(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Samet Güzel" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Samet Güzel" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.

Samet Güzel

Kadıköy Diego gördü
8 Kasım 2014

- Fenerbahçe’nin temposu ve oynama arzusu taraftarı tatmin etti diyebilir miyiz?
- KESİNLİKLE. Maçın hemen başında gol yemesine, ilk yarını ortasında penaltı kaçırmasına rağmen tempoyu hiç düşürmedi. Maç içindeki olumsuz aksiyonlardan hiç etkilenmeden ve bol bol şut çekerek maçı domine etti. Maçın geneline bakıldığında Rizespor, şut çekmeden öne geçti, Fenerbahçe ise 22-23 şut çekti. Bu da bence maçın özeti. Rize açısından bakıldığında ilginç bir notu da eklemek lazım. Düne kadar yedikleri 9 golün 4’ünü duran toplardan kalelerinde gördüler. Kadıköy’de bu sayı 5 oldu.


- Diego’yu nasıl değerlendirirsin?
- DIEGO’nun tempoya katkısı çoktu. İlk kez anlaşabildiği oyuncularla kaleye yakın oynadı. Özellikle Alper’in ona yakın oynaması, Brezilyalı’nın sol kanattaki etkinliğini daha fazla arttırdı. Gökhan da sağ kanatta çok etkiliydi. Diego, Alper ve Gökhan takımı ayakta tuttu diyebiliriz. Gelecek haftalarda Caner’in de katılımıyla Diego’nun sol kanada olan katkısı daha da artacak. Diego, inisiyatif alması gereken zamanlarda aldı. İnce paslar attı. Uzun süredir Kadıköy’de böyle paslar görmüyorduk.


- Emenike’nin pozisyonu için ne dersin?
- EMENIKE’nin pozisyonu net penaltı.

-Webo yine sahne aldı. Yedek kalmak onu hiç mi etkilemiyor?
- ASLINDA Webo’nun Kadıköy’deki maçlarda hep birinci tercih olması gerektiğini düşünüyorum ama gol atınca aklıma Semih’e atfedilen ‘Nöbetçi golcü’ lakabını geldi. Sanırım artık bu lakabı Webo alacak. Bence çok temiz kalpli biri olduğu için pozisyonlar da ona geliyor. Gole baktığımızda Sow ortaladı, Webo attı, bu da yedeklerin maçı hazır beklediklerini gösteriyor.


- Tribün boş kalması oyuncuları etkiler mi?

- ÇOK etkiler. Futbolcular stada geldiğinde ilk olarak ‘Tribünler dolu mu’ diye sorar. Bence sezon başında beri Fenerbahçe’nin temposunu etkileyen şeylerden biri de buydu.
Ama sorun taraftarlardan kaynaklanmıyor. Birçok kişi passolig almadığı için bu boşluk yaşanıyor. Yani bu sadece Fenerbahçe’nin değil, Türkiye’nin sorunu. Umarım çözülür.

Yazının devamı...
'Alves ayağını kaldırdığı anda...'
22 Ekim 2014

O TEKMEYİ BİLEREK ATMIŞ OLAMAZ

Öncelikle Bruno Alves'in o tekmeyi bilerek attığı görüşüne katılmıyorum. Boylesine buyuk, dünyanın takip ettigi bir maçta bu seviyedeki bir futbolcunun kafasından bilerek atılmak geçmez.

SAVUNMACI DEDİĞİN SERT OLUR

Bruno sporcu karakteri olarak hem hırslı hemde "competitive" dedigimiz yani "yarışmacı" stilde biri. Oynadığı mevkii ise savunma. Bu durumda ben hiçbir savunmacının yumusak olmasını beklemem. Fakat Bruno'nun yüksek tansiyonlu maçlarda anlık diye tabir edebilecegimiz pozisyon hamlelerinde hata yaptıgını ve sonrasında kart gördüğüne sahit oluyoruz. Son maçtaki pozisyonda da gereksiz sekilde kaldırdıgı bacagını, hamleye başladıktan sonra geri çekemedi ve kartı gördü.

BRUNO ALVES'İ KİMSE BOZAMAZ

ESPN yorumcuları bu konuda çok ilginç bir değerlendirme yapıp, "Alves'i Portekiz Milli Takımı'nda birlikte oynadığı Pepe bozdu" demiş. Kesinlikle katılmıyorum. Koskoca aile babası olmuş, vatandaşı oldugu ülkenin kaptanlığını yapmış bir insan, başka kimse tarafından bozulmaz. Ayrıca Bruno geldiği zaman yerlere göklere sıgdıramadıgımız bir oyuncuydu. O zaman da Pepe'yi tanıyordu. Bruno Alves'in yaptıgı hareket affedilmez ve ölümcül bir hata ama ESPN'in bu yorumunu mesnetsiz buluyorum.

ATILMAK HİÇ HOŞLARINA GİTMEZ

Bruno'yu tanıyan ve zaman zaman da göruşen bir insan olarak, çok üzgün olduğuna eminim. Hatta bence ayağı havaya kalktıktan hemen sonra pişmanlıgı başlamıştır. Kendi kendine çok kızıyordur. Futbolcular genel olarak oyundan çıkmayı bile sevmezken, atılmak hiç hoşlarına gitmeyen bir durum.

CEZANIN CAYDIRICI OLMASI LAZIM

Bruno'ya verilecek ceza da çok speküle ediliyor. Açıkçası ceza, amacına ulaşırsa cezadır. Ulaşmadıgı taktirde ise göstermeliktir. Cezanın caydırıcı olması lazım. Sporumuzdaki cezaların çoğu caydırıcı olmayan cezalar. Seyircisiz oynama cezalarına bakın, azalacağına her sene artıyor. Bruno'ya gelirsek... Para cezası bir seçenektir evet. Ama bu cezayı verince Bruno birdaha bu hareketi yapmayacak mı? İşte bunu kulüp içinde Bruno'ya yakın calısan profesyonellerin degerlendirip, eğer oyuncuyla devam edilecekse, sonrasında verimini de artıracak etkili bir ceza düşünmeleri lazım. Ceza verirken oyuncuyu kaybetmeme konusunda hassas olunmalı.

LUGANO DO ÇOK KIRMIZI KART GÖRDÜ

Çoğu kişi Bruno'nun Süper Kupa'daki Galatasaray maçında kırmızı kart gördüğünü hatırlatıp, 'büyük maçların oyuncusu değil' diyor. Katılmıyorum. Bu pozisyonların hepsi anlık pozisyonlar. Lugano da bu maçlarda çok kırmızı kart gördü zamanında. Ama skora da katkı sagladıgı için insanların gözüne çok batmıyordu. Bruno büyük bir oyuncu, tam tersi olarak o; bu maçların adamı. Ama anlık hamlelerde yanlış kararlar verebiliyor.

LUIS SUAREZ ADAM MI YİYOR?

Bruno'nun sert futbolunun, bir süredir uğraştığı Jiu-Jitsu sporuyla ilgisi bile yok. Her şeyden önce bu sporla kendim de uğrastığım için şunu soyleyebilirim ki, jiu-jİtsu; içerisinde tekme ya da yumruk barındıran bir dövüş sporu degildir. Tam tersi bir vÜcut satrancıdır, bir sanattır. Bu sporu yapan insanlar şiddetten kaçınan insanlardır ve kime nerede sertlik uygulayacagını bilirler. Evet sert bir spordur ama bunun Bruno'nun kırmızı kart pozisyonuyla bağdaştırılması alakasız. Gereksiz bir futbol dışı hareket olarak adlandırıyorum, ki bu saha içinde cezalandırıldı. Bu mantıkla hareket edersek Luis Suarez boş zamanlarında adam yiyor o zaman!

Yazının devamı...
FIFA standartlarında hastane!
21 Temmuz 2014

Aslında 2014 Dünya Kupası’nın Brezilyada olacağı belli olduğundan beri Sosyolojik olaylar daha çok yaşandı Brezilya’da. E benim için de ikinci memleket sayıldığından, yakinen takip ettim bu süreci…

Dünyanın en prestijli kupasının kendi ülkesinde yapılacağını öğrenen Brezilya’da elbette tek düşünce kendi evinde kupayı kaldırmaktı. Ve hazırlıklar tüm hızıyla başladı. En önemli unsurlardan bir tanesi stadyumlardı. Şehirler seçildi, stadyumlar seçildi ve gerekli unsurlar bir araya getirilmeye başlandı. Zaten ne olduysa bundan sonra olmaya başladı. Çünkü stadyumlara ve şehir altyapılarına o kadar çok para harcanmaya başlandı ki, bu durum Brezilya halkını deyim yerindeyse kıllandırdı. Ve tepkilerini gerek sosyal medyada gerekse de sokaklarda göstermeye başladılar. Şikayet ettikleri mevzu elbette paraydı. Hükümete “Madem bu kadar harcayacak paranız vardı, bu zamana kadar neden harcamıyordunuz da biz açlık çekiyoruz, sosyal imkanlarımız kısıtlı, hastaneler yetersiz, iş imkanlarımız yok??” diyordu Brezilyalı vatandaş. Ve hükümet yetkililerinden cevap gecikmedi. “ Siz hiç merak etmeyin. Biz harcamaları FIFA standartları doğrultusunda sponsorlarla hallediyoruz, devletimizin yani sizlerin cebinden minimum para çıkacak “ diyordu yetkililer. Bu açıklama kimseyi tatmin etmese de biraz halkın gazını kesti. Ta ki gerçek rakamlar ortaya çıkana kadar… Sonuç olarak 11.3 milyar dolar devletin kasasından çıkmıştı ve böylece Dünya Kupası’nın ilk bombasını eline alan taraf Brezilya Hükümeti oldu. Kendisine yalan söylendiğini düşünen halk, hükümetin karşısına geçti…

E halk bu durur mu? Tepkisini ilk başta mizaha vurdu tabii ki. Nasıl mı? Mesela banka çalışanları sokağa çıktılar ve ellerinde pankartlar, üzerlerinde “ FIFA standartlarında maaş artırımı istiyoruz !! “ yazıyordu. Ertesi günü otobüs şoförleri düştüler yollara ve “ FİFA standartlarında otobüs sürmek bizim de hakkımız !! “ dediler. Mizah bu, sınır tanımaz.. Öğrenciler okullarına gidip “ FİFA standartlarında eğitim isteriz “ diye büyüklerine çıkıştılar… Her şeyin başına FİFA konulmaya başlandı ülkede. “Çocuklarımızı bile isterseniz FİFA standartlarında yapalım” diyenler bile oldu…

Bu işin mizah kısmı tabii ki. Bir de sokak kısmı var. Maalesef özellikle Konfederasyon Kupası sırasında sokaklarda bu tepkiler alevlendi ve olaylar yaşandı. Bu duruma hükümet sert tepki gösterdi, ülkemizde alışık olduğumuz biber gazlarıyla müdahaleler oldu ve olaylar iyice tatsız boyutlara ulaştı…

Bu büyük organizasyon yaklaşırken mizah sürüyordu ama sokaklar sakinleşmişti. Herkesin ortak fikri; fırtına öncesi sessizliğin yaşandığı yönündeydi. Açık konuşayım, ben de Dünya Kupası sırasında büyük olayların yaşanacağını hatta maçların bazılarının oynanmayacağını bile düşünüyordum…
Fakat tepki gören Brezilya hükümeti bir strateji izledi. Ülkemizde olsa ters tepeceğini düşündüğüm bir yönteme başvurdu. Kupa başlar başlamaz yaşanan sokak protestolarında boy gösterenleri hemen ilk günden gözaltına aldı ve içeride tuttu ve özellikle dünya basınında tatsız haberlerin çıkması engelledi. Bence bu bir riskti. Çünkü etkinin tepkisi doğabilirdi, doğmadı. Maçların seyir zevki çok yüksekti. Bol gollü maçlar izledik ve Brezilya Milli takımı da iyi bir başlangıç yapınca planlanan olaylar gerçekleşmedi..

Sportif kısmını bir sonraki yazımda ele alacağım fakat 7-1’lik utanç gecesi yürekleri ağıza getirse de sosyal anlamda çok gergin başlayan bir süreç, yerini sportif anlamdaki çöküşe bıraktı…

Aslında kendi düşüncelerimle birleştirince özet olarak şunları söylemek isterim size ; Brezilya halkı “ FİFA’nın her söylediğini standartlarına kadar uyguluyorsunuz. Ama halkın ihtiyacı olan eğitimde, sağlıkta Dünya standartlarının ucundan geçmiyorsunuz. Paranız var ama anca FİFA söyleyince harcıyorsunuz, biz söyleyince kaçıyorsunuz. Biz de buna tepki gösteririz! “ dedi. Hükümet yine kendi bildiğini yaptı. Ama sonuç olarak yine baskın çıkan Brezilya halkının ‘Futbol Sevgisi’ oldu. Hesabımızı sonra görürüz dediler ve Dünya Kupasının resmi topu ‘Brazuca’nın büyüsüne bıraktılar kendilerini. Kupayı en fazla kaldıran ülke olarak yine kaldırmak istiyorlardı ama an itibarı ile Brezilya Futbolu, sisler altında. Ben eminim ki ışıltısı hiç bitmeyecek. Çünkü onlar kanlarında ‘GİNGA’ olan çocuklar.. Ama şapkayı önlerine koyma zamanı geldi. Ben de bu süreçte Brezilya hükümetine Fifa standartlarında ‘güç’ , çok sevdiğim Brezilya halkına da FİFA standartlarında ‘sabır’ dilerim…

Yazının devamı...
Dün bugün yarınlar
15 Mayıs 2014

Gladyatörler “Arena”da halkın önünde savaşırdı… Futbolcular ise isminin sonuna “Arena” adı getirilen stadyumlarda mücadele ediyorlar.
Gladyatörler fiziksel olarak çok güçlü insanlardı.. Tıpkı futbolcular gibi…

Antik Roma dövüşçülerinin elinde kılıç vardı… Günümüz modern gladyatörlerinin ayağında kılıç gibi keskin çivili kramponlar var.
Eskiden kaybeden ölürdü… Şimdi kaybetmenin yerini ölüm gibi bir duygu aldı…
Ama aslında hem Gladyatör dövüşlerinin hem de futbolun bu kadar sevilmesinin tek bir ana sebebi vardı.
Eğlence…
Onlar mücadele ediyor, biz güzel vakit geçiriyorduk.
Üstün dövüş sanatları yeteneğini gösteren gladyatörler ün ve para sahibi oluyordu.
Günümüzün futbol virtüözleri ise her yerde tanınıp, değerli sözleşmelere imza atıyorlar.
Fakat tarihte, içine rant ve ekonomik çıkarların girdiği her sektörün kirlendiği gibi futbol da kirlendi.
Rant savaşı büyüdükçe gruplaşmalar da çoğaldı. Herkes bir taraf olmaya zorlandı...
Geçtiğimiz gün Fenerbahçe’nin şampiyonluk kutlamasına bakıyorum. Herkesin ortak amacının şampiyonluğu büyük coşkuyla kutlamak olması beklenirken, en coşkulu anda “zamansız” -Alex de Souza- tezahüratı, ardından, temelinde haklı ama üslubunda “tatsız ve kontrolsüz” bir Aziz Yıldırım tepkisi..

“Alex statta olsa onun bile hoşuna gitmezdi” diye düşündüm.
Ve telefonu çevirdim. ‘Ben artık bir Fenerbahçe taraftaryım' dedi ve ekledi;
- Öncelikle şampiyonluğa emek verenlerin hakkı verilmeli, kutlanmlı…

Aklın yolu bir…
Ey Fenerbahçeliler..
Ey futbolseverler…
Gruplaşmayalım, renklerimize sahip çıkalım, diğer renklere saygı duyalım.
Ve renklerine emek veren modern zaman gladyatörlerini alkışlayalım.

Yazının devamı...
Geç kalmış bir başlangıç
1 Mayıs 2014

Futboldan fazlasıyla zevk alırım. Maradona'yı dünya gözüyle televizyondan da olsa seyretmiş, Van Basten'i, Zidane'ı, Romario'yu yaşayabilmiş her erkek gibi, bir top ve birbiriyle mücadele eden 22 kişiden çok daha fazlasını ifade etti benim için futbol.

O meşin yuvarlak döndükçe, benim dünyamı aydınlatmaya başladı. Derken gönlümdeki renkler için çalışma şerefi bana nasip oldu. Evet, tahmin edebileceğiniz gibi görev aldığım süre boyunca futbolun en zevkli ve bazen de tatsız anlarına şahitlik ettim.

Dünya yıldızlarıyla antrenmana çıktım, soyunma odası konuşmalarını dinleyip, o ortamı sonuna kadar yaşadım. Milyonlar her gün beraber çalıştığım futbolcuların posterlerini biriktirirken benim çalan telefonlarımda adları belirdi. Önce kıvırcık saçlı tercüman Samet'tim, sonra arkadaşları Samet oldum. Ben onları, onlar beni tanıdıkça çok sevdi.

Futboldu bizi birleştiren, bu dünyadaki altı milyar kişiyi birleştirdiği gibi... Hiç bir imparatorluğun ulaşamadığı sınırlara ulaştığı gibi...

3 Temmuz sürecini de yaşadım, üzüldüm, gönlüm kırıldı. Süreç içerisinde de sevdiğim renklerden ayrıldım. Ama sevgim hiçbir zaman azalmadı. Nasıl azalırdı ki?Ben de bu topraklardaki her erkek çocuğu gibi 'gol atan kaleci'yle büyümüştüm.

Şimdi o sevdiğim futbol ve spor dünyasına ilişkin yazılar yazma zamanı... Bir başlangıç; üstelik geç kalmış bir başlangıç... Burada sadece Fenerbahçe yazmayacağım. Burada futbol ve spor yazmaya çalışacağım. Tarafsız olarak; spora ilişkin düşüncelerimi paylaşacağım sizlerle...

Geçen hafta kazanılan şampiyonluk...

Ben hayatımda ilk defa bir şampiyonluğa tüm takım taraftarlarının bu kadar birlik içinde sevindiğini gördüm. Çünkü bu şampiyonluk Fenerbahçe'ye çok yakıştı.Uzun ve bir o kadar da zorlu bir süreçten sağ salim çıkmayı başardığının bir ifadesiydi bu şampiyonluk Fenerbahçe için...

Altını çizerek söylemek gerekiyor; son birkaç yılda Fenerbahçe'nin yaşadıklarını yaşayan başka hiçbir takım bu kadar hızlı ayağa kalkamazdı.

Fenerbahçe bu sene aslında sadece kendi taraftarlarını sevindirmedi. Futbola ve birliğe inancı olan herkesi sevindirdi. Birlik olunca, tek yürek olunca, takım olunca her türlü zorluğun üstesinden gelinebileceğini gösterdi. İşin doğrusu; sürecin başlangıcında yanımda gözaltına alınan sonra takımdan ayrılmak zorunda kalan Emenike ile şampiyon olmak bir anlamda hikayeyi tamamladı.

Ayrıca yine sürecin sembolleri kadınlar ve çocukların önünde olması da şampiyonluğun anlam bütünlüğünü sağladı. Fenerbahçe aslında bir örnek bir hikaye yazdı bu sene...

Bence bu seneden geriye kalacak olan, her türlü tartışmanın dışında, bu kenetlenmişlik hikayesidir. Ve ezeli rakip Galatasaray'ın şampiyonluğun hemen birkaç dakika sonrasında Fenerbahçe'yi resmi sitesinden tebrik etmesidir. Tüm zorluklara rağmen Beşiktaş taraftarının takımını hiç yalnız bırakmamasıdır... Akhisar'dır aynı zamanda... Kasımpaşa'dır...

Yani her türlü olumsuzluk içinde bu seneden yine akılda tutmak istediğimiz şey futboldur. Ve ben bundan sonra o futbolu da anlatmaya çalışacağım kendi penceremden...

Bu geç kalınmış bir başlangıcın merhabasıdır...

Yazının devamı...
Geç kalmış bir başlangıç
1 Mayıs 2014

Futboldan fazlasıyla zevk alırım. Maradona'yı dünya gözüyle televizyondan da olsa seyretmiş, Van Basten'i, Zidane'ı, Romario'yu yaşayabilmiş her erkek gibi, bir top ve birbiriyle mücadele eden 22 kişiden çok daha fazlasını ifade etti benim için futbol.

O meşin yuvarlak döndükçe, benim dünyamı aydınlatmaya başladı. Derken gönlümdeki renkler için çalışma şerefi bana nasip oldu.

Evet, tahmin edebileceğiniz gibi görev aldığım süre boyunca futbolun en zevkli ve bazen de tatsız anlarına şahitlik ettim.

Dünya yıldızlarıyla antrenmana çıktım,
soyunma odası konuşmalarını dinleyip, o ortamı sonuna kadar yaşadım. Milyonlar her gün beraber çalıştığım futbolcuların posterlerini biriktirirken benim çalan telefonlarımda adları belirdi. Önce kıvırcık saçlı tercüman Samet'tim, sonra arkadaşları Samet oldum. Ben onları, onlar beni tanıdıkça çok sevdi.

Futboldu bizi birleştiren, bu dünyadaki altı milyar kişiyi birleştirdiği gibi... Hiç bir imparatorluğun ulaşamadığı sınırlara ulaştığı gibi...

3 Temmuz sürecini de yaşadım, üzüldüm, gönlüm kırıldı. Süreç içerisinde de sevdiğim renklerden ayrıldım. Ama sevgim hiçbir zaman azalmadı. Nasıl azalırdı ki?Ben de bu topraklardaki her erkek çocuğu gibi 'gol atan kaleci'yle büyümüştüm.

Şimdi o sevdiğim futbol ve spor dünyasına ilişkin yazılar yazmaya zamanı... Bir başlangıç; üstelik geç kalmış bir başlangıç...

Burada sadece Fenerbahçe yazmayacağım. Burada futbol ve spor yazmaya çalışacağım. Tarafsız olarak; spora ilişkin düşüncelerimi paylaşacağım sizlerle...

Geçen hafta kazanılan şampiyonluk...

Ben hayatımda ilk defa bir şampiyonluğa tüm takım taraftarlarının bu kadar birlik içinde sevindiğini gördüm. Çünkü bu şampiyonluk Fenerbahçe'ye çok yakıştı.Uzun ve bir o kadar da zorlu bir süreçten sağ salim çıkmayı başardığının bir ifadesiydi bu şampiyonluk Fenerbahçe için...

Altını çizerek söylemek gerekiyor; son birkaç yılda Fenerbahçe'nin yaşadıklarını yaşayan başka hiçbir takım bu kadar hızlı ayağa kalkamazdı.

Fenerbahçe bu sene aslında sadece kendi taraftarlarını sevindirmedi. Futbola ve birliğe inancı olan herkesi sevindirdi. Birlik olunca, tek yürek olunca, takım olunca her türlü zorluğun üstesinden gelinebileceğini gösterdi.

İşin doğrusu; sürecin başlangıcında yanımda gözaltına alınan sonra takımdan ayrılmak zorunda kalan Emenike ile şampiyon olmak bir anlamda hikayeyi tamamladı.

Ayrıca yine sürecin sembolleri kadınlar ve çocukların önünde olması da şampiyonluğun anlam bütünlüğünü sağladı. Fenerbahçe aslında bir örnek bir hikaye yazdı bu sene...

Bence bu seneden geriye kalacak olan, her türlü tartışmanın dışında, bu kenetlenmişlik hikayesidir. Ve ezeli rakip Galatasaray'ın şampiyonluğun hemen birkaç dakika sonrasında Fenerbahçe'yi resmi sitesinden tebrik etmesidir. Tüm zorluklara rağmen Beşiktaş taraftarının takımını hiç yalnız bırakmamasıdır... Akhisar'dır aynı zamanda... Kasımpaşa'dır...

Yanı her türlü olumsuzluk içinde bu seneden yine akılda tutmak istedigimiz şey futboldur. Ve ben bundan sonra o futbolu da anlatmaya çalışacağım kendi penceremden...

Bu geç kalınmış bir başlangıcın merhabasıdır...

Yazının devamı...