(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"İskender Baydar" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "İskender Baydar" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.

İskender Baydar

Bu hafta sonu kim kazanacak?
27 Nisan 2012

Ve bu sezonların ikinci yarılarında Fenerbahçe'yle Beşiktaş; Galatasaray'la Trabzonspor arasında oynanan maçlara bakmıştık.

Sonuç özetle şöyleydi:

Fenerbahçe 7 maçta Beşiktaş'tan 19 puan almıştı.

Galatasaray ise 7 Trabzonspor maçından 12 puan çıkarmıştı.

PLAY-OFF'UN KADERİ BU ARAŞTIRMADA

+++

Bugün aynı konuyu bir başka pencereden ele alacağız.

Şampiyonluk için Galatasaray'la Beşiktaş'ın çekiştiği 6 sezondaki Fenerbahçe-Beşiktaş ve Galatasaray-Trabzonspor maçlarına bakacağız.

Söz konusu sezonlar 1990-1991, 1992-1993, 1996-1997, 1998-1999, 1999-2000 ve 2002-2003.

Fenerbahçe, Galatasaray’la Beşiktaş'ın kıran kırana yarıştığı bu 6 sezonun ikinci yarılarında oynanan maçlarda Beşiktaş’a 5 kez yenilmiş, sadece bir kez kazanmış.

Aynı dönemde Galatasaray'la Trabzonspor arasındaki 6 maçın dökümü ise şöyle:

Galatasaray 4 galibiyet, Trabzonspor 1 galibiyet, 1 maç da berabere.

Yani Beşiktaş Fenerbahçe'den 15 puan; Galatasaray Trabzonspor'dan 13 puan almış.

Söz konusu 6 sezonun 4'ünde Galatasaray mutlu sona ulaşmış.

Dediğim gibi; yorum okuyana ait.

Ben sadece, daha dünü hatırlamayanların sağda solda ahkam kesmesine, "O buna hep yatıyor; bu şuna kolay maç veriyor" diyenlerin en azından tabloyu görmesini istedim; hepsi o...

+++

Şimdi de Galatasaray'ın şampiyonluk yarışında olmadığı, zirve için Fenerbahçe-Trabzonspor ya da Beşiktaş-Trabzonspor çekişmesinin yaşandığı sezonlara bakalım:

Yine son 22 sezonda, Fenerbahçe'yle Trabzonspor 4 kez şampiyonluk yarışı vermiş.

1995-1996, 2003-2004, 2004-2005 ve 2010-2011 sezonları...

Bu 4 sezonun ikinci yarılarında oynanan maçlarda Trabzon Galatasaray'ı 2 kere yenmiş. 1 maçı Galatasaray almış; 1 maç da berabere bitmiş.

Yani, Fenerbahçe şampiyon olamasın diye Galatasaray'ın Trabzon'a kolay kolay teslim olduğunu söylemek pek mümkün değil.

+++

Ya Beşiktaş-Trabzonspor çekişmesi olan yıllarda ne olmuş?

Aslında yıllar değil böyle tek sezon var: 1994-1995.

Onda da Galatasaray'la Trabzonspor berabere kalmış.

+++

Dünkü sonuçlar ortada...

Bugünkü sonuçlar ortada...

Dün; "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın bir cezası yok nasıl olsa bu memlekette!" demiştik.

Bugün de aynı fikirdeyiz.

+++

22 sezonun verileri hafta sonu oynanacak maçların sonuçları hakkında oransal bir tahmin yapmamıza imkan verebilir.

"Şu maçı yüzde 90 bu", "Bu maçı yüzde 65 o" kazanır diyebiliriz.

Ama bence futbolun tüm güzelliği tahmin edilememesinde gizli.

Umarım skorları istatistik değil sahadaki mücadele belirler.

Herkese iyi maçlar.

https://twitter.com/iskenderbaydar

 

Yazının devamı...
Playoff'un kaderi bu araştırmada
26 Nisan 2012

Yıllardır yaşanan gerilimin üstüne, bu yılın olağandışı atmosfer de eklenince sonuç kaçınılmaz oldu aslında...

Galatasaraylılar’a göre; Fenerbahçe’yle çekiştikleri sezonlarda Beşiktaş’ın Sarı Kanaryalar’a karşı galibiyeti bile yok.

Yine Galatasaraylılar’a göre; Beşiktaş’la zirve mücadelesi yaptıkları sezonlarda da Fenerbahçe Kara Kartal karşısında galip gelemiyor.

Peki; Fenerbahçe ve Beşiktaş cephesinde durum ne?

Onlar ne diyor?

Her iki tarafta da ithamlar aynı, sadece renkler farklı.

Onlar da, Galatasaray’la yarıştıkları sezonlarda Trabzonspor’un Cim Bom Bom’a kolay teslim olduğu görüşünü savunuyor.

Aksi durumda da Galatasaray’ın Trabzonspor’u pek de zorlamadığı ileri sürülüyor.

Hatta bununla ilgili Twitter’da sert tartışmalar yaşanıyor.

Kaba tabirle herkes bir tarafı, diğer tarafa yatmakla suçluyor.

İyi de gerçek ne?

İşte bu sorunun sadece sonuçlara dayalı cevabı:

+++

Türkiye Futbol Federasyonu’nun bilgisayara geçtiği ve kayıtları dijital ortama taşıdığı 1990-1991 sezonundan başlayarak 22 sezonun manzarasını çıkardım.

Sezonların ilk yarılarında oynanan maçları dikkate almadım.

Çünkü ilk yarılarda hiçbir takım yarıştan kopmadığı, herkes kendi hesabının peşinde koştuğu için sonuçlar ölçü değil.

İkinci yarılarda oynanan maçlardaysa durum şöyle:

Galatasaray ve Fenerbahçe geride kalan 22 sezonun 7’sini ilk 2 sırada tamamlamış.

Bunlar 1993-1994, 1997-1998, 2000-2001, 2001-2002, 2005-2006, 2007-2008 ve halen play-off’un sürdüğü 2011-2012 sezonları.

Beşiktaş, Galatasaray’la Fenerbahçe’nin kıran kırana yarıştığı bu 7 sezonun ikinci yarılarında oynanan maçlarda Fenerbahçe’ye 6 kez yenilmiş, sadece bir kez berabere kalmış.

Buna rağmen 7 sezonun 5’inde Galatasaray mutlu sona ulaşmış.

Bu arada, küçük bir hatırlatma yapmakta da fayda var.

Çünkü bunu yazmazsam Beşiktaş'a haksızlık yapmış olurum.

2004-2005 sezonunun sonunda ilk 2 sırayı Fenerbahçe ve Trabzonspor paylaşmakla beraber, Pancu'nun Kadıköy'de kaleye geçerek tarih yazdığı ve Beşiktaş'ın 4-3 kazandığı maç oynanırken Galatasaray da şampiyonluk yarışının içindeydi.

Dolayısıyla Beşiktaş'ın bu galibiyeti Galatasaray açısından da önemliydi.

+++

Aslında işin Galatasaray ve Trabzonspor arasındaki kısmını; Fenerbahçeli ve Beşiktaşlı spor yazarlarına bırakacaktım ama oturup araştıracaklarına inanmadığımdan onu da yazacağım.

Fenerbahçe'yle Galatasaray'ın şampiyonluk yarışı yaptığı söz konusu 7 sezonun ikinci yarılarında (2004-2005 hariç) Galatasaray'la Trabzonspor arasında oynanan maçlarda durum şöyle:

3 maçı Galatasaray kazandı.

3 maç berabere bitti.

1 maçtan Trabzon galibiyetle ayrıldı.

Yani Fenerbahçe Beşiktaş'tan 19 puan alırken; Galatasaray Trabzonspor'dan 12 puan alabildi.

+++

Manzara bu...

Klavye başına geçip "O şunu hep yeniyor; bu diğerine hep teslim oluyor" demeden önce küçük bir araştırma yapmakta fayda var.

Bu istatistikler sadece gazetecilere değil herkese açık.

+++

Bitti mi?

Tabii ki hayır.

Yarın da Galatasaray'la Beşiktaş'ın şampiyonluk için yarıştığı sezonlarda Fenerbahçe'nin Kara Kartal karşısındaki performansına bakacağız.

Basında tarafsızlık ilkesi sadece Galatasaraylı yazarlar ve taraftarlar için geçerli olduğundan, söz konusu sezonlarda Galatasaray'la Trabzonspor arasındaki maçları da mercek altına alacağız.

Dahası da var.

Trabzonspor'un şampiyonluk için Fenerbahçe ya da Beşiktaş ile çekiştiği sezonlarda Galatasaray'ın Karadeniz temsilcisine karşı nasıl bir performans sergilediğini de yazacağız.

Sonra isteyen istediğini yazsın...

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın bir cezası yok nasıl olsa bu memlekette!

https://twitter.com/iskenderbaydar

 

Yazının devamı...
Bıçak gibi keskin bir haber
6 Nisan 2012

Daha çocuksundur, iyiyle kötüyü ayırt etme ehliyetini henüz almamışsındır…

Şeytana uyar baklava çalarsın, hayatın kararır.

Ya da lisedesindir…

Bir eyleme katılır, bir pankart açarsın, mahkemelerde sürünürsün.

Ya da üniversitedesindir…

Kendini daha özgür hissedersin, tüm dünyaya meydan okuyacağını sanırsın…

Twitter’a yazdığın bir cümleyle kendini kapının önünde bulursun.

Ya da Kemal Dinçer’sindir…

Ne yaparsan yap dört ayak üstüne düşersin.

Kim mi Kemal Dinçer?

Bilmeyenler, tanımayanlar için anlatayım.

Kendisi eski bir basketbolcudur.

Ama kamuoyundaki şöhreti, Fenerbahçe-Galatasaray derbisinde sahaya atılan bıçağı el çabukluğuyla saklamaya çalışırken kameralara yakalanmasıyla başlar.

Normalde kariyerinin bitmesi gerekir ama bitmez.

Rahmetli Hasan Doğan döneminde Temsilciler Kurulu Başkanı olur.

Temsilcilerin basına konuşması bile yasakken gazetelerde spor yorumculuğu yapar.

Yine bir şey olmaz.

Hasan Doğan’ın beklenmedik ve acı kaybı sonrasında Federasyon’da değişim yaşanır, Dinçer'in görevi değişmez…

Halen son Trabzonspor-Fenerbahçe maçında yaşanan vahim olaylar sonrasında basına yansıyan raporu hazırlayan kurulun başkanı…

Yani Kadıköy’deki bıçağı saklayan kişi, Tranzon’daki bıçağı yazan kurulun tepesinde.

Dinçer’i tanıyanlarla konuştum.

İyi niyetli, düzgün bir insan olduğunu söylediler.

Haklı olabilirler.

Ama aynası iştir kişinin lafa bakılmaz.

Ve o aynada görünen yansıma hiç da parlak değil.

***

Türkiye’de her 10 kişiden 9’u dört büyük takımın taraftarı.

Dolayısıyla Federasyon’daki bu ve benzeri görevlere ya bir Galatasaraylı, ya bir Fenerbahçeli, ya bir Beşiktaşlı ya da bir Trabzonspor’lu oturacak.

Benim itirazım da Dinçer’in Fenerbahçeli olmasına değil.

Uğur Dündar olsa, Atilla Kıyat olsa başımızın üstünde yeri var.

Ama böyle bir kariyere itirazım var.

https://twitter.com/iskenderbaydar

 

Yazının devamı...
Bu ‘ucubelig’i istemiyorum
5 Nisan 2012

Futbolun ipliğinin pazara çıkması ve bazı takımların küme düşürülme ihtimalinin dillendirilmesi üzerine abonelik iptalleri başladı.

Yayıncı kuruluş paniğe kapıldı.

Zaten Türk futbolunun hak ettiğinden fazla bir rakamla almışlardı ihaleyi, bir de üstüne iptaller gelince paçaları iyiden iyiye tutuştu.

Ödediği yüksek rakamın altında kalma telaşıyla, kucağında şike bombasıyla koltuğa oturan federasyonun tepesine çöktüler hemen.

Allem ettiler kalem ettiler, ‘parayı veren düdüğü çalar’ dediler, federasyonu play-off sistemine razı ettiler.

Ligin henüz başıydı, herkesin telaşı farklıydı, çok ses eden olmadı.

Ama bu ‘ucubelig’ artık kapıya dayandı.

Üstelik “Süper Lig Süper Final” adıyla bir güzel de cilalandı.

Şimdi sıra pazarlanmasına geldi.

Taraftara yeni formalar kakalanacak.

Futbolseverlere yeni abonelik paketleri sokuşturulacak.

34 hafta bir yana konulup, 6 haftada şampiyon aranacak.

Favori Galatasaray, plase Fenerbahçe…

Muhtemelen ikisinden biri şampiyon olacak.

İyi de Antalya ya da Samsun; onlara ne olacak?

Üstte play-off var da, altta niye play-out yok?

Onların bir decoder alanı, TV’de reytingi mi yok?

Hani adil oyun, hani saygı?

Bu sene olan oldu, artık geri dönüş yok.

Ama seneye play-off saçmalığı yaşanmaması için bugünden harekete geçin.

Renginizin sesini değil gönlünüzün sesini dinleyin.

Eğer siz de bu ‘ucubelig’ sürmesin diyorsanız tepkinizi gösterin.

Twitter: @iskenderbaydar

https://twitter.com/iskenderbaydar

Yazının devamı...
Galatasaraylılar neden sevindi?
21 Mart 2012

Zaten anlamış olanlar burayı terkedebilir.

Başlıyoruz...

Fenerbahçe-Galatasaray maçından üç kısa bölüm anlatacağım.

***

Son dakikalar...

Galatasaray bastırıyor...

Emre, defansa yardım etmediklerini söyleyen arkadaşına isyanla karşılık veriyor:

"Bittik... Bittik... Bittik biz beyler..."

***

Dakika 94...

Baros'un dokunuşu üst direkten dönüyor.

Topun düştüğü yere en yakın üç futbolcudan ikisi sarı-kırmızı formalı...

"Galatasaray beraberliğe sevindi" diyenlere nazire yaparcasına bunlardan biri Galatasaray defansının göbeğindeki Semih...

Genç futbolcu top önüne düşmediği için çıldırıyor, çimleri yumrukluyor.

***

Ve maç sonu...

Alex basın toplantısında her zamanki gerçekçiliğiyle konuşuyor:

"Galatasaray'ın yerinde olmak isterdim."

***

Sadece bu üç örnek bile maç skorunun kimi memnun ettiğinin kanıtı.

O zaman maç sonrası yapılan kutlamalar neyin nesiydi?

Bu soruya cevap vermek için biraz geriye dönmek lazım.

Şike soruşturmasının yarattığı kaos nedeniyle uydurulan ve temel amacı yayıncı kuruluşun zararını önlemek olan play-off sistemine Galatasaray başından beri karşı.

Ve o play-off olmasaydı Galatasaray 2-2'lik skorla Kadıköy'de tur atacaktı.

Bu nedenle 17 Mart gecesi şampiyonluk coşkusunun özetini izletti herkese Galatasaray taraftarı...

Devamı sezon sonunda.

***

Oldu olacak "Galatasaray Kadıköy'de 1999'dan beri kazanamıyor" diyenlere de selam yollayalım.

Aradan geçen 12 sezonda Galatasaray 4 kez, Fenerbahçe, biri hala yargı aşamasında olan geçen yılki dahil 5 şampiyonluk aldı.

Ümit Davala ne demişti yıllar önce: "Onlar bir maça biz bütün sezona bakıyoruz."

Twitter: @iskenderbaydar

https://twitter.com/iskenderbaydar

Yazının devamı...
İşte Galatasaray’ın son seçimi
27 Nisan 2011

Bazı okurlar az yazı yazdığım için eleştiriyor.

Haksız da sayılmazlar. En son bir ay önce yazmışım. Ve bakın neler demişim:

“Galatasaray yönetiminin en büyük üç icraatından biri olarak gösterdiği yeni tüzük, yeni bir kaos ortamı yarattı...

Kim aday olabilecek, net değil… Ne zaman seçime gidilecek, belli değil… Seçim olacak mı, o bile kesin değil...

Yönetim başına gelenlerin sebebini idrak edebilmiş durumda hiç değil. Dolayısıyla çözüm üretebilmesi de mümkün değil.”

Şimdi size soruyorum: “Aradan geçen bir ayda ne değişti?”

Sadece şunlar eklendi:

Bizzat Başkan’ın en yakın adamlarının imzalarıyla kulübe üye yapılanlar tarafından açılan davalar…

İlk başlarda hiçbir şeyden haberi yokmuş, sanki mağdurmuş gibi davranan yönetim…

Galatasaray’ı kayyum ile kendisi arasında bir seçime zorlayan Başkan…

Ve son dakikada ibra edilmemeye karşı topyekun savaş açan bir yönetim kadrosu...

Anlayacağınız kaos büyüyerek sürüyor.

Herkes bir mucize bekliyor.

Ama ortada o mucizeyi gerçekleştirecek bir ışık görünmüyor.

***

Seçim yapılacakmış gibi düşünüp adaylara bakarsak…

Ünal Aysal, “Zoraki Başkan” olma yolunda ilerliyor.

Bir Ali Dürüst küsüyor, bir Adnan Öztürk küsüyor.

Abdurrahim Albayrak, yedek ile asil yönetim kurulu üyeliği arasında gezdiriliyor.

Hayri Kozak, gördüklerine dayanamayıp kendini geri çekti.

Her şeye rağmen en güçlü yönetim listesi Aysal’da…

Ama aralarındaki anlaşmazlıklar…

Listedeki liseli-lisesiz üye sayısının dengesizliği…

Galatasaray Eğitim Vakfı’nın yan şubesi gibi görünmeleri eksileri…

Mehmet Helvacı’ya gelince…

Görünen o ki en disiplinli çalışan, o koltuğu en çok isteyen aday Helvacı…

Her gün bir gazetede, bir televizyonda…

Derdini anlatmaya çalışıyor.

Tutarlı bir söylem izliyor.

Yönetim listesinin en azından kamuoyu önünde yeterince tanınmaması…

Polat’a karşı istifa etmeden muhalefet yapma sürecinin iyi anlatılamaması ve o dönemde yaşananların yarattığı olumsuz etki… 

Pek çok kişinin Galatasaray’ın içine düştüğü durumdan bir yönetici olarak onu da sorumlu tutması dezavantajları.

Ve Turgay Kıran…

Her daim şık, her daim beyefendi bir çizgi izleyen Kıran, sanki başkan olmak için değil de kamuoyu tarafından hatırlanmak için aday olmuş gibi…

Ama sakin duruşu, saygılı açıklamalarıyla bu kaotik sürecin havasını yumuşatması bile önemli.

***

Son söz:

Bu sezon bitti…

Gelecek sezon kapıda…

Ne mahkeme umurumda…

Ne de koltuk sevdanız…

Ben Galatasaray’ımı geri istiyorum…

Sizden önce olduğu gibi güçlü, onurlu ve kavgasız.

Yazının devamı...
Keyifli bir pazar diliyorum
23 Nisan 2011

Telaş, trafik, stres kahvesi günlerinin başlangıcı.
Salı, ‘Bu hafta bitmez’ günü...
Patronla tatsızlık yaşanabilecek günlerden ikincisi.
Çarşamba, mesainin tam ortası...
Gerilimin arttığını, gelirinin azaldığını düşündüğün günlerin üçüncüsü.
Perşembe, geri sayımın hızlandığı anların startı.
Çalışmaktan nabzının atmadığı, adeta patladığı günlerin dördüncüsü.
Cuma... Robinson Crusoe’nun kölesine adını veren gün...
Haftanın da, senin de bittiğin günlerin sonuncusu.
Cumartesi, tatlı bir telaş günü.
Spora gidilecek, evin eksikleri tamamlanacak, çocuklar kursa bırakılacak...
Cek, cak günü...
Ve pazar...
Senin günün...
Stres kahvesi değil keyif kahvesi içtiğin...
Ayaküstü bir şeyler atıştırmayıp uzun uzun kahvaltı ettiğin gün...
SMS bağımlısı, elektronik posta mahkumu olarak geçirdiğin yorucu günlerin geride kaldığı mucize andasın...
Gazetenle baş başasın...

*

Bir dönem internet yayıncılığına kıyısından köşesinden bulaşmış bir gazeteci olarak, hafta içi haber trafiğinin sanal aleme nasıl kaydığını bizzat yaşayarak gördüm.
‘Tık’ sayısı artar.
Her şey anlıktır.
Sanki her şey için geç kalınmıştır.
Ama hafta sonu bilgisayarlar kapanır.
Hız değil haz, nicelik değil nitelik önem kazanır.
Gün, gazete okuma günüdür.
Gün, Hürriyet Pazar Gazetesi okuma günüdür.

*

Bugün Türk basını için yeni bir dönemin ilk günü.
Türkiye’yi hafta sonu ekleriyle tanıştıran Hürriyet, artık her pazar iki gazete...
Hürriyet Pazar Gazetesi, klasik bir hafta sonu eki değil...
Başlı başına bir gazete...
Tam 36 sayfa…
Bir yanda özel haberleri, gündeme damga vuran manşetleri ile Hürriyet Gazetesi’ni okuyacak...
Yanında, hayatın tüm renklerini bünyesinde barındıran Hürriyet Pazar Gazetesi’yle soluklanacaksınız.
Neler mi var Hürriyet Pazar Gazetesi’nde?
Ertuğrul Özkök’ün tiryakilik yaratan ‘Pazar Yazıları’, artık sadece Hürriyet Pazar Gazetesi’nde...
Siyasetin en kendine özgü, en kestirilemez, en engellenemez kalemi Ahmet Hakan, hayatın renkleriyle Hürriyet Pazar Gazetesi’nde...
Bitmedi...
Pazar günlerinizin tutkusu Latif Demirci imzalı ‘Press bey’ ile o nehrin kenarı...
Ayşe Arman’ın şaşırtan, heyecanlandıran, bir solukta okunan röportajları...
Her hafta farklı bir kişiliği hepimize tanıtan Faruk Bildirici’nin ‘Puzzle Portreler’i...
Gila Benmayor ile ekonomi dünyasının bilinmeyenleri...
Uğur Cebeci ile bulutların üzeri...
Prof. Dr. Osman Müftüoğlu ile sağlıklı hayatın şifreleri...
Mehmet Yaşin ile ünlülerin sofraları...
Civan Er ile yeni lezzetler...
Demet Cengiz Bilgin’in ‘Konuk Odası’...
Amerika’dan Tolga Tanış, ‘Komşu’dan Yorgo Kırbaki...
‘a plus’ sayfası ile lüksün değişen tanımına yolculuklar...
‘hayat’ sayfası ile davetler, etkinlikler...
‘Kültürazzi’ ile sanatın tüm renkleri...
Türkiye’nin en deneyimli muhabirlerinin imzasını taşıyan, hiçbir yere konuşmayanların konuştuğu özel röportajlar, haberler...
Yereli değil dünyayı takip eden spor sayfaları...
Rakamları değil insanları yazan ekonomi sayfaları...
Teknoloji, sosyal medya, çevre sayfaları...
Özel dosyalar...
Ve bu gazeteyi yaratanlar:
Savaş Özbey, Banu Tuna, İpek Durkal, Alp Ulagay, Nilgün Kıdır Özpeynirci, Sebati Karakurt.
Adlarını buraya sığdıramadığım, gecesini gündüzüne katarak çalışan mesai arkadaşlarım...
Hürriyet Pazar Gazetesi ile Türkiye’nin yeni Pazar tutkusu olmak için yola çıktık.
Ve bu yolda yalnız olmadığımızı biliyoruz.
Çünkü her pazar, her yerde bizi okuduğunuzu görüyoruz.

Yazının devamı...
Galatasaray’ın gizli gücü
29 Mart 2011

Kim aday olabilecek, net değil.

 

Ne zaman seçime gidilecek, belli değil.

 

Seçim olacak mı, o bile kesin değil.

 

Gazetelere yansıyan haberlere göre, yönetim başına gelenlerin sebebini idrak edebilmiş durumda hiç değil.

 

Dolayısıyla çözüm üretebilmesi de mümkün değil.

 

Biri, “Biz yolsuzluk mu yaptık ki ibra edilmedik” diyor.

 

Yani, idari olarak ibra edilmediğinin, iyi yönetemediği için cezalandırıldığının farkında değil.

 

Bir başkası, “Beyaz Türkler bizi köle yerine koydu” diyor.

 

Maalesef Galatasaray kültürünün, değerlerinin bilincinde bile değil.

 

Bir diğeri, “Bundan sonra kimse yönetici olmak istemez” diyor.

 

Anlaşılan oturduğu koltuktan kalkmak niyetinde değil.

 

Görünen o ki bu iş mahkemelik olacak.

 

“Daha kötüsü olmaz” denilen bir ortamda bakalım daha neler yaşanacak.

 

+++

 

Şu “Bindirilmiş kıtalar” konusuna da bir el atmak farz oldu.

 

Galatasaraylılar’ın, kulüpte yaşananları değerlendirdiği platformlar vardır.

 

Sadece liselilerin olduğu platformlar…

 

Liseli-lisesiz genel kurul üyelerinin bulunduğu platformlar…

 

İçlerinde üyelerin de yer aldığı taraftar platformları…

 

Bunların bazılarına üyeyim.

 

Hepsinde ağır eleştirilere rastladım.

 

Ama hiçbirinde bir kalkışma çağrısı görmedim.

 

Oraya gelenlere, hançeresini yırtarcasına bağırıp ibra edilmeme kararını ayakta alkışlayanlara bir bakın.

 

20’li yaşlarının başında yeni üye de var, 70’lerinde kıdemliler de…

 

Liseliler de var, lisesizler de…

 

İşadamları da var, öğrenciler de…

 

Her toplantıya gelen de var, ilk kez katılan da…

 

Geçen seçim Adnan Polat’a oy veren de var, Adnan Öztürk’ü destekleyen de…

 

Faruk Süren de var, Abdurrahim Albayrak da…

 

Böylesine kozmopolit bir bindirilmiş kıta yaratacak, ona sahip olacak güç hiç kimsede yok.

 

Bu güç, sadece ve sadece Galatasaraylı olma bilincinde, Galatasaraylılık ruhunda var.

 

ibaydar@hurriyet.com.tr

Yazının devamı...