİK

İlişikteki grafiği her ay okurlara aktaracağımızı duyurmuştuk. Son rakamlar evvelsi gün DİE tarafından yayınlandı. Grafiği de doğrudan DİE haber bülteninden aldık. Hiçbir değişiklik yapmadık.

Grafik, sanayi üretimindeki değişikliği aylık olarak gösteriyor.

Bir yıl öncenin aynı ayına kıyasla... Demek ki mevsimlik oynamalar, geçici kaymalar dışında, grafiği fazla etkilemiyor. Grafikteki hareketler orta ve uzun vadeli gidişatı yansıtıyor.

Şimdi rakamlara bakalım.

Türkiye hızla büyüyen bir genç nüfusa sahip. Bunlara iş bulunması için sanayi üretiminin de sürekli büyümesi şart.

Diğer bir deyimle, ‘‘normal’’ bir durumda grafikte görülen endeksin en az yüzde 6-7 artıyor olması gerek. Sanayi üretimi yüzde 1-2 gibi artsa bile, bu ekonomi için bir sorun oluşturacak. Genç nüfusun bir kısmı iş bulamayacak.

Ama rakamlara bakın.

RAKAMLAR

Geçen ayki bu grafiği ilk olarak verdiğimizde üretim yüzde 2.3 düşmüştü.

Ama ‘‘işin başındaymışız...’’

Bu ay açıklanan rakamlara göre üretim aralık ayında yüzde 9.1 gerilemiş.

Yani, bırakın gençlerin iş bulmasını, çalışanların sayısında çok ciddi bir azalma gündeme gelmiş bulunuyor.

Yüzde 35-50 bandında giden reel faizlerle zaten başka bir şey de beklenemezdi.

Olumsuz. Hatta, tehlikeli.

Ama bir sürpriz mi?

SONUÇ

En azından bu köşeyi izlemiş olanlar için değil.

Şimdi bir şey daha ekleyelim.

‘‘Yabancılar veya IMF birkaç milyar dolar verir, sorun çözümlenir’’ gibi çocukça açıklamalar gelirse...

Aldanmayın.

İlişikteki grafiği izlemeye devam edeceğiz.



Yazının devamı...
Seçimler ve Türkiye'nin sorunları
5 Şubat 1999
Salih NEFTÇİ

Siyasetçiler özellikle de ‘‘bizim'' kamptakiler, son yıllarda kötü bir sınav verdiler.

Bu değerlendirmeye sanırız fazla itiraz gelmeyecektir.

Bazı kişisel çabalar ve DSP içinde tanık olduğumuz bazı ciddi davranışlar da bu genellemeyi değiştirmeye yeterli değil.

Ama bu durumu, seçim öncesinde oluşan iyi bir fırsat olarak görmek de mümkün.

Ne demek istediğimizi açıklayalım.

SORUNLAR

Türkiye ekonomisinin bir bilinen sorunları var. Kemikleşmiş. Bir yerde kanıksanmış.

Yakından tanıdığımız sorunlar.

Eskimiş, tarihte kalmış yapılara sahip KİT'ler. Baştan sona değişmesi gereken sosyal güvenlik sistemi, kamu çalışanlarının sayısı, yüksek iç ve dış borç, gelir dağılımı vs...

Bu sorunlara son zamanlarda yenileri eklendi.

Çiller döneminin en önemli kalıntılarından saydığımız mevduata yüzde 100 güvence ile sakat para ve kur politikası sonucunda bankacılık sektörü büyük bir yapısal değişimin eşiğine geldi.

Asya'da başlayan kriz nedeniyle Türkiye, ihraç piyasalarını kaptırmaya başladı. Bu gitgide hızlanacak bir gelişme. Zamanla bu kayıplar kalıcı hale de gelecek.

İhracatın düşme eğilimine girmesi, dünya ekonomisindeki deflasyonist baskılar ve aşırı yüksek reel faizler, reel ekonomide derinleşen bir kriz başlattı. Bunun işsizlik ve üretim üzerinde önemli etkileri olacak.

Neresinden bakarsanız bakın, ortada sürdürülemeyecek bir durum var.

Çözümler ne?

LİSTELER

Gelelim siyasetçilere...

Ve seçime.

Sormak istediğimiz soru şu:

Siyasetçiler acaba seçim sırasında bu önemli sorunları tartışmaya açacaklar mı? Hangileri üzerinde duracaklar? Ve ne gibi çözümler önerecekler?

Önce olası bir itirazı yanıtlayalım.

Şu an siyaset sahnesinde yaşanan itiş kakışa bakan okurlar bu soruları biraz saf bulup:

‘‘Siyasetçiler yine kendi aralarında sığ tartışmaları sürdürüyor. Koltuk peşindeler. Sen ne diyorsun?'' diye sorabilirler.

Doğru, ama aday listeleri belirlenene kadar bunu bir yerde doğal karşılamamız gerekiyor. Koltuk gittikten sonra önemli sorunları tartışmışsınız neye yarar?

Mesele listeler ortaya çıktıktan sonra neler olacağı.

FIRSAT

Bizim bir tezimiz var.

Bir siyasi parti, vatandaşın önüne dürüstlüğü ile tanınan adayları koysun...

Önemli sorunları açık yüreklilikle tartışsın. Bazı makul çözümler önersin.

Gerçekçi olsun.

Faydasını görecektir.

Özellikle bu seçimde.

SONUÇ

Basit bir yöntem gibi gözüküyor, ama uygulanacağından (hiç) emin değiliz.



Yazının devamı...