(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Abdulkadir Selvi" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Abdulkadir Selvi" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Abdulkadir Selvi

Abdulkadir Selvi

Uyuyan hücreler harekete geçti
21 Aralık 2016

Suikastçı polis Mevlüt Mert Altıntaş’ın suikast için önceden hazırlık yaptığı anlaşılıyor. Suikastçı, Ankara’da Keçiören’de oturmasına rağmen, suikastı gerçekleştirdiği Çağdaş Sanatlar Merkezi’ne en yakın otelden oda kiralıyor. Saldırıdan 1 gün önce otele yerleşen Mevlüt Mert Altıntaş, suikast sırasında üzerinde olan takım elbisesini giyip, saat 17.30’da otelden çıkıyor. Tam 1 saat 35 dakika sonra 19.05’te ise suikastı gerçekleştiriyor.

 

Katil polis, yakın koruma görüntüsü vermek için sadece takım elbise giyip kravatını takmıyor. Bir de rozet takıyor. Suikast kameraların karşısında işlendiği için elimizde Mevlüt Mert Sarıtaş’ın olay anındaki birçok görüntüsü mevcut. Orada yakasında bir rozet bulunuyor. Yakasına göre biraz da büyük duran rozetten söz etmiyorum. Sadece silah taşıma yetkisi olan yakın korumaların kullandığı, ‘pinli rozet’i kastediyorum. Katil polis yakasına polis ‘pin’li rozet takıyor, Çağdaş Sanatlar Merkezi’ne girerken polis kimliğini gösteriyor, silahıyla içeri böyle girebilip, tören sırasında yakın koruması görüntüsü altında Karlov’un hemen arkasında duruyor.

 

Mevlüt Mert Altıntaş’ın rapor alarak, 15 Temmuz darbe gecesi görev yaptığı Diyarbakır Çevik Kuvvet Müdürlüğü’ndeki görevine gitmediği ortaya çıkmıştı. Katil polisin raporunu kabul eden amiri Kahraman Sezer darbe girişiminin ardından FETÖ’cü olduğu iddiasıyla tutuklandı. Mevlüt Mert Altıntaş’ın telefon kayıtları incelendiğinde İzmir ve Diyarbakır’daki FETÖ imamlarıyla yoğun bir görüşme trafiği içinde olduğu tespit edildi. Suikast günü ise yaptığı 13 görüşme mercek altına alındı.

 

Katil polisin telefonundan ByLock çıktı mı? Çıktı. FETÖ’cülerin 2016 yılı Ocak ayına kadar etkin bir şekilde haberleştikleri ByLock programı, Mevlüt Mert Altıntaş’ın telefonunda da çıktı. ByLock, kırmızı, turuncu ve mavi olmak üzere üç kademeli olarak sınıflandırılmıştı. Mevlüt Mert Altıntaş’ın telefonuna ByLock programının yüklendiği, oradan görüşmeleri takip ettiği ancak aktif olarak kullanmadığı belirlendi.

 

Katil polis suikast sırasında ‘Canik’ marka silah kullanmıştı. Canik marka silahlar, Glock marka silahlardan sonra en etkili suikast silahı olarak gösteriliyor. Glock tabancalar X-Ray cihazlarına yakalanmayan görünmez tabancalar olarak ünlenmişti. Canik marka tabancalar ise geri tepmesi, yay sistemi ile dengelendiği için atışlardaki isabet oranı ile göz dolduruyor. Mevlüt Mert Altıntaş, suikast sırasında kullandığı Canik marka tabancayı 15 Temmuz darbe girişiminden 1 hafta önce MKE’den satın alarak, üzerine kaydettirmiş.

 

Şimdi gelelim bu suikastın neden düzenlendiğine? Elbette ki araştırmalar sonucunda talimatı kimin verdiği, kimlerin istihbarat desteği sağladığı ortaya çıkacak. Bu ülkenin savaş uçaklarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bombalayan, kendi halkını katledip Cumhurbaşkanı’nı öldürmek isteyen bir yapı, Rus Büyükelçi’ye suikast düzenlemez mi?

 

15 Temmuz darbe girişiminden sonra FETÖ’cü yapılanmanın başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere stratejik hedeflere yönelik suikast girişiminde bulunacağı söyleniyordu. Rus büyükelçi Karlov’a yönelik suikast tam da bu konsepte oturuyor. Ancak Karlov suikastının bir son değil, bir başlangıç olmasından endişe ediliyor. FETÖ’cü yapılanma yeni bir faza geçti.

 

Artık El Kaide-PKK, DAEŞ gibi marka bir terör örgütüne dönüşen FETÖ saldırıları üç aşamalı olarak değerlendiriliyor.

 

1- 7 Şubat MİT krizi ve 17-25 Aralık operasyonu ile hükümeti düşürme hamlesi.

 

2- 15 Temmuz darbe girişimi.

 

3- Uyuyan hücrelerin harekete geçirilip Karlov suikastında olduğu gibi stratejik hedeflere yönelik suikastlar düzenlenmesi... Ya da intihar eylemleri. Üçüncü aşama ya da yeni faz olarak isimlendiriliyor. İstihbarat birimleri şimdi uyuyan hücreleri tespit etmek için çalışıyor. Önümüzdeki günler FETÖ suikastçıları açısından önemli gelişmelere gebe olabilir.

Yazının devamı...
Suikastçı, Cumhurbaşkanı'nın katıldığı programda
20 Aralık 2016

Suikastçı polis, 15 Temmuz’dan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ankara’da katıldığı 8 programda görev üstlenmiş. Cumhurbaşkanlığı korumalarından hemen sonra iç güvenliği sağlayan ekip arasında. Allah korusun orada da harekete geçebilirdi.

15 Temmuz darbe sabahı saat 07.45’te görev yaptığı Ankara Çevik Kuvvet Müdürlüğü’ne gelip, 1 günlük sağlık raporunu teslim edip giden FETÖ’cü polisin, darbe gecesi ne yaptığı henüz bilinmiyor.

Ancak Körfez Dershaneleri’ne gittiği, eğitim masraflarının Sökeli firari işadamı Şahin İlgi tarafından karşılandığı biliniyor.

Elbette ki bunlar, onun bir suikastçı olduğunu izah etmeye yetmiyor. Bağlantılarının ortaya çıkarılması gerekiyor. Suikast talimatını kimden aldı, kendisine kimler yardım etti?

Daha da önemlisi, neden Rusya Büyükelçisi hedef seçildi? Bu suikastla Rusya ve Türkiye’ye verilmek istenen mesaj neydi?

Türkiye ile Rusya ilişkilerinin en iyi olduğu bir dönemde, Rus uçağının düşürülmesiyle, bu ilişkiye büyük bir darbe vurulmuştu. Büyük çabalar sonucunda iki ülke ilişkileri tekrar düzeltildi, bu kez Karlov suikastı geldi.

Öyle ki iki ülke arasında kurulan “Kırmızı hat”tı kullanmaya ihtiyaç duyulmamıştı. Ta ki suikastın işlendiği geceye kadar. Kırmızı hat o gece kullanıldı. Hem de Türkiye-Rusya ve İran’ın Suriye’de ateşkesin kalıcı hale gelmesi yönünde masaya oturacakları bir zamanda.

Bir güç ısrarla iki ülke ilişkilerinin düzelmesine izin vermiyor. Bir güç ısrarla Türkiye ile Rusya’nın arasının açık olmasını istiyor. Bunun için çok ağır provokasyonlarda bulunuyor.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra, FETÖ’cülerin başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere stratejik hedeflere yönelik suikast girişimlerinde bulunacağı söyleniyordu.

Rus Büyükelçisi Karlov’a, “Made in FETÖ” patentli suikast düzenlenmesi, bunun yeni konsept olduğunu ortaya koydu.

Fetullah Gülen’in suikast iddialarını gülünç bulduğu söyleniyor. 17 Aralık’ta iddiaları gülünç bulmuştu. Sulhname gönderdiği gün 25 Aralık operasyonu başlamıştı. 15 Temmuz darbe girişimini de gülünç bulmuştu. Darbeci generaller talimatın Gülen’den geldiğini itiraf ettiler. Gülen neyi gülünç buluyorsa, bilin ki o işin içinde demektir.

FETÖ’nün diğer kardeşi PKK da geçen hafta benzer bir tehditte bulunmuştu. Murat Karayılan 19 Aralık tarihinde, “uyuyan hücrelerin” harekete geçeceğini söyledi. Karayılan, “Meydanda konuşan ya da konvoyda yol giden bir lidere 4 fedai aynı anda saldırırsa” diye eylemin kodlarını da verdi. FETÖ’cü suikastçı, PKK’lı Karayılan’ın tehditlerini hayata geçirdi. Çünkü FETÖ ile PKK arasında eylem kardeşliği var.

Bu suikastın Türkiye ve Rusya’ya bakan yüzleri var. Suikast üzerinden iki ülkeye mesaj veriliyor. Bu mesaj FETÖ’yü de aşan bir mesaj. Bu mesajın bir köşesinde Suriye’de kurulmak istenen düzen var. Suriye hesaplaşması bu kez Ankara’nın ortasında yapıldı.

17 Şubat 2017 Merasim Sokak, 18 Ağustos Elazığ Emniyet Müdürlüğü, 10 Aralık Beşiktaş, 17 Aralık Kayseri saldırılarında aynı tip bomba kullanıldı. Batılı bir ülkeye ait olduğu tespit edilen fabrikasyon bombanın Suriye’de PYD-YPG’ye verilen bombalar olduğu ortaya çıktı.

Hedef ne?

PKK’yı da FETÖ’yü de aşan uluslararası bir operasyonla karşı karşıyayız. Türkiye’yi yönetilemez bir ülke haline getirmek istiyorlar. Türkiye’yi 12 Eylül öncesinde olduğu gibi bir kaosa sürüklemek peşindeler. Rus Büyükelçi’nin vurulduğu Çağdaş Sanatlar Merkezi’nin hemen yanında, her tarafın polis kaynadığı bir yerde, suikasttan 7 saat sonra bu kez Amerikan Büyükelçiliği’nin önünde bir şahıs ateş açıyor. Beyler, biz bu filmi seyrettik. Hem de 12 Eylül’den önce.

İş, AK Parti ve Erdoğan meselesi olmaktan çıktı.

İş, Türkiye meselesi oldu.

Devlet çökerse hepimiz altında kalırız.

Yazının devamı...
FETÖ’nün suikast hücresi
19 Aralık 2016

Türk-Rus ilişkilerine suikast düzenlendi. 15 Temmuz’da Türkiye’yi darbeyle yıkamayanlar, şimdi de kaos senaryosunu sahneye sürdüler. Türkiye’yi kaosa sürüklemek için en önemli dış desteğimiz olan Rusya’ya karşı suikast düzenlediler.

 

Karlov, 24 Kasım sürecinde Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin düzelmesi için çaba sarf eden bir büyükelçiydi. Ankara’da korumasız gezecek kadar ülkemize güvenen bir diplomattı. Bizim hem dostumuz, hem de misafirimizdi. Ne yazık ki, Karlov’u koruyamadık.

 

Rus Büyükelçi’ye düzenlenen suikasttan sonra Rus uçağının düşürülmesiyle ilgili dosyanın yeniden açılması gerekiyor. Çünkü bir parmak, ısrarla Türk-Rus ilişkilerinin bozulması için komplolar kuruyor.

 

EN ÖNEMLİ MÜTTEFİK

 

Suriye dizayn edilirken en önemli müttefikimiz Rusya’ydı. Rusya’yla anlaşıp Büyük Cerablus Operasyonu’nu başlatacağımız 24 Kasım günü Rus uçağı düşürüldü. O tarihten sonra Suriye üzerinde uçak uçuramadık. Rusya’yla ilişkilerin ne denli önemli olduğunu 15 Temmuz gecesi yaşadıklarımızla bir kez daha öğrendik. Fırat Kalkanı Operasyonu ve Halep’in tahliyesi bu dostluğun önemini bir kez daha ortaya koydu. Suriye konusunda Rusya, Türkiye, İran’ın toplantısından bir gün önce Rus Büyükelçisi’ne düzenlenen suikast, uluslararası bir operasyonla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.

 

UYUYAN HÜCRELER

 

Darbe girişiminden sonra, FETÖ’cülerin bir daha 15 Temmuz türünde bir darbe yapma kabiliyetleri kalmadı. Ama “Uyuyan hücrelerini harekete geçirip, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere stratejik hedeflere yönelik suikastlar düzenleyebilirler” deniliyordu. İntihar eylemlerinden endişe ediliyordu. Büyükelçi Karlov’a yönelik suikast bunu gösterdi. PKK bir süredir ikiz eylemler yapıyor. Aynı hedefe yönelmiş olan FETÖ ise ikiz senaryolarını hayata geçirmeye başladı. FETÖ’cü yayın organı Today’s Zaman’ın Ankara Temsilcisi Abdullah Bozkurt, 16 Aralık tarihinde attığı tweet’te, ”Büyükelçilerin bundan böyle güvenliği yok” demişti. Bunun ne anlama geldiğini Karlov suikastıyla öğrenmiş olduk. FETÖ’cü uyuyan hücreler harekete geçti. Yeni hedeflerinin kim ya da kimler olduğu ise meçhul.

 

EL KAİDE İMAJI

 

Suikastı düzenleyen Mevlüt Mert Altıntaş’ın iyi yetiştirilmiş olduğu anlaşılıyor. Sadece Türk-Rus ilişkilerinin en kritik aşamasında suikast düzenlemekle kalmıyor. Arapça olarak El Kaide ya da  El Nusra imajı oluşturmaya özen gösteriyor. Altıntaş, Ankara çevik kuvvette 2 yıllık polis memuru olarak görünüyor ama profesyonel bir suikastçı olduğu anlaşılıyor.

 

Mevlüt Mert Altıntaş’ın suikast talimatını kimlerden aldığı, hangi imama bağlı olduğu, emrin kendisine ne şekilde tebliğ edildiğini öğrenebilecek miyiz bilmem. Çünkü sağ olarak ele geçirilemedi. 15 Temmuz’da rapor alması, KPSS soruşturmasının şüphelisi ve Körfez Dershanesi çıkışlı olması suikastçının FETÖ bağlantısına yönelik ipuçları veriyor.

 

VAKARLA YÖNETİLDİ

 

Ankara’da Rus uçağının düşürülmesi sürecini yakından takip etmiştim. O gün Ankara nasıl bir sorunla karşı karşıya olduğunun farkında değildi. Hamaset vardı. 24 Kasım’dan sonra Rusya ile sorun yaşamanın neye mal olduğunu anladık.

 

Bu kez herkesin yüreğini ağzına getiren ihtimal, ”Eyvah 24 Kasım sürecine mi dönüyoruz” oldu. Ancak hem Ankara, hem Moskova buna izin vermedi. Süreç büyük ülkelere yakışan bir soğukkanlılık ve vakarla yönetildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk olarak Rusya Devlet Başkanı Putin’i aradı. Putin, 24 Kasım’dan sonra, “Erdoğan’ın NATO’dan önce beni aramasını beklerdim” demişti. Bu kez o tür bir değerlendirmeye fırsat verilmedi. Ayrıca iki devlet başkanı, suikastın soruşturulması için Türk ve Rus polislerinin birlikte çalışması kararını aldılar.  

 

15 Temmuz’da FETÖ’cülerin kanlı darbe girişimini yakından izleyen biri olarak Putin’in, kendi cumhurbaşkanını öldürmeye çalışan bir yapının Rus Büyükelçisi’ne suikast düzenleyebileceğini anlamakta zorlanmayacağını düşünüyorum.

Yazının devamı...
Yeni sürecin yeni stratejisi
18 Aralık 2016


Suriyelilerin yaralarını sarmak için kurulan konteyner kentin açılışına gidiyorduk ki, Kayseri’deki patlama haberi geldi. Yara sarmak bir yana, biz yaralandık.

 

Az sonra Başbakan Binali Yıldırım geldi. Başbakan’la sıcağı sıcağına Kayseri’deki saldırıyı konuştuk. Çok önemli bir işaret verdi. “Fırat Kalkanı, DAEŞ tehdidini sınırladı. Benzerini güney sınırımızda yapacağız” dedi. Bunun üzerine, “Ne yapacaksınız” diye sorduk. Başbakan, “Bu konuda bu kadar” karşılığını verdi. Bu aşamada bu kadarla yetineceğim. Ama zamanı gelince yazacağım. İşin sırrı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlığında yapılan güvenlik toplantısında gizli.

 

PKK’nın bombalı araçla saldırdığı Kayseri 1. Komanda Tugayı, sancağında iki üstün cesaret madalyası taşıyor. Biri Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan. Diğeri sınır ötesi operasyonlardan. Son olarak şehir savaşlarında PKK’yı diz çöktürmüşlerdi. Bu yüzden PKK’lılar sosyal medya üzerinden intikam yeminleri içmişlerdi. Alçak emellerini önceki gün gerçekleştirdiler. Kayseri 1. Komando Tugayı’na yakında yeni görevler çıkacak. Bu saldırının bedeli ödetilecek.

 

Türkiye, 20 Temmuz 2015 tarihinden bu yana, canlı bomba eylemleri, şehir savaşları, darbe girişimi ve bombalı araç eylemleriyle sistematik bir saldırı ile karşı karşıya. Hedef; Türkiye’ye diz çöktürmek.

 

10 Aralık’ta başkanlık sistemini esas alan Anayasa değişikliği Meclis’e sunuldu; PKK Beşiktaş’ta polislerimize saldırdı.

 

Cumhurbaşkanı milli seferberlik ilan etti PKK bu kez Kayseri’de askerlerimizi şehit etti. Bunlar rastlantısal olaylar değil, terör üzerinden bir mesaj veriliyor.

 

Büyük fotoğrafı ortaya koyarken, diğer yandan da Kayseri’deki olayın detaylarını incelemekte yarar var.

 

Şanlıurfa’dan çalıntı bir araçla Kayseri’ye gelip, araca Pınarbaşı mevkisinde Kırıkkale plakasının takıldığı biliniyor. PKK sık sık taktik değiştiriyor. PKK bir süredir araç kiralıyor ya da satın alıyordu, tekrar çalıntı araca ve ikiz plaka yöntemine döndü. Bu eylemde sadece plaka değil, eylemin kendisi de ikiz. Merasim Sokak, Kızılay ve Beşiktaş saldırılarını andırıyor. Bir farkı PKK, ABD ve Batı dünyasının sivil ölümlerindeki hassasiyetini dikkate alarak Beşiktaş’ta polise, Kayseri’de askere saldırdı.

 

Merasim Sokak’taki saldırıdan sonra askeri servis araçlarıyla ilgi bir düzenleme yapılmıştı. Servis araçlarının zırhlı plakalarla güçlendirilmeleri, araçların aynı anda değil belirli aralıklarla hareket etmeleri, servislere silahlı eskortların tahsis edilmesi, geçiş güzergâhlarında güvenlik önlemlerinin alınması gibi. Kayseri’deki askerlerimizi taşıyan servis aracı değil, halk otobüsü. Askerlerin çarşı izni nedeniyle sadece cumartesi ve pazar günleri kullanılıyor. Saldırı ilk araca yapılıyor. Bir askerin tıp fakültesi hastanesinde hasta ziyareti için inmek istemesi üzerine durakta durduğu anda bombalı araç, halk otobüsünün ortasına girip kendini patlatıyor.

 

Yaralıların beyanlarına ve görgü tanıklarının anlattığına göre, aracın takip ettiği bir süre sonra fark ediliyor. Takibi fark eden askerlerin ihbarda bulunduğu belirtiliyor. Doğruysa neden acil önlem alınmıyor? Elbette ki bunlar soruşturma sonucunda tespit edilecek. Ancak Komando Tugayı’nın hedef alındığının bilinmesine ve artan terör saldırılarına rağmen güvenlik önleminin alınmaması üzücü.

 

PKK’nın son saldırılardaki hedefi üzerine Ankara’da yapılan değerlendirmeleri yansıtmak istiyorum.

 

- Terörle mücadelede kararlılık politikalarının sorgulanması, işe yaramaz gösterilmesi.

 

- Devleti yönetenlere karşı güveni azaltma.

 

- Terörle mücadeledeki başarıları gölgeleme.

 

- İktidarın devleti yönetemediği algısı oluşturma.

 

PKK’nın bu tuzağına düşmemek için, her türlü provokasyona karşı uyanık olmalıyız. Parti binalarına saldırı, Kürt kardeşlerimize yönelik eylemler, PKK’nın kurduğu tuzağa düşmek olur. Ortaya koyacağımız birlik ve beraberlik tablosu bu planları bozacak.

 

Üst akıl PKK üzerinden bir stratejiyi uygulamaya soktu. Türkiye’yi yönetilemez hale getirmek istiyorlar. 12 Eylül’den sonra Demirel, “Devlet kilitlenmişti” demişti. Şimdi Türkiye’yi kilitlemek istiyorlar.

 

Ama Türkiye, 12 Eylül Türkiye’si değil.

 

Bu oyunu da bozacağız.

 

 

Yazının devamı...
Halep, Halepçe olmasın diye
14 Aralık 2016

Halep’in yeni Halepçe olmaması için Türkiye büyük bir çaba içinde.

Saddam Hüseyin, Halepçe’de aralarında çocukların, kadınların, yaşlıların bulunduğu 5 bin kişiyi kimyasal gazla katletmişti. Büyük bir insanlık dramı yaşanmıştı. Şimdiye kadar 4.300 sivilin hayatını kaybettiği Halep’te benzer bir tehlike söz konusu. Rejim, muhaliflerin elinde bulundurduğu Halep’in doğusunu geri alıyor. Böylece Halep’e sahip olacak. Ancak asıl sorun, büyük bir insanlık katliamının yaşanmaması.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Halep’te ateşkesin sağlanması ve sivil halkın şehri terk etmesi için Rusya Devlet Başkanı Putin’le 4 kez görüştü. Dördüncü görüşmeyi ise dün akşam yaptılar.

Halep’te sivil halk ile hafif silahlı muhaliflerin tahliyesi için Türkiye ile Rusya anlaştı. 13 Aralık Salı günü ateşkes ilan edildi. Ancak İran’ın direnişi nedeniyle ateşkes yürürlüğe giremedi. Sivilleri almak üzere Halep’e gönderilen otobüsler, sivillere 1 kilometre yaklaşmalarına rağmen geri dönmek zorunda kaldı. Ateşkesin ilan edildiği gece 17 roket atıldı. Dün sabah 3 yer bombalandı. İran’ın sergilediği, ‘Acem oyunları’ nedeniyle ateşkes hayata geçirilemedi.

Oysa İslam dünyasında Halep’te sivil katliamın yaşanmaması için sabaha kadar Kuran-ı Kerim okundu, teheccüt namazları kılındı, dua zincirleri oluşturuldu. Ancak sivillerin tahliyesi için Rusya ile anlaşmaya varılırken, İslam dünyasının iddialı bir ülkesi olan İran bunu engelledi. Hani aynı peygambere inanan, aynı kitaba iman eden aynı dinin mensuplarıydık?

Halep’te Müslüman sivillerin ölmemesi için Putin’le anlaştık ama İmam Hamaney’le anlaşamadık. Ne hazin bir tablo değil mi?

İran, Tahran’ın güvenliğinin Şam’dan başladığını düşünüyor. İran’ın ulusal güvenlik refleksi anlaşılabilir ama sivil katliamının izah edilecek bir tarafı yoktur.

Rusya ve İran destekli rejim, Halep’i aldı. İran ise Halep’te muhalifleri katlederek, muhaliflere büyük bir ders vermek istiyor. Ama bu arada olan masum sivil halka oluyor. Çünkü İran’a bağlı Şii milislerin Halep’te büyük bir katliama hazırlık yaptıkları yönünde bilgiler geliyor.

Türkiye, Halep’te ateşkesin sağlanması için Rusya ile 1 ay önce prensip anlaşmasına vardı. Ateşkesin bu kadar uzaması İran’ın direnişi nedeniyle oldu. Halep’te ateşkese varılması için Türkiye ile Rusya anlaşmaya vardı. Türkiye ile Rusya arasında varılan anlaşma üç aşamalı.

1- Siviller ve hafif silahlı muhalifler Halep’i terk edecek.

2- Muhalifler, ağır silahlardan tecrit edilecek.

3- Hafif silahlı muhalifler, İdlib’de kurulacak olan çadır kentlerde barındırılacak sivillerin güvenliğini sağlayacak.

Herkesin bir hesabı var. Rusya, Türkiye ile anlaşmayı sağlayan taraf olarak, rejim üzerindeki rolünü bundan sonra da pekiştirerek sürdürmek istiyor. İran ise anlaşmanın altına üçüncü ülke olarak imza atmak ve rejim üzerindeki kontrolünü sürdürmenin hesabını yapıyor. İran’ın direnişi nedeniyle ateşkes kırılgan bir zeminin üstünde duruyor. ABD ise Rusya ve İran’ı devreden çıkarıp muhaliflerin doğrudan Esed’le masaya oturmasını sağlamaya çalışıyor. Muhalifler bunu kabul etmiyor.

Halep’ten ilk etapta 22 bin kadın ve çocuğun gelmesi bekleniyor. Bu sayının 62 bine kadar yükselebileceği tahmin ediliyor. AFAD, 80 bin kişi için hazırlığını yaptı. Halep’ten tahliye edilen sivillerin Türkiye’ye getirilmesi düşünülmüyor. Suriye toprakları içinde, İdlib’de barındırılması planlanıyor.

BM’nin tespitlerine göre, Halep’te Şii milisler ve rejim tarafından sivil katliamı yaşanıyor. Yaralılar var. Tahliye sağlanamazsa kucaklarında bebekleriyle annelerin katledilmesinden korkuluyor. Halep’ten bir çığlık yükseliyor. Bu çığlık Akdeniz sahillerine vuran Aylan bebeğin çığlığı. Ama insanlık duyarsız. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Halep’te savrulan insanlığın enkazıdır” sözleri, vurdumduymazlığa karşı bir isyan.

Halep’in sesi, insanlığın sesi.

Yazının devamı...
Bahçeli 'tuzak kuruyor' iddialarına ne dedi
13 Aralık 2016

MHP, ‘güçlendirilmiş cumhurbaşkanlığı sistemi’ diyor. AK Parti ise, ‘adı cumhurbaşkanlığı ama kendi tam başkanlık sistemi’ görüşünde.

Süreç, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 10 Ekim tarihinde yaptığı, “AK Parti başkanlık sistemiyle ilgili teklifini Meclis’e getirmelidir” çağrısı ile başladı.

MHP Lideri’nin başkanlık sistemi konusundaki kararlılığı bazı AK Partililerde, “Bahçeli bizi duvara çarpacak” kaygısına yol açmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile AK Parti yönetimi başından beri Bahçeli’yi samimi buldu. Anayasa değişikliği için işbirliği yapılabilecek bir ortak olarak gördüler. Şu ana kadar yanılmadıkları ortada.

Ancak bazı AK Partililerdeki “Bahçeli bize tuzak mı kuruyor?” kaygısını yansıtmaya çalıştım. Meclis’teki oylamalarda ‘MHP milletvekilleri nasıl hareket edecek, referandum sırasında MHP ne yapacak, fire verecek mi’ sorusu önemli.

MHP Lideri’nin bu tür değerlendirmelerden rahatsız olduğu anlaşılıyor.

Bahçeli’nin yakın çevresine yaptığı değerlendirme şöyle: “MHP tuzak kurmaz. Bunlar çok ayıp şeyler. Güvensizlik filan olacak şeyler mi? Ben şimdiye kadar ne dediysem arkasında durdum. Yaptığım açıklamaların gereğini yerine getirdim. Sistemde bir tıkanık var. Onun aşılması için çaba gösteriyorum.” 

Anayasa değişikliğinde ilk adım atıldı. İki parti güvene dayalı bir metin ortaya çıkardı. Gömleğin ilk düğmesi doğru iliklendi.

Bahçeli bir kez daha sözünün arkasında duran bir lider olduğunu gösterdi.

Süreç içinde pürüzler ortaya çıktı. İki parti, pürüzlerin krizlere dönüşmesine izin vermedi.

Bahçeli titiz bir çalışma yapılmasını, “Yeni bir sistem kuruyoruz. Bu sistem denetlenebilir olmalı, topluma güven vermeli. Açık, şeffaf ve hesap verebilir olmalı” diye değerlendirdi.

Yüce Divan konusu Anayasa değişikliğinde tarafları en çok zorlayan madde oldu. Hatta bir ara, kriz yorumlarının yapılmasına neden oldu.

AK Parti başından beri kademeli bir sistem getirilmesinden yanaydı. Oranlar farklıydı ama iki parti karşılıklı adım atınca bir noktada buluşmaları mümkün oldu.

Peki MHP neden bu konuda bu kadar hassasiyet gösterdi.

Bahçeli’nin yakın çevresine yaptığı değerlendirme çarpıcı: “Devlet başkanını mahkeme kapılarında süründürecek değiliz. Çünkü cumhurbaşkanı yeni sistemde icranın içinde olsa da yine bir temsil görevi olacak. Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik ve bütünlüğünün temsilcisi olacak. O nedenle Cumhurbaşkanlığı makamının mehabetine gölge düşürülmemeli. Sıradan şeylerle suçlanamamalı. Masuniyeti korunmalı. Ama bu masuniyetin de sınırları belirlenmeli. Hukukun üstünlüğüne uygun bir düzenleme olmalı. Yeni sistemde başbakan olmayacak. Cumhurbaşkanı aynı zamanda başbakan olacak. İcranın başına geçecek. O nedenle cumhurbaşkanı, başbakanın deruhte ettiği sorumluluğu üstlenmeli. Cumhurbaşkanı devleti temsil ediyor, temsilin mehabeti ile icranın sorumluluğu dengelenmeli.”

Anayasa değişikliğinde AK Parti’yi zorlu iki etap bekliyor: 

1- 330’u bulup Meclis’ten çıkarmak.

2- Yüzde 50’yi aşıp referandumdan geçirmek.

Cumhurbaşkanı Erdoğan şimdiden kolları sıvadı. Görüştüğü milletvekillerinden Meclis’teki oylama ve referanduma ilişkin değerlendirmelerini alıyor.

Cumhurbaşkanı, “Referandumda şu anda yüzde 52 görünüyor. Bunu artırmamız lazım” dediği söyleniyor.

AK Parti’nin oy oranı da yüzde 52-53 seviyesinde. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a destek oranı ise yüzde 60.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sürecin başında Bakanlar Kurulu üyelerine, “MHP’yi sıkı tutun. Meclis’te 330’u bulun, ben milletimle beraber söker getiririm” demişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta içinde bir grup milletvekiliyle bir araya geldi. Milletvekilleri, Cumhurbaşkanı’nın kafasında bir yol haritasının oluşturduğu kanaati edindi.

Yol haritası, Meclis’teki oylamada milletvekillerini sıkı tutmak. Referandumda ise, MHP tabanını kazanmak şeklinde özetlenebilir. 

Yazının devamı...
Bomba düzeneği hangi eylemle benzer çıktı?
12 Aralık 2016


Ateş düştüğü yeri yakıyor. Yastayız.

 

Bir yandan da İstanbul’daki saldırının perde arkasını öğrenmeye çalışıyoruz.

 

Canlı bomba ve bombalı aracı kullanan teröristlerin kimliği belirlenmeye çalışılıyor. İkisi de erkek. Kasım ayında Suriye’den giriş yapmışlar. Eylem için keşif yapılmış, fırsat kollanmış, talimat beklenmiş. Başkanlık sistemiyle ilgili Anayasa değişikliğinin Meclis’e sunulduğu gün, eylemin düğmesine basılmış. Oysa daha önceki eylemlerde canlı bombalar eylemden birkaç gün önce giriş yapardı. Anlaşılan o ki başkanlık sistemi için sadece Meclis’te 330’u bulmak ya da referandumdan geçirmek için mücadele edilmeyecek. Bu kez mesajlar canlı bomba üzerinden veriliyor.

 

PKK daha önce canlı bombaları Kandil’de yetiştiriyordu. Kobani kantonunun kurulmasından sonra canlı bombalar artık Kobani’de yetiştiriliyor. Ama talimat tek bir yerden veriliyor; o da Kandil’den. Abdullah Öcalan Fedaileri deniliyor. Bombalı aracı kullanan Türk vatandaşı. Canlı bombanın kimliği tespit edilmeye çalışılıyor.

 

Bombalı aracın sırrı çözülmeye başlandı. Araç bomba yüklü olarak şehir dışından getirilmemiş, 6 Aralık günü Bağcılar emniyetinde tescil işlemleri yaptırılmış. Araç 17-18 gün önce bir kez daha el değiştirmiş. Bombanın araca, Kocaeli-Gebze tarafında yüklendiği üzerinde duruluyor. Araç eylemden iki gün önce Kocaeli-Gebze’deki gişelerde HGS kaydına girmiş. Ama aynı gün Avrupa yakasına geçiş yapmamış. 1 gün Anadolu yakasında kalmış. Eylemin gerçekleştirildiği 10 Aralık Cumartesi sabah Avrupa yakasına geçiş yapmış.

 

Bu tür eylemlerde önceden keşif yapılıyor. Kanlı eylemin gerçekleştirildiği Beşiktaş’taki kameralar inceleniyor. Stadyumun olduğu bölgedeki kamera kayıtlarından son 1 hafta içinde birkaç kez tur atan 9 araç tespit edildi. Ancak bunların hangisi keşif amaçlıydı, hangisi işi gereği oradaydı belirlenmeye çalışılıyor.

 

Ruhsat bilgilerinden aracın üzerinde kayıtlı olduğu şahıs ve onunla bağlantılı isimler tespit ediliyor. Canlı bomba eylemlerinin kararı önceden alınıyor. Canlı bombaların Kandil’de yetiştirildiği zaman bu süre 2 ayı buluyordu. Irak’tan girip Türkiye’nin batısına geçmek daha uzun süre alıyordu. Ama örgüt Suriye ile önemli imkânlara sahip oldu. Suriye’den giriş yapıp Türkiye’nin batısına ulaşma süreleri kısaldı.

 

1 ay önce PKK ve DAEŞ’in İstanbul ve Ankara’da bombalı araç ya da canlı bomba eylemi yapacağı yönünde istihbaratlar alınmış, ilgili birimler uyarılmıştı. PKK’nın bu eylemde yerel unsurları devre dışı bıraktığı düşünülüyor.

 

Eylemde siyah renkli Chevrolet marka araç kullanıldı. Neden? Çünkü Suriye’de eğitimlerini Chevrolet marka araç üzerinden almışlar. Bomba yüklü araçta ve canlı bombanın üzerinde çift fünye kullanıldığı tespit edildi. Canlı bombayı polisler fark edip, üzerine doğru gidince fünyeyi çektiği düşünülüyor. Ama çift fünye nedeniyle uzaktan kumanda ile patlatılma ihtimali üzerinde de duruluyor. PKK, çift fünyeyi eylemcinin son anda vazgeçme ihtimali üzerine kullanıyor. Ankara Kızılay ve Merasim Sokak’taki patlamada da çift fünye kullanılmıştı. Dolmabahçe’deki saldırıda kullanılan araçtaki bomba düzeneği Merasim Sokak’taki eylemde kullanılan araçtaki düzenekle aynı çıktı. Üçlü bomba düzeneği kullanılmış. Klasik dörtlü sistem yerine PKK bir süredir etkisiz hale getirilmesi daha zor olan mavi, sarı, kırmızı renkten oluşan üçlü sistemi kullanıyor. PKK daha önce ABD’li bomba uzmanlarından öğrendiği dörtlü ucu kullanıyordu, Suriye’de Rus bomba uzmanlarından üçlü sistemi öğrendiler. Hatırlarsanız şehir savaşlarında da üçlü sistemi kullanmışlar, onu ancak üçlü sistem üzerinde eğitim gören SAT timleri çözebilmişti.

 

PKK, dikkat çekmemek için son model, daha fazla can kaybı için de sunroof’lu araçları kullanıyor. Sunroof’lu araçta patlamanın şiddeti üç kat daha fazla oluyormuş. Bu daha fazla kan, daha fazla gözyaşı demek.

Yazının devamı...
Dolmabahçe’nin talimatı Kandil’den
11 Aralık 2016

Yüreklere ateş düştü.

 

Irak ve Suriye’ye komşu olmanın bedelini çok ağır ödüyoruz. “Şehitler tepesi boş kalmıyor.”

 

Bombalı araçla yapılan saldırıdan 1 dakika sonra bu kez canlı bomba kendini patlatıyor. Hedef daha fazla can kaybı. Bir de eylem maçın dağıldığı sırada yapılsaydı, düşünmek bile istemiyorum.

 

Patlamada ilk başlarda Şahin marka bir aracın kullanıldığı söylenmişti. Daha sonra Chevrolet marka bir araç olduğu yönünde bilgiler geldi. Metal tavan patlamanın şiddetini kırdığı için sunroof’lu ve son model araçları tercih ediyorlar. Dolmabahçe’deki eylemde aracın içinde intihar eylemcisinin kopan parmağı bulundu. Parmak izinden kimliğini tespit etmek mümkün olacak ancak biraz zaman alacak gibi görünüyor.

 

KAMERALAR İNCELENİYOR

 

İlk andan itibaren bulgular PKK’yı gösteriyordu. Canlı bombaları Kandil’de yetiştiren PKK, Türkiye’ye geçiş süresi daha kısa olduğu için bir süre önce Kobani’ye taşıdı. “Abdullah Öcalan fedaileri” adı verilen canlı bombalara Kobani’de eğitim veriliyor. Hani Batı’nın seküler Kürt eylemciler olarak gösterdiği PYD-YPG’nin kontrolündeki bölgede. Canlı bombalar Suriye üzerinden Lice kırsalına ulaşıyordu. Kulp-Lice-Hazro arasında bomba yüklü araçların hazırlandığı ve canlı bombaların batıya intikalinin sağlandığı Şenyayla Kampı vardı. Lice kırsalına yönelik operasyonlarla burası önemli ölçüde etkisiz hale getirildi. Ama Şenyayla Kampı ortadan kaldırıldı demek için henüz erken. İstanbul’daki eylemi hazırlayanların Suriye’den mi geldikleri, yoksa içeriden mi temin edildikleri netleşmedi. Suriye’den geldikleri ve yerel birimlerin lojistik sağladığı üzerinde duruluyor. Eylemin önceden planlandığı anlaşılıyor. Eylemden önce keşif yapıp yapmadıkları, onları eylemin yapıldığı yere getiren, uzaktan gözcülük yapan teröristlerin olup olmadığı tespit edilmeye çalışıyor. Bunun için bölgedeki kameralar incelenmeye alındı.

 

TESADÜF GÖRÜNMÜYOR

 

Bu tür büyük terör saldırılarının ardından ilk akla gelen, neden şimdi sorusu oluyor? Sıcağı sıcağına yapılan değerlendirmelerde başkanlık sistemiyle ilgili Anayasa değişikliğinin Meclis’e sunulduğu günde eylemin yapılması arasında paralellik kurulmuştu. Olabilir. Bu coğrafyada mesajlar terör örgütleri üzerinden ve böyle kanlı bir şekilde veriliyor. ‘Seni Başkan yaptırmayacağız’ mesajı bu kez Meclis kürsüsünden değil böyle kanlı bir saldırı ile verilmiş oldu. Anayasa değişikliğinin 10 Aralık tarihinde Meclis’e sunulması ile aynı gün Dolmabahçe saldırısının gerçekleşmesi tesadüf görünmüyor. Zaman ayarlı ve mesaj yüklü bir eylem olduğu anlaşılıyor. Ancak tek neden bu olamaz. Çünkü PKK geçmişte de bu tür eylemler yaptı. İlk değil. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, 2 Mayıs 2016 tarihinde 49 canlı bomba ya da bombalı araç eyleminin önceden haber alınmak suretiyle önlendiğini açıklamıştı. O tarihten bu yana 7 ay geçti. Önleyici istihbaratın ne kadar önemli olduğu anlaşılıyor. İstanbul ya da Ankara’daki eylemi önleyebilmek için Kandil’den istihbarat alabilmemiz lazım. Çünkü PKK’da canlı bomba eylemlerinin talimatının verildiği tek merkez; Kandil. Belli ki birçok eylem önlenmiş ama hiçbir istihbarat birimine takılmadan gerçekleşen Dolmabahçe saldırısı çok can yaktı. Fırat Kalkanı operasyonu ile PKK’nın, Suriye’deki planları altüstü oldu. ABD ile anlaşıp Menbiç-Afrin arasında koridor oluşturup Kobani ile Afrin’i birleştirmeye, Menbiç’ten sonra Rakka’ya girmeye hazırlanan PKK-YPG darbe yedi. PKK içeride ise seri operasyonlar nedeniyle bazı bölgelerde kış yapılanmasına geçemedi. Bir süredir ses getirici eylem yapmak için fırsat kollayan örgüt, İstanbul’da canımızı yaktı. 20 Temmuz 2015 tarihinde yeni bir konsepte geçilmişti. O tarihte başlatılan sistematik terör saldırıları sürüyor. Hedef, Türkiye’ye diz çöktürmek.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlığında yapılan Güvenlik Zirvesi sıradan bir zirve değildi. Dolmabahçe’nin bedeli çok ağır ödetilecek.

Yazının devamı...