(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Uğur Meleke" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Uğur Meleke" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Uğur Meleke
Burası, beton mantarlar ülkesi
21 Aralık 2016

 Profesyonel ligin 59’uncu sezonunda rekabet üst düzey, ama kalite fena halde tartışmalı. Ligin marka maçı Fenerbahçe-Galatasaray, toplam yalnızca 2 şut ve tam 40 faulle bitti. Fenerbahçe-Beşiktaş da 42 faulün yanına tek bir isabetli şut eklenemeden sona erdi. Bu duruma kıyas kabul edilebilecek bir gelişme yaşandı bu hafta adada: Pazartesi gecesi Everton-Liverpool maçında çerçeveyi bulan ilk vuruş 51’de gelince hararetli tartışmalar oldu İngiltere’de. Çünkü Merseyside derbisi, bu sezon ilk 51 dakikasında isabetli şut izlenemeyen ilk Premier Lig maçıymış. Oysa Süper Lig için isabetli şut yaşanmayan ilk devreler sıradan bir şey artık. Çoktan alıştık bu duruma.

 

6.9 FAULE 1 SARI KART

 

 Süper Lig’de geriden kalan 135 maçta 332 gol var. Yani maç başına gol ortalaması 2,46. Üç puanlı sisteme geçişten beri Süper Lig’de gol ortalaması 2,5’un altına hiç düşmemiş oysa... Diğer verilerde de gidişat endişe verici: Maç başına 33,2 faul, yani kabaca 170 saniyede bir faulle Avrupa’nın 10 büyük ligi içinde en fazla düdük çalınan turnuva burası. İngiltere’de bir sarı kart için 4,6 faul yeterliyken Türkiye’de 6,9 faul gerektiği için de sporcular taktik faul yapmakta ısrarlı. Bu hafta fark ettiğim bir başka çarpıcı istatistik de şu: Ligde ikinci sarıdan çıkan kırmızı sayısı yalnızca 22... 606 sarı karttan yalnızca 22’si, yani yaklaşık yüzde 4’ü kırmızıya dönüşmüş, çünkü hakemler ikinci sarıyı çıkarmakta da tedirginler.

 

BU İŞTE GARİPLİK VAR

 

 MHK’nın, devre arası seminerinde bence en çok üstünde durması gereken konu bu: Madem bu ligde bu kadar çok faul oluyor, o zaman karşılığı olan kartlar da çıkmalı. Hakemler sistematik faul düşüncesindeki oyuncuyu/takımı ayırt edip faul saymadan süratle kartına başvurmalı. İlk sarı kartla ikinci sarı kart için kural kitabında farklı maddeler yok. Kaideler aynı. Trabzon-Antalya maçında olduğu gibi 14 oyuncuya sarı gösterip tek bir tanesine ikinci sarıyı çıkarmıyorsanız, bu işte bir gariplik vardır.

 

 

YÖNETİM ŞEMASI DA DEĞİŞMELİ

 

Bu sütunu göz ucuyla takip edenler bilirler, son yıllarda futbolumuzdaki kötüye gidişi sıkça hatırlatıyor, aldatma odaklı sporcular ve ‘yenemiyorsan yenilme’ci ilkel teknik adamları hedef gösteriyorum. Hatta birkaç ay önce bu minvalde kaleme aldığım bir yazıya milli futbolcu bir kardeşimden itiraz geldi ve “Abi, holigan müteahhit kulüp yöneticilerinin hiç mi suçu yok” dedi haklı olarak... Şüphesiz ki, futbol kulüplerinin arkaik yönetim şeması da değişmeli artık. Zengin fanatikler her zaman kulüplerin yönetim kurullarında olacak, buna itirazım yok.

 

ARA BASAMAK

 

 Dünyanın her tarafında, Barcelona’da, Bayern’de, Milan’da da durum böyle zaten. Ama Batı Avrupa’da yönetim kurulları ile teknik direktörler arasında bir ‘sportif yönetim departmanı’ var genelde. 4-5 kişiden oluşuyor bu departman. İçinde sportif direktör, teknik direktör, finansal direktör, arama-tarama ekibi şefi gibi doğrudan futbolla ilgili kişiler bulunuyor. Ve zengin yönetim kurulu üyelerinin teknik direktörle doğrudan iletişim kurması yerine bir ara basamak vazifesi görüyor bu organizasyon. Teknik direktör buraya hesap veriyor, bu kurul da yöneticilere.

 

Sportif direktörlük kurumu, Türkiye’de ölü doğan bir pozisyon... Özellikle Aykut Kocaman ve Ünal Karaman gibi sportif direktörlük yapan isimlerin hocaların yerine geçmesiyle bu pozisyon, antrenörlere bir tehdit alanı haline geldi bu ülkede. Başkanlar da, teknik direktörler de şüpheyle yaklaşıyorlar bu işe doğal olarak. Eğer tek kişinin patron olduğu bir sportif direktörlük birimi yerine 4-5 kişiden oluşan bir futbol yönetimi departmanı oluşturulursa belki daha gerçekçi olabilir Türkiye şartlarında.

 

HOCA KISITLAMASI

 

 Ayrıca şu anda Süper Lig’deki 18 takımın 7’sinin daha devre bitmeden hocasıyla yollarını ayırdığını, iki ekibin halen yoluna geçici antrenörlerle devam ettiğini dikkate alırsak, TFF’nin bu konuda bir kısıtlama getirmesi gerekliliği de ortada. Madem antrenörlere yılda 2 kontrat limiti var, kulüplere de bu sınır getirilmeli. “Böyle bir kısıtlama İngiltere’de-Almanya’da yok, öyleyse Türkiye’de neden olsun”culara da şunu hatırlatmak isterim: İngiltere’de-Almanya’da kaldırım kenarlarında beton mantarlar da yok. Çünkü orada kimse kaldırıma park etmiyor! Ama bu ülkenin koşulları farklı. Koşullar farklıysa, kısıtlamalar da farklı olmak zorunda doğal olarak...

 

Yazının devamı...
Vaziyet grogi, sonuç 3 farklı!
19 Aralık 2016

Ama son düdük çaldığında kazanan, kadrosunda Lens-Sow’u olan ev sahibiydi.

 

İlk yarıda topu Fenerbahçe’ye bırakan ve driplingci ileri üçlüsüyle iki ciddi fırsat yakalayan Gençler, ikinci devrede Rantie-Landel değişikliğiyle topa sahip olarak da baskı yapabileceğini gösterdi. Aydın ve Serdar çizgileri koridora çevirdiler, eğer Stancu dün sahada olsaydı muhtemelen bu ikilinin servislerinden bolca üretim yapardı.

 

F.Bahçe bu 3 puanı, sezonun en iyi futbolunu oynayan kaptanına borçlu. Avrupa’da ilerlemek isteniyorsa orta sahaya muhakkak yetenek takviyesi yapılmalı.

 

FUTBOL DURMALI MI ARTIK? 

 

Tribünlerin de, sporcuların da, bizim de aklımız futbolda değil artık. Memleket mutsuz, sanat durmuş, müzik durmuş, bir şeye gülmek-eğlenmek imkân ihtimal dışı. Futbol da mı dursa artık?

 

AYDIN’IN “BÜYÜK TAKIMI GELMİŞ”

 

ONU 2006’da, Türkiye’ye henüz alışma evresindeyken Beşiktaş’ın Boluspor’la oynadığı bir hazırlık maçında izlemiş ve iyi yerlere geleceğini hissetmiştim. O böyle hissetmiyordu belli ki, çünkü futbola odaklanmadı, inişli çıkışlı grafikler çizdi. Ta ki bu sezona kadar. Türk futbolunun bir dönem en çok umut bağladığı gençlerden biri olan Aydın Karabulut, Gençlerbirliği ile yeniden doğmuş gibi. Hem o alametifarikası olan çalımları yeniden taze, hem de kariyerinde ilk kez savunmaya yardımda bu kadar gayretli olduğunu görüyorum onun. Bir önemli artısı da, geriden oyun kurmakta zorlanan takım arkadaşlarına yardım için defalarca savunmaya gelip hücum başlatması. Dün Serdar da harika oynadı ama benim gözüm Aydın’daydı daha çok. 28’inde, futbolunun olgunluk çağında, Aydın’ın “büyük takımı gelmiş” sanki.

 

LENS, YILDIZ HAVASINA GİRMEMELİ

 

Dün bir frikiği direkt auta, birini baraja attı gayrı ciddi biçimde. Lens’in kariyeri genelde böyle; forma yarışındayken ciddi, forma garanti olduğunda davranışları değişebiliyor. Umarım burada da havaya girmez.

 

MAÇIN YILDIZI: VOLKAN

 

TEKNİK DİREKTÖR KARNESİ

 

DİCK ADVOCAAT:  Antalya’nın pres başarısını hatırlayıp stoperlerine bu kez uzun vurmalarını salık vermiş. Ki F.Bahçe’yi futbol olarak çok gerileten bir karardı bu. 80’e kadar iyi olan pek bir şey yoktu.

 

ÜMİT ÖZAT: Devrede Serdar’ı santrfora koyması da, kontrolsüz hareketleri artan Ahmet Oğuz’u çıkarıp Landel’i geri çekmesi de harika kararlardı. Antrenörlük kariyerinde üstüne koyarak gidiyor.

 

Yazının devamı...
UEFA kuralarına inancım kalmadı
14 Aralık 2016

ÖNCELİKLE şu bilgiyi cebe koyarak başlamamız gerek: Ucu UEFA’ya da dokunan FIFA rüşvet skandalının ardından Avrupa futbolunun patronu UEFA değil, kulüplerdir. Juventus, Bayern, Real gibi dev kulüplerin tecrübeli patronları son bir yılda futbolun yönetimini gayrı resmi olarak ele aldılar ve UEFA başkanlık seçimi de sadece bir teferruattı onlar için. Başkan kim olursa olsun, bundan sonra atılacak adımlar belliydi: Şampiyonlar Ligi’nin formatı değişecek, ekonomisi büyütülecek. Şampiyonlar Ligi’ni Şampiyonlar Ligi yapan devlerin, bu turnuvada sürekli var olması sağlanacak. Real Madrid-Malmö, Dortmund-Legia gibi maçlara yakın gelecekte yer yok artık.

 

İZLEYiCi ÇOK AZ

 

Gerekçeleri basit: Premier Lig’de küme düşen Aston Villa’nın yayın havuzundan kazandığı 100 milyon dolar, Avrupa şampiyonu Real Madrid’in Şampiyonlar Ligi’nden elde ettiği gelirden fazla. Ve yine ABD dışında olağanüstü bir ilgi çekmeyen Amerikan futbolu finali SuperBowl 110 milyon televizyonda izlenirken, 200 ülkenin dikkat kesildiği Devler Ligi finali, 170 milyonla çok büyük bir fark yaratamıyor. Avrupa futbolunun âkil adamları, Devler Ligi’nin yarattığı 1,3 milyarlık ödül havuzunun olması gerekenden çok küçük kaldığını ve bu havuzun 4 milyar düzeyine çıkması gerektiğini savunuyorlar.

 

Sponsor anlaşmalarının biteceği 2018 Mayıs’ından sonra Devler Ligi’nde daha fazla cumartesi maçı izleyeceğiz. Bazı müsabakalar Asya’ya ve Amerika’ya taşınacak. Milan, Manchester, Liverpool, Inter, Lyon gibi kulüpler Devler Ligi’nin sürekli üyesi olabilir. Ya da wild card modeli geliştirilebilir.

 

“BİNDE 2” ARSENAL

Peki Şampiyonlar Ligi’nin son 7 sezonunda gruplardan hep terfi ettiği halde son 16 turunda 3 kez Bayern, 2 kez de Barcelona’yla eşleşen Arsenal’e ne demeli? Bu yıl Arsenal grubunu lider olarak tamamladı, ama yine de Bayern’le eşleşmekten kurtulamadı.

 

Bu 7 sezonun birinde zaten Barça-Bayern’le aynı torbada olduğu için devlerle eşleşme ihtimali yoktu Arsenal’in. Kalan 6 yılın tam 5’inde Arsenal’in Bayern ya da Barcelona ile eşleşme ihtimali ise (2/4) x (2/6) x (2/5) x (4/6) x (2/6) x (1/6), yani yaklaşık “binde 2” idi.

 

BARÇA-BAYERN MÜNİH REAL MADRİD MESELESİ

 

Peki bu seneye kadar nasıldı durum? UEFA, en büyük turnuvasını korumak için önlem almıyor muydu? Alıyordu. Hem de sandığımızdan daha komplike önlemler... UEFA, doğal favorilerin ikinci turda eşleşmemesi için zaten grup birincilerine seri başı avantajı veriyor.Bu sezon R. Madrid ve B. Münih gruplarını ikinci sırada bitirince bir dev eşleşme çıkar mı diye ümitlenmiş olabilirsiniz. Bayern ve Real, 5 senedir üst üste yarı finale çıkmayı başardılar. Barcelona’ysa yalnızca iki kez Atletico’ya takıldı. Yine son 5 yılda bu üçlü, yarı finalden önce hiç eşleşmediler enteresan bir şekilde! Ve biz bu üçlünün yarı finalden önce bir türlü eşleşmemesinin tesadüf olduğuna inanmalıyız öyle mi?

 

VE UEFA AVRUPA LİGİ...


Yukarıdaki tesadüfler(!) gibi birçok tesadüfle karşılaştım son 25 yılda. Ama sanırım en etkileyicilerinden birine bu perşembe günü Avrupa Ligi kurasında denk geldim. Avrupa Ligi son 32’sinde seri başı olan 16 takımı iki kategoriye ayırın: Avrupa’nın 5 büyük liginden gelen altılı (St.Etienne, Roma, Tottenham, Fiorentina, Lyon ve Schalke); ve bizim 3 temsilcimizin de dahil olduğu 10’lu...


Büyük altılının Schalke dışında beşinin, Doğu Avrupalılarla eşleşmediğini fark ettiniz mi?


Bizim 3 temsilcimiz birden doğulularla eşleşirken, Avrupa’nın 6 büyüğünden sadece Schalke PAOK’a gidiyor; nasıl bir tesadüfse St.Etienne’le Manchester, Roma’yla Villarreal, Fiorentina’yla Gladbach, Lyon’la Alkmaar eşleşiyor. Schalke de kurada en sona kaldığı ve PAOK’tan başka ihtimal olmadığı için gitti Yunanistan’a...

Yazının devamı...
Prese karşı çaresizlik
12 Aralık 2016

Önce Beşiktaş, Başakşehir forvetlerinin stoperlerine yaptığı baskıya yanıt verememişti. Dün gece de Antalya’nın özellikle ilk 45’te önde yaptığı baskı Fenerbahçe’yi çaresiz bıraktı. Rıza Hoca’yı bu başarılı stratejisinden dolayı tebrik etmekle birlikte Advocaat’ın maç içinde bu soruna çare bulamaması enteresan.

 

HAVA TOPU ALAMADILAR

 

Bu baskıya cevap vermek için bekler çizgilere açılıp alanı genişletti mi? Hayır... Kısa çıkmak yerine uzun çıkmak denendi mi? Hayır... Üstelik zaman zaman Volkan çaresiz kalıp uzun vurduğunda da bu toplar takımın uzunu Souza’ya değil, üçüncü bölgeye idi. 45 dakika bittiğinde rakip yarı alanda kazanılan hava topu sayısında Antalya 7-1 galipti. Sarı-lacivertliler koca devrede önde tek bir hava topu aldı sadece.   

 

TRİBÜN

 

YİNE TEK YÜREK

 

İKİ gündür teröre karşı tek yürek oluyor tribünler. Sporcular, antrenörler, hakemler, tribünler hepsi aynı ülküde, huzur isteğinde birleştiler yine.

 

OCAK AYINDA TRANSFER GEREK

 

F.BAHÇE, Şubat ortasından itibaren sıkışık bir takvime girecek. Önce Krasnodar’la, sonra belki ilerleyen turlarda Romalarla, Tottenhamlarla, Bilbaolarla mücadele edecek. Muhtemelen Avrupa Ligi’nde her takım Feyenoord’un yaptığı gibi orta sahada basit top kayıplarıyla F.Bahçe’nin ekmeğine yağ sürmeyecek. Başka hücum planları da gerekecek sarı-lacivertlilere. Akan oyunda pozisyon üretebilmek için, sadece kazanılanlara ve frikiklere mahkum olmamak için öncelikle orta sahaya yetenek enjeksiyonu gerekiyor bence. Eğer Ocak’ta kulübün iki transfer yapma şansı varsa hücumcu bir sağ bek de aranabilir. Van der Wiel ortalıkta yok ve oyuna katılan bir bek gerek.

 

FERNANDAO VE AATIF GEÇ GİRDİLER

 

Advocaat pres karşısında çare üretemeyen, kısa pasla çıkamayan, uzun topu da indiremeyen takımını ikinci devrede Fernandao’lu olarak sahaya sürmeliydi. Hiç olmazsa uzun vurulanları indirebilmek için. Avrupa listesinde olmayan Aatif da oynamaya aç. Bu açlığıyla da ligde kilit çözücü rolü oynuyor. Advocaat’ın Fernandao’yu 70, Aatıf’ı 75 dakika oturtması enteresan. 

 

MAÇIN YILDIZI: MBİLLA

 

Her hava topunu indirdi. Her ikili mücadeleyi kazandı. Forvet ama, savunmasıyla yıldızlaştı.

 

TEKNİK DİREKTÖR KARNESİ

 

RIZA ÇALIMBAY

 

F.BAHÇE stoperlerine yaptırdığı baskı, sarı-lacivertlileri uzun süre çaresiz bırakmaya yetti. Son yarım saat için onun da planı yoktu, Advocaat değişikliklerde geç kalarak yağ sürdü ekmeğine. 

 

DICK ADVOCAAT

 

4-1-2-3’ten hiç vazgeçmiyor maç içinde... Beşiktaş önünde Lens girerken Sow kalabilirdi. Son 10 dakika Fernandao’yu sokabilirdi. Dün gece de Alper değil Souza-Mehmet’ten biri çıkabilirdi Fernandao girerken.

Yazının devamı...
O sene bu sene olabilir mi?
8 Aralık 2016


HAK ETTİĞİNİ ALDI


Avrupa Ligi, bizim gibi ikinci halka ülkeler için esas hedef. Rotterdam’da Feyenoord topa sahip gözüken taraftı ama Fenerbahçe aynen ilk maçtaki gibi ikinci maçta da son 32’ye çıkması gereken ekip olduğunu gösterdi. Dün sahada izlediğim takımı, 2013’teki yarı finalist ekiple karşılaştırdım. Kjaer-Skrtel, en az Egemen-Yobo kadar güvenliler. Mehmet’in önündeki Souza-Alper’in Cristian-Meireles’ten eksikleri yok. 

 

Sow-Van Persie-Lens üçlüsü de Sow-Webo-Kuyt’tan daha önde bence. Bu takım aynen 2013’teki gibi sorumlu ve kaliteli. Beşiktaş ve Fenerbahçe, kura şanssızlığı yaşamazlarsa o sene, bu sene olabilir. İki takımımız da son 4’e kadar gidebilirler bence.

 

TRİBÜN

 

HOLLANDA’NIN KADIKÖY’Ü

 

SAYISIZ Avrupa kupası finali ve Euro 2000 görmüş bu stat, dün gece de olağanüstü içindeydi oyunun. En az Kadıköy kadar coşkulu ve hareketliydi. Ama takımları tribünleri kadar iyi değil.

 

ORTA SAHA SAVUNMASI USTASI

 

KÜÇÜK General Advocaat’ın bu lakabı almasının sebebi, Rinus Michels’in takımını fiziksel olarak üst seviyeye taşımadaki ustalığı. Fenerbahçe’yi de 3 ayda fiziksel olarak önemli derecede geliştirdi ve Rotterdam’da ilk kez takımının Ağustos’ta istenen seviyede olmadığını itiraf etti. Advocaat göreve geldiğinde futbolcular da yaz kampını iyi geçirmediklerini itiraf etmişler hocaya.Bugün Fenerbahçe fiziksel olarak gayet iyi durumda. Özellikle rakipleri ikinci bölgede karşılama konusunda ustalaştı.

 

HEPSİ ÇOK HASSAS

 

Yani “savunma savunması”ndan ziyade “orta saha savunması”nda usta bu takım. Dün 37’de basit oynamayan Souza’ya çok sinirlendi Advocaat. 52’de topla öne çıkan Mehmet de, arkasına dublaja gelmeyen Souza’ya sitem etti. Gördüğüm kadarıyla hoca da, oyuncular da bu konuda çok hassaslar ve gelişiyorlar her gün.

 

ARALIK’TA UKRAYNA’DA OLMAK

 

Beşiktaş’ın Salı akşamı yaşadığı zorlukları, Manchester dün gece yaşadı. Fenerbahçe, Zorya Luhansk’la Eylül’de oynadığı için şanslıydı kesinlikle. Aralık’ta Ukrayna ikliminde sağlıklı futbol oynanamaz, oynanmamalı. Zaten o yüzden bu hafta tatile giriyor ligleri. UEFA, Ukrayna ekiplerinin gruptaki ilk 3 maçlarını evinde, son 3’ünü deplasmanda oynatabilir pekala.

 

MAÇIN YILDIZI: HASAN ALİ

İLK devre Toornstra, ikinci yarı Bilal’e karşı soğukkanlı ve başarılıydı kesinlikle.

 

TEKNİK DİREKTÖR KARNESİ

 

VAN BRONCKHORST


SAĞDA madeni gördü, Şener’le kim eşleşirse bize problem çıkardı. Özellikle de Elia... Diğer taraf işlemediği için oraya da Bilal’i aldı ama hamleleri tura yetmedi. Kaliteleri bu kadar çünkü. 

 

DİCK ADVOCAAT

 

İKİ Feyenoord, Kadıköy’deki Manchester, G.Saray, Zorya ve Beşiktaş maçlarında gösterdi ki onun takımına gol atmak kolay iş değil. Final oyunlarını iyi kurgulayıp oynuyor. Her gün koyuyor üstüne.

 

 

 

 

Yazının devamı...
UEFA statüsündeki fiyasko
7 Aralık 2016

BU gece F.Bahçe kazanır, berabere kalır ya da 1-0 yenilirse turlayacak. Peki ya işler umduğumuz gibi gitmez de, Feyenoord F.Bahçe’yi 2-0 yenerse? İkili averajda üstünlük sağlayacak Feyenoord turu geçecek diye düşünüyorsunuz değil mi? Çok garip ama bir statü boşluğu nedeniyle F.Bahçe’nin bu geceki maçı 2-0 kaybetse bile üst tura çıkma ihtimali vardı. ManU’yu Kadıköy’de 2-1 değil de 2-0 yenseydi vardı bu ihtimal. Yani Rooney’nin 90’da attığı ‘mânâsız’ gol gelmese idi...

 

1-0 YENiLGi KESiN YETiYOR

 

Futbolda eşit puanlı takımları ayırmak, en önemli açmazlardan... 50 yıl önce averaj uygulaması yokken, bugün gruplarda atılan anlamsız bir golün kader değiştirdiği, işin UEFA katsayılarına kadar uzandığı bir terazi var artık. Avrupa Ligi A Grubu’nda da o teraziye çok ihtiyaç olabilecek bir gece bu:

 

Feyenoord, maçı 1-0 kazanırsa, temsilcimiz turlayacak. Çünkü eşit puan ve eşit ikili averajda genel averajı daha iyi olan takım F.Bahçe... Eğer aynı ManU da Zorya ile berabere kalır ve 3 takım 10’ar puanda buluşursa, üçlü mini ligde de genel averaj farkıyla sonuncu Hollandalılar oluyor. Yani 1-0’lık yenilgi kesin yetiyor F.Bahçe’ye.

 

iHTiMALLER DENiZi

 

PEKİ ya bu gece Manchester, Zorya ile berabere kalır, Feyenoord da F.Bahçe’yi 2-0 yenerse? Bu durumda işler biraz karışabilirdi aslında. UEFA Avrupa Ligi statüsü 16.01 maddesi, üç takımın aynı puanda buluşması halinde sıralamanın şu şekilde yapılacağını söylüyor:

 

a) Üç takım arasındaki maçlarda kazanılan puanlara bakılır (Üç takım da 6’şar puan almış oluyor, yukarıdaki senaryoda).

 

b) Durum hâlâ eşitse, üç takım arasındaki gol averajına bakılır (Bu sıralamada ManU +6 averaj ile ilk sırada. Söz konusu senaryoda Feyenoord’un F.Bahçe’yi 2-0 yendiğini varsaydığımız için Hollandalılar’ın -2, Türkler’in -3 averajı oluyor ve biz eleniyoruz. Ancak eğer F.Bahçe, Kadıköy’de Manchester’i 2-1 değil de 2-0 yense idi, üçlü mini ligde Feyenoord’la F.Bahçe’nin gol averajları da -2’de eşitlenecekti).

 

DEPLASMAN GOLLERİ...

 

c) Durum hâlâ eşitse, üç takım arasındaki maçlarda atılan gollere bakılır (Yani F.Bahçe, Kadıköy’de ManU’yu 2-0 yenmiş olsa, üçlü mini ligde Feyenoord’la averajı eşit olacak; atılan gol sayısına bakılacaktı. Üçlü mini ligde atılan golde F.Bahçe 4-3 üstün olduğu için turlayacaktı).

 

d) Durum hâlâ eşitse, üç takım arasındaki mini ligde deplasmanlarda atılan toplam gole bakılır.

 

e) 3 takımdan ikisinin eşitliği devam ediyorsa, o iki ekibe a’dan d’ye kadar olan kriterler tekrar uygulanır.

 

HER GOLÜN ÖNEMİ VAR

 

ANDAKİ tablodan çıkarılacak iki sonuç var sanırım:

 

1) Bu tarz 4’lü kısa turnuvalarda atılan-yenen her golün önemi var. Bu gece Feyenoord, F.Bahçe’yi 2-0 yener, ManU da Zorya ile berabere kalırsa, Kadıköy’de o Rooney’nin son dakika golü yenmeseydi diye çok hayıflanırız değil mi? Ya da Manchester’deki maç 4-1 değil de 3-1 bitseydi diye...

 

 

2) UEFA’nın, Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi sıralama kriterleri büyük bir fiyasko içeriyor aslında. Üç takımlı mini ligde bir ekip puan ya da averaj farkıyla birinciliği ilk maddede elde ettiyse, kalan iki ekibin durumunun hâlâ üçlü mini lig verilerine göre belirlenmesi akıl almaz bir hata.

 

İKİLİ AVERAJ KRİTERİ

 

Eğer F.Bahçe, Manchester’i 2-0 yense, bu akşam Feyenoord F.Bahçe’yi 2-0 mağlup etse ve ManU-Zorya berabere kalsalar muhtemelen Hollandalılar sahada kutlama yapacaktı, F.Bahçe’yi ikili averajda alt edip turu geçtik diye... Oysa 3 takım aynı puanda buluşunca kriterlerin tamamı sonuna kadar uygulandığı için Feyenoord hayal kırıklığı yaşayacaktı.

 

GARANTiSi YOK

 

UEFA statüsünü gözden geçirip, “3’lü mini ligde bir takımın liderlik vasfını aldığı kriterden itibaren, diğer 2 ekibin kendi aralarındaki kriterlere bakılır” cümlesini eklemeli. Bu yıl böyle bir fiyasko yaşanmadı, ama gelecekte yaşanmayacağının garantisi yok.

 

 

 

Yazının devamı...
Korktular, çözemediler
4 Aralık 2016

Namağlup seriyi de böyle yapmış. Fenerbahçe’yse son 10 haftada hiç bu istatistiğe ulaşmamış, birçok maçı rakibine top üstünlüğünü bırakarak kazanmış. Güneş de ilk 11 planını buna göre yapmış belli ki; “Madem topla biz oynayacağız, öyleyse sahada daha fazla yetenekli oyuncu bulundurup oyun kalitesini artırmalı. Topa sahip olacaksak bunu niteliğe çevirmeli.” Tolgay ve Kerim’le de artıracağını düşünmüş kaliteyi.

Güneş’in kağıt üstündeki planı belki tutarlı ama bir Advocaat takımına karşı realist değil. Fenerbahçe, Beşiktaş’a da aynen Galatasaray’a yaptığını yaptı; ilk 50 metrede paslaşmalarına izin verdi ama merkezde öyle bir presle karşıladı ki çaresiz kaldı rakipleri. Bu stratejiye karşı plan üretemeyen Galatasaray, Kadıköy’den tek şut atarak ayrılmıştı. Beşiktaş’ın da ilk şutu 62’de Marcelo’nun neredeyse taca giden kafasıydı.


KALABALIK OLAMADI


İki takımın da gidişatı değiştirememesinin nedenleriyse farklı: Beşiktaş’ın bekleri Gökhan ve Adriano, merkezdeki baskıyı kırmak için daha fazla içeri girmelilerdi, Chelsea’nin kenar adamları Moses ve Alonso gibi. Ya da Liverpool’un bekleri Clyne’la Milner gibi.

Fenerbahçe’nin merkezdeki kalabalığını ancak onlardan kalabalık olarak çözebilirsiniz zira. Fenerbahçe’nin maçı koparması içinse ikinci devrede hücum seçeneklerini artırması gerekiyordu: Belki Fernandao’yu sokup ona uzun vurmak. Belki Lens’i sokarken Sow’u içeride tutup çift santrafora dönmek. Ama Advocaat da düşünsel zincirlerini kıramadı dün.


CESUR OLMALIYDI


Ligin geri kalanında Güneş, takımının maç içinde seri iyi-seri kötü oynama sorununu çözmeli. Bu sorun mental. Advocaat’sa puan farkını kapatmak istiyorsa daha cesur olmalı. Beşiktaş’ı Kadıköy’de böyle yakalamışsanız çift santrafora dönecek cesareti göstermelisiniz.

Yazının devamı...
Korktular, çözemediler!
4 Aralık 2016
Namağlup seriyi de böyle yapmış. Fenerbahçe’yse son 10 haftada hiç bu istatistiğe ulaşmamış, birçok maçı rakibine top üstünlüğünü bırakarak kazanmış. Güneş de ilk 11 planını buna göre yapmış belli ki; “Madem topla biz oynayacağız, öyleyse sahada daha fazla yetenekli oyuncu bulundurup oyun kalitesini artırmalı. Topa sahip olacaksak bunu niteliğe çevirmeli.” Tolgay ve Kerim’le de artıracağını düşünmüş kaliteyi.

Güneş’in kağıt üstündeki planı belki tutarlı ama bir Advocaat takımına karşı realist değil. Fenerbahçe, Beşiktaş’a da aynen Galatasaray’a yaptığını yaptı; ilk 50 metrede paslaşmalarına izin verdi ama merkezde öyle bir presle karşıladı ki çaresiz kaldı rakipleri. Bu stratejiye karşı plan üretemeyen Galatasaray, Kadıköy’den tek şut atarak ayrılmıştı. Beşiktaş’ın da ilk şutu 62’de Marcelo’nun neredeyse taca giden kafasıydı.  

KALABALIK OLAMADI

İki takımın da gidişatı değiştirememesinin nedenleriyse farklı: Beşiktaş’ın bekleri Gökhan ve Adriano, merkezdeki baskıyı kırmak için daha fazla içeri girmelilerdi, Chelsea’nin kenar adamları Moses ve Alonso gibi. Ya da Liverpool’un bekleri Clyne’la Milner gibi.

Fenerbahçe’nin merkezdeki kalabalığını ancak onlardan kalabalık olarak çözebilirsiniz zira. Fenerbahçe’nin maçı koparması içinse ikinci devrede hücum seçeneklerini artırması gerekiyordu: Belki Fernandao’yu sokup ona uzun vurmak. Belki Lens’i sokarken Sow’u içeride tutup çift santrafora dönmek. Ama Advocaat da düşünsel zincirlerini kıramadı dün.

CESUR OLMALIYDI

Ligin geri kalanında Güneş, takımının maç içinde seri iyi-seri kötü oynama sorununu çözmeli. Bu sorun mental. Advocaat’sa puan farkını kapatmak istiyorsa daha cesur olmalı. Beşiktaş’ı Kadıköy’de böyle yakalamışsanız çift santrafora dönecek cesareti göstermelisiniz.
Yazının devamı...