(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Adnan Kaya" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Adnan Kaya" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Adnan Kaya
Bakımsız karanlık ve yanık
23 Aralık 2016

PARKLAR için dedim ki:

Hem pis...

Hem bakımsız...
Hem de zifiri karanlık...
İti, kopuğu, tinercisi, şarapçısı orada.
Zulada bıçak da var, alkol de var, bali de var.
İnsan bırak oturmayı, çoluğunu çocuğunu oynatmayı, geçmeye bile korkuyor.
Sağ olsun yine kimse üzerine almadı.
İşte, sonuç.



Bayraklı 1593/22 Sokak’taki parkın hali.
Bir yakmadıkları kalmıştı, onu da yaptılar.
Böyle giderse ileride başka neler olur, düşünmek bile istemiyorum.
Adres de verdim, bakalım bu kez biri bir şey yapacak mı?

***

ANLADIM Kİ

Kendimi kandırmışım

TÜRK Kızılayı’nın giyim bağış kutularının nasıl soyulduğunu...
‘Belki birine faydası olur’ diye içlerine atılan kıyafet ve eşyaların...
Kısacası bir ‘iyilik hareketi’nin birkaç kendini bilmez tarafından nasıl baltalanmaya çalışıldığını fotoğrafıyla ortaya koydum.
Bekledim ki, etkilisi yetkilisi bu işe bir an önce el atar.
‘Pes artık!’ dedirten bu vicdan yoksunları için önlem alınır.
Kendimi kandırmışım!

***

EÜ’DEN CEVAP VAR

Her gün 14 çeşit
yemek çıkarıyoruz

İZMİR’de uzun yıllar reklam sektörüne hizmet etmiş bir ağabeyimizin paylaştığı bilgiden yola çıkarak...
Ege Üniversitesi Hastanesi’nde yatan hasta ve refakatçilerine uzun süre aynı menünün verildiğini yazdım.
Hastane Müdür Yardımcı Vekili Başdiyetisyen Dilay Kurtoğlu aradı.
“Eminim ki, bu hastaların rahatsızlıkları gereği özel beslenmeleri, belki de diyet yapmaları gerekiyor.
Ama her öğün aynı yemeğin servis edilmesini bir türlü aklım almadı.
Birileri izah etse de işin doğrusunu anlasak demişsiniz” dedi ve ekledi:
“İzah ediyorum, bu iddia doğru değil.
Diyet hastaları için her gün alternatifli 14 çeşit yemek çıkarıyoruz.
Sebze de var, kırmızı et de, beyaz et de...
Okurunuzun söylediği gibi bir durumun olması imkansız.”
Hatta...
Hem son teknolojiyle donatılmış tamamen hijyenik mutfağı görmeye...
Hem de gıda mühendisleri ve diyetisyenler tarafından hazırlanıp uzman aşçılar tarafından pişirilen yemekleri tatmaya davet etti.
Bu açıklama üzerine aradığım ismi bende saklı ağabeyim ise sözlerinin arkasında.
“Kalp-Damar Cerrahisi’nde 5 gün kaldım.
Günde iki öğün olmak üzere tam 10 kez...
Çorba, zeytinyağlı taze fasulye, makarna, piliç but, söğüş domates-salatalık, bardak yoğurt geldi.
Tadına, tuzuna lafım yok.
Benim isyanım aynı menünün çıkmasına.
İsteyene adımı da, telefonumu da verebilirsin” diye de ısrar etti.
Benden paylaşması...

***

BUNU YAZMAK GEREK

Kendisi de ölümsüz
yetiştirenleri de!

BİR hobi olarak başladığım zeytinyağı tutkum aldı başını gidiyor.
Yurt içi ve dışından aldığım zeytinyağlarıyla mini bir de koleksiyon oluşturdum.
Ve imkanlar ölçüsünde de zenginleştirmeye çalışıyorum.
Dostlardan bu hafta da katkı geldi.
Bu vesileyle bir kez daha teşekkür ediyorum.
Hepsinde inanılmaz emek, alın teri, hikaye var.
Dolayısıyla benim için çok özeller.
Ama birinin yeri ayrı.
Meslektaşım Aynur Özgür Tattersall önce bir mesaj paylaştı, ardından da fotoğrafta gördüğünüz ürünleri getirdi.
Aynur’un ailesi 1971’de Bulgaristan’dan İzmir’e göç etmiş.
Bir akşam yemek yerken babası aniden annesine, “Habibe söz ver, bana bir şey olursa kızları üniversiteye göndereceksin” demiş.
Annesi, “Bey şimdi bu nereden çıktı?” diyerek kızmış.
Ancak bu olayın üzerinden sadece bir hafta sonra babası trafik kazasında can vermiş.
Babası 32, annesi 30 yaşındaymış.



Habibe Hanım genç yaşına rağmen bir daha hiç evlenmemiş.
Fedakarca çalışarak, biri beş, diğeri altı, öbürü 12 yaşında olan üç kızına hem annelik, hem de babalık yapmış.
O gece sofrada kızarak verdiği söze sahip çıkıp kızlarının üçünü de üniversitede okutmuş.
Ömrü mücadele içinde geçen Habibe Hanım iki yıl önce kansere yakalanmış.
Ve ne yazık ki teşhis konduktan sadece altı ay sonra sonsuzluğa adım atmış.
Aynur anlattı, ben dinledim:
“Annemin tek hayali bir tarlaya sahip olmaktı.
Hastalığını öğrenir öğrenmez hemen Londra’dan gelip Urla’da bir yer aldım.
Onunla son günlerini bu tarlada geçirdik.
Çok güzel anılarımız oldu.
Anneme, üzerinde birkaç zeytin ağacı olan 6 dönümlük o tarlaya ‘Habibe Hanım Çiftliği’ adını koyacağımı söyledim.
Hatta bir tabela yaptırıyordum ki, hastalığı ağırlaşınca yarım kaldı.
Şimdi, onun hayalini yaşatmak için tarlaya gözüm gibi bakıyorum.
Çıktığı kadar yağ üretiyorum, ayrıca hiç ilaçsız sofralık zeytin yapıyorum.
Dostlarıma, arkadaşlarıma hediye ediyorum.
Böylece hep birlikte annemi anıyoruz.
Senin de zeytin ve zeytinyağıyla ilgili olduğunu görünce...
Ve o enerjiyi alınca sana da göndermek istedim.
Biliyorum koleksiyon yapıyorsun ama ben bu yağı ve zeytinleri kullanmanı diliyorum.
Şişenin üzerindeki fotoğrafı cep telefonumla çektim.
Annemle tarlada geçirdiğimiz son anlardı.
Tatmadan önce, bu zeytin ve zeytinyağının kısa, belki de biraz uzun öyküsünü bilmen iyi olur diye düşündüm.”
Söz verdim, koleksiyonum için saklamayıp her sabah kahvaltıdan önce bir kaşık içeceğim.
Habibe Hanım gibi ömrünü bağ, bahçe, tarlaya veren, doğa dostu tüm kadınlarımıza selam olsun!

Yazının devamı...
Gerçeğin peşinde
16 Aralık 2016

Bu yoğun ve stresli süreçte doğaya ve hayvanlara sığınan bir hukukçu: Ali Oral... Başarılı bir avukat olmanın yanı sıra tam anlamıyla doğa ve doğal hayat tutkunu. Oral, dava dosyalarından ve iş toplantılarından fırsat buldukça memleketi Kula’da, eşi Yıldız Hanım’ın büyük özveriyle hayata geçirdiği çiftlikte olmaktan büyük keyif alıyor. Atları, koyunları, kazları, ördekleri, tavukları, hindileri ve ve gözü gibi baktığı Kangal köpekleriyle yaşam enerjisi depoluyor. Aslında 15 sene önce hobi olarak başlayan çiftlikte bugün zeytinliklerin ve bağların olduğu 600 dekarı aşan büyüklüğe erişmesini ve ziraat mühendisi olan eşinin mesleği hale gelmesini, “Bizim hobimiz hobi olarak kalamıyor” diye anlatsa da doğa ve hayvan sevgisi o kadar baskın ki, çiftlikte geçirdiği zamanı anlatırken yaşadığı mutluluk gözlerinden okunabiliyor. Ali Bey aynı zamanda tutkulu bir Galatasaraylı. Onun sarı-kırmızı aşkı babasından geliyor. Ondan da oğullarına geçmiş durumda. “Hakikati arama ve iyi insan olma yolunda ilerleyerek keyifli, ilkeli ve şerefli yaşam sürmek” diye özetlediği hayat felsefesiyle yolun başındaki meslektaşlarına da bir anlamda ışık tutan Ali Oral, özel hayatının çok da bilinmeyenlerini Sıradışı’na açtı.

 

HAYAT FELSEFESİ
Hakikati arama ve iyi insan olma yolunda ilerleyerek, ailem ve dostlarımla birlikte keyifli, ilkeli ve şerefli yaşam sürmek. Çalışmak, çalışmak, çalışmak. Eğer mümkün olursa adımızı bizden sonra da uzun yıllar yaşatacak bir eser bırakmak.

 

OTOMOBİL
Doğan’dı ama klimalıydı

* İlk arabam 1990 model lacivert bir Doğan’dı. O dönem eşine ender rastlanacak özelliği klimalı olmasıydı. Şimdi siyah Land Cruiser ve BMW’m var. Otomobilimi uzun seyahatler hariç kendim kullanırım. Ancak özellikle zamana karşı yapılan yolculuklarda yanımda şoför olmasına rağmen direksiyonda yine ben otururum. “Bir arabadan öncelikli beklentim güvenlik ve konfor” diyebilirim. Genel olarak kurallara uyan dikkatli bir sürücüyüm. Hız yapmaktan keyif almadığımı da söyleyemem!

 

BESLENME
Kuzu dolmada iddialıyım

* Kahvaltısız güne başlamam. Saat 05.00 dahi olsa yapmadan evden çıkmam. Zaten buna eşim de izin vermez. Hafta içi haşlanmış yumurta, siyah zeytin, tulum peyniri, domates, yeşil biber, bal ve çay yerim. Hafta sonu ise sınır tanımam. Öğlenleri mutlaka dışarıda olurum. Sebze, balık ve kırmızı eti dönüşümlü olarak tüketirim. Akşam yemeğini ise evde yemeye özen gösteririm. Sebze, et ve kuru baklagillerden oluşan lezzetleri tercih ederim. Dışarıda isem ızgara balık yerim. Kapuska dışında hiçbir yemeği ayırmadan yiyebilirim. Ancak kuzu eti, deniz mahsulleri ve sakatatın bendeki yerinin farklı olduğunu söyleyebilirim. Yoğunluk nedeniyle çok sık giremesem de mutfakla aram iyidir. Hemen hemen tüm et yemeklerini pişirebilirim. Eşimle ortak çalışmamızın eseri olan ve taş fırında bizzat pişirdiğim kuzu dolmam meşhurdur.

 

MEKAN
Lezzet çıtası yüksek olmalı

* Lezzet ve hijyen çıtası yüksek her yerden hoşlanırım. Marka üzerinde çok durmam. Ancak Urla Özbek’teki Akın’ın Yeri’nde günü batırmak veya Yengeç’te akşam imbatını hissetmek ayrıca hoşuma gider. Öğle yemekleri için ise genellikle Adil Müftüoğlu (Uğur) ve Çankaya Lokantası’nı tercih ederim.


 

SPOR
Üç kuşak Galatasaraylıyız

* Son bir yıla kadar hoca eşliğinde salon sporları yaptım. Ancak dizimdeki bir sorun nedeniyle şu anda sadece yüzüyor ve yürüyorum. Galatasaray’lıyım. Babam da GS’liydi. İki oğlum da sarı-kırmızı renklere aşık. Hatta büyük oğlumdaki bu sevda liseyi Galatasaray’da okuması sonucunu dahi doğurdu.

 

TATİL
Bol bol okuyarak geçiririm

* Yılda bir kez eşim ve çocuklarımla birlikte mutlaka tatile çıkarım. Ancak bu bir haftayı geçmez. Bunun dışında eşimle 2-3 günlük fırsatları da değerlendiririz. Tatil çoğu zaman benim için ailemle birlikte olmak anlamı taşır ve asıl bu yönü hoşuma gider. Genellikle Çeşme’de kitap okuyarak, dostlarımla birlikte olarak veya çiftlikte mesleğimden tamamen ayrı bir alanda çalışarak dinlenirim.


 

HOBİ
Klarnet çalmak istiyorum

* Yaklaşık 15 yıl önce eşimle hobi olarak çiftçiliğe başladık. Ancak bir süre sonra bu hobi olmaktan çıktı. Eşimin başında olduğu bir zirai işletmeye dönüştü. Yani ben hobi edinmeyi veya hobiyi hobi olarak muhafaza etmeyi başaramadım. Bu aynı zamanda benim için bir pişmanlık vesilesi. Güncel kitapları kaçırmam, haftada bir tane bitiririm. Rus ve Fransız klasiklerine de özel ilgi duyarım. Emek verilmiş ve bana göre belirli bir kalitenin üzerindeki her müziği dinlerim. Klarnet çalmayı çok istiyorum. Bir miktar ders almama rağmen aşama kaydedemedim.

 

KARİYER
Hukuk dışında yer yazmadım

* Kula 4 Eylül İlkokulu, Kula Ortaokulu ve Atatürk Lisesi’nde (yatılı) okudum. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni dereceyle bitirdim. 1989’dan bu yana, yani 27 yıldır İzmir Barosu’na kayıtlı avukat olarak faaliyet gösteriyorum. Çocukken, “İleride şu mesleği yapacağım” gibi derin bir düşüncem olmamakla birlikte, çevremdeki herkes benim avukat olacağımı öngörürdü. Belki bundan da etkilenerek ilk tercihim hukuk fakültesi oldu. Daha doğrusu tercih listemde hukuk dışında bir seçenek bulunmuyordu.

 

GÜNE BAŞLANGIÇ
Bir saatimi gazeteye ayırırım

* Akşamı dışarıda geçirmediysem en geç 24.00’te yatar, 07.00’de de uyanırım. Şayet çiftlikte isem hafta sonu olmasına rağmen kalkış saatim 06.00’ı geçmez. O güne özel bir seyahat veya toplantı programım yoksa 09.00’da evden çıkarım. Aradaki zamanın en az 1 saatini (hemen hemen tüm köşe yazıları da dahil) gazete okuyarak geçiririm. Yüzme veya yürüyüş programım varsa en geç 06.00’da kalkmış olurum. Yani daha az uykuyu göze alır, ancak 1 saatlik gazete mütalaamdan vazgeçmem.

 

SEVİMLİ DOSTLAR
Çiftliğimizde yok yok

* Yaşamım boyunca hayvanlara ilgi, merak ve sevgi besledim. Narlıdere ve Çeşme’de değişik nedenlerle hayvan bakamıyoruz. Ancak bu eksikliği çiftlikte kat be kat gideriyoruz. Şu an köpek, kaz, ördek, tavuk, hindi, at, boğa, koç, koyunumuz var. Özellikle kangallarımız (Aslan, Toros, Barut, Ayaz, Poyraz, Ateş) ve çok gösterişli bir konkur atı olan ‘Baytaki’ tüm stresimi alan sevimli dostlarım. Daha önce de yine çiftlikte ‘My Pleasure’ isimli çok asil, ünlü ve gösterişli bir İngiliz atıyla çok keyifli 5 sene geçirdik.

 

ASTROLOJİ
Kadim bir bilim ama hiç ilgi duymadım

* Burcum terazi. Çevremdekiler burcumun özelliklerini gösterdiğimi söylerler, ancak en kadim bilimler arasında yer aldığını bilmeme rağmen ben hiçbir zaman astrolojiye ilgi duymadım.

 

KİMDİR?
Adı ve soyadı: Ali Oral
Doğum yeri ve yılı: Manisa Kula, 1965
Eğitimi: Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi
İşi: Avukat
Burcu: Terazi
Medeni durumu: Mühendis Yıldız Oral’la evli. Ozan Gündüz ve Bartu adında iki erkek babası.

Yazının devamı...
Güzel ülkemin güzel insanları
16 Aralık 2016


Birbiri ardına yaşanan olaylar yüzünden morallerimiz dibe vurdu.
Neredeyse geleceğe dair umutlarımız bile tükendi.
İyi de bu ülkede hiç mi iyi şeyler olmuyor?
Oluyor olmasına da ne yazık ki yoğun gündemde onlara yer kalmıyor.
Malum, ben de bu köşede 30 haftadır -kalemimin yettiğince- bölgemizde gözüme çarpan aksaklıkları dile getiriyor ve çözümü konusunda yetkilileri göreve davet ediyorum.
Tabir yerindeyse, ‘kaya düşürerek’ ilgilileri harekete geçirmeye çalışıyorum.
Ama bu hafta izninizle format dışına çıkarak güzel ülkemin güzel insanlarına da yer vermek istiyorum.
Çünkü onlar işlerini hakkıyla yapıyor ve onurlandırılmayı da hak ediyorlar.

 

***
Bir insan


GEÇEN hafta yıllık iznimin bir bölümünü kullandım.
Eşimle birlikte -iki günlüğüne de olsa- İzmir’in karmaşasını arkamızda bırakıp Cunda’ya kaçtık.
Burası, Ayvalık’ın en gözde merkezlerinden.
Tarih kokan daracık sokakları, zamana tanıklık eden taş binaları...
Eşsiz doğası, ulu çınarları...
Bir kahvede sessizce sohbet eden ihtiyar delikanlıları, kapı önlerinde oturan beyaz saçlı teyzeleri...
Nefis zeytin kokusu, balıkçı motorlarının insana huzur veren sesi...
Deniz ürünlerinin en nefis çeşitlerini sunan restoranlarıyla gerçek bir Ege rüyası.
Biz de...
Hem zihnimizi boşaltıp yenilendik.
Hem yeni yerler, mekanlar gördük.
Hem de yeni insanlarla tanıştık.
Hayatımıza kattığımız bu kişilerden biri de Salih Doğan oldu.
Bir dostumuzun vasıtasıyla tanıştığımız Salih Bey, Cunda Körfez Restoran’ın işletmecisi.
30 yıldır bu sektöre A’dan Z’ye hizmet veren Doğan, “Salih’in Yeri” olarak da bilinen mekanını 2012’de açmış.
Sahilden biraz içeride olmasına rağmen, gittiğimiz gün neredeyse oturacak yer yoktu.
“Sizi farklı kılan ne?” diye sorduk.
Mütevazı cevaplar aldık.
Ama gördük ve öğrendik ki:
Salih Doğan işini sevgiyle, tutkuyla, aşkla yapıyor.
Hayat ritmi kabul edip yüreğini ortaya koyuyor.


Balık çeşitleri hem bol, hem taptaze.
Bütün sebzeleri kiraladığı tarlasında kendisi yetiştiriyor.
Ayvalık’ın envai çeşit otlarını (öyle ki, masada vazoların içindeki çiçekleri bile) dağlardan bizzat topluyor.
Tüm lezzetlerde Ayvalık’ın o meşhur zeytinyağını kullanıyor.
Ortam ferah (yan masayla dip dibe oturmuyorsunuz) ve özgün.
Bir o kadar da dingin.
Personel ise son derece deneyimli ve titiz.
Yanlış anlaşılmasın, Salih Bey’in reklamını yapmıyorum.
(Ki, bence buna ihtiyacı da yok!)
Sadece bir beğeniyi dile getiriyorum.
Ve eminim ki, Cunda’da nice benzer isimler ve mekanlar var.
Turizmde çeşitlilik arayanlara duyurulur:
Cunda gastro turizm için ideal bir yer.

 

***
Bir mekan


AYVALIK Ticaret Odası Başkan Yardımcısı İbrahim Sakallı’yla bir yandan Fenerbahçe-Beşiktaş derbisini izlerken...
Bir yandan da ilçeyi savaş alanına çeviren sel felaketi, bu yıl 12’ncisi düzenlenen Uluslararası Zeytin Hasat Günleri...
Ayvalık’ın üst kimliği zeytin, asıl gelir kaynağı turizm...
Ekonomi ve siyasetteki son gelişmeler ile inşaat sektörü üzerine sohbet ettik.
Kendi adıma söylemeliyim ki, hem bilgime bilgi ekledim, hem de yeni şeyler öğrendim.
İbrahim Bey aslında inşaat, yapı ve dekorasyon malzemeleri alanında faaliyet gösteren Nidus Yapı’nın sahibi.
1978’den bu yana hizmet veriyor.
Bugünlere nasıl geldiğinin öyküsü ise...
İnanın, günümüz gençlerine ve girişimcilik yolunda karar aşamasında olanlara ders niteliğinde.
Ve inşallah başka bir yazı konusu.
İbrahim Sakallı asıl işinin yanı sıra -yaşadığı yerin doğasına uygun olarak- zeytin ve turizmle de son derece ilgili.
Örneğin, Cunda’ya birbirinden güzel iki tesis kazandırmış.
İlki, ismini dedesinin Mübadele’den önce yaşadığı Midilli’deki köyden alan Kapya Otel...
Ada mimarisinin ruhuna sadık kalınarak günümüzün konforuyla inşa edilmiş.
11 süit ve altı farklı döşenmiş odasıyla hizmet veriyor.
Diğeri ise bizim de konakladığımız Güle Otel...
Cunda’nın tam merkezinde.
İkisi cumbalı toplam sekiz odası var:
‘Begonvil’, ‘Yasemin’, ‘Sardunya’, ‘Ortanca’, ‘Gül’, ‘Akşamsefası’, ‘Leylak’ ve ‘Hanımeli’...
Bize cumbalı ve gürül gürül yanan şömineli odalardan ‘Hanımeli’ düştü.
Doğrusu ya, odun ateşinin doğal sıcaklığını ne kadar da çok özlediğimizin farkına vardık.
Aslında her iki tesisin başında da İbrahim Bey’in eşi Fatma Hanım var.
Her sektörde olduğu gibi turizmde de kadın elinin değdiği yerin nasıl güzelleştiğini bir kez daha gördük.
İki tesis de yöresine, geçmişe, doğaya saygılı olduğu kadar zamana da meydan okuyor.
Ve her detayı sevgiyle, özenle düşünülmüş.
Aslında Cunda’da bu tarz birçok konaklama imkanı var.
Siz de yaşadığınız kentin karmaşasından, gürültüsünden, kalabalığından sıkıldıysanız inanın Cunda iyi bir seçenek.

 

***
Bir mekan, iki insan


CUNDA’nın bir de ‘Ayna’sı var!
Burası ismi ile müsemma bir yer.
Ayvalık’ın, Cunda’nın gerçekten de ‘Ayna’sı.
Meşhur Taş Kahve’nin hemen arka sokağında.
Naif, keyifli, bir o kadar da özel bir mekan.
Özgün mimarisi, taş iskeleti, yüksek tavanı, uçuşan perdeleri, etnik-jazz müzik esintileriyle adanın mistik havasını hemen hissediyorsunuz.
Zaten tabelasında da “Yeme-İçme-Oturma Yeri” diye yazıyor.
11 yıl önce bir aile işletmesi olarak açılmış.



Emekli edebiyat öğretmeni Nihal Sayın ve kızı Ezgi Güven işletiyor.
Nihal Hanım’ın göçmen anne, Karadenizli babadan gelen yeme içme kültürünü harmanladığı mekan, kızı Ezgi’nin de katılmasıyla...
Akdeniz ve Girit mutfağının temel özelliklerinin yeniliklerle harmanlandığı bir laboratuvara dönüşmüş.
Menünün en önemli özelliği tüm yemeklerde lezzet ve sağlığın estetik sunumla bir araya getirilmesi.
Kullanılan tüm ürün-malzemelerin yerel ve doğal oluşu.
Zeytinyağı dışında hiçbir sıvı yağ kullanılmayışı.
Bir gün yolunuz düşer de uğrarsanız, inanıyorum ki, bu satırlar için bana hak vereceksiniz!

 

***
Bir de girişimci anne


AYVALIK’ta bir de Şule Saray’la tanıştım.
O, çocukları için her şeyi göze alan ve en güzelini isteyen bir anne.
Öyle ki, onları doğal ve sağlıklı ortamda büyütebilmek için eşiyle birlikte altı yıl önce İstanbul’dan Ayvalık’a taşınmışlar.
Şule Hanım bir yandan kızlarını büyütürken, bir yandan da ‘Burada ne yapabilirim?’in arayışına girişmiş.
Ve, eş-dostun taleplerinden yola çıkarak...
Kurduğu www.ayvaliktansize.com adlı internet sitesi aracılığıyla yörenin ürünlerini sipariş üzerine yurdun dört bir köşesine, hatta yurt dışına pazarlamaya başlamış.
Ağrı’dan da müşterisi var, Diyarbakır’dan da...
Almanya’dan da, İsveç’ten de...
Kendi ağzından öyküsü şöyle:
“Ayvalık’a yerleştikten sonra gördüm ki, -bilinenin aksine- zeytin ve zeytinyağının dışında aslında pek çok ürünü var.
İstedim ki, yeni yaşam yerimde sahip olduğum bu nimetleri herkesle paylaşayım.
Başkaları da bu güzelliklerden, değerlerden, lezzetlerden haberdar olsun ve faydalansın.
Tıpkı yüzyıllardır köylü kadınlarımızın, anneannelerimizin doğal yöntemlerle yaptıkları sağlıklı ve doğal besinleri onlar da tatsın.
Kendi çevremle başladığım bu yolculuk, tavsiyeler ve sonrasında sosyal medya üzerinden daha çok kitlelere ulaşmamı sağladı.”
Şule Saray, 2012’de başlayan serüvenine bugün de ilk günkü heyecanıyla devam ediyor.
Bu süre zarfında yaşadığı deneyimler onu pek çok yeni bilgi, tecrübe ve insanla tanıştırmış.
“Ama, ‘En güzel yanı ne?’ diye sorarsanız, insan zengini oldum ben” diyor.
Çok şükür ki, amaç güzellik olunca karşınıza da hep güzel insanlar çıkıyor.
İşte, Şule Hanım da bunlardan biri!

Yazının devamı...
Bu gençte ‘Işık’ var
9 Aralık 2016

İzmir ve Bodrum’daki Çin restoranlar zinciri Red Dragon’un genel müdürlüğünü üstlendi. 27 yaşındaki Işık, 4 yıldır yazları Bodrum Marina, kışları ise İzmir’deki restoranın başında. Genlerinde olsa gerek, o da babası Haşim Işık gibi yaptığı işe aşık. Deyim yerindeyse; işle yatıp, işle kalkıyor. Genç, dinamik, çalışkan, bir o kadar da sosyal. Değişime, dönüşüme, yeniliğe açık, ufku geniş. Dolayısıyla hedefleri de büyük.

Öncelikle Red Dragon’ları bir gün Ege sınırlarının dışına taşıyıp, İstanbul ve Ankara’ya da götürmeyi, böylece markanın adını ve bu eşsiz lezzeti Türkiye’ye duyurmak istiyor. Tabii bir de babasının uzun yıllardır en büyük hayali olan Çin’de Türk restoranı açıp, Türk mutfağını Çinlilere tanıtıp sevdirmek için çabalıyor. Türkiye’ye ekonomist olarak gelen ve hala kendileriyle Çinli müşteriler arasında köprü görevi üstlenen Jak Baba ve önce Müslüman, çok uğraştıktan sonra da Türk vatandaşı olup ismini Abdullah olarak değiştiren baş aşçı Janhua Al başta olmak üzere hepsi birbirinden deneyimli ekiple emin adımlarla yoluna devam ediyor. Ama eğitimini aldığı siyaset bilimi de hep aklının bir köşesinde. Zaten, “Politika benim yaşamımda önemli bir yer tutuyor. Bir gün milletvekili olup milletimi Meclis’te temsil etmeyi arzuluyorum” diyor. Yoğun iş temposuna rağmen fitness ve spinning yapıyor. Sıkı Galatasaraylı. Birçok oğlak burcu erkeği gibi güvenilir, planlı, disiplinli, hırslı ve renkli. İşte diğer ayrıntılar...

HAYAT FELSEFESİ
Monotonlaşmaktan uzak kalmak.

OTOMOBİL
Direksiyonda şoförüm var

* İlk arabam Opel Astra’ydı. Şimdi 2015 model beyaz Audi A4’üm var. Bir otomobilden beklentim konfor ve hız. Trafikten stresli olduğu için uzak duruyorum. Bu yüzden özel şoför kullanıyorum.

BESLENME
Suşi konusunda iddialıyım

* Sabahları güne sade kahve içerek başlıyorum. Köy kahvaltısından hoşlanıyorum. Sucuklu yumurta vazgeçilmezim. Öğlenleri sosyalleşmek adına yemeği arkadaşlarımla yiyorum. O gün canım ne istiyorsa onu tüketiyorum. Akşamları ise hafif sebze yemeklerini tercih ediyorum. Ara öğün alışkanlığım yok. Tadı yoğun olan şeyler daha çok hoşuma gidiyor. Mutfakla aram bekar bir erkeğinki nasılsa öyle! Ama suşimi tavsiye ederim. Bu konuda becerikliyim.

MEKAN
Müzik çok baskın olmamalı

* Müzik sesinin baskın olmadığı her mekandan hoşlanırım. İzmir’de kendi işletmemizin yanında Üçkuyular’daki Sipari Restaurant’ı severim. Gittiğim yerde güler yüz, temizlik ve hijyen ararım.

SPOR
Fitness-spinning yapıyorum

* Yoğun iş tempoma rağmen kendime zaman ayırıp özel eğitimen eşliğinde fitness ve spinning yapıyorum. Sıkı bir Galatasaray taraftarıyım.

TATİL
Tabiri caizse sıfırlanıyorum

* Tatili ne yazık ki önceden planlama şansım yok. Dolayısıyla kaç kez çıkıp ne kadar süreyle dinlendiğim konusu değişken. Yazları Bodrum Marina’daki şubenin başındayım. Dolayısıyla ancak gün içinde bulduğum boşlukları değerlendirmeye çalışıyorum. Genelde sonbahar ve kışın bir yerlere gidebiliyorum. Takil benim için bol bol dinlenmek, tabiri caizse sıfırlanmak demek.

HOBİ
Benim için özel
şeyleri saklarım

* Yeni yerler görmek, yeni insanlarla tanışmak, kara kalem çalışmak ve kitap okumak en büyük hobilerim. Geçmişe dair ince ayrıntıları o dönemlerde yaşıyormuş gibi hissetmeyi seviyorum. Dolayısıyla tarihi kitaplar hoşuma gidiyor. Genellikle soft rock tarzında müzikler dinlerim. Ancak her notanın, şarkının hissettirdikleri farklıdır. Yani yerine göre her tür müziğe açığım. Koleksiyon olarak biriktirdiğim özel bir şey yok. Ama benim için özel, anlam ifade eden şeyleri saklarım.

KARİYER
Hedefim milletvekili olmak

* İzmir Özel Türk Koleji’nin ardından, Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde okudum. 2012’den bu yana aile şirketimiz Olur Turizm İthalat İhracat’a bağlı Red Dragon Restaurant Groups’ta çalışıyorum. Halen genel müdür pozisyonundayım. Gelecek hedeflerim arasında İzmir ve Bodrum’dan sonra İstanbul ve Ankara’ya da açılmak var. Red Dragon’un adını tüm Türkiye’ye duyurmak ve yaşatmak istiyorum. Tabii bir de babam Haşim Işık’ın uzun yıllardır en büyük hayali olan Çin’de Türk restoranı açmak var. Türk mutfağını Çinlilere tanıtmak, sevdirmek istiyoruz. Bir de İzmirlilere Çin mutfağını tanıtacak, sevdirecek, daha ucuz fiyatlı, fast food tarzında küçük restoranlar kurmayı hedefliyoruz. Tüm bunların yanı sıra siyaset benim yaşamımda önemli bir yer tutuyor. Milletvekili olup milletimi Meclis’te temsil etmeyi arzuluyorum. Çocukken hep babam gibi olmak isterdim.

GÜNE BAŞLANGIÇ
Yatış saatim değişse de
sabah 08.00’de ayaktayım

* İşimin başında olmayı ve misafirlerimizi ağırlamaktan mutluluk duyuyorum. Onlara eşlik ettiğim için geç saatlere kadar oturabiliyorum. Yatma saatlerim değişse de her sabah 08.00’de ayaktayım. Sabahları erken kalkmayı seviyorum. Günü değerlendirmek bence önemli. Yoğunluğuma göre değişse de 09.00-09.30 arası evden çıkarım. Öncelikle kahvemi içer, günlük gazeteleri inceler, kişisel bakımımı yapar ve hazırlanırım.

MODA
Yazları cıvıl cıvılım

* Modayı sıkı bir şekilde takip ettiğimi söyleyemem. Kendime neyi yakıştırıyorsam onu giyerim. Lacivert ve toprak rengi favorilerim. Yazın ise havaya yakışan sıcak tonları tercih ederim.

TEKNOLOJİ
Instagram’da daha aktifim

* Teknolojiyle aram orta karar. Sosyal medyada ise aktifim. Facebook’ta 2 binin üzerinde arkadaşım var. Ancak son dönemde Instagram’ı daha aktif kullanıyorum. Ağırlıklı olarak günlük yaşantımdan kesitler paylaşıyorum.

SEVİMLİ DOSTLAR
Koşullarım uygun değil

* Gerek iş yoğunluğum, gerek tek başıma yaşıyor olmamdan dolayı ne yazık ki bir dost edinemiyorum.

ASTROLOJİ
Oğlağım ama hiç ilgilenmem

* Oğlak burcuyum. Astrolojiyle ilgim hiç yok. Gazete ve dergilerdeki fal köşelerini de okumam. Bu burcun erkekleri için, “Güvenilir, planlı, disiplinli, hırslı, biraz sert, gelenekselci, inatçı” denir. Uyanlar da var, uymayanlar da. En iyisi beni tanıyanlara sormak!

KİMDİR?
Adı ve soyadı: Tolga Işık
Doğum yeri ve yılı: İzmir, 1989
Eğitimi: Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi
İşi: Red Dragon Restaurant Groups Genel Müdürü
Burcu: Oğlak
Medeni durumu: Bekar

Yazının devamı...
Sadece bakımsız değil, KAPKARA!
8 Aralık 2016

Hem de iki kez!

Sağ olsun, her olumsuz konuda olduğu gibi...
Bunda da kimse üzerine alınmadı.
İçlerinden olsa gerek:
Ya, “Bizim parklar olamaz” dediler.
Ya, “İşimizi bize mi öğreteceksin?” dediler.
Ya da gazete falan okumuyorlar.
Sadece bakımsız olsalar neyse...
Büyük çoğunluğu zifiri karanlık.
Bundan istifade iti, kopuğu, tinercisi, şarapçısı orada.
Zulada bıçak da var, alkol de var, bali de var.
İnsan bırak oturmayı, çoluğunu çocuğunu oynatmayı, geçmeye bile korkuyor.
Dilerim, bu kez biri bu konuyu üzerine alır.
Olmadı, en azından topu bir başkasına atıverir.
Bakarsınız, bana bir yazı daha kaleme almak düşer.
Kim bilir?
Bekleyip görelim.

***

PES ARTIK

Soyulmadık bir bunlar kalmıştı!

TÜRK Kızılay’ı, bir süre önce İzmir ve Ege’nin diğer kentlerinde çeşitli yerlere giyim bağış kutuları koydu.
Hayırsever vatandaşlardan kullanmadıkları giysi ve ev eşyalarını toplayarak ihtiyaç sahibi insanlara ulaştırmak hedeflendi.
Kimileri kullanmadığı ya da kullanılabilir nitelikteki ev tekstil ürünleri, mutfak eşyalarını...
Kimileri giysi, iç çamaşırı, kemer, çanta, ayakkabılarını...
Kimileri de perde, oyuncak, küçük elektronik ev aletlerini bu kutulara atarak ‘iyilik’ hareketine destek oldu.
Ne yazık ki...
Kutular açılınca içi çöp dolu poşetlerin yanı sıra akla hayale gelmeyecek birçok şeyin de atıldığı görüldü.
Ancak, son dönemde yaşananlar bunu bile gölgede bıraktı.
Bazı yerlerde ya sabahın kör saatinde ya da akşamın karanlığında...
Giyim bağış kutuları kırılarak veya içine küçük çocuklar sarkıtılarak ya da bu fotoğraftaki gibi koca koca adamlar yarı bellerini içeri atarak ne var ne yoksa içleri boşaltılıyor.
İşe yarayacağı düşünülenler alınıyor, geri kalanlar ise kullanılamaz hale getirilip ortalık yerde bırakılıyor.
‘Belki birine faydası olur’ diye bağışlanan kıyafetler, eşyalar sonra götürülüp Bitpazarı’nda satılıyor.
Biz bu kadar mı vicdan yoksunu olduk?
‘Pes artık’ demekten başka bir söz bulamıyorum.
Eminim ki, etkilisi yetkilisi bu işe bir an önce el atıp bir ‘iyilik’ hareketinin birkaç kendini bilmeze yenik düşmesine izin vermez!

***

İNANILIR GİBİ DEĞİL

Hastalara her gün aynı
yemek servis edilmiş

GEÇEN hafta Ege Üniversitesi’ni yazdım ya...
Meğer aynı kurumdan mustarip ne çok insan varmış!
İsmi bende saklı bir okurum, kalp rahatsızlığı için gittiği hastanede yaşadıklarını anlatırken, ilginç bir noktaya dikkat çekti.
Şöyle ki:
Tek kişilik özel odada kalıyor.
Eşi de kendisine refakat ediyor.
Geceliğine 90 TL ödüyorlar.
İlk gün öğlen yemeği olarak...
Çorba (onun ifadesiyle kireç gibi beyaz, ihalesi henüz yapılamadığı için alınamadığı söylenen kekiksiz), zeytinyağlı taze fasulye, makarna, piliç but, söğüş domates-salatalık, bardak yoğurt veriliyor.
Kabul edelim ki, hasta için hastane yemeği zordur.
Tatsız, tuzsuz, hele bir de iştahsızsa beğendiremezsiniz.
Ama okurum diyor ki, taze fasulye (kıymalı) ve yoğurt (kaymaklı) hariç eşine de aynı yemek gelmiş.
Onun da yorumu aynı olmuş.
Neyse, geçelim bu faslı...
Aynı günün akşamı, çorba hariç öğlenki menünün aynısı gelmiş.
O da ne?
Çarşamba öğlen ve akşam da...
Perşembe öğlen ve akşam da aynı menü...
Cuma öğlen de yine çorba, zeytinyağlı taze fasulye, makarna, piliç but, söğüş domates-salatalık, bardak yoğurt gelince artık isyan etmiş.
Önce yan odadaki hasta ve yakını, sonra bir başkası, ardından bir diğeri, “Biz 1 aydır buradayız ve her gün iki öğün aynı yemeği yiyoruz” demiş.
Eminim ki, bu hastaların rahatsızlıkları gereği özel beslenmeleri, belki de diyet yapmaları gerekiyor.
Ama her öğün aynı yemeğin servis edilmesini bir türlü aklım almadı.
Birileri izah etse de işin doğrusunu anlasak!

***

İLGİNÇ

İzmir’in
doğalgazla
imtihanı

İZMİRGAZ Genel Müdürü Burçin Yandımata’nın AA’ya yaptığı açıklama dikkatimi çekti.
Özetle diyor ki:
“İzmir’de 1.1 milyon haneye doğalgaz ulaştırdık.
Şu an 753 bin 956 abonemiz var.
346 bin hane kapısında doğalgaz olduğu halde kullanmıyor.”
Oysa İzmir, yılda yaklaşık 3 milyar metreküple Türkiye’de en çok doğalgaz tüketen ilk 3 şehir arasında.


Doğalgazın sözcülüğünü yapacak değilim.
Ancak şu da bir gerçek ki, -en azından şu an için- tasarruf ve hava kirliliği açısından en iyi seçeneklerden biri.
İzmir’de hala birçok kamu kurum kuruluşu mazot ve kömür yakıyor.
Hem doğalgaza kıyasla 4 kat pahalıya ısınıyor.
Hem de havayı inanılmaz ölçüde kirletiyor.
“Bo-ğu-lu-yo-ruz” diye isyan ettiğimiz şu günlerde hiç değilse kamu için yasal bir düzenleme yapılamaz mı?

***

GİTTİM GÖRDÜM

Geçmiş olsun Ayvalık

HAFTA sonu Ayvalık’taydım.
Selin neden olduğu tahribatı gözlerimle gördüm.
Metrekareye 215 kilogram yağmurun düştüğü o güzelim tatil cenneti sanki savaştan çıkmış gibi.
Hummalı çalışmaya rağmen ortalık hala dağlardan akan suların taşıdığı çamur deryasının izlerini silmeye çalışıyor.
Kim ne derse desin, bu bir doğal afet.
Tek teselli ise can kaybının olmaması.
Bir kez daha geçmiş olsun Ayvalık.

Yazının devamı...
Balığın ‘paşa’sı
2 Aralık 2016

Gaziosmanpaşa Kuleli Sokak’taki mekan, doğanın sunduğu en kaliteli deniz ürünlerini geniş bir konseptte konuklarıyla buluşturmasıyla ünlü. “Sağlık için balık ye, balık için Trilye” sloganıyla yılın her günü hizmet veren Trilye, sağlığın ve lezzetin ön planda olduğu mönüsündeki yerli, taze ve doğal mevsimsel ürünler damakları şenlendiriyor. Uluslararası birçok kalite ödülüne layık görülen işletmede av yasağına ve deniz balıklarının avlanabilir kalibrede olmasına çok dikkat ediliyor. Tanımlaması çok güç olan restoranın insanların kendi evlerinde konuklarını ağırladığı bir yer mi, gurme bir mekan mı, yoksa güvenilir bir gastro kulüp mü olduğuna ancak yaşayınca karar verebiliyorsunuz.

İşte tüm bunlarda, sahibi Süreyya Üzmez ve ‘Sağ kolum, gözbebeğim’ dediği eşi Mahmure Üzmez’in imzası var. Süreyya Bey için, “Balığın paşası” diyorlar. Çünkü, 2001’de, tam yarbaylığa terfi edeceği dönemde yıllarca hizmet verdiği TSK’den emekli olup en büyük hayali balık restoranı açıyor. Aslında onun balık sevgisi ailesinin genlerinden geliyor. Alaaddin Tuzlu Balıkları, anneannesinin kardeşine ait olan Süreyya Ürkmez, Çanakkale’de deniz kenarında doğup büyümüş. Daha 6 yaşında iken lakerda yapmayı öğrenmiş. “Bu arada subay oldum. Tam paşa olacaktım, ama balığın paşası oldum” diyor. Müşterileri arasında devlet başkanları, sultanlar, bakanlar olan Süreyya Bey, hala yemeklerin bir çoğunu mutfağa girip kendi elleriyle hazırlıyor. Bir balık profesörü, virtüözü olmasının dışında çeşitli dillerde yayınlanan kitapları, köşe yazıları ve TV programlarıyla Türkiye’nin dünyada lezzet ve turizm elçisi görevini de başarıyla yürütüyor. “Mahmure tanıştığımız ilk günden beri her şeyim. Bir gün bir dostum, eşime, ‘Kocanın dünyada en çok seni sevdiğini sanıyorsun değil mi? Onun ilk hanımı balık. Git de mutfakta balıkla nasıl konuşuyor, onu nasıl okşuyor bakıver’ demişti” diyerek balığa olan aşkını özetleyen Süreyya Üzmez, renkli yaşamının kapılarını Sıradışı’na açtı.

 

HAYAT FELSEFESİ
Geçmişten ders çıkararak, geleceği biraz düşünerek, günü tam yaşayarak, hayatın nimetlerinden yararlanarak, keyif alarak yaşamak.

 

OTOMOBİL
Beni kesintisiz ulaştırsın

* İlk arabam 1982 model Renault TS idi. Şimdi 2016 model Jaguar XF kullanıyorum. Bir otomobilden öncelikli beklentim gideceğim yere beni kesintisiz ulaştırması ve tabii ki güvenli olması. Trafikte sakin ve oldukça temkinli bir sürücü olduğumu düşünüyorum.

 

BESLENME
Aşçılık benim genlerimde

* Kahvaltı mutlaka yaparım. Salça, bal, yoğurt, peynir ve yeşil çaydan oluşur. Bu 5’liden bal ve peynirden asla vazgeçemem. Öğlenleri balık ve salata yerim. Akşamları yine balık, bakliyat, sebze tüketirim. Lezzetler arasında lüferi tek geçerim. Çok yağlı, ağır yiyeceklerden hoşlanmam. ‘Mutfakla aram süper ötesi’ diyebilirim. Zira, genlerimde aşçılık var. İsli ahtapot, avokadolu karides, balık kokoreç ve Adana’da iddialıyım.

 

MEKAN
Masalar beyaz örtülü olmalı

* Beyaz masa örtülü, yaratıcı ama lezzeti ön planda tutan işletmelerden hoşlanırım. İzmir’de Deniz Restoran, İstanbul’da Yüksel Balık ve Köşebaşı, Ankara’da Güloğlu Kebapçısı, Viyana’da Steirereck ve Nautilus, Londra’da Sofra ve Launceston Place, Tokyo’da Burgaz Ada ve Sazanka, New York’ta Şipşak ve BLT Restoran favori mekanlarım arasında yer alır. Yemek yiyeceğim yerde temizlik/hijyen, lezzet ve sunum ararım.

 

SPOR
Yüzmede derecelerim var

* Her sabah yaklaşık 8 kilometre yürürüm ve sonunda kültür-fizik hareketleri yaparım. Eski bir asker olarak Harp Okulları arasında yapılan yüzme yarışlarında çeşitli dereceler elde ettim. Ortaokulda optimist denizci lisansım vardı. Fenerbahçeliyim. Zamanım ve fırsatım olduğumda kayak yapmak istiyorum.

 

TATİL
Dinlenip aküyü şarj ediyorum

* Çok kısa sürelerle (5-6’şar gün) yılda 2 kez tatil yaparım. Yurt içinde Bodrum ve Dalyan, yurt dışında ise Japonya, Almanya, ve İngiltere’ye giderim. Tatil benim için hem dinlenmek, hem görüp bilgi artırmak, hem de boşalan aküyü şarj etmek anlamına geliyor.

 

HOBİ
Kalem, kravat, saat biriktiriyorum

* Hobilerim kitap okumak, müzik dinlemek ve seyahat etmek. Daha çok mesleki, felsefi ve roman okumayı severim. Klasik ve Türkçe Pop dinlemekten keyif alırım. İlkokulda mandolin çalmışlığım var. Kalem, kravat ve saat biriktiririm.

 

KARİYER
Binbaşılıktan emekliyim

* İlk ve orta okulu memleketim Çanakkale’de bitirdim. Sonra İstanbul’da Kuleli Askeri Lisesi, ardından da Ankara’da Harbiye’de okudum. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çeşitli kademelerinde görev yaptım. En son Genelkurmay ve Milli Savunma Bakanlığı Sosyal Hizmetler Başkanlığı görevinde bulundum. Her gün 3 bin kişiye yemek çıkardım. Pentagon karargahına yemek dersleri vermek için davet edildim. Binbaşılık dönemimde Kuala Lumpur’da restoran açtık. Japonya’da staj görüp ardından İngiltere’de College of Menegament’i bitirdim. Yarbaylığıma 6 ay kala ise emekliye ayrıldım. 2001’de Ankara’da Trilye’yi açtım. Önce ortağım vardı. Şimdi eşimle birlikteyiz. Buranın hem halkla ilişkilerini yürütüyor, hem sağ kolum, hem de biricik çocuğumun annesi. Aynı zamanda Türkiye Mutfak Profesyonelleri Derneği, Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği, Chaine des Rotisseurs ve Türkiye Yaşlılık Konseyi Derneği üyesiyim. “Trilye’nin Balık Sevdası” ve “Trilye’nin Meze Yolculuğu” adlı iki kitabım var. Ayrıca, 3 ayda bir gusto dergisi Trilye’yi çıkarıyorum. Çeşitli gazetelerde “Lezzetin Rotası” ve “Kaptan Gusto” adıyla yazılar kaleme alıyorum. Bir dönem de “Balık Ankara’da Yenir” ve “Dünyanın Türk Şefleri” adlı televizyon programlarını hazırlayıp sundum. Bu sırada Dünya Yemek Kitapları Yarışması’nda Türkiye’nin en iyi chef-book ödülüne layık görüldüm. Dünyadaki seçkin gezgin bilgilendirme sitelerinden lianorg.com’da yapılan oylama sonucu 2014 ve 2015’te en çok tercih edilen restoranlar listesinde yer aldım. Yine dünyanın en kapsamlı gezgin ve seyahat sitesi Tripadvisor tarafından 2013 ve 2014’te mükemmeliyet sertifikasıyla onurlandırıldım. Beef and Fish dergisince 2014’te en iyi 10 balık restoranı listesine seçildim. Madrid’deki Global Trade Leaders Club tarafından “2014 Uluslararası Otel&Restoran Kalite Ödülü”, Londra’daki Summit of Leaders kuruluşunca da yine 2014’te “En İyi İşletme Ödülü” ile taçlandırıldım. Çocukken subay olmak isterdim. İlk maaşımla anneme merdaneli çamaşır makinesi almıştım, hiç unutmam!

 

GÜNE BAŞLANGIÇ
Günde 5.5 saat uyku yeter

* Gece 02.30’da yatar, sabah 08.00’de kalkarım. 11.30’da da evden çıkıp işe giderim. Aradaki sürede kişisel bakımımın ardından sporumu yapar, kahvaltımı eder, gazete yazıları için çalışır ve kitap okurum.

 

MODA
Canlı renkleri çok severim

* Genelde spor şık giyinmekten hoşlanırım. Mavi, kırmızı, yeşil gibi canlı renkleri severim. Hazır giyim tercih ederim. İstanbul’da Osman Budak ve gömlekçi Kadir Poyraz’dan da destek alırım.

 

TEKNOLOJİ
Blogumda da yazıyorum

* Teknolojiyle aram fena sayılmaz. Twitter ve Instagram kullanıyorum. Blogumda gazete yazılarımı ve gezi yazılarımı paylaşıyorum.

 

SEVİMLİ DOSTLAR
‘Tontik’ en sadık dostum

* 11 yıldır ‘Tontik’ isminde Çin Aslanı (chow chow) besliyorum. Köpeklerin en sadık dost olduğuna inanıyorum.

 

ASTROLOJİ
Benim için şöyle derler

* Akrebim. Astrolojiyle ilgiliyim, takip ederim. Bu burcun erkekleri için, “sadık, gerçekçi, yaratıcı, tutkulu, karizmatik, enerji dolu, kararlı, sorumluluk sahibi, tutkulu ve anlayışlı” tanımlaması yapılır. Hepsi de bana uyuyor!

 

KİMDİR?
Adı ve soyadı: Süreyya Üzmez
Doğum yeri ve yılı: Çanakkale, 1958
Eğitimi: Harbiye
İşi: Emekli subay, Trilye Restoran’ın sahibi
Burcu: Akrep
Medeni durumu: Emekli bankacı Mahmure Üzmez’le evli, Koray (29) adında bir oğlu var.

Yazının devamı...
Hiç kimse ‘Atlas’ değil!
2 Aralık 2016

61 yıllık geçmişine sığdırdığı birçok ‘ilk’ ve elde ettiği başarılarla adını dünyada da duyurmuş bir marka.

Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz aylarda rektörlük makamında bayrak değişimi yaşandı.
Prof. Dr. Candeğer Yılmaz’dan boşalan koltuğa Prof. Dr. M. Cüneyt Hoşcoşkun oturdu.
Cüneyt Hoca, 1987’de, İzmir’de ve Ege Üniversitesi’nde ilk organ naklini gerçekleştiren çok değerli bir isim.
Her ne kadar seçimlerde dördüncü sırada yer alsa da YÖK tarafından hazırlanan listedeki üç isimden biri olarak Cumhurbaşkanı’nca bu göreve atandı.
Ege Üniversitesi’nin 13’üncü rektörü olan Prof. Dr. M. Cüneyt Hoşcoşkun, geçtiğimiz 21 Ağustos’ta görevi devraldı.
3 ayı biraz aşkın süredir, yani yaklaşık 100 gündür makamda.
Bugün Ege Üniversitesi’ne bağlı 15 fakülte, 9 enstitü, 5 yüksek okul, 1 konservatuvar, 10 meslek yüksek okulu, 6 bölüm, 34 uygulama ve araştırma merkezi var.
2016-2017 öğretim yılı itibariyle 59 bin 472 ön lisans ve lisans, 9 bin 276 lisansüstü olmak üzere toplam 68 bir 748 öğrenciye sahip.
3 bin 169’dan fazla öğretim elemanı ve 3 bin 827 de idari personel bulunuyor.
Gel gelelim...
Daha önceki yönetimlerde her zaman en az 2-3, hatta bir dönem 4 rektör yardımcısı görev yaparken...
Bugün için aradan geçen 3 aya rağmen hala 1 rektör yardımcısıyla süreç yürütülmeye çalışılıyor.
Ayrıca, 3 binin üzerinde öğretim üyesi olan üniversitede neredeyse bir elin parmakları kadar az kişi ile görev paylaşımı söz konusu.
Örneğin, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Handan Ak aynı zamanda Sağlık Bilimleri Enstitüsü Müdür Vekili.
Tıp Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Hikmet Hakan Aydın, Bilim, Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBİLTEM) Müdür Vekili.
Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Ekin Özgür Aktaş, Madde Bağımlılığı Toksikoloji ve İlaç Bilimleri Enstitüsü Müdür Vekili.
Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüsniye Kayalar, Madde Bağımlılığı Toksikoloji ve İlaç Bilimleri Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi.
Tabii bir de görevden almalar ve yer değiştirmeler var.
EBİLTEM’i kurup bugünkü noktaya getiren Prof. Dr. Fazilet Vardar Sukan...
Acil’den Hastane Başhemşireliği’ne atanan Gülbin Yılmaz gibi.
Listeyi uzatmak mümkün.
Eminim ki, hepsi birbirinden değerli isimler.
Aynı koltukta birden fazla karpuz taşıma yetenekleri olduğu da kuşkusuz.
Yeni yönetimin kendi ekibiyle çalışma isteği de son derece normal.
Dilerim; kulislerde konuşulan, “Onun adamı”, “Liyakata bakılmaksızın görevlendirmeler yapılıyor” iddiaları sadece birer dedikodudur.
Bu arada, hiçbirimiz ‘Atlas’ değiliz.
Yani, sonsuza kadar gök kubbeyi sırtımızda taşıyamayız.
O bir mit, günümüzde ise yükü dağıtmak esas.
Hele hele, Ege Üniversitesi gibi hepsi alanında uzman 3 bin 169 öğretim elemanı varken...
Her şeyi 3-5 kişiyle yapıp ne kimseye kapasitesinden fazla yüklenmek doğru, ne de diğerlerinin deneyimlerini gözardı etmek!
Bilmem yanılıyor muyum?

***
BENCE

Ege’ye hiç yakışmıyor

BİZDE bir laf vardır, “Allah düşürmesin” denir.
Ağırlıklı olarak da hastaneler için söylenir.
Geçtiğimiz hafta ne yazık ki benim de yolum düştü.
Uyutmayan öksürük nöbeti için Ege Üniversitesi’nin yolunu tuttum.
Doktorum bir yığın tetkikin yanında tam kan testi de istedi.
Malum, eskiden her birim bunu kendi bünyesinde yapıyordu.
Uzun bir süredir ise bu hizmet tek merkezde yürütülüyor.
Kanınızı da orada veriyor, sonucunuzu da orada alıyorsunuz.
Şimdi yazacaklarım için, “Günaydınnn” diyebilirsiniz.
Ama insan bazı şeyleri başına gelince çok daha iyi anlıyor.
Sıra konusunda anladığım kadarıyla şöyle bir yol izleniyor:
Yaşlı, çocuk, kurum personeli ve diğer hastalar için ayrı ayrı numara veriliyor.
Sıranız gelince gidip kanınızı veriyor, başka tetkikler istenmişse de yönlendiriliyorsunuz.
Malum: Ege Üniversitesi Hastanesi, Türkiye’nin en eski ve köklü sağlık kurumlarından.
Bırakın İzmir’i, Ege’yi, Türkiye’nin dört bir yanından insan geliyor.
Ama kan alınan sadece 19 masa var.
Sıranın gelmesi mucize gibi bir şey.
Beklerken -bir de ayaktaysanız- bayılmamanız imkansız gibi bir şey.
Hele hele o insan kalabalığında hastalığınızın bir kat daha artmaması da bir başka mucize!
Kaba bir hesapla kan alan personele günde ortalama 100-150 hasta düştüğü de bir gerçek.
Demem o ki, yönetim acilen bu konuya çözüm üretmeli.
Hem hastaları, hem de personeli bu çileden bir an önce kurtarmalı.
Önümdeki 378 kişi bitip sıra bana geldiğinde, yorgunluktan bitap düşmüş hemşirenin elime idrar kabı tutuşturup nasıl örnek vereceğimi anlatırken...
Aslında benden istenenin boğaz kültürü olduğunu da söylersem belki ne demek istediğim çok daha iyi anlaşılır!
(Not: Ege Üniversitesi bir örnek. Eminim ki, diğerlerinde de durum bundan hiç de farklı değildir.)

***
ELEŞTİRİN AMA

Oraya yağınca ‘doğal afet’
buraya yağınca ‘beceriksizler’

TÜM yurdu etkisi altına alan yağışlı hava Ege’yi de vurdu.
Geçen pazartesi ve salı gök adeta delindi.
Meteorolojinin resmi rakamlarına göre...



İzmir’de metrekareye ortalama 85 kilogram yağmur düştü.
İlçe bazında ise bu oran Urla’da 130, Dikili’de 122, Buca’da 103, Güzelbahçe’de 99, Gaziemir’de 98, Menderes’te 88 kilogram olarak ölçüldü.
Balıkesir Merkez’de metrekareye 122 kilogram yağmur yağarken, Ayvalık’ta 215 kilogram yağış düştü.
Ben sadece İzmir ve Balıkesir’i yazdım ama istisnasız Ege’nin tüm illerinde benzer tablolar yaşandı.
Tabii, sonrasında ise o bildik manzaralar...



Ev ve işyerlerini su bastı, caddeler göle döndü, rögarlar taştı, araçlar yollarda kaldı, trafik kilitlendi vs.
Peşi sıra eleştiriler de hemen başladı:
* Yüzme bilmeyen sokağa çıkmasın.
* Aşırı yağış İzmir’in sokaklarını kazlar ve ördekler için doğal yaşam alanına dönüştürdü.
* Tarihi Ayvalık kanalı.
* Beceriksiz belediye.



Ve daha neler neler...
Peşinen söyleyeyim, hiçbirine en ufak bir itirazım yok.
Benim takıldığım tüm bunların sadece muhalif belediyelerin yönettiği yerler için yapılması.
Diğerlerinin ya hiç görülmemesi ya da ‘yüzyılın doğal afeti’ nitelendirmesiyle kimsenin yapabilecek bir şeyinin olmadığının vurgulanması.
Kimseyi savunacak değilim.
Zaten bu köşeyi okuyanlar yerel yönetimleri nasıl eleştirdiğimi de hatırlayacaklardır.
Ama...
Konuşmak için her yağmurdan medet umanlara da ‘El isnaf’ diyorum.

Yazının devamı...
Turizme kadın eli
25 Kasım 2016

Yapı olarak fazla mükemmeliyetçi olduğundan aslında bir turizmci olarak kendini çok yıpratan biri. Ama gerçek başarının da detaylardaki farklılıklardan, güzelliklerden geldiğine ve hele hele hizmet sektöründe çok çalışmadan mümkün olmadığına inanıyor. Sonuç odaklı, hedefe kitlenen bir yapısı var. Zorluklar onu üzebiliyor ama asla yıldıramıyor. Sabah masasına oturduğunda işe en zor konudan başlıyor. Çünkü onun üstünü 1 saat bile örtmek diğer işlerini yapmasını engelliyor. Mesleği Hande Hanım için nefes alıp vermek gibi. “İşimden çok büyük zevk alıyorum. Bir markayı, bir stratejiyi sıfırdan var etmek ve o markanın altında yer alacak öğeleri oluşturmak çok zor, ama insanı güçlü kılan şeyler. Bu anlamda kendimi gerçekten güçlü hissediyorum ve işimi iyi bildiğime, düzgün yaptığıma inanıyorum. Mesleğe başlayalı 25 yıl oldu ama hala acenteden çıkan her ürünün en ince ayrıntısıyla tek tek ilgileniyorum. İtaltur’da son derece profesyonel bir yapı kurduk, ama ruhumuz hep amatör ve öyle kalacak” diyor. Yoğun iş temposuna rağmen Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği, İzmir Kongre ve Ziyaretçi Bürosu, İzmir Sağlık Turizmi Derneği ve Rotary’de çeşitli görevleri başarıyla yürüten Hande Arslanalp, gastronomiyle de yakından ilgili. Her aslan burcu kadını gibi o da çok verici, fedakar, cömert ve enerjisiyle etrafındakileri mutlu ediyor. “Severek yaşamak ve sevgiyi koşulsuz verebilmek hayattaki en büyük meydan okumadır” diye özetlediği hayat felsefesiyle de fark yaratan Hande Hanım, özel hayatının çok da bilinmeyenlerini Sıradışı’na anlattı.

 

HAYAT FELSEFESİ
Hayatı geriye doğru anlayarak ancak ileriye doğru yaşamaya, bildiğimizi, olduğumuzu zannetmemizin en büyük düşmanımız olduğuna inanırım. Ve bir de severek yaşamanın ve sevgiyi koşulsuz verebilmenin hayattaki en büyük meydan okuma olduğuna inanırım.

 

OTOMOBİL
Kendimi güvenli hissetmeliyim

* İlk arabam bordo Honda Civic’ti. Şimdi siyah Honda Accord kullanıyorum. Bir otomobilden beklentim yere yakın, ön görüşü geniş, atak, direksiyonunun kıvrak olması. Kendimi güvenli hissetmem yeterli. Yazları her gün Alaçatı-İzmir arasında mekik dokuduğum için biraz hızlı bir sürücüyüm!

BESLENME
Anne mutfağına inanırım

* En zor/kötü günümde bile kahvaltı yapmadan evden çıkmam. Klasik kahvaltı severim. Brunch’tan hoşlanmam. Kahvaltı etmeden aynı anda yemek yiyemem. Alaçatı’da güneşte yaptığım reçellerim olmadan kahvaltı etmem. Bir de peynir ve çay olmadan güne başlayamam. Toplantım yoksa ve ofiste isem öğlen yemeği için dışarı çıkmam. Sadece meyve, peynir ve grissini yerim. Eğer dışarıdaysam balık veya salata tercih ederim. Akşamları evde her gün ayrı bir menü olur. Günde 3-4 adet Türk kahvesi ve çay tüketirim. Bazen yanında ufak bir tatlı veya bitter çikolata olur. Ülkemiz müthiş mutfağa sahip. Gerçek bir gastronomi cenneti. Şimdi mesleki açıdan da ülkemizde gastronomi turizminin gelişmesi ve tanıtılması için yurt içi ve dışında çok çaba sarf ediyorum. Hatta bu yıl 8-10 Aralık’ta Travel Turkey Turizm Fuarı’nda düzenlenecek 2’nci Uluslararası Gastronomi Turizmi Kongresi’nin proje sahibiyim. İtalyan, Fransız, Thai ve Japon mutfaklarının iyi örneklerini severim. Yemek pişirmeyi ve yedirmeyi çok severim ama herhalde en çok da pişirdiklerimin beğenilmesinden keyif alıyorum. Yemek konusunda çok cesurum. Yeni bir tarifi hiç korkmam kalabalık bir davette ilk kez denerim. Yemek pişirirken duyguların çok önemli olduğuna inanırım. Et yemeklerim, balığım, özellikle pilavlarım iyidir. Uluslararası mutfaklarda da fena sayılmam.

MEKAN
İyi malzeme, lezzet, ambiyans

* Kullandığı malzemenin iyi, taze ve özellikli olduğuna önem veren, şık, temiz, ambiyansı güzel, yerel lezzetleri ön plana çıkaran işletmeleri tercih ederim. Salaş ama özel tatlar sunan bir mekanda da yemek yemekten aynı zevki duyarım. İstanbul’da Mikla, Maya, Yeni Lokanta ve Zuma; İzmir’de Deniz, Urla’da Sahil, Alaçatı’da Agrilia ve Kapha; Verona’da 12 Apostoli; Paris’te Bistrot Paul Bert, Maison Blanche ve Buvette; Ravello’da Villa Maria; NewYork’ta Bond Str. ve Indochine; Rio De Janerio’da Gero Rio ve Roberta Sudbrack; Barcelona’da Passadis Del Pepp; Madrid’de Zalacain sevdiğim mekanlar arasında.

 

SPOR
Kardiyo yapıyor ve
ağırlık çalışıyorum

* Haftada 3-4 gün kardiyo yapıyorum. 3 aydır da haftada 3 gün ağırlık çalışıyorum. Yazın bol bol yüzerim. Evde herkes Galatasaraylı olmasına rağmen kendimi bildiğimden beri Fenerbahçeliyim. Çarşı’dan dolayı da Beşiktaş’a sempati duyarım.

TATİL
Sıradanlıktan uzaklaşıyorum

* Turizmci olduğum ve işim dolayısıyla çok seyahat ettiğim için hep tatildeymişim duygusu var. Ama ‘tatil kafası’ dedikleri bir akılla ve rahatlıkla çok az tatil yapıyorum. Mesleki açıdan araştırma amaçlı ve davetli olarak da çok seyahat ediyorum. Ancak ilk gittiğim bir destinasyon ise öğrenmek için yine tatil durumunda olmuyor, kısa zamanda çok iş yapmaya çalışıyorum. En yakın dostlarımla yaptığım özel yolculuklarda bile organizasyonu ben üstlendiğim için her an sorumluluk duygusuyla yaşıyorum. Özetle, çok sık yolculuk yapıyorum ama gerçek tatilim az. Tatil benim için bulunmaktan hoşlanacağım yerlerde sevdiklerimle birlikte farklı lezzetler, kültürler, insanlar keşfederek yenilenmek ve sıradanlıktan uzaklaşmak demek.



HOBİ
Porselen çan biriktiriyorum

* Bir dönem Tüzüm Kızılcan Atölyesi’nde seramik çalıştım. Hayatımın en güzel zamanlarından biri olarak hatırlıyorum. Film izlemekten, müzik dinlemekten, yazın reçel yapmaktan, mutfakta bir şeyler pişirmekten hoşlanırım. Sabah bantta yürürken kitap okurum. Gerçek hayat, biyografi, tarih ve sanat tarihi okumaktan keyif alırım. Tekno hariç her tür müziği dinlerim. Eğer ona koleksiyon denirse porselen çan biriktiriyorum.

 

KARİYER
Bölüm taşınmasa akademisyendim

* Ege Üniversitesi İşletme Fakültesi Turizm İşletmeciliği mezunuyum. Önce kendi bölümümde yüksek lisansa başladım. Ancak tez aşamasında bölümün Aydın’a taşınması sonucu kızıp üniversiteden ayrıldım. Bölüm kapanmasaydı orada kalıp bambaşka bir kariyerim olacaktı. Okulu takiben bir turizm acentesinde genel müdürlük yaptıktan sonra 1997’de ortağımla birlikte kendi acentemiz İtaltur’u kurduk. O günden beri genel müdürlüğünü yürütüyorum. TÜRSAB Merkez’de 2007’den bu yıla kadar IATA Komitesi’nde, 2013–2105 döneminde yönetim kurulunda görev yaptım. Aralık 2015’ten beri de Başkan Danışmanlığı ve Gastronomi Turizmi Komite Başkanlığı’nı yürütüyorum. Ayrıca, İzmir Kongre Ve Ziyaretçi Bürosu’nda uzun yıllar yönetim kurulu üyeliğinde bulundum. 5 senedir de başkan yardımcılığı görevini yürütüyorum. Bunun yanı sıra İzmir Sağlık Turizmi Derneği Kurucu Yönetim Kurulu Üyeliğim var. Uluslararası Rotary 2440’ıncı Bölge’de Gündoğdu Rotary Kulübü Kurucu Genel Sekreteri, Başkanı, Guvernör Yardımcılığı görevlerinde de bulundum.

 

GÜNE BAŞLANGIÇ
Enerjik ve mutlu kalkarım

* Gece 24.00-01.00 arası yatar, 07.30’da (bazen daha erken) uyanırım. Evim işime yürüme mesafesinde olduğundan 09.00–09.15 arası çıkarım. Aradaki sürede yürüyüş bandında yürür, o sırada kitap okur, ardından gazetelere göz atar, kahvaltı yapar, hazırlanırım. Sabah insanıyım. Son derece enerjik ve mutlu uyanırım.

 

MODA
Hafta içi klasik
hafta sonu sporum

* Modayı yakından takip ederim. Kendi zevkime, stilime uygun giysilerden edinmeye çalışırım. Hafta arası işim gereği toplantılara uygun kıyafetler, hafta sonu ise kot, tişört, gömlek tercih ederim. Ancak yazları çok da elbise giyerim. Yaz-kış lacivert, siyah ve beyaz; yazın yeşil, nar çiçeği ve kırmızı severim.

TEKNOLOJİ
İyi geçinmezseniz
geri, atıl kalırsınız

* Teknolojiyle son derece iyi bir ilişkim var. Onun sayesinde her yerde her işimi halledebiliyorum. Turizm kadar hızlı olmanız gereken bir sektörde teknoloji ile iyi geçinmezseniz, geri ve atıl kalırsınız. Sosyal medyada Facebook ve Instagram’dayım. Facebook’ta daha çok izleyici ve mesleki paylaşımları olan biriyim. Sosyal medyanın gücüne mesleki açıdan çok inanıyorum. Bir yorum, bir bilgi, bir resimle inanılmaz bir kitleye ulaşıyorsunuz.

 

SEVİMLİ DOSTLAR
Sanırım zaman ayıramam

* Bugüne kadar hiç evcil hayvan beslemedim. Bundan sonra da yapamam herhalde! Tam anlamıyla zaman ayırabileceğimi düşünmüyorum.

 

ASTROLOJİ
Çok verici, fedakar
cömert ve enerjiğim

* Aslan burcuyum. Özellikle takip etmem. Dünyadaki kaç milyon kişinin aynı özelliklere sahip olması komik gibi görünse de bazı özelliklerin uyduğunu hayretle görüyorum. Şimdi bir de yükselen burç çıktı. Herkes iyi olan özellikleri uygun bulur, ‘Diğerleri bana uymuyor’ der. Ancak aslan burcunun etrafında yaşayan insanlar şanslı. Çünkü bu burcun insanları için, “Çok verici, fedakar, cömert ve enerjileri ile etrafındakileri mutlu eden insanlar” derler. İşte buna inanırım.

 

KİMDİR?
Adı ve soyadı: Hande Arslanalp
Doğum yeri: İzmir
Eğitimi: Ege Üniversitesi İşletme Fakültesi Turizm İşletmeciliği
İşi: İtaltur Genel Müdürü
Burcu: Aslan
Medeni durumu: Salim Arslanalp’la evli. Mert, Aslıgül ve Sena (gelinim) olmak üzere 3 çocuk annesiyim.

Yazının devamı...