(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Fatih Çekirge" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Fatih Çekirge" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Fatih Çekirge
Her şeyi anlatan tek cümle her şeyi çözen birkaç haber
22 Aralık 2016

Peş peşe iki açıklama geliyor.

 

Birincisi ABD’den: “Ukrayna krizi sonrası Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımlar genişletildi. ABD Maliye Bakanlığı’nın yaptırım listesine 7 vatandaş ve 8 kuruluşun eklendiği belirtildi.”

 

İkinci açıklama AB’den:Avrupa Birliği (AB), Ukrayna’yı istikrarsızlaştırması nedeniyle Rusya’ya uyguladığı ekonomik yaptırımların süresini 6 ay uzatmaya karar verdi.”

 

İran’a ambargo: İran’a olan ambargoyu zaten biliyoruz.

 

Hatta...

 

Daha böyle bir zirvenin duyulduğu gün ABD’den gelen ambargo kararına İran’ın tepkisi var.

 

İran dini lideri Ayetullah Hamaney dünyaya açıklıyor: “Mevcut Amerikan yönetimi, birçok kez nükleer anlaşmayı ihlal etti. Bunun son örneği de yaptırımların 10 yıl uzatılmasıdır. Gerçekleşmesi durumunda bu kesinlikle nükleer anlaşmanın ihlali olacaktır. İran İslam Cumhuriyeti buna karşı kesinlikle tepki verecektir.”

 

Dikkatinizi çekerim.

 

Rus uçağının düşürülmesiyle krize sokulan Türkiye-Rusya ilişkilerinin, Suriye’de barış görüşmelerine dönüşeceği an geliyor bu açıklamalar.

 

Dikkat edilecek bir konu daha var.

 

Moskova’da bir araya gelen Türkiye, Rusya ve İran’ın ortak özelliği...

 

Üç ülke de Suriye’de çatışma halinde asker bulunduruyor.

 

Yani kara gücü savaş halindedir.

 

Daha 14 canımız yeni şehit düştü.

 

Bu diplomatik açıklamaların, ‘Türkçe mealine’ bakarsak...

 

Rusya’nın Türkiye ve İran’ı yanına alarak, Suriye’de bu üç ülkenin menfaatlerine göre barış sağlamaya çalışması, ABD ve AB’yi rahatsız ediyor.

 

Bu nedenle de ‘diplomatik kozlar’ öne sürülüyor.

 

Hatta dün...

 

BM’den bir karar daha çıkıyor: “Suriye’de savaş suçlarını araştırma kararı.”

 

Haber de şöyle:

 

“Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun dün akşam yapılan toplantısında Suriye’de olası savaş suçlarını araştırmak üzere özel bir grup kurulması önerisi kabul edildi.

 

Önerinin oylanması öncesinde İran ve Rusya öneri aleyhinde görüş belirtti.”

 

İşte her şeyi anlatan cümle buradadır.

 

“İran ve Rusya öneri aleyhinde görüş belirtti.”

 

Aynı gün...

 

Türkiye, İran ve Rusya...

 

Suriye’de barışın sağlanması için başarılı  bir adım atmıştır.

 

Akan kanın durması için tarihi bir karardır bu.

 

Bu zirvenin bozulması için en son Rus Büyükelçi’ye suikastla bir deneme daha yapılmıştır.

 

Ama başarılı olamamıştır.

 

Artık Suriye üzerinden kurulan yeni dünya dengesinde, Türkiye-Rusya-İran vardır.

 

Türkiye bu açıdan tarihi bir fırsat yakalamış ve değerlendirmiştir.

 

Üçüncü dikkat noktamız şu sorudur:

 

- Batı, Rusya ve İran’a ambargo uygulamaktadır.

 

- Batı, Rusya ve İran’ın Suriye’de savaş suçu işlediğini iddia etmektedir.

 

- Rusya ve İran NATO dışındadır.

 

- Rusya ve İran Batı’ya alternatif diplomasi geliştirmektedir.

 

Peki bu durum Türkiye’yi Batı’dan koparır mı?

 

Elbette hayır.

 

- Eğer Türkiye bu kozunu iyi kullanırsa...

 

- Eğer Türkiye, ABD ve AB ile dengeleri korursa...

 

- Eğer Türkiye, Moskova’daki bu zirveyi daha önce kurulan Cenevre’deki zirve için bir devam masası haline getirirse...

 

Müthiş bir başarı elde etmiş olur.

 

Bu durumda Türkiye, ABD ve AB’den kopmak değil, iki kamp arasında bir ‘denge köprüsü’ haline gelmiş olur.

 

KANAT ÜLKE Mİ? KÖPRÜ ÜLKE Mİ?

 

Sovyetler zamanında Türkiye’nin Batı ve NATO’daki adı, ‘Kanat Ülke’ ya da ‘Cephe ülke’ idi.

 

Komünizme karşı savaşta NATO’nun ‘Sovyet cephesi’ydik.

 

Bu yeni dünya düzeninde, ‘Cephe ülke’ değil, barış için ‘Köprü ülke’ ihtimali vardır.

 

Ve Moskova’daki zirve, bu ihtimal için önemli bir fırsat olmuştur.

 

İşin doğrusu...

 

Benim gönlümden geçen de budur.

 

Aslına bakarsanız...

 

“Türkiye Batı’dan kopuyor” söylentisi...

 

Türkiye’nin moraline yapılan kimyasal bir saldırıdır.

 

Vesselam...

Yazının devamı...
Kan üstünde yeraltı savaşı
19 Aralık 2016


Sayısız örnekler görüyoruz. Devletlerin bilek güreşi...

 

Dün yine bölge açısından iki keskin haber geldi.

 

1) İran yönetimi Tahran büyükelçimizi çağırıp ‘uyardı’!!!

 

2) İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı İshak Cihangiri’nin Türkiye’ye yapacağı ziyaret son anda iptal edildi.

 

Tavır alıyorlar. Geriyorlar.

 

Halep-Musul hattında İran’la yüksek gerilim var.

 

Biz, Halep merkez olmak üzere İran’ın çok ciddi şekilde mezhepçilik yaptığını söylüyoruz.

 

İran’ı suçluyoruz. Avrupa yine öyle, suçluyor.

 

İran, Fırat Kalkanı ve Başika’daki askeri varlığımız üzerinden, Esad’ı ve Bağdat’ı destekleyerek bize yükleniyor.

 

Bu şekilde PYD ve PKK’ya yol verdiğini de biliyoruz.

 

Yani tam bir, ‘yeraltı savaşı’ yaşanıyor. Bel altı vuruluyor.

 

Diplomatik olarak sınırlarda gezen bir savaştır bu.

 

Kan üstünde yapılmaktadır.

 

Arenası çoluk çocuk, masum insan bedenidir.

 

Biz, teröre karşı sınır ötesinde güvenli bir bölge için asker gönderdik. Oradayız.

 

İran Esad’la anlaştı. Rejim destekçisi olarak asker gönderdi.

 

Bir de üstüne Haşdi Şabi üzerinden, ‘yeraltı gücü’ oluşturdu...

 

İran bu milisin sözcüsüyle Türkiye’yi açıktan tehdit etti.

 

Rusya onlarca yıllık hayali olan ‘sıcak denizlere inme’ adına, Esad’ı koruması altına aldı.

 

Ve iki önemli deniz üssünü, sonsuza kadar işgal etme hakkına imza attı.

 

ABD, kantonlardan oluşan ve kendisine bağlı bir Kürt kara gücünü organize ediyor.

 

Esad, ayakta kalabilmek için hem ABD’ye hem Rusya’ya dilediklerini verdi.

 

Yani...

 

Alan alana... Kapan kapana...

 

Bizim üzerimize de bu tehlikeli, ‘kapışma’dan terör belasını gönderiyorlar.

 

Kimin gönderdiğini biliyoruz.

 

Esad başta... İran artık açıktan oynuyor.

 

Rusya bize de İran’a da gül dağıtıyor.

 

Avrupa, İran’ın karşısında.

Mülteci korkusu yüzünden bize ‘oynak’ davranıyor.

 

Almanya Rusya ile ‘gerilim dansı’ yapıyor.

 

Tam bu sırada kuzeydoğumuzdan bir haber geliyor:

 

- Rusya Ermenistan’la askeri işbirliği yapıyor.

 

İran’ın son dönemde Ermenistan’la olan yakınlaşmasını biliyoruz.

 

Tam “Ne oluyor?” derken...

 

 

Dün ajanslardan bir haber daha:

 

- Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, Rusya, İran ve Türkiye’nin dışişleri bakanlarının 20 Aralık’ta Moskova’da bir araya geleceklerini bildirdi.

 

İşte sözünü ettiğim masa da budur.

 

Tabii bir de ‘Cenevre masası’ var.

 

Artık herkes gücü ölçüsünde masada bir yer buluyor.

 

Gücün varsa masadasın. Askerin varsa sözün dinlenir.

 

Geldiğimiz kanlı Ortadoğu denkleminin son hali budur.

 

İran işte bu masa için, bizle bilek güreşi yapıyor.

 

Arkadaşlar, bu yeraltı savaşları arasında...

 

Boşluğu fırsat bilen ihanet çeteleri azdıkça azıyor.

 

Suriye’de Esad desteğiyle..

 

Erbil’de ABD’nin yarattığı dokunulmazlıkla...

 

İran’ın lojistik katkısıyla...

 

Saldırıyor.

 

İçimizi yakan olayın acı özeti budur.

 

Peki bu yalnızca bugün mü böyle?

 

Hatırlayın.

 

ABD 1990’larda Irak’ın kuzeyinde ‘uçuşa yasak bölge’ ilan etmişti.

 

‘Çekiç Güç’ adı altında, PKK’nın palazlandığı bir bölgeydi bu.

 

Sonradan bu ‘yasak bölge’nin aslında Barzani’nin Kürt Özerk Bölgesi’nin kuruluş çalışması olduğu gün gibi ortaya çıkmıştı.

 

Şimdi yapılmak istenen o günkünden farklı değildir. Adı kantondur.

 

İşte o nedenle en yüksek sesle söylüyorum:

 

Bugün aramızda ‘hesaplaşma, kamplaşma’ günü değildir.

 

Birlik olma günüdür...

 

Uyanık olma günüdür...

 

VE SUİKAST


Dün yazıya "Kan üstünde yeraltı savaşları" diye başlıyorum.


Daha yazı henüz baskıya gitmişken Ankara'dan o kanlı yeraltı savaşının alçakça bir örneği geliyor.


Rus Büyükelçisi'ne suikast...


Rus uçağını düşürenler...


Uyuyan hücreler...


15 Temmuz darbesi...


Türkiye ile Rusya'nın arasına atılmış nifak...


Ve daha onlarca karanlık nokta...


Kan üstündeki yeraltı savaşlarını sorgulamaya devam edeceğim.

Yazının devamı...
Haklarımız size... Helal olsun! Helal olsun! Helal olsun!
18 Aralık 2016


Sen git sarp dağlarda savaş...

 

Eksi 20 derecede zifiri karanlıkta ölümüne nöbet tut...

 

Sen git, kervan geçmez yollarda kartal ol... Uçurumlarda şahin ol...

 

Sen git, hendeklerin, pusuların arasından, mermilerin altından, alçak pusulardan korkusuzca geç...

 

Hainleri, duvar dibinde, merdiven altında yakala...

 

Sen git, aslanlar gibi savaş...

 

Sonra gel, silahsız, üniformasız, bir izin halinde...

 

En savunmasız halinde... En beklemediğin yerde...

 

Alçaklığa yakalan.

 

Ah be aslanım...

 

Şimdi senin ay-yıldıza sarılmış gencecik bedenine bakıyorum...

 

Ve memleketin her yerinden, bir dua gibi gökyüzüne doğru yükselen...

 

“HAKKINIZI HELAL EDİN!” çığlığına bütün kalbimle cevap veriyorum:

 

 

HELAL OLSUN! HELAL OLSUN! HELAL OLSUN!

 

Ve geride kalan bizler...

 

Ve yeni doğanlar...

 

Ve yeni okula başlayanlar...

 

Ve bıyıkları yeni terleyen delikanlılar...

 

Birlik olmaktan başka çaremiz yok.

 

Birbirimizden başka çaremiz yok.

 

Sakın ola ki, nefretin kuyusuna düşmeyin.

 

Sakın ola ki...

 

Sokakta kapattığımız hendekleri, kalplerimizde açtırtmayın...

 

Böldürtmeyin.

 

 

 

ÖNLEM

 

 

Ve elbette şu soruyu sormak da boynumuzun borcudur:

 

 

- Bundan sonra bu çocukların çarşı izinleri nasıl olacak?

 

 

- Nasıl önlem alınacak?

 

 

- Dağlarda çarpışan bu aslanları şehirde alçakça kıstırmak isteyen hainleri biliyoruz. Öyleyse izne çıkan aslanlarımız için koruma nasıl olacak?

 

 

Kayseri olayı gösterdi ki...

 

 

- Cumhurbaşkanımızın seferberlik sözü, koruma ve önlem açısından acaba yeterince algılandı mı?

 

Eleştirmek kolaydır...

 

O nedenle ben eleştirmek yerine önermekten yanayım.

 

Burada valilerimize büyük bir sorumluluk düşüyor.

 

Ve elbette bizlere...

 

Bir dikkat, onlarca hayat kurtarabilir.

 

Arkadaşlar...

 

Bu artık topyekûn moral savaşıdır.

 

 

DÜN İSTANBUL...

 

Ben bu dikkatin ilk örneğini dün İstanbul’da gözlemledim...

 

Özellikle “Yunus”lar... Yollarda ciddi bir kontrol mekanizması başlattı.

 

Arkadaşlar, gelin dikkatli olalım.

 

Gencecik evlatlarımızı toprağa veriyoruz.

 

Terörü saklanarak yenemeyiz. Ağlayarak kurtulamayız.

 

Gelin, şüpheli her durumu yetkililere bildirelim.

 

Gelin, bu alçaklara bu kadar rahat eylem yapma fırsatı vermeyelim.

 

Her birimiz bu sokaklarda bir “alarm” olalım.

 

Birbirimizden başka çaremiz yok.

 

 

ÖTEKİ SORULAR

 

Artık çok iyi biliyoruz ki...

 

Bu alçaklık öyle birkaç varoş militanının yapabileceği boyutların çok ötesindedir.

 

Bir yabancı devlet yardımı... Bir lojistik organizasyonun varlığı açık.

 

Hatta merak ediyorum...

 

FETÖ bağlantıları ile kışladan dışarı istihbarat ağı kurulmuş mudur?

 

Bombaların bulunması... Yapımı... Mekanizması...

 

Araç bulunması... Sahte plaka...

 

Bombalı araçların güzergâh planları... Saklanma koşulları...

 

Bütün bunlar çok ciddi lojistik profesyonellik gerektirir.

 

O nedenle FETÖ artıkları ile...

 

Yabancı devlet faktörünü iyi sorgulamak gerekiyor.

 

Ki eminim, devletin güvenlik birimleri bu sorgulamaları yapıyordur.

 

Arkadaşlar...

 

Bize düşen...

 

Memleket aşkını...

 

Bayrak sevgisini...

 

Ve en önemlisi birbirimize olan sevgi ve güveni korumaktır.

 

Allah rahmet eylesin evlatlarımıza...

 

Vesselam...

Yazının devamı...
Dünya savaşı çıkar mı?
16 Aralık 2016

Her biri, ceylanın bir tarafından çekip koparır.

 

Öylesine vahşi bir diplomasi!!! içindeyiz şu an...

 

Örnek mi?

 

İşte o haberler... Okurken hem gülün hem alay edin hem ağlayın.

 

Ajanslar geçiyor:

 

15 ARALIK SAAT 23.25: Flaş... Flaş...

 

İngiltere Dışişleri Bakanı, Rusya ve İran büyükelçilerini Suriye için çağırdı... Ve Bakan Johnson şu açıklamayı yaptı: Hem Rusya hem de İran uluslararası insan hakları kapsamındaki yükümlülüklerini sürdürmek konusunda başarısızlar. Yardımların ulaştırılması konusunda BM’ye güvence verilmelidir.”

 

İngiliz Dışişleri Bakanı, “Güvenliği sağlayın... Yoksa...” diye kendince Rusya’ya ültimatom veriyor ya...

 

Ne tesadüf... Sanki aynı anda ‘Batı düğmesi’ne basılmış gibi.

 

AYNI SAATLERDE: DHA muhabiri Ahmet Yıldırım şu haberi geçiyor:

 

Almanya Başbakanı Angela Merkel, Halep’te yaşananlar nedeniyle Rusya ve İran’ı suçladı...”

 

Daha bitmedi...

 

AB ZİRVESİ BRÜKSEL: Reuters... (AYNI SAATLER)

 

Avrupa Birliği liderleri, Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımların 6 ay daha uzatılması konusunda anlaştılar.”

 

Bakın nasıl da bir kapışma var.

 

İngiltere ve Almanya’dan gelen bu açıklamalardan hemen sonra Moskova’dan cevap geliyor.

 

MOSKOVA... SAAT 12.08 RUS DIŞİŞLERİ:Batı’nın Suriye hükümeti ve Rusya Hava Kuvvetleri’nin terörle mücadele çabalarına yönelik başlattıkları propagandaların bir parçası durumu kabul edilemez.”

 

KARA PROPAGANDAYI KESİN

 

Hemen ardından bu defa Japonya’da bulunan Putin’den keskin bir cevap geliyor.

 

MOSKOVA... SAAT 01.05: Flaş... Flaş...

 

“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la Suriye konusunda görüştüklerini belirten Putin, Astana’da yapılacak görüşmelerin Cenevre’nin devamı niteliği taşıdığını belirtti.

 

Yani...

 

Rusya diyor ki:

 

Siz Batı olarak sürekli bizi eleştiriyorsunuz. Kara propagandayla bizi mahkûm etmek istiyorsunuz. Sahada yoksunuz. Taşın altına elinizi koymuyorsunuz. Gerekirse biz Türkiye ve İran’la bir çözüm başlatırız.”

 

AYNI SAATLER: Moskova’dan yabancı ajanslara bir haber daha servis ediliyor.

 

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Danışmanı Vladimir Kojin, Rusya ve Türkiye’nin askeri teknik işbirliğini ciddi anlamda geliştirmeyi planladıklarını bildirdi.”

 

İşte bu haber... NATO için... Flaş... Flaş... Flaş...

 

HABERİN MESAJI: “Sizin NATO’nuza karşı biz askeri işbirliği yaparız.”

 

Ve tansiyon yükseliyor...

 

Evet arkadaşlar...

 

Size son 24 saatte dünya ajanslarından geçen ‘global kapışma’ nın haberlerini aktardım.

 

Şu manzaraya bakın...

 

Birisi diğerine ültimatom veriyor.

 

Diğeri, ötekine karşı “Sıkıysa gel” diyor.

 

Başkası, “Diplomasiyle çözelim” diyerek ‘kambura yatıyor’...

 

Sonra dönüp, “O zaman ben sana ekonomik müeyyide uyguluyorum” diye yükleniyor.

 

Aynı anda, İran bizim bileğimizi bükmek için Esad’a tebrik telefonu açıyor.

 

Rusya, “Ben büyük devletim diyerek” hem bize hem İran’a gül dağıtıyor.

 

İngiltere, Almanya, Fransa...

 

Her zamanki gibi...

 

Güç kullanmadan pastayı paylaşmak istiyor.

 

Ve sonuçta Halep’ten Musul’a, Şam’dan Bağdat’a kadar kan akıyor.

 

Hayatta kalabilen çocuklar çadırlarda donuyor.

 

SONUÇ

 

Şu anda dünya çapında bir ‘kapışmayı’ izliyoruz da...

 

Daha Trump koltuğuna oturmadı.

 

Bakalım o zaman ne olacak.

 

Dünya çapında bir ‘kapışma’ mı?

 

Yoksa...

 

Dünya çapında bir ‘çatışma’ mı?

Yazının devamı...
Nefes nefese bir 24 saat ve satır aralarındaki savaş
15 Aralık 2016

Öyle haberlere tek tek bakınca anlaşılmıyor. Bulmaca gibi bir dizilişi var.

 

İşte örnek.

 

Son 24 saatteki haber halkalarını saat saat inceleyelim.

 

SICAK KONU: SURİYE, IRAK VE HALEP

 

Şimdi saat saat ajanslardan gelen haberleri birleştirelim.

 

14 Aralık saat 19.41: İran’da bulunan Irak’taki Şii milis gücü Haşdi Şabi Sözcüsü Ahmed El Asadi, Başika’daki Türk askerilerinin varlığı nedeniyle iki ülkenin askeri çatışmaya girmesi durumunda Haşdi Şabi güçlerinin Türkiye’ye karşı mutlaka bu çatışmada yer alacağını söyledi.

 

Haberin mesajı: Haşdi Şabi sözcüsü ne diyor: “Eğer Bağdat yönetimi Başika’daki Türk askeri için çatışmaya girerse, biz de Türkiye’ye karşı savaşırız.”

 

Peki nerede diyor? Tahran’da.

 

İran’ın Türkiye’ye gönderdiği mesaj açık değil mi? Yeraltından savaşırım. Milislerimi üzerine salarım. Ben de bu bölgenin büyük devletiyim.

 

Bu yeraltı ve milis kısmı önemlidir arkadaşlar. Yazının sonunda önemini anlatacağım.

 

Ve ertesi gün...

 

15 Aralık saat 09.31: İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Suriyeli mevkidaşı Beşar Esad’ı ‘Halep’ başarısı nedeniyle kutladı. Ruhani, “Bu zafer Suriye’ye kutlu olsun. Suriye’nin en büyük ikinci şehri Halep’in, halkın bağrına yeniden geri dönmesi, Suriye halkının teröristler ve onları destekleyenlere karşı büyük başarısıdır. Umarım Halep zaferi, nihai zaferin başlangıcı olur” dedi.

 

Esad, “Bu desteği asla unutmayacağız” dedi.

 

Haberdeki mesaj: İran Türkiye’nin bütün uyarılarına rağmen, açıktan Esad’ı kutlayarak cevap veriyor. Üstelik, “Teröristler çıkarılana kadar Esad’ın yanındayız” diyerek Esad rejimine olan desteğinin süreceğini açıklıyor. Tabii bu arada, Ruhani’nin sözünü ettiği “Teröristler kim? Muhalifler mi?” sorusu var.

 

Ruhani’nin Esad’ı kutlamasından tam 1 saat sonra...  

 

Saat: 10.47...

 

Ajanslar, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan bir haber geçiyor:

 

Dün akşam Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’la, bugün İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’le iki kez telefonda görüştüğünü belirten Çavuşoğlu, Halep’teki ateşkesin ihlal edilmesinde İran’ın bir etkisinin olup olmadığı yönündeki soruya, ‘İran’ın desteklediği gruplar var arazide, İran’ın kendi özel kuvvetleri var rejim muhafızları dediğimiz, bir de rejim var. Tabii araziden değişik taciz ateşleri geliyor. Bunları doğrudan hangi grupların yaptığının da tespit edilmesi gerekiyor. Ama öyle görülüyor ki rejim ve destekçileri’ yanıtını verdi.”

 

Haberdeki mesaj: Çavuşoğlu açılan ateşin İran ve İran’ın desteklediği milislerden geldiğini söylüyor. Dolaylı yoldan İran’ı suçluyor. Oradaki yeraltı savaşını açıklıyor.

 

GECE YARISI TOPLANTILARI

 

Evet, ben gün boyu süren haberlerden yalnızca birkaç örnek verdim.

 

Yoksa çok iyi biliyoruz ki...

 

Sınırlarımızda süren bu savaş, yalnızca “Esad’ın iktidar savaşı” değildir.

 

Ya da Bağdat’ın “ayakta kalma” mücadelesi değildir.

 

Bu bölgede sınırların yeniden çizilmesi meselesidir.

 

Bu yüzden müthiş bir “diplomatik savaş” veriliyor. Türkiye elbette sınırlarını yakından ilgilendiren bu savaşta kendi bekası için gereğini yapıyor.

 

Bunun için gece yarılarına kadar süren toplantıları biliyorum.

 

Açık olan şudur:

 

İran, Türkiye’ye karşı Esad’la birlikte oluyor. Yanına Bağdat’ı da almak için Haşdi Şabi üzerinden Türkiye aleyhine Bağdat’a mesaj veriyor.

 

SONUÇ

 

Sürekli olarak soruyoruz ya...

 

Teröristler bu bombaları nereden buluyor? Ankara’da, İstanbul’da patlayan bombalar... Bunların lojistik planları, öyle birkaç üniversite öğrencisinin ya da militanın yapabileceği işler değil...

 

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun, “rejim ve destekçileri” sözünü hatırlayalım...

 

O zaman bir kez daha sorabiliriz:

 

Satır aralarında İran’ın açıkça ilan ettiği bu yeraltı savaşının bir ucu Türkiye’ye uzanmıyor mu?

 

Esad bunu desteklemiyor mu? Bağdat içine çekilmiyor mu?

 

Bombaların nereden geldiği, adresi apaçık belli değil mi?

 

Evet, birkaç haberi birleştirince gerçek ortaya çıkıyor.

 

Türkiye büyük bir beka savaşı içindedir.

 

Birlik olmaktan başka çare yoktur.

Yazının devamı...
Kandil’e operasyon
12 Aralık 2016


Öfkeliyiz ya...

 

Sürekli benzeri bir mesaj geliyor okurlardan:

 

Neden şu Kandil Dağı’na gidip, PKK kamplarını yerle bir etmiyoruz. Yetti artık...”

 

Arkadaşlar!

 

Kandil Dağı İran ve Irak arasındadır.

 

İki ülkeye yayılan bu dağların uzunluğu 1.500 kilometreyi bulur.

 

Yüksekliği 3.500 metredir.

 

Yani öyle Uludağ gibi bir yer değildir.

 

Vadileri, buzulları... Sayısız mağaraları...

 

Bir ucundan bir ordu soksanız, diğer ucundan çıkamazsınız.

 

Böylesine belalı bir coğrafyadır.

 

ASIL MESELE

 

Kandil’e operasyon yapmak yerine şunu da sorabiliriz:

 

- Bağdat yönetimi nasıl bir devlet yönetimidir ki... Kendi dağlarında dünyanın en kanlı örgütünü barındırıyor. O kanlı örgüt, gün geçmiyor ki komşusu Türkiye’de kan döküyor.

 

- Buna karşılık Bağdat yönetimi Kandil’deki teröristlere karşı bir önlem düşünecekken, Gidip Türk askerinin varlığıyla uğraşıyor.

 

Asıl soru bu değil midir?

 

SİLAHLARIN KAYNAĞI

 

PKK bu bombaları, silahları nereden buluyor?

 

PYD ve PKK, IŞİD’e karşı savaşarak ABD’nin desteğini almış durumda.

 

Destek de öyle hafif bir destek değil. Silah, mühimmat ve siyasi yapılanma desteği. Bunun için Erbil’de yapılan toplantıları biliyoruz.

 

PYD kantonları, sivil siyaset karşısında tabanını kaybeden ve giderek silikleşen PKK’yı yeniden canlandırmıştır.

 

ABD İLE RUSYA ANLAŞIRSA

 

ABD’nin Irak ve Suriye üzerinden Akdeniz’e açılan bir Kürt kanton bölgesi planı olduğu artık biliniyor.

 

Peki buna karşı durması beklenen Rusya ne yapacak?

 

Karşılığında, Suriye’deki deniz askeri üslerini sonsuza kadar kullanma hakkını alan Rusya, elbette bu duruma karşı sessiz kalacak. Büyük bir paylaşımdır bu. Doğu Akdeniz sınırları üzerine bir paylaşım.

 

TÜRKİYE NE YAPMALI

 

- Önce birbirimize güvenmeliyiz.

 

PKK yerine sivil siyaseti seçenleri mutlak ayırmalıyız.

 

- PKK’nın sivil siyaset üzerindeki baskısını en aza indirecek bir devlet mantığı gerekiyor.

 

PKK, SİYASETİ  BİTİRMEK İSTİYOR

 

Kürt seçmenin oyunu alan HDP Türkiye genelinde oy artırınca, Kandil rahatsız olmuştu. Şimdi bu saldırılarla, nefreti öylesine ateşlemek istiyor ki...

 

Vatandaşın öfkesi, Meclis’e kadar uzansın. Bölgede siyaset yapmak isteyenlere kadar uzansın. Kamplaşmalar artsın. Böylece sivil siyaset çöksün, PKK tek alternatif olarak kalsın...

 

Devlet buna izin vermemelidir. Bölgede siyasetin önünü açmalıdır.

 

ÇOCUKLARIMIZ İÇİN

 

Bazen yollar kesildiğinde...

 

Ya da bir lider gezisinin miting alanında göz göze geliriz.

 

Barikatın yanındadır. Sabahın köründe başlamıştır işe.

 

Bir eli copunda... Sinirleri gergindir.

 

Heyecanlıdır.

 

Ama gencecik ve saf bir bakışı vardır.

 

Pazar günü işte o gencecik bakışlı çocuklar öldü.

 

BAYRAĞINI SIRTINA ALAN GELDİ

 

Pazar günü Vatan Caddesi’ndeki törendeydim...

 

Baktım, orta yaşlı bir adam, genç oğlunun sırtına ay-yıldızlı bayrağımızı sarmış törene geliyor.

 

Sonra bayraklar çoğaldı.

 

Bayrağına sarılan insanlar toplanacak bir yer arıyordu.

 

Birlikte olma ihtiyacı ne kadar kuvvetliydi.

 

İşte o törene gelen vatandaşların gözlerinde gördüm.

 

Meğerse ne çok ihtiyacımız varmış.

 

Aynı kalbin, aynı bayrağın, aynı sevginin, aynı ruhun etrafında toplanıp, bir memleket şarkısı olmaya...

Yazının devamı...
Göz-yası
11 Aralık 2016

Dilin tutulduğu yerdeyim.

 

Kalbin tıkandığı gündeyim.

 

Alfabenin bütün harflerini topluyorum.

 

Ne kadar uğraşsam...

 

Hepsi bir tek kelime ediyor:

 

Göz-yası.

 

O yüzden ben...

 

Bütün anneler ve babalar için...

 

“Göz-yası ilan ettim” bugün.

 

İçimdeki bayraklar yarıya indi.

 

Arkadaşlar...

 

Bugün ne desem... 

 

Hangi cümleye başlasam...

 

O gencecik polis evlatların parçalanan bakışları...

 

Gitmiyor gözümün önünden.

 

Yoksa çok iyi biliyorum...

 

‘Suriye’de ABD desteğindeki PYD ve PKK’nın...

 

Bu bombaları nereden aldığını.

 

Çok iyi biliyorum...

 

“Kanı yerde kalmayacak” demeyi...

 

Lanetlemeyi...

 

Ama ben zaten aylardır bunu yazmaktan bıkmışım.

 

Bugün göz-yası halindeyim.

 

İçimdeki bayraklarla birlikte...

 

Kalemim de yarıya indi.

 

Mekânınız cennet olsun.

 

Canım evlatlarım...

Yazının devamı...
El Turco dersi
9 Aralık 2016

Real Madrid maçında, son dakika ‘gereksiz bir faulle’ gole neden olduğu için suçlanıyordu.

 

Gazeteler ‘Satılıyor’ diye manşet atmıştı.

 

Arda buruktu... Yalnızdı... Kırgındı...

 

Ve önceki gün çıktı sahaya.

 

Alman takıma 3 gol attı.

 

Bir de Messi’ye muhteşem bir pas verdi. O da gol.

 

Arda 4 goldeki imzasıyla sahanın yıldızıydı.

 

Maçtan sonra baktım...  Passeig de Gracia Caddesi’nden Diagonal’a kadar sokaklar ‘El Turco’ olmuştu.

 

Gotik’in ortaçağdan kalma duvarları Arda diye dalgalanıyordu.

 

Dikkat ettim, Arda golleri attığında sanki fazla sevinemiyordu.

 

Kırgındı. Duygusaldı.

 

Ama asıl anlatacağım şey bu değil.

 

Anlatacağım şey ‘moral ve güven’...

 

Anlatacağım şey ‘tevazu ve öngörü’...

 

Anlatacağım şey ‘kibirden arınmak’...

 

Yani insan olmak... Yani ‘koç’ olmak...

 

Teknik Direktör Luis Enrique’den bahsediyorum.

 

Özeti şu:

 

Barcelona ezeli rakibi Real Madrid önünde 1-0 öndeyken... Arda son dakika ‘gereksiz bir faul’ yapmıştı.

 

Faul atışı golle sonuçlandı.

 

Ve tabii futbol basını faturayı Arda’ya kesti.

 

Arda o dakikada neredeyse ‘istenmeyen adam’ muamelesi gördü.

 

‘El Turco gitsin’ manşetleri, yorumları havada uçuşuyordu.

 

Arda neredeyse şehirden dışlanmıştı.

 

O dakikadan sonra, soru şuydu:

 

- Teknik direktör Enrique, Arda’yı bundan sonraki maçta oynatacak mı?

 

Doğrusu oynatacağını da kimse beklemiyordu.

 

Ve Mönchengladbach maçında Enrique, Arda’yı 7 numarayla ileriye koydu.

 

İşte sözünü ettiğim ‘güven’ budur.

 

İşte sözünü ettiğim ‘öfkeden arınma’ budur.

 

Ve işte sözünü ettiğim ‘bir takım olmanın’ şartı budur.

 

Ve Arda o maçta gözümüzün önünde öylesine müthiş bir oyun sergiledi ki...

 

Onbinlerce seyirci ayakta alkışladı.

 

Arda her golden sonra buruk bir gülümsemeyle bakıyordu.

 

Ama öyle sıradan bir öfkeyle, “Bana yaptığınız bu haksızlığa cevap veriyorum” der gibi değil.

 

Daha çok, “Hocama ve kendime saygımdır bu” der gibiydi.

 

O zaman Arda’yı anladım.

 

Yabancı bir şehirde, yabancı bir kültürde... Hele ‘Turco düşmanlığının’ azıttığı bir Avrupa’da...

 

İnsan daha bir kırılgan oluyor.

 

Arda’nın her golden sonra yüzüne yerleşen o buruk gülümsemenin nedeni sanırım  buydu.

 

Neyse ki arkasında ona güvenen bir koç vardı.

 

Peki bu olay size neyi hatırlatıyor?

 

Arda’nın Milli Takım’dan kesildiği tartışmaları hatırlatmıyor mu?

 

Kendi ülkesinde bile haksız yere dışlanmayı hatırlatmıyor mu?

 

Teknik direktör Enrique’nin Barcelona’da gösterdiği müthiş ‘özgüven’le...

 

İstanbul’da gördüğümüz ‘kibir’ arasındaki fark işte budur.

 

Emir-komuta zinciriyle takım olunmuyor...

 

Kükreyerek, bağırarak otorite olunmuyor,

 

Kalple, sevgiyle ve tevazuyla takım olunuyor.

 

En önemlisi güvenle takım olunuyor.

 

Yalnızca futbolda mı?

 

OLİMPİYAT ŞAMPİYONU NASIL HARCANIR

 

ÜSKÜDAR Spor Kulübü Başkanı Mecit Çetinkaya CNN’deki ‘Işıltılar’ programında konuşuyor.

 

Konu, deniz ticareti... Mavnalar...

 

Ama Çetinkaya eski bir sporcu olduğu için konu atletizme geliyor.

 

Ve işte o an, Tahire Demircan o kadar güzel bir soru soruyor ki...

 

Üsküdar Spor’dan çıkıp, Türkiye tarihinde ilk kez atletizmde olimpiyat şampiyonu olan Aslı Çakırer...

 

Sevgili Aslı’ya yapılan ‘doping suikastı’nı soruyor. Aslı’nın sahipsiz bırakılmasını soruyor.

 

Çetinkaya özetle şöyle diyor:

 

Bir Türk’ün olimpiyatta altın madalya almasını çekemeyenler, gözümüzün önünde kızımızı böyle bir ‘şüpheyle’ yediler.”

 

Gerçekten de Aslı’da ‘doping maddesi’ çıkmamıştı. Yalnızca biyolojik pasaportunda hemoglobin yüksekliği tespit edilmişti.

 

Özetle...

 

Sevgili Aslı, göğsünde ay-yıldızıyla, 5 yıl yasaktan sonra 2017’de geri dönüyor.

 

Ona destek olma zamanı...

 

Kayıp yıllar için moral olma zamanı...

 

Başarıyı bu kadar kolay harcamayalım arkadaşlar...

Yazının devamı...