(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Sefer Levent" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Sefer Levent" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Sefer Levent
Yetkili servis mi özel servis mi?
16 Aralık 2016

ASLINDA bu konuyu önümüzdeki haftalarda ele alacaktım ancak hafta içi Anadolu Ajansı’nın geçtiği bir haber üzerine hemen ele almak şart oldu. Haberde, Tüketiciler Birliği Başkanı Mahmut Şahin, tüketicilerin araç servislerinde iş bittikten sonra ne istenirse ödemek zorunda bırakıldığını iddia ediyor ve “Garanti kapsamının dışına çıkmamak için yetkili servise giden tüketici kat kat ücret ödemekle yüz yüze kalıyor” diyor.

 

Mahmut Şahin’in dile getirdiği konu çok önemli. Türkiye’de satılan sıfır araçların her türlü bakım ve onarımının garanti kapsamı süresince ‘yetkili servis’te yapılması şart koşuluyor. Hatta bazı otomobil markaları araçlarında kullanılacak akaryakıtın bile kendi belirttikleri marka olmasını istiyor. Aksine davranışlarda garantinin bozulacağının altı çiziliyor.

 

Şahin, yetkili servislerin çok ciddi oranlarda para akışı olduğuna dikkat çekiyor, “İnsanlar bir seferlik tamiratta binlerce lirasını buralara bırakıyor. Ancak bazı art niyetli olduğunu düşündüğümüz uygulamalar yapılıyor. Bunlardan en rahatsız edeni de yetkili servislerin vatandaşların mağduriyetlerini ve çekincelerini fırsat bilip, fahiş oranlarda para talebinde bulunması. Bu konuda çok fazla şikayet alıyoruz” diyor.

 

YETKİLİ SERVİS KONFORLU

 

Şahin’in iddialarından yola çıkıp Türkiye’de yaygın olan otomobil markasının yetkili servisinin yolunu tuttum.

 

Yetkili servislerde aracınız ‘resepsiyon’da teslim alınıyor. Siz iyi döşenmiş bekleme salonlarında vakit geçirirken bakım işlemleri yapılıyor, kontrol ediliyor ve yine size resepsiyonda teslim ediliyor. Pazarlık şansınız yok. Çoğu otomobil şirketlerinin yetkili servislerini denetlediğini düşünüyorum. Ancak yetkili servisten servise bile fiyat farklarının olduğunu belirtmeliyim. Ben gittiğim yetkili serviste 1.6 dizel aracın 15 bin km. bakımı için fiyat aldım. Kalem kalem de ne yapılacağını ne tutacağını istedim. 625 lira fiyat verdiler.

 

ÖZEL SERVİS UCUZ

 

Sonra bu servisin hemen 3 km uzağında bir özel servise gittim. 15 bin km bakımı için özel servisin benden istediği rakam 325 TL oldu. Bakımdaki kalemler yetkili servisinkilerle aynıydı. Bunu pazarlıkla 300 TL’ye indirdim. Ön balata değişimi için aldığım fiyat ise 140 TL oldu. Kaputun kaporta-boya işleminin de bana maliyeti burada 280 TL olacaktı.

 

Her iki servisten bana verilen fiyatlar Şahin’in iddialarını doğruluyor. Arada yaklaşık iki kat fiyat farkı var. İyi de acaba araca yapılan muamelede kullanılan parçalar da acaba bu fiyat farkına değecek bir ayrıntı var mı? Yani benden aşağı yukarı her işlem için neredeyse iki kat fark isteyen yetkili servis acaba buna değecek bir servis hizmeti mi veriyor.

 

Öncelikle gözlemimi aktarayım. Yetkili servisler genelde arsa olarak değerli yerlerde, cadde üstlerinde bulunuyor. Ayrıca yatırım masrafları da hayli fazla. Özel bekleme salonları, ikramlar vs. tüketicinin gönlünü hoş tutmak için düşünülmüş ayrıntılar. Tabii tüm bunların da bir maliyeti var. Ve bu maliyetin biz vatandaşlara yansıtıldığı da bir gerçek.

 

PARÇA FARKI VAR

 

Yetkili servisler mutlaka orijinal parça kullanıyor. Çoğu ithal olan bu parçaların maliyetinin özel servislerin kullandığı muadillerden mutlaka farkı var.

 

Özel servisler yağ filtresi, hava filtresi gibi parçaların muadil (eş değer, aynı özellikte) olduğunu öne sürüyor. Ancak bu muadil parçaların da kalitesi var. Eğer çok ucuzuna kaçılırsa örneğin yağ filtresinin görevini yapmaması gibi durumlar ortaya çıkabiliyor.

 

Yetkili servislerde parça değişimi kararı çok kolay veriliyor. Bu vatandaşın maliyetini artırırken yetkili servislerin daha çok kazanmasını sağlıyor. Özel servisler ise parçaları değiştirmek yerine daha çok tamirleriyle uğraşıyor. Onlar asıl karı parça değil işçilikten sağlamaya çalışıyor.

 

Her yetkili servisin vatandaştan gereğinden fazla para almaya çalıştığı gibi bir şeyi söyleyemeyiz tabii ki ama sonuçta ortada ciddi bir fiyat farkı olduğu gerçek.

 

Dedim ya bir tarafta biraz daha fazla kalite ve konforlu hizmet var diğer tarafta daha ucuz bir fatura.

 

Tercih sizin…

 

 

FAHİŞ SERVİS FATURASI ÇIKARSA  NE YAPILIR?

 

YETKİLİ serviste bakım veya tamir hizmeti aldınız. Gerçekten hak etmediğiniz ölçüde kabarık bir hesapla karşılaştığınızı düşünüyorsunuz. Ne yapabilir siniz? Bu sorunun cevabını ben değil Tüketiciler Birliği Başkanı Mahmut Şahin versin: “Öncelikle vatandaşlarımız mutlaka işin faturasını alarak ücretini ödesinler. Daha sonra da fazla alınan ücretle alakalı hakem heyeti ya da tüketici mahkemesine başvurup, fahiş ücret iadesi talebinde bulunsunlar. Bunun hesaplaması için en kolay yöntem oto tamirciler odasından bilgi istemek. Bu bilgiyle fiyat farkına göre tüketici hakem heyetine ya da tüketici başvuracaklar. Bu durum, yedek parça için de geçerlidir işçilik için de. Vatandaşlarımız bu konuda duyarlı olsun. Haklarını bilip, kendilerinden fazla ücret alınmasına müsaade etmesin.” 

Yazının devamı...
Domates tarlada 90 kuruş markette 2.5 lira olur mu?
9 Aralık 2016

BUGÜN üreticide 6 lira olan kuru kayısı markette 29 lira 90 kuruşa, 45 kuruş olan mandalina 2 lira 10 kuruşa, 45 kuruş olan portakal 2 liraya, 35 kuruş olan lahana 1 lira 50 kuruşa, 67 kuruş olan elma 2 lira 56 kuruşa, 30 kuruş olan kuru soğan 1 lira 13 kuruşa, 70 kuruş olan kabak 2 lira 53 kuruşa, 3 lira 50 kuruş olan kuru üzüm 12 lira 58 kuruşa, 6 lira 50 kuruş olan kuru incir 22 lira 95 kuruşa tüketiciye sunuluyor.”

 

Bu sözlerin sahibi Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar. Bayraktar neredeyse çeyrek yüzyıldır bu görevde. Görev yaptığı süre içerisinde onlarca hükümet bir o kadar da bakan gördü. Ancak Bayraktar’ın gündemi hiç değişmedi. Türkiye’de üreticinin binbir güçlükle ektiği on paraya sattığı ürünün tüketiciye fahiş fiyata ulaştığını iddia
etti durdu.

 

Bakın geçtiğimiz hafta Bayraktar yoğun gündemin içinde kaybolup giden açıklamasına şu sözlerle devam etti,

 

“TZOB tarafından izlenen 34 üründe Kasım ayında ortalama yüzde 189,15 üretici market fiyat farkı görüldü. Kuru kayısı 5, mandalina 4,7, portakal 4,4, lahana 4,3, elma ve kuru soğan 3,8, kabak ve kuru üzüm 3,6, kuru incir 3,5 kat fazla fiyatla tüketiciye satıldı.”

 

İyi de üretici ile tüketici arasında iyice açılan bu fiyat makasının arkasında kim var? Gelin beraber izini sürmeye çalışalım.

 

DÜZENLEMEYLE İŞ BİTER Mİ?

 

Resmi Gazete’de yayınlanan ve gıda ürünlerinde kullanılması zorunlu hale getirilen künye sayesinde vatandaşlar markette satılan meyve-sebzenin satış fiyatının yanı sıra alış fiyatını da görebiliyorlar. Bugün birçok market bu kurala uyuyor. Yani alım fiyatını aynen etikete basıyor. Ancak özellikle mahalle arasındaki marketlerin bu yeni düzenlemeye hala uymadığını belirtmem gerekiyor.

 

Meyve sebze fiyatlarını dolayısıyla da enflasyonu kontrol altına almayı hedefleyen bu düzenlemenin vatandaş açısından olumlu olduğunu belirtmekte fayda var. Ancak bu düzenlemeyle iş bitecek mi? Vatandaş tarladan satılan domatesi üzerine koyulan makul bir kârdan sonra uygun fiyata marketlerden alabilecek mi?

 

Bayraktar’ın araştırmalarından alıntıladığımız rakamlara göre bu iş çok kolay olmayacağa benziyor. Çünkü herkesin tarladaki domatese maliyet eklemek için kendince haklı nedeni var.

 

Bakın ne demek istiyorum ben değil, kendileri açıklasın.

 

PERAKENDECİLER:

 

FİYAT YÜKSELTMİYORUZMALİYETİMİZ ÇOK

 

Gıda Perakendecileri Derneği (GPD) Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir’in 22 Eylül 2016’da Hürriyet’te yer alan açıklamasında şunları söylemişti:

 

“Bu uygulama ile künyelerde meyve ve sebzenin alış fiyatının yazılması bizi tüketici ile karşı karşıya getirecek. Örneğin malı direk Antalya’da çiftçiden alan ile halden alan arasında fiyat farkı var. Antalya’da çiftçiden 50 kuruşa alıyorsun. İstanbul’da halden 2 liraya alıyorsun. Perakende noktasında her iki firmada 4 liraya satıyor. Alış fiyatı ile iş bitmiyor. Enerji, malın nakliyesi, çalışan masrafı, dükkan kirası, yaş-meyve sebze de verilen fireler gibi bir çok ek maliyet var. Örneğin Antalya’dan 100 kilo olarak çıkan bir ürün, İstanbul’a gelene kadar 75 kiloya inebiliyor. Fire veriyor. Çünkü bunlar taze ürünler. Bunları nasıl yazacağız künyeye. Sürekli yaş meyve sebzede perakendecilerin çok yüksek fiyata satış yaptığı konuşuluyor. Ama hiçbir market yaş meyve sebzeden kâr etmiyor. Aksine zarar yazılıyor. Tüketici bir marketin ucuz ya da pahalı olduğuna meyve-sebze fiyatlarından karar verir. Böyle bir durum varken marketlerin meyve-sebze fiyatlarını yükseltmesi mümkün değil.”

 

ÜRETİCİLER:

 

 DOMATESİN KİLOSU 1 DEĞİL 12 TL OLMALI

 

Peki ya üretici cephesinde durum ne? Üretici ürettiği ürünü sattığı fiyattan memnun değil. Sattığı ürünlere zam istiyor. DHA’nın 21 Kasım’da geçtiği habere göre Antalya’da komisyoncuların fiyat uygulamalarını protesto eden sebze ve meyve üreticileri, bir önceki gece hal kapılarını kapatıp eylem yaptı. Maliyetin altında satış yaptıklarını ve bundan dolayı eylem yaptıklarını belirten üreticiler, vergilerini düzenli ödemelerine rağmen borç batağında olduklarını iddia ediyor. Üreticilerden Hüseyin Çelik, 10 yıl önce domatesin kilosunu 1- 1,5 TL’ye satarken, gübrenin torbasını 25 TL’den aldıklarını söyledi. Bugün aynı gübreyi 125 TL’ye aldıklarını anlatan Çelik, “Domatesin kilosunu dövizin gidişatına göre 12 TL’den satmam gerekirken 80 kuruşa satıyorum. Piyasada 1 TL. İstanbul’da da 5 TL’ye satılıyor” diyor.

 

28 Kasım’da yine DHA’nın geçtiği Antalya Ziraat Odası Başkanı Nazif Alp’in açıklamaları da farklı değil:

 

“Son 3 yılda çiftçi ‘serumlu’ yaşamak zorunda kaldı. Bıçak kemiğe dayandı. Uçak krizi, ardından hükümet değişikliği derken, artık bugünlere geldik. Bugün domates 60 kuruştan 1 TL’ye kadar satılıyor. Narenciye 5 yıldır aynı yerinde sayıyor. Asıl sorun tarım girdilerinin yüksek, fiyatların düşük olması. Bu nedenle çiftçimiz ayakta duracak halde değil. Devletimizden, büyüklerimizden isteğimiz acilen Rus pazarının açılması ve yeni pazarların bulunması.”

 

PAZARCILAR:

 

ÜRETİCİNİN SATTIĞIÜRÜNE BARKOD GEREKİYOR

 

İstanbul Umum Pazarcılar Esnaf Odası Başkanı Mesut Şengün ise olaya farklı boyut katıyor: “Öncelikle bilinmesi gereken çitçiden domatesin kaç liraya alındığıdır. Üreticiler 50 kuruşa domates sattıklarını söylüyor ancak aynı yerde farklı üretici tarafından 2 liraya da domates satılıyor. Yani İstanbul’da 3.5 liraya satılan domatesin 50 kuruşa üreticiden alındığını iddia etmek doğru değil. Hangi ürünün kaç liradan alındığı ancak barkod sistemi ile çözülür. Üreticinin ürettiği ürünler barkodlanmalı hatta ürünün konduğu kasalar mühürlenmelidir. Ancak bu şekilde fiyat karmaşası çözülmüş olur. Ayrıca ürünün halden çıktıktan sonra takibi çok kolay. Herşey faturalı ama hale gelene kadar olan sistemde aracıların ne kazandığı tam olarak belli değil.”

 

HÜKÜMET:

ARADA GÖRÜNMEYENŞAHISLARIN PEŞİNDEYİZ

 

Gümrük Bakanı Bülent Tüfenkci, Temmuz 2016’da yaptığı açıklamada meyve-sebze fiyatlarını takip etmekte kararlı olduklarını şu sözlerle duyurdu:

 

“Tarladan domates 1 liraya alınıyor, markette 3-4 liraya satılıyor. Arada yüzde 400’e yakın bir fiyat farkı var. Bu şunu gösteriyor; demek ki arada arz zincirinde görünmeyen şahıslar ve kalemler var. Şimdi biz bunu görünür hale getirmeye çalışıyoruz. Daha önceki düzenlemelerle künyeler oluşturularak, sebze ve meyve kayıt altına alındı. Bu yasayla beraber de alış fiyatlarını yani toptancı, komisyoncu, perakendeci ürünü ne kadara aldı ve ne kadara sattı bunun da görünmesini istiyoruz. Böylelikle aradaki fahiş kar farklarını görebilecek, denetimlerle ve tüketici baskısıyla müdahale edebileceğiz. Tüketici fiyatları görebilecek ve bunun sorgulamasını yapabilecek. Perakende sektörü alımlarında tekel oluşturuyorsa, Rekabet Kurumumuz devreye girecek.”

 

SONUÇ:

 

Özetle; yukarıda da belirttiğim gibi kendince herkesin haklı bir nedeni var. Üretici 10 kat fark istiyor, perakendeci maliyetlerden yakınıyor, pazarcılar çiftçiden gelen ürünün iyi takip edilmesi gerektiğini söylüyor, hükümet fahiş farkın izini süreceğini açıklıyor.

 

Tarlada 89 kuruşa satılan domates pazarda 2 lira, markette 2.5 lira. Nokta!

 

 

Yazının devamı...
Zaman mı para mı?
2 Aralık 2016

MALUM dolar aldı başını gidiyor. Yılbaşı itibariyle yeni zamlar kapıda. Tasarrufun önemli olduğu bir dönemden geçiyoruz. Ben de bu hafta yolculuk maliyetleriyle ilgili bir araştırma yapmaya çalıştım.

 

Mercek altına aldığım güzergah İstanbul ve çevresinde yapılan yeni yolları ve köprüleri kıyaslıyor. Tek tek köprülerden ve yollardan geçişler, hem zaman hem de maliyet açısından çokça yazıldı, çizildi, konuşuldu ama ben olayı bir bütün olarak ele aldım. Aynen binlerce otomobil ve kamyonun yaptığı gibi Mahmutbey’den çıktım yola Gemlik’e kadar gittim. Maliyet ve zaman açısından size kılavuz olabilecek bilgilerle geri döndüm.

 

AMACIM NEYDİ?

 

Son dönemde yol ve köprülere müthiş yatırımlar yapıldı. Elbette bu yatırımların bir maliyeti var. Tabii bu maliyet dönüp dolaşıp sonuçta vatandaşa da yansıyor. Acaba İstanbul Boğazı’na inşa edilen Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden geçip sonrasında Osmangazi Köprüsü’ne ulaşmanın oradan yeni yapılan otobanı kullanıp Gemlik’e kadar gitmenin maliyeti tam olarak kaç liraydı. Bu yolculuk ne kadar sürüyordu? Kıyaslama yapmak için eski usullerle geri dönsem kıyaslama açısından nasıl bir tablo ortaya çıkardı.

 

GİDİŞ YENİ YOLLARLA

 

 Çarşamba günü saat 08.25’te Mahmutbey viyadüğünden beni Yavuz Sultan Selim Köprüsü’ne ulaştıracak yeni otobana girdim. İstoç Gişesiz Geçiş bölgesinde aracımdaki HGS havadan okundu böylece sayaç da işlemeye başladı. Yol deyim yerindeyse bomboştu. Otobanlarda en fazla 120 km hızla gidebiliyorsunuz. Ben aracımı ortalama 100 km hız ile kullanmaya çalıştım. Ormanların içinden geçip yeni köprüye ulaşmam yaklaşık 18 dakika sürdü. Anadolu yakasında da yine bu yolun devamı otobanı kullanıp Paşaköy gişelerinden çıkış yaptım. Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden geçiş ücreti olan 9.90 TL dahil İstoç-Paşaköy arası için işletmeci ICA şirketine ödediğim ücret 37.30 TL oldu. Yeni otobandan sonra Kurna yolu üzerinden Kurtköy gişelerine ulaşıp TEM otoyoluna çıktım. Hedefimde bu kez Osmangazi Köprüsü vardı. TEM’i Gebze’de terk ettim. TEM’de bu kısa yolculuğun bedeli olarak Karayolları’na 2.5 TL ödemiş oldum. Körfezi geçmek üzere yeni köprünün yoluna girdim. Yine HGS’mi havadan okuma yöntemiyle yeni bir sayaç işlemeye başladı.

 

Osmangazi Köprüsü’nü çok rahat geçtim. Köprü üzerinde 10 araç ancak vardı. Köprünün hemen bitiminde gişelere ulaştım. HGS gişesine girdim. Tabelada köprü geçiş ücreti olan 88.75 TL yazıyordu. Ardından beni Gemlik gişelerine kadar götürecek yeni otobandan yoluma devam ettim.

 

Yıllardır Yalova-Süpürgelik üzerinden geçtiğimiz, özellikle kış şartlarında bizi hayli uğraştıran bu güzergahı nasıl kat ettiğimi anlamadım bile. Süpürgelik’i yerin altından bir tünelle geçmek zaten işin önemli bir kısmını halletmişti. Ama bu yolculuğun da bir bedeli vardı. Gemlik gişelerine HGS’den 9.75 TL bırakıp çıktım. Böylece Gebze’den girip köprüden geçip Gemlik’e ulaşmak için işletmeci Otoyol Yatırım ve İşletme A.Ş.’ye 98.5 TL ödemiş oldum. Gemlik merkezine vardığımda saat 10.40 olmuştu. 171 km’lik yolculuğumu 2 saat 15 dakikada noktaladım. Sadece yolun TEM bölümündeki bakım çalışmaları, gişelerden giriş çıkış, bağlantılar nedeniyle hızımı düşürmek zorunda kalmıştım. Ancak etabın tamamını ortalama 92 km hız ile tamamladığımı belirtmeliyim.

 

 

DÖNÜŞ YOLU GELENEKSEL

 

Gemlik’e varmak için izlediğim yol yenilikçi bir yoldu. Tüm yeni otoyol ve köprüleri denemiştim. Dönüş yolculuğumu ise geleneksel yöntemle deneyecektim. Yani eski yol, vapur, TEM ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü üzerinden yine Mahmutbey kavşağına çıkacaktım. Trafiğin az olduğu bir saatte yola çıkmalıydım ki gerçek anlamda bir kıyaslama yapma şansım olsun. Saat 21.10’da yola çıktım. Süpürgelik mevkii ve Yalova üzerinden Topçular vapur iskelesine uzandım. Çift yönlü yolda trafik ışıkları dışında neredeyse hiç durmak zorunda kalmadım. Ancak bazı noktalarda trafik yoğunluğu nedeniyle hızımı saatte 50 km’ye kadar düşürdüm. Yine de Gemlik-Mahmutbey arasında trafiğin çok az olduğu bir gün ve saat dilimine denk geldiğimi belirtmek isterim. Gemlik’ten Topçular iskelesine 51 km’lik yolu yaklaşık 40 dakikada kat ettim. Topçular’da 5 dakikalık kısa bir bekleyiş ile arabalı vapura geçtim. Körfez geçişi havanın kötü oluşunun etkisiyle 30 dakika sürdü. Normal şartlarda 25 dakika olduğunu öğrendim. Vapurdan inişim de yaklaşık 5 dakikamı aldı. Böylece Körfez geçişini 40 dakikada tamamladım

 

Topçular İskelesi’nden Gebze gişelere ulaşmam 15 dakikamı aldı. Artık TEM otoyoluna çıkmıştım. Neredeyse hiç yoğunluk yaşamadan önce Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ne oradan da Mahmutbey’e ulaştım. TEM’e girişimden bu yana 1 saat 25 dakika geçmişti. Böylece geleneksel yöntemle Gemlik’ten Mahmutbey’e ulaşmam 3 saat 10 dakika sürmüştü.140 km’lik karayolunda ortalama hızım 88 km/saat olmuştu.

 

 

ÇIKAN SONUÇ

 

GÜNÜN hangi saatinde giderseniz gidin yeni yol ve köprülerin boş olacağını ve neticede yasal hız sınırları içinde kalmak kaydıyla yaklaşık 2 saatlik bir yolculukla Gemlik’e ulaşacağınızdan emin olabilirsiniz. Ama bu hızın bir bedeli var. Harcadığım 49 liralık yakıtı da hesaba kattığımda bu konforlu ve hızlı yolculuğun bana faturası otoyollar ve köprüler dahil tam 187 lira 30 kuruş oldu. Geleneksel yöntemle yaptığım ancak trafiğin yoğun olmadığı saatlerde TEM Otoyolu, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve Yalova-Süpürgelik üzerinden gerçekleştirdiğim yolculuk ise toplamda 55 dakika daha uzun sürdü. Ancak bu yola harcadığım yakıt 36.5 lirada kaldı. Toplamda köprü ve vapur ücreti dahil bana maliyeti 103 lira 75 kuruş oldu. Bu yolu kullanmak bana 83 lira 55 kuruş tasarruf ettirdi. Bir başka deyişle 55 dakikalık farkın bedeli 83 lira 55 kuruş olmuştu. Ancak yoğun trafikte bu bedel  farkının hem zaman hem de yakıt olarak artacağını da belirtmekte fayda var.

 

İNTERNETTEN ALIŞVERİŞ İÇİN BUNLARA DİKKAT

 

İki hafta önce cep telefonuma bankamdan gelen bir mesaj sayesinde kart bilgilerimin çalındığını ve 1000 TL’lik alışverişin bilgim dahilinde gerçekleştirildiğini anladığımı yazmıştım. Yaptığım itiraz sonucunda bana ait olmayan alışveriş bedelleri kartıma iade edildi. Bu arada Bankalararası Kart Merkezi (BKM) Genel Müdürü Soner Canko’dan bir mesaj aldım. Canko online (internetten) alışverişte dikkat etmemiz gerekenleri ayrıntısıyla yazmış. Bu konuya önümüzdeki haftalarda geri döneceğim. Ancak Canko’nun ‘Bu tuzaklara dikkat’ başlığı altında toparladığı bilgiler çok önemli. Sakın bu tuzaklara düşmeyin ardında bilin ki dolandırıcılık var.  İşte o uyarılar:

 

-Cep telefonuna tanımadığımız numaralardan mesaj gelebilir ve bu mesajda kendilerini polis, savcı, asker, bankacı ya da sigortacı gibi unvanlarla tanıtan kişiler bize özel birçok bilgiyi talep edebilirler.

 

-Yine cep telefonumuza ya da e-posta adresimize gelen mesajlarda bir hediye kazandığımızı ve hediyemizi almak için kişisel bilgilerimizi vermemizi isteyebilirler.

 

-Bu noktada da tıpkı gerçek bir alışverişte yanımıza sokulan şüpheli kişilere nasıl yaklaşıyorsak, aynı şekilde yaklaşmalı, onlara kanmamalıyız.

 

-Şifrelerimiz yalnızca bize özeldir. Kart şifremizi ya da cep telefonumuza güvendiğimiz bir ödeme altyapısından SMS ile gelen şifreleri kimseyle paylaşmamalıyız.

 

-Bankalar, hiçbir tüketiciyi telefonla arayarak kart numaralarını, kart son kullanma tarihini ya da kartın arka yüzündeki güvenlik kodunu istemezler. Bizden kişisel bilgi isteyen arama ve mesajlara kanmayalım, bizi bilgilendiren ve güvendiğimiz adreslerden gelen mesajları dikkatle okuyalım.

 

-İnternet kafelerden ya da internetin ortak olarak kullanıldığı, şifre ile korunmayan ağlar üzerinden alışveriş tehlikeli.

 

-Alışveriş yapmak için kullandığımız masaüstü ve mobil cihazların, güncel anti-virüs yazılımları ile korunması şart.

 

-Alışveriş yapacağımız siteye, bize gelen bir e-posta ya da başka bir site üzerinden değil, doğrudan internet tarayıcısına sitenin adını yazarak bağlanalım.

Yazının devamı...
Ekonomi Hürriyet’ten okunur
26 Kasım 2016

VATANDAŞIN EKONOMİSİ:

Türkiye gibi gündemin çok hareketli olduğu bir ülkede ekonomide de her gün birbirinden önemli yeni gelişmeler oluyor. Bu gelişmelerin her biri vatandaşı yakından ilgilendiriyor. Bir süredir her cumartesi benim kalemimden okumakta olduğunuz ‘Vatandaşın Ekonomisi’ köşesi aslında bana değil, size ait olan bir köşe. Hedefim, ekonomide olan bitenlere vatandaşın yani sizlerin penceresinden bakmak. Vergilendirilmiş kazanç ne kadar kutsalsa, vergisini ödeyen vatandaşın hakkı da bir o kadar kutsal. Vergi mükelleflerinin verdiği her kuruş verginin bir toplumsal fayda olarak ona geri dönmesi gerekiyor.  Amacım vergisini ödeyen vatandaşın hakkını sonuna kadar savunmak.

SOSYAL GÜVENLİK:

Nüfusumuzun yüzde 87’si sosyal güvenlik kapsamında. 20 milyon aktif çalışan, 12 milyona yakın emekli ve 35 milyondan fazla da akrabalık bağlarıyla onların imkanlarından faydalanan var ama kimse sosyal güvenlikten doğan haklarını tam anlamıyla bilmiyor. Hürriyet, tecrübeli kalem Noyan Doğan’ın hazırladığı Sosyal Güvenlik Köşesi ile, tüm kesimlere hem haklarını hatırlatmayı hem de merak ettikleri sorularını cevaplamayı hedefliyor. Çok tartışılan kıdem tazminatından asgari ücrete, emekli maaşlarından sağlık hizmetlerine, yapılan kesintilerden ödenen ek ücretlere kadar bu alandaki tüm yenilik ve gelişmeleri her çarşamba Sosyal Güvenlik Köşesi’nde yer alacak.

VERGİ DOKTORU:

Konusunun uzmanı Ahmet Karabıyık, vergi cephesindeki tüm güncel gelişmeleri okurlara aktarıyor. Vergi Doktoru Karabıyık, alışılagelmişin dışında sadece şirketlere değil, çoğunlukla mali müşaviri olmayan ve bu anlamda kendi işlerini takip etmek zorunda kalan, kira başta olmak üzere gelir elde edip vergi verenlere yol gösteriyor. Vergi Doktoru’nu okuyanlar yasaların ‘imkan tanıdığı’ tüm avantajları bu köşede takip edebiliyor. Her hafta çarşamba günleri yayınlanan ‘Vergi Doktoru’ köşesi aynı zamanda iş hukuku konusunda da önemli sorunları gündeme getirip çözüm önerileri sunuyor.

BİLİNÇLİ EKONOMİ:

Hürriyet’in tecrübeli enerji muhabiri Merve Erdil’in hazırladığı ve cuma günleri yayınlamaya başladığımız sayfanın aslında tek bir hedefi var. Dünyanın giderek azalan kaynaklarını korumak için yapılan ve yapılacak ne varsa duyurmak ve bu alanda medyada Türkiye’nin platformu olmak. Sürdürülebilirlik kavramı son yıllarda yavaş yavaş ülkelerin, şirketlerin, belediyelerin ve bireylerin hafızasına giderek artan bir şekilde yerleşiyor. Hem Türkiye’de hem de dünyada bu konudaki son gelişmeleri bu sayfada bulabileceksiniz. Daha bilinçli tüketmek bizim elimizde…

HÜRRİYET STARTUP (GİRİŞİM):

Yeni nesil girişimcileri destekleme akımının hayatımıza soktuğu bir kavram ‘startup’. Her ne kadar Türkiye’de hayata geçmesi ABD’den oldukça geri kalsa da son yıllarda iş dünyasının bu konuya verdiği destek giderek büyüyor. Geride bıraktığımız hafta yapılan G3 Geleceğin Gücü Girişimciler Forumu ve aralık ayında Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin gerçekleştireceği İnovasyon Haftası girişimciliği Türkiye’nin gündemine sokan etkinliklerden sadece ikisi. Aslında bugün kullandığımız her şeyin ardında ‘küçük bir girişim’ hikayesi yatıyor. Her perşembe Ahmet Can’ın hazırlayacağı Hürriyet Startup sayfasıyla işte bu hikayeleri duyurmayı, genç girişimcilere ilham vermeyi hedefliyoruz.

HÜRRİYET PAZAR EKONOMİ

Hürriyet’in ekonomi sayfalarında hayata geçirdiğimiz yenilikler hafta içi sayfalarımızla sınırlı değil. Hürriyet Ekonomi sayfaları hafta sonu da dopdolu. Hürriyet’in tecrübeli kalemleri özellikle pazar günleri çok farklı bir içerikle okurların karşısına çıkıyor.

ERTUĞRUL ÖZKÖK ile ŞİRKET SIRLARI

Dünyaya hakim dev sanayi şirketleri yerini sessiz sedasız teknoloji şirketlerine, inovasyon ürünlerine bırakırken Ertuğrul Özkök her pazar yeni bir sırrı gün ışığına çıkarıyor. Usta kalem, senaryo tadındaki yazılarıyla sizi bazen küresel bir başarı hikayesinin içine, bazen de bir batış öyküsünün derinliklerine sokuyor.  Şirketlerin iç dünyasına, tepe yönetimlerinin perde arkası sırlarına ulaşmak için pazarları kaçırmayın.

VAHAP MUNYAR ile İŞİN SÖZÜ

Ekonomi basının en tecrübeli isimlerinden Vahap Munyar iş dünyasındaki gelişmeleri her pazar kendine has üslubuyla okurlara aktarıyor. Munyar ile kah Pakistan’ın en ücra köşesindeki bir Türk girişimci ile birliktesiniz, kah Anadolu’nun bir sahil kasabasında turizm yatırımına soyunan bir işadamının yanı başında. Onun yazılarında Türk insanının girişimciliğini besleyen yaratıcı enerjiyi okuyoruz. Munyar, yalnızca Batı’daki büyük kentlerin değil, Anadolu’nun da muazzam ekonomik gücünü, potansiyelini ortaya koyuyor…

JALE ÖZGENTÜRK ile EKONOMİ FISILTILARI

Peki ama gerçekte ne oldu? İşte Jale Özgentürk, her pazar bu sorunun cevabının peşinde. İş dünyasında perde arkasında yaşananlar, gizlenmeye çalışılan satın almalar, flört aşamasındaki şirket evlilikleri, yükseliş öyküleri, batış hikayeleri her pazar ekonomi fısıltılarına dönüşüp Özgentürk’ün kaleminden karşınıza çıkıyor. Hafta sonları kısa zamanda tiryakilik oluşturmuş durumda… Unutmayın hiçbir sır gizli kalmaz…

ZEYNEL BALCI ile TEKNİK ANALİZ

Dolar, Euro, Altın veya Borsa nereye koşuyor?  Piyasada oluşan fiyatı etkileyen,  o kadar çok faktör var ki… Hele de içinden geçmekte olduğumuz günlerde. Tecrübeli analist Zeynel Balcı her Pazar tüm yatırım araçlarını masaya yatırıyor. Geçmiş fiyat hareketlerini inceleyip teknik analiz yöntemiyle geleceğe ilişkin tahminlerini yansıtmaya, borsa şirketlerinin, bankaların bilançolarını analiz etmeye çalışıyor. Özellikle 1000 liranız geçen hafta ne oldu köşesi ekonominin seyrini her vatandaşın  anlayacağı bir dille gösteren önemli bir barometre işlevi görüyor. 

BİR taraftan bir dizi yenilik yaparken diğer taraftan Hürriyet ekonomiye güç katan, yerleşik kişi ve sayfalarımız da büyük bir ilgiyle izleniyor. Hürriyet yazarları Uğur Gürses ve Erdal Sağlam ile finans dünyasındaki tüm gelişmeleri aktarıp geleceğe yönelik ipuçlarını aramayı sürdürüyoruz. Emre Özpeynirci pazartesi günleri yayınlanan ‘Otoyaşam’ sayfasıyla hem sektördeki gelişmeleri yazıyor hem de tüketiciye önemli mesajlar veriyor. Ahmet Can, Startup sayfasına ek olarak teknoloji ile ilgili son gelişmeleri pazar günleri meraklıları için hazırlıyor. Noyan Doğan, sigorta sayfasıyla okurları bilgilendiriyor. Yıllardır sürdürdüğü KOBİ sayfasıyla Sadi Özdemir bu dünyada yaşananları sayfalara taşıyor. Gila Benmayor ise iş dünyasını yakından izleyip gelişmeleri sütunlardan okurlara aktarıyor. Elif Ergu da haftalık söyleşileri ve haberleri ile gündemi takip eden çalışmalar yapıyor. Ama Hürriyet’in tüm sektörlerdeki, İstanbul ve Ankara’daki uzman muhabirleri ile ses getiren haberlerini unutmayalım. 

Yazının devamı...
Kıymada fiyat: Kim ne tutturursa
25 Kasım 2016

ŞUBAT ayının ilk haftasıydı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, et fiyatlarıyla ilgili önemli bir açıklama yaptı. Kırmızı et sektörü temsilcileriyle görüşmesi sonrasında Çelik, “Kırmızı et sektörü temsilcileriyle aldığımız karar gereği karkas yağsız et tavan fiyatının 23.3 lira, karkas yağlı et tavan fiyatının 21.8 lira, kıymanın tavan fiyatının 32 lira, kuşbaşı etin tavan fiyatının ise 34 lira olmasıyla ilgili fikir birliğine vardık” dedi.

 

Faruk Çelik, kıyma ve kuşbaşı etin satılabileceği maksimum fiyatlarla ilgili açıklamalarını sonraki günlerde de sık sık tekrarladı. Hatta en son 18 Kasım’da Hürriyet Ankara bürosunu ziyaretinde, “Bazı uyanıklar, bizim getirdiğimiz eti 21 liradan alıp 25 liraya satıyor. Bunlar için Maliye’yle çok güzel bir noktadayız, canlarını yakacağız. Kuşbaşı ve kıyma çok önemli. 32 lira kıymayı rahat kurtarıyor. 34-35 lira da kuşbaşını kurtarıyor. Bunun üzerinde satanlar yanlış yoldalar” diye konuştu. Bakan Çelik’in bu sözleri üzerine İstanbul’un birçok semtini sokak sokak gezdim. İstanbul dışında Anadolu’nun çeşitli kentlerinden de tanıdıklarıma rica edip onların topladığı fiyatları aldım. Kesin olarak söyleyebilirim ki Tarım Bakanı Faruk Çelik’in ısrarla üzerinde durmasına rağmen 32 liraya kıyma, 34 liraya kuşbaşı et satan kasap, market neredeyse hiç yok. Neredeyse diyorum çünkü ben sadece birkaç büyük markette kıymalık dana etinin 32 liradan satıldığına şahit oldum. Ancak bu etlerin büyük oranda yağ içerdiğini gözlediğimi de söylemem gerekiyor.

 

Marketlerin çoğu kıyma fiyatını afişe etmiyor. Siz kıyma istediğinizde tezgahtaki etleri gösterip ‘az yağlı çok-yağlı, nasıl olsun’ diye soruyorlar. ‘En ucuzu olsun’ dediğinizde de fiyatların ortalama 38 liradan başladığı görülüyor. Bazı market ve kasapların yasak olmasına rağmen hazır çekilmiş kıyma sattıkları da dikkat çekiyor. Bu kıymaların kilogramının 29.90 TL’ye kadar satıldığını belirledim. Ancak bu kıymaların hayvanın hangi bölümünden elde edilen etten çekildiği, içine sakatat katılıp katılmadığı belli değil. Bu tür çekilmiş hazır kıyma satışının yasak olduğunu bir kez daha belirtmeliyim. Kasap veya market sizin gözünüzün önünde kıyma çekmek zorunda.

 

Et ve Süt Kurumu (ESK) ise dana kıymayı 28.75 TL’den dana kuşbaşıyı ise 33 TL’den satıyor. Vatandaş satın alırken bu etlerin ithal olup olmadığı belirtilmiyor. Etlerin ithal olup olmaması kalite açısından çok önemli değil belki ama maliyet yönünden avantaj sağladığı iddia ediliyor. Bir de yaygınlık bakımından her yerde ESK’nın satış mağazalarına ulaşmak mümkün değil.

 

Kasaplar, “Bakanın istediği fiyatlara istenen kalitede kıyma satmamız mümkün değil, eğer o fiyatlara kıyma satarsak kaliteyi düşürmemiz gerekiyor. Ayrıca karkas fiyatları da bakanın söylediği fiyatlarda değil, daha yüksek fiyatlardan satın alıyoruz. Özellikle yerli hayvanlardan elde edilen kıymayı bu fiyatlara satmak mümkün değil” diyor.

 

Bir tarafta en yetkili makamdan gelen tavan fiyat çağrısı var bir tarafta çoğu market ve kasabın bu fiyatları uygulamadığı gerçeği.

 

Tarım ve Gıda Bakanlığı’nın tavan fiyat uygulamasını bir kez daha gözden geçirmesinde bence fayda var. Tavan fiyat uygulanacak kıymanın hayvanın hangi bölgesinden elde edileceğinin net tanımlaması, yağ oranını maksimum olarak belirlenmesi ve tüm bunların ışığında fiyatın netleştirilmesi tüketicinin de işini kolaylaştıracaktır.

 

Ne dürüst kaliteli ürün satmaya çalışan kasaplar zan altında kalsın ne de vatandaş fahiş fiyata kıymaya mahkum olsun...

 

500 LİRALIK MÜCADELE!

 

Konu banka masraflarının iadesi için verilen mücadele. Aynen aktarıyorum:013’ün mart ayında bir bankadan 82 bin TL ev kredisi kullanan bir vatandaşın bana yazdıkları örnek olması açasından çok önemli.

 

“82 bin liralık konut kredisi kullandım. 500 TL dosya masrafı 600 TL ekspertiz bedeli toplam 1100 TL verdim. Bu masraflarla ilgili iade kararı çıkınca, 12 Ağustos’ta tüketici heyetine başvurdum. Toplam 1100 TL’yi geri alabileceklerini ancak bankanın 600 TL’lik ekspertiz bedeli için dava açabileceğini ve faiziyle geri alabileceğini söyledi.  Sadece 500 TL’lik dosya masrafının geri alınması için form doldurdum.

 

Yaklaşık 45 gün önce bankanın müşteri hizmetleri görevlisi ‘dosya masrafınızın 375 TL’sini ödüyoruz’ diye aradı. ‘Bana tüketici hakem heyetinden ödediğim dosya masrafı ücretinin hepsini alacağımı söylediler’ demem üzerine ‘Sistem şu anda size 450 TL vermemize onay verdi’ yanıtını aldım. ‘Kabul etmiyorum ücretin tamamını istiyorum’ deyince 1 yıl beklemem gerektiğini söyledi. Teşekkür edip telefonu kapattım. 2 gün önce 500 TL’nin tamamının hesabıma yattığı SMS’i geldi. 1 yıl yerine 45 gün beklemem yetmişti.

89 TL’LİK KESİNTİ

 

Paramı çekmeye gittiğimde 89 TL’nin kesildiğini öğrendim. Sebebini sorunca bir ‘paket hesabı kesintisi olmuş’ dediler. Tekrar müşteri temsilcisini aradım. Bilgim ve rızam dahilinde olmayan ‘paketin’ iptalini istediğime dair bir yazı doldurdum. 89 TL anında hesabıma yattı.”

 

Bazı bankaların masraf iadeleri konusunda hassas olduğunu, kuralına uygun davrandıklarını biliyorum. Ama belli ki tüm bankalar aynı hassasiyette değil. Anlaşılan, vatandaş olarak hepimizin, bana yazan okurum gibi uyanık olmamız ve hakkımızı sonuna kadar aramamız şart.

 


İŞTE 235-260 LİRALIK TRAFİK SİGORTALARI

 

Vatandaşın Ekonomisi’nde geçen hafta kaleme aldığım ‘235 TL’ye trafik sigortası olur mu’ başlıklı yazı oldukça tartışıldı. Bana gelen mesajların bir bölümü 235 TL’ye sigorta yaptıramamaktan yakınan vatandaşlara ait. Bir kez daha belirtmem gerekiyor. Ben yazımda ‘herkes 235 TL’ye sigorta yaptırabilir ben de bunun yollarını açıklıyorum’ demedim. Sigorta şirketlerinin anlık fiyat teklifi verdiğini, kıyaslama yapıp ve en ucuz teklifi değerlendirmenin doğru olacağını belirttim. Ayrıca bu konuda ‘hasara göre belirlenen 1-7 arasındaki kademe sistemine, bunun fiyatlar üzerindeki etkisine’ de dikkat çektim. Yazıma en büyük tepki ise bazı acentelerden geldi. Bazı mesajlarda yazıda bahsettiğim poliçenin küçük bir şehre ait olabileceği öne sürüldü. Hatta 235 TL’lik trafik sigortası poliçesinin ancak bir motosiklete ait olabileceği bile iddia edildi. Ben de bu hafta bana ulaşan en düşük fiyatlı o poliçeleri yayınlıyorum. Üç ayrı poliçe. Üçü de İstanbul’a kayıtlı 34 plaka araçlar. Ve üçü de otomobil poliçesi. Bu kadar ucuza trafik sigortası yapılabildiğine sigorta acenteleri bile inanamıyorsa bence bu sistem iyice bir tartışılmalı.

 

 

 

Yazının devamı...
Aracı SATIN almak mı kiralamak mı avantajlı?
11 Kasım 2016


TANIK
olduğum sohbetlerden biliyorum. Başlıkta sorduğum, “Aracı satın mı alsam, kiralasam mı” son dönemin gözde sorularından biridir. Tartışmalar, hesaplar sürer gider ama özetle şu yargıya varılır, “Şirketin varsa vergiden düşersin, kiralama avantajlıdır, yoksa aman satın al.”

 

Peki ama gerçekten durum böyle midir? Gelin birlikte inceleyelim.


SIFIR ARAÇ İSTİYORUZ

 

İşi iyice karmaşık hale getirmemek için önce varsayımlarla yola çıkalım.

 

100 bin liralık bir otomobili gözünüze kestirdiniz. Planınız 3 yıl bu aracı kullanmak sonra elden çıkarıp yenisine geçmek.

 

ŞİRKETİNİZ YOK…

 

Şirket sahibi, ortağı değilsiniz, aracı bireysel satın almayı ya da kiralamayı düşünüyorsunuz. Satın almayı tercih ederseniz önünüzde iki seçenek var. Ya peşin para vereceksiniz ya da 3 yıl vadeli banka kredisi ile alacaksınız. Banka kredisini tercih ederseniz son faiz oranları ve banka masrafları üzerinden 30 bin liralık bir ekstra kredi maliyetiniz olacaktır. Tahmin edeceğiniz gibi iş aracı satın almakla bitmeyecek. Plakaydı, kaskoydu, motorlu taşı vergisiydi bakımdı, lastikti derken üç yıl için önünüze 15 bin liralık bir fatura çıkacağını belirtmeliyiz. Bu durumda üç yılda yaklaşık 146 bin lira ödemiş oluyorsunuz. Bugünkü piyasa koşulları satın aldığınız aracın 3 yılda yüzde 30 değer kaybedeceğini ortaya koyuyor. Bu varsayımla diyelim ki aracınızı üç yıl sonunda elden çıkardınız. Cebinize girecek para 70 bin lira olacaktır. Özetle 146 bin lira harcadınız 70 bin lira aldınız. Gerçekte 76 bin lira içerdesiniz demektir.

 

Eğer bu aracı peşin paranızla krediniz satılırsa zararınız 46 bin liraya düşecek.

 

Böyle bir aracı üç yıllığına kiralamanız durumunda ise kiralama şirketleri bugünkü fiyatlar ile sizinle ortalama aylık 385 Euro üzerinden anlaşacaktır. Euro bugünlerde 3.50’lerden işlem görüyor ama 3 yıl kurun yerinde saymayacağı ve yükseleceği varsayımıyla ortalama kuru 4.00 liradan ele almalıyız. 36 ayda yani 3 yılda ödeyeceğimiz para, yüzde 18 KDV ile birlikte 60 bin 831 lirayı bulacak demektir. Başka da bir bedel ödemeyeceksiniz.

 

Krediyle aldınız 76 bin lira içeridesiniz, kiraladınız 60 bin lira.

 

ŞİRKETİNİZ VAR...

 

Ortada net bir tablo var. Bireysel yani şahsımıza araç satın alma ya da kiralama durumunda, 100 bin lira peşin parayla alım yaparsak en az zararla karşılaşıyoruz. Paramız yoksa kredi almamız yerine kiralama yapmamız çok daha mantıklı.

 

Bireysel değil de kurumsal alım yapacaksak yani alacağımız araç şirket üzerine olacaksa her koşulda yaklaşık 15 bin liralık bir amortisman gideri ve vergi indirimiz oluyor. Yani 3 yıl sonunda 70 bin liraya aracı satsak üzerine bir de 15 bin lira (vergi indirimi + amortisman) buradan gelir sağlıyoruz. Peşin alımda masrafar dahil ödeyeceğimiz para 115 bin lirayken cebimize satış ve vergi avantajlarıyla 85 bin lira giriyor. Yani cebimizden net para 31 bin liraya düşüyor. 3 yıl vadeli kredi alırsak faiz yüküyle cebimizden net çıkan para 59 bin liraya yükseliyor.

 

Bireyseldeki koşullarla ticari kiralama yaparsak 60 bin lira üzerinden şirketimizin bilançosunda yaklaşık 10 bin lira eksik kurumlar vergisi ödüyoruz 9 bin lira da eksik KDV. Piyasada “vergiden düşüyor” denilen işte bu kalemler. Cebimizden çıkan net para 41 bin lira oluyor. Özetlersek peşin almayacaksak şirketler için de kiralama en mantıklısı.

 

Ama günümüzde şirketler paraları olsa bile kiralamayı tercih ediyor.

 

Araç kiralarsanız;


Toplu nakit çıkışı yaşanmıyor.


Araçların kasko, trafik sigortası ve Motorlu Taşıtlar Vergisi ödemeleri, kiralama kapsamına dahil edilerek zamanında ve eksiksiz olarak araç kirama şirketi tarafından gerçekleştiriliyor.


Tüm bakımlar, kışlık-yazlık lastik değişimleri, veya kaza-hasar durumunda tamir işlemleri de kiralama şirketi tarafından yapılıyor.

 

BANKA MESAJLARINI ÖNEMSEYİN!

 

GEÇTİMİZ perşembe günü trafikte ilerlerken bankamdan önce puan kazandım müjdesi ardından internet aracılığı ile para ödediğime ilişkin mesaj aldım. O dakika itibariyle alışveriş yapmışım ve Google Play üzerinden 269.99 lira harcamışım! İyi de bir şey almadım ki, yoldayım… Bankadaki danışmanı aradığımda tablonun daha da vahim olduğunu anladım. Alışverişimi taksitle yapmışım ve gelecek aylar için de toplam 1080 TL borçlanmışım. Hemen kredi kartımı iptal ettim. Sonrasında bu alışverişin iptali için bir dilekçe doldurdum. Konuyla ilgili incelemeler sürüyor. Bu yazdıklarımı kişisel sorun olarak görmeyin lütfen. İnternet üzerinden alışveriş yaptığımız kredi kartlarının limitlerinin düşük olmasına dikkat edin. Bir de bankanızdan gelen her mesaja kızmayın. Özellikle size harcama, puan kazanma, para çekme, havale yapma vs. mesajlar geliyorsa bunları okuyun ve ciddiye alın. Unutmayın, adına hacker denilen, kredi kartlarımıza, banka hesaplarımıza dalıp bizi soymaya çalışan binlerce kişi şu anda bilgisayar başında... Soyulursunuz, aman dikkat!

 

4 KİŞİLİK AİLENİN SİNEMA KEYFİ FATURASI

 

Hafta sonu eğlencesi için ailece yapabileceğimiz etkinliklerin biri de  sinemaya gitmek . 4 kişilik bir ailenin sinema keyfi faturası İstanbul ve Anadolu’da farklı. Bugün İstanbul’da hafta sonu sinemaya gitmek isteyen 4 kişilik bir aile yol, yemek ve sinema biletine minimum 168.2 lira harcamak zorunda. Ancak bu keyfi Anadolu’da yaşamak isteyen bir aile 124 lira harcıyor... 


BÜYÜTEÇ

İSTANBUL’DA SİNEMA KEYFİ

Bilet 75 TL
Yol 13.2
Yemek 80 TL
Toplam 168.2 TL

ANADOLU’DA SİNEMA KEYFİ
Bilet 54 TL
Yol 10 TL
Yemek 60 TL
Toplam 124 TL

 

 

 

 

 

Yazının devamı...
Kart borcunda faiz GİRDABINA GİRMEYİN
4 Kasım 2016

Başlarken...

UZUN bir süredir ekonomiyle ilgili yazıp çiziyorum. Geriye dönüp baktığımda, en çok keyif aldığım haberlerim, yazılarım veya editörlüğünü yaptığım sayfalar hangileri diye düşündüğümde, bunların vatandaşın yani okurların cebine dokunan işler olduğunu görüyorum. Türkiye gibi gündemin çok hareketli olduğu bir ülkede ekonomide de her gün yeni bir gelişme oluyor. Bu gelişmelerin her biri vatandaşı yakından ilgilendiriyor. Bu köşedeki amacımız, ekonomide olan bitenlere vatandaşın penceresinden bakmak. Vergilendirilmiş kazanç ne kadar kutsalsa, vergisini ödeyen vatandaşın hakkı da bir o kadar kutsal. Vergi mükelleflerinin verdiği her kuruş verginin bir toplumsal fayda olarak ona geri dönmesi gerekiyor. Amacımız vergisini ödeyen vatandaşın hakkını sonuna kadar savunmak. Lütfen her türlü soru, sorun ve önerilerinizi ekovatandas@hurriyet.com.tr adresine gönderin.

Bu köşe sizin...

 


 

HÜKÜMETİN banka kredisi ve kredi kartı borçlarının yeniden yapılandırılmasına imkan sağlayan kararının üzerinden neredeyse 1.5 aya yakın bir süre geçti. İyi de bu borçlar yeniden yapılanırken tablo vatandaşın lehine mi aleyhine mi gelişiyor. Gelin birlikte inceleyelim. Bu haftaki konumuz kredi kartları borçlarının yeniden yapılanması. Bana ulaşan bilgilere göre iki farklı yolla kredi kartınızın borcunu  yapılandırabilirsiniz. Ancak bu yollardan biri adeta girdaba dönüşüyor. Bakın nasıl? Diyelim ki bir bankanın kredi kartını son limitine kadar kullandınız. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Borcunuz 20 bin liraya ulaştı ve artık asgari ödeme bile yapamaz durumdasınız. Bankanıza gittiniz ve yapılandırma haklarından faydalanmak istediğinizi söylediniz. 


BORÇ KAPATACAĞIM DERKEN...


Devlet kart borçlarının yeniden yapılandırılmasında 72 aya kadar taksit imkanı getirdi. Son düzenleme iyi gibi gözüküyor ama bence dikkatli olmanızda fayda var.

 

Kartta uygulanacak aylık faiz oranı yüzde 2.02’ye kadar ulaşıyor. Bu oranı maksimum faiz olarak Merkez Bankası belirliyor. Son belirlendiği tarih ise 22 Ekim 2014.


Faizler düşsün diye bu kadar tartışma yaşanırken kimsenin karttaki faizle ilgilendiği yok. Bankalar yasaların kendilerine tanıdığı yasal imkanla birlikte borcunuzu 72 aya kadar taksitlendiriyor. 


Kartınızı düşük faizle hele de bireysel kredi faizlerine yakın bir oranla taksitlendiren banka varsa tabii ki tercih edebilirsiniz.


Ancak bazı bankalar taksitlendirmede faiz oranını tavandan, yani yüzde 2.02’den kullandırıyor. 20 bin liralık bir krediyi yıllık yüzde 30 faiz yüküyle ödeme tehlikesiyle karşı karşıyasınız. Üstelik 6 yıl boyunca! Kartınız da hala faal durumda.Borcunuzu ödedikçe yeniden limit açılıyor. Bu borcu bu yöntemle zor bitirirsiniz. 

 

İŞTE EN MANTIKLI YOL


Hazır taksitler 48 aya kadar çıkmışken, aylık faizler de yüzde 1.15’lere kadar düşmüşken aslında en mantıklısı bireysel kredi kullanmanız. 


Ancak bunu kart borcunuzun bulunduğu banka kolay kolay yapmaz. Eğer kredi risk priminiz uygunsa başka bir bankaya gidin. Borcunuzun toplamına ve aylık ödeme imkanınıza göre ödeyebileceğiniz bir senaryoyu kabul edin. 


Diğer bankadaki kart borcunuzu kapatın. Kartınızın limitinin de kapatın ya da azaltın ki yeniden borçlu denizlere açılmayın! Merak etmeyin siz borcunuzu ödedikçe bankalar nezdinde kredibiliteniz artacaktır. Biraz sabır. Ne de olsa amaç burada sizi borçtan kurtarmak. 


20 bin lira borcunuz varsa aylık 1.25’lik bir faizle kredi alırsınız. Yani yılda yaklaşık yüzde 16 faiz ödersiniz. Kurtulma şansınız daha yüksek. 

 


SAKIN BU TUZAĞA DÜŞMEYİN!

99 TL’YE TELEFON OLUR MU

 

ŞİMDİ uydudan yayın yapan bazı kanallar üzerinden pazarlanan bir dolandırıcılık hikayesi paylaşacağım sizinle. Program konuğu gibi gözüken bir adam hayli sert bir ses tonuyla bağırıyor:

“Size öyle bir fiyata öyle bir telefon sunacağız ki, şaşırıp kalacaksınız. Beni araştırın. O dolandırıcılara benzemem. Piyasada 350-450 liraya satılan tuşlu cep telefonunu size 99 TL artı kargo masrafına vereceğiz. Acele edin şu numarayı arayın. Stok fazlası son 50 tane satışta.”

 

Malum, özellikle belli bir yaşın üzerindekiler dokunmatik telefon kullanamıyor ya tam da oradan tavlamaya çalışıyor vatandaşı:

 

“Annenize, babanıza alın, hemen arayın.”

 

Sakın aramayın. Bakın, Türkiye’de her telefon satışından istinasız bir şekilde ÖTV +KDV 188 TL vergi alınıyor. Yüzde 1’lik gümrük ücreti var, radyo varsa yüzde 7 bandrol ücreti var. 1 lira devlete kayıt ücreti var. Yani daha ortada telefonun kendi maliyeti bile yokken yaklaşık 200 lira masraf var. 99 liraya satılabilir mi? Bu telefonu haftalardır (50 stok fazlası bitmek bilmedi) TV kanalları üzerinden 99 TL’ye sattıklarını öne sürüyorlar. İnterneti tararsanız sipariş verenlerin kargo paketinde cep telefonu yerine oyuncak gibi onlarca başka ürünle karşılaştığını göreceksiniz.

 

UCUZ BALIK FIRSATI KAÇMASIN!

Palamut Boğaz’ı geçemeyip Karadeniz’de beklenenden uzun süre kalınca bu yıl tam anlamıyla bir balık bayramı yaşandı. Bolluk fiyatlara da yansıdı. Palamudun tanesi tezgahta 3 liraya (Giresun) kadar düştü. Balık fiyatları aslında aynı borsa mantığıyla belirleniyor. Bolluk olduğunda geriliyor yoklukta ise yükseliyor. Bolluk zamanında bile örneğin hava bozuksa ve balıkçılar ava çıkamadıysa fiyat anında fırlıyor. 

 

Son durumu balık halinden aktarıyorum. Palamudun yavaş yavaş yok olmasıyla fiyatların tırmandığını söyleyen balıkçılar şu anda çinekop bolluğu yaşandığını belirtiyor. Geçen yıl kilosu 40 liradan alıcı bulan çinekop bu yıl bazı bölgelerde 10 liraya kadar gerilemiş durumda. Balık bollaştığında balıkçılar düşük fiyattan balık satmak istemiyor ve avladıkları balıkları büyük ölçüde buzhaneye çekiyor. Balık fiyatları tırmandığında ise anında bu balıkları tezgaha çıkarıyorlar. Aslında çoğu evde artık derin dondurucular veya bu özellikte buzdolapları var. Ben sizin yerinizde olsam balık fiyatları düştüğünde ucuz fiyata alır kendim buzdolabına atarım. Nasıl olsa önümüzdeki günlerde taze diye tezgahtan satın alacağınız palamutların çinekopların büyük bir bölümü buzhaneden çıkarılıp önünüze koyulacak. Ucuz balığı tazeyken bol boy alın yiyin ama kendiniz stoklamayı da ihmal etmeyin!

 

 

BÜYÜTEÇ

 

4 KİŞİLİK AİLENİN MAÇ KEYFİ FATURASI

 

Hafta sonu eğlencesi için ailece yapabileceğimiz etkinliklerin başında Süper Lig maçı izlemek geliyor. 4 kişilik bir ailenin maç keyfi faturası ise İstanbul ve Anadolu olmak üzere ikiye ayrılıyor. Bugün İstanbul’da oynanacak olan Beşiktaş-Trabzonspor maçına gitmek istiyorsanız yol, yemek ve maç biletine 4 kişilik bir aile minimum 473.2 lira harcamak zorunda. Ancak bu keyfi Antalya’da yaşamak istiyorsanız 94 lira harcamanız yeterli...  

Beşiktaş-Trabzonspor
Bilet 400 TL
Yol 13.2
Yemek 60 TL
Toplam 473.2 TL

Antalyaspor-Gençlerbirliği
Bilet 20 TL
Yol 14 TL
Yemek 60 TL
Toplam 94TL

 

Yazının devamı...
İki satırla dev ayrılık
28 Ekim 2016

ARALARINDA İstanbul’un yeni havalimanının da bulunduğu Türkiye’nin en büyük projeleri için ihalelere birlikte giren ve aldıkları projeler için ortaklık kuran Limak-Cengiz-Kolin’in birlikteliği bozuldu. Havalimanı ve yol projelerini birlikte yürüten üç dev grup, elektrik dağıtımında işleri ayırdı. Limak, Uludağ Elektrik Dağıtım‘ı alıp ortaklıktan çekilirken Cengiz ve Kolin Boğaziçi Dağıtım, Akdeniz Dağıtım, Çamlıbel Elektrik Dağıtım’da yola birlikte devam etme kararı aldı. Üçlünün elektrik dağıtım işi için ortak kurduğu CLK şirketinden dün yapılan açıklamanın kısalığı da dikkat çekiciydi. Açıklamada, “Elektrik dağıtım ve perakende sektöründe Bedaş, Uludağ, Akdeniz ve Çamlıbel dağıtım ve perakende şirketlerinin üst çatısı olan CLK Grubu, farklı stratejilere odaklanabilmek için hisseleri yeniden yapılandırma kararı aldı. Buna göre ilgili kreditör kuruluşlar, EPDK, Rekabet Kurumu ve diğer izinlerin alınmasının ardından Limak, Uludağ EDAŞ ve Uludağ Perakende şirketlerindeki Cengiz ve Kolin hisselerini devralacak. Boğaziçi, Akdeniz, Çamlıbel EDAŞ ve perakende şirketlerinde ise Cengiz ve Kolin şirketleri, Limak’a ait hisseleri devralacak” denildi.

 

 

HAVALİMANI NE OLACAK

 

Elektrik dağıtımındaki ayrılığın havalimanı ve yol projelerini nasıl etkileyeceği tam olarak bilinmiyor. Dün ulaştığım bilgilere göre Limak-Cengiz ve Kolin, elektrik dışında ortak üstlendikleri işleri ‘şimdilik’ sürdürecek. Sözkonusu işlerin büyük bir bölümü taahhüt işi olduğu için ortaklık konusunda bir sıkıntı çıkması beklenmiyor. Bu ayrılık sonrasında kamuoyunun mercek altına alacağı en önemli proje ise 3. Havalimanı inşaatı olacak. Yeni havalimanı için yapılan ihaleyi 3 Mayıs 2013’te İGA yatırımcılarının oluşturduğu; Cengiz, Mapa, Limak, Kolin, Kalyon Ortak Girişim Grubu (OGG) 22.1 milyar Euro teklif ile kazanmıştı. İhalenin ardından projenin temeli 7 Haziran 2014’te atıldı. Havalimanının ilk etabının 26 Subat 2018 tarihinde hizmete girmesi planlanıyor.
Elektrik dağıtımı gibi dinamik işleri çok ortakla işletmek güç. Hele de CLK’da olduğu gibi üç ortağın yüzde 33.33’er hissesi varsa. Sözkonusu şirketler Türkiye’nin dev şirketleri. Kendi başlarına da birçok alanda iş yapıyorlar. Her birinin ayrı tecrübesi, iş yapış şekli var. Elektrik işi dışındaki ortaklıkların sürmesi ortada ‘kavgalı’ bir ayrılık olmadığını gösteriyor. Karar alma süreçlerindeki ‘anlaşmazlıklar’ nedeniyle ayrıldıklarını tahmin etmek güç değil. Cengiz, Limak ve Kolin, çok büyük ihtimalle devam eden taahhüt işlerini birlikte sürdürürler. Ancak dev havalimanının inşatının bitimiyle birlikte, iş işletmeye dönüştüğünde büyük ihtimalle yeni ayrılıklar yaşanacak.

 

Ne de olsa... Testi çatladı bir kere...

 

LİMAK-CENGİZ-KOLİN’İN ALDIKLARI İHALELER

3. havalimanı 22.1 milyar Euro

Boğaziçi Dağıtım 1 milyar 960 milyon dolar

Uludağ Dağıtım
940 milyon dolar

Akdeniz Dağıtım
546 milyon dolar

Çamlıbel Dağıtım
258.5 milyon dolar

Yusufeli Barajı 256.3 milyon dolar

Ankara-Sivas Hızlı Tren Hattı 186 milyon dolar

Ankara YHT Tren Garı 150 milyon dolar

 

KUZEY MARMARA OTOYOLU
- Asya tarafı Limak-Cengiz 4.5 milyar lira
- Avrupa tarafı Kolin-Kalyon 2.7 milyar lira

 

DAĞITIM ŞİRKETLERİ

 

ANTALYA/Akdeniz Dağıtım: Antalya ile Isparta ve Burdur illerinde yaklaşık 1.6 milyon aboneye hizmet veren Akdeniz Elektrik Dağıtım, yılda yaklaşık 7.9 milyar kWh enerji dağıtımı gerçekleştiriyor.

 

CLK Akdeniz Elektrik Perakende Satış AŞ: 1.7 milyon aboneye hizmet veren CLK Akdeniz Elektrik Perakende AŞ; Web Şube ve CLK Akdeniz Mobil Uygulaması ile abonelerinin tüm işlemlerini dilediği yerden tek tuşla yapabilmesini sağlıyor.

 

İSTANBUL/Boğaziçi Dağıtım: Boğaziçi Elektrik Dağıtım, 4.7 milyon abone ve dağıtımını yaptığı yıllık 24.2 milyar kWh elektrik ile Türkiye’nin en büyük elektrik dağıtım şirketi olarak İstanbul Avrupa Yakası’nda faaliyet gösteriyor.

 

CLK Boğaziçi Elektrik AŞ: Türkiye genelinin yüzde 8’ine denk gelen yaklaşık 4.2 milyon aboneye ulaştı.

 

SİVAS/Çamlıbel Dağıtım: Sivas, Yozgat ve Tokat illerini kapsayan Çamlıbel Elektrik Dağıtım, yaklaşık 900 bin aboneye 2.7 milyar kWh elektrik dağıtımı gerçekleştiriyor.

 

CLK Çamlıbel Elektrik: CLK Çamlıbel Elektrik, yaklaşık 800 bin aboneye hizmet veriyor.

 

BURSA/Uludağ Dağıtım: Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Yalova illerini kapsayan Uludağ Elektrik Dağıtım, yaklaşık 2.6 milyon aboneye yılda 10.8 milyar kWh elektrik dağıtımı gerçekleştiriyor.

 

CLK Uludağ Elektrik Perakende AŞ: Yaklaşık 3 milyon aboneye hizmet veriyor. Şirket serbest tüketici statüsünde Türkiye’deki 45 ildeki, 128 bin aboneye elektrik satışı yapıyor.

 

 

Yazının devamı...