Özgün başlık: Teaching Modern Southeast European History, Alternative Educational Materials,
The Second World War, Thessaloniki 2005.
Dil Editörü: Dr. Selçuk Erez
Düzeltmen: Niyal Akmanalp
Tasarım (Türkçe Uygulama): APA Tasarım Yayıncılık ve Baskı Hizmetleri A.Ş., İstanbul Türkiye
Baskı: Petros Ballidis and Co., Atina, Yunanistan
Baskı adedi: 1000
Ortak Tarih Projesi Yönetim Kurulu’na karşı sorumlu CDRSEE Raportörü: Costa Carras
İcra Direktörü: Nenad Šebek
Program Direktörü: Corinna Noack-Aetopulos
Proje Koordinatörleri: George Georgoudis ve Biljana Meškovska
Ortak Tarih Projesi’nin Türkçe basımın yayına hazırlanmasındaki düşünsel ve mesleki katkılarından dolayı
Dr. Selçuk Erez’e en içten teşekkürlerimizi sunarız.
Türkçe basımın sponsorları:
Özgün İngilizce basımın sponsorları: ABD Dışişleri Bakanlığı, ABD Uluslararası Gelişme Kurumu (USIAD),
Almanya Dışişleri Bakanlığı, Güney Avrupa İstikrar Paktı (SPC).
Yasal Uyarı: Bu kitapta kullanılan tanımlamalar ve materyalin sunuluşu, yayıncı (Center for Democracy and
Reconciliation in Southerast Europe – Güneydoğu Avupa Demokrasi ve Uzlaşma Merkezi) ya da sponsorlar
(ABD Dışişleri Bakanlığı, ABD Uluslararası Gelişme Kurumu, USIAD, Almanya Dışişleri Bakanlığı, Güney Avrupa
İstikrar Paktı ve UNDP) tarafından bir görüş bildirimi anlamını taşımamaktadır. Kitapta yer alan görüşler yazarların
kendilerine aittir ve her zaman CDRSEE ve sponsor kuruluşların görüşleriyle örtüşmeyebilir.
Yayın hakkı: Center for Democracy and Reconciliation in Southeast Europe - Güneydoğu Avrupa Demokrasi ve Uzlaşma
Merkezi (CDRSEE)
Krispou 9, Ano Poli, 54634 Selanik, Yunanistan
tel.: +30 2310 960820-1, fax: +30 2310 960822
email: info@cdsee.org, web: www.cdsee.org
ISBN SET: 978-960-88963-2-1
ISBN: 978-960-88963-6-9
2-3TITLOI.indd 2
9/30/08 1:50:01 PM
MODERN GÜNEYDOĞU AVRUPA TARİHİ ÖĞRETİMİ
Alternatif E itim Materyalleri
Ç A L I Ş M A K İ TA B I 4
Editör: KREŠIMIR ERDELJA
Dizi Editörü: CHRISTINA KOULOURI
Türkçe Editörü: HAYRETTİN KAYA, MUTLU ÖZTÜRK
Türkçe'ye Çeviren: ABDULLAH YILMAZ
Center for Democracy and
Reconciliation in Southeast
Europe
w w w. c d s e e . o r g
Selanik 2008
2-3TITLOI.indd 3
9/25/08 11:04:21 PM
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ .........................................................................................................................................12
KRONOLOJİ ..............................................................................................................................16
Harita I: İkinci Dünya Savaşı, 1939-1942 ................................................................................................... 30
I. BÖLÜM: POLİTİKALAR .........................................................................................................31
Ia. Liderler ve İdeolojiler ......................................................................................................................... 31
I-1.
G1.
I-2.
G2.
I-3.
I-4.
I-5.
G3.
I-6.
I-7.
I-8.
I-9.
I-10.
Churchill’in Partizanlara gönderdiği elçi Fitzroy MacLean’ın 1943’te Tito hakkında
yazdıkları ......................................................................................................................................31
Partizan “Halkın Kurtuluşu Hareketi’nin Lideri Josip Broz Tito ve “Anavatandaki Yugoslav
Ordusu”nun (Çetnikler) Komutanı General Draza Mihailoviç .......................................................32
Paveliç’in fotoğrafçısı 1961 yılında onun kişiliği hakkında ipuçları veriyor ...................................33
Ante Paveliç .................................................................................................................................33
Mehmet Şehu ve Enver Hoca tasvirleri ........................................................................................33
Romanya’daki politik muhalefet lideri Iuliu Maniu üzerine bir İngiliz casusunun
gözlemleri .....................................................................................................................................35
Metaxas’ın bütün Yunan gazetelerinin sahipleri ve yayın yönetmenlerine hitabı (30
Ekim 1940) ...................................................................................................................................35
1940-41’de Arnavutluk cephesinde İtalyanlara karşı savaşan asker ailelerine yardım
için yapılan piyangonun bileti. ......................................................................................................36
Hitler’in Emri: No. 26 (3 Nisan 1941)............................................................................................36
Ion Antonescu’nun “Yahudi Sorunu” hakkındaki görüşleri ............................................................37
Kral Mihai’nin Ülkesine Duyurusu (23 Ağustos 1944) ..................................................................37
LNC’nin, Seyfulla Maleşova tarafından sergilenen, komünist ideolojisi .......................................38
Yugoslavya Komünist Partisi’nin Makedonya Bölge Komitesi’nin Makedon halkı için bir
bildirisi ..........................................................................................................................................38
Ib. Ordular ve Askerler ............................................................................................................................ 40
I-11.
I-12.
I-13.
G4.
I-14.
I-15.
G5.
I-16.
I-17.
I-18.
I-19.
G6.
Arnavut direnişinin faaliyetleri hakkındaki Amerikan raporu .........................................................40
Balkanlar’daki Müttefik temsilcilerinin Arnavutluk’taki gerilla stratejileri hakkında
görüşleri .......................................................................................................................................40
Sofya’daki Hırvat askeri ateşenin Makedonya’nın durumu hakkındaki görüşleri .........................40
Yugoslav Makedonya’sındaki faşist işgal sonrasında, Alman ordusunun yerini Bulgar
ordusu alıyor (Nisan 1941) ...........................................................................................................41
Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin (EAM) (Sterea Elada Komitesi) Deklarasyonu ................................41
Ulusal Demokratik Yunan Birliği’nin (EDES) Deklarasyonu , 1943 ..............................................42
Yunanistan’daki solcu direniş hareketinden (kadın ve erkek) Partizanların fotoğrafı ...................43
Osvobodilna Fronta’nın (OF) (Sloven Ulusu Kurtuluş Cephesi) Temel Amaçları .........................43
Bir Partizan komutanının günlüğünden ........................................................................................44
D. Mihailoviç ile Sırbistan’daki Alman komutasının temsilcileri arasında, Divci köyünde
yapılan toplantının tutanaklarından ..............................................................................................44
Draza Mihailoviç’in Çavuş Djordje Lasiç ve Yüzbaşı Pavle Djurisiç’e verdiği
talimatlardan .................................................................................................................................44
Sırp posteri ...................................................................................................................................45
5
5-11 periexomena-pagkosmios.indd 5
9/23/08 2:49:22 AM
İÇİNDEKİLER
I-20.
I-21.
I-22.
I-23.
I-24.
G7.
I-25.
I-26.
Ustaşalarla Çetniklerin işbirliği .....................................................................................................45
Bosna’da ayaklanma başlıyor ......................................................................................................46
Bosna’da Müslüman işbirlikçiliğinin zirve noktası olarak
SS- “Handzar” Alayı’nın kuruluşu .................................................................................................46
Darko Stupariç, Haziran 1941'de, Sisak (Hırvatistan) yakınlarında ilk Partizan birliğinin
kurulması hakkında yazıyor ........................................................................................................47
İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlar, İtalyanlar, Bulgarlar ve Partizanların Ohri’ye
girişinin nasıl göründüğüne ilişkin tanıklıklar ................................................................................47
Ustaşa kuvvetleri içindeki Bosnalı Müslümanlar ..........................................................................48
Arnavutluk’ta politik gruplar arasındaki düşmanlık hakkında bir çocuğun tanıklığı ......................49
LNC Merkez Konseyi’nin Arnavutluk’taki bütün bölge komitelerine gönderdiği genelge
(9 Eylül 1943) ...............................................................................................................................49
Ic. İki Koalisyonla ve Komşu Ülkelerle İlişkiler...................................................................................... 50
I-27.
I-28.
G8.
I-29.
I-30.
I-31.
G9.
G10.
I-32.
I-33.
I-34.
G11.
I-35.
I-36.
I-37.
I-38.
Yugoslavya Krallığı’nın Mihver yanlısı hükümetine karşı darbe ve hükümetin
devrilmesi üzerine haberler ..........................................................................................................50
Yugoslavya hahambaşının, halkın, 27 Mart 1941’deki askeri darbeye yönelik
tepkilerini anlatan raporu ..............................................................................................................50
27 Mart 1941. Belgrad’ta Mihver karşıtı kitlesel gösteri................................................................51
Tanınmış bir Bulgar hukukçu olan Konstantin Katzarov’un İkinci Dünya Savaşı’nın ilk
yılına ilişkin anıları ........................................................................................................................51
Ünlü bir Bulgar gazeteci olan Danail Krapçev’in, Bulgaristan’ın Alman ordusuna
direnmediğine yönelik suçlaması .................................................................................................51
Aynı Bulgar gazeteci, Danail Krapçev, Almanya’nın 1941 Nisan'ında Yugoslavya
karşısındaki hızlı zaferini yorumluyor ...........................................................................................52
Rumen gazetesi: Kral Michael, General Antonescu, Mussolini, Hitler (1941) ..............................52
Rumen gazetesi: Kral Michael ve Generalissimo Stalin (1945) ...................................................53
O tarihte Kahire’de resmi Yunan hükümetinin başbakanı olan Emmanouil
Tsouderos’un Britanyalılara verdiği hatırlatma notundan bir alıntı (18 Ekim 1941) .....................53
Britanya Dışişleri Bakanlığı’ndan Kahire’deki Britanyalı bakana (14 Ağustos 44) ........................53
Yunanistan’daki Britanya Askeri Görev Kolu Komutanı Albay Myers, Nazilere karşı
direnişin bütün savaşın gidişatı üzerine etkilerini değerlendiriyor ................................................ 54
Rumen gazetesinden bir fotoğraf: Romanya ordusuyla Kızılordu askerleri arasındaki
yoldaşlık; öndekiler subaylar ........................................................................................................54
Romanya’da, İngiliz esirlere muamele (1944) ..............................................................................55
J. B. Tito ile W. Churchill’in Napoli’de, 12 Ağustos 1944’teki buluşma tutanaklarından ...............55
İtalya Kralı III. Victor Emanuel’in, 3 Mayıs 1941 tarihli, Ljubljana Eyaleti’nin İtalya’ya
ilhak edilmesi emri ........................................................................................................................55
Bulgar arkeolog Ivan Veneditov’un, Makedonya’daki Almanlarla ilişkisi üzerine bir
anektodu ......................................................................................................................................56
Id. Dini Örgütlenmeler ............................................................................................................................. 57
I-39.
I-40.
I-41.
I-42.
I-43.
I-44.
Yanya (Yunanistan) Başpiskoposu’nun, bölgesindeki tüm Hıristiyanlara duyurusu
(10 Eylül 1943) .............................................................................................................................57
Başpiskopos Damaskinos ve diğer Yunan ileri gelenlerinin, Almanya’nın Yunanistan
elçisi Gunther von Altenburg’a mektubu .......................................................................................57
Arnavutluk Katolik Kilisesi’nin İtalyan işgali hakkındaki düşünceleri ............................................58
Bosna ve Hersek’teki durum hakkında Saraybosna Müslümanlarının düşünceleri......................59
İslam uleması ve 1943’te Müslüman SS Alayı kurulması .............................................................59
Romanya Kardinali Muhterem Nicodim’in 1942’de Bükreş Hukuk Fakültesi’nde yaptığı
konuşma .......................................................................................................................................59
6
5-11 periexomena-pagkosmios.indd 6
9/23/08 2:49:22 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
I-45.
I-46.
I-47.
I-48.
I-49.
Gazete makalesi: Kardeş Kiliseler. Ortodoksluğun Büyük Açılımları. Yazan: Mihai
Burlacu .........................................................................................................................................59
Kardinal Gavrilo’nun Alman Gestaposu tarafından Ostrog Manastırı’nda, 23 Nisan
1941’de tutuklanması ...................................................................................................................60
Stepinac’ın Paveliç’e mektubu, 14 Mayıs 1941 ............................................................................61
Stepinac’ın Paveliç’e mektubu, 21 Temmuz 1941 ........................................................................62
Peder Zlatko Sviriç’in Ortodoks Sırplara Katoliklik hakkında söyledikleri .....................................63
II. BÖLÜM: SAVAŞ ZAMANI HAYAT ........................................................................................ 64
IIa. Yoksulluk, Güvensizlik....................................................................................................................... 64
II-1.
II-2.
G12.
II-3.
II-4.
II-5.
G13.
G14.
II-6.
G15.
II-7.
II-8.
II-9.
G16.
II-10.
II-11.
Savaş döneminde Romanya’da ekmek karnesi (1942) ................................................................64
Savaş döneminde Romanya’da ekmek karnesi (1944) ................................................................64
İstanbul’da karneyle ekmek dağıtımı ............................................................................................65
Bir Yunan köylüsünün İtalyan işgalcileri tarifi ...............................................................................65
Bulgar diplomat Ivan D. Stanchov, savaş boyunca ailesinin yaşam koşullarını anlatıyor ............65
İstanbul’daki Amerikan Büyükelçisi Samuel Honaker’in Eylül ABD Dışişleri Bakanı
Cordel Hull'a,1942’de, Bulgaristan’daki halkın duygularına ilişkin gönderdiği 163 numaralı gizli rapor .65
Savaş süresince, Ljubljana’da bir dükkânın önündeki insan kuyruğu ..........................................66
Zagreb’de et kuyruğu ...................................................................................................................66
Bir Sırp gazetecinin karaborsacılara utanç nişanesi olarak kurdele takılması talebi ....................66
Türk dergisinden bir karikatür .......................................................................................................67
Hayatta kalmanın zorluğu… Kentli halk yiyecek bir şeyler bulmak için alıcı bulabildiği
neyi varsa satmak zorundaydı .....................................................................................................67
Savaş döneminde Arnavutluk’ta sivil hayatın güvensizliği ...........................................................67
Belgrad halkı sebze yetiştiriyor ....................................................................................................68
1941/1942 yıllarındaki dehşetli kış aylarında Yunanistan’daki açlık kurbanları ............................68
Faik Ökte’nin Varlık Vergisi hakkında yazısı.................................................................................69
Varlık Vergisi ödendiği günlerde insanlar arasında dilden dile dolaşan hikâye ............................69
IIb. Siviller ................................................................................................................................................. 70
II-12.
G17.
II-13.
II-14.
G18.
II-15.
II-16.
II-17.
Alman otoritelerinden Belgradlılara bir tehdit ...............................................................................70
Alman propaganda afişi ...............................................................................................................70
Savaş zamanı Romanya’da çalışma koşulları .............................................................................70
Savaş döneminde, halkın düşünce yapısı ve hayat koşullarından hoşnutsuzluğu
konusunda, Gizli Servis’in raporu .................................................................................................71
İstanbul, Beyazıt Meydanı’nda sivil savunma tatbikatı .................................................................71
Bağımsız Hırvatistan Devleti’nin Sofya’daki askeri ateşesinin, Bulgar yönetimine
girmiş Vardar Makedonyası’ndaki duruma ilişkin raporu ..............................................................71
Yugoslav Komünist Partisi Makedonya Bölge Komitesi’ne göre 1941’deki durum.......................72
Savaş zamanı aşk ........................................................................................................................72
IIc. Askerlerin Yaşantıları ........................................................................................................................ 73
II-18.
G19.
II-19.
II-20.
II-21.
Nobel Edebiyat Ödülü (1979) sahibi Odisseas Elitis, Arnavutluk cephesindeki Yunan
askerlerin deneyimlerini anlatıyor .................................................................................................73
Marathon Savaşı’ndan bir antik Yunan savaşçısı, 1821’deki Yunan Bağımsızlık
Savaşı’ndan bir asker ve bir efsun askerini (modern Yunan savaşçısı) gösteren taşbaskı resim ......74
Hırvatistan’daki Partizan birliklere katılan İvan Sibl’ın ilk birkaç güne ilişkin izlenimleri ...............74
İvan Sibl’ın Partizan kadınlara ilişkin izlenimleri ...........................................................................74
Grevena (Yunanistan) köyünün kadınları, direniş hareketine katıldıktan sonra, daha
fazla saygı ve kamusal işlere daha fazla katılma hakkı istiyor .....................................................75
7
5-11 periexomena-pagkosmios.indd 7
9/23/08 2:49:22 AM
İÇİNDEKİLER
II-22.
G20.
G21.
II-23.
II-24.
II-25.
II-26.
G22.
II-27.
G23.
II-28.
Genç Kadın Partizan, anonim bir Makedon şarkısı ......................................................................75
1940 yılının kadın kahramanları ...................................................................................................75
Partizan gazeteler: Posta erinin cep gazetesi, Zadar (Hırvatistan), 1944 ....................................76
Partizanların yorulmak bilmezliği ..................................................................................................76
Meşhur bir Bulgar gerilla komutanı olan Dencho Znepolski’nin gruptaki kadın erkek
ilişkileri ve İngilizlerden gelen olağandışı yardım paketleri hakkında yazdıkları ...........................76
Subay Victor Budescu bizzat katıldığı Don Havzası-Stalingrad çatışmalarını anlatıyor...............77
Bir tarihçi ve saygın bir diplomat olan Neagu Djuvara (Haziran 2002’de) Doğu
Cephesi’nde katıldığı savaşı hatırlıyor .........................................................................................77
Savaşa şarkı yakanlar ..................................................................................................................78
Savaşçıların sivil hayata alışırken yaşadıkları zorluklar ...............................................................78
Yugoslav Makedon birliklerin, 1944’te çıkardıkları gazetelerin kupürlerinden bir kolaj.................79
Korkunç bir hata ...........................................................................................................................79
IId. Kültür ve Eğitim ................................................................................................................................. 80
II-29.
G24.
II-30.
II-31.
II-32.
G25.
II-33.
G26.
G27.
II-34.
II-35.
G28.
G29.
II-36.
G30.
G31.
II-37.
II-38.
Manastır Bölge Eğitim Müfettişliği'nin öğretmenlere tavsiyeleri ....................................................... 80
Partizan Okulu................................................................................................................................... 80
Makedonya’daki merkez kültür kulübünün –“Kliment Ohriski”- tüzüğü ............................................ 81
Antonescu Hükümeti'nin okullarda geliştirdiği kahramanlar kültü .................................................... 81
Yunanistan’ın kurtarılmış bölgesinde (komünistlerin öncülüğündeki) Ulusal Kurtuluş
Cephesi tarafından ilkokullarda okutulmak üzere bastırılan bir ders kitabından alıntı ..................... 82
Ilia Beshkov: Yaşama alanı kalmayınca, 1942 ................................................................................. 83
İstanbul’daki Amerikan Büyükelçisi Samuel Honaker’in, Bulgar okullarındaki propaganda
ile ilgili raporu .................................................................................................................................... 83
Rumen gazetesinden bir fotoğraf ve kadın modasına ilişkin bir makale (1942) .............................. 84
Dragoljub Aleksiç’in Korumasız Masumiyet isimli sinema filminden bir sahne ............................... 84
Romanya’da, Yahudilerin eğitimini düzenleyen yasa maddeleri (11 Ekim 1940) ............................. 84
İtalyan işgali süresince Arnavutluk’ta, okul müfredatındaki değişiklikler .......................................... 85
Eylül 1942 ortalarında, Belgrad sinema salonlarında oynayan filmlere ilişkin duyurular ................. 85
Hasan Priştina İlkokulu’na giren öğrenciler....................................................................................... 86
Arnavutluk’ta faşistlerin örgütlediği birçok merkezden biri olan Italo Balbo Gençlik
Kampı’nda yaşam ............................................................................................................................. 86
NDH (Bağımsız Hırvatistan Devleti) Milli Futbol Takımı ................................................................... 86
1942 yılında, Romanya ile Hırvatistan arasındaki futbol maçına ilişkin Rumen gazete
haberi ................................................................................................................................................ 87
Romanya Milli Eğitim Bakanlığı, insanlara, 1940 Sovyet işgalini hatırlatan haritaları yasaklıyor.......... 87
Paveliç’in dilsel arılık hakkındaki tutumu .......................................................................................... 88
III. BÖLÜM: SAVAŞ KORKULARI ............................................................................................ 89
IIIa. Cephe Hattı ....................................................................................................................................... 89
III-1.
III-2.
G32.
G33.
Arnavut Partizanlar tarafından uygulanan askeri yasalar .............................................................89
Arnavut Milliyetçilerin esirlere muamelesi ....................................................................................90
1944’te, Karadağ’daki 4. Partizan Birliği .....................................................................................90
Kafkas Savaşları sırasında develer üzerindeki Rumen askerler ..................................................90
IIIb. Acımasız Tutumlar ............................................................................................................................ 91
III-3.
III-4.
III-5.
Yunanistan’da Alman ordu komutanlarının Yunanlara duyuruları (1943) .....................................91
Yunanistan’daki ilk misillemeler dalgası (Ekim 1943) ardından dağıtılan Alman bildirisi ..............91
Hitler’in, Güneydoğu Avrupa’da işgal ettiği topraklarda ordusunun tavrıyla ilgili olarak
(Eylül 1941 tarihli) verdiği emir .....................................................................................................91
8
5-11 periexomena-pagkosmios.indd 8
9/23/08 2:49:23 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
G34.
III-6.
III-7.
G35.
III-8.
G36.
III-9.
III-10.
III-11.
III-12.
III-13.
G37.
III-14.
G38.
III-15.
III-16.
III-17.
III-18.
III-19.
G39.
Alman ordusunun Yunanistan’da yaptığı misillemeler: 1943 Agrinio kitle katliamının
fotoğrafları ......................................................................................................................................... 92
Arnavutluk işgali sırasındaki Alman vahşeti (Temmuz 1943) .......................................................92
Don Pietro Brignoli: Mahvolmuş insanlarım için ayin (günlükten bir bölüm).................................93
(Misilleme olarak) Yakılıp yıkılan köylerin fotoğrafları ..................................................................93
Cveto Kobal’la yapılan söyleşiden bir bölüm ................................................................................93
Mauthausen’i anlatan broşürün kapağı ........................................................................................94
Hitler’e bir mektup ........................................................................................................................94
Sırbistan’daki ayaklanmayı bastırmak için alınan Alman önlemleri ..............................................95
Kragujevac’ta sivil rehinelerin katledilmesi ...................................................................................95
1942 yılı yaz ve güz aylarında, Lika bölgesindeki İtalyan-Çetnik eylemlerine ilişkin bir
Partizan raporu .............................................................................................................................96
Saraybosna’daki Ustaşa hapishanelerinde yaşanan vahşet ........................................................97
Belgrad’ın ana meydanının fotoğrafı, 17 Ağustos 1941 ...............................................................97
Transnistria’ya sürgün edilen Çingenelerin durumuna ilişkin rapor ..............................................97
Slovenya’daki Alman işgal bölgesinde öldürülen tutsakların isimlerinin yazılı olduğu
poster ...........................................................................................................................................98
Stara Gradiska Toplama Kampı’nda hayat ...................................................................................98
Stara Gradiska Toplama Kampı’ndan gönderilen bir mektup .......................................................99
Bir Ustaşa askeri, acımasız eylemlerini anlatıyor .........................................................................99
Bleiburg’ta Partizan suçları ....................................................................................................... 100
Mayıs 1945’teki Partizan suçlarına ilişkin Tito’nun yorumu ....................................................... 100
Vladimir Filakovac’ın Kurbanlar isimli yağlıboya tablosu, Zagreb 1943 ................................... 101
IIIc. Yahudi Soykırımı (Holocaust) ....................................................................................................... 101
III-20.
III-21.
III-22.
III-23.
G40.
G41.
III-24.
G42.
III-25.
III-26.
III-27.
G43.
G44.
III-28.
G45.
Ulusun Korunması için Bulgar Yasası ....................................................................................... 101
Bulgar vekiller Yahudilerin sürgüne yollanmasını protesto ediyor ............................................. 102
Askeri Komutanlık’ın yayımladığı bir emirname, Belgrad .......................................................... 102
Ion Antonescu, Yaş’daki soykırımı (pogromu) suçluyor............................................................. 103
Türkiye’den bir karikatür ............................................................................................................ 104
Türkiye’den bir karikatür ............................................................................................................ 104
Sajmiste Toplama Kampı, Belgrad ............................................................................................ 104
Slovenya’da, Celje yakınlarında, sürgüne gönderilmeyi bekleyen, isimsiz bir kız ..................... 105
Saraybosna’lı genç bir Yahudi kızın çektikleri ........................................................................... 105
Yunanistan’daki Yahudi karşıtı önlemler.................................................................................... 106
Selanikli bir Yunan Yahudi’sinin anılarından (1941-1943) ......................................................... 107
Banjica’daki Belgrad toplama kampı ......................................................................................... 108
Ustica Toplama Kampı, 1942 .................................................................................................... 108
Rozalija Kremer’in Paveliç’in özel kalemine mektubu, 20 Ekim 1941 ....................................... 108
1942 yılında, Zagreb’deki bir Yahudi karşıtı serginin katalogunun kapağı ................................ 109
IV-4.
Yunan Başbakanı’nın (7 Ekim 1943 tarihinde) Alman otoritelere yazdığı mektuptan
alıntı ...........................................................................................................................................113
George Enescu, Çingeneleri korumaya çalışıyor .......................................................................114
Bir grup berber ve kuaförün Milleti Koruma Yasası ile ilgili olarak Başbakanlık’a
verdikleri dilekçe
IV. BÖLÜM: İNSAN DAYANIŞMASI .........................................................................................110
IV-1.
Partizan- Ustaşa sohbeti ............................................................................................................110
G46.
Rumen gazete ilanı: Yetimlere yardım edin ............................................................................... 111
IV-2.
Toplama kampında bir İsim Yortusu kutlanması ......................................................................... 111
IV-3.
I. Antonescu’ya hitap eden entelektüellerin anısı (Nisan 1944) .................................................112
IV-5.
IV-6.
9
5-11 periexomena-pagkosmios.indd 9
9/23/08 2:49:23 AM
İÇİNDEKİLER
IV-7.
IV-8.
IV-9.
IV-10.
IV-11.
G47.
IV-12.
IV-13.
G48.
IV-14.
G49.
Yunanistan’a Türk desteği ve yardımı ........................................................................................114
Emekli Elçi Necdet Kent’in Marsilya’daki Yahudi Türkleri kurtarmasına ilişkin
anlattıkları ...................................................................................................................................115
Bulgar işgali altındaki bir Yunan bölgesi olan Batı Trakya’da bir Bulgar askerin hatıra
defterinden .................................................................................................................................116
İkinci Dünya Savaşı günlerinde Romanya’da Rumen askerler, Rus savaş esirleri ve
Bulgar cemaati arasındaki ilişkiler ..............................................................................................116
Bir Yunan Yahudisi, Alman işgali günlerinde Ortodoks Yunanların kendisine ve ailesine
nasıl yardım ettiğini anlatıyor .....................................................................................................117
Yahudi Türkler 1943’te, Türkiye Büyükelçiliği önünde, Türkiye’ye dönmelerine imkân
verecek pasaportlarını ve vizelerini almayı bekliyor ...................................................................117
Rumen yetkilinin Yahudilere insanca muamelesi .......................................................................117
Bulgar diplomat Ivan D. Stanchov, Bulgaristan’da bir Alman subayın kendisini
Gestapo’nun elinden kurtarışını anlatıyor ..................................................................................118
Slovenya’da, Cerkno yakınlarında, gizli Partizan “hastane”si ....................................................119
Çikolata ve Şekerleme Fabrikası “Birliği” Müfettişi Alfonz Baron’dan Ustaşa polis
merkezlerine, 9 Temmuz 1941 ...................................................................................................119
İsimsiz bir Belgrad’lıdan Sırbistan’daki Alman askeri komutanına mektup................................ 120
V. BÖLÜM: SONUÇLAR.......................................................................................................... 121
Va. Savaş Kayıpları, Savaş Mağdurları ................................................................................................ 121
V-1.
G50.
Paris Barış Konferansı’nda Enver Hoca, Arnavutluk’taki insan kaybı ve maddi kayıp
hakkında konuşuyor .................................................................................................................. 121
17 Kasım 1944 .......................................................................................................................... 121
Tablolar ................................................................................................................................... 122
1. Yugoslavya’da, milliyetlerine göre, öldürülen insanların sayısı ............................................. 122
2. İkinci Dünya Savaşı’nda Yunanistan’ın kayıpları ................................................................... 122
3. İkinci Dünya Savaşı’nda Yunan ticari gemiciliğinin kayıpları ................................................ 123
Vb. Savaş Süresince ve Savaştan Sonra Göçler ................................................................................ 123
V-2.
V-3.
G51.
V-4.
V-5.
G52.
Slovenlerin toplu göçü hakkında Alman raporu ......................................................................... 123
Ljubljana Bölgesi Yüksek Komiserliği’nin, bölgedeki faaliyet programı üzerine 24
Ağustos 1942 tarihli raporu ....................................................................................................... 124
Sırbistan’da, Bosna’dan gelen sürgünler, 1941 ......................................................................... 125
Savaş sonrasında Romanya’da Alman azınlığın uğradığı muamele ......................................... 125
Winston Churchill’in, Alman kökenli Rumen vatandaşlarının Rusya’ya sürgününe
ilişkin kişisel notu ....................................................................................................................... 125
Sloven Milli Muhafızları’nın (domobranci) dönüşü, Haziran 1945 ............................................. 126
Vc. Politik Sistem Değişiklikleri ............................................................................................................ 127
V-6.
G53.
V-7.
V-8.
G54.
G55.
V-9.
Churchill’in “Yüzdelik” anlaşma teklifi ....................................................................................... 127
Atina halkı, kurtuluş sonrası Britanya ordusunun şehre girişini kutluyor ................................... 127
Savaştan sonra Bosna ve Hersek’teki yetkililer üzerinde Komünist tekel kurulması
yönünde bir adım ...................................................................................................................... 127
Ustaşaların Zagreb’den ayrılışı ve Partizanların şehre girişi .................................................... 128
Partizanlar 8 Mayıs 1945’te Zagreb’e giriyor ............................................................................. 128
Mayıs 1945’te, Partizanlar yetkileri devraldıktan sonra, Zagreb’deki Ban Jelaciç
Meydanı’nda düzenlenen miting ............................................................................................... 128
Bulgaristan İşçi Partisi’nin (Komünist), eski rejim üyelerinin yargılanmasının tartışıldığı
10
5-11 periexomena-pagkosmios.indd 10
9/23/08 2:49:23 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
V-10.
V-11.
G56.
V-12.
G57.
bir oturumuna ilişkin tutanaklarından bir bölüm ......................................................................... 129
Adalet Bakanı’nın Bulgaristan Halk Mahkemeleri’nce cezalandırılan insanların sayıları
hakkındaki raporundan bir bölüm .............................................................................................. 129
Özgürleştirilmiş ve uydu ülkelerde, savaş suçluları denen suçluların yargılanmaları ve
cezalarının infazına ilişkin Britanya memorandumu .................................................................. 129
Yugoslav Makedon askerinin, politik liderlerin ve devlet adamlarının kurtarılmış
Üsküp’te coşkuyla karşılanışı (13 Kasım 1944) ........................................................................ 130
Kızıl Ordu’nun Bulgaristan’a girişini ve Anavatan Cephesi’nin iktidarı ele geçirişini
anlatan kısa bir bölüm ............................................................................................................... 130
Belgrad’lılar Bulgar ordusunu sevinçle karşılıyor ...................................................................... 130
VI. BÖLÜM: SAVAŞIN ANISI .................................................................................................. 131
VI-1.
VI-2.
VI-3.
G58.
G59.
VI-4.
G60.
VI-5.
VI-6.
VI-7.
G61.
G62.
VI-8.
G63.
G64.
VI-9.
G65.
VI-10.
VI-11.
G66.
İKINCI Dünya Savaşı’nın yetim bıraktığı Joze Pozar’la (1932, Slovenya doğumlu)
mülakat ...................................................................................................................................... 131
Fikret Demirağ’ın yarı biyografik romanından bir bölüm............................................................ 132
Bulgar Partizan komutanı Dencho Znepolski, İkinci Dünya Savaşı sonrasında direniş
tarihinin nasıl yeniden yazıldığını anlatıyor ............................................................................... 132
Borko Lazeski’nin bir fresk kompozisyonu ................................................................................ 132
The Uzice Republic filminden bir sahne .................................................................................... 133
General Ctin Sanatescu, cephe hattındaki gerçeklerle, bunun “kamu”ya duyurulması
arasındaki çelişkileri anlatıyor (Günlüğünden bir bölüm)........................................................... 133
Dorde Andrejeviç-Kun (1904-1964), İnfaz, 1943 ....................................................................... 133
Andjelka Martiç, Buluşma adlı kısa hikâyesinde, Partizan babasını arayan bir çocuğu
anlatıyor.......................................................................................................................................... 134
Iakovos Kambanellis tarafından yazılan bir şiir: Kaçak ............................................................. 134
Evelyn Waugh bir Partizan saldırısını anlatıyor (Savaş üçlemesi Sword of Honour
[Şeref Kılıcı] romanının son kısmından alıntı) ........................................................................... 135
Yunan filmi İhanet’ in afişi , 1964 ............................................................................................... 136
Yunan filmi Savaşta Ne Yaptın Thanassis’in afişi, 1971 .......................................................... 136
Dobrica Cosiç’in ilk romanı Güneşten Çok Uzakta’dan bir alıntı ............................................... 136
Fatos Haxhiu’nun İkinci Dünya Savaşı’ndan bir sahneyi gösteren tablosu ............................... 138
Guri Madhi’nin, bir Alman askeri birliğine yapılan Partizan saldırısını gösteren tablosu .......... 138
Marin Preda’nın Belirul adlı kitabından bir alıntı ........................................................................ 138
Gordan Mihiç’in metnine dayanarak, Branislav Kerac ve Branko Plavsiç’in Balkan
Express’teki bir çizgi roman sayfası .......................................................................................... 139
Dimitar Dimov’un Tütün adlı romanından alıntılar ..................................................................... 140
Kıbrıslı Türk Kemal Recep Susuzlu, Kıbrıslı Rum lider Glafkos Klerides’le birlikte
geçirdiği savaş esirliği günlerini anlatıyor .................................................................................. 140
Arnavutluk filmi Şafak Sökerken’den bir sahne ......................................................................... 141
Tablo: İkinci Dünya Savaşı’yla bağlantılı Ulusal Bayram günleri ............................................................. 142
Harita 2: İkinci Dünya Savaşı Sonrasında Güneydoğu Avrupa ............................................................... 143
Kaynakça ...............................................................................................................................................144
11
5-11 periexomena-pagkosmios.indd 11
9/23/08 2:49:23 AM
GİRİŞ
GİRİŞ
Mark Mazower’a göre, “Yirminci yüzyılda Avrupa’nın gelişmesinde [İkinci Dünya Savaşı’ndan] daha
önemli bir deneyim yoktur… Bu, kıtanın politik ve toplumsal geleceği için yapılan bir savaştı… O muazzam altüst oluşa gereken ilgiyi göstermeksizin ve gerek politik gerek sosyal sonuçlarını belirlemeksizin
Avrupa tarihinin daha sonraki gelişim seyrini anlamak imkânsızdır. Nazi işgali yılları ve hemen ardından
savaş sonrasının karmaşası, insani bağları koparmış, insanların yurtlarını ve cemaatlerini, birçok durumda da toplumun tüm temellerini tahrip etmiştir.”
Tarihçiler İkinci Dünya Savaşı’na yol açan birçok faktörü dikkate alır: Birinci Dünya Savaşı sonrasında
kaybeden ülkelerin halklarının, kazananlar tarafından haksızlığa uğratıldıklarını düşünmeleri, birçok Avrupa ülkesinde demokrasinin kırılgan olması ve 30’ların uluslararası ekonomik krizinin, kıtayı baştan sona
kırıp geçirmesi bu faktörler arasındadır. Ancak hemen bütün tarihçiler İkinci Dünya Savaşı’nın asıl nedeninin Nazi Almanya’sı, Faşist İtalya ve Japonya’nın saldırgan emperyalist politikaları olduğunu kabul eder.
Tarihsel kaynaklardan yapılan bu derleme çalışması, belli bir coğrafyayı eksene almıştır; bu coğrafya
Güneydoğu Avrupa ile sınırlıdır. İtalyan imparatorluğunu yayma planlarında Balkan bölgesine oldukça
büyük bir önem atfeden (İtalyan ordusu 1939’da Arnavutluk’u istila etmiş, 1940 sonlarında Yunanistan'ı
istilaya kalkışmıştı.) Mussolini’nin aksine, bu bölge, en azından Alman ordusunun potansiyel faaliyet alanları söz konusu olduğunda, Hitler’in öncelikleri arasında ilk sıraları almıyordu. Nazilerin doğudaki büyük
yayılması ve bu bölgenin tamamını işgal etme planları düşünüldüğünde, Güneydoğu Avrupa’daki bir askeri operasyon, insan ve kaynakların gereksiz yere harcanması anlamına gelebilecekti. Halbuki Alman
Blitzkrieg’ının gücünden korkan (ya da etkilenen) ülkelere yapılacak diplomatik baskı, Alman hâkimiyeti
ve işbirliği için yeterli olabilirdi. İlk başlarda olayların bu doğrultuda geliştiği de söylenebilir: Macaristan ve
Romanya’nın zenginlik kaynakları üzerinde tesis edilen Alman kontrolü, diplomatik baskı yoluyla oluşturulmuştu. Bulgaristan’la Yugoslavya 1941 başlarında Üçlü İttifak’a dahil olmuştu. Politik yönelimler, aşırı
milliyetçi unsurların eski defterleri yeniden açması, Komünizm ve savaş korkuları, söz konusu Balkan
ülkelerini tarafsızlıktan Nazi-yanlısı bir tutum almaya itmişti.
Arnavutluk İtalya’ya bırakılmıştı ve Yunanistan sonunda Nazi kontrolüne girmişti. Mussolini’nin
Yunanistan’a boyun eğdirme çabalarının başarısızlıkla sonuçlanmasının ve Britanya’nın bölgeye asker
gönderme kararı almasının ardından, Hitler’in askeri müdahalesi kaçınılmaz hale gelmişti. Belgrad’ta,
silahlı kuvvetlerin Yugoslavya’yı Üçlü İttifak’a sokan anlaşmaya imza atmış hükümeti birkaç gün içinde
başarılı bir darbeyle devirmeleri üzerine Hitler, Wermacht’a (Alman Silahlı Kuvvetleri) bu ülkeyi ve ayrıca
Yunanistan’ı işgal emri vermişti. Darbe sırasında ve bir anlamda darbeden de önce, halkın bir kesimi,
kitlesel gösteriler yoluyla, Yugoslavya’nın Üçlü İttifak’a girişi için yapılan hazırlıklara ve sonra da anlaşmanın imzalanmasına karşı tepkilerini göstermişti. Bu olaylar hem sembolik hem ahlaki önem taşır; çünkü
bunlar, kendi hükümetlerinin Üçlü İttifak’a katılma kararına karşı halkın muhalefetinin ilk örneğini oluşturur.
Halkın bu şekilde fikrini açıkça ortaya koymasının ahlaki ve sembolik önemi yanında, beklenmedik olayların askeri sonuçları da ortaya çıkmıştı: Bazı tarihçilere göre, Hitler’in Güneydoğu Avrupa’ya saldırması
aslında bu gelişmelere gösterilen aşırı sinirli bir tepkiydi. Bu tepki, bir dereceye kadar, Sovyetler Birliği’ne
karşı Nazi saldırısını geciktirdiği gibi, aynı oranda İkinci Dünya Savaşı’nın gidişatını da değiştirmiştir. Dolayısıyla, bu varsayıma dayanarak şöyle bir soru sorulabilir: Eğer Alman birlikleri Moskova’ya 1941 yılının
Kasım ayında değil de Eylül ayında gelmiş olsalardı, savaş nasıl bir seyir izlerdi?
1941 ortalarına gelindiğinde, Türkiye hariç, Balkan ülkelerinin tamamı ya Nazilerin ya da Nazilere
12
12-15 EISAGOGI.indd Sec1:12
9/23/08 2:39:09 AM
İKİNCİ
İKİNCİ DÜNYA
DÜNYA SAVAŞI
SAVAŞI
müttefik güçlerin işgali altına girmiş bulunuyordu. Yugoslavya parçalanmıştı: Hırvatistan (bölgelerinden
biri olan Bosna ve Hersek’le birlikte) Mihver güçlerinin bir kukla devleti haline gelirken, ülkenin geri kalanı
İtalya, Almanya, Macaristan ve Bulgaristan yönetimi altında işgal bölgelerine ayrılmıştı. Yunanistan’da
da aynı şekilde, İtalya, Almanya ve Bulgaristan yönetiminde üç işgal bölgesi oluşturulmuştu. Temmuz
1941’de imzalanan Türk-Alman Dostluk Anlaşması Mihver güçlerinden yana bir tutum alınmasının benimsendiğini akla getiriyor olsa da, Türkiye tarafsızlığını korumaya çalışıyordu.
Hitler’in ırkçı düşünceleri ve kitlesel öldürme teknikleri geliştirmesi savaş bitene kadar 5 ila 6 milyon
Yahudi’nin ölümüne yol açmıştı. Çingeneler ve Slavlar gibi öteki etnik gruplar da Hitler’in ırkçı politikalarından nasiplerine düşeni almıştı. Ne var ki, kendisinin “Nihai Çözüm” dediği şeyin sistematik doğası, Nazilerin “Yahudi Sorunu”na bakışlarını, azınlıklara karşı genel tutumlarından ayırır ve bu olgunun kendi başına,
diğerlerinden ayrı tutularak ele alınmasını gerektirir. Öteki Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Balkanlar’da da
Nazi işgali farklı etnik gruplar arasında alttan alta kaynayan gerilimlerin su yüzüne çıkmasına ve bilinçli
olarak sömürülmesine yol açmıştır ve bu durum bazı azınlık gruplarına geçmiş baskıların intikamını alma
fırsatı vermiş, bu da yeni yeni acılar yaşanmasına neden olmuştur. Örneğin, Mihver güçlerinin kukla devleti olarak bağımsızlık kazanan ve aşırı milliyetçi parti Ustaşalar tarafından yönetilen Bağımsız Hırvatistan
Devleti, Sırplara ve Yahudilere kıyım uygulamıştır. Bu olgu tek bir bölgeyle sınırlı değildi; başka yerlerde
de aşırı milliyetçi gruplar demografik mühendislik programları geliştirmiş ve uygulamıştır. Balkanlar’da
Naziler ve onların yandaşları, bölgenin etnik yapısında bir değişime neden olmuştur. Bölgenin Yahudi nüfusu, 1930’larda 856.000 iken, 1950’lerde 50.000’e düşmüştür. Savaştan sonra, yüz binlerce etnik Alman,
Yugoslavya’dan çıkarılıp Romanya’ya sürülmüş, Slavlar ve Arnavutlar ise Kuzey Yunanistan’a kaçmıştır.
Balkanlar’da, 30’ların sonuna gelindiğinde, bütün demokratik hükümetlerin yerini sağcı diktatörlükler
almış ve Komünist partiler yasaklanmıştı. Ancak, Balkan diktatörlükleri faşist rejimlerden farklıydı çünkü
burada kitlesel partiler oluşmamıştı; belki buna bir istisna, bölgedeki tek halk hareketi olan Romanya’daki
Codreanu’nun faşist hareketidir. Topyekün savaşın yıkıcı şoku ve bazı ileri gelen devlet yöneticilerinin
yurtdışına kaçışı, savaş öncesinin politik seçkinlerinin kökünü kurutmuştu. Nazi işgali, devletin kendi yurttaşlarını şiddetten, açlık ve yoksulluktan koruma hususundaki yetersizliğini belirgin hale getiriyordu. Daha
önce eşi görülmemiş, sistematik bir şiddet rejimi altında yaşamanın getirdiği şaşkınlık hali, bu altı yıl boyunca sivilleri vuran, bütün Avrupa toplumlarını ama özellikle de Nazilerin sürgün ve cezalandırma politikalarının korkunç sonuçlar doğurduğu Güneydoğu Avrupa toplumlarını perişan eden yıkımın da şiddetiyle
katlanarak artıyordu. Dolayısıyla, insanları Nazilere karşı savaşmaya iten, aslında açlık ve terördü. Ama
insanları harekete geçiren bu dürtüler daha sonra ideolojik ve politik kaygıların birer eklentisi haline geldiler. Direniş hareketlerinin, ülkeden ülkeye değişiklik gösteren askeri önemleri yanında, muazzam politik
ve ahlaki etkileri vardı. Savaş sonrası dünyasının eşitlikçi ve ahlakı öne çıkaran dünya görüşü ve servetin daha adil dağıtılması amacı, direniş hareketlerinin büyük bir çoğunluğu tarafından benimsenmişti.
Bununla birlikte, direniş hareketleri kendi içlerinde bölünmüştü ve savaşın getirdiği belirsizlik ve ideolojik
karışıklık koşullarında, bölünmeler neredeyse her grup içinde, sıklıkla iç savaşa kadar varan, çatışmalara
yol açıyordu. 1943 sonrasında, her yerde direniş hareketleri ortaya çıkarken, işbirlikçi milislerin misilleme
hareketleri de başlamış ve bu da birçok ülkede başka bir tür iç savaşı kışkırtmıştı. Yine de, 1944 yılına
gelindiğinde, Komünistlerin başını çektiği kitlesel direniş hareketleri, birçok ülkede, Naziler çekilir çekilmez
iktidara geçmeye hazır görünüyordu.
Ancak, Güneydoğu Avrupa bölgesi dışındaki güçler kendi amaçlarına ulaşmak için çalışıyorlardı ve
direnişin artan gücüne rağmen, Balkanlar için devletlerin ya da halkların kendi kaderlerini tayin etmelerini hiç de gözetmeyen planlar yapıyorlardı. Kasım 1944’te, bu kitlesel hareketler iktidarı ele geçirmeye
hazırlandıkları sırada, Churchill ve Stalin savaş sonunda Güneydoğu Avrupa’daki etki alanları konusunda anlaşmışlardı: Yunanistan, Britanya hâkimiyetine giriyor; yarı yarıya bölüşülmesi kararlaştırılan Yugoslavya dışındakiler Sovyetler Birliği’ne bırakılıyordu. Yunan Komünistleri uzun bir iç savaşın ardından
13
12-15 EISAGOGI.indd Sec1:13
9/23/08 2:39:10 AM
GİRİŞ
(1946-1949) yenilgiye uğratılacaklardı. Yugoslavya ve Arnavutluk’ta Komünist Partizanlar iktidarı hemen
ele geçirdiler. Bulgaristan ve Romanya ise, Komünist rejimler dayatan Sovyet askerlerinin işgaline maruz
kaldı. 1940’ların sonunda, Avrupa’nın ikiye bölünmesi tamamlanırken, savaş zamanındaki düşmanlıklar
Soğuk Savaş’ın baskısı altında ezilip sessizliğe gömüldü.
Bugünün bakış açısıyla, İkinci Dünya Savaşı’nın bir dizi çatışma ve diplomatik müzakerenin çok ötesinde olduğu gayet açıktır (ama ne yazık ki, öğrenciler okul kitaplarından temel olarak, bazen de sadece,
bu izlenimi edinebiliyorlar). Halbuki askeri yönü bir yana İkinci Dünya Savaşı, dinsel, etnik ve ırksal çatışmaların belli başlı özelliklerini de sergilemiştir. Daha önce bahsedildiği gibi, bazı ülkelerde bu bir iç savaş
biçimini almıştır: Örneğin, direniş hareketlerinin kendi aralarındaki ve yine direniş hareketleriyle, yaptıkları zulümle Nazileri bile geride bırakan işbirlikçi güçler arasındaki çatışmalar. Güneydoğu Avrupa’da da
bunun örneklerine rastlayabiliyoruz; dolayısıyla bu derlemede de bunlardan bahsedilecek. Ancak bu, bir
an için bile olsa, bu büyük ihanetleri unutabileceğimiz ya da onları Balkan ulusları ve halklarına yaptıkları
kötülüklerin sorumluluğundan azat edebileceğimiz anlamına gelmez. Nazilerin gerek savaşı başlattıkları
için gerek savaşın sonuçlarından ötürü hesap vermemesi gibi bir şey kesinlikle düşünülemez. Ancak,
savaşı başlatan Nazi rejiminin şeytani yüzünü görmüş olmamız, birçok ülkenin politik seçkinlerinin Nazilere yakınlık duyduğu gerçeğini değiştirmez. Şu çok açıktır ki, bu seçkinlerin birçoğu, Hitler’in sağladığı
paravanın ardına gizlenerek, bunu komşularıyla aralarındaki bazı eski anlaşmazlıklarını çözmek, Versay
düzenini gözden geçirmek, bazı “utanç verici” azınlıklardan kurtulmak, kendi topraklarını genişletmek ve
servetlerine servet katmak için fırsat bilmiştir. Belli ki, bu seçkinler hiç yoktan peydah olmamıştı, evvelden
de vardı; bölgedeki çoğu ülkede, açık olduğu kadar üstü kapalı da, Nazi yandaşları olduğu gibi, çeşitli
düzeylerde Nazi ideolojisini üstü örtülü olarak kabullenme ve ırksal bölücü felsefelere gizliden gizliye bir
yakınlık duyma da söz konusuydu. Bir ülke Mihver'e katıldığında ya da Nazi-Faşistleri tarafından işgal
edildiğinde, bu yandaş unsurlar Nazi rejimine bağlılıklarını gösterme ve Nazi ideolojisinin temel tezlerini
kabul etme fırsatı buldular. Bu uzlaşma tanımaz tutum, Naziler için zemin hazırlamış ve ardından gelen
zulme katkıda bulunmuştur.
Bizim niyetimiz öğrencilere çok boyutlu bir İkinci Dünya Savaşı tablosu sunmaktır. Sonuç olarak, bu
çalışmadaki görece az sayıdaki kaynak, savaşta olup bitenlerle ilgilidir. Bu yaklaşımı benimserken, Güneydoğu Avrupa’daki direniş hareketlerinin askeri önemini (hem de, faşizmin ve Nazizmin bölgede alt
edilmesine yaptıkları büyük katkıyı) en aza indirmek gibi bir niyetimiz asla olmadı. Buradaki amaç, derslerinde bu kitapları kullanan öğretmenlerin niyet ve arzularına uygun olarak, öğrencilerin ders kitaplarında
genellikle çok az yer tutan, savaş yıllarında yaşanan hayatın çeşitli yönlerine, en azından kısmen, ışık
tutmaktı. Güneydoğu Avrupa’da okutulan ders kitaplarının çoğunda, politik tarihin çok büyük yer tuttuğu
ve bunun İkinci Dünya Savaşı için de geçerli olduğu iyi bilinir. En azından eşit oranda önemli ve öğrenciler
için kesinlikle daha ilgi çekici olan öteki konular, örneğin, savaş yıllarında günlük yaşam, kadınların ve
çocukların konumu, kültürel yaşam, savaşın edebiyat ve öteki sanat dalları üzerindeki yankısı, aşk vs.
çoğunlukla ihmal edilmiş ya da üstünkörü işlenmiştir.
Bu derleme, on bir Güneydoğu Avrupa ülkesinden kaynaklar içeriyor ve bunun iyi yanları kadar kötü
yanları da var. Böyle yorumlanan bir tarihsel kaynaklar derlemesinin temel avantajı öğrencilerin bu tarihsel
döneme ilişkin çok yönlü bir bakış kazanmalarını sağlamasıdır. Belli bir tarihsel döneme, burada İkinci
Dünya Savaşı’na, iki ya da daha fazla farklı noktadan bakış ilginç olacağı kadar tartışma götürmez bir
biçimde faydalıdır da; öğrencilere bu yolla aynı soruna, olaya ya da sürece, bölgedeki “komşuların” nasıl
baktığını görme ve yorumlama fırsatı verilecektir.
Kaynakların yorumlanması sayesinde, öğrenciler birçok örnekte çarpıcı benzerlikler bulacaktır; bu dönemde bütün Güneydoğu Avrupa’yı saran yoksulluk, açlık, belirsizlik ve büyük acılar gibi. Öte yandan,
öğrenciler, aynı soruna tamamen farklı açılardan yaklaşan ya da sorunu ders kitaplarındakinden çok farklı
bir biçimde ele alan bazı karşıt, birbirinin zıddı kaynaklarla karşılaşacaktır. Bu gibi durumlarda, niyetimiz
14
12-15 EISAGOGI.indd Sec1:14
9/23/08 2:39:10 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
zorunlu olarak öğrenciye hangi kaynağın doğru, tarafsız ya da en azından doğruya en yakın olduğunu
sormak değildir; öğrencinin bunların var olduğunu bilmesi, diğer deyişle, bazı tarihsel olayların kendi ders
kitaplarında yazıldığı gibi tartışmaya yer bırakmayacak kadar açık ve net olmadığının bilincinde olması
yeterlidir. Kısaca, Güneydoğu Avrupa ülkelerinin çoğunda, tarih öğretimi (ve sonuç olarak bu kavrayışı
yansıtan tarih kitapları) son tahlilde “tek bir gerçek” üzerine temellenir; dolayısıyla öğrencilerin karşıt görüşlü kaynaklarla karşılaşmaları tesadüflere bağlıdır. Bunu aklımızda tutarak, ders kitaplarında ve/veya
genel olarak tarih öğretiminde karşıt görüşleri yansıtan kaynaklara rastlamaya alışmamış öğretmen ve
öğrenciler arasında, farklı açılardan bakış temelinde yapılan bir kaynak derlemesi belli oranda şaşkınlık,
rahatsızlık, hatta karşı çıkışa neden olabilecektir. Ancak biz farklı açılardan bakış olmaksızın, gerçek anlamda, yüksek nitelikte bir eğitimin, tarihin anlaşılmasının ve öğrenilmesinin mümkün olmadığı görüşündeyiz; böyle bir şey olsa olsa verilerin ezberlenmesi olur.
Öte yandan, bu şekilde bir kaynak derlemesinin belirgin bir zaafı vardır. O da şudur: Bu derlemenin
kapsadığı sınırlı alanda, Güneydoğu Avrupa’nın on bir ülkesinden görsel ve yazılı malzemelerin olduğu
düşünüldüğünde, bu derlemenin söz konusu bölgede İkinci Dünya Savaşı’nın eksiksiz bir resmini çıkaramayacağı açıktır; böyle bir şey beklemek, en azından aşırı iddialı bir tutum olacaktır. Bu projenin ta
başından beri bu gerçeğin farkında olduğumuzdan, konuları belli bir ayıklamaya tabi tutmak, diğer deyişle,
İkinci Dünya Savaşı’nın sayısız çehresinden ancak bazılarını seçmek, daha az önemli olmasalar dahi, bazılarının adından bile söz etmemek zorunda kaldık. Ayrıca, ders kitaplarında pek sözü edilmeyen konuları
seçmenin yanı sıra, kaynakların belirlenmesindeki diğer bir önemli ölçüt de yöntemsel nitelikteydi: Öğrencilerde bazı duygusal tepkiler (öfke, şaşkınlık, sempati, saygı, gülme…) doğurabilecek, olabildiğince
fazla kaynak seçmeye dikkat ettik. Kötü zamanlarda, sıradan insanların –trajik, destansı, komik- kaderleri
bize genellikle genelgelerden, politik kararnamelerden ya da diplomatik raporlardan daha iyi, daha hayata
yakın fikir verir (elbette, bunları değersiz kılmak gibi bir niyetimiz yok; dolayısıyla bu derlemede onlar da
bulunuyor).
Kısacası, niyetimiz öğrencilere ve öğretmen meslektaşlarımıza tarihimizin kasvetli bir dönemine ilişkin
farklı, çok açılı bir bakış sunmaktır. Biz bunu yaparken, bu derlemenin daha iyi bir kavrayışa yol açacağını
umut ediyoruz; çünkü İkinci Dünya Savaşı süresince yaşanan olayların (en azından ahlaki içerikleri, diğer
bir deyişle, iyiyle kötü arasındaki belirgin ayrım söz konusu olduğunda) şeffaflığına ve açıklığına rağmen,
Güneydoğu Avrupa’nın bazı ülkelerinde, özellikle de direniş hareketlerinin çoğunda Komünistlerin üstlendiği önderlik rolü söz konusu olduğunda, bu konu etrafında hâlâ yapay olarak belli kuşkular yaratılmaktadır. Ayrıca, dünya ve Avrupa tarihinde, Batılı yaklaşımlar İkinci Dünya Savaşı’nda Güneydoğu Avrupa’nın
oynadığı rolü küçümsemekte ve bazen de bu rolü bölge hakkındaki süre giden basmakalıp düşüncelere
kurban etmektedir. Biz, belgelerin bu derlemesinin, tarihimizin, insanlık tarihinin bir parçası olarak daha
kapsamlı kavranmasına katkısı olacağını düşünüyoruz.
15
12-15 EISAGOGI.indd Sec1:15
9/23/08 2:39:10 AM
KRONOLOJ
Yıl
Ay
1939
Nisan
1940
Dünya
GA
7. İtalyanlar Arnavutluk’u işgal etti.
12. Arnavutluk Kurucu Meclis’i, İtalya ile Arnavutluk Kralı III. Victor Emanuel’in Kişisel Birlik’ini
ilan etti. İtalyanlar Şefket Verlaci yönetiminde
kukla bir faşist hükümet kurdu ve çok geçmeden
Arnavutluk’un askeri ve diplomatik kurumlarını
İtalya’ya bağladı.
Ağustos
23. Sovyet-Alman “RibbentropMolotof” Paktı imzalandı; ayrıca
gizli bir anlaşmayla, Sovyetler’in
ileride Romanya’nın Besarabya
bölgesini işgaline karar verildi.
Eylül
1. Almanya, Polonya’yı işgal
etti.
3. Britanya ve Fransa,
Almanya’ya savaş ilan etti.
17. Sovyetler Birliği, Polonya’yı
işgal etti.
7. Romanya tarafsızlığını ilan etti.
15. Bulgaristan tarafsızlığını ilan etti.
Ekim
19. Türkiye, Fransa ve Britanya, Akdeniz’de
bir Avrupalı gücün saldısına uğranması halinde birbirine yardım etmeyi karara bağlayan Ankara Antlaşması’nı imzaladılar.
Şubat
15. Bulgaristan’ın yeni kralcı hükümetinin
başına Profesör Bogdan Filov geçti.
Nisan
9. Almanya Danimarka ve
Norveç’i işgal etti.
16
16-30 XRONOLOGIO.indd Sec1:16
9/23/08 2:39:47 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Yıl
1940
Ay
Dünya
Mayıs
10. Almanya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’u işgal
etti; Winston Churchill Büyük
Britanya Başbakanı oldu.
Haziran
10. İtalya, Britanya ve
Fransa’ya savaş ilan etti.
22. Fransa, Mihver güçleriyle
ateşkes antlaşması imzaladı.
Ağustos
Eylül
Ekim
GA
26-27. Romanya, bir Sovyet ültimatomu sonucu, Besarabya ve Kuzey Bukovina’dan
çekildi.
10. Romanya’da antisemit yasa kabul
edildi.
30. Alman ve İtalyan baskısı sonucunda, Romanya Kuzey Transilvanya’yı
Macaristan’a bıraktı.
13. İtalya Mısır’ı işgal etti.
27. Japonya, Mihver birliğine
katıldı.
4. Ion Antonescu, Romanya Bakanlar
Kurulu’na başkan olarak atandı.
6. II. Charles tahtını oğlu I. Michael’e
bıraktı; Romanya’nın de facto yöneticisi,
“Conducator” Ion Antonescu oldu.
7. Krakov Anlaşması imzalandı. Romanya, Güney Dobruca’yı Bulgaristan’a geri
verdi.
12. Alman ordusu “askeri danışmanlar”
olarak Romanya’ya girdi.
28. İtalya, Arnavutluk’u bir üs olarak kullanarak Yunanistan’ı işgal etti.
17
16-30 XRONOLOGIO.indd Sec1:17
9/23/08 2:39:47 AM
KRONOLOJİ
Yıl
Ay
Dünya
GA
Kasım
5. Roosevelt yeniden ABD Başkanı seçildi.
11. Britanya, Taranto’da İtalyan
filosunu yenilgiye uğrattı.
20. Macaristan, Mihver birliğine
katıldı.
Bulgaristan, Mihver güçleri katılmayı,
Yunanistan’a saldırmayı ya da SSCB ile
bir garanti antlaşması imzalamayı kabul
etmedi.
14. Yunan askerleri Arnavutluk sınırında
karşı saldırıya geçerek, bir ay içinde Güney Arnavutluk’un bütün önemli yerleşim
yerlerini aldı.
23. Romanya, Mihver birliğine katıldı.
25. Türkiye İstanbul, Edirne, Kırklareli,
Tekirdağ, Çanakkale ve Kocaeli illerini
kapsayan bir sıkıyönetim ilan etti.
30. İstanbul’da karartma başladı.
1940
Eylül
9. Britanya askerleri İtalyanları
Mısır’dan sürmeye başladı.
Bulgaristan Parlamentosu, Bulgar Gençlik Örgütü ve Ulusu Korumak İçin Antisemit Yasa gibi faşist yanlısı yasaları
oylayarak kabul etti.
19. Türkiye, Kurtuluş adlı yük gemisiyle
Yunanistan’a yardım malzemeleri gönderdi.
1941
Ocak
9. Britanya Eritre’yi işgal etti.
20. Bulgaristan kabinesi, Üçlü İttifak’ın imzalanmasını kararlaştırdı.
21-23. Romanya’da faşist Demir Muhafız
isyanı General Antonescu tarafından bastırıldı.
Şubat
8. Almanya ve Bulgaristan askeri antlaşma
imzaladı.
17. Bulgaristan’la Türkiye tarafsızlık ilan
etti.
18
16-30 XRONOLOGIO.indd Sec1:18
9/23/08 2:39:47 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Yıl
Ay
Dünya
GA
Mart
11. ABD, Britanya ve öteki müttefik güçlerine savaş malzemesi
sevkıyatına başladı.
24. Rommel, Libya’da ilk saldırısını başlattı.
1. Bulgaristan Mihver güçlerine katıldı;
Alman orduları Bulgaristan topraklarına
girdi.
24. Türkiye-Rusya Deklarasyonu yayımlandı; buna göre, Türkiye savaşan taraflardan
birinin saldırısına uğrarsa, Sovyet Rusya
tarafsız kalacaktı.
25. Yugoslavya, Mihver güçlerine katıldı.
27. Kitlesel gösterilerin ardından Yugoslavya hükümeti bir askeri darbeyle yıkıldı.
Nisan
11. Almanların Tobruk kuşatması
başladı.
13. Sovyetler Birliği ve Japonya
beş yıllık saldırmazlık antlaşması imzaladı.
Bulgaristan’da solcu Çiftçiler (Köylüler),
Britanya yanlısı başarısız bir darbe girişiminde bulundu.
6. Almanya Yugoslavya ve Yunanistan’ı
işgal etti.
10. Alman/İtalyan hâkimiyetinde kukla bir
devlet olan Bağımsız Hırvatistan Devleti
(ISC) kuruldu.
11-15. Macar ordusu Kuzey Sırbistan’daki
Backaç’ı (Voyvodina) işgal etti.
17. Yugoslav ordusu teslim oldu.
19. Bulgaristan ordusu Makedonya,
Güneydoğu Sırbistan ve Batı Trakya’ya
(Aegean Thrace) girdi.
23. Yunanistan, Almanya’yla ateşkes
antlaşması imzaladı.
30. Ante Paveliç, Bağımsız Hırvatistan
Devleti’nde ırk konusunda genelgeler
yayımladı.
19
16-30 XRONOLOGIO.indd Sec1:19
9/23/08 2:39:47 AM
KRONOLOJİ
Yıl
Ay
Dünya
GA
1941
Mayıs
27. Bismark battı; Roosevelt,
Avrupa ve Afrika’daki olaylar
nedeniyle ulusal seferberlik ilan
etti.
17. Kral III. Victor Emanuel’e, Tiran’da,
genç bir devrimci olan Vasil Laçi (19221941) tarafından, başarısız bir suikast
girişiminde bulunuldu.
18. Paveliç ve Mussolini Roma’da bir
anlaşma imzaladı: ISC bu anlaşmayla
Hırvatistan kıyılarının büyük bir bölümünü
İtalya’ya bıraktı.
21-31. Girit Savaşı oldu. Yunan kabinesi
ve kral ülkeyi terk edip Kahire’ye yerleşti;
Alman, İtalyan ve Bulgar ordularının
kontrolünde Yunanistan üç işgal bölgesine ayrıldı.
31.Akropolis’teki svastika (gamalı haç)
söküldü; bu, direnişin ilk simgesel
eylemiydi.
Haziran
22. Almanya, İtalya ve Romanya Sovyetler Birliği’ne saldırdı;
Türkiye tarafsızlığını ilan etti.
26. Finlandiya Sovyetler
Birliği’ne savaş ilan etti.
18. Türkiye-Almanya Dostluk ve Saldırmazlık Antlaşması imzalandı.
22. İlk Yugoslav Partizan birliği Sisak (Hırvatistan) bölgesinde kuruldu;
Hırvatistan’da isyan başladı.
24. Bulgaristan Komünistleri silahlı direnişe girişti.
25. Türk-Alman Antlaşması, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından oybirliğiyle
onaylandı.
29. Mussolini, “Büyük Arnavutluk”u ilan
etti.
20
16-30 XRONOLOGIO.indd Sec1:20
9/23/08 2:39:47 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Yıl
Ay
Dünya
GA
1941
Temmuz
12. Britanya ve Sovyetler
Birliği, Britanya’nın Sovyetler’e
yardımını teminat altına alan
bir antlaşma imzaladı.
24. Japonya, Fransız
Hindiçin’ini işgal etti.
26. ABD, Japonya’yla ticareti
durdurdu.
7. Sırbistan’da Partizan ayaklanması
başladı.
13. Karadağ’da Partizan ayaklanması
başladı.
22. Slovenya’da Partizan ayaklanması
başladı.
27. Bosna ve Hersek’te Partizan ayaklanması başladı.
Eylül
8. Almanya Leningrad’ı kuşattı.
19. Almanya Kiev’i işgal etti.
Yunanistan’da üç temel direniş örgütü
kuruldu: Ulusal Demokratik Yunan Birliği
(EDES), Ulusal ve Sosyal Kurtuluş (EKKA)
ve Ulusal Kurtuluş Cephesi (EAM); Ustaşalar, Zagreb’in yaklaşık 100 km. güneyinde toplama kampı kurdu; Romanya’da,
100.000’den fazla Yahudi Transnistria’ya
sürgün edildi ve sürgün edilenlerin büyük
bir kısmı kötü koşullar nedeniyle hayatlarını
kaybetti.
Ekim
17. Hideki Tojo, Japonya Başbakanı oldu.
Sırbistan’da, Alman işgal güçleri sivil halka
karşı misilleme hareketlerine girişti.
11. Makedonya’da Partizan ayaklanması
başladı.
21
16-30 XRONOLOGIO.indd Sec1:21
9/26/08 12:01:51 PM
KRONOLOJİ
Yıl
1942
Ay
Dünya
GA
Kasım
18. Britanya güçleri Libya’da taarruza geçti.
Sırbistan’da, Partizanlarla Çetnikler arasında
iç savaş başladı.
8. Arnavutluk Komünist Partisi kuruldu.
13. Almanlar, Çetniklerin, Yugoslav Partizanlarına karşı işbirliği koşullarını kabul etti. Buna
rağmen Çetnikler, Partizanlara karşı savaşı
sürdürdü; ancak Almanlarla çatışmaktan kaçındı.
Aralık
5. Almanların Moskova’daki
ileri harekâtı durduruldu.
7. Japonya, Pearl Harbour’ı
bombaladı.
8. Japonya, ABD ve
Britanya’ya savaş ilan etti.
11. Almanya ve İtalya, ABD’ye
savaş ilan etti.
12. Bağımsız Hırvatistan Devleti ABD ve
Britanya’ya savaş ilan etti.
13. Bulgaristan ABD ve Britanya’ya savaş
ilan etti.
Ocak
21. Rommel’in Afrika birlikleri
Libya’da karşı taarruza geçti.
Şubat
15. Japonlar Singapur’u işgal
etti.
Haziran
4-6. Midway Savaşı yapıldı.
21. Rommel, Tobruk’u işgal etti.
Temmuz
EAM, silahlı gerilla grupları (Ulusal Halk
Kurtuluş Ordusu – ELAS) kurmaya karar
verdi.
EDES’in silahlı kolu kuruldu.
22
16-30 XRONOLOGIO.indd Sec1:22
9/23/08 2:39:48 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Yıl
1943
Ay
Dünya
GA
Ağustos
12. Churchill ve Stalin, ABD
ve Özgür Fransa temsilcileriyle buluşarak, İkinci Cephe’yi
tartıştı.
13. General Montgomery,
Mısır’daki Britanya kuvvetlerinin komutasını aldı.
19. Dieppe’de müttefiklerin
kanalı geçme harekâtı felaketle
sonuçlandı.
Alman işgal güçleri, 1942 yazının sonlarında, Yahudilerin neredeyse yüzde 90’ını
öldürerek, Sırbistan’daki “Yahudi sorununu çözdü”.
25. Zeri i Popullit’in (Halkın Sesi; Arnavutluk Komünist hareketinin ideolojik resmi
yayın organı) ilk sayısı çıktı.
Eylül
22. Almanlar, Stalingrad şehir
merkezine ulaştılar.
Bir Britanya görev birliği gizlice Yunanistan’a
çıktı.
16. Peza Konferansı toplandı; Arnavutluk Antifaşist Ulusal Kurtuluş Cephesi kuruldu.
Ekim
23. Montgomery güçleri, Mısır’da
El Alamein’e taarruza geçti.
Arnavutluk’ta antikomünist programı olan
“Balli Kombetar” politik örgütü kuruldu.
Kasım
8. Fas ve Cezayir’e ilk büyük
Müttefik çıkarması yapıldı.
13. Tobruk, Britanya tarafından
geri alındı.
19. Sovyetler, Stalingrad’ta karşı
taarruza geçti.
12. Türkiye’de Varlık Vergisi yürürlüğe
girdi.
25. Yunanistan’da, Britanya, EAM ve EDES
ortak harekâtıyla Gorgopotamos Demiryolu
Köprüsü havaya uçuruldu.
26. Bosna ve Hersek’te, Bihaç’ta, Partizanlar en üst politik organ olarak, AVNOJ’u
(Yugoslavya Halklarının Kurtuluşunun Antifaşist Konseyi) kurdular.
Ocak
31. Stalingrad’ta General Paulus, Alman Altıncı Ordusu’nu
teslim etti.
Mart
5. Müttefiklerin Ruhr bombardımanı başladı.
5. Atina’daki genel grev Yunan işçilerinin askere alınmalarını engelledi.
Mart-Mayıs: Bulgaristan toplumu “Nihai
Çözüm”e başarıyla karşı koydu ve Bulgar
Yahudileri Mart-Haziran aylarında sürgün
edildi; 50.000 Yahudi Selanik’ten Auschwitz’e
sürüldü.
23
16-30 XRONOLOGIO.indd Sec1:23
9/23/08 2:39:48 AM
KRONOLOJİ
Yıl
Ay
Dünya
GA
Haziran
13. Mihver güçleri Tunus’ta yenilgiye uğratıldı; Afrika cephesinde savaş sona erdi.
14. Otocac’ta Partizanlar Hırvatistan’ın en
üst politik organı olarak ZAVNOH’u (Hırvatistan Halklarının Kurtuluşunun Antifaşist
Konseyi) kurdular.
Temmuz
5-17. Doğu Cephesi’nde,
Kursk’taki çok büyük tank
savaşı Sovyet zaferiyle
sonuçlandı.
9. Müttefikler Sicilya’ya
çıkarma yaptı.
25. Mussolini görevden alındı
ve tutuklandı; yerine Pietro
Badoglio geçti.
10. Arnavutluk Ulusal Kurtuluş Ordusu kuruldu.
Ağustos
2. Arnavutluk Ulusal Kurtuluş Ordusu ile
Balli Kombetar arasında Mukje Anlaşması
imzalandı. Anlaşma birkaç gün sonra Arnavutluk Komünist Partisi (CPA) ve Ulusal
Kurtuluş Konseyi tarafından reddedildi.
28. Bulgaristan Kralı III. Boris, Sofya’da
öldü; II. Simeon kral ilan edildi.
Eylül
3. Müttefikler, Messina
Geçidi’nden İtalyan anakarasına çıkarma yaptı.
8. İtalya Müttefiklere teslim
oldu.
12. Mussolini SS’ler tarafından
Almanya’ya kaçırıldı.
Ekim
13. İtalya, Almanya’ya savaş ilan
etti.
8. Partizan birlikleri Split’i (Hırvatistan) kuşattı
ve burada muazzam miktarda İtalyan ikmal
malzemesi ele geçirildi.
9. Bulgaristan’da kral naipliği için seçim yapıldı.
Prens Kiril, profesör Filov ve General Mihov
9. 10 Ekim - Yugoslav Partizanları on İtalyan
birliğini silahsızlandırdı; bunlardan iki tanesi
Partizanlara katıldı.
17. Yugoslav Partizanlarına yardım için
Britanya-Amerikan askeri birliği Bosna ve
Hersek’in batısındaki kurtarılmış bölgeye
ulaştı.
20. ZAVNOH, İtalya tarafından işgal edilen toprakların Hırvatistan ve Yugoslavya ile yeniden
birleştirildiğini ilan etti.
24
16-30 XRONOLOGIO.indd Sec1:24
9/23/08 2:39:48 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Yıl
1944
Ay
Dünya
GA
Kasım
7. Kiev kurtarıldı; Dinyeper’deki
Alman savunması çökmeye
başladı.
28. 1 Aralık - Churchill, Roosevelt ve Stalin, Fransa’nın işgalini konuşmak üzere Tahran’da
buluştu.
20. Kral Zogu yandaşları, Abaz Kupi önderliğinde,
savaştan sonra Arnavutluk’ta Zogu monarşisini
yeniden tesis etmek için “Legaliteti” Partisi’ni
kurdular.
29. Bosna ve Hersek’teki Jajce’de, AVNOJ, Partizan hükümetini (NKOJ-Yugoslavya’nın Kurtuluşu
Ulusal Komitesi) kurdu.
Aralık
24. Eisenhower, Avrupa’nın doğrudan işgalini emretti.
7. Roosevelt, Churchill ve İnönü, Kahire’de
bir araya geldi.
Ocak
27. Sovyetler, Leningrad’ta Almanları yenilgiye uğrattı.
Bulgaristan’da silahlı direniş gerçekleştirmek üzere bir Jandarma gücü oluşturuldu.
8. Churchill, NKOJ (Yugoslav Partizanlarının hükümeti) başkanına yazdığı mektupta,
Britanya’nın Çetniklere yardıma son vereceğini bildirdi. O günden sonra bütün yardımlar yalnızca Partizanlara yapıldı.
Mart
15. Japonya, Hindistan’ı işgal
etti.
10. EAM, Kahire’deki resmi hükümete paralel ikinci bir Yunan yönetimi olarak, Ulusal
Kurtuluş Politik Komitesi’ni (PEEA) kurdu.
25
16-30 XRONOLOGIO.indd Sec1:25
9/23/08 2:39:48 AM
KRONOLOJİ
Yıl
Ay
Dünya
GA
Mayıs
9. Sovyetler Sivastapol’u geri
aldı.
18. Almanlar Monte
Cassino’dan çekildi.
Lübnan’da imzalanan bir mutabakatla, Yunanistan Başbakanı olarak G.
Papandreou’yu tanıyan, bir Yunan ulusal
koalisyon hükümeti kurulması kararlaştırıldı.
100.000’den fazla Yahudi Macaristan
yönetimindeki Kuzey Transilvanya’dan
Alman toplama kamplarına sürgün edildi.
24. Arnavutluk Komünistleri Parmet
Kongresi’nde, en yüksek yasama organı
olarak Ulusal Kurtuluş Antifaşist Konseyi’ni
oluşturdular ve geçici hükümet görevini
üstlenecek bir Komite oluşturdular.
Haziran
6. D-Day. Müttefikler
Normandiya’ya çıkarma yaptı.
1. Bulgaristan’da Ivan Bagryanov başkanlığında yeni kralcı hükümet kuruldu.
Temmuz
20. Hitler’e karşı başarısız bir
suikast girişimi gerçekleştirildi.
25. Müttefikler Normandiya’da
taarruza geçmeye başladı.
Ağustos
15. Müttefikler Güney Fransa’ya
çıkarma yaptı.
25. Paris kurtarıldı.
2. Türkiye Almanya’yla ilişkilerine son verme kararı aldı.
12. Churchill ve Tito, Napoli’de buluştu.
23. Romanya’da askeri darbe: Komünistlerin ve belli başlı diğer partilerin bir koalisyonunun desteklediği Kral Michael,
Antonescu ve hükümet üyelerini tutukladı;
Romanya Sovyetler’e teslim oldu.
26. Bulgaristan Başbakanı Bagryanov tarafsızlık ilan etti ve Ankara’da ABD ve Britanya ile ilk müzakerelere başladı. Ayrıca,
Kahire’ye de bir heyet gönderdi.
29. Yugoslavya Kralı İkinci Peter, Draza
Mihailoviç’i tanımadığını, Yugoslav direnişinin lideri olarak Tito’yu tanıdığını ilan etti.
30. Paveliç, Bağımsız Hırvatistan
Devleti’ndeki bir darbeyi engelledi ve Mihver güçlerine sadakatini sürdürdü.
26
16-30 XRONOLOGIO.indd Sec1:26
9/23/08 2:39:48 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Yıl
Ay
Dünya
GA
Eylül
3. Brüksel kurtarıldı.
19. Finlandiya ile Müttefikler
arasında ateşkes antlaşması
imzalandı.
25. Müttefikler İtalya’da Gotik
Hat’tı yardılar.
Partizanlar ve Kızıl Ordu birlikleri Sırbistan’ın
kurtuluşu için savaşa giriştiler.
2. Bulgaristan’da kral naipleri, Konstantin
Muraviev başkanlığında, Rus yanlısı politik
partilerden oluşan bir hükümet atadı; bu 1934
Mayıs’ından beri politik partilerin kurduğu ilk
hükümet oluyordu.
3. G. Papandreou başkanlığında yeni bir
Yunan ulusal koalisyon hükümeti kuruldu.
5. Sovyetler Birliği, Bulgaristan’a savaş ilan
etti.
8. Kızıl Ordu Bulgaristan’a girdi; Sovyetler
Birliği ile Bulgaristan arasında ateşkes antlaşması imzalandı; Bulgaristan Almanya’ya
savaş ilan etti.
9. Bulgaristan’da hükümet devrildi ve yerine
Komünistlerin ağırlıkta olduğu, Zveno Partisi
lideri Kimon Georgiev’in başı çektiği Vatan
Cephesi kuruldu.
12. Romanya, Müttefiklerle ateşkes antlaşması imzaladı; Besarabya ve Kuzey
Bukovina’da Sovyet yönetimini ve Sovyetler
yönetimindeki Müttefik Kontrol Komitesi’nin
nihai otoritesini kabul etti.
Ekim
2. Varşova’nın birkaç mil dışında Sovyet ordusu mola verip
ikmal yaparken şehirde çıkan
bir ayaklanma Almanlar tarafından bastırıldı; Müttefikler West
Wall’ı geçerek Almanya içlerine
ilerlemeye başladı.
9. Churchill-Stalin Moskova’da
“Yüzde anlaşması”na vardılar.
23. Müttefikler de Gaulle’ü geçici Fransız hükümetinin geçici
başkanı olarak tanıdılar.
5. Britanya, Yunanistan’a çıkarma yaptı.
8. Bulgaristan, Almanya’ya karşı askeri
harekâta başladı.
12. Alman ordusu Atina’yı terk etti.
14. Britanya güçleri Atina’ya girdiler.
18. Yunan hükümeti Atina’ya girdi.
20. Sovyet Kızıl Ordusu ve Yugoslav
Partizanları Belgrad’ı kurtardılar.
23. Ulusal Kurtuluş Antifaşist Komitesi,
Arnavutluk’un Geçici Demokratik Hükümeti haline geldi ve Enver Hoca da
başbakan oldu.
25. Transilvanya toprakları Romanya ve
Kızıl Ordu ortak harekâtıyla Macar ordusundan temizlendi.
28. Antifaşist koalisyonla Bulgaristan
arasında ateşkese varıldı.
27
16-30 XRONOLOGIO.indd Sec1:27
9/23/08 2:39:48 AM
KRONOLOJİ
Yıl
1945
Ay
Dünya
GA
Kasım
7. Roosevelt dördüncü dönem
ABD Başkanı olarak seçildi.
13. Partizanlar Üsküp’ü kurtardı.
29. Arnavutluk Almanlardan kurtarıldı.
Aralık
15. ABD, Filipinler'de Mindoro’ya
çıkarma yaptı.
3. EAM, Atina’da bir gösteri düzenledi
ve bu gösteri kanlı bitti; EAM-ELAS ile
Britanya’nın desteklediği hükümet güçleri
arasında çatışmalar başladı.
Ocak
17. Varşova, Sovyetler tarafından işgal edildi.
19. Almanya, Doğu Cephesi’nden
tamamen çekildi.
20. Macaristan Müttefiklerle
ateşkes antlaşması imzaladı.
Romanya’dan yaklaşık 70.000 Alman kökenli insan SSCB’ye sürgüne yollandı.
Şubat
4-11. Churchill, Roosevelt ve
Stalin, Yalta’da bir araya geldi.
8. Müttefikler büyük bir taarruz
başlatarak Ren Havzası’na
erişti.
13-14. Müttefiklerin hava
bombardımanı Dresden’i yerle
bir etti.
19. ABD, Iwo Jima’ya çıkarma
yaptı.
Yunanistan’da, monarşinin geleceği hakkında bir halk oylaması yapılmasını ve
genel seçim örgütlenmesini, gerilla örgütlerinin dağıtılmasını ve ELAS’ın silahlarını
teslim etmesini karara bağlayan Varkiza
Anlaşması imzalandı.
23. Türkiye, Almanya ve Japonya’ya
savaş ilan etti.
Mart
3. Finlandiya Almanya’ya savaş ilan etti.
9. ABD Tokyo’yu bombaladı.
22. Patton, Oppenheim’da
Ren’i geçti.
23. Montgomery, Ruhr’un kuzeyinden Ren’i geçti.
6. Sovyetler, Romanya’da Petro
Groza’nın başkanlığında, Komünistlerin
kontrolünde bir koalisyon hükümetinin
atanmasını dayattı.
7. Demokratik Federatif Yugoslavya Geçici Hükümeti oluşturuldu ve Tito başbakan
oldu. Sürgündeki hükümet üyeleri üzerinde Partizan hâkimiyeti kuruldu. (23:5)
28
16-30 XRONOLOGIO.indd Sec1:28
9/23/08 2:39:48 AM
Yıl
Ay
Dünya
GA
Nisan
12. Roosevelt öldü; Harry
S.Truman başkan oldu.
23. Sovyetler Berlin’e girdi.
25. ABD ve Sovyet güçleri Elbe
Nehri’nde karşılaştı; Birleşmiş
Milletler San Francisco Konferansı başladı.
28. Mussolini, İtalyan Partizanlar tarafından kurşuna dizildi.
30. Hitler Berlin’de intihar etti.
6. Saraybosna kurtarıldı.
14. Komünistlerin hâkimiyetinde Federatif
Hırvatistan Devleti Hükümeti kuruldu.
28. ABD, Tito’nun Geçici Yugoslavya
Hükümeti’ni tanıdı.
Mayıs
1. Berlin Sovyet güçlerine
teslim oldu.
7. Almanya resmi olarak teslim
oldu.
2. Yugoslav Partizan ordusunun Trieste’ye
girişi, bu bölgenin İtalya ile Yugoslavya
arasında, A ve B Bölgeleri şeklinde, kesin
olarak bölünmesine neden oldu.
6. Paveliç ve hükümet üyeleri Zagreb’den
Avusturya’ya kaçtı.
8. Partizanlar Zagreb’i kurtardı.
Haziran
5. Müttefikler Almanya’yı dört
işgal bölgesine ayırdı.
26. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi 50 ülkenin temsilcileri tarafından imzalandı. Birleşmiş
Milletler kuruldu.
10. AVNOJ, Yugoslavya’nın Geçici Halk
Meclisi oldu.
Temmuz
17. 2. Churchill, Stalin ve Truman, Avrupa’da barışı ve
Japonya’ya nihai saldırıyı planlamak üzere Potsdam’da bir araya geldi.
Ağustos
6. Hiroşima’ya atom bombası
atıldı.
9. Nagazaki’ye atom bombası
atıldı.
14. Japonya teslim oldu.
29
16-30 XRONOLOGIO.indd Sec1:29
9/23/08 2:39:48 AM
Harita I: kinci Dünya Sava!õ , 1939-1942
Uluslarası sınırlar, Ocak 1938
Uluslararası sınırlar, Kasım 1942
Alman idari birimleri ve diğer bağlı
toprakların sınırları, 1942
Alman kaza sınırları, 1942
Sovyetler Birliği batı sınırı,
Haziran 1941'den önce
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri
sınırları, Haziran 1941'den önce
Alman-İtalyan anlaşmalı askeri sınırı
Büyük Almanya, 1942
Alman sivil idaresine bağlı topraklar, 1942
Alman askeri işgaline bağlı topraklar, 1942
İtalya, 1942
İtalyan yönetimine bağlı topraklar, 1942
Mihver devletleri ile işbirliği yapan devletler
Alman ve İtalyan kuvvetleri
tarafından işgal edilen devletler
İşgal edilmemiş sovyet toprakları
Tarafsız devletler
Ülke başkentleri
Bağlı toprakların yönetsel merkezleri
Alman bölgeleri, eyaletleri ve Alman idari
birimleri (Aib) merkezleri
Kaza merkezleri
Diğer şehir ve kasabalar
STRIA Bölge, Aib ve kazaların
merkezleri dışındaki isimleri
Toplama ya da köle-emeği kampı
Ölüm kampı
30
16-30 XRONOLOGIO.indd Sec1:30
9/23/08 2:39:48 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
I. BÖLÜM: POL"T"KALAR
Bu bölümün amacı, belli bir çerçeve oluşturmaktır; bu yüzden seçilmiş belgelerin çoğu, diğer bölümlerden farklı olarak, politik tarihe aittir. İlk başta, zamanın önde gelen az sayıdaki liderleri takdim edilecektir;
bu da bize olayları yaratanları da olayların kendileri kadar iyi anlamamız için eşsiz bir fırsat sunacaktır.
Dolayısıyla bilgi ve belgeler, konuyla ilgili olduğu oranda, analitik amaçla değerlendirilmiştir. Bu özetlerden
sonra, yönetici yapılanmaların kendi eylemlerini ve/veya bizatihi varlıklarını haklılaştırma gerekçelerini
oluşturan belli bazı ideolojik önermeler ve yine direniş hareketlerinin ideolojik tonu ağır basan bazı önermeleri gelecektir.
Alt bölüm olan Ordular ve Askerler, anlaşılabilir nedenlerle, biraz geniş tutulmuştur. Bu, bazı ülkelerde çok sayıdaki ordunun (işgal kuvvetleri, işbirlikçi güçler, direniş hareketleri) görece küçük bir alanda
karşı karşıya gelişleri sonucunda oluşan bir duruma denk düşer. Biz, elimizden geldiğince, bu orduların
faaliyetlerini, ideolojik dayanaklarını, amaçlarını ve (çoğu zaman çok karmaşık olan) karşılıklı ilişkilerini
açığa çıkarmaya çalıştık. Ayrıca, savaştaki taraflar ve komşu ülkeler arasındaki ilişkilerle ilgili belgeleri de
burada bulacaksınız.
Bu bölümün sonuç bölümü olan Dinsel Örgütlenmeler’de, savaş sırasında dini örgütlenmelerin eylemleriyle ilgili belgeler göreceksiniz; burada, dini örgütlenmelerin savaşa, savaşan taraflara, öteki millet/din
mensuplarına, savaşın getirdiği acılara, savaş suçlarına vs. karşı kesin ve açık olarak nasıl tutum takındıkları ortaya konulacaktır.
Ia. Liderler ve "deolojiler
I-1. Churchill’in Partizanlara gönderdi i elçi
Fitzroy MacLean’õn 1943’te Tito hakkõnda
yazdõklarõ
“Tito, orta boylu ve itinayla tıraş olmuş biri. Yüzü
güneş yanığı, saçları çelik grisi. Çok kararlı bir
yüz ifadesi var; mavi gözleri ışıltılı. […] Rusya’da
gördüğüm Komünistle kıyasladığımda, bu adam
hakkında edineceğim izlenimi merak ediyordum.
[...] Bir özelliği beni hemen çarptı: Sorunu her
açıdan ele almaya ve gerekirse, anında karar
vermeye hazır biri. Kendine güveni tam görünüyordu. Bu adam usta, acemi değil. Bir Komünistte böylesine bir kendine güven ve metanet
görmek benim için tamamen yeni bir şeydi. ”
Fitzroy MacLean’õn 1944’te, Partizan
Belgrad’õnda, Tito’yla konu!masõ1
Bu defa Tito’ya, Vis Adası’nı gizlice terk ederek
Müttefikleri ne kadar kızdırdığını anlattım. […]
Tito’ya Churchill’in, onun bu davranışından ötürü
çok kırıldığını söyledim. Ayrıca ona bazı astlarının anlamsız davranışlarından, onun yokluğunda
ortaya çıkan anlaşmazlıktan ve sayısız küçük pürüzden söz ettim.
Bunun kendisini samimi olarak üzdüğü belliydi.
Bana astlarının bize karşı anlayışsız davrandıklarını duymaktan üzgün olduğunu ancak her şeyin çok geçmeden rayına oturacağını söyledi. […]
Buna sevindiğimi ifade ettim ve ekledim: “Ancak,
öyle görünüyor ki, bütün bunların nedeninin sizin
1
Tito’nun, Stalin’i ziyaret etmek için, Britanya güçleri tarafından korunduğu Vis Adası’ndan gizlice ayrılmasından sonraki ilk
karşılaşmaları.
31
31.63 KEF-Ayeni.indd 31
9/23/08 2:40:33 AM
POLİTİKALAR
ortadan kayboluşunuz ve bize yerinizi söylememeniz olduğunu anlamıyorsunuz.” Ama Tito söylediklerimi ya anlamadı ya da anlamak istemedi
ve tüm masumiyetiyle şöyle dedi: “Kısa bir süre
önce, Churchill Başkan Roosevelt’le buluşmak
için Quebec’e gitti ve benim bundan ancak döndüğünde haberim oldu: ama ben yine de hiç alınıp gücenmedim.”
G1:Partizan “Halkõn Kurtulu!u Hareketi’nin
Lideri Josip Broz Tito ve “Anavatandaki
Yugoslav Ordusu”nun (Çetnikler) Komutanõ
General Draza Mihailoviç
MacLean, s. 14-15, 240-241.
Josip Broz Tito, 1892 yılında Zagreb
yakınlarındaki Kumroveç’te doğdu. Ticareti öğrendikten sonra çilingirlik ve fabrika
işçiliği yaptı. Birinci Dünya Savaşı’nın başlarında Tito Avusturya-Macaristan ordusuna yazıldı
ve Doğu Cephesi’ne gönderildi. Ruslar tarafından esir alınan Tito, Rusya’da iki yıl geçirdi ve
burada Bolşevik fikirlerle tanıştı. 1920 yılında, yurduna, yeni kurulmuş bir devlet olan Yugoslavya’ya
döndü. Komünist Parti’ye katıldı ve bazı
faaliyetleri yüzünden tutuklanıp birkaç yıl hapis
yattı. 1937 yılında Yugoslav Komünist Partisi’nin
başına geçen Tito, 1941’den sonra direniş
hareketinin en başta gelen örgütleyicisi, sonra da Partizan güçlerinin “Genel Komutan”ı
oldu. Savaştan sonra Yugoslavya Başkanı olan
Tito ölünceye kadar bir diktatör olarak ülkesini
yönetti.
MacLean, Tito’nun hangi yönlerindenhoşlanmıştı? Hangi yönlerinden hoşlanmamıştı? Tito neden MacLean üzerinde iyi bir
izlenim bırakıyor? (Komünist olarak nasıl bir
üne sahipti?) İlişkilerinin bozulmasına neden
olan şey neydi? Size göre, Tito Britanyalı
müttefiklerine karşı doğru mu davranmıştır?
Tito’nun son buluşmalarında MacLean’a karşı “pervasız” davranışı taraftarlarınca takdirle
karşılanmıştır çünkü onlar bunu Yugoslav bağımsızlığının kararlı ruh hali olarak görüyordu.
Bu konuda sizin fikriniz nedir? Britanya eşitlik
temelinde bir ilişki mi istiyordu yoksa amacı
Partizanlar üzerinde hâkimiyet kurmak mıydı?
Beograd, Narodna biblioteka Srbije, Zbirka plakata
(Belgrad, Sırbistan Ulusal Kütüphanesi, Poster Koleksiyonu).
Çeviri:
“100.000 Reichsmark altını ödül!
Komünist lider Tito’yu ölü ya da diri yakalayan
kişi 100.000 Reichsmark altınıyla ödüllendirilecektir.”
“100.000 Reichsmark altını ödül!
Çete lideri Draza Mihailoviç’i ölü ya da diri
yakalayan kişi 100.000 Reichsmark altınıyla
ödüllendirilecektir.”
32
31.63 KEF-Ayeni.indd 32
9/23/08 2:40:34 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
I-2. Paveliç’in foto rafçõsõ 1961 yõlõnda onun
ki!ili i hakkõnda ipuçlarõ veriyor
G2. Ante Paveliç
Paveliç’in yüzünü fotoğraflamak tam anlamıyla
bir belaydı; çünkü bütün fotoğraflarda, gerçekte
olduğu gibi, yani kasvetli ve o bildik, gangsteri andıran ifadesiyle boy gösteriyordu. Tabii ki, karısı,
“Firavun’un Karısı Mara”, böylesi fotoğrafları sevmediği için çekimler onun kesin direktiflerine göre
yapılıyordu. […] Sonunda Mara, fotoğrafçıların
önündeyken kocasının yumuşak ve nazik bakmasını sağlayan en iyi yolu buldu: Paveliç poz verirken fıkra anlatılması emrini verdi.
Vojinoviç, s. 16.
Ante Paveliç, 1889 yılında, Bosna
ve Hersek’teki Bradina’da doğdu.
Avukatlık yapıyordu ve gençliğinden beri
Sağcı Parti’nin üyesiydi. 1929’da,Yugoslavya’da
bir diktatörlük rejiminin kurulmasının ardından, Paveliç ülkeyi terk etti ve kendisine bağlı
Ustaşa hareketiyle birlikte diktatörlük rejiminin
yıkılması ve Yugoslavya devletinin lağvedilmesi yönünde çalışmalara girişti. Faşist liderlerin,
özellikle de Paveliç’e yardımın Hırvatistan’ın
kıyı şeridinin İtalya’ya ilhakını kolaylaştıracağını düşünen Mussolini’nin sempatisini kazandı.
Yugoslavya’nın çöküşünün ardından, Mussolini ve Hitler, Paveliç’in bir kukla devlet olan
ISC’yi [Bağımsız Hırvatistan Devleti (bundan
sonra ISC)] kurmasını sağladılar. İkinci Dünya
Savaşı’nın bitiminde Paveliç yurtdışına kaçtı
(Arjantin, İspanya) ve 1959 yılında öldü.
Fotoğrafı dikkatlice irdeleyin. Sizce, fotoğrafçı doğru mu söylüyor? Fotoğraflarına bakarak bir insanın kişiliği hakkında
bilgi edinmek mümkün müdür? Gülemiyor
oluşu Paveliç’in kişiliği hakkında bize nasıl bir
fikir verir? (Kendini sonuna kadar ciddi bir lider
olarak düşünmekten alamıyor muydu acaba?)
Fotoğrafçı bunları Paveliç’in düşüşünden çok
sonra ortaya çıkarıyor; eğer bunları Paveliç
iktidardayken ortaya çıkarmış olsaydı, farklı mı
yorumlanırdı? Fotoğrafçı, Paveliç’in karısıyla
ilişkisinden bahsederken, ne demek istiyor?
www.pavelicpapers.com
Paveliç’in fotoğraçısının tanıklığıyla ilgili sorulara bakınız (metin I-2).
I-3. Mehmet #ehu ve Enver Hoca tasvirleri
“Birkaç gün sonra McLean döndü ve biz önde gelen liderleri Mehmet Şehu2 ve Enver Hoca3 olan
LNÇ’nin4 Genel Kurmay’ı Shtab’tan daha sonra çok
tekrarlanacak ziyaretlerin ilki gerçekleşti. Mehmet
Şehu otuz yaşlarında, kısa boylu, adaleli, esmer
ve soluk yüzlü biriydi; başka halkların başına gelen felaketler haricinde pek bir şeye gülmezdi. Akıcı
bir İngilizce’yle konuşuyordu, dile hâkimdi ve diğer
Arnavutlara göre askeri bilgisi yüksekti.
Enver Hoca, tümden farklı bir karakter sergiliyordu;
yumuşak tokalaşan, etli butlu, kocaman bir adamdı.
33
31.63 KEF-Ayeni.indd 33
9/23/08 2:40:35 AM
POLİTİKALAR
Askeri iddiaları olsa da, asker bir kişilik değildi; ama
Şehu’dan daha sosyaldi ve akıcı bir Fransızca’yla
konuşuyordu. Belki bizden hoşlanmamıştı ama en
azından bu duygularını gizlemeyi biliyordu: Halbuki
Şehu’yla birlikteyken bu düşmanlığı hemen hissediyordunuz. Hoca otuz beş yaşındaydı. Ergiri Ortaokulu ve Görice Lisesi’nin ardından, Fransa’da, Montpellier Üniversitesi’nde eğitimine devam etti ancak
burada sınavlarda başarısız olunca okulu bırakmak
zorunda kaldı. Sonra Brüksel’e, ardından hukuk
okumak için Paris’e geçti ama hiçbir zaman okulu
bitiremedi ve Tiran’da bir devlet okulunda Fransızca öğretmeni olarak çalışmak üzere Arnavutluk’a
döndü. Daha sonra, yine Fransızca öğretmeni olarak, Görice Lisesi’ne tayin edildi. Biz kendisini hep
“Profesör” Enver Hoca olarak tanıdık; muhtemelen
bu unvanı öğretmenlik yıllarından geliyordu. 1940’ta
öğretmenliği bıraktı ve Tiran’da tütüncü dükkânı işletmeye başladı; bu dükkân bir Komünist hücre ve
hükümet karşıtı unsurların buluşma yeriydi. 1941’de
Arnavutluk Komünist Partisi’nin kurulmasıyla, Parti
Merkez Komitesi’nin Genel Sekreteri oldu. Biz kendisiyle karşılaştığımızda muhtemelen bu görevini
sürdürüyordu.”
Smiley,5 s. 56.
Yukarıda anlatılan iki lider arasında ne gibi
farklar görüyorsunuz? Karakterlerindeki bu
farkların bu kişilerin başarıları açısından önemli
olduğunu düşünüyor musunuz? Yazar, Şehu ve
Hoca hakkındaki kişisel fikirlerine ilişkin okurlarına ne gibi ipuçları veriyor?
Mehmet Şehu, 10 Ocak 1913’te, Güney Arnavutluk’taki Çoruş’ta doğdu. 1930’ların başında Napoli’deki bir askeri lisede
eğitim gördü. 1937’den 1939’a kadar, İspanya İç Savaşı’nda Garibaldi Enternasyonal Tugayı’nda savaştı. 1939’dan 1941’e kadar,
Fransa’da bir toplama kampında tutuldu. 1942 yılından itibaren Şehu, Partizan hareketinin ve Arnavutluk Komünist Partisi’nin
çalışmalarının içinde yer aldı. 1944’ten 1945’e kadar, Antifaşist Ulusal Kurtuluş Konseyi’nin (geçici hükümet) bir üyesi olarak
çalıştı. Savaş sırasında Şehu, gaddarlığıyla ünlendi. Onun komutasında, Kuzey Arnavutluk dağlarındaki çoğu aşiret reisi infaz
edildi. Arnavutluk Alman işgalinden kurtulduktan sonra Şehu, Genel Kurmay Başkanı oldu. 1948’den 1954’e kadar, Bakanlar
Kurulu’nda başkan yardımcılığı ve Dışişleri Bakanı (ve gizli polis örgütünün başı) olarak görev aldı. 1954’te, Enver Hoca’nın ardından, Bakanlar Kurulu’nun Başkanı oldu ve 1981’e kadar bu görevini sürdürdü. Şehu, Enver Hoca’nın sağ kolu olarak görülmüş ve
Arnavutluk’un “ikinci adam”ı olarak saygın bir yere sahip olmuştur. İddialara göre, 1981’de Şehu, Enver Hoca’nın içe kapanmacı
politikalarına karşı çıktı. Sonrasında Şehu Yugoslav ajanı olmakla suçlandı ve 17 Eylül 1981’de yatak odasında, başına bir mermi
sıkılmış olarak bulundu. 18 Eylül tarihli resmi açıklamaya göre, bir sinir krizi sonrasında intihar etmişti, ki bu da Arnavutluk yasalarına göre suçtu. Şehu “halk düşmanı” ilan edildi ve Tiran yakınlarında boş bir araziye gömüldü. Ölümünden sonra, Şehu’nun
yalnızca Yugoslav ajanı değil, aynı zamanda CIA ve KGB ajanı da olduğu iddia edildi. Enver Hoca’nın Titoites (1982) kitabında
Şehu’nun karalanmasına ilişkin birkaç bölüm vardır. Bu kitap da olmasa, Şehu resmi Arnavutluk tarihinde hiç yer almayacaktı.
3
Enver Hoca 16 Ekim 1908 tarihinde Ergiri’de doğdu. 1934’te bursu bitinceye kadar Montpellier’de akademik çalışmalar yaptı.
Sonra 1935 sonlarına kadar kalacağı Paris’e geçti. Aynı yıl Paris’ten Brüksel’e taşındı ve Belçika’daki Arnavutluk Elçiliği’nde çalıştı. 1936’da, devrimci fikirlerinin ateşiyle yanmaya başladı. 1936’da, Arnavutluk’a döndü ve birkaç ay Tiran’da bir ortaokulda ders
vermeye başladı. 1937 Nisan’ında, Görice Lisesi’nde öğretmendi. 1939’da, “rejime karşı konular” öğrettiği için buradaki işinden
atıldı. 8 Kasım 1941’de, Arnavutluk Komünist Partisi’ni kurdu ve Geçici Merkez Komite üyesi seçildi. Kasım 1944’te, başbakan
seçildi ve 11 Ocak 1946’da, Bakanlar Kurulu’na başkan oldu. Enver Hoca, 11 Nisan 1985’te ölünceye kadar ülkesini bir diktatör
olarak yönetti.
4
LNÇ- Levizja Nacional Clirimtare (Ulusal Kurtuluş Hareketi) İkinci Dünya Savaşı sırasında Arnavutluk’ta Komünistlerin öncülüğündeki örgüttür. Ülkede en büyük silahlı direnişi bu hareket örgütlemiştir. Savaş sırasında ve sonrasında bütün diğer politik
örgütlenmeleri saf dışı bırakan LNÇ savaştan sonra ülkenin lider gücü haline gelmiştir.
5
David Smiley, Britanya ordusunda bir yüzbaşıydı ve Balkanlar’da, özellikle de Arnavutluk’ta Özel Operasyonlar Birliği’ne katılmak için gönüllü olmuştu. Smiley, İkinci Dünya Savaşı’nı ve Arnavutluk antifaşist direnişinin örgütlenmesi sırasında Komünistler
ve sonra kralcılarla ilişkilerini tüm canlılığıyla anlattığı bir kitap yazmıştır.
2
34
31.63 KEF-Ayeni.indd 34
9/23/08 2:40:35 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
I-4. Romanya’daki politik muhalefet lideri
Iuliu Maniu üzerine bir "ngiliz casusunun
gözlemleri
“Maniu […] bu zamana kadar herhangi bir ülkede
görülebilecek en az göze çarpan kahramanlardan
biriydi; dürüst, onurlu, doğru bildiğini söylemekten
çekinmeyen ve savaş üzerine tumturaklı laflar etmekten geri duran biriydi. Uysal bakan zeki gözleri vardı, yapılı sayılırdı ve nadiren resmi elbise
giyerdi; bu haliyle herkesin kafasındaki savaş zamanı bir direniş hareketi liderinden çok bir taşra
noterini andırıyordu. 1938’de, altmış sekiz yaşında olmalıydı ama genç gösteriyordu […]
Başından beri kendisine ve partisine yüksek yönetim standartları koymuştu. Her türlü antisemit gösteriyi engellemek için önlemler alınmıştı.
Maniu yabancı yatırımları teşvik etmiş ve mesai
arkadaşlarının bazıları hiç kuşkusuz ceplerini
doldurmuş olmasına rağmen, Maniu için rüşvet
alma fikri bile kabul edilemez bir şeydi. O ve bazı
arkadaşları –Ion Mihalache ve Ekonomist Madgaru gibi- bu yüzyıl içindeki en seçkin Romanyalılar
arasında sayılır.”
Porter, s. 18, 20.
I-5. Metaxas’õn bütün Yunan gazetelerinin
sahipleri ve yayõn yönetmenlerine hitabõ
(30 Ekim 1940)
Türkiye, 1916’da olduğu gibi Almanların müttefiki değil, İngilizlerin müttefiki. Bulgaristan, kuşkusuz, her
zaman olduğu gibi fırsat kolluyor ama her halükarda, şu an, en azından şimdilik, harekete geçmeye
cesaret edemiyor. Ama zaman, Mihver güçlerinin
lehine işlemiyor. Mihver devletlerinin muhaliflerinin yararına işliyor. Son olarak, Alman zaferi ancak
dünya hâkimiyeti yaratabilirse mümkün. Ne var ki,
dünya hâkimiyeti Dunkirk’le birlikte Almanya için
kesinlikle imkân dâhilinde olmaktan çıktı. […] Şimdi artık ben, İtalya’nın haksız saldırısından sonra,
Venizelos’un ebedi anısının politikasını izliyorum.
Bu, Yunanistan’ın politikasını, tıpkı bizim gibi, denizi
her zaman bölen bir engel değil, birleştiren bir yol
olarak gören Kuvvet’in politikasıyla özdeşleştirmek
demektir. […]
Yunanistan için, İngiltere doğal bir müttefiktir ve za-
man zaman tek başına kalsa bile, her zaman bizim
arkamızda olmuştur. Zafer onların olacaktır; başka
yolu yok. Bu, Anglosakson dünyasının bir zaferi olacaktır ve onların elinde, bugüne kadar nihai sonuca
gitmekte başarılı olamayan Almanya ise ezilmeye
mâhkumdur. Bu noktadan itibaren Mihver güçleri
Doğu yönünde de pürüzsüz bir zemin bulamayacaktır; Doğu her zaman gizemin yeri olmuştur. Ve her
zaman olduğu gibi bugün de, Doğu hiç olmadığı kadar beklenmedik gelişmelere ve gizemlere gebedir.
Dolayısıyla, sonunda zafer bizim olacak. […]
Bir halkın kendi başına kaldığı anlar vardır; eğer daima büyük bir halk olarak anılmak istiyorsa, hiçbir
zafer umudu olmadan bile savaşabilmelidir. Çünkü
yapılması gereken tek şey budur.”
Metaxas, s. 525-526.
28 Ağustos 1940’da, İtalya Yunanistan’a bir ültimatom verdi. 4 Ağustos 1936’dan
beri Yunanistan Başbakanı ve Diktatörü olan
Ioannis Metaxas hemen “OXI”, yani “HAYIR!”
dedi ve artık diktatörlüğü gözden düştüğünde
bile “OXI” Günü Yunanistan’ın ikinci büyük milli
bayramı olarak önemini korudu. 30 Kasım’da,
İtalyan birlikleri ileri harekâtlarını gerçekleştirmeyi ve uçakları bomba yağdırmayı sürdürdüğü bir sırada, Metaxas sansür altındaki Yunanistan gazetelerinin sahiplerini ve editörlerini
toplayarak onlara bir konuşma yaptı. Metaxas
29 Ocak 1941’de, Yunan birlikleri Arnavutluk
içlerinde ilerlerken öldü; 6 Nisan’daki Alman
işgalini görmedi.
Son paragrafı yorumlayın. Metaxas nasıl
bir etki yaratmaya çalışmıştır?
35
31.63 KEF-Ayeni.indd 35
9/23/08 2:40:35 AM
POLİTİKALAR
G3. 1940-41’de Arnavutluk cephesinde
talyanlara kar!õ sava!an asker ailelerine yardõm
için yapõlan piyangonun bileti
IEEE, To epos tou ’40. Laiki Eikonografia, 166.
Çeviri: “Yunanlar, Leonidas’ın yolundan yürüyen kahraman askerlerimiz iç
cephenin savunmasını size emanet etti.
Bu savunmanın silahlarından biri BÜYÜK
SAVAŞ PİYANGOSU’dur.
Bu yeni çekilişten elde edilecek gelirin
yarısı kışlık ihtiyaçlar, giyecek, yiyecek ve
ilaç almaları için savaşçılarımızın çocuklarına ve yaşlı anne babalarına verilecektir.
Diğer yarısı ise, her ay 10.000.000 drahmi
olmak üzere, bilet satın alan talihlilere dağıtılacaktır.
En büyük ikramiye 2.500.000 drahmidir.
200, 100 ve 50 drahmilik biletler vardır.”
I-6. Hitler’in Emri: No. 26 (3 Nisan 1941)
Balkanlar üzerinde müttefiklerle işbirliği
1. Yugoslavya’ya karşı askeri harekâtta Güneydoğu Avrupa devletleri aşağıdaki politik hedefleri
gözetmekle görevlendirilmiştir:
Banat bölgesini alacak olan Macaristan bu bölgeyi büyük bir ihtimalle işgal etmek zorunda kalacaktır; ancak düşmanı yok etmek için ek yardım
sağlama taahhüdünde bulunmuştur.
Bulgaristan Makedonya’ya geri dönecektir. Bu
yüzden büyük bir ihtimalle bütün dikkatini bu
bölgedeki saldırıya verecek, Alman tarafından
özel bir baskı görmeyecektir. Ayrıca, Bulgarlar
Türkiye’ye karşı, Alman tank birliğinin desteğinde,
sınırı savunmakla da yükümlüdür. Bu operasyon
için Bulgaristan ayrıca Yunan sınırına mevzilendirilen üç birliği görevlendirecektir.
Romanya’nın görevi, Almanya’nın olduğu kadar
kendi çıkarı için de, Yugoslavya ve Rus hudutlarını
korumakla sınırlıdır. Alman askeri görev kolunun
komutanı, Rusya karşısındaki savunma hazırlığını en üst düzeyde tutmakla ve Macarların İkinci
Ordusu ile Alman güçleri arasındaki ilişkiye zarar
vermemek için, Temeşvar çevresinde konuşlanan
Romanya kuvvetlerinin daha Doğu’ya kaydırılmasını sağlamakla yükümlü olacaktır.
Macaristan ve Alman görev kolları müşterek
harekâtı sonucunda en azından Romanya/Macaristan sınırını herhangi bir zorlukla karşılaşmadan
geçmelidir.
2. Askeri işbirliği ve yapılacak operasyonda, Komando örgütlenmesi için aşağıdaki hususlara
uyulacaktır:
Askeri harekâtın ortak yönetimi yanında, İtalyan
ve Macar kuvvetlerinin operasyon hedeflerinin
belirlenmesi benim sorumluluğumda olacaktır.
Bu, müttefiklerin duyarlılıklarını hesaba katacak
ve hem İtalyan hem Macar devletinin başkan ve
yöneticilerinin bağımsız liderler olarak ülkelerinin
ve askeri güçlerinin başında görünmelerini sağlayacak bir biçimde yapılmalıdır. […]
Hitlers Weisungen für die Kriegsfürung, s. 108-109.
36
31.63 KEF-Ayeni.indd 36
9/23/08 2:40:35 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
I-7. Ion Antonescu’nun6 “Yahudi Sorunu”
hakkındaki görüşleri
17 Eylül 1940
Propaganda, basın ve radyo, hem içeriye hem de
dışarıya karşı, mükemmel bir uyum içinde işlemelidir. Birlik için uğraş verilmeli, sorunlardan kaçınılmalıdır.
Dışarıya karşı:
Açıkça bildirilmelidir ki, dış politika açısından bizim
tek destek noktamız vardır; o da Mihver’dir. General Antonescu seleflerinin yolundan gitmeyecektir;
yürüyeceği tek yolu seçmiştir. Romanya’nın siyasi
ilkeleri, yüzde yüz, Mihver’le aynı paraleldedir. Biz
Mihver güçlerine sadık kalacağız; bu yolumuzdan
asla şaşmayacağız…
Yahudi sorunu hayati bir sorundur. Ben Yahudilerin aşamalı olarak –medeni yollarla- Romanya’nın
ekonomik yapısının dışına çıkarılmasına çalışacağım. Birlik sonrasında, gizlice gelip buraya yerleşmiş bütün Yahudileri ortaya çıkmaya ve ülkeyi
terk etmeye davet ediyorum. Yahudi sorununu
göz ardı etmek ve bu sorunun belli olan çözümünü görmemek bir Romanyalı olma ruhuna ihanet
etmek anlamına gelecektir. Şiddetli söylem ve eylem bu sorunu çözmez, yalnızca bunu yapanı küçük düşürür. General Antonescu, ekonomik hayatımızın dengesinin bozulmaması için, bu sorunu
yöntemsel ve tedrici olarak çözme sorumluluğunu
üstleniyor. Yabancı unsurların bünyeden atılması,
onların yerine yerli güçlerin geçmesi için şarttır.
Evreii din România între anii 1940-1944, c.II, b.44.
Bunlar basına, radyo ve telgraf
dairesine verilen emirlerdir ve nedeni
“Yahudi Sorunu”dur. Bu, daha önceki rejimin
basın üzerinde kurduğu politik sansürün nasıl
devam ettiğini göstermektedir.
Antonescu açısından, 1940’ta, Romanya’nın
asıl müttefiki kimdi? Antonescu’nun görüşüne göre, “Yahudi Sorunu”nu çözme yolları nelerdi? Romanya’nın bu durumunu, aynı dönemdeki başka devletlerin durumuyla kıyaslayınız.
“Yahudi Sorunu”nun 1940 yılında (topraklarının
üçte birini kaybettiği ve savaşa sürüklenmek
üzere olduğu bir tarihte) Romanya için gerçekten “hayati bir sorun” olduğunu düşünüyor musunuz?
I-8. Kral Mihai’nin7 Ülkesine Duyurusu
(23 Ağustos 1944)
Romanyalılar,
Tarihimizin bu en çetin günlerinde, halkımla birlikte ben de, ülkenin toptan bir felakete sürüklenmesini önlemenin yalnızca tek bir yolu olduğunu
düşünüyorum: Bu yol, Mihver güçleriyle ittifaka
son vermek ve Birleşmiş Milletler’e karşı savaşı
hemen durdurmaktır.
Romanyalılar,
Yeni bir ulusal birlik hükümeti, ülkenin kararlaştırılmış iradesini yerine getirmekle yükümlü olacak,
Birleşmiş Milletler’le barış yapacaktır. Romanya
Sovyetler Birliği, Büyük Britanya ve ABD’nin teklif
ettiği ateşkesi kabul etti. Bugünden itibaren, Sovyet güçlerine, aynı zamanda Büyük Britanya ve
ABD güçlerine karşı her türlü savaşa ya da düşmanca eyleme son verilmek zorundadır. Lütfen,
bu orduların askerlerine güvenin. Söz konusu
devletler ülkemizin bağımsızlığı ve iç işlerimize
müdahale etmeme hususunda garanti vermiştir.
Bu ülkeler, Transilvanya’yı bizden koparıp alan
Viyana hükümlerinin adil olmadığını kabul etmektedirler…
Romanyalılar,
Diktatörlüğün sonu gelmiştir ve onunla birlikte bütün baskılar da sona erecektir. Bu yeni hükümet
yeni bir çağın başlangıcı olacak, onunla birlikte
6
Ion Antonescu (1882-1946), asker ve politikacıdır. Romanya ordusunda önemli görevler almıştır. 4 Eylül 1940’tan 23 Ağustos 1944’e
kadar başbakanlık görevini üstlenmiş, 1940-1944 yılları arasında devlet başkanlığı yapmıştır. Hitler Almanya’sıyla ittifaka gitmiş ve savaş
suçlusu olarak yargılanıp idam edilmiştir (1946).
7
I. Mihai (1921-) Romanya’da 1927-1930 ve 1940-1947 yılları arasında kral olarak hüküm sürmüştür. 23 Ağustos 1944’te, politik
muhalefetin desteğini alarak, Ion Antonescu’yu tutuklayan Kral, Birleşmiş Milletler’e karşı yürütülen savaşın sona erdiğini duyurmuştur.
1947’de, tehditler üzerine, Romanya’yı terk etmek zorunda kalmıştır ve Romanya’nın bir halk cumhuriyeti olduğu ilan edilmiştir.
37
31.63 KEF-Ayeni.indd 37
9/29/08 4:21:03 PM
POLİTİKALAR
ülkede yaşayan bütün yurttaşların hak ve özgürlükleri teminat altına alınacak ve korunacaktır.”
Istora României între 1918-1944 (culegere), s. 261.
Yeni Romanya Hükümeti’nin gündemindeki ana
konular nelerdir? Eski Hükümet nasıl görülüyor?
İlk başta Kral Mihai faşist yanlısı lider Antonescu’yu
desteklemiş, sonra neden fikrini değiştirmiştir? Kral
samimi mi; yoksa sadece durumu kurtarmaya mı
çalışıyor? Politik görüşlerini değiştiren öteki lider
örneklerinden biriyle bu örneği karşılaştırın.
I-9. LNC’nin, Seyfulla Male ova8 tarafõndan
sergilenen, komünist ideolojisi
“İşgalcilere ve gerici aşiretlere karşı savaşan Arnavutluk halkı son zamanlarda politik olarak bilinçleniyor, kendi çıkarlarının farkına varıyor ve
Halk Demokrasisi’ne giden yoldan başka doğru
yolun olmadığını kavrıyor. Arnavutluk’ta gelecekte kurulacak rejimin doğası ve halkın demokratik
hareketi, insanların bugünkü savaşa katkıları ve
eylemlilikleriyle doğrudan bağlantılıdır. Bugün,
Ulusal Kurtuluş Savaşı kavgası içinde, geleceğin
Arnavutluk’unun kaderi belirleniyor. Arnavutluk
halkının çoğunluğunun Ulusal Antifaşist Kurtuluş
Cephesi etrafında toplanması, ülkenin en gelişmiş bölgelerinde özgür seçimleri örgütleyebilmemiz ve bütün Arnavutluk’tan temsilcilerin katıldığı
bir Kongre toplayabilmemiz, bugün Arnavutluk
Devleti’ni ve halkın politik iktidarını temsil eden
bir Antifaşist Konsey’e sahip olmamız, tümenler
ve tugaylardan oluşan bir ordumuzun, Alman birliklerine ve gerici çetelere direnebilen ve onları
yok edebilen bir halk ordumuzun varlığı... kısacası bütün bunlar Arnavutluk’ta bir demokratik halk
rejiminin zaferinin ilk garantileridir. […] Halkımız,
gerçekte bütün ilerici dünyayla birlikte, şimdiye
kadar kendisini baskı altına alıp sömürenlere, kan
ter içinde ürettikleri mahsullerini ellerinden alanlara izin vermeyecektir. Şimdiye kadar olanlar olmuş ve bitmiştir, artık tekrar etmeyecektir; insanlar öldürülmüş, halkın çıkarlarına karşı duranlar
ise üst makamları paylaşmıştır.”
Bashkimi (Birlik), Haziran 1944.
Seyfulla Maleşova, Arnavut antifaşist
direnişinin önde gelen komünist liderlerinden biriydi. Bu kaynakta sergilendiği haliyle,
LNC’nin komünist ideolojisi, savaştan sonra
ülkeyi yönetme yönündeki bir manifesto niteliği taşıyor; ortaya konulan gelecekteki yönetim
mantığı, bütün öteki grupları işbirlikçiler ya da
hainler olarak lekeliyor. Bu makaleyi okuyan
biri, savaş boyunca yürütülen komünist propagandanın niteliği hakkında gerçekçi bir fikir
edinebilir.
Bu alıntıdaki dili analiz ediniz. Bu makaledeki hangi unsurlar propaganda olarak
nitelenebilir?
I-10. Yugoslavya Komünist Partisi’nin Makedonya Bölge Komitesi’nin Makedon halkõ için
bir bildirisi
Kasım, 1941
…Bulgar hükümeti Kumanovo’da katliamlar yapmış, aralarında kadınların da bulunduğu, 7-8 kişiyi öldürmüştür. […] Kentlerimiz ablukaya alınmış,
işgale uğramış ve insanlarımız günlerce evlerinde
mahsur bırakılmıştır; Prilep’te (ve başka yerleşim
yerlerinde) yüzlerce insan tutuklanmış, sokaklar-
8
Seyfulla Maleşova, 1900 yılında, Permet yakınlarındaki Maleşov’da doğdu. 24 yaşındayken ilk şiirlerini ve makalelerini yazmaya
başladı. Sonraki yıllarda Komintern’in bir üyesi olarak Moskova’ya gitti. Aktif olarak İkinci Dünya Savaşı’na katıldı. Savaştan sonra,
Yazarlar Birliği’nin başına getirildi ve sonra Arnavutluk’ta Eğitim Bakanı oldu. Gete, Nekrasov gibi yazarların kitaplarını çevirdi. Liberal
politik görüşleri yüzünden komünist rejim tarafından hapse atıldı ve yirmi yıl hapiste kaldı. Seyfulla Maleşova 1971 yılında, sürgüne
gönderildiği Fier’de öldü.
38
31.63 KEF-Ayeni.indd 38
9/23/08 2:40:35 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
da insanlarımız dayaktan geçirilmiş, yüzlerine tükürülmüştür. Sokaklarda sık sık dürüst Makedonların, Makedon halkının en iyi evlatlarının, Bulgar
faşist polisi tarafından hapse atıldığına tanık olabilirsiniz. Bütün bunları kim yapıyor? Bulgarlar
mı? Hayır. Bulgar halkının bu işle hiçbir alakası
yoktur; bunları yapan Bulgar halkı içindeki, kendilerini birkaç kuruşluk kirli faşist gümüşüne satan hainlerdir. Bu hainler, canavar Hitler’e itaat
etmek, biz Makedonları Bulgarlar, Ruslar, Sırplar
ve öteki Slav halklarına karşı savaşa sokmak ve
onlardan nefret etmemizi sağlamak için ellerinden
gelen her şeyi yapıyorlar. Kana susamış Hitler,
Slav halklarının kökünü kazımak ve onları feodal
köleler, Alman kontları ve baronları için toprağı
ekip biçen köleler, haline getirmek istiyor. Kafasız
Hitler, Almanlara ekip biçecek toprak sağlamak
için Slav halkından 4-5 milyon insanın yerinden
yurdundan atılmasını emrediyor haykırarak; bu
yüzden, hakları ellerinden alınmış bütün halkların, özellikle az topraklı Slav halkının koruyucusu
Sovyet Rusya’ya, sosyalizmin vatanına saldırıyor.
Bugün, Sovyet halkının kahramanca savaşı, bütün Slav halklarının ortak düşmana karşı verdiği
bir kavgadır. Onların zaferi bizim de zaferimiz, faşizmin getirdiği köleliğe, açlığa ve teröre son verecek bir zafer, olacaktır.
Makedonya’da kurtuluş savaşı
ve devrim için kaynaklar, s. 28-29.
Bu bildirideki hedefler nelerdir? Yugoslav
Komünist Partisi’nin Makedonya Bölge
Komitesi’nin Bulgar halkına karşı tutumu nedir?
Makedon halkının mücadelesinde SSCB’nin
rolünü açıklayınız. Bir önceki kaynaktaki dille
bu bildirinin dilini kıyaslayınız.
Ia alt bölümünün tamamõna ili kin sorular:
Kaynaklar politik liderleri gerçekçi bir biçimde sunuyor mu? Liderlerin tasvirlerinde ne gibi
benzerlikler buldunuz? Liderlerin betimlenmelerinde gördüğünüz farklılıklar nelerdir?
Aynı dönemde kendi ülkenizdeki liderlere ait betimlemeler bulunuz. Arada benzerlikler görüyor musunuz?
Aynı liderin farklı betimlemelerini bulunuz. Aynı kişi, size göre, neden farklı biçimlerde anlatılmıştır?
Propaganda afişleri hakkında neler söyleyebilirsiniz; bu afişlerde gösterilenler nelerdir? Bunlar halka
ne anlatmak istiyor? Her kaynak için şunlara yanıt verin: Bu hangi ideolojiyi destekliyor? Savaş
sırasında propaganda neden önemliydi? Her ülke için belli başlı ideolojik ve politik çatışma alanlarının
hangileri olduğunu belirleyebilir misiniz? Bütün ülkelerde, size göre, ortak bazı eğilimler var mıdır; varsa
hangileridir?
39
31.63 KEF-Ayeni.indd 39
9/23/08 2:40:36 AM
POLİTİKALAR
Ib. Ordular ve Askerler
I-11. Arnavut direni inin faaliyetleri
hakkõndaki Amerikan raporu
“Ballistler9 ne İtalyanlarla ne de Almanlarla savaştan yanadır. İlk günlerde ana politikaları
“Müttefikler bizim için savaşsın” olmuştur. Ama
artık LNC10 konumunu güçlendirmiş ve savaşın
sonunda büyük bir ihtimalle ülkede hâkimiyeti
ele geçirecek bir konuma gelmiş olduğundan,
Ballistler huylanmaya başlıyorlar ve kendileri
kıllarını bile kıpırdatmadan LNC’yi silip süpürmesi için Almanları savaşa davet ediyorlar. Her
ne olursa olsun, görünen o ki, LNC’nin taktığı lakapla Centilmen Ballista doğru dürüst, hakkıyla
savaşmamakta kararlı. Belli bazı nokta atışları
ve eğlencelik suikastler yapacaklar belki ve bazıları da buna iç savaş diyecek; ama onlar ayağa kalkıp hiçbir zaman savaşmayacaklar. En
azından bütün işaretler bunu gösteriyor.”
Costa, s. 166.
Bu, Stratejik Hizmetler ve Özel Harekât Dairesi’nin Amerikalı temsilcisinin kendi komuta merkezine Arnavutluk
direnişinin faaliyetleri hakkında gönderdiği
23 Eylül 1943 tarihli bir rapordan alıntıdır.
I-12. Balkanlar’daki Müttefik temsilcilerinin
Arnavutluk’taki gerilla stratejileri hakkõnda
görü leri
BK aslında, “Şimdi örgütlenelim ama sonra savaşalım” diyor.
Ya da bir ek raporda belirtildiği gibi, “Britanyalılar
Draç’a çıktıklarında biz harekete geçeceğiz” deniyor.
LNC ise aslında diyor ki: “Şimdi örgütlenelim ve şimdi savaşalım. Arnavutluk toprağında tek bir Mihver
askeri kalmayıncaya kadar savaşı sürdürelim.”
Costa, s.167.
Bu, Balkanlar’daki Müttefik temsilcilerinin
kaleme aldığı, 1943 yılı içinde Balli Kombetar11 ve LNC’nin savaş stratejileri ve gerilla savaşı hakkında yazdığı raporlardan bir alıntıdır.
Yukarıdaki kaynakta belirtilen taktikleri
onaylıyor musunuz? Büyük Güçler savaşırken “küçük milletler”in gerçekten de gizlenmeleri gerektiğini düşünüyor musunuz?
Bu konulardaki tutumunuzu açıklayın.
I-13. Sofya’daki Hõrvat askeri ate enin
Makedonya’nõn durumu hakkõndaki görü leri
[…] Bulgarlarla Almanların ilişkileri iyi. Bir süre
önce Üsküp’teki bir gece kulübünde, bazı Alman
subayların bulaştığı, politik nitelikte bir olay yaşandı: Kulüpte müzik grubu Makedon milli marşını çalınca, ast rütbeli bir Bulgar subayı alkışlar.
Bunun üzerine üst rütbeli bir subay neden alkışlıyorsun diye onu azarlar. Ast rütbeli subay, “Makedon olan aynı zamanda Bulgar’dır” diye cevap
verir. Bu cevap üzerine üst rütbeli subay ona bir
tokat atar. Bu olay aynı kulüpte başka bir masada
oturmakta olan Alman subayların dikkatini çeker;
Ballista: Balli Kombetar üyelerine verilen ad.
LNC: Komünistlerin öncülüğündeki Ulusal Kurtuluş Hareketi.
11
Balli Kombetar (Ulusal Cephe) İkinci Dünya Savaşı süresince Arnavutluk’ta kurulan askeri ve politik örgütlenmeydi. İşgalcilere karşı
savaştı ancak bir noktadan sonra komünistleri yok etmek için Almanlarla işbirliği yapmaya başladı. Bu, Arnavut halkı nezdinde onları
aşağılamak için bir propaganda malzemesi olarak kullanıldı.
9
10
40
31.63 KEF-Ayeni.indd 40
9/23/08 2:40:36 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Almanlar, subaya adamı niye tokatladığını sorarlar ama subay cevap vermez ve mekânı terk eder.
Alman subaylar onu takip ederler ve dışarıda iyi
bir dayaktan geçirirler. Bu olay orada olan ve
Makedonya’yı seven herkeste belli bir hoşnutsuzluk doğurmuştur. […]
Dokumenti za borbata na makedonskiot narod
samostojnost i nacionalna drzava, s. 308-9.
Bu alıntı, Sofya’daki Hırvat askeri ateşesinin Hırvatistan Savunma Bakanı’na
sunduğu, işgal altındaki Makedonya’nın durumu hakkındaki geniş bir rapordan alınmış, küçük bir bölümdür. Bu biraz da tuhaf hikâye, o
zaman resmi olarak Bulgar toprağı sayılan Vardar Makedonyası’ndaki Bulgar ve Alman askeri
personeli arasındaki ilişkilerin bazı yanlarına
ışık tutuyor.
Makedonya’da Bulgar ve Alman askeri
personeli arasındaki ilişkileri anlatın.
G4. Yugoslav Makedonya’sõndaki fa ist
i gal sonrasõnda, Alman ordusunun yerini
Bulgar ordusu alõyor (Nisan 1941)
I-14 ve I-15.
Ulusal Kurtulu Cephesi’nin (EAM) (Sterea
Elada Komitesi) Deklarasyonu
DUYURU
Rumeli Halkına
Kardeşler,
Maske düştü, EDES örgütünün gerçek yüzü ortaya çıktı. Bu örgüte bağlı unsurlar Epir’de kuvvetlerimize arkadan saldırdı ve Ulusal Kurtuluş
Cephesi’nin yüksek rütbeli üyelerini hiçbir açıklama yapmaksızın tutukladı. Hedefleri açıktır: Alman ortaklarıyla işbirliği içinde, Yunanistan’ın özgürlüğü için mücadele eden Yunan halkının öncü
örgütü Ulusal Kurtuluş Cephesi’ni dağıtmaktır.
Kardeşler,
EDES örgütünü biliyoruz, onların alçak hainlerle
işbirliği içinde olduklarını biliyoruz […] . Onların
hedefini biliyoruz: Onlar Yunanistan’ı mahvetmek,
ulusal özgürlük hareketini çökertmek, Yunan halkına boyun eğdirmek ve bir diktatörlük rejimi dayatmak istiyorlar. Biz bütün bunları biliyoruz. Buna
rağmen, birliği korumak için yapabileceğimiz her
şeyi yapıyoruz çünkü bu Yunan halkının çıkarınadır; çünkü bu özgürlük mücadelesinin gerektirdiği
şeydir.
Ama şimdi EDES örgütü açıkça Almanlarla işbirliği yaptığından […] , katliamlar gerçekleştirmek,
özgürlük mücadelesini bölmek için Yunan halkına karşı ortak bir harekât örgütlediğinden, Yunan
halkının çıkarları adına, duyuruyoruz ki, onları
PARÇALAYACAĞIZ ve Yunan halkının kanlarıyla
kazandığı ve hâlâ uğruna kan akıttığı büyük özgürlük mücadelesine zarar veremez hale getireceğiz.
Kardeşler,
EAM-ELAS’a sonuna kadar inanın.
Saflarına katılın.
Sadece EAM halkın bağrından doğdu ve halk için
savaşıyor.
Vatanseverlikle uzaktan yakından alakası bulunmayan EDES örgütü tarafından yanlış yönlendirilmiş ve aldatılmış herkesi gözlerini açmaya ve
kutsal ÖZGÜRLÜK mücadelesinde bize katılmaya çağırıyoruz. Yaşasın EAM! Yaşasın ELAS!
Hainlere, istilacılara ve kendi ülke insanlarının katillerine ölüm!
EAM, STEREA HELLAS KOMİTESİ
КОМИТЕТОТ НА ЕАМ за СТЕРЕА ХЕЛАС
Fleischer, Stemma kai svastika, 2, s. 229.
41
31.63 KEF-Ayeni.indd 41
9/23/08 2:40:36 AM
POLİTİKALAR
Ulusal Demokratik Yunan Birli!i’nin (EDES)
Deklarasyonu , 1943
ULUSAL DEMOKRATİK
YUNAN BİRLİĞİ (EDES)
DUYURU
Bu ülkeyi gözden çıkaran, onun kutsal ve ulu geleneklerini ustaca ve sinsice kullanan, gereksiz
yere kurban üzerine kurban yaratan, her yerde
suikastlar ve terörist eylemler örgütleyen, iyi
yurttaşların varına yoğuna zorla el koyan, herkesi ve her şeyi sömüren Komünist Parti şimdi
de EDES’i suçlamaya cüret ederek, onun Alman
âşıklarından, Gestapo ajanlarından ve katillerden
kurulu bir örgüt olduğunu söyleyerek, bütün ar ve
utanma sınırlarını aşıyor!!! [...]
EDES bu hakaretlerin kendisine erişemeyeceği
ve kendisini etkileyemeyeceği kadar yüksektedir.
EDES’in saflarında modern Yunanistan’ın bütün
askeri zaferlerinin mimarları, bütün ahlaklı politik
şahsiyetler ve bu ülkenin bütün ilerici unsurları
bulunuyor.
EDES’in şiarı Halkçı Sosyalist Demokrasi’dir. Bu
sancağa sıkı sıkıya sarılmış ve onu her zaman
yükseklerde tutmuştur. Halkçı Sosyalist Demokrasi kurulup bütün Yunan halkının mutluluk kaynağı haline gelinceye kadar da tutacaktır.
EDES gerçek yurtseverlik ruhunun meşalesini taşıyor. Kökenleri ve uzun geçmişi, üyelerinin kişisel tarihi onu Yunanistan’ın bütün düşmanlarının
ve Sofyalı kana susamış canavarların amansız
düşmanı yapmıştır. […]
Yunan Demokratlar ve Vatanseverler!
Hainlerden ve karalamacılardan uzak durun.
Kurtuluş sevincimizi zehirlemek isteyenlerden
uzak durun. Kuzey Epir’de akan kanları inkâr
edip Bulgar ayılarıyla oynaşmaya devam edenlerden uzak durun. Barışınızın ve mutluluğunuzun düşmanlarından uzak durun. Tek kelimeyle,
Komünist Parti’den uzak durun. Nuh’un Gemisi
kadar saf ve ulvi, EDES saflarına katılın. Hakiki
Halk Gücünün güçlü dalgası, EDES’e katılın.
EDES
Fleischer, Stemma kai svastika, 2, s. 230.
Haziran 1941 başlarında, bütün Yunanistan, Alman, İtalyan ve Bulgar üçlü ittifakının işgali altındaydı. Almanlar acımasız bir işgal rejimi
dayatmış, ülkenin endüstrisini, tarımsal kaynaklarını yağmalıyor, Yunan halkından işgalin bedelini ödemesini istiyordu. 1941-1942 kışı boyunca
süren ve ardında on binlerce kurban bırakan
bir açlık felaketi yaşandı. Komünist Parti, Eylül
1941’de Ulusal Kurtuluş Cephesi’ni (EAM) kurdu.
Bu örgütün açıklanan iki hedefi vardı: Direnişi ve
Yunanistan’ın kurtuluşu ardından hükümeti kurmak için serbest bir seçim örgütlemek. Diğer küçük köylü ve sosyalist gruplar da EAM’ın yapısı
içinde yerlerini aldılar. Kısa bir süre sonra hareketin askeri kolu (ELAS) oluşturuldu. Geleneksel
“politik dünya”nın, liderlik yapmaktaki yetersizliği,
işgal altında daha da vahim bir hal aldı. Metaxas
diktatörlüğü süresince yaratılan politik boşluk, ülkenin liberal lider kadrosunun büyük çoğunluğunun sürgünde oluşu yüzünden büyüdükçe büyüdü. İki savaş arası dönemde küçük bir politik güç
olan komünistler çabucak bu boşluğu doldurdu.
Daha iyi ve daha adil bir dünya vaat ediyorlardı. Ayrıca, daha önceki dönemlerin, özellikle de
Metaxas döneminin baskı ve zulmünden kurtulan
komünistler yeraltında çalışma becerisi ve yeteneği geliştirmişlerdi. Parti liderliği hem EAM hem
de ELAS liderliğini sıkı bir kıskaç altında tutmakla
birlikte, bu hareketlerin saflarındaki insanların çok
büyük bir çoğunluğu komünist değildi. Birkaç komünist olmayan direniş grubu da ortaya çıkmıştı;
bunlardan en önemlisi Ulusal Demokratik Yunan
Birliği (EDES) eski liberal subaylar tarafından kuruldu. 1943 yılında, Yunan dağlarının büyük bir
bölümü direnişçilerin kontrolü altındaydı.
Sunulan bu iki kaynağı karşılaştırın. Bu iki
duyuru hangi ideolojileri temsil ediyor? Ne
tür tezler kullanıyorlar. Taraf seçmenin yalnızca
bir ideoloji meselesi olduğunu mu düşünürsünüz?
Nüfusun çoğunluğunun (o tarihte halkın ortalama
eğitim düzeyini göz önünde bulundurarak) bir
taraf seçmesi sizce kolay mıydı?
42
31.63 KEF-Ayeni.indd 42
9/23/08 2:40:36 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
G5: Yunanistan’daki solcu direni hareketinden (kadõn ve erkek) Partizanlarõn foto!rafõ
Atina, Savaş Müzesi; Britanya Koleksiyonu (Istoria, c.16, s. 16).
ELAS güçleri yürüyüş halinde. EAM/
ELAS işgale direnmek isteyen Yunanların
büyük bir kısmı tarafından desteklenmiştir ve
ülkenin Mihver güçleri tarafından işgali boyunca Yunanistan’daki işgal güçlerine karşı
çıkan en önemli gücü olmuştur.
I-16. Osvobodilna Fronta’nõn (OF) (Sloven Ulusu
Kurtulu Cephesi) Temel Amaçlarõ
1 Kasım 1941
1. Düşmana karşı acımasız bir silahlı mücadele verilecektir.
2. Bu eylemlilik Slovenlerin kurtuluşu ve birleşmesi
için temel oluşturacaktır.
3. Yugoslav uluslar topluluğunu doğal ve tarihsel bir bütün olarak gören Kurtuluş Cephesi (OF)
Yugoslavya’nın parçalanmasını kabul etmez. OF
bütün Yugoslav uluslarının bilinçlenmesi ve birliği
için savaşta her türlü çabayı gösterecektir. OF aynı
zamanda bütün Slav ulusların, büyük Rus ulusunun
şemsiyesi altında, her ulusun kendi kaderini tayin
hakkı temelinde, birleşmesi için mücadele eder. […]
5. OF içinde yer alan bütün gruplar birbirlerine sadık
kalmaya kararlıdır. […]
7. Kurtuluştan sonra, OF sonunda halkın demokrasisini hayata geçirecektir. Ulusal kurtuluşun ardından
gelen bütün sorunlar demokratik bir biçimde çözülecektir. […]
Nisan 1941’de, Almanya, İtalya ve
Macaristan’ın Slovenya’yı işgalinden kısa bir süre sonra, Slovenya Komünist
Partisi (CPS) Sovyetler Birliği’nin yardımıyla
Slovenya’yı kurtarmak amacıyla bir antiemperyalist cephe örgütledi. CPS’ye ek olarak,
antiemperyalist cephenin öteki kurucu grupları, Hıristiyan Sosyalistler, Sokol (Atmaca) diye
bilinen bir liberal grup ve çeşitli sol ve liberal
eğilimli aydınlardan oluşuyordu. Almanya’nın
Sovyetler Birliği’ne saldırısının (22 Haziran
1941) ardından, örgüt Sloven Ulusunun Kurtuluş Cephesi (Osvobodilna fronta slovenskega
naroda-OF) olarak yeniden adlandırıldı. 1941
yazında, OF işgalcilere karşı silahlı direniş
çağrısı yaptı. Farklı politik eğilimleri olan birçok insan Partizanların saflarına katıldı. 1941
güzünde, OF ideallerini sıraladığı, “OF’un temel amaçları” adıyla bir tüzük kaleme aldı. OF
farklı grupları bünyesinde barındırmakla birlikte, CPS kontrolü elinde bulunduruyordu. Kurtuluşun ötesinde, CPS’nin hedefi devrimdi ve
birçok insanı irkilten de buydu ve bu aynı zamanda Sloven topraklarında yer yer İç Savaş’a
neden oluyordu. Ama genelinde, Sloven halkın çoğunluğu, Yugoslavya’nın Kurtuluşu İçin
Antifaşist Konsey’e (AVNOJ) katılan OF’u destekliyordu. Slovenya’nın her tarafından gelen
delegelerin katılımıyla yapılan 1944’teki OF
Kongresi’nde, bir Ulusal Kurtuluş Komitesi
seçildi. Bir yıl sonra, komite parlamento tarafından yeniden yetkilendirildi ve geçici hükümetin bir bölümünü oluşturdu. Yugoslav Halk
Cephesi’nin bir parçası olarak OF savaştan
sonra, 1945’teki ilk seçimleri kazanarak iktidara geçti.
Belirtilen 7. amacı dikkatle okuyun.
Sizce bu amaç gerçekleşti mi?
Repe, Sodobna zgodovina, s. 187.
43
31.63 KEF-Ayeni.indd 43
9/23/08 2:40:36 AM
POLİTİKALAR
I-17, I-18, I-19.
Bir Partizan komutanõnõn günlü!ünden
Draza Mihailoviç’in Çavu Djordje Lasiç ve
Yüzba õ Pavle Djurisiç’e verdi!i talimatlardan
1 Kasım (1941)
Birkaç gece önce, Draza Mihailoviç’e bağlı 500
Çetnik’le çatışmaya girdik.Yenildiler ve yaklaşık
140’ını esir aldık. Birliklerimiz Pozega’da Çetnikleri dağıttı. Bu çatışmada, Partizanlar muazzam kayıplar verdi. Müfreze Komutanı Yoldaş
Kapelan öldürüldü; ayrıca iki bölük komutanını
ve birçok yoldaşı da kaybettik. […]
Olaylar öyle gelişti ki, faşist saldırganlara karşı savaşmak yerine kardeşlerimizle savaşır
hale geldik; düşman kanı akıtmak yerine, kendi aramızda kan davaları peşine düştük. Draza
Mihailoviç’in adamları düşman kamyonlarına el
koyup onları yağmalayacak yerde, bizim kamyonlarımıza el koyup Sırp halkının mücadelesini desteklemek için dişiyle tırnağıyla biriktirdiği
ne varsa yağmalıyorlar; Almanları etkisiz hale
getirip öldürmek yerine, bizim insanlarımıza
saldırıyor, onları öldürmek için pusu kuruyorlar.
20 Aralık 1941
…Birliklerimizin hedefleri şunlardır:
Majesteleri Kral II. Petar’ın hükümdarlığı altında
bütün milletin kurtuluşu için mücadele etmek.
Büyük Yugoslavya’yı ve onun içinde SırbistanKaradağ-Bosna ve Hersek-Sirmium-Banat ve Backa sınırları içinde, etnik olarak homojen Büyük
Sırbistan’ı yaratmak.
Bulgaristan ve Skadar’ı da içine alan Kuzey Arnavutluk yanında, bugün hâlâ Alman ve İtalyan işgali altında olan (Trieste-Grozia-Istria ve Carinthia)
bütün Slav topraklarının devletimize katılması için
mücadele etmek.
Bütün etnik azınlıkları ve gayrimilli unsurları vatan
topraklarından temizlemek. […]
Komünistlerle-Partizanlarla işbirliği yapılmayacak;
çünkü onlar hanedanlığa karşı, toplumsal devrim
için savaşıyorlar. […]
Yöntem: Arnavutlar, Müslümanlar ve Ustaşalar,
halkımıza karşı işlemiş oldukları iğrenç suçlardan
ötürü, hak ettikleri gibi, “Halk Mahkemesi”ne teslim edileceklerdir; İtalyan işgali altındaki Hırvatlara
mevcut durumda nasıl davrandıklarına bakılarak
muamele edilecektir.
Dudiç, s. 230, 231.
D. Mihailoviç ile Sõrbistan’daki Alman komutasõnõn temsilcileri arasõnda, Divci köyünde
yapõlan toplantõnõn tutanaklarõndan
Sbornik dokumenata i podataka o NOR naroda Jugoslavije,
11 Kasım 1941
Draza Mihailoviç: Bir asker olarak milliyetçi damarımdan utanmıyorum. Benim yapmak istediğim
elimden geldiğince halka hizmet etmek yalnızca.
Bunu yaparken Almanları sürüp çıkarmak isteyenlerle aynı safta yer almıyorum. Ama, ülkedeki Alman
güçlerinin azlığını dikkate alırsak, Sırbistan’ın komünist olmasına izin vermeyeceğim. Mücadele yetkili ve yetkisiz subaylar arasında değil asıl olarak;
bunların sayısı çok az. Askerler olarak bizim görevimiz, mümkün mertebe dayanıp teslim olmamak. Bu
yüzden, teslim olmadığımız için eleştirilemeyiz.
…İşgalcilere karşı mücadele, halk kitlelerinin komünistlerin safında yer almalarını engellemek için
zorunlu olarak yapılan bir kötülük. Bir asker olarak
bana göre, durum çok açık. Komünist saldırılar sürmedikçe ve Almanlar şehirleri, köyleri işgal etmedikçe ben hiçbir zaman saldırmayacağım.
Branko Petranoviç, Momcilo Zeceviç, s. 529-530.
XIV, kitap 1, bel.no. 34.
Bu üç kaynak metinle Çetniklerin tutumuna, rolüne ve Partizanlarla, Almanlarla ilişkilerine ışık tutulmak istenmiştir.
Çetnikler yenilgiye uğrayan Yugoslav ordusundan Albay Dragoljub Mihailoviç önderliğinde hareket ediyordu. 1941 yazında, Çetnikler
ve Partizanlar bir süre işbirliği yapmışlar, Batı
ve Merkez Sırbistan’da bazı köy ve kasabaları kurtarmışlardı. Ayaklanmanın daha en başlarında, Partizanlar ve Mihailoviç’in birlikleri
kurtardıkları yerleşim birimlerinde kontrolü ele
almak için birbirleriyle savaşa tutuşmuşlardı.
Kasım 1941 başlarında, iki hareket arasındaki savaş, açık bir iç savaşa dönüştü. İki taraf
da işgalci güçlere karşı tek gerçek savaşçıların kendileri olduğunu ve rakiplerinin işgalcilerle işbirliği yaptığını iddia ediyordu. Tahran
44
31.63 KEF-Ayeni.indd 44
9/23/08 2:40:37 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Konferansı’na kadar, Müttefikler Çetnikleri
müttefik olarak gördüler; ancak o tarihten sonra Partizanlar Müttefiklerden belli bir oranda
destek görmeye başladı.
İşgalin ilk aylarında Mihailoviç, Çetniklerin Almanlara saldırılarını Alman komutana
nasıl açıklıyordu? Size göre, Mihailoviç,
Partizanları, Almanlardan daha büyük bir
tehlike olarak görüyor muydu?
1-19’daki kaynakta, diğer uluslara
ilişkin tutumlara ve önyargılara dikkat edin.
Talimatların hangi bölümlerinde aslında savaş
suçu işlenmektedir?
G6: Sõrp posteri
Çeviri: Sırbistan antikomünist cephenin bir parçasıdır.
I-20. Usta alarla Çetniklerin i birli!i
Savo Predja’nın tanıklığı
Almanlardan gelen baskılarla, Ustaşa yetkilileri
Bosna ve Hersek’teki Sırp nüfusa karşı tutumlarını değiştirmeye başladılar. Alman işgal güçleri
için barışın sağlanması çok önemliydi; böylece
doğal kaynakların işletilmesi ve cephelerde kullanılması ihtimalini kuvvetlendirmiş oluyorlardı.
Paveliç’in hükümeti bu konuda bir dizi önlem aldı.
Bazı Sırp vekiller “Hırvat Devlet Parlamentosu”na
katıldı ve “Hırvat Ortodoks Kilisesi” kuruldu; bazı
genç Sırplar, vakti geldiğinde Hırvat ordusuna yazılmaya çağrıldı. Ustaşa liderleri de Çetniklerle işbirliği politikasını benimsedi. Çetnik komutanlarla
ilk anlaşma, Ozren ve Trebava’da Bağımsız Hırvatistan Devleti (ISC) yetkililerince imzalandı. Bu
anlaşmaya göre, Çetnikler ISC’yi tanıyor ve Hırvatistan devletinin yönetimine bağlılıklarını ifade
ediyorlardı. ISC’nin askeri ve sivil yetkililerine karşı tüm düşmanlıklar, Çetnik birliklerinin bulunduğu
bütün topraklarda geçerli olmak üzere, son buluyordu. Partizanlara karşı ortak savaş yürütmek
üzere, Çetnikler savaş konumlarını, emir komuta
düzenini koruyacaklar ve Partizanlara karşı girişilecek bir harekâtta ISC’nin askeri birimleri onlara
destek sağlayacaktı. Yaralı Çetnikler ISC’ye ait
askeri hastanelerde tedavi edilecekti.
Albahari vd., s. 398-399.
Bağımsız Hırvatistan Devleti’nin kuvvetleriyle Sırp aşırı milliyetçi unsurlarının temsilcileri (Çetnikler) 1942 yılında, masum
birçok sivilin hayatına mal olan kanlı bir savaş
içinde olmalarına rağmen, Alman baskısıyla,
Hırvat ve Sırp milliyetçileri komünistlere karşı
ortak savaş yürütmek üzere bir araya geldiler.
Düşman güçleri (Çetnikler ve Ustaşalar)
işbirliği yapmaya iten neydi? Size göre, bunun
tek nedeni Alman baskısı mıydı?
Nikoliç, s. 37.
45
31.63 KEF-Ayeni.indd 45
9/23/08 2:40:37 AM
POLİTİKALAR
I-21. Bosna’da ayaklanma ba lõyor
Zarko Zgonjanin’in tanıklığı12
İlk Partizan grubunu oluşturmaya pek hevesliydik
ve çabalarımızın sonuç vermeye başlamasından
da çok memnunduk; ama birdenbire bütün Kozara13 bölgesinde durum ani bir değişikliğe uğradı.
28 Temmuz-30 Temmuz14 tarihleri arasında, sağlam kaynakları olan haberciler birkaç kez gelerek
bir ayaklanmanın başladığı ve herkesin buna katılması gerektiği yönünde haberler yaydılar.
Dubica15 bölgesinde, muhtemelen kendi inisiyatifiyle başlatılan, ayaklanmalarda halk Knezica
polis merkezine saldırmış ve merkezi dağıtmıştı.
Burası,yaklaşık olarak, Kozara’nın coğrafi merkeziydi; dolayısıyla isyanın başladığı haberi bütün
bölgeye hızla yayıldı. Liderliğe16 sorup bundan
sonra ne yapmamız gerektiğini öğrenene kadar,
insanlara evlerine dönmeleri gerektiğini söylemeyi kararlaştırdık. Bazıları sözümüze uydu, bazıları
bizi dinlemedi. Oraya gittim ve Shosha’yı17 buldum. Ona mevcut durumu ve herhangi bir yeni
emrin olup olmadığını sordum. Shosha neler olup
bittiğine ilişkin kendisinin de bir fikri olmadığını
söyledi. Halk kitlesel olarak öylece ayaklanmış ve
her yana ateş açmıştı.
Albahari vd., s. 101.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, komünist otoriteler ayaklanmanın Yugoslav
Komünist Partisi’nin yönlendirmesiyle, bilinçli bir
hareket olarak başladığını iddia ettiler. Ancak bu
kaynak gösteriyor ki, ayaklanmanın başlama nedeni aynı zamanda, hayatta kalma içgüdüsüydü.
Kozara’nın Partizan liderleri neden insanların evlerine dönmeleri ve liderlik ne yapılacağını kararlaştırana kadar evlerinde kalmaları gerektiğini düşünmüşlerdi? Komünistlerin
ayaklanmayı örgütleyip örgütlemedikleri neden
o kadar önemli bir meseleydi? Tarihsel olayların yorumu bazen olayın kendisinden neden
ve nasıl farklılaşır?
I-22. Bosna’da19 Müslüman i birlikçili!inin
zirve noktasõ olarak SS-“Handzar”18 Alayõ’nõn
kurulu u
Cemal Biyediç’in tanıklığı20
Bu, düşmanın Saraybosna’da, “Handzar Alayı”
olarak anılan XIII SS Alayı’nı kurma amacıyla,
propaganda seferberliğine giriştiği bir dönemdi. Alman ajanı Filistinli dini lider El Hüseyni
bu nedenle Saraybosna’ya gelmişti. El Hüseyni, gerici Müslüman gruplarla ilişkiye geçti.
Yaptıkları tartışmaların konuları hakkında bilgimiz vardı çünkü toplantılarına adamlarımızdan birini sızdırmayı başarmıştık. El Hüseyni,
Müslümanların Alman zaferine katkı yapmak
için çalışmaları hususunda ısrar ediyordu ve
yukarıda sözü edilen özel SS kıtasını oluşturmak niyetindeydi. “Handzar Alayı” ve sonra bir
birlik daha. Bağımsız Hırvatistan Devleti ve Almanya yanlısı Müslümanların en gerici kesimi
böyle bir birliğin, zaman için Müslümanlık için
savaşabileceğini hesap ediyordu. Müslüman
mültecilerin zaten son derece perişan olan du-
12
Zarko Zgonjanin, 1916’da, Kuzeybatı Bosna yakınlarındaki Prijedor’da doğmuş bir Bosnalı Sırp. 1941 yılında Sosanska Krajina ve
Kozara Dağı’ndaki ayaklanmanın örgütçülerinden biriydi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Bosna ve Hersek’te polis şeflerinden biri oldu.
1970’te Zagreb’de öldü.
13
Kuzeybatı Bosna’da bir dağ.
14
1941.
15
Kuzeybatı Bosna’da bir şehir.
16
Komünist liderlik.
17
Kozaralı, meşhur Partizan kahraman.
18
Handzar, Osmanlı döneminde kullanılan uzun savaş bıçağının adıdır; hançer.
19
İkinci Dünya Savaşı döneminde, Bosna, Bağımsız Hırvatistan Devleti’nin bir parçasıydı.
20
Cemal Biyediç, 1917’de Mostar’da doğdu. 1939 yılından beri Yugoslav Komünist Partisi’nin bir üyesiydi ve 1941’den sonra da
Komünist Partizan hareketine katılmıştı. İkinci Dünya Savaşı boyunca ve sonrasında, Yugoslav politik arenasında anahtar kişilerden biri
oldu. Bosnalı Müslüman olmasına rağmen, Müslümanların Nazilerle işbirliği (örneğin, Müslüman SS “Handzar” Alayı) üzerine yazılar
yazmaktan hiçbir zaman çekinmemiştir. 1977 yılında, Bosna ve Hersek’te, Kresevo yakınlarında bir uçak kazasında öldü. O sıralar
Biyediç hâlâ Yugoslavya’nın önemli politik liderlerinden biriydi.
46
31.63 KEF-Ayeni.indd 46
9/23/08 2:40:37 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
rumundan faydalanan düşman onlardan (mültecilerden) çok sayıda insanı bu SS birliğine
sokmayı başardı. “Handzar Alayı” sayı ve örgüt
biçimi olarak Alman ordusunu taklit ediyordu
ve Almanlar bu alayı, Fransa ve Almanya’ya
eğitime göndermişti. 1944 başlarında, bu alay
önce Srem’e, sonra da sayısız suç işledikleri
Bosna’nın doğu bölgelerine ulaştı. Alay, kana
susamış Ustaşalardan ve ayaktakımından
oluşmuştu ve faşist çevrelerin ağzına bakan
en gerici Müslümanlar tarafından destekleniyordu.
Bağımsız Hırvatistan Devleti’ndeki Üçüncü
Reich’ın askeri ve kolluk kurumlarında muhafaza edilen belgelerden, bu birliğin üyelerinin
ne tür çevrelerden toplandığını görebiliyoruz.
Örneğin, Müslüman SS-Alayı’na “gönüllüler”in
katılması durumunda, Alman askerlerinin savaş sırasında aldıkları miktara eşit para ve
gıda, en az bir “gönüllü” veren her aileye “garanti” ediliyordu. Ancak bu hiçbir zaman gerçekleşmedi; çünkü (gönüllülerin) akrabaları
–eşleri, anne babaları ya da çocukları- belli
formları doldurmak zorundaydılar. Ne var ki,
onlar bunu yapamadılar çünkü okuryazar değildiler.
Marijan, meşe ağacının altında baş başa kaldı.
Yere bir çadır bezi yayıp üzerine uzandılar. Bu
onların ilk Partizan gecesiydi. Onlar ilk Yugoslav
Partizanlardı.”
“…herkes savaşın ne kadar süreceğini bilmek
istiyordu. Diğer deyişle, eğer şansımız yaver gider de isyan başlatırsak, ne kadar savaşacağımızı merak ediyorlardı. […] Bazıları, ‘Eğer ahırda saklanıp beş altı hafta beklersek, savaş biter
mi?’ diye soruyordu. Biz de genelde, savaşın pek
uzamayacağını, bizim için silahlı direnişin önem
arz ettiğini, şu an için kararımızın bu olduğunu ve
böyle bir kararı ancak Parti’dekilerin tamamının
verebileceğini söylüyorduk.”
Albahari vd., s. 398-399.
Ohri’ye Almanlarõn geli i,
10 Nisan 1941
“Salı akşamı, saat beş civarında, bütün çanlar
çalmaya başladı; çünkü Alman birliklerinin gelmeye başladığı zamandı. […] Bazı insanlar onları şehir merkezinde bekliyordu ve Panto Rilkoski onlara ekmek, tuz ve su ikram ediyordu.
Askerler zehirlenebileceklerinden korktuklarından, Panto önce kendisi yemek zorunda kalıyordu. Sonra askerler de yiyordu. Ardından bir
Sırbistan deniz subayı, onları donanmaya davet edip donanmayı onlara teslim etti. Almanca biliyordu ve muhtemelen bir Hırvat’tı. Şehri
baştan başa yürüyerek geçtikten sonra, konservelerden oluşan akşam yemeklerini yemeye
koyuldular… Dükkânlar kapalıydı. Yalnızca iki
kahvehane açıktı ama onlar da içki, çay ya da
kahve servisi yapmıyordu, daha doğrusu yapamıyordu; çünkü şeker yoktu…”
Size göre, SS’lere katılımın nedenleri nelerdi? Gönüllülerin ailelerine vaat edilen
yiyecek ve paranın hiçbir zaman verilmemiş
olmasının metinde belirtilen nedenden ötürü
olduğuna inanıyor musunuz?
I-23. Darko Stupariç, Haziran 1941’de,
Sisak (Hõrvatistan) yakõnlarõnda ilk Partizan
birli!inin kurulmasõ hakkõnda yazõyor
“O gece, Komünist ve Genç Komünistler Birliği
üyesi on kişilik bir grup Lasic ailesinin Zabno’daki
evinin avlusunda toplandı. Köyün yüz metre dışında, bir meşe ağacının altındaydı toplantı.
Gece yarısına kadar konuştular. Sonra komşu
köylerden birinin Parti üyeleri, aynı gece yerine
getirecekleri bazı görevler için ayrıldılar. Capo ve
Dedijer, s. 397.
Direniş hareketinin ilk günlerinde Partizan gerçekliği neydi? “Ahır” özlemi hakkındaki düşünceniz nedir?
I-24. "kinci Dünya Sava õ’nda Almanlar, "talyanlar, Bulgarlar ve Partizanlarõn Ohri’ye giriinin nasõl göründü!üne ili kin tanõklõklar
47
31.63 KEF-Ayeni.indd 47
9/23/08 2:40:37 AM
POLİTİKALAR
"talyanlarõn geli i,
11 Nisan 1941
“Cuma’yı Cumartesi’ye bağlayan o gece, İtalyan
birlikleri silah ve asker dolu arabalarla geldiler…
Çok açtılar ve insanlardan yumurta, tavuk, ekmek
gibi şeyler satın almak istiyorlardı. Çocuklar onlara yiyecek satıyor, karşılığında liret ve Arnavutluk
lek’i alıyorlardı.”
G7. Usta a kuvvetleri içindeki Bosnalõ
Müslümanlar
Bulgarlarõn geli i,
12 Mayõs 1941
“12 Mayıs günü, öğleden sonra saat beş civarında, önce Bulgar polisi geldi. Belediye Başkanı Ilija Kocareski kabul etti onları. On beş gün sonra,
Bulgar askerlerinin geri kalanı da geldi. Alman General Lindeman bir konuşma yaptı ve konuşması
çevrildi. General konuşmasında, şehri Bulgarlara
teslim ettiğini çünkü zaten asıl sahiplerinin onlar
olduğunu ve yönetecek olanın da onlar olması
gerektiğini söyledi. Bulgar General de bir konuşma yaparak, bizim Sırp halkının esiri olduğumuzu
söyledi ve Alman kurtuluş ordusuna şükranlarını
sundu.
Bir ayda Ohri işte böyle üç kere efendi değiştirmiş
oldu.”
Partizanlarõn geli i,
15 Ekim 1944
“15 Ekim’de (1944), Pazar sabahı, Partizanlar geldiler. Halk onların geleceğini biliyordu. Partizanlar
atları üzerinde girdiler şehre. Halk onları büyük bir
coşkuyla karşıladı. Genç ihtiyar, çok insan vardı
karşılayan. […] Ertesi gün, bir grup Partizan daha
geldi. Aralarında bomba, makineli tüfek, mermi
kuşanmış, pantolon giymiş kadınlar da vardı. İşte
bu gerçek haberdi…”
Mitreski, s. 230-232, 280
.
Bu anlatımlardaki benzerlikler ve farklılıklar nelerdir? Yazılanlara bakıp, yazarın Ohri’ye
gelen farklı ordulara karşı tavrını belirlemek
mümkün mü?
Kristo, s. 257.
Ustaşalar, Bosnalı Müslümanlara
özel bir önem verdiler. Paveliç’in hep
söyleyediği üzere, 7,5 milyon Sırp ve yalnızca
2,5 milyon Hırvat olarak verilen rakamlar yanlıştı; 5,5 milyon “Katolik ve Müslüman Hırvat”
vardı. Müslümanları kendi saflarına çekmek
için, Ustaşalar onlara “Hırvat halkının gülleri”
diyordu. Bosnalı Müslümanlar, Ustaşa güçleri içinde ayrı birimler halinde örgütlendiler.
Öteki birimlerden başlarına taktıkları, geleneksel Müslüman giyeceği, fesleriyle ayrılıyorlardı.
48
31.63 KEF-Ayeni.indd 48
9/23/08 2:40:37 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
I-25. Arnavutluk’ta politik gruplar arasõndaki
dü manlõk hakkõnda bir çocu!un tanõklõ!õ
“Başvurdukları diğer bir hile Partizanların, Alman
askerlerinin üniformalarını giyerek bizi ziyarete
gelmeleri ve ne tepki vereceğimizi görmek için
bize komünistler hakkında ileri geri laflar etmeleriydi. Alman sempatizanları, Arza’da herkese
aynı oyunu oynuyordu. Üç Partizan fraksiyonu da
Arza’da herkese aynı numarayı çekiyordu. Evlere gelen adamlar, her zaman ülkenin başka bir
yerinden olurdu; böylelikle Arza’da onları birinin
tanıma ihtimali ortadan kalkıyordu. Bu yolla, herkesin neler hissettiğini öğreniyorlardı.”
Hysolli, s. 58.
Gruplar kendilerini gerçekte kimin destekleyip kimin desteklemediğini öğrenmek
için hangi yollara başvuruyorlardı? Bu alıntı
size sivillerin gündelik yaşamı hakkında neler anlatıyor? Size göre, farklı orduların ya
da grupların üyeleri hakkındaki sorulara yanıt
vermenin en iyi yolu ne olurdu?
I-26. LNC Merkez Konseyi’nin Arnavutluk’taki
bütün bölge komitelerine gönderdi!i genelge
(9 Eylül 1943)
“Bir Müttefik çıkarması durumunda, Ulusal Kurtuluş Konseyi gerçek güç olmalıdır. Birimlerimiz, çevresindeki bütün halkı seferber etmeli
ve Balli Kombetar gibi başka güçlerin, halk üzerinde herhangi bir biçimde etkili olması engellenmelidir. […] Ulusal Kurtuluş güçleri, bugünden tezi yok her yerde kendilerini göstermeli ve
çıkartma gerçekleştiğinde, kendilerini Müttefik
güçlere Arnavutluk halkının tek gücü Ulusal
Kurtuluş Konseyleri olarak takdim etmelidirler.
[…] Arnavutluk’un yönetimi tamamen Kurtuluş
Konseyleri’nin ellerinde olmalıdır.”
Smiley, s. 89.
Bu genelge, halka bir Müttefik çıkarması durumunda nasıl davranmasını tavsiye etmektedir? Öteki güçlerin temsilcilerinin
temsilinin engellenmesi için ne yapmaları
gerekmektedir? LNC’nin Arnavutluk’taki öteki politik gruplara karşı tavrı nasıldır?
Direniş hareketlerinin amaçları son tahlilde,
hatta her şeyden önce, iktidar olmak mıdır?
Ib alt bölümünün bütününe ili kin sorular:
Üç sütunluk bir tablo oluşturun. Birinci sütuna her bir ülkedeki işgalci orduları, ikincisine komünist
orduları ve son sütuna da antikomünist orduları yazın. O ülkede faaliyette olan komünist ve antikomünist orduların arasındaki ilişkileri anlatın. Ülkenizde mevcut orduların listesini çıkarın. Liderleri ve
amaçları hakkında daha fazla bilgi edinmeye çalışın. Partizan orduları nasıl örgütleniyordu? Ne tür
zorluklarla karşılaşıyorlardı? Direniş orduları yalnızca özgürlük değil, başka amaçlar için de savaştılar. Bu amaçlar nelerdi?
49
31.63 KEF-Ayeni.indd 49
9/23/08 2:40:38 AM
POLİTİKALAR
Ic. "ki Koalisyonla ve Kom u Ülkelerle "li kiler
I-27 ve I-28.
Yugoslavya Krallõ!õ’nõn Mihver yanlõsõ hükümetine kar õ darbe ve hükümetin devrilmesi
üzerine haberler. Bu olay 27 Mart 1941’de,
Yugoslavya’nõn Üçlü "ttifak’a girmesinin ardõndan patlak vermi tir.
Yan sokaklardan gelen gösteri kolları birbiriyle
birleşiyor, karşı konulmaz, muazzam bir sele dönüşüyordu. Yürüyüş kolunda işçiler, memurlar,
gençler, sıradan yurttaşlar, köylüler ve kadınlar
vardı. En başta devlet bayrakları sıralanıyordu.
Bütün bu yürüyüş boyunca, halk duygularını açığa vuruyordu. Şöyle bağırıyorlardı hep bir ağızdan: “Yaşasın halk hükümeti!”, “Yaşasın halk ordusu!”, “Halkın demokratik haklarını istiyoruz!”,
“Politik tutsaklara af!”.
[…] Gençlik ve işçi temsilcileri, ayrıca Dr. Dragoljub Jovanoviç21 konuşmalar yaptılar. Hepsi de
eski hükümetin devrilmiş olmasından duydukları
memnuniyeti dile getirerek, Belgrad’ın arzusunun
yarı yolda durmak değil, barışı ve ülkenin bağımsızlığını sağlamak olduğunu vurguladılar.
[…] Vuk Karadziç’in anıtının önünde birçok konuşma yapıldı. Üniversite Profesörü Sima Miloseviç
de konuşmacılar arasındaydı. Miloseviç’e göre,
Yugoslav halkı, ülkenin bağımsızlığını ve özgürlüğünü sağlamayı ve demokratik hakları güvence
altına almayı istiyordu.
Politika, 28 Mart 1941.
1941 yõlõnõn Mart sonuyla Haziran sonu arasõndaki olaylar hakkõnda, Yugoslavya hahamba õnõn sürgündeki Yugoslav hükümetine verdi!i rapor
O gün (26 Mart) bütün orta dereceli okullarda aynõ anda birden ayaklanmalar
O gün (26 Mart) bütün orta dereceli okullarda
aynı anda birden ayaklanmalar başladı… Hep
bir ağızdan söyledikleri “Pakt olacaksa savaş
olsun; kölelik olacaksa mezar olsun” slogan-
ları bütün sınıflardan duyulabiliyordu… Bütün
okulların sınıflarına çağrı yapıldı ve Kalemegdan ve Slavija’da akşam saatlerinde gösteriler
patlak verdi…
Yunan Konsolosluğu, Yunanistan’a geçmek ve
orada gönüllü olarak savaşmak isteyen, yaşları 17 ile 20 arasındaki gençlerle doldu. […]
İnsanlar durumun tersine döndüğünün haberini alır almaz, bütün sokakları bayraklarla ve
birçoğunu da çiçeklerle donattılar. Sabah (27
Mart) saat altı dolaylarında, sokaklar insanlarla, yakın köylerden bayramlıklarını giyip gelmiş
köylüler, işçiler, aydınlar, öğrenciler ve yaşlı
genç yurttaşlarla, doldu. Hepsi sevincini göstermek amacıyla gelmiş, kucaklaşıyor, ağlıyor,
şarkı ve marşlar söylüyordu. O günün sloganı,
“Yaşasın Kral, Yaşasın Yugoslavya”ydı. […]
İngiliz, Amerikan, Rus ve Yunan temsilcilikleri
resmen kuşatma altındaydı. İnsanlar gruplar
halinde bir temsilcilikten çıkıp diğerine giriyor,
avlularında toplanıyor, “kolo” dansı yapıyor,
bu misyonların derinden etkilenmiş başları
ve personeli tarafından karşılanıyorlardı. […]
Gösterilerde başta Yugoslavların ve Müttefiklerin bayrakları olmak üzere her türden
bayrak sallanıyor; göstericiler Kral, Vatan ve
Ordu lehinde, Hitler ve Paralı Askerleri aleyhinde tezahüratlar yaparak şehir merkezine
yürüyordu. […] Öğle saatlerinde, kalabalık bir
gösterici grubu Alman Trafik Ofisi önünde görüldü… Pencerede beliren bir adam elinde büyük bir Hitler portresi tutuyordu; sonra adam
bu portreyi köşelerinden tutuşturdu. Resim yavaşça yanarken aşağıdaki kitle çılgınca alkışlayıp bağırıyordu. Sesler muhtemelen kentin
uzak köşelerinden dahi duyulabiliyordu. Sonra
iki adam, üzerinde gamalı haç olan bir Alman
bayrağı çıkardı ve onu dişleriyle parçalara
ayırdı.”
Tokovi istorije, 1-2/1997, s. 181-182.
21
Dr. Dragoljub Jovanoviç (1895-1977), bir üniversite profesörü ve Çiftçiler Partisi’nin sol kanat liderlerinden biriydi. İkinci Dünya
Savaşı’nın ardından, Tito rejimi onu muhalif faaliyetleri nedeniyle uzun süre hapishanede tutmuştur.
50
31.63 KEF-Ayeni.indd 50
9/23/08 2:40:38 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Halkın Yugoslav hükümeti tarafından
Üçlü İttifak’ın imzalanmasına ve arkasından
yapılan askeri darbeye tepkisi ne olmuştur?
Göstericiler arasında, bu olayların, Almanları
Yugoslavya üzerine bir saldırı gerçekleştirme yönünde kışkırtabileceğine ilişkin belli bir
bilincin bulunduğunu gösteren ayrıntı hangisidir?
G8. 27 Mart 1941. Belgrad’ta Mihver karõtõ kitlesel gösteri
Branka Petranoviç, Nikola Zutiç, 27 Mart 1941.
savaş, hem politik hem de askeri anlamda, en
azından yüzeyde, pek hissedilmiyordu. İçişleri, politikayla ilgilenen subaylardan arındırılmış
orduya ve hiçbir partiye üye olmayan bakanlara
bağlı olarak, Çar’ın kontrolü altındaydı. Ülkenin
dış politikası “bekle ve gör”den ibaretti ve olaylar “göz açıp kapayıncaya kadar” gelişip belli
bir seyir izliyordu. […] Bulgaristan tarafsızdı.
Bu sözcük Bulgarlar için özel bir çekiciliğe sahipti. Üç savaş yapmış, iki ulusal felaket yaşamıştık ve bunlar bizim kuşağa esin kaynağı
olmuş ulusal idealleri toz duman etmişti. Bulgarlar, bir savaşla ya da büyük bir uluslararası
ittifaka katılarak yaşam koşullarının iyileşeceğine inanmıyordu.
Bulgar halkının, uluslararası politika yoluyla
mutluluğu elde edeceklerine inançlarının kalmamasının tipik bir örneği, o günlerde ağızdan
ağıza dolaşan şu fıkraydı:
“Pizho yolda köy öğretmenine rastlar ve sorar:
‘Öğretmen Efendi, şimdi biz bu sefer tarafsız
kalacağız, değil mi?’
‘Hayır, hayır’ der, uluslararası politikada uzman olan öğretmen, ‘bu defa Bulgaristan,
Almanya’nın müttefiki olmayacak. Bu sefer
İngiltere’yle birlikteyiz.’
‘Bu güzel! Bir de bizi İngilizler dövsün bakalım!’”
Katzarov, s. 547-548.
25 Mart’ta Yugoslav hükümetinin Üçlü
İttifak’ın altına imza atmasına bir tepki
olarak bir grup Yugoslav subayının örgütlediği
askeri darbeye, Hitler’in tepkisi sert oldu ve 6
Nisan 1941’de Yugoslav başkentine saldırarak
ilk Yugoslav devletini dağıttı.
I-29. Tanõnmõ bir Bulgar hukukçu olan Konstantin Katzarov’un22 "kinci Dünya Sava õ’nõn
ilk yõlõna ili kin anõlarõ
Bu “drôle de guerre” aşamasında, Bulgaristan’da
Bulgar halkının çoğunluğu neden yeni bir
savaşa girmeyi istemiyordu? Dünyadaki çatışmaların kendilerine herhangi bir fayda sağlayabileceğine inanıyorlar mıydı?
I-30. Me hur bir Bulgar gazeteci olan Danail
Krapçev’in, Bulgaristan’õn Alman ordusuna
direnmedi!ine yönelik suçlamasõ
Alman ordusunu neden durdurmadılar?
Konstantin Katzarov, 1898 yılında Sofya’da doğdu. 1931-1953 yılları arasında Sofya Üniversitesi Hukuk Bölümü’nde
profesörlük yaptı. 1953’te haksız yere mahkûm edildi. Daha sonra serbest bırakıldı; çünkü cezasının yanlış bir hukuk uygulaması
olduğuna karar verildi. Mahkûmiyetinin bozulması ardından Katzarov İsviçre’ye göçtü.
22
51
31.63 KEF-Ayeni.indd 51
9/23/08 2:40:38 AM
POLİTİKALAR
Bazı ülkeler Bulgaristan’ı, Dünya Savaşı’ndaki
müttefiki Alman ordusunun topraklarından
geçişine izin verdiği için eleştiriyor. Belirtmemiz gerekir ki, bu ülkeler Büyük Güçler. Biz
Bulgarların, onlara şunu sorma hakkımız var:
Alman ordusunun topraklarından geçişine izin
verdiği için Bulgarları eleştirenler, bu aynı ordunun geçen yılki ya da ondan önceki yılki ileri
harekâtlarını neden durdurmadılar? [...] Almanları durdurmak için Tuna’nın aşağı bölgesine
adım atmadılar; ama Dünya Savaşı sırasında
Almanların müttefiki olan ve kader birliği yapan
yedi milyonluk Bulgaristan’dan, Almanların
büyük nehri geçişlerine engel olmasını isteyebiliyorlar…
Şu unutulmamalıdır ki, Bükreş’te başlayıp Neuilly’ de sonlanan Versay sisteminin bir mağdurudur Bulgaristan. Neden yedi milyonluk bir ülke,
yeni bir Avrupa kurmak için yola koyulan seksen
milyonluk Almanları durdurmakla yükümlü olsun
ki? Hem Bulgaristan hem Almanya yirmi yıl önceki Büyük Savaş’ın muzafferleri tarafından kurban seçilmişti. […]
“Zora” Gazetesi, Sofya, 6 Mart 1941.
Savaşı’nı çıkaran ülkedir. Yıkılan, Bulgaristan’ın
Ege bölgesinden sökülüp atılmasına yardım etmiş bir ülkedir. Ülke diyoruz, Sırp halkı demiyoruz
çünkü suçlu halk değildir; suçlu, iktidarda olan ve
Bulgarlardan her zaman nefret eden yönetici aydın kesimdir… Bu ülke, bir milyon Bulgar’ı bizden
kopararak ve yüreklerini, ruhlarını ve anadillerini
söküp almaya çalışarak baskı altında tutmakla
kalmıyor, aynı zamanda Bulgaristan’ı da içten çökertmeye çalışıyor…
Kutsal İsa dirildi! Artık her Bulgar yurttaşı daha
özgürce nefes alıp verebilecek. Mutlu olun!
Krapçev, s. 210-211.
G9. Rumen gazetesi: Kral Michael, General
Antonescu, Mussolini, Hitler (1941)
Krapçev, s. 145-146.
Bu olayda Krapçev’in sevinme nedenleri nelerdir? Sevincinin kaynağı bütün
Yugoslavya’yla mı yoksa Yugoslavya’nın bir
kısmıyla mı ilgilidir? Neden?
Bu makale bize yazarı hakkında neler
anlatır?
Yazarın tezleri nedir? Bu tezler inandırıcı
mıdır? Krapçev’in Almanya’ya ve Alman halkına karşı tutumu nedir?
I-31. Aynõ Bulgar gazeteci, Danail Krapçev,
Almanya’nõn 1941 Nisan’õnda Yugoslavya
kar õsõndaki hõzlõ zaferini yorumluyor
Yıkılan, Güney Bulgaristan Kuzey Bulgaristan’a
katıldı diye Bulgar Prensliği’ne saldıran ülkedir.
Yıkılan, 1913’te Bulgaristan’la Sırbistan arasındaki ittifak anlaşmasını haince çiğneyen ve müttefikler arası savaşa (İkinciBalkan Savaşı) neden olan
ülkedir. Yıkılan, Bükreş’teki barış görüşmelerinde,
Sırp temsilci Spalaikoviç’in dediği gibi, “Sofya’da
dişlerimizi ağzımıza dökmek” için Tsarevo Selo’yu
almak isteyen ülkedir. Yıkılan, Yunanlara St. Cyril
ve Methodius’un anavatanını peşkeş çeken ülkedir. Yıkılan, Avusturya Veliaht Prensi’nin katliamına ilham kaynağı olan ve böylece Dünya
“Universul”, n. 130, 15 Mayıs 1942.
52
31.63 KEF-Ayeni.indd 52
9/23/08 2:40:38 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
G10. Rumen gazetesi: Kral Michael ve
Generalissimo Stalin (1945)
cut zemin böyle bir şeyin olmasına imkân tanımayacaktır.”
Fleischer, c. 1, s. 181.
Tsouderos müttefikleri Kral’ın ülkeye dönüşünün onların da çıkarına olduğuna nasıl
ikna etmeye çalışıyor? Tezleri hakkında ne
düşünüyorsunuz?
Britanya Dõ i leri Bakanlõ!õ’ndan Kahire’deki
Britanyalõ bakana (14 A!ustos 1944)
“Universul”, 26 Ekim 1944.
Bu resmi bir öncekiyle karşılaştırın. Rumen ordusunun ve politikacıların taraf değiştirmeleriyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Yeni
“yoldaşlık”ın samimi olduğuna inanıyor musunuz? Neden?
I-32 ve I-33.
O tarihte Kahire’de resmi Yunan hükümetinin
ba bakanõ olan –eskiden liberal görü leriyle
ve Metaxas rejimine muhalefetiyle tanõnan
bir banker- Emmanouil Tsouderos’un Britanyalõlara verdi!i hatõrlatma notundan bir alõntõ
(18 Ekim 1941)
“…Kral ve ailesinin ülkemize dönüşü bir onur
meselesidir; çünkü hem Kral doğru ve cesur bir
politika izlemiştir hem de bu bizim ve müttefiklerimizin çıkarınadır. Savaştan sonra ortaya çıkabilecek bir rejim sorunu, Yunanistan’ı sonu gelmez
bir çatışmanın ve anarşinin içine sokacaktır. Eğer
dostlarımız savaş sonrasında, bu dış politikasını
sürdüren, Akdeniz ve Balkanlar’da faydalı bir politik güç olan bir Yunanistan istiyorlarsa, şimdiden
bunun zeminini hazırlamalıdırlar; aksi halde mev-
“Britanya güçlerinin Yunanistan’a girmeye hazır
olduklarında, Alman silahlarının ve savaş gereçlerinin EAM’ın eline geçmeyecek şekilde teslim
edilmesi ve EAM’ın faydalanabileceği bir boşluk
bırakılmaması koşuluyla Almanların teslim alınması, bizim için en iyisidir. Bunun en ideal yolu da,
malzemenin limanlarda teslim edilmesidir; çünkü
limanlar bizim kolayca erişebileceğimiz yerlerdir.
Elbette Ortadoğu Komutanı başka yollar ve araçlar konusunda da düşünmektedir ve yukarıdaki
kaygıları dikkate alacaktır.”
Iatridis, s. 227.
Alman ordusu Yunanistan’ı Nisan
1941’de işgal etti ve hem Yunan hem
Britanyalı güçler çabucak yenilgiye uğratıldı. 23 Nisan’da, Atina’nın düşmesinden üç
gün önce, General Tsolakoglou, herhangi bir
yetkiye dayanmaksızın, Almanlarla bir ateşkes anlaşması imzaladı. Kral ve hükümet
Ortadoğu’ya geçti. Yunanistan’da bir işbirlikçi
hükümet kuruldu. Mart 1944’te EAM, özgür bir
Yunanistan yaratmak için, “Ulusal Kurtuluş için
Politik Komite”yi kurdu; bu komite sürgündeki
hükümete de doğrudan bir kafa tutuştu. Sürgündeki hükümetin yeni başbakanı olan George Papandreou, Britanya himayesinde, bir ulusal birlik hükümeti kurmaya girişti. Papandreou
sonunda EAM’ın yeni hükümetine beş önemsiz bakan verdi. Papandreou hükümeti Kasım
1944’te, Britanya güçlerinin eşliğinde, özgür
Atina’ya döndü. İşbirlikçilerin cezalandırılma-
53
31.63 KEF-Ayeni.indd 53
9/23/08 2:40:38 AM
POLİTİKALAR
sı talepleri Papandreou için birincil derecede
önemli değildi. Asıl sorun, gerilla kuvvetlerinin
dağıtılması ve onların yerine ulusal bir ordunun kurulmasıydı. EAM temsilcileri kabineden
çekildiler ve birkaç gün sonra, 3 Aralık 1944’te,
EAM bir kitlesel gösteri düzenledi. Polis, göstericilere ateş açtı ve 15 kişiyi öldürdü. Bunun
üzerine ELAS birimleri polis merkezlerine saldırdı ve Atina’da ELAS birlikleriyle Britanya ve
hükümet güçleri arasında kıyasıya sokak savaşları başladı. Sonunda Britanya askerleri bu
çatışmalarda üstünlük sağladı.
Britanya Dışişleri Bakanlığı nasıl bir boşluktan korkmaktadır? Neden?
nın bütünlüğüne, çıkarmanın başarısı ve adanın
ele geçirilmesine azımsanmayacak etkisi oldu.
1941 ve 1944 yılları arasında, tahminlere göre,
Andarte’ler*, düşmanın yirmi beş binin üzerinde
askeri kayıp vermesine neden oldu. Yüz elli lokomotifin tahrip edildiği ya da işlemez hale getirildiği
biliniyor. Yüzün üzerinde köprü havaya uçuruldu.
Altmış sekiz bin ton kapasiteli, iki yüz ellinin üzerindeki gemi, sabotajlar sonucu ya batırıldı ya da
çalışamaz hale getirildi. 1943’te tüm yıl boyunca
Yunanistan’da on üç İtalyan birliğinin yerinden
kıpırdayamaz hale getirilmesi Andarte eylemleri
sayesinde oldu. İtalyanların teslim anlaşmasını
imzalamalarının ardından, Almanlar altı birliklerini oraya hapsetmek zorunda kaldılar. Dağlarda iç
savaş patlamadan önce düşmanın işgal ordusu
zayıflatılmamış olsaydı, kendilerine karşı ayaklanan halka ülke çapında çok büyük zararlar verebilecek halde olurlardı.
Myers, s. 280-281.
I-34. Yunanistan’daki Britanya Askeri Görev
Kolu Komutanõ Albay Myers, Nazilere kar õ
direni in bütün sava õn gidi atõ üzerine etkilerini de!erlendiriyor
İşgalden kısa bir süre sonra, Yunanistan, düşman
için dikkate değer, stratejik önemde bir ülke haline
geldi. Maksimum yerel ürün almak için, ülke iliklerine kadar sömürülmekle kalmadı, aynı zamanda ülkenin limanları, özellikle de Pire, düşmanın
Doğu Akdeniz adalarındaki hava üslerinin ikmali
ve Kuzey Afrika’ya yapılacak her türlü sevkıyat
için kullanıldı.
1942 güzünde, bizim tam El Alamein hattını göçerttiğimiz zaman, Gorgopotamos Viyadükü’nün
tahrip edilmesi23 altı kritik hafta boyunca Atina’nın
tek demiryolu bağlantısını kesti; bu süre zarfında düşman, Güney Yunanistan’da elinde zaten
hazır tuttuğu az miktardaki savaş gereçlerinin
dışında Kuzey Afrika’daki birliklerine hiçbir sevkıyat yapamamıştı. Haziran ve Temmuz 1943’teki,
iletişim ağlarına yapılan yaygın sabotajlar iki Alman birliğini geçici olarak, Sicilya’daki ana cephe
hattının dışında tutmuştu. Bunun, kuşatma planı-
Yunanistan neden Almanlar için stratejik
önemde bir ülkeydi? Gorgopotamos Viyadükü’nün
tahrip edilmesinin önemi nereden geliyordu?
G11. Rumen gazetesinden bir foto!raf:
Romanya ordusuyla Kõzõlordu askerleri
arasõndaki yolda lõk; öndekiler subaylardõr
“Universul”, Bükreş, 6 Ekim 1944.
Kasım 1942’de, Selanik-Atina hattı üzerindeki Gorgopotamos Demiryolu Viyadükü’nün tahrip edilmesi işgal Avrupa’sının en
görkemli eylemlerinden biridir. Bunu ELAS ve EDES’ten gerillalar ve Yunanistan’a paraşütle indirilen Britanya Özel Operasyonlar
Birliği’ne bağlı sabotajcılar başarmıştır.
* Partizanlar.
23
54
31.63 KEF-Ayeni.indd 54
9/23/08 2:40:39 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Bu fotoğraf hangi yılda çekilmiş olmalı
sizce? Neden?
Size göre, savaş esirlerine yapılan bu
olağandışı muamelenin nedenleri nelerdir?
I-35. Romanya’da, "ngiliz esirlere muamele
(1944)
I-36. J. B. Tito ile W. Churchill’in Napoli’de, 12
A!ustos 1944’teki bulu ma tutanaklarõndan
Antonescu, Chas’a, ben buraya bir düşman olarak
gelmiş olsam da, bizi Almanlara karşı koruyacağını
bildirdi. Bizi korumaları altına almak için Almanlara
herhangi bir gerekçe göstermeleri gerekmiyordu;
bu yüzden Profesör Mihai Antonescu… ifadelerimizi hazırlamamızda bize yardımcı olacaktı.
Biz hiçbir şekilde buraya petrol hatlarına sabotaj
yapmak için gönderildiğimizi kabul etmeyecektik;
çünkü stratejik malların sevkiyatına karşı böyle bir
eylem Almanların eline, bizi devralmak için geçerli
bir koz verecekti… Hitler’in en yakın müttefiklerinden birinin –Quisling diye biri- 3 İngiliz paraşütçüyü
bu gerekçeyle tutuklatması üzerine, kendisi onları
korumaya almış, Almanların sorgulaması sırasında neler söylemeleri gerektiğini anlatmak için onlara kendi Dışişleri Bakanı’nı yollamıştı. Savaştan
canını kurtarıp evine dönmüş –savaş hakkında en
genel ve en tartışmasız gerçekleri sıralayıp durankaç kişi böyle bir şeyin mümkün olduğunu düşünmüştür acaba?”
[…] MAREŞAL TİTO, söz konusu şayet Sırplarsa,
onlarla savaşmayacağını ama en kritik dönemlerde silahlarını Partizanlara doğrultan Mihailoviç’in
grubuyla savaşacağını söyledi.
Porter, s.161.
Bu anlatıyı kaleme alan, demokratik
muhalefetin lideri Iuliu Maniu24 ile ilişki
kurmak üzere Romanya’ya gönderilen İngiliz
casusu Ivor Porter’dır. Tutsakların maruz kaldığı muamele, Antonescu hükümetinin tavrına
da ışık tutmaktadır; resmi olarak Almanya’ya
sadakat beyanlarına rağmen, Birleşmiş Milletler içinde yer alan kuvvetlere de sempati gözden kaçmamaktadır.
[…] BAŞBAKAN, Yugoslavya için gerçek çözümün köylülere dayanan bir demokratik sistem olduğunu, bu sistemle çiftlik işletmelerinin koşullarının zaman içinde iyileşeceğini söyledi.
MAREŞAL TİTO, her yerde defalarca açıkça dile
getirmiş olduğu gibi, Yugoslavya’da komünist sistem kurmak istemediğini, her şey bir yana, çoğu
Avrupa ülkesinin savaştan sonra demokratik sistemle yönetilmesi beklenirken, Yugoslavya’nın
farklı olması için bir neden göremediğini söyledi.
Tito-Churchill: Strogo tajno, s. 277.
Sizce, Tito, Churchill’e kar õ dürüst
müydü?
I-37. "talya Kralõ III. Victor Emanuel’in, 3
Mayõs 1941 tarihli, Ljubljana Eyaleti’nin
"talya’ya ilhak edilmesi emri
KRAL’IN 3 MAYIS TARİHLİ EMRİDİR
1941-XIX, NO 291
Ljubljana Eyaleti’nin Kuruluşu
24
Iuliu Maniu (1873-1953) Rumen politikacıdır. Avusturya-Macaristan monarşisindeki Transilvanya’da, Rumen Ulusal Hareketi’nin
önemli lideridir. İki savaş arası dönemde, Maniu demokratik idealleri ısrarla savunan başlıca politik şahsiyetlerden biri olmuştur. Antonescu
hükümeti boyunca demokratik politik muhalefetin liderliğini üstlenmiştir. Komünistler tarafından mahkûm edilip hapse atılmış (1947) ve
Sighet Cezaevi’nde hayatını kaybetmiştir.
55
31.63 KEF-Ayeni.indd 55
9/23/08 2:40:39 AM
POLİTİKALAR
III. VICTOR EMANUEL
[…] Madde 2: Kral’ın emriyle, Duçe ve İçişleri
Bakanı’nın teklifi üzerine, Sloven nüfusun çoğunlukta olduğu Ljubljana Eyaleti’ne özerk statü verilmiştir; bu özerk yönetim, nüfusun etnik niteliğini,
ülkenin coğrafi konumunu ve yörenin özel ihtiyaçlarını dikkate alacaktır.
Madde 3: Yürütme gücü, Duçe, Başbakan ve İçişleri Bakanı’nın teklifiyle, Kral’ın kararnamesiyle
atanan bir Yüksek Komiser’in elinde olacaktır.
Madde 4: Yüksek Komiser’e, Sloven nüfusun
üretken grupları arasından seçilen 14 kişilik bir
konsey yardımcı olacaktır.
Madde 5: Ljubljana Eyaleti vatandaşları zorunlu
askerlik hizmetinden muaf tutulacaktır.
Madde 6: İlkokullarda eğitim, Sloven dilinde olacaktır. Orta dereceli okullarda, tercihe bağlı olarak
İtalyanca eğitim de verilecektir. Resmi kararnameler, her iki dilde de yayımlanacaktır. […]
Ferenc, s. 33.
İtalyan ordusu, Slovenya’nın batı ve güney bölgelerini işgal etti. Kısa bir askeri
yönetimin ardından, İtalyan işgalciler, işgal ettiği
toprakları, Ljubljana Eyaleti (Provinzia di Ljubliana) haline dönüştürdüler. Bu eyalet bir yüksek komiserin idaresine verildi. İşgalin üzerinden birkaç gün geçtikten sonra, Ulusal Konsey
adında bir Sloven organ kuruldu ama bu ancak
birkaç ay varlığını sürdürebildi ve gerçek bir iktidar gücü haline gelemedi. Yasal olarak, Ljubljana Eyaleti bir İtalyan eyaletiydi. Özerk yönetim,
yönetimdeki kişinin (diğer İtalyan bölgelerinde
yöneticilere “prefect” denirken, burada “yüksek
komiser”deniliyor) farklı adlandırılan bir makama sahip oluşuyla, iki dillilikle, üyeleri Sloven
olan Ljubljana Eyaleti Danışma Komitesi’nin
varlığına bakarak resmi anlamda ortak idari
yapıyla ve nihayet, Sloven yurttaşların askerlikten muaf tutulmalarıyla kendini ayırıyordu. İtalyanların teslim oluşundan sonra, eski İtalyan
işgal bölgesi Almanlar tarafından alındı.
4. Madde’yi yorumlayınız.
I-38 Ünlü Bulgar arkeolog Ivan Venedikov’un
Makedonya’daki Almanlarla ili kileri hakkõnda anlattõ!õ bir olay
O sırada Stamen Mihailov, arkeolog olan bir Alman askeri getirdi. Adam tipik Alman’dı; sarışın,
uzun boyluydu, üzerinde üniforması vardı; birliğiyle birlikte Üsküp’e gelmişlerdi. Yaklaşık otuz
beş yaşında biriydi ve uzmanlık alanı tarih öncesi
dönemdi…
Onu son görüşümde, Lange biz Bulgarlarla ilgili
bir şaka yaptı. Şöyle:
“İnsanlar sizin on iki milyon olduğunuzu söylüyor.”
“Hayır, biz altı milyonuz.”
“Hayır, on iki. Altı milyonunuz bizi destekliyor, kalan altı milyonunuz da Sovyetler Birliği’ni.”
Bu beni mutsuz etti ama bir şey söylemedim.
Haklı olabilir miydi?
Venedikov, s. 238-239
Alman’ın gizli sitemi neydi? Hangi gerekçeyle sitem ediyordu.
Ic alt bölümünün tamamõna ili kin sorular:
Belli koalisyonlar oluşturmak için alınan kararları etkileyen faktörler nelerdi? Politik aktörler neden
koalisyonları değiştiriyorlardı? Belli aktörlerin eylemleri, savaşın başında yapmış oldukları beyanlarla uyum içinde miydi?
56
31.63 KEF-Ayeni.indd 56
9/23/08 2:40:39 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Id. Dini Örgütlenmeler
I-39. Yanya (Yunanistan) Ba piskoposu’nun,
bölgesindeki tüm Hõristiyanlara duyurusu
(10 Eylül 1943)25
Ülkemizin Hıristiyanlarına,
Bu ayın dokuzunda, Epir askeri yönetimi, Alman
İşgal Kuvvetleri tarafından devralınmıştır.
Bu kuvvete bağlı subaylar, Alman ordusunun yasalara uyan, barışçıl insanların korumasını üstlendiğini ancak gerillaların yalnız Alman ordusunun
değil, barışçıl yurttaşların da düşmanı olarak görüleceğini duyurmuştur: Çünkü bunların yüzünden,
suçlu masum ayrımı yapılmadan herkese karşı sert
önlemler alınması zorunlu hale gelecek ve ağır cezaların yükünü barışcıl yurtdaşlar çekeceklerdir.
Biz bu vesileyle bütün Hıristiyan halka seslenmeyi,
onlara çok kritik günler yaşadığımızı hatırlatmayı
ve masum halkın uğrayacağı bir kıyımın önüne
geçmek için, babacan öğütler vererek onları yasadışı eylemlerden uzak durmaya ve içlerinden saflık
edip gerillalara yardım edenleri, işbirliğinden kaçınmaya ikna etmeyi bir görev bildik.
Herkesin ruhundaki endişelerin bütünüyle farkındayız; ama cemaatimizin selameti adına, bütün
insanlığa duyduğumuz sevgi adına, bize emanet
edilmiş insanların hayatlarını korumak ve onlara
hizmet etmek adına, genel çıkar için, sayısız tehlikeye maruz kalabilecek muazzam sayıdaki masum insan için, bütün kişisel çıkarların bir kenara
bırakılmasını istiyoruz ve herkesi metin olmaya,
koşulların vahametinin farkına varmaya ve sabırlı
olmaya davet ediyoruz.
Bizim bu nihai çağrımızın, gereğince dikkate alınıp
takdir edileceğini bekliyor ve umuyoruz.
Tanrı’ya en içten şükranlarımızla...
Yanya, 10 Eylül 1943
Spyridon, Yanya Piskoposu
Fleischer, c. 2, s. 222.
25
Yanya Piskoposu, bölgesindeki Hıristiyanlara ne öneriyor? Bu önerisinin altında
yatan nedenler nedir? Bu mektuptan,
Piskopos’un Alman yetkililerin eylemlerini
onaylayıp onaylamadığını anlamak mümkün
müdür?
I-40. Ba piskopos Damaskinos ve di!er Yunan ileri gelenlerinin, Almanya’nõn Yunanistan elçisi Gunther von Altenburg’a mektubu
Başpiskopos Damaskinos ve diğer Yunan ileri
gelenlerinden, Yunanistan için Reich Yetkilisi,
Elçi Gunther von Altenburg’a,
Atina, 24 Mart 1943
Majesteleri,
Aşağıda imzaları bulunan bizler, bu mektupla, bu ülkede ya da başka bir yerde Alman Otoriteleri’nin genel taktiklerine hiçbir şekilde müdahalede bulunmak
niyetinde olmadığımızı bilmenizi isteriz; biz sadece
tam bir iyi niyetle değerlendireceğiniz ve ayrıca anlayışla karşılayacağınızdan emin olarak, yaşadığımız şu günlerde, bütün Yunan toplumunu kuşku ve
endişe içinde bırakan konulardan biri hakkında, size
düşüncelerimizi aktarmak istedik.
Bu konu, çok uzun bir zamandan beri, bu ülkenin kurumlarıyla bütünüyle yasalara uygun olarak bütünleşmiş, bırakın hiçbir Yunan’a rahatsızlık vermeyi,
tam tersine, onlarla her zaman yardımlaşma ve dayanışma örneği olmuş ve kriz anlarında özverileriyle
kendilerini ülkelerine feda etmeye hazır olduklarını
göstermiş, Selanik’teki Yunan uyruklu Yahudi nüfusun sürgün edilmesidir. […]
Ayrıca belirtmemiz gerekir ki, Yunanistan’daki Yahudilerin zihniyetleri Almanya’daki Yahudilerden
çok farklıdır; hatta onlar yaşamaya gönderildikleri
Polonya’daki Yahudi din kardeşlerinin dillerini bile
bilmezler.
Ayrıca III-6 ve III-7 numaralı kaynaklara bakınız.
57
31.63 KEF-Ayeni.indd 57
9/23/08 2:40:39 AM
POLİTİKALAR
Bütün bunları dikkate aldığımızda ve ayrıca bütün
Yunan tarihi boyunca –antikçağdan Büyük İskender
ve haleflerine, hoşgörülü Yunan Ortodoks çağından
yaşadığımız şu günlere- bizim Yahudi cemaatiyle
ilişkilerimizin her zaman ahenk içinde ve düzgün
yürüdüğü düşünülürse, biz inanıyoruz ki, mevcut
savaş süresince ülkemizdeki işlerin düzgün gitmesinden sorumlu bir kişi olarak, Majesteleri’nin büyük yetenekleri sayesinde, size sunmuş olduğumuz
teklife destek çıkmakta tereddüt etmeyeceğinize ve
Yahudi cemaatinin Yunanistan’dan çıkarılmasını,
Yunanistan’daki Yahudiler sorunu özel olarak ve
etraflıca araştırılabilene kadar, en azından geçici
temelde, askıya almaya karar vereceğinize inanıyoruz. […]
Majesteleri,
Anavatanınızın, Yunan ruhu ve yüksek kültürünün
evrensel değerler ve tersinmez otorite statüsü verdiği yüce idealler adına, sizden mümkün olan en kısa
zamanda yerine getirilmesi istenen Yahudi yurttaşlarımızın sürgün edilmesi kararının askıya alınmasını
rica ediyoruz ve sizi temin ediyoruz ki, bütün Yunan
halkı yapacağınız bu büyük tarihi jesti layıkıyla takdir
edecektir.
Yunan Yahudilerinin Tarihi Üzerine Belgeler, s. 264-265.
İşgal dönemi boyunca Atina’da faal
olan Ortodoks Kilisesi dinsel ve politik
meselelerde önemli bir rol oynadı ve Yahudilerin kaçmasına, saklanmasına ve böylece
hayatta kalmasına yardım etmeye çalıştı. İlk
Yahudi sürgününün başlamasının ardından,
Başpiskopos önde gelen akademisyenlerin,
yargıçların ve avukatların, ayrıca sendika ve
meslek örgütlerinin başkan ve yöneticilerinin katıldığı bir toplantı düzenledi. İşbirlikçi
hükümet ve Reich’ın bölge yetkililerine verilmek üzere dilekçeler hazırlandı ve bunlar
Damaskinos’la katılımcı 21 önemli şahsiyet tarafından imzalandı; dilekçede Yunan halkının
sürgünler karşısında duyduğu dehşet dile getirilerek bu uygulamanın hemen durdurulması
talep edildi.
Bu metnin yazarları Yunanistan’daki Yahudi cemaatini nasıl görmektedir? Elçi’den
ne yapması isteniyor? Önde gelen bu şahsiyetler bu metnin altına imza atarak kendilerini
tehlikeye atmış oluyorlar mıydı? (Bu soruya,
Alman antisemit politikasını ve rejimin acımasızlığını aklınızda tutarak cevap verin.)
Size göre, metni kaleme alanlar neden özellikle “Yunanistan’daki Yahudilerin zihniyetleri
Almanya’daki Yahudilerden çok farklıdır” demek gereği duymuşlardır?
I-41. Arnavutluk Katolik Kilisesi’nin "talyan
i gali hakkõndaki dü ünceleri
Tarihsel bir an olan 7 Nisan 1939’dan itibaren,
Faşizmin Büyük Duçesi, Arnavutluk’un Kurtarıcısı, Benito Mussolini Hazretleri’nin buyruğu ve
buna uygun olarak 12 Nisan 1939’daki Kurucu
Meclis yoluyla Arnavutluk halkının ifade ettiği
irade sayesinde Arnavutluk’un talihi dönmüştür;
Arnavutlar ve onun kardeş ülkesi İtalya, kökleri çok eskilere, büyük Savoy Hanedanlığı ve
büyük kral III Victor Emanuel dönemlerine dayanan kader birlikteliklerine uygun bir şekilde,
Roma İmparatorluğu’nun bir parçası olarak birleşmiştir. Bu mutlu andan sonra artık Arnavutlar,
destansı liderleri Gjergj Kastriot Scanderbeg’den
günümüze dile getirmeye cesaret edemedileri her konuda duygu ve düşüncelerini korku
duymaksızın ifade etmekte özgürdür.
“Hylli i Drites” (Sabah Yıldızı), Aralık 1940, 601.
Bu alıntı, Katolik Kilisesi’nin yayın organı ve Arnavutluk’un önemli dergilerinden biri olan Hylli i Drites’ten (Sabah Yıldızı)
yapılmıştır.
58
31.63 KEF-Ayeni.indd 58
9/23/08 2:40:39 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
I-42 ve I-43.
Bosna ve Hersek’teki (o tarihte Ba!õmsõz Hõrvatistan Devleti’nin bir parçasõ) durum hakkõnda Saraybosna Müslümanlarõnõn dü ünceleri
12 Ekim 1941 tarihinde, Müslüman ulemanın bir
cemiyeti olan “El Hidaja”26 Merkez Komitesi’nin
teklifi üzerine, Saraybosna’dan 100 civarında
Müslüman, bir Bildiri kaleme almıştır. Bildiri, Bosna ve Hersek’teki Müslümanların zorlu koşullarını
kabul etmekte, Sırplara ve Yahudilere yöneltilen
şiddeti eleştirmekte, Müslümanların bu suçlardan
sorumlu tutulamayacağını belirtirken, aynı zamanda şiddet eylemlerine kalkışan Müslümanları
da eleştirmektedir. Bildiriye imza atanlar isteklerini de sıralamaktadır. Bunlardan en önemlileri
şunlardır: “Fark gözetilmeksizin Devlet’in bütün
yurttaşlarının can, mal ve namus güvenlikleriyle
inanç özgürlükleri”nin temin edilmesi ve gelecekte “halklar arasında gizliden gizliye ayaklanmalara ve kan akıtılmasına neden olabilecek nitelikteki
eylemlerin” önlenmesi.
Redziç, s.16.
Bazı Boşnak Müslüman temsilciler,
1941 yılında ISC yetkililerinin Bosna
ve Hersek’in Sırp ve Yahudi nüfusuna karşı
işlemiş olduğu suçlardan dehşete düşmüştü.
Ekim 1941’de, buna karşı tavırlarını dile getiren bir bildiri kaleme aldılar.
"slam ulemasõ ve 1943’te Müslüman SS Alayõ
kurulmasõ
SS Alayı’na asker yazdırılmasında asıl rolü İslamcı müftü ve hocalar oynadı. Bu işte özellikle
etkin olanlar, insanları cami önlerinde toplayıp
propaganda konuşmaları yapan ve onları 13.
SS Alayı’na yazılmaya çağıran Mustafa Malkoç
ve Halim Malkoç’tu. Bu askeri birliğe yazılanlar
26
27
Almanya’ya, oradan da Güney Fransa’ya yollanıyor, burada özel bir disiplin eğitimine, askeri talime ve politik eğitime tabi tutuluyordu. Bu türden
bir eğitimin ana amacı, Alay’ın üyelerine kaderci
bir İslam anlayışını ve Üçüncü Reich’ın savaştaki hedeflerini aşılamaktı. 13. SS Alayı’nda askeri
eğitim verenler, Kudüs Müftüsü El Hüseyni’nin
Berlin’de kurduğu özel bir okulda panislamik fikirlerle yetiştirilmiş genç müftülerdi.
Redziç, s. 120.
Bu iki kaynağı karşılaştırın. Müslüman
ulemanın tavırları hangi bakımlardan farklılık
göstermiştir? Ülkenizde buna benzer örnekler
bulabilir misiniz?
I-44 ve I-45
Romanya Kardinali Muhterem Nicodim’in
1942’de Bükre Hukuk Fakültesi’nde yaptõ!õ
konu ma
“Düşünmemiz gereken tek şey kaldı geriye. Düşmanlarımız aynı zamanda Kutsal Haç’ın da düşmanıdır; tarifsiz zahmet ve fedakarlıklarla, Kutsal
Kitap ve onun hükmettiği ilim ışığında kurulmuş bir
medeniyetin de. Bolşevikler Tanrı’ya karşı günah
işliyor ve Haç’ı, onun gücüyle kurulmuş her şeyi
yok etmek için savaşıyor, atalarımızın topraklarını
talan ediyor, mezarlarını dağıtıyorlar27. […]
Biz kanlarımızla sulanmış bir geçmişin derinliklerine kök salmış ve aynı zamanda bütün medeni
dünyaya da ait olan mirasımızı koruyoruz. Biz
Kutsal Haç için, Kutsal Kitap için savaşıyoruz. Biz
Tanrı’ya ve İsa’ya dua ediyoruz.”
“Universul”, 79/2.03.1942, s. 4.
Gazete makalesi: Kardeş Kiliseler. Ortodoksluğun Büyük Açılımları.
Yazan Mihai Burlacu
El Hidaja Bosna ve Hersek’teki en önemli İslamcı örgüttü.
Burada 1940 yılında Sovyetler Birliği’nin Besarabya ve Bukovina’yı işgaline atıf yapılıyor.
59
31.63 KEF-Ayeni.indd 59
9/23/08 2:40:39 AM
POLİTİKALAR
“Doğu’da savaş durur durmaz, iki komşu Ortodoks kardeş kilise, yani büyük biraderimiz Rus Ortodoks Kilisesi ve onun küçüğü Rumen Ortodoks
Kilisesi arasındaki kara perde kalkacaktır. […]
Rumen Ortodoks Kilisesi’nin Kardinali Nicodim
Hazretleri’nin ülkemiz insanlarına yaptığı konuşmada… büyük biraderimiz Rus Ortodoks
Kilisesi’nin muhterem piskoposlarına hürmetlerini
sunuyor: ‘Yakın tarihlerde, Leningrad ve Novgorod Başpiskoposu Alexei Hazretleri… sevgili ülkemizin Ortodoks cemaatine sevgi ve kardeşlik
duygularıyla seslenmiş, sevgili halkımızı umutları
için cesaretlendirmiş ve kutsal kilisemizin esenliği için yakarmıştır. Büyük din kardeşimizin bu
düşünceleri bizlere büyük sevinç vermiştir. Bizim
tek arzumuz, Tanrı katında büyük kardeşimizle
birlikte, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin
Ortodoks Kilisesi’nin, Hıristiyanlık ruhu ve kardeşçe sevgiyle, en sıkı işbirliği içinde, gelişip güçlenmesidir.’ […]
Ancak Ortodoks Kilisesi’ni gelecekte büyük ve
yeni açılımlar da beklemektedir. Yeni bir ekümenik sinod için Balkanlar’daki bütün Ortodoks kiliselerinden din bilimcileri ve din adamları büyük
hazırlıklar içindedir. Ancak büyük birader, Rus
Ortodoks Kilisesi’nin katılımı olmaksızın böyle bir
ekümenik sinod mümkün değildir. Ayrıca, bizim
din bilimcilerimiz, öteki Ortodoks kardeş kiliselere
kıyasla, Anglikan Kilisesi üzerine ciddi araştırma
ve incelemeler başlatmıştır. Ama bunlar, bütün
Ortodoks kiliselerinin ekümenik anlayışları olmaksızın, nihai bir sonuca eriştirilemez. Bu aynı
zamanda, bizim dini bakış açımıza göre, Anglikan
Kilisesi’nin iki Hıristiyan Ortodoks halktan kardeşlerin, yeniden birleşme anını, neden içten dualar
ve dindarca hürmetle karşıladığını da açıklar.”
“Universul”, 291/28.10.1944.
Yukarıdaki iki metin hangi bakımlardan
farklılık gösteriyor? Piskopos Nicodim’in dış
baskılarla ilgili bu iki yaklaşımını siz nasıl yorum-
luyorsunuz? Size göre, Bolşeviklere karşı tavırda
bir değişiklik olmuş mudur? Eğer yanıtınız evetse, bu değişikliğin neden(ler)i nedir?28 Açıklayın.
I-46. Kardinal Gavrilo’nun Alman Gestaposu
tarafõndan Ostrog Manastõrõ’nda, 23 Nisan
1941’de tutuklanmasõ
Yugoslav ordusunun 16 Nisan’da teslim alınmasının ardından, ben Ostrog’ta kaldım. Niyetim mümkün olduğunca çabuk Belgrad’taki Patrikhane’ye
dönmekti. Ama bu kolay bir iş değildi. Yollar yıkılmıştı; benzin olmadığı gibi, bir yerlerden bulma ihtimali de yoktu. Üstelik, işgalci güç zaten tanklar ve
zırhlı araçlar tarafından harap edilmiş yolları neredeyse kullanılmaz hale getirmişti. Dönüş için uygun bir zaman bekledim ben de. 23 Nisan sabahı,
saat 6’ya gelirken, Milutin29 kapımı çaldı… Odama
girer girmez, “Muhterem Efendim, Almanlar burada
ve sizi arıyorlar” dedi. Yıkılmıştı ve çok heyecanlıydı. Onu bu kadar kötü durumda görünce, “Lütfen,
sakin ol ve umutsuzluğa kapılma. Sana hiçbir şey
olmayacak… Almanlar beni arıyor” dedim. Daha
sözümü bitirmemiştim ki, asker üniformaları içinde
dört Alman kapıyı bile çalmadan içeriye daldı. Kol
ve yakalarında SD harfleri görülüyordu ki, bu siyasi
polis ya da GESTAPO demekti…
[…] Albay sonra şöyle dedi: “Siz, en büyük savaş
suçlarından biri olan Yugoslavya’nın Mihver güçlerine karşı savaşa girmesinden ötürü suçlu bulundunuz. Buna göre, askeri ve sivil güçlerin yüce
kumandanı Adolf Hitler’in verdiği yetkiyle, sizi suç
teşkil eden faaliyetleriniz hakkında sorgulayacak
ve sonra dosyanızı adil bir biçimde askeri yasalarca belirlenmiş cezanız neyse onu verecek yüksek bir askeri mahkemeye ileteceğim… siz… bu
bölgedeki yurdunuz insanları arasına karışmak ve
onlara kendi görüşlerinizi aşılamak, onları Mihver
devletlerine karşı yürüttükleri ayaklanma hare-
28
Nedenlerin biri, iki alıntının yapıldığı tarihler arasında Bolşevik rejiminin Rus Kilisesi’ne bakışındaki değişiklik olabilir. 30’lu ve 40’lı
yıllardaki kapatılma ve baskının ardından, Rus Kilisesi yeniden yasal olmuştu. Stalin’in politikasındaki bu değişiklik Rumen Kilisesi’ne
Bolşeviklerle birlikte yaşamanın mümkün olabileceği yönünde cesaret vermiş olabilir. Bu konuda, bkz.: Pospiclovsky, “The Russian
Church under the Soviet Regime”, c. I.
29
Kardinal’in daimi yardımcısı. (ç.n.)
60
31.63 KEF-Ayeni.indd 60
9/23/08 2:40:39 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
ketinde sağlam durmaya cesaretlendirmek adına katıksız politik bir alana girdiniz. Özellikle 25
Mart Anlaşması imzalandıktan, diğer deyişle, Yugoslavya kendi özgür iradesiyle Üçlü İttifak’a katıldıktan sonra bunu yaptınız… Ektiğiniz her şey,
bereketli cemaatiniz topraklarına düşüyor, onları
ayaklanmaya çağırıyor ve bir askeri darbe hazırlıyorsunuz… siz, kendiniz, Yugoslavya’yı savaşa
soktunuz ve meşru Kraliyet Hanedanı’nı ve hükümetini yıktınız… 1939’da savaş çıkar çıkmaz, artan sıklıkla Sırp halkına ziyaretlerde bulundunuz
ve konuşmalarınız onlar arasında savaşçı bir ruh
hali uyanmasına neden oldu… Yugoslav devletinin
düşmanları olarak Mihver güçlerine karşı her türlü
direnişi kışkırttınız.”
Memoari patrijarha srpskog Gavrila
(Sırp Patrik Gavrilo’nun Anıları), s. 291, 299, 300.
Sırp Ortodoks Kilisesi Patriği Gavrilo (Doziç, 1938-1950 yılları arasında
patriklik yapmıştır) savaşın başlarında, Mihver güçlerinin politikasına ve Yugoslavya’nın
Mihver güçleriyle yakınlaşmasına muhalif olmakla suçlanarak, Karadağ’daki Ostrog Manastırı’nda gözaltında tutuldu. Sürekli
tacizlerin ardından, Patrik Saraybosna’ya,
oradan da Belgrad’taki Gestapo hapishanesine sevkedildi. Alman işgal güçleri onu
daha sonra Belgrad yakınlarındaki Rakovica Manastırı’nda gözaltında tuttu, oradan da
Vojlovica Manastırı’na nakletti. Eylül 1944’te,
Rahip Nikolaj Velimiroviç’le birlikte, birkaç ay
kalacağı Dachau Toplama Kampı’na yollanana
kadar, muhafızların gözetiminde, hiç kimseyle
temas ettirilmeden burada kaldı. Yeni Komünist rejime muhalif olmasına rağmen, savaştan harap olmuş ülkesinin yeniden inşasına
ve belli bölgelerde (özellikle Bağımsız Hırvatistan Devleti’nin parçaları olan bölgelerde)
tümden yok edilmiş kilise teşkilatının yeni baştan kurulmasına yardımcı olmak için 1946’da
Yugoslavya’ya döndü.
Almanların kendisini aradığı söylendiğinde,
Patrik’in tepkisi ne oldu? Patrik neyle suçlanıyordu? Patrik Gavrilo’nun inancıyla (takip eden
iki kaynaktan aktarılacak olan) Başpiskopos
Stepinac’ın inancını karşılaştırın.
I-47 ve I-48.
Stepinac’õn Paveliç’e mektubu, 14 Mayõs 1941
“Poglavnik (Önder)!
Glina’da, Ustaşaların, 260 Sırp’ı sorgusuz sualsiz
kurşuna dizdikleri haberini almış bulunuyorum. Sırpların ülkemiz yönetimde bulundukları 20 yıl boyunca
ağır suçlar işlediklerini biliyorum. Rahiplik görevimin,
sesimi yükseltmek ve bunun Katolik ahlakta yeri olmadığını söylemek olduğunu da biliyorum; sizden,
işlediği suç yüzünden ölümü hak ettiği kanıtlanmadıkça hiçbir Sırp’ın öldürülmemesi için, bütün ISC
topraklarında mümkün olan en acil önlemleri almanızı talep ediyorum. Aksi takdirde, Tanrı’nın cennetine kabul edilmek yerine, lanetleneceğiz. Umarım,
açıksözlülüğüm sizi kırmamıştır.”
Kristo, s. 134-135.
Hırvatistan’da, aralarında Zagrep Başpiskoposu Alojsije Stepinac’ın da bulunduğu, yüksek mevkilerdeki Katolik din adamlarının
bir kısmı başlangıçta ISC’nin kurulmasını destekledi. Ancak ISC’nin kuruluşunun üzerinden çok
zaman geçmeden, Başpiskopos Stepinac çeşitli
vesilelerle Ustaşa yetkililerine mektuplar yazdı ve
Ustaşa rejiminin işlediği suçlar karşısında resmi
protestosunu iletti, daha sonra da ayinlerde onları açıkça eleştirmeye başladı. Ustaşa rejimine
karşı benzer duygu, hatta tavır değişikliği yalnızca Stepinac’a ve Katolik din adamlarının çoğunluğuna özgü bir şey olmakla kalmadı, Hırvatistan
halkının çoğunluğu da aynı değişikliği yaşadı.
Ustaşa rejiminin bazı yönlerini reddetmekle birlikte, radikal bir antikomünist olan Stepinac, ISC’ye
hep yakın durdu; çünkü ona göre Partizanlar
(daha açıkçası komünistler) baş düşmandı.
61
31.63 KEF-Ayeni.indd 61
9/23/08 2:40:40 AM
POLİTİKALAR
Savaştan sonra işbirlikçi olarak 16 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve komünist otoriteler tarafından
çalışma kampına yollandı. Cezaevinde bulunduğu dönem içinde Vatikan ona Kardinal unvanı
verdi; Yugoslavya buna diplomatik ilişkileri kopararak tepki gösterdi. Stepinac 1960 yılında cezaevinde öldü. Papa II. John Paul 1998 yılında onu
Aziz ilan etti.30
Stepinac neyi protesto ediyor? Paveliç’e
nasıl hitap ediyor? Kullanılan dili çözümleyin
ve bunu bir sonraki mektubun diliyle kıyaslayın.
Stepinac’õn Paveliç’e mektubu, 21 Temmuz 1941
Birçok kaynaktan, Sırpların ve Yahudilerin gerek
toplama kamplarına sevk edilişleri sırasında gerek
kamplarda yer yer insanlık dışı muamelelere tabi
tutulduğunu, hatta çocukların, yaşlı ve hastaların
bile böyle bir muameleden kurtulamadığını öğrenmiş bulunuyorum. Sürülen insanlar arasında son
zamanlarda Katolikliği kabul edenlerin de olduğunu
biliyorum.
Müsaade ederseniz, genel olarak şunu belirtmek
istiyorum: Bu yöndeki önlemleri daha insancıl ve
makul ölçülerde alın ki, tam etkili olsunlar ve insanlar katında olduğu kadar Tanrı katında da muteber
sayılsınlar; özellikle de zayıf, yaşlı insanlara, küçük,
masum çocuklara ve hastalara karşı insancıl ve bir
Hıristiyan’a yakışır muamele edin. İnsanlığın ve İsa
aşkının şefkatli hüzmeleri, en adi suçlunun bile hücrelerine işler! Yetkililer, özellikle sürgün işini yerine
getiren memurlar kadar çalışma ve toplama kamplarının yetkilileri de, bu noktalara dikkat etsinler ki,
gerçekten mühim şahsiyetler olsunlar.
Yapılanları yumuşatmak için bazı şeyleri belirtmeme
müsaade edin lütfen: a) Kamplara sevkiyat, insanların gerekli şeylerini yanlarına almalarına ve gerek
aileleri gerek işleriyle ilgili ayarlamalar yapmalarına
imkân verecek şekilde gerçekleştirilmelidir. b) İnsanlar, özellikle uzun yol gidecek olanlar, hıncahınç
dolu mühürlü vagonlarla taşınmamalıdır. c) Vagonlara bindirilen insanlara, yeterli yiyecek verilmelidir. d)
Hastalara tıbbi bakım yapılmalıdır. e) Aile fertleriyle
haberleşmeye ve zorunlu gıda maddelerinin kabulüne izin verilmelidir. […]
Poglavnik (Lider), bu defa da yukarıda sözünü ettiğim konulara sıcak baktığınıza inanıyorum. Bu Sırpların ve Yahudilerin genelde Hırvatlara neler yaptığını çok iyi biliyorum; ama şimdi biz burada yüksek
kültürümüzü ve insani duygularımızı gösterme fırsatını yakalamış bulunuyoruz.”
Kristo, s. 279-280.
Stepinac, “Sırpların ve Hırvatların toplama kamplarına götürülürken” uğradığı insanlık
dışı ve haince muamele karşısında tepki gösteriyor ancak neden bizzat sürgünün kendisine
tepki göstermiyor? Bu onun sorun karşısındaki
gerçek tavrını mı yansıtıyor; yoksa bu sadece
taktik gereği mi böyledir? Yoksa asıl neden,
kimsenin Paveliç’e bu kampların varlığının bile
bir suç olduğunu doğrudan söyleyemiyor oluşu
mudur? Son cümleyi yorumlayınız: Azınlık bir
etnik gruptan, insanların kamplara sürgün edilmesi gerçekten bir ülkenin kültürünü tanıtması
için bir fırsat mıdır?
30
Komünist Yugoslavya'da tarihçilikte Stepinac'ın sunumu, işbirlikçi olarak mahkum edilmesine dayanan tamamen olumsuz bir sunumdu ve konu
ile ilgili hiçbir kamusal tartışmaya izin verilmiyordu. Komünizmin çöküşüyle birlikte tarihçilikte egemen Stepinac sunumu o kadar kökünden değişti ki,
şimdi O genellikle olumlu bir bakış açısıyla, adil bir adam, bir şehit ve tarihsel şartların bir kurbanı olarak resmediliyor (bu sunum tarih ders kitaplarında
egemendir). Bu iki aşırı uç arasında bir kısım tarihçi var ki, onlar onun hem olumlu yönlerini (Yahudileri kurtarması, otoritelere gönderdiği protestolar)
hem hatalarını (hiçbir zaman ISC ile arasına tam bir mesafe koymaması olgusu) dikkate alır. Saygın bir Hırvat tarihçi olan Ivo Goldstein Hırvatistan
Tarihi kitabında bir yerde, Stepinac'ın hatasının “...bu karmaşık savaş ortamında yalnızca ahlaki ve siyasi bir hata olabileceğini, asla bir adli suç olarak
cezalandırılamayacağını” belirtir. (Ivo Golstein, Hrvatska pojivest, Zagreb 2003, s.309)
62
31.63 KEF-Ayeni.indd 62
9/23/08 2:40:40 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
I-49. Peder31 Zlatko Sviriç’in Ortodoks Sõrplara,
Katoliklik hakkõnda söyledikleri
“Güzel bir haziran günü, hepsi de Ortodoks Hıristiyan, otuz kadar yaşlıca adam kilisenin toplantı odasının önünde dikildi… [...]
Hepsi kederli, yıkılmış, korkmuş, endişeli ve şaşkındı. Bu beni derinden etkiledi ve üzdü.
‘Ne oldu, kardeşlerim, iyi insanlar, hangi hayırlı şey
bu kadar insanın toplaşıp buraya gelmesine vesile
oldu?’ Bunu hem onların kötü ve kasvetli halini kestirip önce davranmak hem de kendimi rahatlatmak için
yüksek sesle sormuştum.
‘Hayırlı bir şey yok, Peder Zlate’ diye bağırdılar hep
bir ağızdan ve içlerinden biri, ‘Bak! Bu yaşta zorla dinimizi değiştirmek istiyorlar. Yirminci yüzyılda, böyle
bir şeyi bugüne kadar kim duymuş?’ Bunu söylerken
iç çekiyorlardı ve gözlerinden yaşlar akıyordu.
Hepsinin büyük bir acının ve kötü bir kaderin ağırlığı
altında ezildiğini görebiliyordum. Kafamda, belki de
hiçbirinin o sabah ağzından tek bir lokma dahi geçmemiş olduğu fikri belirdi ve onları gölgelik bir yerde
oturmaya davet edip çocuğu da atıştıracak bir şeyler,
biraz şarap ve rom getirmesi için yolladım. Aynı zamanda kafamdan bin bir düşünce geçiriyordum; bu
insanlara yardım etmeliydim. Sahte vaftiz sertifikaları
düzenleyecektim. O an biraz rahatladım. Sakinleştim
ve kendime güvenim geldi yeniden. […]
Biraz yiyecek ve içecekle adamlar kendilerine geldiklerinde ve tansiyonları biraz düştüğünde, doğrudan
Lazar’a döndüm ve herkesin duyabileceği bir sesle
konuştum:
‘Söyle bana Lazar, sen bir Sırp ve Ortodoks Hıristiyan olarak doğmadın mı?’
‘Evet, öyle, Peder Zlatko…’
‘Bu şekilde de yaşıyorsun, öyle değil mi Lazar?’
‘Evet, öyle yaşıyorum, Tanrı şahidimdir, Peder Zlatko.’
‘Öyle de öleceksin Lazar. Ben burada olduğum sürece kimse ne senin ne de burada bulunanlardan
birinin dinini değiştirecek!’
Adamlar başlarını kaldırdılar. Hepsi bana baktı. Bir
anda kuşku, hatta korku belirdi yüzlerinde. Sorular
sormaya başladılar. Şimdi ne yapacaklardı? Doğal
olarak, korkmuşlardı. Onlara kendi kararımı anlattım.
Benim kilisedeki ofisimde maalesef az sayıda vaftiz
sertifikası formu vardı. Hepsine yetecek kadar formu yarına bulup getireceğimi söyledim onlara. Eve
girdim ve hemen formları doldurmaya başladım. İlki
Lazar içindi.”
Cvitkoviç, s. 113-114.
Ustaşa yetkililerinin Sırp sorununu “çözme” yollarından biri32 onları Katolikliğe
döndürmekti. Paveliç’in Bağımsız Hırvatistan
Devleti resmi olarak din değiştirtmeyi savunmamış
olsa da, din değiştirmenin kilise bölgelerinde çok
yaygın bir uygulama olduğuna bakarak, gerçekte
bunu kesinlikle yaptığını söyleyebiliriz. Başpiskopos Stepinac, beyanlarında, zorla din değiştirmeye mesafeli durmuş, hatta bu uygulamayı protesto
etmiştir ama hâlâ belli sayıda tarihçi bunu önlemek
için her yola başvurup başvurmadığı konusunda
emin değildir. Din değiştirmeler, bunun Ortodoks
Sırpları Ustaşa teröründen kurtarmanın bir yolu
olduğu yolunda yaygın bir açıklamaya sığınılarak
uygulanmıştır. Ancak, böyle yaparak, dinsel azınlık üyeleri canlarını kurtarsalar bile, çoğu böyle bir
“cömertliği” severek kabul etmemiştir. Bu metinde de görüldüğü gibi, bazı Hıristiyan din adamları
kendi bölgelerinde, Katolikliğe döndürme politikasına karşı çıkmışlardır.
Peder Zlatko’nun eylemi hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu insanlara neden yardım etmeye karar veriyor?
Id alt bölümünün tamamõna ili kin sorular:
Dini liderlerin işgalci güçlere, Partizan ordusuna ve antikomünist orduya karşı tavırlarını anlatınız.
Farklı dini örgütlerin liderlerinin beyanlarındaki farklılıklar ve benzerlikler nelerdir? Din adamlarının
savaş sırasında taraf tutmaları doğru mudur? Hatta, taraf tutmaya mecburdurlar diyebilir miyiz?
31
32
Roman Katolik rahiplerin lakabı.
Diğer iki yol tehcir ve yok etmekti.
63
31.63 KEF-Ayeni.indd 63
9/23/08 2:40:40 AM
II. BÖLÜM: SAVA! ZAMANI HAYAT
Bu bölüm İkinci Dünya Savaşı sırasında insanların çektikleri acının genelliğini tüm açıklığıyla
sergiliyor. Açlık, yoksulluk ve belirsizlik bu bölgede yaşayan çoğu sivilin gündelik hayatının bir
parçasıydı; farklılıklar genelde yalnızca anlam farklılıklarıydı. Aynı şekilde, hayatın bir köyde mi
yoksa bir kentte mi daha zor olduğunu söylemek hiç de kolay değildi.
Direniş hareketine katılanların gündelik yaşamlarından kesitler sunmaya çalışırken, başka şeyler
yanında, bu dönem boyunca kadınların değişen statüsüne de ışık tutmak istedik. Direniş hareketi
içinde kadınlar, erkeklerle seve seve eşit tutulmuştu; ancak zaman geçtikçe görüldü ki, gerçekte
değişim, propaganda amaçlı anlatılanlardan çok daha az kabul edildi. Savaştan sonra her şey hemen
o iyi bilinen ataerkil rutine döndü. Bu yüzden, bizim burada cinsiyetler arası eşitlik söylemimiz çoğu
kez bir iddia olmanın ötesine geçmiyor.
Bu bölümün sonuna doğru, kültür ve eğitimde ortaya çıkan belirgin değişikliklerle ilgili ve zamanın
güç odaklarının durumunu daha eksiksiz olarak ortaya koyan ilgi çekici kaynaklar verilecektir.
IIa. Yoksulluk, Güvensizlik
II-1 ve II-2.
Sava döneminde Romanya’da ekmek karnesi (1942)
Tahıl tüketiminin karneye bağlanması ışığında,
Ordu ve Sivil Halkın İhtiyaçlarından Sorumlu Bakan Yardımcısı’nın, kamuoyuna daha sonra duyuracağı bir tarihten itibaren, ekmek başkentte
yalnız karneyle ve haftanın 5 günü dağıtılacaktır.
Kalan 2 günde, halkımız, mısır lapası yemek zorunda kalacaktır. Bu nedenle halkımızın, her fırında ya da ekmeğin dağıtıldığı her dükkânda bulunabilecek mısır ununu sağlaması gerekecektir.
“Universul”, 5/01.1942, s. 1.
Sava döneminde Romanya’da ekmek
karnesi (1944)
Braşov bölgesi Genel Valisi’nin 26/1944 Numaralı
emirnamesi uyarınca, bütün Braşov bölgesi toprakları içindeki ekmek tüketimi aşağıda belirtildiği
gibi belirlenmiştir:
Siyah ekmeğin tüketileceği günler: Salı, Perşembe ve Cumartesi.
Beyaz ekmeğin tüketileceği günler: Pazar.
Mısır ekmeğinin tüketileceği günler: Çarşamba.
Patates tüketilecek günler: Pazartesi ve Cuma.
Halkımızın yukarıda belirlenen kurallara uyması
gerekmektedir. Bütün ihlaller yasalara göre cezalandırılacaktır.
National Archives [Ulusal Arşivler]- Brasov Country Division, fond of
the Mayoralty of commune Bod, file 74/1944, s. 83.
64
64.88 KEF-B.indd Sec1:64
9/23/08 2:41:15 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Bu metinlerde anlatılan iki dönem arasındaki farklar nelerdir? Eğer varsa, bu değişikliklerin olası açıklamaları neler olabilir? Bu örnek
Romanya’dan seçilmiştir. Kendi ülkenizden benzer örnekler biliyor musunuz?
Köylünün duygularını anlatın. Onun yerinde olsanız siz de aynı duygulara kapılır mıydınız?
II-4. Bulgar diplomat Ivan D. Stanchov, sava
boyunca ailesinin ya am ko ullarõnõ anlatõyor
G12. "stanbul’da karneyle ekmek da#õtõmõ
Cumhuriyet Ansiklopedisi, c.2 (1941-1960).
Ekmek İstanbul’da 14 Ocak 1942’de
karneye bağlandı. Mayıs’ta, yedi yaşın
üzerindeki her bir kişi için tayin edilen günlük
ekmek miktarı 150 gramdı.
Ailem, üç ilginç ve faal ayını tahtakurularıyla mücadele ederek geçirdi ve mantar, böğürtlen, ısırgan otu ve yabani buğday çorbası yiyerek hayatta kalmaya çalıştı. Karne sistemi acımasızdı; et
bulmak imkânsız olduğu gibi, kimsenin bir hayvan
kesme hakkı da yoktu. Çayırda ayağı kırılmış bir
dana öldürülmek zorunda kalındığında insanların
nasıl sevindiğini tahmin edebilirsiniz. Halkımız
her zaman bir şeyi bütün halinde alıp, uzun süre
idare etsin diye, onu parçalara ayırıp azar azar
yemeyi başarmıştır. Yalnızca Sofya’da değil, köylerde de, tuzun bilinmeyen bir nedenle birdenbire çarşı pazardan çekilmesine rağmen, onlar eti
bir hafta yenebilir bir halde tutmayı becermiştir;
eti beton zemine yatırıyor ve üzerini uçları soğuk
suyla dolu çamaşır leğenine batırılmış ıslak bezle
kaplıyorlardı. Böylece sıcak temmuz günlerinde
sürekli bir buharlaşma sağlamış oluyorlardı.
Stanchov, s. 145.
İkinci Dünya Savaşı’na girmemiş olmasına rağmen Türkiye’de ekmeğin karneye bağlanmasını nasıl açıklarsınız?
II-3. Bir Yunan köylüsünün "talyan i galcileri
tarifi
“[İtalyanlar ve onların Vlach işbirlikçileri] bir aşağı bir yukarı gidip geliyordu; reziller, bir aşağı bir
yukarı gidip tavuklarımızı yiyor, şaraplarımızı
içiyor, yumurtalarımızı alıyor ve doğrusu iyi vakit geçiriyorlardı! Ve gidecekleri her yere onları
eşeklerimizle taşıyorduk. Bütün bunlar bizi çileden çıkarıyordu. Ve biz sürekli, ‘Kimse öne çıkıp
da yeni bir Kolokotronis [Yunan Devrimi’ndeki
savaşçılara verilen ad] müfrezesi kurmayacak,
bir devrim başlatmayacak mı?’ deyip duruyorduk.”
Van Bouschoten, s. 80.
Üst düzey bir Bulgar devlet görevlisinin
ailesinin yaşam koşulları nedir? Bunların seçkin kesimin koşulları olduğu düşünüldüğünde,
“sıradan insanların” yaşam koşullarını hayal
edebiliyor musunuz?
II-5. "stanbul’daki Amerikan Büyükelçisi
Samuel Honaker’in ABD Dõ i leri Bakanõ
Cordel Hull’a, Eylül 1942’de, Bulgaristan’daki
halkõn duygularõna ili kin gönderdi#i 162
Numaralõ gizli rapor
İstanbul, 4 Kasım 1942
Herkes yiyecek, giyecek, yakacak odun ve kömür kıtlığını hissetmeye başladı. Karne sistemi
hemen herkes için bir parça yiyecek sağlıyor
65
64.88 KEF-B.indd Sec1:65
9/23/08 2:41:15 AM
SAVAŞ ZAMANI HAYAT
ama aslında bu kimseye yetmiyor. İnsanlar yiyecek satan dükkânların önünde uzun kuyruklar oluşturuyor. Bulgarlar yine de “yeni toprakların” ne pahasına olursa olsun elde tutulması
arzusunu paylaşıyor. Buna rağmen, gerçek
Bulgaristan’ın, yani işgal edilen topraklardan
arınmış Bulgaristan’ın, şimdi bu yeni topraklardaki, özellikle de Trakya ve Makedonya’nın
bazı kesimlerindeki, halkın da karnını doyurmak zorunda kalacağını söyleyen muhalif
sesler de duyulmuyor değil. Bulgar hükümeti,
Selanik’in kuzeybatı bölgesinde, Yunan sınırları içinde kalan Bulgar köylerine de un tedarik
ediyor. Söylentilere göre, bu bölgelerde yaşayan 300.000’den fazla insan sırf un alabilmek
için kendilerinin Bulgar olduğunu ilan etmiştir.
Kimse Bulgaristan’ın zorunlu olmadıkça işgal ettiği topraklardan çekilmesini beklemesin.
G14. Zagreb’de et kuyru#u
Vojinoviç, Nije sramota biti Hrvat ali je peh.
Bulgaria-the Unmanageable Ally of the Third Reich
[Bulgaristan, Üçüncü Reich’ın İdare Edilemez Müttefiki], s. 90-91.
Bölgedeki Yunan halkı, neden kendilerinin Bulgar olduğunu ileri sürüyor? Bu bölgenin yakın tarihini dikkate alarak, onlar için
böyle bir şey yapmanın kolay olduğunu düşünüyor musunuz?
G13. Sava süresince, Ljubljana’da bir
dükkânõn önündeki insan kuyru#u
Bu resimlere bakarak, Ljubljana ve
Zagreb’de savaş dönemi hayat koşulları
hakkında ne gibi sonuçlar çıkarabiliriz? Kendi ülkenizle ilgili buna benzer fotoğraflar var
mıdır? Her şeyin, özellikle yiyeceğin kıtlığı ve
zorunlu ihtiyaçların kuponla ve karneyle dağıtımı, savaş günlerinin alışıldık gerçekleriydi.
II-6. Karaborsacõlara utanç ni anesi olarak
kurdele takõlmasõnõ istiyoruz (bir Sõrp gazetesinden alõntõ)33
“Bu toplumsal kurtuluş kampanyası çerçevesinde, bütün yasadışı ticaret ve karaborsa olaylarında herkesin bize ve hükümete yardımcı olmasını
açık ve kesin olarak istiyoruz. Her vicdanlı yurttaş
böylesi her olayı bildirsin ki, biz de onları deşifre
edelim, işgal ettiği mevki ne olursa olsun alnına
bir utanç damgası vuralım. Ayrıca herkesi, toplumumuzun bu kara lekesini temizlemekte etkin
olarak kullanılabilecek önlemler konusunda önerilerde bulunmaya davet ediyoruz.
Bugün okurlarımızdan birinden bu düzenbazların
listesinin günlük gazetelerde yayımlanmasına iliş-
33
Srpski narod: Belgrad’ta günlük çıkan, General Milan Nediç’in işbirlikçi “Milli Selamet Hükümeti”nin resmi yayın organı.
66
64.88 KEF-B.indd Sec1:66
9/23/08 2:41:16 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
kin bir öneri geldi. Bu okur, deşifre etmenin yeterli olmadığını, bu suçları işleyenlerin görülebilir
bir işareti olması gerektiğini düşünüyor. Ve biz bu
insanların derilerini kızgın demirle dağlayıp bedenlerine birer utanç işareti kazıyamayacağımıza
göre, bu okurumuz karaborsacıların yakalarına
bir utanç kurdelesi takılmasını ve bunun üzerinde
de “pisboğaz”, “karaborsacı” veyahut “halkın yoksulluğuyla beslenen tefeci” gibi bir ibare bulunmasını öneriyor. Srpski narod, buna yandaş olarak,
bu önerinin gayet makul olduğunu düşünüyor ve
Milli Selamet Hükümeti’nden bu öneriyi kabul edip
hayata geçirmesini talep ediyor; çünkü bu hükümet halkı bütün zorluklardan ve talihsizliklerden,
ormandaki komünist eşkıya kadar Terazije’deki
eşkıyadan da, koruma ve kollama sözü vermiştir
ve bu sözünü yerine getirmekle de yükümlüdür.
“Srpski narod”, 3 Haziran 1942.
Karaborsacıların yakalarına utanç kurdelelerinin takılması önerisini yorumlayınız. Bu öneriyi
benimser misiniz? Ülkenizde de aynı (ya da, en
azından, benzer) tavırları görmek mümkün mü?
G15. Türk dergisinden bir karikatür
II-7. Hayatta kalmanõn zorlu#u… Kentli halk
yiyecek bir eyler bulmak için alõcõ bulabildi#i
neyi varsa satmak zorundaydõ
Onlar, bir köylünün bir parça yiyecek karşılığında
almaya hevesli olduğu neleri varsa sattılar. Önce
altın ve mücevher gitti, sonra da ev eşyaları:
mobilyalar, yatak, çarşaf ve elbiseler. Şehirlerde
yaşayan halkın üstünde başında hiçbir şeyi kalmadı. Ve köylüler köylüleri sever. Farklı ordular
da onlardan aldılar; işgalciler de. Öyle ki, o da ne
biriktirdiyse, ne yolup kazıdıysa, en uygun fiyata
satmaya çalıştı. […]
Köylülerimiz, beyefendi ve köylü arasındaki kadim
zıtlık yüzünden, aç insanların başına gelen felaketler karşısında çok acımasız davrandılar. Şehir
her zaman onlardan almış, karşılığında hiçbir şey
vermemişti. Köylü de sıranın ona geldiğini, dolayısıyla her şeyi silip süpürebileceğini düşündü.
Nikoliç, s. 113.
Köylülerin kentli nüfusa karşı tutumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Benzer bir konunun
işlendiğini edebiyat eseri ya da sinema filmi biliyor musunuz? Size göre, yazarın köylülere karşı
bir önyargısı var mı?
II-8. Sava döneminde Arnavutluk’ta sivil
hayatõn güvensizli#i
Karikatür, 24 Eylül 1942.
“Bu adam, dün Almanların geldiğini söylüyor. Battaniyeleri, yiyecekleri, beş tavuğu ve iki keçiyi alıp
götürmüşler. Arama bahanesiyle halkı evlerinden
çıkardıktan sonra, evleri içeriden ateşe vermişler.
Birçok köylü kaçıp saklanmış; çünkü içlerinden
bazılarının tutsak alınabileceğinden korkmuşlar.”
Gary tercüman aracılığıyla köylüleri sorguya çekiyordu. “Almanların misilleme yapması için herhangi bir neden olabilir mi, biliyor musun? Bundan
önce çok Alman gördün mü ya da nasıl davrandıklarını biliyor musun?” Telaşlı bir köylü, Steffa
koluna usulca dokunup da adamın akıp giden sözünü kesene kadar durmadan konuştu. “Köylerine
niçin saldırdıklarını bilmiyor; ama madem her şeyi
aldılar, neden evlerimizi ateşe verdiler diye soru-
67
64.88 KEF-B.indd Sec1:67
9/23/08 2:41:16 AM
SAVAŞ ZAMANI HAYAT
yor. Şimdi, şu kış aylarında, başlarını sokacak bir
yerleri yok.”
ması ve bir kenarda tutması gerektiği hatırlatıldı.
“Novo vreme”, 25 Eylül 1942.
Mangerich, s. 136.
Bu paragraf, savaş dönemi Arnavutluk’taki hayattan, hayatta kalmanın şansa kaldığını ve güvensizliği gösteren, bir kesit.
Savaş sürerken, Kasım 1943’te, tesadüf eseri
Arnavutluk’a çıkan ve iki aylık bir yolculuğun ardından Müttefik hatlara ulaşan Amerikalı hastabakıcılar görüp yaşadıklarını anlatıyor.
Savaş döneminde hayatın kırsal kesimde
şehirlere oranla daha zor olduğunu söyleyebilir misiniz? Sizce hangisi daha zordu? “Sıradan insanları”n bu tür durumlardaki duyguları
hakkında –korku, öfke ya da başka bir şey- ne
söyleyebilirsiniz?
Sırbistan’da, özellikle büyük şehirlerde, halkın beslenmesine yetecek erzak sağlamanın güçlüğü bütün savaş yılları
boyunca sürdü. İşgal güçleriyle isyancılar arasındaki savaş, yeni sınırlar, kopan iletişim hatları, insanların ve malların serbest dolaşımının
yasaklanması yüzünden, şehirler kendilerini
besleyen arka bahçelerinden kopmuştu. Çiftlik
ürünü gıdalar (ekmek, et, yağ) çok sıkı denetime tabi tutulmuştu; kupon ve tüketici karneleri karşılığında çok sınırlı miktarlarda satılıyordu. Bununla birlikte, ana ürünleri, normalin
çok üzerinde fiyatlarla, “karaborsa”dan almak
mümkündü. Bu kıtlıkta kentli nüfusa hayatta
kalma mücadelesinde yardımcı olmak için, elverişli bütün arazilerin sebze yetiştirmek üzere
kullanılması teşvik ediliyordu.
II-9. Belgrad halkõ sebze yeti tiriyor (Eylül
1942’de, Belgrad gazetelerinde yayõmlanan
metin)
Saraylar arasında mısır ve sebze bahçeleri.
Belgrad çiftçilerinden yurttaşlar tarlalarından
aldıkları mahsulden oldukça memnun kaldılar. Kullanılmayan arazileri, boş avluları ve çocukların oyun alanlarını bahçelere dönüştüren
“kentli çiftçiler” şimdi emeklerinin meyvelerini
topluyorlar. Ve diğerleri çarşı pazarda kuyruklara girerken, yeni bahçıvanlar gururla yeşil sebze
yaprakları, domates fideleri arasında bütün gün
hava atarak dolaşıyor ve yeni arklar açıyorlar.
Köylüce çabalarıyla bu insanlar biraz iyi niyet ve
sabırla nelerin yapılabileceğini göstermiş oldular. Belgrad Belediyesi yakın geçmişte bu bahçelerde nelerin yetiştirildiği hakkında bilgi almak
için etrafa özel görevliler saldı. Uzmanlar da, bu
zamana kadar yapılan çalışmalardan edindikleri
tecrübeleri de harmanlayarak, gelecek mevsim
için faydalı olabilecek pratik tavsiyeler verdiler. Bir
duyuru yayımlandı ve buna göre her üreticinin,
yeni ekim yapabilmek için sebze tohumları ayır-
Ülkenizden benzer bir örnek verebilir
misiniz?
G16. 1941/1942 yõllarõndaki deh etli kõ
aylarõnda Yunanistan’daki açlõk kurbanlarõ
Atina, Ulusal Tarih Müzesi, (Istoria, c. 16, s. 59).
68
64.88 KEF-B.indd Sec1:68
9/23/08 2:41:16 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Özellikle Atina ve öteki büyük şehirlerde, yiyeceğin neredeyse tamamen
tükenişi, nüfusun çok büyük bir kısmının korkunç derecede yetersiz beslenmesi ve her
gün birçok insanın açlıktan ölmesi anlamına
geliyordu.
II-10 ve II-11.
Faik Ökte’nin Varlõk Vergisi hakkõnda yazõsõ
“İzmen’in önerisiyle, vergi mükellefleri iki ayrı
gruba ayrıldı; M Grubu’nda Müslümanlar, G Grubu’nda gayri Müslimler olacaktı. Sonra buna iki
grup daha eklendi: E Grubu’nda yabancılar,
yani ecnebiler; D Grubu’nda dönmeler, yani
sonradan İslam’ı kabul eden Sabetayist Yahudiler yer alıyordu. […]
Vergiler nakit olarak on beş gün içinde ödenecekti. Ek bir on beş günlük süre tanınmıştı ama
başlangıçtaki miktarın üzerine yüzde 1 ila 2 eklenmesi koşuluyla. Otuz günün sonunda vergi
hâlâ ödenmemişse, mükellefin ve birinci dereceden akrabalarının bütün mallarına el konuyor
ve mükellef de çalışma kampına yollanıyordu.
Tayin edilen vergilere itiraz hakkı yoktu. Vergisini ödeyemeyenlerin malları açık artırmayla
satılacaktı.”
Ökte, s. 19, 25.
Varlõk Vergisi ödendi#i günlerde insanlar
arasõnda a a#õdaki hikâye anlatõlõr oldu. Bu
verginin “azõnlõk kar õtlõ#õ”nõ gözler önüne
serdi#i için bu hikâye ilginçtir.
“Varlık Vergisi listeleri yayımlandıktan sonra
Solomon kahveye gider ve sormaya başlar:
Mişon,34 ne kadar verdin sen?
On bin beş yüz yirmi lira ve yirmi kuruş.
İyi para… iyi para…
Kirkor35 sen ne kadar verdin?
Yirmi bin dokuz yüz on beş lira ve otuz kuruş.
Yani36 sen ne kadar verdin?
Yirmi dokuz bin yedi yüz on beş lira ve kırk kuruş.
İyi para… iyi para…
Ahmet Bey37 sen ne kadar verdin?
Elli lira ve on kuruş.
Salamon ellerini gökyüzüne doğru açar ve
şöyle der:
Ey Büyük Atatürk, sen ne güzel demişsin: ‘Ne
mutlu Türkü’m diyene!’
Aktar, s. 185.
Türkiye savaşta tarafsız kalmakla
birlikte, savaşa katılan ülkelerinkine
benzer sorunları yine de yaşamıştır. Türk hükümeti alt üst olan ekonomi, yüksek enflasyon, yiyecek ve diğer gerekli malların kıtlığı
yüzünden ağır finansal sorunlarla yüz yüze
kalmıştır. Buna çare olarak, 1942 yılının sonlarından başlayarak, hükümet, olağanüstü
vergi artırımlarına gitmiştir. Bunların en fecisi
Varlık Vergisi’ydi; bu vergi, mülk sahiplerinin
ve savaş koşulları gereği zenginleştiği düşünülenlerin sermayesini vergilendiriyordu.
Vergi öyle bir düzenlendi ki, en ağır yük, çoğu
Müslüman olmayan ve bu ülkede milli seferberlik harcamalarına katkıda bulunabilecek,
hazırda nakit parası olduğu kolayca kestirilebilen, servet sahibi kentli tüccarların sırtına
yüklendi.
Varlık Vergisi uygulamasından bizzat sorumlu olan Faik Ökte 1949 yılında bu konuda bir
kitap yazdı; adı “Varlık Vergisi Trajedisi”ydi.
IIa alt bölümünün tamamõna ili kin sorular:
Savaşa dahil olan ülkelerde yaşam koşulları nasıldı? Bu koşullara insanların tepkileri nasıldı?
Herkes savaşın sonuçlarından eşit etkilenmiş miydi? Eğer değilse, kim en çok etkilenmişti?
Türkiye’de tipik Yahudi adı.
Türkiye’de tipik Ermeni adı.
36
Türkiye’de tipik Rum adı.
37
Tipik Türk adı.
34
35
69
64.88 KEF-B.indd Sec1:69
9/23/08 2:41:16 AM
SAVAŞ ZAMANI HAYAT
IIb. Siviller
II-12. Alman otoritelerinden Belgradlõlara bir
tehdit
Belgrad halkına
Alman silahlı kuvvetlerinden, sivil halkın Alman
subay ve askerlere gereken saygı ve özeni
göstermediğine ilişkin giderek artan şikâyetler
gelmektedir. Özellikle bilinmektedir ki, yayaların büyük bir kısmı kenara çekilmeye hiç özen
göstermediği gibi, sıklıkla çok küstahça yolu tıkamaktadır.
Kreiskommandantur, böyle bir hareketin bundan böyle şiddetle cezalandırılacağı konusunda halkı uyarmaktadır.
Belgrad, Mayıs 1941
Kreiskommandantur
Bozoviç, s. 129.
Belgrad'daki Alman otoritelerini kızdıran
neydi? Bu tehdidi yorumlayınız.
G17. Alman propaganda afi i
Nikoliç, s. 2.
Sırp köylüsü, Alman düşmanları (bir
komünist, bir Britanyalı ve bir Yahudi)
tarafından, bir Alman askerine arkadan saldırması için yalan vaadlerle kandırılarak yoldan
çıkartılıyor. Dev gibi Alman askeri, görünüşüyle
saldırganları püskürtüyor ve “kandırılan” Sırp
köylüsünü bağışlayıp onu korumasına alıyor.
II-13. Sava õn patlak vermesiyle, sivil endüstri
askerile iyor ve çalõ ma hayatõ özel önlemlerle
çok sõkõ denetim altõna alõnõyor. Sava zamanõ
Romanya’da çalõ ma ko ullarõ
Savaş döneminde çalışma rejimi hakkındaki kanun hükmü (2 Ekim 1941)
Madde 2: 5 Nisan 1929 tarihinde yürürlüğe giren
İş Kanunu’nun 49. ve 89. maddelerinde belirtilen
bütün tatil günleri düzenlemesi, sonradan yapılan
bütün değişiklikleriyle birlikte, yürürlükten kaldırılmıştır. […]
Madde 4: Sürekli çalışmayı gerektiren endüstriyel
işletmelerde çalışma süresi günde 8 saat ya da
haftada 56 saattir; bütün diğer endüstriyel işletmelerde, normal çalışma süresi günde 10 saat ya
da haftada 60 saattir.
Askerileştirilmiş işletmelerin askeri komutanları,
askeri işletmelerin askeri danışmanları ve müdürleri, çalışma müfettişlerinin talimatına göre, gerek
görüldüğünde askerileştirilmemiş işletmeler ve
askeri işletme olarak kabul edilmiş öteki işletmeler de dahil olmak üzere, en fazla 3 ay, çalışma
saatlerini günde 12 saat ya da haftada 72 saat
olarak düzenlemeye yetkilidir. Ayrıca, bu kişiler,
gerek duyulduğunda, yükümlüleri Pazar ve resmi tatil günlerinde de çalıştırma yetkisine sahiptir.
[…]
Madde 31: Aşağıda sayılan eylemler sabotaj sayılacak ve 5 yıldan 20 yıla kadar hapisle cezalandırılacaktır:
a) Askerileştirilmiş işletmenin askeri kumandanının […] ya da askeri işletmenin ve askeri işletme
olarak kabul edilmiş öteki işletmelerin müdürünün
mutabakatı olmaksızın, çalışma müfettişinin rızası alınmaksızın, her türlü –bireysel ya da toplu- iş
durdurma, [...]
70
64.88 KEF-B.indd Sec1:70
9/23/08 2:41:16 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
b) Kısmen ya da tamamen, ister çalışan isterse işveren tarafından olsun, makinelerin, tesislerin, iş aletlerinin, hammaddenin, ürünlerin tahribatı, bozulması, ihmali, eksiltilmesi, hatalı ya da yanlış üretilmesi,
hileli ya da özensiz davranarak zarara uğratılması.
Kamu çalışanlarının gündelik yaşam koşulları nasıl? Hoşnutsuzluklarını açıkça dışa vuruyorlar
mı? Neden? Devlet otoriteleri kamu çalışanlarının
düşünce yapılarıyla neden ilgileniyor?
Murgescu (coord.), s. 343.
Bu önlemlerin savaş süresince işçilerin günlük yaşantılarını nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz? Bu sayılan yasa maddeleri herhangi bir
sapmaya imkân tanıyor mu? Örneğin, çalışırken
istemeyerek da olsa bir hata yapan işçinin sabotaj
yapmaktan suçlu bulunması mümkün müdür?
G18. "stanbul, Beyazõt Meydanõ’nda sivil
savunma tatbikatõ
II-14. Sava döneminde halkõn dü ünce yapõsõ ve
hayat ko ullarõndan ho nutsuzlu#u konusunda
Romanya Devleti’nin liderine Gizli Servis’in
sundu#u rapor. Gizli Servis’in raporunda, Mayõs
1943’teki dü ünce yapõsõ
BÖLGE POLİS MÜFETTİŞLİĞİ
PLOIEŞTI
[…] Görevli memurlar ve ailelerinin giyimleri çok kötü;
dışarıda ve işte, artık üstlerine uymayan, yıpranmış
elbiseler giymek zorunda kalıyorlar ve bu onların devlet memurluğu konumlarıyla uyuşmuyor.
Ayrıca, bu insanların çoğu bakımsız ve sağlıksız evlerde (ya da odalarda) kalıyor ve bu onların verimli çalışmalarını engelliyor ve sağlıklarını tehlikeye atıyor.
Ruhsal durumları da çok kötü; çünkü her şey giderek
daha da pahalılaşıyor ve gelecekte kendileri ve aileleri için zorunlu ihtiyaç maddelerini nasıl tedarik edeceklerini bilmemenin endişesiyle yaşıyorlar.
Aynı düşünce ve kaygılar fabrika işçileri ve CFR’nin38
işçi ve memurları için de söz konusu.
Ne işçiler ne de memurlar hoşnutsuzluklarını açıkça
dışa vuruyor. Bazıları başına iş açmaktan korkuyor;
bazıları da mevcut durumun zorluğunu anlıyor.
İnsanlar kendi aralarında yaşadıkları zor koşullar hakkında yorumlar yapıyor ve Hükümet’in yakında durumlarını düzeltecek önlemler alacağını umut ediyor.
QUAESTOR, I. Ciurea
Marturii documentare, “Revista Arhivelor”, 2/1969, s. 20-21.
38
39
Cumhuriyet Ansiklopedisi, c. 2 (1941-1960).
II-15. Ba#õmsõz Hõrvatistan Devleti’nin,
Sofya’daki askeri ate esinin, Bulgar yönetimine girmi Vardar Makedonyasõn’daki
duruma ili kin raporu39
Birkaç gün önce, Üsküp’te elektrik idaresinde
yönetici olarak çalışan bir arkadaşım Sofya’da
beni ziyarete geldi. Adı Albert Shritoff. Oradan
buradan konuşurken, başka şeyler yanında, ona
Üsküp’teki ve genelde Bulgar Makedonya'sındaki
durumu sordum. Söyledikleri şunlardı:
“Bulgaristan’a bırakılan Makedonya bölgesin-
Romanya Demiryolları İşletmesi’nin kısa yazılışı.
Bu rapor, Hırvat Savunma Bakanlığı’na (domobranstvo) 21 Ekim 1941 tarihinde verilmiştir.
71
64.88 KEF-B.indd Sec1:71
9/23/08 2:41:17 AM
SAVAŞ ZAMANI HAYAT
deki iç durum son derece belirsiz. Makedonyalı
olduğunu söyleyen insanlar yeni Bulgar rejimine
ilişkin hoşnutsuzluklarını açık açık ortaya koyuyorlar. Bulgarların bir kısmı da durumdan hoşnut değil. Makedonya nüfusunun yaklaşık yüzde
30’u Bulgar yönetimine iyi gözle bakmıyor; çünkü Bulgaristan Bulgarlarıyla aynı haklara sahip
değiller. Özellikle Belgrad’da okumuş ve eski
Yugoslavya’da devlet kurumlarında çalışmış
genç aydınlar arasında büyük bir huzursuzluk
olduğu görülebilir. Onlara güvenilmiyor ve bu insanlar işsiz . Ayrıca, Bulgar devleti tarafından iş
verilen fakat şimdi işten atılmış ve boşta gezen
insanlar da var.”
Arnavutlar da yeni efendilerinden hiç hoşnut değiller ve Yugoslavya özlemi çekiyorlar. Öte yandan, İtalyan işgali altındaki Arnavutlar memnun
çünkü İtalyanlar onlara yetki vermiş.
Türkler (Müslümanlar) de Yugoslavya dönemindekine benzer bir tavır içinde; ama şimdi (Anglofil heyecanlar sergilemeye de) İngilizlere yatkın
olmaya da başladılar.
Sırp ve Yahudi tüccarlar üç ay içinde mallarını mülklerini satmak ve işletmelerini tasfiye
etmek zorunda bırakıldılar ve sonra Bulgar
Makedonya’daki Sırplar muhtemelen sürgün
edilecekler.
Bize, yani Hırvatlara, Makedonlar özellikle sevecen ve dostça davranıyor.
[…] Her şey göz önüne alındığında, Bulgar
Makedonya’sında güçlü özgürlük akımı ve özerk
bir Makedonya yaratılması özlemi var.
Teğmen Adam Petroviç,
Sofya Askeri Ateşesi
Dokumenti za borbata na makedonskiot narod za samostojnost i
nacionalna drzava, II, s. 308-9.
Size göre, bu güvenilir bir kaynak mı?
II-16. Yugoslav Komünist Partisi Makedonya
Bölge Komitesi’ne göre 1941’deki durum
“Makedonya’nın büyük bir bölümü şimdi Bulgar
yönetimi altında ve artık buralarda yeni tayin
edilmiş polis şefleri, jandarmalar, muhtarlar,
muhasipler, noterler, vergi memurları var ve denebilir ki, hepsi de Bulgaristan’dan gelmiş. Makedonlara en ufak bir memuriyet bile verilmiyor.
Köy muhtarı bile olamıyor Makedonlar. Haklı
olarak her dürüst Makedon kendi kendine soruyor: ‘Makedonlar dört bir yandan kuşatılmışken, Şumadyanların (Sırplar) yerini Bulgarlar
alırken, bu ne biçim bir özgürlük oluyor?’ En iyi
durumda, Makedon aydınlara Bulgar köylerinde küçük görevler veriliyor ama Makedonya’da
kesinlikle iş verilmiyor. Daha önce Sırplara söylenenlerin aynısı şimdi onlara söyleniyor: ‘Siz
devletin resmi dilini bilmiyorsunuz!’”
Terzioski, 309.
1941 yılında, Makedonya’da yönetici
düzeyindeki işlerle ilgili olarak, durumda bir
değişiklik oldu mu; olduysa nasıl bir değişiklik oldu? Yetkililer bu duruma nasıl bir açıklama getiriyordu?
II-17. Emil Sattolo’nun bir kom u kõza duydu#u a k
Oturduğumuz (yazarın okula gittiği Nova
Gradiska’da) evin önünden sarı saçlı bir kız geçiyordu. Sekizinci sınıfta okuyordu kız. Başta
ben olmak üzere hepimiz onun geçişini izlerdik
camdan. Onunla parkta da karşılaşırdık. Ona
yalnızca bakmak bile beni mutlu ederdi. Aralık
ayında bir akşam kız bana yaklaştı ve “Arkadaş, eğer eve gidiyorsan, seninle birlikte yürümek isterim” dedi. Şaşkınlıkla karışık büyük bir
mutluluk duydum. […] Her şeyi konuştuk ama
en çok da savaşın dehşetini. Evine geldiğinde,
[…] Nevenka (adı buydu) aceleyle, “Yarın altı
civarında gel; ama şimdi gitmek zorundayım”
dedi ve elini uzattı. Neşeyle tuttum elini. Elinin
yumuşaklığını, inceliğini ve aynı zamanda soğukluğunu hissettim ve tepeden tırnağa hoş bir
duygu sardı bedenimi. Ertesi akşamı zor ettim.
Evlerine vardım ve kapıyı çaldım. Kız hemen
açtı kapıyı.
“Merhaba arkadaş, nasılsın?”
72
64.88 KEF-B.indd Sec1:72
9/23/08 2:41:17 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
“İyi akşamlar Nevenka. Erken mi geldim?”
Utana sıkıla ve biraz da şapşalca holden odaya ilerledim. Pencerenin kenarında bir masa
vardı. Davet edip oturmamı istedi. Oturdum.
Bana likör ikram etti sonra. Bardaklarımızı tokuşturup içtik. İşte buradasın, arkadaş! [...] Bu
davetin amacını anlamaya çalışıyordum. Biraz
okuldan, öğretmenlerden ve savaştan söz ettik. […]
“Biliyorsun, arkadaş, ilerici ideal kazanıyor ve
çok geçmeden burada olacak.”
“Nasıl yani?”
“Nasılı var mı! Ruslar bizim ilerici idealimiz.”
Şimdi durum gayet açıktı; kız beni ilericilere
dahil etmek istiyordu. Ben ise onu istiyordum.
Başka hiçbir idealim yoktu benim. […] Ben duygular hakkında konuşmak istiyordum; o ise yalnızca politikayla ilgileniyordu.
Yeniden buluşmak üzere sözleştik. Her şeye
rağmen, benimle de ilgilendiğini düşünüyordum. Gelecek buluşmamıza iki gün vardı ve
ben Nevenka’yı politikadan uzaklaştırmanın
yollarını arıyordum. Ona kafamdaki politik durumu açıklayacaktım. Bir aile ve bolca çocuk
istediğimi anlatacaktım. Bir kadın olarak, bun-
ları duymaktan hoşlanacağını düşündüm. (Ama
işe yaramadı.)
Sattolo, s. 93-94.
Savaş sırasında Emil Sattolo ortaokul
öğrencisiydi. Puska köyünde yaşıyorlardı ama okula Nova Gradiska’da (Hırvatistan) gidiyordu. Sattolo ISC’nin kuruluşunu ve
Ustaşa hareketini onaylıyordu ama işledikleri
suçları da eleştirmekten geri durmuyordu. Sattolo, Komünistlerin ve Partizanların muhalifiydi. Anılarında, başka şeyler yanında, mahallesindeki bir kıza duyduğu aşkı anlatıyor.
Savaş zamanında kur yapmakla bugün
kur yapmak arasındaki fark nedir? Kızla oğlan
arasındaki yanlış anlamanın nedeni nedir?
Oğlanın idealleri ve hedefleri sizinkiyle örtüşüyor mu? Kızınkiler hakkındaki fikirleriniz nedir?
Kız hangi ideolojiyi destekliyor ve savaşta kimin yanında yer alıyor? “İlerici ideal” derken
kızın kastettiği şey nedir? Ruslar neden “ilerici
ideal”in temsilcisi olarak görülüyordu?
IIc. Askerlerin Ya antõlarõ
II-18. Nobel Edebiyat Ödülü (1979) sahibi
Odisseas Elitis, Arnavutluk cephesindeki
Yunan askerlerin deneyimlerini anlatõyor
Hafta sonları ya da tatilleri olmayan, zengin yoksul, hasta sağlam bulunmayan yer neresiyse,
oraya çok yakındık. Çünkü ilerideki uğultu, dağların ardında patlayan bir fırtına gibi tıpkı, büyüdükçe büyüyordu; sonunda hepimiz açıkça hafif top
atışlarını ağır toplardan, tüfek atışlarını makineli
tüfeklerden ayırmayı öğrendik. Ayrıca ilerledikçe
aksi istikametten gelip geriye giden, yaralıların
oluşturduğu ağır aksak yürüyüş kollarıyla karşılaşmaya başladık. Kollarında haç işaretli beyaz
bantlarıyla, bir sigara için yanıp tutuşan gözleriyle
sıhhiyeler sedyelerini yere bırakıp ellerine tükürü-
yorlardı. Ve nereye gittiğimizi duyunca başlarını
sallayıp, kan ve terör hikâyeleri anlatmaya başlıyorlardı. Ama bizim tek dinlediğimiz ses, karanlıkları yarıp gelen başka seslerdi: “Oi, oi, mana
mou”, “oi, oi, mana mou.” Ve bazen, arada bir,
horlamayı andıran, tıkanan bir soluk sesi duyuyorduk ve bilenler bunun son nefesini verenlerden çıktığını söylüyorlardı.
Ara sıra devriye gezen askerlerimizin ani bir baskınıyla birkaç saat önce yakalanmış savaş esirleri
geçerdi yanımızdan perişan halde. Bu askerlerin
nefesleri şarap kokar, cepleri konserve yiyecekler
ve çikolata dolu olurdu. Ama bizim hiçbir şeyimiz
yoktu. Gerimizdeki köprüler uçurulmuştu ve birkaç eşeğimiz de karda çamurda çakılıp kalmıştı.
Elytis, s. 21.
73
64.88 KEF-B.indd Sec1:73
9/23/08 2:41:17 AM
SAVAŞ ZAMANI HAYAT
G19. Marathon Sava õ’ndan bir antik Yunan sava çõsõ, 1821’deki Yunan Ba#õmsõzlõk Sava õ’ndan
bir asker ve bir efsun askerini (modern Yunan sava çõ) gösteren ta baskõ resim
IEEE, To epos tou ’40. Laiki Eikonografia, 167.
II-19. Ba õndan beri Hõrvatistan’daki
Partizan hareketinin içinde olan Ivan Sibl
sava ta ya adõklarõnõ anlatõyor. A a#õdaki
metin Sibl’õn “ormana” gitti#i (Partizanlara
katõlmanõn halk arasõndaki ifadesi) ilk birkaç
gündeki izlenimlerine ili kindir.
“Kısmen, daha şimdiden bir Partizan olmuştum.
Doğru, henüz silahım yoktu ama her yanım
yara bere içindeydi ve bütün vücudum sarımsı,
pis kokulu bir yağla kaplanmıştı. […] Ayrıca, iç
çamaşırlarımda her zaman… dünyanın bütün
askerlerinin en sevgili evcil hayvanı… bit bulunabilirdi. […] Pire ve tahtakurularının sözünü etmeye bile gerek yok. Aslında, bunlar çok
nazik haşereler; çünkü gece boyunca yalnızca
bedeninizle ilgilidirler, iç çamaşırlarınıza ve giyeceklerinize bulaşmazlar.”
Sibl 2, s. 13.
Sibl, Partizan hayatının zorluklarından ne
anlamda bahsediyor?
II-20. Kõdemli Partizanlar genellikle sava
anõlarõnda kadõnlarõn Partizan birliklerine
yüksek sayõda katõlõmõna özel bir önem verirler.
Anõlarõnda, “Kadõn !ava çõlar” ba lõ#õ altõnda,
Sibl unlarõ anlatõr:
“Bizim birliğimizin müfreze kollarında çok sayıda kadın Partizan vardı. Bunlar çoğunlukla Slovenya, Kozara’dan gelmişti ve hepsi çok gençti.
Yürüyüş kolunda uygun adım yürürler, cephede
savaşırlar, düşmanın “müstahkem mevkileri”ne
saldırırlardı; bütün diğer savaşçılarla birlikte onlar da Partizan hayatının zorluklarıyla baş etmesini bilirlerdi.
Milija ve Danica Slokapa kız kardeşler makineli
tüfek kullanıyorlardı. Daha yeni gelmişlerdi ama
şimdiden tecrübeli savaşçılardı. Kahraman birine tek bir atış yeterdi zaten. Milija on altı, Danica da on sekiz yaşındaydı. […] Makineli tüfeği
ve cephane torbasını sırayla taşıyorlardı.Ayrıca,
kimsenin kendilerine yardım etmesine izin vermiyorlardı. [...]
Sirac saldırısında, birliğimizin ve aslında bütün
Slovenya’nın en cesurlarından biri olan Persa
Bosanac öldü. […] İnce uzun, on sekiz yaşında
bir kızdı Persa. İnsanlar onun için “Persa korkmayı bilmiyor” derdi… Mart ayındaki ileri harekât
zamanında, Javorica çatışmasında, bütün gün
süren saldırının ardından Persa düşmanın siperlerine ilk giren Partizan olmuş, öldürülünceye kadar düşmanla boğaz boğaza savaşmıştı.
[…] Sirac’ta, düşman siperlerine yapılan sayısız saldırıların birinde, okulun yanında vuruldu
Persa. Vücuduna çok sayıda kurşun girdi. Düşmesi gerekiyordu ama düşmedi. Korkmasını bilmiyordu o!
[…] Javorica’da, Bilogora’dan bir kız, Katica Hacman, Persa’nın yanında saldırıya katıldı. Çok iyi
arkadaştılar ve her zaman yapışık dolaşırlardı.
Son saldırıda, bir düşman mermisi Katica’yı buldu ve ağır yaralandı kız. […]
Savaşta ve çetin koşullarda insanlar kolaylıkla
kabalaşır ve acımasız olur. Bu kız savaşçılar
da erkeksi kadınlar olup çıkacak mıydı acaba?
Belki karşı karşıya kaldıkları bu savaşın dehşeti,
bir kadını kadın yapan o şahane meziyetlerden,
sevdiğimiz kadınlarla birlikteyken hissetmeyi
istediğimiz niteliklerden onları yoksun bırakacaktı.”
Sibl 2, s. 308-311.
74
64.88 KEF-B.indd Sec1:74
9/23/08 2:41:17 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Partizanlar için kadının aktif rolüne işaret etmenin neden önemli olduğunu düşünüyorsunuz? Aynı şey Ustaşalar için neden
önemli değildi? Size göre, kadın Partizanlar
gerçekten erkeklerle eşit miydi? (Sibl yalnızca birkaç seçilmiş örnekten bahsediyor.)
Sibl’nin savaştaki kadınlarla ilgili söylediği
son cümlenin anlamını açıklayın. Kadının rolünü nasıl görüyordu Sibl?
II-21. Grevena (Yunanistan) köyünün kadõnlarõ,
direni hareketine katõldõktan sonra, daha fazla
saygõ ve kamusal i lere daha fazla katõlma hakkõ
istiyor
Okul öğretmeni: “Siz kadınları kendi kimlikleri olmayan, erkeklerin kuklaları gibi görüyordunuz; ama şimdi onlar şöyle diyecekler: ‘Evet ben kendi başıma bir
şeyim; yapabileceğim bir şey var.’ Onlar artık yemek
yapmaktan, çamaşır yıkamaktan ve emirleri yerine
getirmekten daha başka şeyler de yapabileceklerini
düşünmeye başladılar. Bu kırsal yöredeki kadınların
ilk büyük uyanışıydı ve bu onları derinden etkiledi.”
Köylü kadın: “Bunu sevdik ve bunu çekici bulduk.
Bu yüzden gittik (toplantılara). Sadece sonu gelmez
emirleri dinlemenin ötesinde bir şeyler yapmak istedik. Erkekler bugünlerde böyle oldular… nasıl derler,
diktatör gibi [sic]…”
Köylü kadın: “Biz sadece kadınlar için biraz özgürlük,
konuşma hakkı, erkeklere bağlı… çalışan ve dövülen
biri olmamak istedik. Kendimiz için biraz özgürlük istedik. Burada dağlara çıktık, sırtımızda cephane taşıdık,
makineli tüfekler için yuvalar yaptık, gece gündüz çalıştık… hatta kadın olmamıza rağmen, ulaklık yaptık,
bağlantılar sağladık. Ve bütün istediğimiz bizim için
de bir şeylerin düzelmesiydi. Bir parça özgürlük, kölelik değil, nasıl diyorsunuz… ağzımızı açabilmek...”
GENÇ KADIN PARTİZAN
Genç bir Partizan olduğum için
Mutluyum ve sevinçliyim,
Genç bir Partizan olduğuma
Pelister Dağı’nda.
Elveda ve affet beni, ülkem,
Savaşa, savaşa, savaşa gidiyorum ben…
[...]
Orada yemin ettik biz
Faşistlerle savaşmaya
Özgürlüğümüzü kazanmaya
Makedonya’mız için
Elveda ve beni affet.
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda Makedonyalı Kadınlar, s. 56.
Bu türden şarkılar yazmanın nedenlerini açıklayınız. Bunlarda propaganda unsuru
görüyor musunuz?
G20. 1940 yõlõnõn kadõn kahramanlarõ
Van Bouschoten, s. 101-102.
Kadınların direniş hareketine katılma nedenleri neydi? Bu nedenler hakkında ne düşünüyorsunuz?
II-22. Bu arkõ "kinci Dünya Sava õ günlerinde, bilinmeyen bir yazar tarafõndan yazõldõ ve
Makedon ulusal ezgisi olarak kabul ediliyor.
IEEE, To epos tou ’40. Laiki Eikonografia, s. 55.
75
64.88 KEF-B.indd Sec1:75
9/23/08 2:41:18 AM
SAVAŞ ZAMANI HAYAT
Bu taşbaskı resim, 1940-1941 yılları arasında Yunan-İtalyan Savaşı’nın
gerçekleştiği Yunanistan-Arnavutluk sınırında
bulunan Pindus Dağı’nda sırtlarında cephane
sandıkları taşıyan kadınları temsil ediyor.
G21. Partizan gazeteler: Posta erinin cep
gazetesi, Zadar (Hõrvatistan), 1944
II-23. Yugoslavya’da Almanlar ve onlarõn
i birlikçilerine kar õ verdikleri amansõz
sava ta Partizanlarõn yorulmak bilmezli#i
Zivko Rodiç’in tanıklığı
Savaşçılarımıza ateş etmek yerine onları korkutup kaçırmak isteyen düşman tanklarına baktım.
Ovadaydılar ve dolayısıyla tankların manevrası kolay, savaşçılarımızın çekilmesi de zordu.
Savaşçılarımızdan biri tankın önünden koşarak
geçti ve bir saman yığınının arkasına saklandı.
Ardından, tank da ona döndü ve saman yığınına
yöneldi.
Eylemden sonra bütün müfreze el ele verip, yaralıları sedyelerle taşıdık Biz genellikle geceleri
düşmana saldırırdık, gündüzleri de düşman bize.
Yorgunluk öyle had safhadaydı ki, ölsek daha iyi
diye düşünürdük; çünkü elimizi kolumuzu kaldıracak halimiz yoktu. Yiyecek mesele değildi çünkü vardı yiyeceğimiz; cesaret de mesele değildi
çünkü korku nedir bilmezdik ama yorgunluk her
şeyden beterdi. İşte o zaman, bizim müfrezenin
komutanı, güzel, cesur ve kahraman insan Petar
Marin, sadece ve sadece yorgunluk yüzünden vurularak öldürüldü. Ayakta uyuyakalmıştı öylece ve
vuruldu.
Albahari vd. (der.), s. 171 ve 218.
Kendinizi Partizanların yerine koymaya
çalışın. Ayakta uyuyabileceğinizi hayal edebiliyor musunuz?
Hırvatistan Tarih Müzesi
Bu çizgi resim neyi gösteriyor? Partizanlar diğer antifaşist güçlerle (burada bayraklarıyla temsil edilenler) ilişkilerinde kendi
konumlarını nasıl görüyorlardı? Size göre,
Büyük Britanya, ABD ve Sovyetler Birliği
Partizanlara eşit ortak gözüyle bakıyorlar
mıydı?
II-24. Me hur bir Bulgar gerilla komutanõ
olan Dencho Znepolski’nin gruptaki kadõn
erkek ili kileri ve "ngilizlerden gelen ola#andõ õ yardõm paketleri hakkõnda yazdõklarõ
Tiran gerilla karargâhında, tıpkı bizler gibi Sırplar da ahlak konusunda son derece katıydılar.
Gizli ilişkilere izin verilmiyordu; birliğimizdeki
genç kadınları kutsal birer varlık gibi her türlü
tacizden koruyorduk. Ama Sırplar, içinde bulunduğumuz bu devrim koşullarında daha da
katıydılar. Başka türlü de olamazdı zaten!...
Çok sonra, Üç Büyükler’in Tahran Konferan-
76
64.88 KEF-B.indd Sec1:76
9/23/08 2:41:18 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
sı kararları uyarınca, İngilizler Tiran gerillaları
için silah ve cephane, kendi elemanları için de
her türlü gündelik malzeme atmaya başladıklarında, bunlar arasında oyun kartları ve prezervatifler de vardı. Sırplar da böyle paketler
aldılar elbette. Önceleri öfkeleri inanılmazdı
ve hemen bana ve Vlado Triçkov’a geldiler
(ben o tarihte Tiran gerilla karargâhının da
komutanıydım) ve küfürler savurarak İngilizleri döveceklerini söylediler. Neler olup bittiğini
öğrendiğinde, çok bilgili ve görgülü biri olan
Vlado Triçkov anlayışla güldü ve onlara her
şeyi açıkladı. İngiliz ordusundaki her askerin
Birinci Dünya Savaşı’ndan beri, biz nasıl elbise, çorap vs. alıyorsak, böylesi koruyucu
malzemeyi zorunlu olarak aldığını ve tıpkı
prezervatifler ve oyun kartları gibi, bizim ilk
gönderilen kişisel tıbbi malzemeleri aldığımızı
anlattı. Ve tıbbi malzemeleri dağıtacağımızı ve
gereksiz gördüğümüz her şeyi de bir kenara
ayıracağımızı, bütün meselenin bundan ibaret olduğunu söyledi. İnsanları sakinleştirmeyi
başarmıştı Triçkov ama yine de Barko, İngiliz
görev birliğine gitti ve küçük paketleri onlara
doğru fırlatıp alaysı bir şekildi şöyle dedi:
“Teşekkür ederiz ama bizim bunlara ihtiyacımız yok! Biz askeriz!”
muşçasına savaşarak on gün ve bir o kadar da
gece geçirmişlerdi ve sanki birden, azgın Rus
öfkesini dizginlemek için işlerinden başka bir
şey düşünmeyen askerlerin ve komutanlarının
kafalarındaki bütün endişeleri yok edecek zafer
emareleri belirmeye başlayacakmış gibi görünüyordu.
Ama öyle olmadı. Cephenin gerisinden gelen
yeni ve taze güçlerle, Ruslar eskisinden daha
büyük bir öfkeyle yeniden saldırdılar. Büyük kayıplar nedeniyle, bizim cephe daha fazla dayanamadı. Çok büyük kayıplar pahasına kaybettiğimiz mevziimizi terk ettik ve o andan itibaren
bizim Don steplerinde felaketimize neden olan
geri çekiliş başladı. Step denilen şeyi ancak kış
ortasında ve savaş koşullarında, onu geçmeyi
deneyen bilebilir.
Önce, don vardı, ısıran don ve beraberinde
öylesine acımasızca yüzünüze çarpan rüzgâr.
Bu çorak toprakların üzerine genellikle ağır ve
yoğun bir sis çöker; sanki burayı sonsuza dek
bir uçuruma gömmeye gelmiştir. Ve hepsinin
üzerinde, tam ve mutlak bir sessizlik, donmuş
durağanlığa erişmiş her şeyin ağırlaştırdığı,
bozkırı hayatın tam karşıtına, düşmana ve insanlık dışı bir şeye dönüştüren sessizlik, hüküm sürüyordu.
Znepolski, s 112-113.
“Magazin istoric”, Ekim 2002, s. 93.
Bulgar ve Sırp gerillalar arasındaki ilişki
nasıldı? İki grup da garip İngiliz paketlerine
nasıl tepki gösterdi? Barko’nun tepkisini yorumlayınız.
II-25. Subay Victor Budescu bizzat katõldõ#õ
Don Havzasõ-Stalingrad çatõ malarõnõ anlatõyor
11 Aralık sabahı Ruslar, bütün cephe boyunca
karşı saldırıya geçti. Düşmanın top ve el bombası saldırıları yüzünden, günler ve geceler
boyu askerlere ne su ne de ekmek verilebildi.
Günler boyu elleri silahlarına kenetlenmiş halde, karşılarında ölü bedenleri kendilerine siper
ederek mevzilenmiş düşman hatlarına ölüm
saçıyorlardı. Sürekli gerilim içinde ve kudur-
Don Havzası-Stalingrad çarpışmaları
İkinci Dünya Savaşı’na katılan Rumen
askerler için en kötüsüydü; burada hem düşmana hem de ağır iklim koşullarına karşı savaşmak zorunda kalmışlardı.
Ön cephede savaşan askerlerin savaşa
karşı tutumları nedir? Şan şeref düşünüyorlar mı? Savaşmaktan mutlular mı?
II-26. Bir tarihçi ve saygõn bir diplomat olan
Neagu Djuvara (Haziran 2002’de) Do#u
Cephesi’nde katõldõ#õ sava õ hatõrlõyor
“On günlük istirahat döneminin ardından cepheye
geri geldiğimde, şansıma Odessa düştü ve ben
77
64.88 KEF-B.indd Sec1:77
9/23/08 2:41:18 AM
SAVAŞ ZAMANI HAYAT
de en kötüsünden kurtulmuş oldum; orada yakaladıklarını doğramışlar. Albayın yaveri olan askeri
okuldan eski bir arkadaşım bana, bizzat albayın
elindeki Odessa’nın, düşmesinden birkaç gün
öncesindeki mevcutlar listesine dayanarak, başlangıçta 1800 kişi olan ve sonra gelen acemilerle
sayısı 3000’e çıkan alaydan geriye yalnızca 92
kişi kaldığını söyledi. Bu, Odessa’nın Antonescu
tarafından alınmasının ne anlama geldiğini gösteriyor. Bu, her fırsatta TV’de söylediğim şeydi çünkü kavga tamamen saçmaydı; Almanlar
bize, Rus ordusu oradan dışarı çıkamasın diye,
‘Odessa’yı kuşatın’ demişlerdi ama ısrar da etmemişlerdi. Romanya Genel Kurmayı ve Antonescu
Odessa’yı ele geçirmek istedi (göründüğü kadarıyla, bu fikir Antonescu’ya ait değildi ama benimsemişti bunu); böylelikle onlara kim olduğumuzu,
ne kadar büyük olduğumuzu gösterecekti. Ne var
ki, biz büyük bir şehri alacak araç gereçten yoksunduk. Ne pahasına olursa olsun sonuna kadar
giderek de bir şehri alabilirsiniz… Biz Odessa’yı
almayı başardık; çünkü Ruslar terk etmişti.
Güzel bir günün sabahı, çevresinde binlerce insan her gün ölüp giderken, hiçbir direnişle karşılaşmadan girdiler şehre; çünkü şehirde kimse kalmamıştı. Odessa’yı savunan herkes boşaltmıştı
şehri. Bu Antonescu’nun yaptığı ilk hatalardan biriydi; ama bizler, genç kuşaktan olanlar… dürüst
olarak itiraf edeceğim… savaşmayı bıraktıysak,
Besarabya ve Bukovina’yı, sonra Transilvanya’yı
ve sonra da Quadrilater’i tek bir silah atmadan bıraktıysak, bunu büyük bir gönül rahatlığıyla, o yıl
alnımıza sürülen lekeyi temizlemek için yaptık.”
Neagu Djuvara, Sespre cucerirea Odessai
(Odessa’nın fethi üzerine).
G22. Sava a arkõ yakanlar
Epopeja e Luftes Antifashiste Nacionalçlirimtare e Popullit
Shqiptar, 1939-1944.
Andon Lakuriqi’nin bu tablosu, savaşta
Partizan müfrezelerine katılan farklı yaş
grubundan insanları gösteriyor.
Bu resmi III-2 metniyle karşılaştırın.
II-27. Sava çõlarõn sivil hayata alõ madaki
zorluklarõ
http:/www.memoria.ro/index.php?option=articles&artid=381
Bu metin bir kahramanlık gösterisi mi?
Romanya ordusunun Odessa’yı fethetme hırsının bedeli ne oldu? Anlatıcı’nın bakış açısında (savaş dönemiyle günümüz arasında)
bir kayma var mıdır? Yüreği kahramanlık aşkıyla atan gençle, göreceli politik kazanımları
ve aynı zamanda insan kayıplarını da hesaba
katan, daha olgun bir kişinin bakış açısı arasındaki farkı yorumlayın.
Dragomir Radisiç’in tanıklığı: 11. Alay’ın 1. Tabur’u, herkesin beklediği gibi, Zidani Most40 yakınlarında savaşı bitirdi. Orada durduk ve sonra
Brestanica’ya döndük. Tarih 12 Mayıs 1945’ti. Birkaç gün daha tutulduktan sonra 15 Mayıs’tan 17
Mayıs’a kadar kalacağımız Zagreb yakınlarındaki
Sveta Nedjelja’ya hareket ettik ve orada ülkemizin kurtuluş gününü kutladık. Savaş bitmişti artık.
Gerçek bir barış havası esiyordu; ama bu uzun
40
Slovenya’da bir bölge.
78
64.88 KEF-B.indd Sec1:78
9/23/08 2:41:19 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
sürmedi. Ardından bir hüzün kapladı içimizi. Artık
eylem yoktu, savaş yoktu ve bu askerleri hasta
ediyordu. Aslında, bize öyle geliyordu ki, dünyadaki en büyük mutluluk savaşçılarla birlikte olmak
ve savaşa girmekti; ama biz artık barışçıl hayatın
hüküm sürdüğü özgür Sibenik’te41 yaşıyorduk ve
buna alışamamıştık; daha doğrusu, biz bu tür bir
hayatı unutmuştuk.
Zgonjanin vd. (der.), s. 399.
Bu asker neden “Hüzün kapladı içimizi”
diyor? Bütün askerlerin benzer bir duyguya
kapıldığını düşünüyor musunuz? PTSS’nin
(Travma Sonrası Stres Bozukluğu) ne olduğunu biliyor musunuz? Bu kaynağın, savaşın
genel bir sonucu olan fanatizm unsurlarını
yansıttığı fikrine katılıyor musunuz? Nedenini
açıklayın.
G23. Yugoslav Makedon birliklerin 1944’te
çõkardõklarõ gazetelerin kupürlerinden bir
kolaj
II-28. Zdravko Lazariç’in arkada õnõn korkunç
hatasõ
“Osijek’e hareket ettim ve orada 1945’in Nisan
ayı başında Partizanların kasabayı ele geçirmesine tanık oldum. Çok geçmeden askere alma
komisyonunun karşısına çıkarıldım ve listeye
eklendim. Bir arkadaşım, İvan Kosovel, komisyon karşısında o kadar korkmuştu ki, bilinçdışı
bir hareketle ellerini kaldırdı ve onları ‘Spremni’
(Ustaşaların selam tarzıyla selamladı. Bu yüzden ‘zihinsel özürlü’ kabul edildi ve birkaç gün
sonra gözaltına alınarak 6-7 ay kalacağı Brod’a
sevkedildi. Buna rağmen, ertesi yıl Osijek’teki
subay eğitim okuluna kabul edildi ve yedek subaylığa terfi etti.”
Prcela-Zivic, s. 329.
Partizan birlikleri öncelikle gönüllülerden oluşuyordu. Ancak savaşın sonlarına doğru düzenli askere alma başlatıldı. Birçok
genç zorla Partizan saflarına katıldı. Bunlardan
biri de Zdravko Lazariç’ti.
Lazariç’in arkadaşı neden böylesine feci
bir hata yapıyor? Otorite değişimine (bilinçdışı da olsa) nasıl tepki veriyor? İnsanlar şiddet
içeren otorite değişikliklerine genel olarak nasıl tepki gösterir?
41
Hırvatistan’ın Adriyatik kıyısındaki bir yerleşim alanı.
79
64.88 KEF-B.indd Sec1:79
9/23/08 2:41:19 AM
SAVAŞ ZAMANI HAYAT
IId. Kültür ve E#itim
II-29. Manastõr Bölge E#itim Müfetti li#i’nin
ö#retmenlere tavsiyeleri
“1) Öğrenciler arasında ve bütün nüfusta,bulunan
milli Bulgar olma duygusu belirgin hale getirilecek
ya da Bulgar halkının geçmişine ve kültürüne vurgu yapılarak kuşaklara milli birlik ve devlet bütünlüğü ilkesi benimsetilecek;
2) Genel olarak nüfusa ve özellikle de öğrencilere,
uzun kölelik dönemi yüzünden, gerek milli Bulgar
olma duygularının gerek Bulgar milletine ve devletine bağlılığın güçlendirilememiş olduğu anlatılacaktır. Onlara, milletle devletin ayrılamayacağı
ve Bulgar milleti için nasıl fedakarlık yapmışlarsa
devlet için de aynı fedakarlıkların yapılması gerektiği bildirilecektir;
3) Onlara, Makedonya’da, Bulgar halkının birliğine
giden tüm kültürel yolların geçmişte tahrip edildiği
açıklanacaktır. Bulgar kitapları, okulları, kilisesi,
dernekleri, anıtları, bayramları, özellikle de Bulgar
halk şarkıları, gelenekleri ve mitleri, Türk yetkililer tarafından tahrip edilmiştir ve bunun sonucu
olarak da Makedonya’daki nüfusun bir kısmında
Bulgar olma duygusu kaybolmuştur;
4) Bu koşullar altında, Makedonya’daki Bulgar
halkın geçmişi hakkındaki her türlü bilginin kaybolduğu, öte yandan Bulgar halkının özgür kısmının Bulgar devletinin önderliğinde kazandığı
büyük başarılar vurgulanacaktır;
5) Öğretim sürecinde, Bulgaristan’ın düşmanlarından kaynaklanan bazı suç unsurlarıyla ilgili,
milli talim ve terbiye karşıtı gerici güçlere dikkat
edilmelidir. Cephedeki askeri duruma ilişkin gelişmeler açıklanacak ve savaşın başarıyla sona
ereceği duygusu aşılanacaktır.”
retmenlere tavsiyeler biçimde, iki amaca erişilmesini gözettiğini gösteriyor (elbette, öteki eğitim
bölgelerinde de durum farklı değildi).
Yugoslav Makedonya’sındaki öğretmenlere ne tür tavsiyelerde bulunuluyor? Balkan
Savaşları’yla Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı Makedonya’sına ne olduğunu biliyor musunuz?
G24. Partizan Okulu
Epopeja e Luftes Antifashiste Nacionalçlirimtare
e Popullit Shqiptar, 1939-1944.
Terzioski, s. 78.
Aynı şekilde, Yugoslav Makedonya’sı
da Bulgar yetkililer tarafından iki yerleşim bölgesinin adını, Üsküp ve Manastır, alan iki
yönetim birimine bölünmüş ve eğitim sistemi de
buna paralel olarak Manastır ve Üsküp Eğitim
Müdürlükleri şeklinde düzenlenmiştir. Bu kaynak
bize, Manastır Bölgesi Eğitim Müfettişliği’nin, öğ-
S. Capo’nun bu tablosunun adı Partizan Okulu’dur. Partizan savaşında
eğitimin rolünü göstermesi bakımından ilginçtir. Okuma yazma bilenler, bunu bilmeyenlere
öğretirlerdi bu okullarda.
80
64.88 KEF-B.indd Sec1:80
9/23/08 2:41:19 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
II-30. Makedonya’daki merkez kültür
kulübünün –“Kliment Ohriski”- tüzü#ü
“1) Makedon nüfus arasında Bulgarlığın güçlendirilip pekiştirilmesiyle ilgili bütün kuvvetleri birleştirmek;
2) Halk arasında, imparator ve anavatan olarak,
Bulgar devletini tanıma yolunda eksiksiz bir bilinç yaratmak;
3) Etnik, tarihsel ve organik sınırlarıyla Büyük
Bulgaristan’ı yaratmak için bütün Bulgarların birleştirilmesi görevini yerine getirmek;
4) Makedonya’da mükemmel bir Bulgar kimliğinin oluşumuna çalışmak ve gençliği sağlıklı bir
milli ruhla eğitmek; [...]
6) Pozitif duygularla ve aşamalı olarak,
Makedonya’nın kelimenin tam anlamıyla hızla
Bulgaristan bünyesine katılmasına özen göstermek;
7) Bütün sınıfların milli ve ekonomik birlik içinde
eritilmesine çalışmak;
8) Bulgar milli tarihi, Bulgar milli mirası, halkın
geleneklerini ve milli özü korumak gibi, Bulgar
olan her şeye sevgi beslemek.”
Terzioski, s. 198-9.
Yugoslav Makedonya’sının Bulgaristan’a
ilhak edilmesinin ardından, Milli Propaganda Başkanlığı bütün büyük yerleşim birimlerinde “Kültür Komiteleri” adıyla
bir ağ oluşturdu. Bu kuruluşlar güya “halk
üniversiteleri”nin oluşması yönünde bir adım
olacak, okuryazarlığın yaygınlaşması için
akşam kursları düzenlemek, okuma odaları
açmak gibi faaliyetler yürütecekti. Ama çok
geçmeden bu komiteler, “Kültür Kulüpleri”
adı altında, kasaba, belediye, bölge gibi her
düzeyden yerleşim biriminin düzenli unsurları haline geldiler. Merkez Kültür Kulübü
-“Kliment Ohriski”- de Üsküp’te kuruldu. Bu
kulübün tüzüğü bize Makedonya’daki Kültür
Kulüpleri’nin rolünü gösteriyor.
II-31. Antonescu Hükümeti, Romanya halkõ
için yeni bir e#itim sistemi yaratma amacõnõ
ilan edi inin ardõndan, kahramanlõk kültlerinin önemli bir rol oynadõ#õ, vatansever okul
politikalarõ geli tirmeye giri ti
Okullarda kahramanların kutsanmaları
Yaşayan modeller olarak okulların çocuklar
ve gençlik için bir milli eğitim yuvası haline
gelmesi amacıyla, her okul, kahraman öğretmenlerin, hem savaştaki hem de okuldaki
başarılarının anlatıldığı bilgi notunu da içeren
resimlerini temin edecektir. Ayrıca okullarda,
savaşta şehit düşen köylülerin, anavatan için
yaptıkları fedakarlıkları ve bu yöndeki inançlarını hem göstermek hem övmek amacıyla,
resimleri bulunacak ve her resmin altında bu
insanların savaş alanlarında nasıl cesaretle
savaştıkları anlatılacaktır. Bu şekilde, halkımızın kahramanlarını okullara yerleştirerek
ve onları onurlandırarak, öğrenciler için ilk
milli tarih kitabı yazılmış olacaktır. Kahramanların yaptıkları sürekli olarak çocukların bilincine işleyecek ve hem onların moralleri hem
de milli oluşum üzerinde en güçlü etkiyi yapacaktır…
Çocuk evleri ve ilkokullar bu kült için her hafta
bir saat ayıracaktır.
Kahramanların kutsanacağı bu ders programlarında, aşağıda belirtilen yollarla, köydeki
savaşçıların anmalarına yer verilecektir:
Yöresel kahramanların resimleri…
Evlerine dönen köylü kahramanların yapacağı konuşmalar…
Bolşevizme karşı savaşla ilgili (çocukların yapacağı) resimler…
Kahramanlar Avlusu: Okul bahçesinin bir
köşesine kahramanların isimlerinin verildiği
ağaçlar dikilerek oluşturulacaktır. Bu ağaçlar
yöresel kahramanların koruluğunu ya da avlusunu oluşturacak ve öğrenci grupları bu ağaçların yetiştirilmesinden sorumlu olacaktır.
Her okul, o yöredeki kahramanların anısına
bir köşe düzenleyecektir.
Kahramanların mezarlarına ziyaretler düzenlenecek ve törenler yapılacaktır.
“Universul”, 44/15.02.1942.
81
64.88 KEF-B.indd Sec1:81
9/23/08 2:41:20 AM
SAVAŞ ZAMANI HAYAT
Alıntıda özet olarak verilen, Antonescu’nun bakış açısından, eğitimin amaçları
nedir? Kahramanların kutsanması yoluyla
ne amaçlanıyordu? Çocuklar için öğretmenlerinden başka modeller var mıdır? Okuldaki
“kahramanların kutsanması” ve genel anlamda “kahramanlar kültü” konusunda ne
düşünüyorsunuz? Onların savaşları bugünkü inançlarınızı yansıtıyor mu? Bugünlerde
okullarda buna benzer projeler oluyor mu?
II-32. Yunanistan’õn kurtarõlmõ bölgesinde
(komünistlerin öncülü#ündeki) Ulusal
Kurtulu Cephesi tarafõndan ilkokullarda
okutulmak üzere bastõrõlan bir ders
kitabõndan alõntõ
“Komşunuz” kim?
Bugün uyandığında Kiki’nin ateşi çok yüksekti. Bütün gece boğulurcasına öksürmüştü. Boğazı acıyordu.
Annesi, yolu doktorun evinin bulunduğu sokaktan geçecek olan komşusunu durdurup,
ondan doktoru çağırmasını istedi.[...]
Anne huzursuzdu; kaldırımda ne zaman bir
adım sesi duysa pencereye koşuyordu.
Sonunda doktor geldi, çocuğu muayene etti
ve “Çocuğa çok iyi bakmalısınız, madam.
Başka çocuğunuz var mı? O çocukları ayrı
yerde tutun çünkü bu hastalık bulaşıcı. Şu ila-
cı mümkün olduğu kadar çabuk, on beş dakika içinde, alın” dedi.
Doktor gider gitmez anne şalını sarındı, cüzdanını aldı ve eczanenin yolunu tuttu. […]
“Tassia Ioannidou” diye bağırdı eczacı, “ilacınız hazır, 55 dramhi tutuyor.” Kadın cüzdanını açtı; 35 dramhisi vardı. Ne yapabilirdi?
Tezgâha yaklaştı.
“Size şimdi bütün paramı versem ve ilacı alsam olur mu? Geri kalanı bugün öğleden sonra göndereceğim.”
“Olmaz, bayan” diye bağırdı eczacı. “Benimle
oyun mu oynuyorsun. Getir parayı, al ilacı!”
Anne utanmıştı, ağlamaya başladı. “Geç kalacağım. Çocuğumun bu ilacı alması gerek.
Hayatı tehlikede.”
Ama eczacı dinlemedi bile. Oradaki insanlar
ise kadına şüpheyle bakmaya başladılar.
O anda bankta oturan bir işçi ayağa kalktı.
Üstü başı dökülüyordu; yüzü de solgundu.
“Ne oldu bayan? Böyle yapmayın. Biz de insanız. İşte, alın, ihtiyacınız olan para!” dedi.
Kadın eğilip işçinin elini öpmeye kalkıştı. Ama
işçi hiçbir şey olmamış gibi, aceleyle dönüp
yerine oturdu.
Ta aetopoula, 97-98, anatyposi ASKI.
Bu kaynakta işçi nasıl sunuluyor?
Böyle bir sunuşun amacı nedir?
82
64.88 KEF-B.indd Sec1:82
9/23/08 2:41:20 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
G25. Ilia Beshkov: Ya ama alanõ kalmayõnca, 1942
Ilia Beshkov (1901-1958) Bulgar sanatçıların, karikatüristlerin ve ressamların en meşhurlarından biridir.
Bu karikatürle ne tür bir mesaj verilmek
istenmiştir?
II-33. "stanbul’daki Amerikan Büyükelçisi
Samuel Honaker’in ABD Dõ i leri Bakanõ
Cordel Hull’a Bulgar okullarõndaki
propaganda ile ilgili 162 Numaralõ gizli raporu
İstanbul, 4 Kasım 1942
Kamuoyunu biçimlendiren ve bundan böyle
insanların duygularını da biçimlendirecek özellikle
güçlü bir unsur, okullarda yürütülen nasyonal sosyalist propagandadır. Bu propaganda asıl olarak
Bulgar coğrafyası, tarihi ve edebiyatı öğretilirken
hayata geçiriliyor. Her Bulgar yazar ve öğretmen
Bulgar milliyetçi tutumun bir propagandacısı gibi
hareket ediyor. 14 yaşında ilkokul eğitimini ya da
19 yaşında ortaöğrenimini bitiren her Bulgar genci Balkan haritasını ezbere biliyor ve Bulgarların
Balkan topraklarındaki hak iddialarını en ince detayına kadar öğrenmiş oluyor. Ayrıca bu iddiaların
temellerini de kavrıyorlar. Her okulun duvarlarında tarihin çeşitli dönemlerine ilişkin Bulgaristan
haritaları var ve bunlar her çocuğun kafasına kazınıyor. Böylece, toprak iddiaları milli davanın bir
parçası haline geliyor. Bunlar sadece kraliyetin ve
hükümetin değil, bütün halkın konumunu ve fikrini
83
64.88 KEF-B.indd Sec1:83
9/23/08 2:41:20 AM
SAVAŞ ZAMANI HAYAT
gösteriyor bize. Bu şekilde, okulda çeşitli biçimlerde verilen milliyetçilik eğitimi propaganda bakımından çok büyük bir önem kazanmıştır.
G27. Dragoljub Aleksiç’in Korunmasız
Masumiyet isimli sinema filminden bir
sahne
Bulgaria-the Unmanageable Ally of the Third Reich, s. 91.
Okullarda propaganda programları hayata geçirmek neden bu kadar önemliydi? Size
göre, bugün tarih, coğrafya ve edebiyat ders
kitaplarında da benzer şeyler var mı? Nedenini
açıklayın.
G26. Rumen gazetesinden bir foto#raf ve
kadõn modasõna ili kin bir makale (1942)
Jugoslovenska Kinoteka, Belgrad [Yugoslavya Film Kütüphanesi].
Bu film işgal sırasında Belgrad’ta yasadışı olarak çekilmiştir. Bir sirk oyuncusu
olan Aleksiç’in hiç film yapma deneyimi yoktur
ve arkadaşlarının çoğu da aynı durumdadır.
Film yine de sansürcüler tarafından onaylanır.
Gerek Alman gerek öteki Mihver ülkelerinin
filmlerini gösteren yerli sinema salonlarında
yer bulan tek Sırp filmi olarak seyirci sayısı bakımından büyük başarı kazanmıştır
II-34. Romanya’da Yahudilerin e#itimini
düzenleyen yasa maddeleri (11 Ekim 1940)
“Universul”, no. 30, 1 Şubat 1942.
O zaman böyle bir makaleyle ilgilenecek çok insan olduğunu düşünüyor musunuz? Nedenini açıklayın.
Madde 1: Yahudiler, özel eğitim çerçevesinde, kendi ilk ve orta dereceli okullarını kurmakta özgürdür.
Madde 2: Bir önceki maddeyle kurulan Yahudi
okulları yalnızca Yahudi personel çalıştırabilir ve
yalnızca Yahudi öğrenci kabul edebilir.
Madde 3: Hem annesi hem de babası Yahudi olanlar ya da babası Yahudi olanlar, hangi dinden olur-
84
64.88 KEF-B.indd Sec1:84
9/23/08 2:41:20 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
larsa olsunlar, Rumen ilk, orta ve yüksek okullarına,
özel okullarına ve diğer Hıristiyan etnik grupların
okullarına kabul edilemez, bu okullarda öğrencilik,
öğretmenlik ya da yöneticilik yapamazlar. İstisnai
olarak ve durumlarına bakılarak, Milli Eğitim, Kültür
ve Sanat Bakanı, öteki etnik gruplardan sonradan
Hıristiyanlığı kabul etmiş Yahudi baba ve Hıristiyan
anneden olma çocukların özel ve profesyonel Hıristiyan okullarında çalışmalarına ve okumalarına,
2 yaşına kadar vaftiz edilip Hıristiyanlığı kabul etmiş olmaları şartıyla, izin vermeye yetkilidir.
Evlatlık çocuklar annelerinin yasal durumuna göre
değerlendirilir. […]
Madde 5: Milli Eğitim, Kültür ve Sanat Bakanı mevcut yasanın 3. Madde hükmüne uyan bütün kişilerle ilişkisini kesecektir.
G28. Eylül 1942 ortalarõnda, Belgrad
sinema salonlarõnda oynayan filmlere ili kin
duyurular
Evreii din România între anii 1940-44.
c. 1: Legistaie antievreiasca, s. 70-71.
Yahudi öğrenciler ne tür bir ayrımcılığa
tabi tutuluyordu? Bugün de Yahudilere ya da
herhangi bir başka etnik/dini gruba karşı benzer bir uygulama söz konusu mu?
II-35. "talyan i gali süresince Arnavutluk’ta,
okul müfredatõndaki de#i iklikler
Eğitim Bakanlığı, yüksek okul ders kitaplarının
basımı için geniş bir hazırlık programı uygulamaya başladı. Bilindiği gibi, yüksek okullarda ders
kitabı neredeyse hiç yoktu ve not tutma sistemi
kullanılıyordu. Bu yüzden, Eğitim Bakanlığı bu
konuyu ele aldı ve söylendiğine göre, gelecek
akademik yılın başından itibaren, kullanıma hazır
birçok ders kitabı olacak. Şu anda birçok yazar ve
çevirmen bunun için çalışıyor. Bu amaçla hazırlanan kitapların ilki hemen basıldı: “Faşizm Öğretisi”, yazan Benito Mussolini. Okullar için Salvatore
Valittuti bir giriş yazısı kaleme aldı ve kitabı Prof.
Kole Shiroka çevirdi.
“Novo vreme” [“Yeni Zaman”], Belgrad, 16 Eylül 1942.
Başlıklardan görüleceği gibi, Alman,
İtalyan ve Macar filmleri gösterilmektedir. Nisan 1941’de, Sırbistan’ın işgalinin başlangıç günlerinde, bütün sinema salonları ve
film dağıtım şirketleri sıkı bir denetim altına
alındı ve sansür yönetimi başlatıldı; bu arada
sahibi Yahudi olan sinema salonlarına el kondu. Alman propaganda filmleri, yerli ve işbirlikçi
haber filmleri programın zorunlu bir parçasını
oluşturuyordu.
Eğitim Bakanlığı Yayınları, “Tomori”, 6 Ağustos 1940, 2.
85
64.88 KEF-B.indd Sec1:85
9/23/08 2:41:21 AM
SAVAŞ ZAMANI HAYAT
G29. Hasan Pri tina "lkokulu’na giren
ö#renciler
şansına eriştiği İmparatorluk, İmparatorluk’un
Kurucusu’nun hayatı ve merkeze ismini veren
Italo Balbo’nun kahramanlıkları hakkında eğitilirler.
“Tomori”, 11 Ağustos 1940, 2.
Size göre, böylesi kamp merkezlerinin
ana amacı neydi? Eğlence aslında hangi
amaçlarla kullanılıyordu?
G30. NDH (Ba#õmsõz Hõrvatistan Devleti)
Milli Futbol Takõmõ
Bu resim, İtalyan işgalinden sonra
okullardaki değişimi göstermesi açısından önemlidir. Resimde Hasan Priştina
İlkokulu’na giren öğrenciler görülüyor. Kolayca fark edileceği gibi, çocukların giydiği
üniformalar faşist İtalyan gençlerinin giydikleriyle aynı. İşgal süresince Arnavutluk okullarında faşist dalganın yayılmasında kullanılan yollardan biri de buydu.
II-36. Arnavutluk’ta fa istlerin örgütledi#i
birçok merkezden biri olan Italo Balbo42
Gençlik Kampõ’nda ya am
Ziyaretçiler, ilk kez burada güneşli bahçelerde eğlenerek, her gün iyi bir fiziksel ve ahlaki
eğitimden geçerek, faşizmi ve Duçe’yi sevmeyi
öğrenerek, faşist misafirperverlikle tanışma ayrıcalığı yaşayan şanslı gençleri görmeye giderler. Gençler, gün boyunca tepede, temiz hava
ve güneşte, idmanlar yapar, suya girer, oyun
oynar, dans eder, sportif ve eğlence amaçlı çeşitli etkinliklere katılırken, aynı zamanda
Arnavutluk’un parçası olma ve hükmüne girme
42
Vojinoviç, Nije sramota biti Hrvat ali je peh.
Futbolcular ellerini neden kaldırmışlar?
Bu hareket bugün neyi simgeliyor? Size
göre sporcular, eğer ülkelerindeki hükümetin eylemlerini benimsemiyorlarsa, ülkelerini
temsil etmeli midirler?
1913’te, Balkan Savaşları sırasında, Arnavutluk’ta savaşan bir İtalyan gönüllü.
86
64.88 KEF-B.indd Sec1:86
9/23/08 2:41:21 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
G31. 1942 yõlõnda, Romanya ile Hõrvatistan
arasõndaki futbol maçõna ili kin Rumen
gazete haberi
“Universul”, no. 281, 14 Ekim 1942.
Savaş dönemindeki spor karşılaşmaları
hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu resmi, 30
numaralı resimle karşılaştırın.
II-37. Romanya Milli E#itim Bakanlõ#õ, insanlara, 1940 Sovyet i galini hatõrlatan haritalarõ
yasaklõyor
Okullarda ateşkes anlaşmasının uygulanması
Milli Eğitim Bakanlığı, ülkedeki bütün okullara ve
bakanlığa bağlı bütün kültür kurumlarına, Ateşkes
Anlaşması’nın 16. Madde’sindeki düzenlemeler
uyarınca, Romanya sınırlarını Kuzey Bukovina
ve Besarabya’yı ülkenin bir parçası olarak gösterecek şekilde çizen, 28 Haziran 1940 öncesi
haritaların basımını, yayımını, dağıtımını ya da
gösterilmesini yasaklamıştır. Aynı şekilde, eğitim
malzemelerini inceleyen ve Romanya ile Birleşmiş
Milletler arasındaki dostane ilişkileri zora sokacak
87
64.88 KEF-B.indd Sec1:87
9/23/08 2:41:21 AM
SAVAŞ ZAMANI HAYAT
içeriği olanları kabul etmeyecek olan Bakanlık’ın
oluşturduğu kontrol komisyonları tarafından onaylanmayan ve bu komisyonların belirlediği ölçütlere uygun olmayan her türlü materyalin okullarda
kullanılması yasaktır. Ateşkes Anlaşması şartlarına uymayan bölümler içeren ve Birleşmiş Milletler
tarafından belirlenmiş ateşkes ilişkilerini zedeleyen kitapların okullar ve üniversite kütüphaneleri
aracılığıyla dağıtılması yasaktır.
işleyen? Hırvat Halkı birinci sayfadan, iki kez üst
üste Poglavnik’in özel kaleminden gelen kınayıcı bildiriyi, Pogravnik’in bu işin failinin cezalandırılacağı uyarısıyla birlikte bastı. […] Ben tutuklu
bulunduğum kampta bu suçluya (‘pogreb’ sözcüğünü kullanan kimse) ‘Hello’ demeyi umuyordum.
Ama bu suçlu, Paveliç’in kişisel stenografı ya da
‘katibi’ çıkmaz mı? Hemen affedildi ve biz de bir
skandaldan mahrum kalmış olduk.”
''Universul'', 318/26 Kasım 1944.
Jakovljeviç, s. 205-206.
Kraliyet Duyurusu’nda vaat edildiği gibi
yeni rejim Romanya’ya demokrasi getirmiş
midir? Metinden, yanıtınızı destekleyen ifadeler bulunuz. Size göre, bu yasakları getirenler kimdir? Bu tavrı takınmalarının nedenleri
nedir?
II-38. Stara Gradiska’daki (Hırvatistan)
Ustaşa kampında tutulan mahkûmlardan biri
olan Ilja Jakovljeviç, Paveliç’in dilsel arılık
hakkındaki tutumunu anlatıyor
“En bilinen Ustaşa parti gazetesi Hırvat Halkı’nda,
birileri dikkatsizlikle ‘pogreb’ (cenaze için kullanılan Sırpça bir sözcük) sözcüğünü kullanmıştı.
Gerek Poglavik (Paveliç’in lakabı) gerek ‘saray
efradı’ şaşkındı; özel kalemi ise dehşet içindeydi.
Herkes diken üzerinde bekliyordu. Kimdi bu suçu
Ustaşa hükümeti, baskıcı yaptırımlar
kullanarak, Hırvat dilini yabancı dillerin,
özellikle de Sırpça’nın etkisinden “arındıracak”
önlemler aldı. Bu iki dilin benzerliğini düşündüğümüzde, Ustaşalar (yapay bir biçimde),
savaş öncesinde halkın konuştuğu dilden çok
farklı bir Hırvat dili yaratmaya çalışıyorlardı .
Jakovljeviç’in Paveliç’e karşı takındığı
tutumu anlatın ve açıklayın. Jakovljeviç’in yorumundan –özellikle Sırpça “pogreb” sözcüğü
hakkında anlattığı olayla bağlantılı olaraknasıl bir Paveliç portresi ortaya çıkıyor? De
vlet başkanlarının dil sorunlarıyla meşgul olmaları gerekir mi? Bu kaynaktan edindiğiniz
Paveliç izlenimini, I-2. numaralı metindekiyle
kıyaslayınız.
IId alt bölümünün tamamına ilişkin sorular:
Bu bölümde, II. Dünya Savaşı’nda eğitim alanındaki propagandanın birçok örneğini gördük.
Farklı ülkelerdeki propagandaların farklı amaçlarının bir listesini yapın ve aralarındaki benzerlikleri
bulmaya çalışın. II. Dünya Savaşı’ndan sonra propaganda, eğitim sistemlerinden temizlendi mi? Ülkenizden bir örnek verebilir misiniz?
88
64.88 KEF-B.indd Sec1:88
9/26/08 12:14:28 PM
III. BÖLÜM: SAVAŞ KORKULARI
İkinci Dünya Savaşı’nın dehşet ve vahşetine birçok unsur, koşul, tutum ve güdüleyici fikir karmaşık bir
bütün olarak neden oldu. Bu karmaşıklık ve silsileden dolayı, burada yalnızca birkaçı ele alınabilecek ve
irdelenebilecektir. Bunları şöyle sıralayabiliriz: Sınırlar arasındaki hattın ve bu hat gerisinin yerle bir edildiği
olayların ardından, sivil mağdurların yaşadığı felaket; işgal edilen toprakların temizlenmesinin doğal
sonucu olarak, Almanya’nın daha fazla yaşam alanı yaratma planları; ırkçılık ve Yahudi düşmanlığına
(antisemitizm) dayanan Alman ideolojisinin hayata geçirilmesinin ayrılmaz bir parçası olarak vahşet;
masum sivil halkın acımasızca ve vahşice cezalandırılması yoluyla işgal altındaki toprakları kontrol altında
tutma; ve nihayet, Nazi/faşist işgallerin içten içe kaynayan etnik gerilimlerin su yüzüne çıkmasındaki
rolü. Bu son nokta, Güneydoğu Avrupa ülkelerinin bazılarında çıkan iç savaşlara neden oldu; işgalci
güçlerin kışkırtmalarıyla bütün taraflar akıl almaz boyutta şiddetli savaşlara tutuştular.
İkinci Dünya Savaşı, kelime haznemizi iki yeni sözcükle “zenginleştirdi”: Soykırım ve Holocaust
(Yahudi soykırımı). Nazi arı ırk fikirlerine göre, Untermenschen [Alt İnsan] yaftası yalnızca Yahudilere
değil, Çingenelere, Polonyalılara, Ukraynalılara, Ruslara da yapıştırılabilir olsa da, dehşet verici sistematik
bütünlüğü yüzünden ayrıca incelenmesi gereken, Final solution [Nihai Çözüm] öyle değildi. Bu nedenle,
Final solution kendi başına, özgün doğasıyla, savaşın amaç ve dinamiklerinden çok farklı olan kendi
güdülenim ve amaçlarıyla ayrı olarak ele alınacaktır. Ne yazık ki, Güneydoğu Avrupa’da Final solution
öylesine acımasız ve etkin bir biçimde hayata geçirilmiştir ki, Yahudilerin sayısı 900.000’den 50.000’e
düşmüştür.
Sözü edilen vahşet olaylarından bazıları aşağıdaki kaynaklarda anlatılmıştır; bunlar savaş
meydanlarındakilerden, sivillere karşı Alman ve İtalyan misilleme operasyonlarına, toplama kamplarına,
zindanlara, savaştan sonra Partizanların intikam eylemlerine kadar uzanıyor.
IIIa. Cephe Hattı
III-1. Arnavut Partizanlar tarafından uygulanan
askeri yasalar
“Bir kez bazı İtalyanlar esir alınmıştı; bu olağandışı
olay Shtab tarafından büyük bir gururla herkese
duyuruldu ve ben de onları görmek üzere davet
edildim. Dört İtalyan subayın ve dört de askerin tutulduğu Vithkuq’ta bir eve gittim. Adamlar kaderlerine boyun eğmiş görünüyordu; en azından, subayların kurşuna dizileceklerinden kimsenin kuşkusu
yoktu. Takdire şayan bir biçimde soğukkanlıydılar
ve isimleriyle İtalya’daki aile fertlerinin adresleri
dışında başka bir bilgi vermeyi kabul etmiyorlardı.
İçim burkuldu daha çok; çünkü savaş esirlerinin
kurşuna dizilmesi bana iğrenç geliyordu. Esir almayı reddetmek başka bir meseleydi; İtalyanlar
bir keresinde esir alınan her İtalyan için on Arnavut
rehineyi öldürecekleri tehdidini savurdular ki, bu,
merhameti cesaretlendiren bir yaklaşım değildi.
Gerilla savaşında, bir esir demek bela demekti.
Çünkü beslenmeli ve kaçmasın diye gözetilmeliydi;
bu yüzden belirgin politika, esir almamaktı. Gerillalar normalde anında öldürür ya da muhtemelen
işkence yaptıktan sonra infaz ederlerdi; dolayısıyla
gerilla savaşında, esir almama yaklaşımının yerleşik bir uygulama olduğu söylenebilir.
Smiley, s.66.
89
89-109 KEF-C.indd 89
9/30/08 11:40:29 AM
SAVAŞ KORKULARI
İtalyan subayların tavrını yorumlayınız:
Savaşta saldırgan taraftan oldukları düşünüldüğünde, bu tavırlarına kahramanca denebilir
mi? Arnavut gerillalar neden esir almıyorlardı?
İtalyan politikası bu tavrı nasıl etkiledi?
G32. 1944’te, Karadağ’daki 4. Partizan
Birliği
III-2. Arnavut Milliyetçilerin esirlere muamelesi
“Ordunun köyde konaklamasına neden olan en
dikkate değer olay, iki Partizan’ın yakalanmış olmasıydı; bunlar harekâtta alınan ilk esirlerdi. Esirler çok küçük, on iki ve on yaşlarında, iki çocuktu ve Shupal’dan çekilme sırasında, uykusuzluk
ve açlıktan halsiz kalıp, esir düşmüşlerdi. Biraz
sonra yemeklerini yemiş, dinlenmiş halde gördük
onları ve hâlâ ürkek olmakla birlikte konuşmaya
hazırdılar. Komünist ağzıyla konuşuyorlardı çoğu
kez. Bize anlattıklarına göre, Valona yakınlarındaki evlerinden kaçıp Partizanlara katılmalarının
üzerinden neredeyse bir yıl geçmişti. İddiaya göre,
ikisi de Ballistlere ve Almanlara karşı eylem içinde
görülmüştü.”
Dedijer, Dnevnik.
G33. Kafkas Savaşları sırasında develer
üzerindeki Rumen askerler
Amery, s. 222-23.
Yakalanan Partizanların yaşları hakkında
ne düşünüyorsunuz? Çocuk askerler hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Onları askere alıp
kullanan ordular hakkındaki fikriniz nedir? Bugün de çocuk asker var mıdır dünyamızda? Bu
metni 22 numaralı resimle karşılaştırın.Bir önceki kaynaktaki esirlere karşı tavırla bunu karşılaştırın. Yalnızca bu iki kısa alıntıya bakarak
genel bir sonuç çıkarmamız mümkün müdür?
Açıklayın.
“Universul”, no 272, 5 Ekim 1942.
Rumen askerlerin çoğunlukla köylü olduklarını göz önünde bulundurarak, askerlerin
–Romanya ordusu için oldukça egzotik tarzda
bir seyahat aracı olarak- develere olası tepkileri konusunda kısa bir yorum yapınız. Savaş
–zorunlu olarak kötü bir şey değil de- yeni deneyimler kazanmanın bir yolu olarak düşünülebilir
mi?
90
89-109 KEF-C.indd 90
9/30/08 11:40:30 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
IIIb. Acımasız Tutumlar
III-3. Yunanistan’da Alman ordu komutanlarının, Yunanlara duyuruları (1943)
“DUYURU
Telefon hatlarını tahrip eden ya da onlara zarar
verenler kurşuna dizilecektir.
Bu ceza kadınlara ve çocuklara da uygulanacaktır.
Eğer fail yakalanmamışsa, yakın köylerden beş
kişi yakalanıp kurşuna dizilecektir. Bu kişilerin ait
olduğu cemaatlerin mallarına el konacaktır.
Bu düzenleme yayımlandığı tarihten itibaren uygulamaya geçirilecektir.
Kerkyra, 23 Ekim 1943
Kerkyra Adası Komutanı.”
“GREV YASAĞINA İLİŞKİN DUYURU
Her türlü grev, doğrudan askeri bir niyet taşımasa
bile, İşgal Otoriteleri’ne karşı düşmanca eylem olarak
değerlendirilecektir. Aynı şey grev kışkırtıcılığı ve grev
teşebbüsleri için de geçerlidir.
Bu tür girişimleri ciddi anlamda engellemek için elimden gelen her şeyi yapacağım.
Gelecekte, endişe verici ihlaller ölümle cezalandırılabilir. Ölüm cezası özellikle kışkırtıcılar ve liderler için
uygulanacaktır. Grevin diğer iştirakçileri ağır hapis ve
kürek cezasına çarptırılacaktır.
Atina, 10 Eylül 1943
Yunanistan Askeri Komutanı.”
Fleischer, c. 2, s. 169.
III-4. Yunanistan’daki ilk misillemeler dalgası
(Ekim 1943) ardından dağıtılan Alman bildirisi
DUYURU
EPIR HALKI!
Alman ordusu köyünüzü yıkmak zorunda kalmıştır; çünkü sizler, askerlerimizi öldüren gerillalara
yardım ettiniz.
Gerillaları, Alman askerlerine saldırmaktan alıkoymak size kalmış bir şeydir.
Gerillaların varlığını, en yakın Alman ordu merkezine bildirmek sizin görevinizdir.
Bu şekilde Alman ordusu sizin, ailenizin ve mülkünüzün güvenliğini sağlayabilecektir.
Alman ordusu, Yunan halkının düşmanı olarak
Yunanistan’da bulunmamaktadır. Bizim tek düşmanımız, ülkedeki düzeni ve barışı bozan gerillalardır. […]
Bundan böyle yasa ve düzeni yeniden temin etmek
için, özellikle de kişisel çıkarlarınızın korunması
için, Alman ordusuyla iyi ilişkiler kurmakla yükümlüsünüz.
ALMAN KOMUTA MERKEZİ.”
Fleischer, c. 2, s. 223.
Yıkılan köylerin sakinleri, gerçekten
gerillaların Alman askerlerine saldırmalarını engelleyebilirler miydi? Alman ordusunun
Yunanistan’daki amacı, bu bildiride iddia edildiği gibi, yerel halkın can ve mal güvenliğini korumak mıydı? Sözü edilen türden eylemlerde,
kadınlara ve çocuklara ölüm cezası verilmesi
hakkında ne düşünüyorsunuz?
III-5. Hitler’in, Güneydoğu Avrupa’da işgal ettiği
topraklarda ordusunun tavrıyla ilgili olarak (Eylül
1941 tarihli) verdiği emir
“Tabandan gelen ayaklanmaları bastırmak için, ilk
fırsatta ve tereddüt etmeksizin, en sert önlemler alınmalıdır ki, işgal güçlerinin otoritesi yerleşsin ve böyle
bir fikrin yayılmasının önüne geçilsin. Bunu yaparak,
bu ülkelerde insan hayatının değeri olmadığını akılda
tutmalı ve korku etkisi hiç tavizsiz yaratılmalıdır. Bir
Alman askerinin hayatına karşılık 50 ila 100 komünist
ölüm cezasına çarptırılmalıdır. İnfaz biçimleri korkutucu bir etki yaratacak şekilde olmalıdır.”
Krizman, s. 520.
91
89-109 KEF-C.indd 91
9/30/08 11:40:30 AM
SAVAŞ KORKULARI
Yasal bir düzenleme gereği, Alman ordusu bu tür infazları suç olarak görmüyordu.
Bu tutumu destekliyor musunuz? Kurallar ve
yasa hükümleri neyin suç olup neyin olmadığını
eksiksiz olarak belirleyebilir mi?
G34. Alman ordusunun Yunanistan’da
yaptığı misillemeler: 1943 Agrinio Kitle
Katliamı’nın fotoğrafları
III-6. Arnavutluk işgali sırasındaki Alman
vahşeti (Temmuz 1943)
“Dönüş yolumda yanan öteki köylerin dumanlarını
gördüm ve bunların İtalyanlar tarafından misilleme olarak ateşe verildiklerini düşündüm. Ne var ki,
yanılmışım; çünkü Safet Butka ve onun Balli Kombetar çetesiyle karşılaştım yolda ve bana yanan
köyün Barmash olduğunu ve Almanlar tarafından
ateşe verildiğini söylediler. Kadınları ve çocukları
evleriyle birlikte canlı canlı yakmışlar ve kaçmaya
çalışanları da vurmuşlar; ayrıca bir Alman birliğinin de Florina’dan Görice’ye yeni geldiğini bildirdi
bana. Bu Arnavutluk’ta Almanlarla ilgili duyduğumuz ilk haberdi.”
Smiley, s. 52.
Alman askerlerin yakaladıkları İtalyan
askerlere karşı tavırları (Ekim 1943)
“Orada yine bir gecikme yaşadım; çünkü köylüler
Almanların kendilerine zorla gömdürdüğü altmış
beş İtalyan subayın mezarını gösterme konusunda
ısrar ettiler.
Almanların onları öldürdüklerini gözleriyle görmüşlerdi; anlattıklarına göre, İtalyanları ellerini bağladıktan sonra sıraya dizmişler, makineli tüfekle
taramışlar ve yaralı kalanları da süngüyle öldürmüşlerdi. Gördüklerinden sonra Almanlardan çok
korkmuşlar. Benim gidişime şahit olmak sanırım
onları rahatlatacak.”
Smiley, s. 93.
Fleischer, c. 1, s. 347.
Alman ordusu böylesine acımasız davranmakla neyi amaçlıyordu? İkinci olay ne zaman
gerçekleşmiş olabilir? Sizin ülkenizde de, Almanlar tarafından gerçekleştirilen benzer bir
vahşet örneği var mı?
92
89-109 KEF-C.indd 92
9/30/08 11:40:30 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
III-7. Don Pietro Brignoli:43 Mahvolmuş
insanlarım için ayin (günlükten bir bölüm)
G35. Misilleme olarak yakılıp yıkılan köylerin
fotoğrafları
25 Ağustos. Çaresiz kadınlar. İçlerinden biri adalet istiyor.
Köyde, gelir gelmez, başka yerlerde yaptığımız
gibi, hepsini bir yere hapsettik. Operasyonların
başında, insanlar yetişkinleri hapsettiğimizde
endişeye kapılmıyorlardı; çünkü olacaklardan
habersizdiler. Yapılanlar44 kulaktan kulağa yayılınca, bir tür çaresizlik dalgası sardı her yanı.
Aynı şey bu “özgürleştirilmiş” köyde de söz konusuydu.
Erkekleri toplayıp bir çayırda nezaret altına aldıkları için, kadınlar da yakında toplanmışlar ve
erkekler için yalvarmaya, ağlayıp dövünmeye
başlamışlardı; en duygusuz asker bile etkilenmişti bundan. Arada bir askerlerden biri bu sefil
gruba yaklaşıp, eğer yalvarıp yakarmayı kesmezlerse bütün erkeklerin kurşuna dizileceği
tehdidini savuruyordu. Bir an için seslerini kesiyorlardı; ama sonra yine, önce bastırılmaya çalışılan hıçkırıkları duyuluyordu, sonra da, eskisinden daha güçlü yırtınıyorlardı umutsuzca…”
Repe, Nasa doba, 1996, s. 201.
Bu günlüğün yazarı, anlattığı olaya tanık olmakla kalmamış içinde de yer almış.
Sözcüklerinde herhangi bir şefkat ifadesi
var mı?
Fleischer, c. 2, s. 497.
III-8. Cveto Kobal’la45 yapılan söyleşiden bir
bölüm
“Birkaç gün sonra bizi nakletmek üzere topladılar.
Yaklaşık 1000 insan tek bir trenle nakledildi. Yol
iki gün sürdü. Yol boyunca bizim vagondan ölenler
Don Pietro Brignoli, Slovenya ve Hırvatistan’daki işgalci İtalyan ordusunda yardımcı papazdı. Savaş sırasında günlükler tuttu ve bunlar
altmışlarda yayımlandı. İtalya’ya sadık bir kişiydi ama İtalyan askerlerin Slovenya ve Hırvatistan’da sivil halka yaptıkları kötü muameleyi
anlatmaktan ve kınamaktan da geri durmadı. 1942 yılının yaz ve güz aylarındaki İtalyan saldırısı günlerinde… köylerin yakılması, rehinelerin
kurşuna dizilmesi, toplama kamplarına sürgünler ve yağma yer alıyordu günlüklerde... Brignoli şahit olduğu bütün bu dehşet karşısında
savaşı lanetledi ve evrensel bir günah olan savaş sırasında hissettiği kedere bir açıklama bulmaya çalıştı çaresizce.
44
Rehinelerin kurşuna dizilmesi ve insanların toplama kamplarına gönderilmesi.
45
Cveto Kobal 15 Aralık 1921 tarihinde doğmuştur. 1941’de, Slovenya’da direniş hareketinin bir üyesi oldu. Ocak 1941’de yakalandı
ve önce Auschwitz sonra da Mauthausen Toplama Kampları’na gönderildi. 1944 baharında Linz’deki (Avusturya) bir çalışma kampından
kaçarak Slovenya’da Partizanlara katıldı. 1944 Haziran’ında, illegal bir Partizan matbaası Mauthausen hakkında yazdıklarını bastı. Bunlar
en dehşet verici toplama kamplarından biri olan Mauthausen hakkında yazılan ilk tanıklıklardı (resme bakınız.)
43
93
89-109 KEF-C.indd 93
9/30/08 11:40:30 AM
SAVAŞ KORKULARI
oldu. Korkunç bir sıcak vardı ve koşullar dayanılmazdı. Vagonlar sığır vagonuydu ve tuvalet namına bir şey yoktu. Sonra ölü bedenleri, demiryolu
istasyonundan toplama kampının bulunduğu tepeye kadar taşıdık. Mauthausen’e daha girmeden
mahkûmlardan biri, yere düşmüş ham bir elmayı
aldığı için kurşuna dizildi…
Yaşadığım deneyimi anlatırken, bu vesileyle, genç
kuşaklara her türden şiddete karşı durmanın ne
kadar zorunlu olduğunu söylemek istiyorum. En
iyi niyetlerle yapılmış olsa bile, şiddet hiçbir zaman
haklı görülemez…”
Repe, Cveto Kobal’la mülakat (video).
Mauthausen Toplama Kampı’ndan sağ
kurtulan Cveto Kobal şiddet hakkında ne düşünüyor? Onun fikrine katılıyor musunuz?
G36. Mauthausen’i anlatan broşürün
kapağı
Bu broşür, Haziran 1944’te, Cveto Kobal tarafından yazıldı ve en korkunç toplama kamplarından biri hakkındaki ilk basılmış
metin olma özelliği taşıyor.
III-9. Hitler’e bir mektup46
Paracin, 25 Mart 1941
Adolf Hitler’e
Berlin
Adaletin terazisi bozuldu. Öfke ve şiddet kapladı her yanı. Büyükler küçükleri eziyor ve kibirle
Tanrı’yı unutuyorlar; ruhları yok artık.
Kana susamış Hitler, yeryüzünün her karış toprağına üzüntü ve sefalet ekmek için koşuşturuyor.
Bizim vatanımız da bunlardan biri oldu. Biz sana
dürüst ellerimizi uzattık ama sen bizim yüreklerimizi istiyorsun. Ezip zapt etme arzunla, bütün kölelik
yılları boyunca, asırlardır bizim en kutsal saydığımız varlıklarımızı, özgürlüğümüzü ve onurumuzu,
ayaklar altına alıyorsun; gururumuzu çiğniyorsun.
Sana, Hitler, Kabil’in Oğlu, biz, atalarımızın çocukları, bağırıyoruz… Artık yeter! Eğer dinlemiyorsan,
güçlü kollarımız seni bulacak. Senin kanını dökeceğiz ve bir daha asla ayağa kalkmaman için ejderin kolları boğazını sıkacak. Unutma, belki Tanrı
senin bütün yaptıklarına karşılık vermek için yarattı
bizi. Sakın unutma.
İmza
Svetolik, Dr. Dragacevac
Emekli Bölge Müdürü
Reich Berlin, Emniyet Genel Müdürü
16 Mayıs 1942
Güvenlik Polisi ve Güvenlik Servisi (SD) Komutanlığı
Belgrad
46
Belgede Sırpça yazılmış bir not ilişiktir: “Kişi 14 Ocak 1942 tarihinde toplama kampında ölmüştür.” Bu mektubun yazıldığı gün
Yugoslavya, Mihver ittifakına sokulmuştu. İki gün sonra, Yugoslav hükümeti bir askeri darbeyle devrildi ve 6 Nisan’da da Alman işgali
başladı. Bu yüzden, biz bu mektubu yazan kişinin başına gelebileceklerin tamamen farkında olduğunu varsayabiliriz.
94
89-109 KEF-C.indd 94
9/30/08 11:40:30 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Konu: Bölge Müdürü (emekli) Svetolik Dragacevac,
Paracin, Yugoslavya
Führer’in Özel Kalemi, NSDAP, yukarıda adı belirtilen emekli Bölge Müdürü’nün mektubunu bir çevirisiyle birlikte kapalı zarfta gönderiyor. Bu mektup
Führer’e en galiz hakaretler ve suçlamalar içermektedir. Sizden, bu mektubun yazarı hakkında
gerekli işlemlerin yapılmasını ve emir gereği tutuklama yapılır yapılmaz bunun tarafıma bildirilmesini
istiyorum.
(İmza) Bastz
üst yer”den, gelen, işgal altındaki ülkelerde direniş
hareketlerinin bastırılması emirlerine dayanarak
yürütülüyordu. Mareşal Keitel, 16 Eylül 1941 tarihinde, Hitler’in talimatıyla, bu emirleri ilgili birimlere
iletti. Emirnamenin bir yerinde şu vurgulanıyordu:
“Hareketin daha en başından bastırılması için, en
sert önlemler uygulanacaktır… Buna bağlı olarak,
bu ülkelerde insan hayatının hiçbir değeri olmadığı
ve korkutucu etkinin ancak olağandışı şiddet yoluyla yaratılabileceği unutulmamalıdır.”
Bozoviç, s. 23.
Istorijski Arhiv grada Beograda
(Belgrad Belediye Tarihi Arşivi), BDS, d-77.
Böyle bir mektubun yazılmasının ardında
yatan güdüleri anlamaya çalışalım. Size göre,
Svetolik Dragacevac böyle bir mektubu yazarken olası tehlikelerin farkında mıydı? Cevabınız evetse, bu tehlikelere rağmen sizce neden
yazdı bu mektubu?
III-10. Sırbistan’daki ayaklanmayı bastırmak
için Alman önlemleri
“…Başarısızlık silahlı kuvvetlerin şöhretine telafisi zor zararlar vereceğinden…sırf prestij için olsa
bile, en azından tek bir yerde, olayı son derece
acımasızca halletmenin zorunlu olduğunu, böylece
Sırbistan’ın başka bölgelerinin bu örneğe bakarak
korkacaklarını düşünüyorum. […] Kadın ve çocuklar kurye olarak kullanılıyorlar ve aynı zamanda
erzak tedariki yapıyorlar. Bu yüzden, cezalandırma
yalnızca erkekler için değil, nüfusun tamamı için
söz konusu olmalıdır…”
General Böhme, Sırbistan’a ayak basar basmaz,
bizzat bir bildiri yayımlayarak, “Sert önlemler,
Sırbistan’ın tamamında kısa sürede duyulacak,
caydırıcı örnekler teşkil etmelidir” demiştir.
Böylesi bir politika, Hitler’in ana karargâhından, “en
Bu metin, 1941 yazında Sırbistan’da
patlayan silahlı ayaklanmayı özetliyor.
İsyancı güçlere sağlanan halk desteğinin, işgalci kuvvetlerin uğradığı kayıplarla birleşmesi,
aynı yılın güz aylarında bütün Sırbistan’a yayılan sistematik bir misilleme dalgasını tetikledi.
Eylül 1941’de, Alman işgal yönetiminin başkanı General Turner ayaklanmayı bastırmak
için (Sırbistan’daki askeri komutan) General
Böhme’ye bazı yaptırım önerilerinde bulundu.
III-11. Kragujevac’ta47 sivil rehinelerin
katledilmesi
20 Ekim günü, sabahın 7’sinde, Yüzbaşı Koenig
komutasındaki Alman kuvvetleri şehri kuşattı.
“Sonra çember giderek daraldı ve Alman askerleri hiçbir ayrım gözetmeksizin bütün erkekleri bir
araya topladılar… İnsanlar sokaklardan, evlerden,
dükkânlardan, barlardan, kiliseden ve bütün kurum
ve kuruluşlardan alınıp getirilmişti. Adliyelerden
yargıçlar, katipler, davacılar, davalılar; okullardan
profesörler, öğretmenler ve öğrenciler… hatta bazı
evlerden hastalar da yataklarından kaldırılıp getirilmişti.
Böylece 8-9 bin erkek gibi muazzam bir sayıya
erişmişler ve hepsini top hangarlarına doldurmuşlardı…”
Kragujevac, Kraljevo ve Sırbistan’ın bütün diğer şehirlerinde Wehrmacht tarafından uygulanan ve binlerce kişinin ölümüyle
sonuçlanan Ekim tasfiyeleri işgal sisteminin gerçek ve çıplak özünü gösteren en çarpıcı örnektir. 1941 yılının Ağustos ayı başından
1942 yılının Şubat ayı ortalarına kadar 7.776 kişi çatışmalarda ölmüş ve kurşuna dizilmiş; yanı sıra ölüm mangaları bu dönemde
misilleme olarak 20.149 insan öldürmüştür.
47
95
89-109 KEF-C.indd 95
9/30/08 11:40:30 AM
SAVAŞ KORKULARI
Kurşuna dizme işi 21 Ekim sabahı başladı: “Tutsakları şöyle öldürüyorlardı: İnsanları gruplar halinde
alıyorlar… ve sonra sıkı muhafaza altında onları
Susica Creek, Sumarice ve top hangarlarının yakınındaki infaz yerlerine getiriyorlardı. İnfaz yeri
onlarca kilometrelik bir alana yayılmıştı. Orada
insanları makineli tüfekler, otomatik tüfekler ve
yaylım ateşiyle öldürdüler… Bu zaman zarfında,
infaz yerine hareket etmek için sıralarının gelmesini bekleyen insanlar makineli tüfeklerin, otomatik
tüfeklerin, tek tek atışların seslerini duyabiliyordu.
O sırada infaz yerine ulaşmak üzere yolda olanlar
da, kendileri öldürülmeden bütün bunları gözleriyle
görebiliyorlardı.”
“Onlar (Almanlar) dağıttıkları bildirilerde 2.300 Sırp
öldürdüklerini iddia ettiler ki, bu da aynı şekilde
doğru değildir. Çünkü yalnızca Kragujevac’ta, çevre köylerde öldürülenleri saymazsak, 7.100-7.300
Sırp öldürdüler.”48
Bozoviç, Poruke streljanog grada, s. 50.
Kragujevac’ta sivil tutsakların katledilmesi, Partizan birliklerinin Ekim ortalarında Gornji Milanovac kasabası yakınlarında
düzenledikleri ve 10 Alman askerinin yaralanması, 26 askerin de ölmesiyle sonuçlanan saldırının ardından (öldürülen her bir işgal yetkilisine
karşılık 100 rehine ve yaralanan her işgal yetkilisine karşılık 50 rehine alınmasını emreden “Sırbistan için çözüm” uyarınca) gerçekleşti. Yerli
işbirlikçi birimler (“Sırbistan Gönüllü Müfrezeleri”) rehinelerin yakalanması ve gözetim altında
tutulması hususunda yardımcı olmuştu.
Bu metin, yerli işbirlikçi yönetimde, yüksek
rütbeli bir polis olan ve katliamdan birkaç gün
sonra Kragujevac’a giden Danilo Mihailoviç’in
anlattıklarına dayanmaktadır.
Alman ordusu askeri yasalara saygı gösteriyor muydu? Ülkenizde yaşanmış benzer bir
olay biliyor musunuz?
III-12. 1942 yılı yaz ve güz aylarında, Lika
bölgesindeki İtalyan-Çetnik eylemlerine ilişkin
bir Partizan raporu
“Çetnikler yakalayabildikleri bütün Hırvatları, özellikle
de NOB49 yandaşlarını, soyup öldürdüler. Bu şekilde, Glibodol’dan, dokuz çocuk babası İvan Sebelj’i,
Lipac’tan Mijo Mesic’i, Mijo Fertic ve karısını, Plasko’dan
Mühendis Saric’i, Dreznik’ten mühendis Denisov’u öldürdüler. Öldürme ve soygun eylemlerinin çoğunda, bu
suçlardan Partizanların sorumlu tutulması için Partizan
şapkaları giyerek kendilerini gizlediler. Eylül 1942’de,
İtalyanlarla birlikte, Ponikve köyüne ve çevresine bir
operasyon düzenlediler; Sırplara ait 96 evi yağmalayıp yaktılar. […] Çetnikler genellikle İtalyan güçlerinin
böyle yapmaları için emir verdiğini söyleyerek bahane
üretmeye çalıştılar ve yanan Sırp evleri için pişmanlıklarını dile getirdiler; öte yandan, Hırvatlara ait daha çok
sayıda evi yaktıklarını da ekliyorlardı hemen.”
Jelic-Butic, s. 161.
Çetniklerin nihai amaçları, Hırvatistan ve
Bosna ve Hersek topraklarını içine alan
Büyük Sırbistan’ı kurmaktı. Bunu başarmak için,
istenen toprakların Sırp olmayan unsurlardan
“temizlenmesi” gerektiğini düşündüler. Çetnik eylemleri genellikle, ISC’nin50 batı bölgesini kontrol
altında tutan İtalyan işgal ordusunun eylemleriyle
eşgüdüm içinde yürütülüyordu.
Bu sayı uzun süre resmi olarak kabul gördü. Sırp tarihçi Venceslav Glisiç 1970 başlarında ve daha sonraki tarihlerde başka yazarlar,
kurbanların sayısının abartılmakla birlikte 2.300’den daha fazla olduğunu ortaya koydular.
49
Narodno o slobodilacka borba (Ulusal Kurtuluş Kavgası) , antifaşist direniş hareketinin Partizan adı.
50
Nezavisna Drzava Hrvatska (Bağımsız Hırvatistan Devleti).
48
96
89-109 KEF-C.indd 96
9/30/08 11:40:30 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Çetnikler işledikleri suçları ne şekilde haklı
göstermeye çalışıyorlardı? Çetnikler kurbanlarını
hangi kritere göre seçiyorlardı? Kendi vatandaşlarının evlerini neden ve hangi durumlarda yakıyorlardı?
G37. Belgrad’ın ana meydanının fotoğrafı,
17 Ağustos 1941
III-13. Saraybosna’daki Ustaşa hapishanelerinde yaşanan dehşet. Bu örnekte, kurban genç
bir komünist Hırvat kızdır.
Stefica Belak-Paviçiç’in tanıklığı
Benim için en kötüsü, Aralık ayında, tutulduğum
Ustaşa gözetim evinin bodrumunda, buz gibi soğuk
suyun altında, görevli memurların sırayla attıkları
dayaklara dayanmaktı. Çıplak bedenimden yükselen buharı, duştan akan soğuk suyun bedenimi
nasıl kastığını ve düşmemi engellediğini unutamıyorum. Botlarıyla, coplarıyla ve kamçılarıyla bana
vuruyorlardı; her yerimi kanlı siyahlıklar ve morluklar kaplamıştı. Hücrelerimizde ellerimiz ayaklarımız
bağlı bir halde beton zemine yatırılıyorduk. Böylesi
şiddetli bir dayağın ardından yükselen ateşten ötürü abuk sabuk şeyler söylüyorduk. Coplarla ayak
tabanlarımıza vuruyorlardı. Çoğumuz benzer işkencelerden geçtik. Bazılarımız dayandı; bazılarımız dayanamadı.
Albahari, s. 431.
Stefica Belak-Paviçiç bu dehşet verici işkencelerden sağ kurtulmuş. Herhangi bir soruya
ihtiyaç yok burada; yalnızca böylesi bir işkencenin
kurtulan kişinin hayatında ne gibi sonuçlar doğurabileceğini düşünün.
Istorijski Arhiv Beograda, Zbirka fotografija
(Belgrad Tarih Arşivi, Fotoğraf Koleksiyonu).
İşgal altındaki şehirden, bir “normallik”
yanılsaması yaratan, alışıldık manzaralar (yazlık kıyafetleriyle dolaşan insanlar, şehrin
hipodromunda insanları at yarışına davet eden
bir afiş ve Almanların insanları bir tatil eğlencesine çağıran “Kraft durch Freude” [Neşeyle
Güçlenin] sloganı) 17 Ağustos 1941’de, Terazije
şehir meydanında, asılmış tutsakların bedenlerini sergileyen işgal kuvvetlerinin vahşetiyle bir
arada yaşanıyordu.
III-14. Rumen polis otoritelerinin Transnistria’ya
sürgün edilen Çingenelerin durumuna ilişkin
raporu
Jandarmanın zihinsel durumu hakkında
Jandarma Müfettişliği’nin Odessa bülteni
Eylül 1943
Çingeneler, toplam 2.441 Çingene, Berezovca
ve Oceacov bölgelerine yerleştirildi. Bu ay da,
Çingenelerin tarım işlerinden kaçma eğiliminde
oldukları belirlendi.
Hepsi Transnistria’ya göçmüş olmaktan derin
üzüntü duyuyor. Hepsi, her yolu deneyerek, ül-
97
89-109 KEF-C.indd 97
9/30/08 11:40:30 AM
SAVAŞ KORKULARI
keye dönmek istiyor. Sahte kimlikler ve yetki belgeleriyle ülkeye dönmeye çalışan küçük Çingene
grupları yakalandı. Çingenelerin kaçmalarını önlemek için sıkı ve sürekli bir jandarma gözetimi
gerekmektedir.
Bu insanların üstlerinde başlarında bir şeyleri
yok ve neredeyse çıplak olduklarını söyleyebileceğimiz bu insanlar yaklaşmakta olan kışı korkuyla bekliyorlar. Bu gerçekler ışığında, kışın ya
soğuktan ya da yetersiz beslenmeden, geçen
kış olduğu gibi, toplu ölümler yaşanacaktır ve
gelecek bahara, onların ortadan kaybolmasıyla,
Transnistria’da Çingeneler sorunu diye bir sorun
kalmayacaktır.
Minoritati etnoculturale. Marturii documentare. Tiganii din
Romania (1919-1944), b. 339.
Sürgüne gönderilen Çingenelerin ölüm
nedenleri neydi? Yetkililer sürgün edilen insanları korumak için herhangi bir önlem almaya
niyetlenmişler miydi? Yetkililer Çingene “sorununu” nasıl çözmeyi planlıyorlardı?
G38. Slovenya’daki Alman işgal bölgesinde öldürülen tutsakların isimlerinin yazılı
olduğu poster
III-15. Ilja Jakovljeviç, Stara Gradiska Toplama Kampı’ndaki hayatı anlatıyor
“Hücrenin altında, bahar aylarında Sava Irmağı’ndan kanal yoluyla gelen ve kanalizasyonla karışan suyla dolu bir mahzen vardı. Kanal, söylendiğine göre, Sava’yla bağlantılıydı. Sava yükselmeye
başlamadan önce, su içeri girmesin diye kanal kapağının kapatılması gerekiyordu. […] Hapishaneyi ele geçirdikten sonra, bundan haberi olmayan
Ustaşalar baharda kapağı açık bırakmış, böylece
Sava, kanala akmış ve mahzen suyla dolmuştu.
[…] Susuzluklarını dindirmek isteyen o perişan insanlar51 ayakkabılarını hücre penceresinden mahzene sarkıtıyorlardı. […] Böylece kendilerine su
temin ediyorlardı.[…] Ayakkabılar pis suya ulaşmak
için baca deliği boyunca da çekilmek zorundaydı. O
hücrelerin bulunduğu koridoru temizlemekle görevli
bir mahkûm bana şunları anlattı:
‘Kampta, böylesi koşullarda, yaptığım bütün işler
içinde, en berbatı buydu. Bir bakraç suyu getirip
koridora döküyordum. Lanet hücrenin kapısının
altından parmakları görebiliyordunuz. Bazıları
ellerini ıslatıp emiyordu. Orada burada bir kaşık
göze çarpıyordu. Zavallı bir sefil bir damla pis suya
erişmeye çalışıyordu. Bazıları ayakkabılarını yere
sürüyordu; bazıları da pis suyu yalamak için yere
uzanıyordu. Kapı altındaki boşluk azdı; bu yüzden
suyu döktüğümde çok azı hücreye giriyordu. Bazıları içeri giren her bir damlayı yakalamak için çırpınırken, bazıları bağırıyordu: Dökme, dökme! Biraz
dur; suyun akarken çıkardığı sesi dinleyelim!’ ”
Jakovljeviç, s. 164-165.
Savaş öncesi bir politikacı ve Hırvat
Köylü Partisi’nin bir üyesi olan Ilija Jakovljeviç, Stara Gradiska Kampı’nda mahkûm
olarak tutuldu. Bu kamp, Ustaşaların, sevmedikleri azınlıkları (Rumenler, Sırplar, Yahudiler)
ve milliyet farkı gözetmeksizin tüm politik muhaliflerini toplamak için, faşist akıl hocalarının
örneklerini izleyerek kurdukları kamplardan
biriydi.
51
Susuz bırakılarak işkence edilen tutsaklar.
98
89-109 KEF-C.indd 98
9/30/08 11:40:30 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
III-16. Stara Gradiska Toplama Kampı’ndan
gönderilen bir mektup
III-17. Bir Ustaşa askeri acımasız eylemlerini
anlatıyor
“Ertesi gün odamda hüngür hüngür ağlıyordu. Bir
tür ilanı aşk etti bana, biliyor musunuz? Şimdi bunları bir kenara bırak, dedim. Burada böyle bir şey
umurumda olmaz. Önce benim saygımı kazanmalı,
yaptığı yanlışı düzeltmeli, insanlara yardım etmeliydi. Bana iyi olacağına dair söz verdi. En tehlikeli
anlarda bile beni yalnız bırakmayacağını söyledi.
İnandırıcıydı... O burada olduğu sürece, kimse
bana işkence etmeyecek. Eğer infaz emrim gelirse, kendisi bizzat gelecek ve enseme bir kurşun
sıkarak kendi elleriyle infazımı gerçekleştirecek.
Canımın acımayacağını ama bunu yapmaktan
hoşlanmayacağını söylüyor. İşte böyle şeyler konuştuk. Onun sayesinde şimdiden bazı bağlantılar
kurabildim. Falcı haline geldim. Kartlara bakarak
onların (Ustaşalar) geleceklerini okuyorum; gördüğüm şeyler şahane. […] Başka çıkar yol yok;
siz dışarıya çıkmakta özgürsünüz; ben ise kapalı
bir yerde bile kımıldayamıyorum. İyi yolculuklar,
üç kez. Halkımıza söyleyeceğin her şeyi hatırlıyor
musun? Anneden küçük kıza bir öpücük vermeyi
unutma.”
“O (Eminence) günlerini dükkânda -söylediğine
göre, büyük bir firmada müdürlük yapıyordu- gecelerini ise barlarda ve gece kulüplerinde geçiriyor
ve yeni hayatına başlamak için gün sayıyordu. […]
Eminence bir politikacıdan öte biriydi. Doğuştan
koordinatördü; hem de her alanda. Stratejik yeteneği olağanüstü olmakla birlikte askeri anlamda aktif görev alamıyor oluşu onun için özellikle zordu.
Ülkeyi çabucak bütün düşmanlarından temizlerdi
ona kalsa. Düşünün bir; Bosna’da sorumlusu olduğu işi nasıl başarıyla çabucak halletmişti! Macarlar,
düşüşten sonra, (Yugoslav ordusundan) gönüllüleri
başlarından defedince, hepsi doğdukları yer değil,
eski zamanlarda vatanları olan Bosna’da almışlardı
soluklarını. Bu insanlar kütüğe geçirilmeliydi. Bunu
nasıl yapardınız siz olsanız?
Kolay! Onlara gelin dedim, onlar da davetimi kabul
ettiler. Onlara, güven altında olacakları teminatı
verilen bir köye gitmeleri söylendi. Kayıt işleminden
sonra onları beslemek de bana düştü. Sonra kapalı
yük vagonlarıyla onları yolladım.
Nereye mi?
Daha küçük bir istasyona. Bütün bu operasyon için
yalnızca iki düzine oğlan çocuğuna ihtiyaç duyulduğu hakkında hiçbir fikriniz yoktur. Devrim devam
ediyordu; kaçaklar akıllarını yitirmişti. Tasfiye işini
Çingeneler halletti. Ondan sonra, o pislikten de
kurtulduk. Üzgünüm ama, o Çingenelerin dışında,
bu işe bulaşmış kendi adamlarımızdan birkaçını
da öldürmek zorunda kaldım. Bunu kendi inisiyatifleriyle yaptılar ve Ustaşa yetkilileri onların kaprislerini çekecek değildi. Bir kayıp olduğu doğru;
ama anavatanımız en iyi oğullarını kurban olarak
ister. Bizi kolladılar; suçlular cezalandırıldı. Skor
bire karşılık yüzdü.
[…] Nefret ve duygusallık yerine, eylemleri için başka, daha yüce saikler göstermeyi severdi. Hırvat
yurdunu, Sırplardan ve Hırvat ekonomisini Yahudilerden temizlemek için işte bu saikleri arıyordu
ve muhtemelen buldu da.”
Jakovljeviç, s. 304.
Bu mektup, Jakovljeviç’e, aynı kampta kalan, Dika adında, Partizan direniş
hareketinin bir kadın üyesi tarafından gizlice
verilmiş. Jakovljeviç’in yakında salıverilmesi
bekleniyordu. Mektubun ekinde, Dika kampta
Jakovljeviç’in Eminence lakabıyla tanıdığı bir
tutsaktan söz ediyor. Eminence bir Ustaşa olduğundan, kamptaki diğer tutsaklardan (Komünistler, Yahudiler, Romanlar, Sırplar) daha iyi
muamele görüyordu.
İlk parçada, Ustaşaların susuz bırakarak tutsaklara nasıl işkence yaptığı anlatılıyor. Böylesi
bir işkencenin anlaşılabilir bir nedeni olabilir mi?
Bu savaşta taraf olunan güçle, karakterle, huyla vb. bağlantılı bir şey olabilir mi? Eminence’in
tavrı hakkında ne düşünüyorsunuz? Eminence’in
mahkûmlara, öldürülmelerine ve genelde kampta
tutulmalarına karşı tavrı nedir?
Jakovljeviç, s. 54, 57.
99
89-109 KEF-C.indd 99
9/30/08 11:40:30 AM
SAVAŞ KORKULARI
ISC’nin Ustaşa yetkilileri belli etnik azınlıklara –Romanlar, Yahudiler ve Sırplarbaskı uyguladı. Bu etnik grupların mensupları
malları mülkleri ellerinden alındıktan sonra,
kamplara sürüldüler ve öldürüldüler. Ustaşa
rejimine karşı çıkan Hırvatlar da aynı muameleye tabi tutuldular. Yahudilere karşı politika,
Nazi Almanya’sının politikasından farklı değildi. “Aryan kanı ve Hırvat milletinin onurunun
korunmasıyla ilgili yönetmelik” hükümlerine
göre, Yahudiler bütün medeni haklardan yoksun bırakılmış ve Yahudilerle “Aryan” ırkına
mensup kişilerin evlenmesi yasaklanmıştı.
Bu, yukarıda sözü edilen Ilija Jakovlyeviç’in
Stara Gradiska Kampı’nda (yine yukarıda sözü
edilen) Eminence lakaplı bir Ustaşa üyesiyle
yaptığı sayısız konuşmadan biridir.
Eminence, bir suç işlediğini düşünüyor
muydu? Eylemlerini ne şekilde mazur gösteriyor
ve insanları öldürmeye kendini nasıl motive ediyordu? Kendi insanlarını öldürmeyi ne şekilde
mazur gösteriyordu?
III-18. Bleiburg’ta Partizan suçları. Kraliyet
İrlanda Birliği’ndan Colin Gunner önünden
geçen mahkûmların durumunu anlatıyor
“…Tito askerlerinin ölüme götürdükleri Ustaşalar.
Bunlar aslında savaşın başından beri Almanların
tarafında savaşan Yugoslavlardan başkası değiller. Şimdi, Tito’nun Komünist zaferinden sonra,
doğranacaklar; kelimenin tam anlamıyla böyle
olacak. İnsan zincirinin ucu bucağı yoktu ve Drava
Köprüsü’nden Yugoslav tarafına geçiriliyorlardı.
Kadınlar, erkekler, çocuklar, kucakta bebekler...
hepsi aç ve perişandı; ellerinde bir vuruşta insanın yüzünü yırtabilen uçları çelik, “nagajka” adlı
kötü şöhretli Kazak kamçıları, katırlara binmiş Tito
yandaşlarının önü sıra sürükleniyorlardı. Adamlar
kırbaçlarını fütursuzca kullanıyordu…”
Yugoslav Partizanları kendilerinin savaş kanunlarına saygı gösteren ve
suçtan uzak duran savaşçılar olduğunu düşünüyorlardı. Bu yönleriyle de suç makinesi
faşist ordulardan farklı olduklarını iddia ediyorlardı. Buna rağmen, işgalci güçlerle ya da
Ustaşa yetkilileriyle işbirliği yapanlara (ya da
yalnızca işbirliği yaptığından şüplelendiklerine), asker ya da sivil, ölüm cezası vermekte
tereddüt etmiyorlardı.
Mayıs 1945’te, Partizanlar, farklı faşist orduları Yugoslav toprağından kuzeybatıya püskürtüyordu. Hırvatistan’dan bir miktar siville
birlikte Ustaşalar, Partizanlar yerine Britanya
ordusuna teslim olmak için, şimdiki SlovenyaAvusturya sınırına doğru kaçıyorlardı. Ancak
Britanya ordusu onları teslim almayı reddedince, zorunlu olarak Partizanlara döndüler.
Birçok savaş esiri muzaffer ordunun askerleri
tarafından işkenceyle öldürüldü. Bu muamele,
Bleiburg (Avusturya) adlı küçük bir kasabada
başlayıp, tutsakların Yugoslav toprakları içinde güneye sürgün edildikleri süre boyunca devam etti (daha sonra bu yürüyüşe “Haç Yolu”
adı verildi).
Savaş sonunda kitlesel misillemelere
neden gerek duyuldu? Başka savaşlardaki
benzer “zafer çılgınlığı” gösterilerini (Hiroşima,
Dresden, Alman Südetler, Fransız işbirlikçiler
vb.) bu örnekle karşılaştırın.
Bleiburg, s. 141-142.
52
Savaş sonunda işlenen suçlar uzun yıllar Yugoslavya’da bir tabu olarak kaldı ve hakkında hiç konuşulmadı.
100
89-109 KEF-C.indd 100
9/30/08 11:40:31 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
III-19. Mayıs 1945’teki Partizan suçlarına52
ilişkin Tito’nun yorumu
G39. Vladimir Filakovac’ın Kurbanlar isimli
yağlıboya tablosu, Zagreb 1943
Hırvat Tarih Müzesi
“İçeride, her milletten kıstırılan o hainlere gelince,
bu tarihin bir gerçeği. Adaletin pençesi, halkımızın
intikam pençesi, çoğunu yakaladı; ancak az sayıda
hain, ülke dışındaki koruyucularının kanatları altına
gizlenmek üzere kaçmayı başardı.”
Bleiburg, s. 41.
“İntikam pençesi” zorunlu olarak “adaletin pençesi” midir? Bu kaynakta belirtildiği gibi, ikisi aynı şey midir? Şu önermeyi
açıklayın: Bir kişi için suç olan bir şey başkası
için adalettir.
Savaşın vahşetinin bir sanat yapıtına
konu edilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Sanatçının resmini yaptığı vahşet karşısındaki tavrı hakkındaki fikriniz nedir?
IIIc. YAHUDİ SOYKIRIMI (Holocaust)
III-20. Ulusun Korunması için Bulgar Yasası
24 Aralık 1940
Madde 21: Yahudi kökenli kişiler,
a) Bulgar yurttaşı olamaz. Yahudi kökenli kadınlar
kocalarının yurttaşlığını alırlar;
b)Yalnızca Yahudi kökenli kişilerin örgütleriyle ilgili seçimler dışında, genel seçimlerde ya da kâr
amacı gütmeyen her türlü birlik seçimlerinde, oy
kullanamazlar ya da seçilemezler.
c)Yalnızca Yahudi kökenli kişilerin örgütleri hariç
olmak üzere, herhangi bir devlet, belediye ya da
başka bir kamu kuruluşunda görev alamazlar;
e) Bulgar kökenli kişilerle evlenemez ya da birlikte
yaşayamazlar; Bulgarlarla Yahudi kökenli kişilerin
evlilikleri, bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, geçersiz kabul edilmiştir;
Madde 23: […] Yahudi kökenli bireylerin gelecekte
Sofya’da ikamet etmelerine izin verilmeyecektir.
Madde 24: Yahudi kökenli bireylerin, tatil beldeleri
hariç, köylerde, ne kişi olarak ne de vekilleri aracılığıyla, gayrimenkul edinmeleri ya da kiralamaları
yasaktır; bu kişilerin herhangi bir binaya sahip olmaları yasaktır.
Madde 26: Ticaret, Endüstri ve Çalışma
Bakanlığı’nın bir raporuna dayanarak, Bakanlar
Kurulu Yahudi kökenli bireylerin ticaretin, endüstrinin ve zanaatların bazı kollarına kişisel olarak ya
da sermaye katılımı yoluyla girişlerine, kısmen ya
da tamamen, kısıtlama getirme hakkına sahiptir.
101
89-109 KEF-C.indd 101
9/30/08 11:40:31 AM
SAVAŞ KORKULARI
Bu yasanın yürürlüğe girişini takiben bir ay içinde,
Yahudi kökenli bütün bireyler taşınır ve taşınmaz
tüm malvarlıklarını beyan etmekle yükümlüdür.
zor değildir ve bunlara kesinlikle izin verilmemelidir.
Bunun her türlü sorumluluğunu paylaşmak bizim
için imkânsız olacaktır. [...]
Hayatta Kalış. Belgelerden bir derleme,
Hayatta Kalış. Belgelerden bir derleme,
1940-1944, s. 157-161.
1940-1944, s. 216-218.
O döneme ilişkin sizin ülkenizden de benzer bir belge var mı? Güneydoğu Avrupa ülkelerindeki antisemit politikalar yalnızca Almanların
etkisiyle mi uygulanmıştı? Almanya’nın müttefiklerinin bir seçim hakkı var mıydı? Bu yasanın
ismi üzerinde de durulmalıdır: Bulgarların (ya
da başka bir milletin) gerçekten kendilerini Yahudilere karşı korumaları gerekir mi?
III-21. Bulgar vekiller Yahudilerin sürgüne yollanmasını protesto ediyor
[…] Bulgar hükümetinin bu insanları ülkeden sürgün etme niyetinde olduğuna ilişkin söylentiler
dolaşmaktadır. Bu söylentiler temelsizdir ve kötü
niyetlidir; çünkü bu insanlar Bulgar vatandaşıdır ve
sürgün yalnızca Bulgaristan’ın milli karakterinde bir
leke olmakla kalmayacak, aynı zamanda gelecekte
uluslararası ilişkilerimizi de etkileyecektir.
Küçük bir ulusun, ahlaki kaygıları bir kenara atma
özgürlüğü yoktur. Güçlü bir ahlaki karakter, bizim
gelecekteki adaletsizlikler karşısında en güçlü silahımızdır. Bu bizim için büyük önem taşıyor çünkü
siz, Sayın Başbakan, kesinlikle hatırlayacaksınız
ki, biz de çok yakın bir geçmişte sorumsuz kişilerin kaleme aldığı ahlaki olarak sapkın bir kısım
yasaların ahlaki ve politik sonuçlarına katlanmak
durumunda kaldık.
Gelecekte böyle bir sorumluluğun altına girmesini
isteyeceğimiz bir Bulgar hükümeti olabilir mi?
Bulgaristan’da Yahudi nüfus azdır; devletimiz
güçlüdür ve nereden gelirse gelsin, her türlü suç
eylemini bastıracak birçok yasal olanağa sahiptir.
Bu yüzden, gelecekte Bulgaristan’ın bir kitle katliamına katıldığı suçlamasına yol açabilecek yeni ve
olağandışı acımasız önlemlere başvurmak gereksizdir. Mevcut Bulgar hükümeti böylesi suçlamalara
katlanabilir; ama bu suçlamalar şimdi ve gelecekte
Bulgar halkının alnına sürülmüş kara bir leke olacaktır. Böylesi politikaların sonuçlarını kestirmek
Bu, Bulgar Milli Meclisi’nin 25.
Oturumu’nun Başkan Yardımcısı
D. Peshev ve 42 vekilin, 26 Aralık 1943 tarihinde, Yahudilerin Bulgar sınırları dışına sürgün edilmesine karşı Başbakan’a verdikleri
bir protesto bildirisidir. Vekiller, yeni Yahudi
karşıtı önlemlerin gerçek politik çıkarlar ve
Bulgar halkının etnik görüşleri temelinde olması gerektiği hususunda ısrar ediyorlar ve
hükümetin bir yabancı güce hizmet için kendi
masum vatandaşlarının sürgüne gönderilmesinin muazzam, tarihsel sorumluluğunu alıp
almayacağı sorusunu gündeme getiriyorlar.
Şu cümle hakkındaki fikrinizi yazın: “Küçük bir ulusun, ahlaki kaygıları bir kenara atma
özgürlüğü yoktur.” Bu, “büyük” ulusların böyle
bir özgürlükleri olduğu anlamına mı gelir? Protesto bildirisini kaleme alanlar gelecekle ilgili ne
gibi kaygılar taşıyordu?
III-22. Askeri Komutanlık’ın yayımladığı bir
emirname, Belgrad
25 Nisan 1941
EMİR
1) Belgrad’ta ikamet eden bütün Yahudiler yiyecek ve her türlü ihtiyaçlarını yalnızca sabah saat
10:30’dan sonra meydanlardan ve pazaryerlerinden alabilirler. Satıcılar o saatten önce onlara satış
yapamaz.
2) İnsanların sıraya girdiği çeşme ve benzeri kamu
yerlerinde, Yahudiler ancak Aryan yurttaşlar ihtiyaçlarını gördükten sonra kuyruğa girebilirler.
3) Bütün tüccarların Yahudilere yüksek fiyatlarla ve
genellikle yasadışı olarak yiyecek ve diğer ihtiyaç
malzemelerini satmaları yasaktır.
102
89-109 KEF-C.indd 102
9/30/08 11:40:31 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
4) Yukarıdaki yasağa aykırı hareket eden Yahudiler,
30 gün hapis ve 10.000 dinar para cezasına çarptırılacaktır. Hesabın durumuna göre, bu durumdaki
Yahudiler toplama kamplarına da gönderilebilir.
Mevcut yasanın 3. Madde’sinde sözü geçen tüccarlara da aynı ceza uygulanır.
5) Begrad polisi, karakol polisleri, bu emirnamede
belirtilen cezaları yerine getirmekle yükümlüdürler.
Bu yasa yayımlandığı tarihte yürürlüğe girmiştir.
25 Nisan 1941, Belgrad
Albay ve Komutan
von Kaisenberg
Bozoviç, Beograd pod komerarskom upravom 1941, s. 54.
Yahudilere 10:30’dan önce yiyecek almak
neden yasaktır? Bu yasaya itaatsizliğin cezası
nedir?
III-23. Ion Antonescu, Yaş’taki Yahudi
soykırımını (pogromu) suçluyor 53
4 Temmuz 1941
Devlet Başkanı Ion Antonescu’nun, Yaş’da Yahudi halka karşı kanlı misilleme eylemi hakkında,
tüm ülkedeki asker ve jandarma birliklerine, 255
Numaralı emri
Birkaç gün önce Yaş’da meydana gelen karışıklık, askeri ve otoriteleri son derece elverişsiz bir
konuma sokmuştur.
Besarabya’nın boşaltılması olayında, ordu güçlerinin Yahudiler ve Komünistlerden gelen aşağılama ve saldırılar karşısında sessiz kalmaları
gerçek bir utançtı. Başına buyruk bırakılan askerlerin, Yaş’da olduğu gibi, uzun süre Yahudi
halkı soyması, onlara kötü muamele etmesi ya
da saldırması ve rasgele öldürmesi daha büyük
bir utanç kaynağı olmuştur.
Yahudi halkın yüzlerce yıldan beri Rumen halkının gelişmesini engellediği, üzerinden paralar kazandığı, onları yoksulluğa ittiği ve yoldan çıkardığı doğrudur. Biz Rumenleri bu beladan kurtarma
gereği tartışılamaz; ne var ki, ancak hükümetin
gerekli önlemleri alma hakkı vardır. Bu önlemler uygulamaya konmuştur ve karar vereceğim
normlar ışığında uygulama devam edecektir.
Her yurttaşın ya da her askerin çalma ve katliam
yapma yoluyla Yahudi sorununu çözme görevini
üstlenmesi mümkün değildir.
Böylesi yollara başvurmak, bizi disiplinsiz ve medeniyetsiz bir halk olarak gösterecek ve gerek
devletin otoritesine gerek prestijine büyük zarar
verecektir.
Bu yüzden, bireysel girişimle başlatılan her türlü eylemin son bulmasını emrediyorum ve gerek askeri gerek sivil otoriteleri bu emri eksiksiz
yerine getirmeye memur ediyorum. Yukarıdaki
hususlara uymayanlar ya da buna sebep olanlar
mahkemeye çıkarılacak ve yasanın öngördüğü
en ağır cezaya çarptırılacaktır.
General Ion Antonescu
Evreii din România între anii 1940-1944, c. II, b. 98.
30 Haziran 1941’de, Rumen Hükümeti Yaş’ta 500 “Yahudi Komünist”in infaz edildiğini çünkü bu insanların Rumen ve Alman askerlerine
ateş açtığını duyurdu. Aslında, askerlere 28-29 Haziran tarihlerinde ateş açılmıştı. Ölen ya da yaralanan yoktu ama Yahudi-Komünistlerin
askerlere arkadan saldırmaya niyetlendikleri söylentisi yayıldı. Yüzlerce Yahudi tutuklandı, bazıları öldürüldü. 14. Rumen Bölüğü’nün
komutanı sürgüne göndererek onlardan kurtuldu. Resmi sayılara göre, 4.430 kişi, iki trenle sürgüne gönderildi; bunlardan yarısı sağ
çıkabildi ancak.
53
103
89-109 KEF-C.indd 103
9/30/08 11:40:31 AM
SAVAŞ KORKULARI
G41. Türkiye’den bir karikatür
Ion Antonescu’nun Yaş’taki pogromla
(soykırım) ilgili resmi tutumu nedir? Yaş’taki
kargaşayı kınaması Yahudi-yanlısı bir tavır
mıdır? Romanya’daki Yahudi sorununu çözme
hususunda kimin sorumlu olduğu ilan ediliyor?
Antonescu, Yahudi azınlığı Rumen ordusuna
karşı eylemlerde bulunmakla suçlarken, kendisini Yahudi sorununda “Nihai Çözüm”e karşı
birisi olarak ilan ediyor. Bunun yalnızca hırsızlık
ve suç işleme gibi bireysel eylemlere karşı bir
tepki olduğu fikrine katılıyor musunuz? Devlet
başkanından gelen böylesi bir tavrın sonuçları ne olabilir? Kolektif suç hakkındaki fikriniz
nedir?
G40. Türkiye’den bir karikatür
Bali, Cumhuriyet'in Yurttaşlar?
Dünyayı saran ahtapotun kolları Yahudileri temsil ediyor (bu karikatür Türkiye Siyonistlerle Mücadele Derneği tarafından
yayımlanmıştır): “Dünyayı saran tehlike-Dünya
Yahudiliği-Siyonizm. Bu musibet durduğu sürece Dünya’da rahat yok.”
III-24. Sajmiste Toplama Kampı, Belgrad
Akbaba, 24 Ağustos 1939
Judenlager Zemlin (Sajmiste) Kampı’nda mahkûm
olarak tutulan Hedviga Schönfein’in ifadesinden
Kampa varışımızdan hemen sonra, Almanlar bize,
buraya Fuar’daki Komünistleri yerleştirecekleri için,
kampın aşamalı olarak boşaltılacağını söylediler
ama bizi nereye götüreceklerinden bahsetmediler
[…] İlk nakil için gönüllüler istediler ve ilk çağrılanlar benimle birlikte gelen grup, yani Kosmet’li
Yahudilerdi. […]
104
89-109 KEF-C.indd 104
9/30/08 11:40:31 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Nakil için çağrılanlara, üzerine basa basa ve nazikçe, en değerli eşyalarını yanlarına almaları, geriye
kalanları güzelce paketleyip üzerlerine tam adreslerini yazmaları emredildi. [...]
Böylece, neredeyse her gün bu tür nakiller yapıldı.
Pazarları ya da tatil günleri nakliyat, taşınma falan
kesinlikle olmuyordu; ama bazı günler araba iki
sefer yapıyordu. Gri arabanın sürücüsü genellikle
kampa yalnız giriyor, çocukları etrafına topluyor,
onları okşuyor, kollarına alıyor ve onlara şekerler
veriyordu. Çocuklar onu seviyordu ve ne zaman
kampa gelse, şeker almak için ona doğru koşuşturuyorlardı. Kampta kimse insanların ölüme götürüldüklerinden kuşkulanmadı. Herkes naklin bir
çalışma kampına olduğuna inanıyordu.
G42. Slovenya’da, Celje yakınlarında,
sürgüne gönderilmeyi bekleyen, isimsiz bir
kız
Zlocini fasistickih okupatora i njihavih pomagaca protiv Jevreja u
Jugoslaviji, s. 33, 34.
Sırbistan’ın işgal altındaki topraklarında 17.800 Yahudi yaşıyordu. Bunlardan
yaklaşık 14.000’i öldürüldü. 6.320 Sırp Yahudi
Belgrad’daki Sajmiste Kampı’nda imha edildi.
Bu iş için Almanya’dan özel bir gaz odası sistemi Sajmiste Kampı’na getirilmişti. Bu kamp
dışında, çoğu erkek Sırp Yahudi, diğer Sırplar
ve Çingenelerle birlikte, 1941 ve 1942’nin ilk
yarısındaki kitlesel tutsak infazlarıyla öldürüldü.
Bu suç eylemi, Alman ordusu (özellikle Alman
düzenli ordusu Wehrmach) tarafından sistematik olarak örgütlendi ve hayata geçirildi.
Gri arabanın sürücüsünün davranışı hakkında neler söyleyebilirsiniz? Orada olup bitenlerden haberi var mıydı sizce?
III-25. Saraybosna’lı genç bir Yahudi kızın
çektikleri
Hiba Zildziç-Cehajiç’in tanıklığı
Savaşla birlikte gelen dehşet verici olaylar,
Saraybosna’lı binlerce gencin fizyonomisini kesinlikle değiştirdi, özellikle de genç kızların. On altı yaşındaydım ve 6. sınıfa gidiyordum. Önce şehirdeki
bütün okullar boşaltıldı ve okul binalarına askerler
dolduruldu. Yörede çok sayıda Yahudi yaşıyordu.
Benim çok yakın Yahudi bir arkadaşım vardı; adı
105
89-109 KEF-C.indd 105
9/30/08 11:40:31 AM
SAVAŞ KORKULARI
Regina Finci’ydi. Annesi Başçarşiya’nın köşesinde
küçük bir tütün dükkânı işletirdi. Ben her gün onları
ziyaret ediyor ve her mırıltıda, her adım sesinde,
toplama kampına götürülmek üzere sürgüne gönderilecekleri beklentisiyle nasıl korku içinde yaşadıklarını gözlerimle görüyordum. Eşyalarını zaten
toplamışlardı. Günlerden birinde toplama kampına
alındılar ama Regina kaçmayı başarmıştı; bizim
evde saklanıyordu. Ne yazık ki, onu dilediği kadar
saklayacağımıza dair söz vermemize rağmen, ailesinden ayrı yaşayacak kadar güçlü değildi. Bu
yüzden, ailesiyle aynı kaderi paylaşmak üzere toplama kampına döndü yeniden. Bizzat tanık olduğum Yahudi halkın uğradığı bu katliam ve ailelerin
yaşadığı korku atmosferi o günden beri kurtulamadığım güçlü bir duygu olarak yerleşti yüreğime.
Gradishka ve Jasenovac’taki toplama kampları
ve gerek Komünistlere gerek yurtseverlere yapılan işkencelerle sürgünler hakkındaki söylentiler
kasabaya kadar gelmişti. Köylerde Sırp halkın
acımasızca katledildiği, cesetlerin mağaralara ve
uçurumlara doldurulduğu, köylerin yakılıp yıkıldığı
haberleri dolanıyordu; sonra Çetniklerin Drina civarında Müslümanları kestiği, nehrin kızıla boyandığı,
canını kurtarmak için insanların yanlarına hiçbir
şey almadan oradan oraya kaçıştığı haberi duyuldu. Foça, Rogatica, Vishegrad’dan mülteciler
gelmeye başladı kasabaya. Müslüman aileler, neredeyse çıldırmış durumda olan anasız babasız
çocukları aldılar. O dehşet ortamının yalnızca bir
kısmını anlatıyorum ben. Kısaca, yaşadığımız şey,
bütün acımasızlığı ve dehşetiyle faşizmdi.
Albahari vd. (der.), s. 495-496.
Regina’nın davranışını değerlendirin.
Onun yerinde olsanız siz ne yapardınız? Verdiği kolay bir karar mıydı sizce? Bu kaynak, son
derece baskıcı bir rejimin kuşatması altındaki
insanların azimleri hakkında neler söylüyor?
III-26. Yunanistan’daki Yahudi-karşıtı
önlemler
Yunan Yahudilerinin Mevcut Durumu Üzerine Notlar
A.L. Molho
Kahire, 12 Ekim 1943
Yahudi-karşıtı Önlemler ve İşbirlikçi Hükümetler
[…] Bu yılın Şubat ayına kadar Yunanistan’da
Yahudilerin, hem yasalar önünde hem de gündelik hayatta, her Yunan vatandaşıyla aynı statüyü
paylaştığı bir gerçekti. Yukarıda belirtilen tarihten
itibaren Selanikli ve bütün Makedonyalı Yahudilere karşı uygulamaya sokulan önlemler tek başına
Alman işgal güçlerinden kaynaklanmıştı. Onlar,
kendi ikrarları doğrultusunda, yukarıdan aldıkları
kesin emirlere uygun olarak hareket ediyorlardı.
Yunan yetkililer bu önlemlere bulaşmayı inatla reddettiler. Atina Başpiskoposu’nun Alman yetkililere
memorandumuyla, Ortodoks Kilisesi bu önlemlere
karşı sesini yükseltti. Mesleki ve halk örgütleri yanında politik dünyamızın önde gelen simaları da
doğrudan, protestonun bir parçası oldular. Yunan
kamuoyunun baskısı o kadar güçlüydü ki, İşbirlikçi
Başbakan Bay Ioannis Rallis, Yahudi unsurlar adına müdahale edeceğini ilan etmek mecburiyetinde
kaldı. Sözünü tutup tutmadığı bilinmiyor. En azından, resmi düzeyde ortada görünen bir şey yok.
Yunan Yahudilerinin Tarihi Üzerine Belgeler, s. 280.
Yunanistan’da Yahudilere karşı yaptırımlar gündeme geldiğinde, Kilise, Atina
Polis Teşkilatı ve Komünistler gibi, çok çeşitli
örgüt ve kurumlar hem Yahudilere destek hem
de uygulamayı protesto faaliyetlerine girişti.
Bütün Yunan direniş örgütlenmeleri içinde en
güçlüsü olan EAM, saklayarak ya da kaçırarak
Yahudilerin hayatlarını kurtarıyor ve böylece
yardımın en etkili unsuru olarak çalışıyordu.
Atina’daki Yahudi cemaatine ait kayıtları tahrip
ederek ve aynı zamanda hahambaşının EAM
bölgesine kaçmasına yardım ederek, Nazi
planlarını bozdu. EAM Yeraltı Basını sürekli
çağrılar yaparak yurttaşları Yahudilere yardı
ma çağırıyor, bu arada da Yunan Yahudilerinin
106
89-109 KEF-C.indd 106
9/30/08 11:40:31 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Ortadoğu’ya geçişlerine yardım ediyor ya da
gönüllüleri kendi saflarına katıyordu. Ortodoks
Kilisesi de Yahudilerin sürgüne gönderilmelerini
engellemeye çalıştı. Başpiskopos Damaskinos,
Reich’ın Yunanistan Bölge Valisi’yle buluşarak,
ona Selanik’te Yahudilere karşı alınan önlemler
hakkındaki şikâyetlerini sert bir dille iletti (bkz.,
b. 1-40).
Yunan yetkililer Selanikli Yahudilere uygulanan yaptırımlara tepki gösterdiler mi?
III-27. Selanikli bir Yunan Yahudi’sinin
anılarından (1941-1943)
“1942 Temmuz’unun ilk günlerinde, Selanik gazeteleri Selanik ve Ege Alman Askeri Komutanlığı’nın
resmi bir duyurusunu bastılar; buna göre, yaşları
18-45 arası tüm İsrailoğulları, 12 Temmuz Salı sabahı Platia Eleftherias’a gönderilmek üzere toplanacaklardı; emre uymayanları ağır cezalar bekliyordu. İşgalin başlangıcından beri, bu Selanik’te ilk
antisemitik politik uygulamaydı. […] Toplandığımız
bu yerde Alman subay ve askerler Yahudilere çeşitli tacizlerde bulundular. Geç kalanların bazıları
tekme tokat ya da kırbaçla acımasızca dövüldü.
Alman denizcilerden bir grup özellikle bu tür kötü
muamelenin başını çekiyordu. Alman askeri polisinden (F.G.) görevliler sigara içmeye ya da kızgın
Temmuz güneşinde başını örtmeye cüret edenlerin üzerine buldog köpeklerini salıyordu. Saatlerce ayakta beklemekten bitap düşüp yere oturanlar
Gestapo üyeleri tarafından ağız ve burunlarından
kan gelinceye kadar dayaktan geçiriliyordu. Diğer
İsrailoğulları saatler boyu zor fiziksel hareketler
yapmaya zorlanıyor, durmaları halinde yine feci şekilde dövülüyordu. Nihayet, Almanlardan bir grup,
Yahudilere, meraklı Hıristiyan gözlerin önünde,
aşağılayıcı hareketler (takla atmak gibi) yaptırmaya
başladı. Bütün bu şovun Almanlar ve muhabirler
tarafından fotoğrafları çekildi ve ertesi gün bu fotoğraflar tipik Yahudi karşıtı tanımlamalarla birlikte
Yunan gazetelerinde boy gösterdi. […]
Zaman içinde, on beş dükkân sahibinin (manav,
bakkal, kasap vb.) Vas. Irakliou Caddesi’nden zorla
çıkarılmaları ve yerlerine şehrin başka bölgelerinden getirilen Hıristiyan esnafın yerleştirilmesi gibi,
Yahudilere karşı keyfi eylemlerin birçok örneği görüldü. Hıristiyan dükkân sahiplerinin çıkarına hizmet eden bu yöntem Yahudilere rakip diğerlerinin
de iştahını kabarttı doğal olarak ve Almanlar düzenli bir şekilde merkezi yerlerdeki Yahudi işyerlerini
zorla boşaltmaya ve buralara ya Almanlara dostça
davrananları ya da iyi bilinen aracılar eliyle cömert
rüşvetler verenleri yerleştirmeye başladılar.”
Giakoel, s. 57-58, 98-99.
Yunanistan’daki hayatta kalan, farklı
Yahudi cemaatlerinden Yahudilerin sayısını etkileyen unsurlara bakacak olursak, Direniş hareketinin kontrolündeki bölgelere uzaklık
ve etkili bir antifaşist hareketin mevcudiyeti, asimilasyon ve toplumca kabullenme oranı ile yerel
yetkililerin kapasiteleri ve gönüllülükleri dikkate alınmalıdır. Hayatta kalan Yahudilerin çoğu
Yunan Ortodoks nüfusla aynı yörede yaşayan
Yunan kökenlilerdi. Asimilasyon oranları hem
onların tespitini çok zorlaştırıyor hem de halkın
geri kalanının onlara yardım arzusunu artırıyordu. İkinci Dünya Savaşı boyunca, Naziler tarafından katledilen Yunan Yahudilerin çoğunun,
Selanik kökenli oluşunun başlıca iki nedeni vardı: Birincisi, Yunanistan’da yaşayan
Yahudiler içinde Selanikli Yahudiler sayıca uzak ara
öndeydi. (Yunanistan’daki yaklaşık 73.000
Yahudi’den 50.000’i Selanik’te yaşıyordu).
İkincisi, Selanik Yahudileri İspanyolca “Sefarad”
(Ladino) dili konuşuyorlardı ve Yunan Ortodoks
nüfustan ayrı bölgelerde oturuyorlardı. Selanik’in
Yahudi nüfusu ağırlıklı olarak Auschwitz’e
sürgün edildi. Savaş öncesi Yunanistan’da
yaşayan Yahudilerin ancak yüzde 17’si
Nazilerin elinden kurtulup hayatta kaldı.
107
89-109 KEF-C.indd 107
9/30/08 11:40:31 AM
SAVAŞ KORKULARI
Eskiden Yahudilere ait olan dükkânlara
yerleşen Hıristiyan esnafın tavrı hakkındaki görüşünüzü açıklayın.
G43. Banjica’daki Belgrad Toplama Kampı
Ziocini fasistickih okupatora, s. 211.
G44. Ustica Toplama Kampı, 1942
Matausiç, Jasenovac, 1941-1945.
Ağlama Evi (Kuca leleka) önünde bir
grup kadın ve çocuk.
Fotoğrafı yorumlayın. Tutsakların yüzlerinden
okuyabildiğiniz duygular nedir? Ağlama Evi sizin için
ne ifade ediyor?
III-28. Rozalija Kremer’in Paveliç’in özel
kalemine mektubu, 20 Ekim 1941
“Ben, bizim Beluşka diye hitap ettiğimiz, Bela isimli 17 yaşında bir kızın annesiyim. Kızım 1 Temmuz 1941 tarihinde herhangi bir neden gösterilmeksizin, küçük bakkal dükkânımızın bulunduğu
Kustosija’daki diğer Yahudilerle birlikte tutuklanmıştır. Kızım birkaç gün, kendisine yiyecek götürdüğüm, Petrinjska Sokağı’ndaki polis merkezinde
tutuldu.
Yine ona yiyecek götürdüğüm bir gün, bana yiyeceği alamayacaklarını çünkü kızımın artık polis
merkezinde olmadığını söylediler. O günden beri
kızımın nerede olduğunu öğrenemedim; kızım hiçbir iz bırakmadan kayboldu.
Bildiğim kadarıyla kızım kampların birinde değil;
öyle olsaydı bir şekilde haberini alırdım. Bu yüzden
kızımın hayatından endişe ediyorum.
Bilinmelidir ki, benim kızımın politikayla hiçbir ilgisi olmamıştır; çocukluğundan beri Kustosija’da
benimle birlikte yaşıyor ve dükkânda bana yardım
ediyor. Benim kızım daha küçük yaştadır ve çok iyi
bir kızdır; Kustosija’da herkes onu çok sever çünkü
insanlara karşı çok naziktir, güler yüzlüdür ve her
zaman yardım etmeye hazırdır.
Kızıma ne olduğunu bana bildirmenizi talep ediyorum; hayattaysa ve kamplardan birindeyse, bana
hangi kampta olduğunun bildirilmesini istiyorum
ki, ona kışlık giyecekler göndereyim; çünkü onu
alırlarken üzerinde bulunan yazlık giyeceklerle bu
kışı geçiremez.
Bilmenizi istiyorum ki, kocam kalp krizi geçirdi ve
benim için zahmet ve endişe kaynağı olan iki küçük
kızım daha var; bütün bu yükleri tek başıma kaldırmam imkânsız. Kızım benim tek dayanağımdı.”
Goldstein, s. 365-366.
Bu mektubun yazıldığı tarihte, Bela öldürülmüştü.
Bayan Rozalija talebini nasıl dile getiriyor? Neden doğrudan büyük bir haksızlık yapıldığını, diğer deyişle, bir suç işlendiğini söy-
108
89-109 KEF-C.indd 108
9/30/08 11:40:31 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
lemiyor? Bazı durumlarda bizzat kurbanların
son derece vahim bir suç eylemini normal bir
şey olarak kabul etmeye başladığı olur mu?
Aynı soru suçları işleyenler kadar bu suçlar
karşısında sessiz kalanlar için de geçerlidir.
G45. 1942 yılında, Zagreb’deki bir Yahudi
karşıtı serginin katalogunun kapağı
Çeviri: Judaizm’in evrimi ve onun 10
Nisan 1941 öncesinde, Hırvat halkını
tahrip faaliyeti hakkında sergi. NDH’de (ISC)
Yahudi sorununun çözümü.
Katalogun üzerindeki resmi ve anlamını
betimleyiniz. Sizin ülkenizde de böyle bir Yahudi karşıtı sergi düzenlendi mi? Bunun nasıl
bir şeye benzeyebileceğini hayal edebiliyor
musunuz?
109
89-109 KEF-C.indd 109
9/30/08 11:40:31 AM
IV. BÖLÜM: !NSAN DAYANI"MASI
Bu bölüm, savaşın iç karartıcı manzarasına bir parça iyimserlik ışığı tutmayı ve insanlık tarihinin en
acılı dilimlerinde bile insanlıktan geriye bir şeylerin kaldığını göstermeyi amaçlıyor; çünkü en dehşetli
savaş ortamlarında bile, yardım etmeye, her şeyi göze alıp kendi canını ve güvenliğini tehlikeye
atmaya hazır insanlar vardı.
Bundan başka, bu bölümde savaş zamanı gündelik hayatlar içinde olağandışı, beklenmedik davranış
örnekleriyle ilgili kaynaklar bulacaksınız. Bu kaynaklar, ahlaki bir bakış açısından kolayca karara
varamayacağımız durumlara ışık tutuyor; bunlar çok açık örnekler değildir ve özellikle bu nedenle bu
örnekler bize tartışma ve çözümleme fırsatı verir (örneğin IV-1 ve IV-2). Bu konuya daha iyi yaklaşmak
açısından, ilgili kişiyle özdeşleşme yöntemi, diğer deyişle, öğrencilerin gerçek durumlardaki gerçek
insanların rollerini oynamaları ve anlatılan durumda onların davranışını kestirmeye ve duygularını
anlamaya çalışmaları yararlı olabilir.
IV-1. Partizan-Usta a sohbeti
“ ‘Neden cephanemi boşa harcatıyorsun bana, seni
orospu çocuğu Ustaşa!’
Anlaşılıyor ki, Ustaşa’nın kullandığı cephanenin
zaten kendisinin malı olduğunu düşünüyor ve harcanan her kurşun için pişmanlık duyuyordu.
‘Gel, gel de al onu; korkma, piç kurusu!’ diye yanıtladı Ustaşa.
Ama bu, asıl olarak ‘politik’ içerikli uzun bir konuşmanın sadece bir başlangıcıdır. […] Ustaşalar
Partizan diye bir şeyin varlığına inanmazdı; onlara
göre biz hepimiz Çetnik’iz. Çetnik ya da it kopuk
takımı, hepsi birdir onlara göre ve hepsi Sırplarla
Yahudileri kollamak için Hırvatlara karşı savaşırlar.
O (Ustaşa), Svrabo’dan Çetnik olmadığını kanıtlaması için Kral Petar ve Kraliçe Marija’ya küfür
etmesini istedi. Svrabo büyük bir memnuniyetle
bu isteği yerine getirdi ama o da hemen ardından
Ustaşa’dan Paveliç’e küfür etmesini istedi. […]
Paveliç’e küfür etmeyi istemeyen, istemediği gibi
edemeyen bu Ustaşa’nın sesi soluğu kesildiği sırada tam konuşmaya başlayacakken, kışkırtıcının
teki makineli tüfeğini ateşledi. Onu vurmak istemiyordu ama sesini kesti ve Svrabo siperine geri
çekildi.
‘Yaralandın mı?’ diye sordu Ustaşa, merakla.
‘Hayır, yaralanmadım’ dedi Svrabo.
‘Ne diye ateş ediyorsun, piç kurusu? Görmüyor
musun, adamla konuşuyorum’ diye gürledi Ustaşa, ateş ederek konuşmalarını kesen arkadaşına.
[…]
‘Onu yakalarsam, söz, bırakacağım gitsin’ diye bağırdı Svrabo, cömertlik göstererek. Ama bu sözlerinin doğruluk payı hiç yoktu. Balık kavağa çıkarsa
ancak Svrabo da bir Ustaşa’yı serbest bırakırdı.”
Sibl 2, s. 203-204.
Ivan Sibl, bu kısa metinde, Hırvatistan’da
birbiriyle savaşan orduların askerleri
arasındaki anlık ve plansız ortaya çıkan karşılıklı saygı durumunu anlatıyor. 1943 başlarında Hırvatistan’da şiddetli çatışmalar yaşandı.
Vocin yakınlarındaki üslerinde, düşman orduları
(Partizanlar ve Ustaşalar) birbirlerinden kabaca 60 metre uzaktılar ve hiç sorunsuz iletişim
kuruyorlardı. Sibl’ın Partizan yoldaşı Milan
Svrabiç-Svrabo sık sık Ustaşalardan biriyle
konuşuyordu. Bu, o konuşmalardan biridir ve
Ustaşa tarafından açılan bir ateş üzerine başlamıştır.
110
110-120 KEF-D.indd 110
9/23/08 2:42:27 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Size göre, bu tür konuşmalar başka muharebelerde ya da başka savaşlarda görülen
bir şey miydi; yoksa bu canı sıkılan askerlerin
sırf eğlence olsun diye yaptıkları sıradışı bir şey
miydi? Böyle konuşmaları onaylıyor musunuz?
Savaşan iki asker arasında yakınlaşma doğması hakkında ne düşünüyorsunuz? Samimi
oldukları söylenebilir mi? Bu yakınlaşma nereye kadar gidebilir? Bu iki askerin gerçekten
diğerinin hayatını kurtarmak için bir şey yapmaya hazırlandığını düşünüyor musunuz? Sibl,
son yaptığı yorumda, böyle bir şeyin mümkün
olmadığını söylerken haklı mıdır?
G46. Rumen gazete ilanõ: Yetimlere yardım
edin
“Universul”, no. 249, 12 Eylül 1943.
Bu ilanla yetimler için yardım toplanmaya çalışılıyor. Yetimlerin varlığına neden olan
temel olaylar hangileriydi? Politikacıların bu nedenlerle ilgili herhangi bir önlem aldığını biliyor
musunuz?
IV-2. Toplama kampõnda bir !sim Yortusu
kutlanmasõ
“İki gün önce, Patron, (kampın) aşçılara laf arasında, ‘Onun İsim Yortusu’nda ne hazırlayacak bakalım’ dedi. Bir ‘adam’ ya da ‘sarsak bir ihtiyar’a
dönüşmek bana kalmıştı. […]
Hücremi temizledim, masamı temizledim, pencerenin kenarındaki boşluğu düzelttim ve sobaya
odun kıymıkları, koli kağıdı doldurdum ve mutfaktan birkaç bardak ödünç aldım; bir de Paveliçlerin
resmini koyarsam, hücre seçkin konukları kabul
edebileceğim bir yer olacaktı. […] Goan’la, seçkin
konuklar gittikten sonra gelmesi konusunda anlaştık, böylece içki içip rahatça konuşabilecektik.
Yahudi olduğu için bu pislikler onunla aynı masaya
kesinlikle oturmazlardı. […]
Saat on civarında, kapı açıldı ve dört tanesi başlarını eğerek hücreye girdi.
‘Spremni! (“Kolay gelsin” anlamında bir Ustaşa
selamı.) Kutlarım, doktor!’
‘Teşekkürler, sevgili Ante, sevgili dostum, odama
bir Sultan gelmiş kadar mutlu oldum.’
[…] “O şeref bize ait; geldiğimize mutlu olduk! Böylesine büyük bir adam için yoksul bir İsim Yortusu
olacak!” […]
Bardaklara şarap doldurdum; tam bir Hırvat gibi,
şerefe kaldırdık bardaklarımızı. ‘Tanrı bize yardım
etsin de, gelecek yıl Zagreb’de buluşup krallar gibi
içelim, bir eğlence yerinden diğerine gezelim.’
‘Doktor, dışarıda içmeyi seversin, değil mi?’
‘Kim sevmez? En kötü adam, parasından ayrılmayı
bilemeyendir. Paran olduğu müddetçe, onu harcayıp eğlenmeli, hayatını yaşamalısın! Tanrım, bu ziyaretinizi hiç unutmayacağım. Gelecek yıl yeniden
bir araya gelmeliyiz ama mümkünse burada değil.
Bir Çingene tutarız, o şarkı söyler, oynar; müzik ve
şarkı olunca siz hep daha iyi içersiniz.”
‘Çingene nerde, şeytanın çocuğu? Artık Çingene
111
110-120 KEF-D.indd 111
9/23/08 2:42:27 AM
İNSAN DAYANIŞMASI
kalmadı’ dedi Patron gülerek.
‘Ne? Müzisyenleri de öldürdünüz, öyle mi? Buna
katlanamam. Emsalsiz örnekleri bağışlamak gerekirdi; iyi bir Çingene müzisyenin yerini kim tutabilir?’
Böylece sohbetin konusu soykırım oldu.
‘Çingeneler sizi niye rahatsız ediyor?” (diye sordu
Jakovljeviç konuklarına) ‘Gerçekten hiçbirinin politikayla uzaktan yakından ilgisi yoktur.’
‘Çingenelere niye gerek duyalım ki?” (diye yanıtladı
konuklardan biri) ‘Ne çalışır ne de orduya katılıp
askerlik yaparlar. Gerçekten bilmek istiyorsan, bir
Vlach’ı (bu durumda, bir Sırp anlamına geliyor) sağ
bırakmak isterim. En azından adam çifte koşulur,
tarlada çalıştırılır… Ama Çingenelerin sayısı azalacak olsa, hiçbir tehlike doğmaz.
Sonra Jakovljeviç, bir edebiyat adamı olarak, konuklarına şiirler okudu. O arada mahzenden de
sesler yükseliyordu: Ustaşalar tutsaklara işkence
yapıyordu.
Tıkanmamak için nefesimi kontrol etmek zorundaydım. Şairin özgürlük için iç çekişlerini tekrarlarken
nefessiz kalıyordum ve aynı özgürlük aşkına, tam
o an yeni bir suç işleniyordu burada. […] Ben ise
alt kattaki odada neler olup bittiğini bilmiyormuş
gibi davranacak, aptalı oynayacaktım.”
Jakovljeviç, s. 173-179.
.
Daha önce sözünü ettiğimiz, Stara
Gradiska’da bir tutsak olan Jakovljeviç’in
kampta özel bir statüsü vardı. Savaş öncesinde
“çizgiyi az biraz aşmış” olmakla birlikte gelecekte Ustaşalara katılması muhtemel bir Hırvat
yurtseveri olarak hapishane gardiyanlarından
özel muamele görüyordu. Buna rağmen, her an
gözden düşebilir ve birçoğunun başına geldiği
gibi, anında işi bitirilebilirdi. Bu nedenle, gardiyanlar ve kamp yönetimiyle görünüşte de olsa
dost geçinmek zorundaydı. Bu örnekte, İsim
Yortusu’nu kutlamak için, bütün kamp yönetimini odasına davet etmek zorunda kalmıştı.
“Hapishane personeli”nin tutumunda olağandışı ve beklenmedik bir şey buluyor musunuz? Size göre, diğer tutsaklara da aynı şekilde
mi davranıyorlardı? Jakovljeviç’in kampta bazı
ayrıcalıklardan faydalanma nedeni neydi? Tutsakla konukları arasındaki bu “senlibenli konuşma” hakkındaki fikriniz nedir? Ustaşalara gayet
normal gelen bir bakış açısı Jakovljeviç’i dehşete düşürmüştü; ama bunu gösteremiyordu.
Bu tutum hakkında ne düşünüyorsunuz? Onun
yerinde olsanız siz ne yapardınız?
IV-3. I. Antonescu’ya hitap eden entelektüellerin anõsõ (Nisan 1944)
Şu anda, büyük bir felaketin halkımızı tehdit ettiği bugün, biz, Rumen Akademisi’nin üyeleri ve
Bükreş, Yaş ve Cluj Üniversiteleri’nin profesörleri,
halkın göçe zorlanmasına, Rumen köylerinin ve
kentlerinin harap edilmesine ve savaş meydanları
haline gelişine tanık olup, üzerinde uzun uzun düşündükten sonra, size bu talebimizi iletmeye karar
verdik.
Mevcut koşullar altında, susmamız suç olacaktı.
Devletimizin lideri önünde samimi düşüncelerimizi dile getirmek görevimizdir; bu nedenle, Rusya,
Büyük Britanya ve Amerika Birleşik Devletleri’yle
yürüttüğümüz savaşa hemen son vermeliyiz…
Sayın Başkan,
Başkent’in bombalanması, öteki kentlerin tahrip
edilmesi, Londra, Washington ve Moskova’dan
gelen uyarılar ve Moldovya’nın bir savaş meydanına dönüşmesi, yaşayacağımız felaketin birer
işareti. Varını yoğunu tüketip bu uzun savaştan
bitap düşmüş Rumen halkı artık savaşamayacak
bir hale gelmiştir. Sokağa inip yoldan geçenlere sorun, köylere ve şehirlere gidin, halkın sesine kulak
verin. Her yerde insanların gözlerinde umutsuzluğu
görecek ve aynı yanıtı alacaksınız: HAYIR. Ne için
dövüşeceğiz? Devletimizin ve halkımızın yaşamsal
çıkarları, ne kadar zor olursa olsun, savaşın hemen sona erdirilmesini gerektiriyor. Romanya’nın
112
110-120 KEF-D.indd 112
9/23/08 2:42:27 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
şimdi yapacağı fedakarlık, savaşın sürmesi halinde yapacağından çok daha küçük ve az sancılı
olacaktır.
Scurtu vd. s. 439-440.
Yürürlükte olan politik muhalefeti hoş
görme politikası, birçok politikacı, kültür
insanı ve diğerlerini protestolarını devlet başkanına duyurmaya sevk etmiş ve bu yolla, insanlar
hükümetin yürütmekte olduğu politikalardan rahatsızlıklarını açığa vurmuştur. Bu eylemlerden
sonra genelde bir baskı gelmemiştir.
Anlatılan bu anıdaki kişilerin toplumsal statüleri nedir? Bu yazarların 1944’te, Romanya’nın
temel politik sorunlarına karşı tutumları nedir?
Bu tutum yalnızca yazarlara mı aittir? Yazarlar
bu mektubu yazarak kendilerini tehlikeye atmış
oluyorlar mıydı?
IV-4. Yunan Ba bakanõ’nõn (7/10/43 tarihinde)
Alman otoritelere yazdõ#õ mektuptan alõntõ
“Kabine Başkanı
Ref. No. E 312 1/10
GİZLİ
Yunanistan’da Reich’ın Temsilcisi,
Dr. G. A. Altenburg
Atina, 7 Ekim 1943
Majesteleri,
Yunanistan’daki SS polis şefi bir emirname yayımlayarak, İsrailoğulları soyundan gelen bütün
Yunan vatandaşlarının kendilerine gelip kayıt
yaptırmalarını istemiştir. Bu emir, bizde Selanik
Askeri Komutanlığı’nın Yahudilere karşı aldığı
önlemlerin burada da Yahudi kökenli Yunan vatandaşlarına karşı tekrarlanacağı izlenimi uyandırmıştır.
[…] Yunan topraklarında asırlardır yaşayan bu
Yunan vatandaşların ülkelerinden alınıp bilinmeyen topraklarda yerleşmeye zorlanma ihtimali
hem Yunan hükümetini hem de her Yunan vatandaşını büyük bir yasa boğmuştur.
Eski Yunanistan’ın (yani Balkan Savaşları öncesinin Yunanistan’ı) Yahudileri dilsel ve tarihsel olarak, yerli halkla kelimenin tam anlamıyla
kaynaşmıştır ve Yunan ruhlarını yansıtan şiirler
kaleme almışlardır.
Yasalara saygılı vatandaşlar olarak, onlar her
zaman Yunanistan için savaşmış ve birçoğu savaşlarda üstün başarılar göstermiştir.
Kararlılıkları, kabiliyetleri ve görev duyguları sivil
memurlar, özellikle de yargıç ve subay olarak,
sivrilmelerine yardımcı olmuştur. Zorlu devlet işlerinin üstesinden gelmeyi her zaman başarmışlar ve ülke çıkarlarını gözetmek için kararlılıkla
mücadele etmişlerdir.
Yunan Kilisesi, Yunanistan’daki Yahudi cemaatini her zaman kollamış ve Yunan halkına inanç
meselelerinde hoşgörü ve yüce gönüllülük vaaz
etmiştir. Eski Yunanistan’ın Yahudi cemaati politik ya da kültürel herhangi bir gücü olmayan çok
küçük bir azınlık teşkil etmektedir.
[…] Eski Yunanistan sınırları içindeki Yunan Yahudilerine böylesi yaptırımların uygulanması,
ruhları büyük, Yunan ruhu geleneğiyle dolu bir
halkın duygularını incitecektir…”
Enepekidis, s. 50-51.
Yunan Bakanlar Kurulu Başkanı talebini nasıl açıklamış? Neden doğrudan Yahudi
Soykırımı’nın (Holocaust) büyük bir adaletsizlik ve suç olduğunu söylememiş? Bu mektubu yazarak kendini tehlikeye atmış mıdır?
Başkan’ın durumunda olsaydınız, siz ne yapardınız?
113
110-120 KEF-D.indd 113
9/23/08 2:42:27 AM
İNSAN DAYANIŞMASI
IV-5. George Enescu,54 Çingeneleri korumaya
çalõ õyor
7 Kasım 1942
NOT
Duyduğuma göre, George Enescu, Mareşal
Antonescu’ya müzisyenlerini Bug’a gönderdikleri
takdirde kendisinin de gideceğini söyleyerek Çingene müzisyenlerden yana müdahalede bulunmuş.
Minoritati etnoculturale. Marturii documentare. Tiganii din
Romania (1919-1944), b. 281.
Size göre, Enescu neden Çingenelerden
yana bir müdahalede bulundu? Bunu niye yaptığını tahmin edebilir misiniz?
IV-6. Bir grup berber ve kuaförün Milleti Koruma Yasasõ ile ilgili olarak Ba bakanlõk’a verdikleri dilekçe
11 Kasım 1940
Sayın Yetkili,
Bütün Bulgar halkının birliğine ihtiyaç duyan, yaşadığımız şu sıkıntılı günlerde, Yahudilere karşı,
sadece Bulgar halkının iradesine karşı olmakla
kalmayıp çok vahim sonuçlar da doğuracak olan,
bazı kararlar alınmıştır. Bu kararlar Milleti Koruma
Yasası’na dayandırılmıştır. Bizim haklı sesimize,
halkımızın refahı için bugüne kadar malını ve canını esirgememiş bir kesimin sesine, kulak verip
vermeyeceğinizi bilmiyoruz. Bugün, ortak yurttaşlık
bağıyla bağlı olduğumuz Yahudilerle birlikte çalışıyoruz ve eğer gerekirse, bizim kuşaktan insanların ve atalarımızın yaptığı gibi, cephede de birlikte
ölürüz. Biz bunda yanlış bir şey görmüyoruz; ama
siz onları bütün haklarından mahrum ederek bizim
bünyemizden atmak istiyorsunuz. Eğer amaç Yahudi fırsatçıların işini bitirmekse, Bulgar fırsatçıların
işini de bitirin.
The Struggle of the Bulgarian People
[Bulgar Halkının Mücadelesi], s. 49.
Sizin ülkenizden de benzer bir belge
biliyor musunuz? O tarihte siz de Bulgar berberlerden biri olsaydınız, bu dilekçeyi imzalar
mıydınız?
IV-7. Yunanistan’a Türk deste#i ve yardõmõ
Yunanistan’dan te ekkürler
Aşağıda, İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki işgal
döneminde açlığa mahkûm edilmiş Yunanistan
ve Ege adaları halkını desteklemek için, şahsım
ve Bakanlığımızın şemsiyesi altında, benim başkanlığımdaki komisyon aracığıyla yürütülen yardım
kampanyası ve çabalara karşılık olarak gönderilmiş
mektupların tercümelerini size aktaracağım:
Atina Belediye Ba kanõ’ndan gelen mektup
“Atina şehrinin bu albümünü kabul etmenizi rica
ediyorum. Bunu, Yunan tarihinin en dehşetli günlerinde Yunan halkına verdiğiniz çeşitli hizmetleriniz
için bir armağan olarak size sunuyorum.”
Sakõz Adasõ Valisi’nden gelen mektup
“Kızılhaç’ın bir temsilcisi ve ülkemizin iyi bir dostu
olan Mr. Courvoisier’den, Sakız Adası Kızılhaç’ına
un göndererek yaptığınız yardımın ayrıntılarını öğrenmiş olmaktan mutluluk duyuyorum.
Bu bölgenin valisi olarak, bu küçük Sakız Adası’nın
acı çeken halkına yaptığınız nazik yardımdan ötürü
heyecanımı belirtmek ve teşekkürlerimi sunmak
istiyorum.
Ayrıca, bütün Yunanistan halkı ve Yunanistan Hükümeti adına, komşu kıyılardan bizim kıyılarımıza
gönderdiğiniz yardımlar için, teşekkürlerimizi kabul
etmenizi rica ediyoruz. Türk bayrağı taşıyan Arslan
adlı teknenin limanımıza yanaştığını görünce çok
heyecanlandık.
Tarih içinde halklarımız yıllarca bir arada yaşadılar.
Yakın dostluklar kurduk ve milletinizin bu işbirliğiyle
onurlandık. Çünkü Türk milleti, savaşta ve barışta,
ne zaman bir araya gelsek, bizi her zaman kar-
George Enescu (1881-1955) Rumen’dir. Yirminci yüzyılın en üretken ve yetenekli müzisyenlerinden biridir; büyük bir kemancı ve
besteci, seçkin bir orkestra şefi, başarılı bir piyanist, çok iyi bir çellist ve meşhur bir keman öğretmenidir.
54
114
110-120 KEF-D.indd 114
9/23/08 2:42:28 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
deş, dost ve sevilen bir akraba olarak görmüştür.
Geçirmiş bulunduğumuz bu acımasız ve dehşetli
yokluk günlerinde, bize yardım elini uzatarak, asil
Türk milleti hakkındaki fikrimizin pekişmesini sağladınız.
Mr. Courvoisier aracılığıyla size ulaştırdığım,
bu küçük Sakız Adası armağanını kabul ediniz
lütfen.”
Erkin, s. 130-131.
Erkin, İkinci Dünya Savaşı yıllarında,
Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nda bir memurdu. İlk ağızdan anlatılan bu hikâye bize,
yiyecek sıkıntısı çeken Ege Adaları da dahil,
Yunanistan’ın çeşitli bölgelerine yapılan Türk
yardımını ve desteğini anlatıyor. Sözü edilenler,
Yunan yetkililerden gelen teşekkür ve şükran
mektuplarıdır.
Türk-Yunan ilişkilerinin tarihi hakkında ne
biliyorsunuz? Sizce bu kaynaklar, iki ülke arasında artık klişe haline gelmiş nefret ilişkisini
doğruluyor mu?
IV-8. Emekli Elçi Necdet Kent’in Marsilya’daki
Yahudi Türkleri kurtarmasõna ili kin anlattõklarõ
Bir akşam, Konsolosluk’ta memur ve tercüman olarak çalışan Sidi İscan adlı İzmirli bir Türk Yahudi’si
soluk soluğa bizim eve geldi. Almanların seksen
Yahudi’yi topladığını ve onları, Almanya’ya göndermek üzere sığır vagonlarına dolduracakları
demiryolu istasyonuna götürdüklerini anlattı. [...]
Önce onu sakinleştirmeye çalıştım ve sonra mevcut en hızlı araçla Marsilya’daki Saint Charles
İstasyonu’na yollandım. Oradaki manzara inanılmazdı. Ağlayıp yakınan insanlarla dolu sığır vagonlarına yaklaştım. Üzüntü ve öfke dışında tüm
duygularımı yitirmiştim. […]
Tren istasyonundan sorumlu Gestapo subayı
benim orada olduğumu duyunca, yanıma geldi
ve çok şaşırmış bir ifadeyle orada ne aradığımı
sordu. Kendimi tutup, olabildiğince nazik bir dille,
ona bu insanların Türk vatandaşı olduklarını, tutuklanmalarının bir hata olduğunu ve derhal serbest bırakılmak suretiyle hatanın telafi edilmesi
gerektiğini söyledim. Gestapo subayı aldığı emirleri yerine getirdiğini ve bu insanların Türk değil,
doğrudan doğruya Yahudi olduğunu söyledi. Arkası
boş olduğu müddetçe hiçbir işe yaramayacak olan
tehditlerle bir yere varamayacağımı görerek, Sidi
İscan’a döndüm ve “Haydi, biz de binelim trene”
dedim ve yolumu kesmeye çalışan Alman askeri bir
kenara ittim. Yanımda Sidi İscan’la vagonlardan birine bindik. Bu defa bağırma, hatta yalvarma sırası
Gestapo subayındaydı. Söylediği hiçbir şeye kulak
asmıyordum ve Gestapo subayının bağırış çağırışı arasında, tren hareket etmeye başladı. Aradan
çok zaman geçtiği için tam olarak hatırlamıyorum
ama, yanılmıyorsam ya Arles ya da Nimes’e gelince tren durdu. Birkaç Alman subayı vagona çıktı
ve hemen yanıma geldi. Onlara çok soğuk davrandım, selam bile vermedim. Bana bir hata olduğunu,
ben bindikten sonra trenin hemen hareket ettiğini,
sorumluları bulup cezalandıracaklarını, trenden
iner inmez benim için hazır bekleyen arabayla
Marsilya’ya dönebileceğimi söylediler. Ben de ortada bir hata falan olmadığını, seksenden fazla Türk
vatandaşının Yahudi oldukları iddiasıyla iki sığır
vagonuna doldurulduklarını, bir vatandaş ve bir hükümet temsilcisi olarak, dinsel inançların böyle bir
muamele için gerekçe olamayacağını, tek başına
trenden ayrılmak gibi bir niyetimin olmadığını ve
bu yüzden burada bulunduğumu söyledim. Subay
nasıl bir hata yapılmışsa düzelteceğini söyledikten
sonra, bu vagondaki herkesin Türk vatandaşı mı
olduğunu sordu. Etrafımdaki herkes, kadın, erkek,
çocuk, donmuş halde hayatları üzerine oynanan bu
oyunu seyrediyordu. Çok büyük bir ihtimalle, benim
uzlaşmaz tutumum nedeniyle, aynı zamanda Nazi
subayların verdiği emirler neticesinde, hepimiz
trenden indik. […] Sonrasındaki manzarayı asla
unutamam. Kurtulan insanlar, gözlerinde minnet
ifadeleriyle, boynuma sarıldılar, elimi sıktılar. […]
Shaw, s. 342-344.
115
110-120 KEF-D.indd 115
9/23/08 2:42:28 AM
İNSAN DAYANIŞMASI
Elçinin durumu nasıl idare ettiğini değerlendirip yorumlayın. O insanları kurtarmaya çalışırken, kendi hayatını tehlikeye atmış mıdır?
Onun yerinde olsaydınız, siz ne yapardınız?
belki de, karşılığında değeri düşmüş Yunan drahmisinden tutun da yüzük ve bileziğe kadar, başka
şeyler almak için karaborsada satılacaktı.
Kadın tam ayrılmak üzereydi ki, buyurgan bir ses
durdurdu onu:
“Achtung! Halt!”
Dobri55 ve Elena Djurov, s. 159-160.
IV-9. Bulgar i gali altõndaki bir Yunan bölgesi
olan Batõ Trakya’da bir Bulgar askerin hatõra
defterinden
23 Mayıs 1941
Resmi geçit törenine katılmak için İskeçe’ye (Xanthi) gittik.
Buradaki durum da aynı Gümülcine’deki (Komotini)
gibiydi. Nerede bir askeri kamp varsa, çevresinde
her zaman ellerinde kaplarla bekleşen ihtiyar kadın
ve erkekler oluyordu. Bizim yiyeceğimiz ne çok ne
de çeşitliydi ama aç insanların karınlarını doyurmak için biraz fasulye ya da asker çorbası verebiliyorduk. Öğlen civarı çok sayıda çocuk deponun
etrafında toplandı. Bugünkü karavana özel olarak
hazırlanmıştı. Aç insanlara verilmek üzere bir ikincisi daha yapılmıştı. Pek çok asker yiyeceklerini
çocuklara verdi. Ben deponun üst katına çıktım ve
pencereyi açtım. Gözlerim siyahlara bürünmüş bir
genç kadına, kim bilir belki de kıza, çarptı. Köşede
durmuş, ellerindeki kaplara doldurdukları çorbayı
dökmemek için dikkatlice yürüyen çocuklara bakıyordu.
Bu kadının neden siyahlara büründüğünü tahmin
etmek kolaydı. Belli ki, savaşta bir sevdiğini, bir
baba, bir kardeş, bir koca ya da bir sevgiliyi kaybetmişti. Fakat orada, köşede ne bekliyordu öyle?
Belki o da açtı ve bir parça ekmek istiyordu.
Birden, sanki hiçbir engel tanımamaya karar vermiş gibi, tellere doğru yürüdü. Bizim birlikten birkaç
asker demir tellerin kenarında bekleşiyordu. Kadın
onlara yaklaştı ve çekinerek, “Kirie (Efendim), ekmek…” dedi.
Kadın neredeyse ağlamaya hazırdı ve bizim çocuklar bunu fark etmişti. İçlerinden biri çantasına attı
elini ve bir somun ekmek uzattı kadına. Bu somun
55
Bu olayın nasıl sonlanacağını tahmin edebiliyor musunuz?
IV-10. Bükre ’teki Bulgar yetkili bakan Stoyan
Petrov-Chomakov, !kinci Dünya Sava õ günlerinde Rumen askerler, Rus sava esirleri ve
Bulgar cemaati arasõndaki ili kilerle ilgili komik
ve dokunaklõ bir hikâye anlatõyor
Romanya’nın savaşa girmesinden aylar sonra, bir
Pazar günü, bir Rumen askerin muhafızlığında bir
grup Rus savaş esirinin gelişiyle, kilisedeki ayine
gelenlerin sayısı birdenbire arttı. Rumen asker,
gerektiği ve beklendiği gibi, süngü takılı bir tüfek
taşıyordu. […] Bütün askerlerin yaptığı gibi o da
tüfeğini bir ağaca yaslamış, yandaki balkonda kilim
döverken, belirgin bir şekilde oyalanan bir kadının dikkatini çekmeye çalışıyordu. Belki de aldığı
sinyallerden gayet memnun bir şekilde sonunda
başarıya ulaşma şansını değerlendiriyordu; çünkü
tutsakları toplayıp kampa götürmek yerine onları
cemaatin içine girmesine izin vermiş ve onlarla konuşmuştu sohbet etmişti. .
Çok geçmeden iyi bir havanın oluştuğu anlaşıldı ve
sonunda insanlar savaş esirleri için para toplamaya
başladılar. Esirlere de bolca sigara ikram ettiler.
Buluşma belli ki, askerle kız da dahil, herkes için
çok başarılı geçmişti; çünkü izleyen Pazar günü
gelen esir sayısı ikiye katlanmıştı. Aynı asker eşlik
ediyordu esirlere ancak bu sefer yeni bir üniforma
giymiş ve sinekkaydı tıraş olmuştu. Kız da yeni
bir bluz giymişti ve aynı balkonda dikkatle bazı
çamaşırları çitiliyordu. Bir kere daha, muhafızları
tarafından alıp götürülmeden önce savaş esirleri
Djurov, Dobri (1916-2002) : Gerilla birliği komutanı, ordu generali, savunma bakanı.
116
110-120 KEF-D.indd 116
9/23/08 2:42:28 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
için para toplandı. Asker bu arada silahını neredeyse unutmuştu; çünkü yüzü kıpkırmızı kesilmiş kıza
veda öpücükleri göndermekle meşguldü. […]
Ziyaretçilerin bundan böyle müfrezeler, bölükler ,
hatta taburlar halinde gelecekleri anlaşılmıştı. Kilise yönetimi üzülerek de olsa Rumen yetkililerden
kiliseye gelenlerin sayısını yirmiyle sınırlamalarını
ve gelenlerden de ancak yarısının sigara içenlerden oluşmasını istemek zorunda kaldı.
G47. Yahudi Türkler 1943’te, Türkiye Büyükelçiliği önünde, Türkiye’ye dönmelerine
imkân verecek pasaportlarını ve vizelerini almayı bekliyor
Petrov-Chomakov, s. 346-347.
Savaş sıradan insanların duygularını neden değiştirmez? Bu olayda milliyetin bir rolü
var mı?
IV-11. Bir Yunan Yahudi, Alman işgali günlerinde, Ortodoks Yunanların kendisine ve ailesine nasıl yardım ettiğini anlatıyor
“Hapis tehditlerine rağmen, Yahudi olmayan çok
sayıda insan Yahudi dostlarını evlerinde sakladı ve onların kaçmalarına yardım etti. Atinalı
bir avukat olan Alfred Cohen, arkadaşlarının ve
komşularının kendiliklerinden nasıl yardım ettiğini
naklediyor: ‘Bir gece yaşadığımız korkuyu asla
unutamam; ben ve ailem bu evlerden birinde saklanırken, Almanlar, gizlenirken yakalanan bütün
Yahudilerin infaz edileceğini, onları gizleyenlerin
de toplama kampına gönderileceğini duyuran bir
emirname yayımladılar.
Bunu duyunca içimizden biri, bu evde kalmamızın
ve yaşlı insanların, hatta kadınların hayatlarını
ve huzurlarını tehlikeye atmamızın doğru olmayacağını söyledi. Yanıt geldi hemen: ‘Hayır, kalmalısınız, çocuğum. Bizim hayatımız sizinkinden
neden daha değerli olsun ki!’”
Mazower, s. 287-288.
Sizin ülkenizde de benzer örnekler var mı?
Böyle bir durumda siz ne yapardınız?
Türkiye Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu’nda Yahudiler.
IV-12. Rumen yetkilinin Yahudilere insanca
muamelesi
“Ben Başçavuş Prisacaru Gheorghe, şu an sizin
de içinde bulunduğunuz Bacani bölgesinin komutanıyım ve bölgem adına size ‘hoş geldiniz’
diyorum. Bu savaş günlerinde, sevdiklerinizden
ayrı olduğunuz düşünüldüğünde, ruhlarınızı ve
yüreklerinizi ezen büyük acıyı biliyorum, neler
çektiğinizi anlıyorum. Ve size tavsiyem şu: Cesaretinizi kaybetmeyin; çünkü gerçekte, nasıl dua
ettiğimize bakmaksızın, hepimiz aynı Tanrı’ya
inanıyoruz ve Rumen, Yahudi, Türk ya da Bulgar
olarak doğmamız hiçbirimizin elinde olan bir şey
değildi. Hepimiz insanız ve sizi temin ederim ki,
bu günler geçecek ve şimdi insanların kafası-
117
110-120 KEF-D.indd 117
9/26/08 12:23:31 PM
İNSAN DAYANIŞMASI
nı bulandıran delilik hali de yok olup gidecek.
Evlerinize ve ailelerinize döneceksiniz ve bu
günleri hoş olmayan anılar olarak hatırlayacaksınız. Köydeki insanların sizi misafir etmeleri için
gerekli önlemleri alacağım; çünkü açıkta, yerde
uyuyamazsınız ve ayrıca benim bölgemde geride bıraktıklarınızla bağlantı kurmanıza da izin
verilecektir. […]”
Bu beklenmedik konuşmadan sonra, bizim bütün
şikâyetlerimizi dikkatlice dinledi ve ben, böylesi
bir tavırdan cesaret alarak, başka şeyler yanında, bütün şikâyetlerimi anlattım ona. Huşi’deki
polisin insanlık dışı davranışından bahsettim;
Tanrı bilir hangi gerekçeyle içimizden 12 kişiye
“Komünist şüpheli” yaftası yapıştırdıklarını ve
o günlerin alışkanlıkları düşünüldüğünde, onları neyin bekleyebileceğini söyledim. Bana bu
bölgede iki üç hafta kaldıktan sonra, böyle bir
sınıflandırmanın söz konusu olmayacağına dair
söz verdi.
Bu mükemmel yaklaşımın çok geçmeden, bize
gerçek birer dost gibi davranan hem yetkililer
hem de Bogdana halkı nezdinde beklenen etkiyi yaratması anlaşılır bir şeydi. Evlerde konuk
edildik, bize yiyecek verildi, kadınlar yıkandılar ve çamaşırlarını yıkadılar. Bir süre sonra,
Bogdana’yı terk etmemiz emredildi; hepimiz çok
üzüldük. İnsanlar bizimle birlikte gideceğimiz yer
olan Bacani’ye kadar yürüdüler ve yanımızda
getirdiğimiz eşya ve denkleri at arabalarıyla hiçbir ücret almaksızın taşıdılar.
Istoria Romaniei in texte, s. 339-340.
Bu metin bize, Antonescu hükümeti tarafından uygulamaya sokulan antisemit politikalar sonucunda, Yahudilerin sürgün
edilişinin bazı yetkililerin, ordu ve Jandarma
kadrolarının56 insani duygularının yok olması
sonucunu doğurmadığını gösteriyor. Romanya
devletinin politikalarıyla, mağdur edilen insan-
lara insanca muamele eden resmi görevlilere
ilişkin sayısız örnek vardır. Bu örnekte de, bir
grup Yahudi, polis merkezinin avlusunda toplandıktan sonra Huşi’den çıkarılmıştır. Üç günlük
yürüyüşün ardından (20-21 Haziran 1941) Tutova bölgesine varmışlar ve orada, kendilerine
yukarıdaki konuşmayı yapan Bölge Jandarma
Komutanı’na teslim edilmişlerdir.
Sürgüne gönderilen Yahudilere yardım
ederek Gheorghe Prisacaru herhangi bir risk
almış oluyor mu? Eğer üstleri ne yaptığını duymuş olsalardı, ona ne olurdu? Onun yerinde
olsanız, siz ne yapardınız? Daha fazlasını yapabileceğini düşünüyor musunuz?
IV-13. Bulgar diplomat Ivan D. Stanchov,
Bulgaristan’da bir Alman subayõn kendisini
Gestapo’nun elinden kurtarõ õnõ anlatõyor
Şafak vakti beklenmedik misafir uyandırdı beni.
İrikıyım bir Alman piyade subayıydı gelen. Selam
verdi ve “Albay”ının kendisini şu bilgiyi vermek
üzere bana yolladığını söyledi: “Sofya’yı hemen
terk etmelisiniz. Kahverengiler –kahverengi üniformaları yüzünden Gestapo mensupları böyle adlandırılıyordu- seni tutuklamak üzere yola çıktılar.”
Ona, benim de tanıdığım, Bulgaristan’daki askeri
istihbarattan sorumlu olan “albay”ının benim hakkımda neden endişelendiğini sordum.
“Weil Sie doch ein Offizier und ein Herr sind!” [Çünkü siz bir subay ve bir centilmensiniz!] dedi ve topuklarını vurarak sıkı bir selam verdikten sonra
gözden kayboldu.
Varna’ya giden ilk trene attım kendimi ve yolda,
Wermacht ile Naziler arasındaki böylesine bir düş-
56
Antonescu hükümeti, Yahudileri, özellikle Besarabya ve Bukovina bölgelerinden, sürgün edip, birçok kamp kurduğu Nister’e (iki savaş
arasındaki Romanya toprakları dışında bir yer) yerleştirdi. Eylül 1942’de, hükümet sürgüne gönderdiği Yahudi nüfusu geri toplamaya
başladı ve bu izleyen zaman diliminde, Yahudilerin Filistin’e yerleşmelerine yardımcı oldu. General Antonescu Yahudi nüfusun Rumen
topraklarından çıkarılması gerektiğini düşünüyordu ama bu, fiziksel olarak yok edilmeleri anlamına gelmiyordu; bu yüzden, göç ettirme
uygun bir çözüm olacaktı.
118
110-120 KEF-D.indd 118
9/23/08 2:42:28 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
manlığın bizim için ne büyük bir şans olduğunu
düşündüm… Çok sonraları, kapıcım, ben gittikten
bir saat sonra “bir grup Alman”ın geldiğini ve beni
aradığını söyledi.
Stanchov, s. 172.
“Alman”ı her zaman “düşman”la eşit görmek zorunlu mudur ve doğru mudur? Neden
bazı Almanlar öteki Almanlara karşı harekete
geçiyordu? Alman subayın Ivan D. Stanchov’a
yardım etme gerekçesi neydi?
G48. Slovenya’da, Cerkno yakõnlarõnda, gizli Partizan “hastane”si
Kurtuluş Cephesi bünyesindeki gizli tıbbi hizmet birimi –savaş boyunca belki
de en insani görev- son derece çetin koşullara
rağmen, çok iyi örgütlenmişti. Ocak 1945’te,
Cephe’nin 281 gizli ve 6 yasal hastanesi vardı
(62 tane hastane kuruluş aşamasındaydı); hepsinde toplam 2.260 yatak bulunuyordu. Savaş
süresince 11.321 yaralı ve hastaya 30 doktor,
652 hemşire ve diğer yardımcı personel tıbbi
bakım veriyordu; savaşta 19 doktor hayatını
kaybetti.
IV-14. Çikolata ve !ekerleme Fabrikasõ “Birli"i”
Müfetti i Alfonz Baron’dan Usta a polis merkezlerine, 7 Temmuz 1941
“Ivkanceva Sokağı, 7/III’te oturan bir Yahudi, Draga Gerber, bugün alıp götürüldü. Adı geçen Draga
Gerber bu firmanın bir kasiyeridir. Kendisine bir
ihtarname verilmiş ve o ayrıldıktan sonra birkaç
gün içinde yerine geçecek memura hesapları
devretmesi ve ardından da firmayı terk etmesi
istenmiştir. Buna rağmen Draga Gerber çalışma
saatlerimiz dışında, oturduğu evden alınmış olduğundan, ne hesapları devredecek ne de kasanın
anahtarını ilgili kişiye verecek vakit bulamamıştır.
Anahtarların kaybolma ve yarın insanlar geldiğinde
kasanın açılamaması tehlikesi vardır. Bu yüzden
Draga Gerber’in olabildiğince kısa bir süre içinde
kasasının anahtarlarını firmamıza vermesinin sağlanmasını rica ediyoruz.”
Goldstein, s. 370.
Bu mektubu yazıp göndererek Baron aslında ne yapmak istiyor? Size göre, tutsağın
belirttiği nedenle serbest bırakılmasını mı istiyor
gerçekten? ISC yetkilileri başka hiçbir nedeni
kabul etmediğinden, sadece bir hile (ya da bir
teşebbüs) olabilir mi? Baron serbest bırakılmasını istediği tutsaktan (en azından geçici olarak)
neden küçümseyerek bahsediyor?
119
110-120 KEF-D.indd 119
9/23/08 2:42:28 AM
İNSAN DAYANIŞMASI
G49. #simsiz bir Belgrad’lõdan Sõrbistan’daki
Alman askeri komutanõna mektup
Bu Sırbistan’daki Alman askeri komutanı General Heinrich Dankelmann’a,
Belgrad’ın büyük meydanı Terazije’de 17
Ağustos 1941’de tutsakların asılması üzerine yazılan bir mektuptur. Mektupta, kendisinin ve yardımcılarının da önünde sonunda
aynı akıbete uğrayacağı uyarısı yapılıyor.
Bu mektubu yazmanın bir kahramanlık olduğunu düşünüyor musunuz? Açıklayın.
Istorijski Arhiv Beograda, Uprava Grada Beograda
[Belgrad Tarih Arşivi, Belgrad Şehir İdaresi],
SP III-48, k 157/15, 25 Eylül 1941.
IV. Bölüm’ün tamamõna ili kin sorular:
Size göre, insancıllık ve dayanışma tek başına cesur ve yüce gönüllü insanlara özgü bir tür ayrıcalık
mıdır yoksa herkese özgü bir tutum mudur? Aynı kişi bir durumda bir savaş suçlusu, başka bir durumda da
yüce gönüllü bir insan âşığı gibi davranabilir mi? Açıklayın. İnsanların genelde gerçekte olduklarından daha
iyi insanlar olarak görünmek istendiklerini akılda tutarak, bu kaynakların (anıların) bazılarının güvenilirlikleri
hakkında neler söyleyebilirsiniz?
120
110-120 KEF-D.indd 120
9/23/08 2:42:29 AM
V. BÖLÜM: SONUÇLAR
İnsanlık tarihinin en büyük savaşı olarak İkinci Dünya Savaşı geride sayısız derin ve silinmesi
imkânsız izler bırakmıştır. Bu bölümün amacı birtakım kaynaklar yardımıyla savaşın sonuçlarına
daha yakından bakmaktır; söz konusu kaynaklar, yaralı ve ölülerin sayısından, savaş sırasında ve
savaştan sonra zorla göçe zorlanan insanların sayısına, bu bölgedeki ülkelerin çoğunda yaşanan
politik değişikliklere kadar uzanıyor.
Yerimizin darlığı yüzünden, savaşın bazı sonuçlarına sadece şöyle bir değinilecek, hatta bazılarının
sözü bile edilmeyecektir. Bunlar arasında, nüfusun etnik yapısındaki değişim, savaş yıkımı ve savaş
sonrası yeniden yapılanma, savaştan sonra işbirlikçilerin cezalandırılmaları, savaş sonrasındaki politik
değişimler ve Yunanistan’daki iç savaş sayılabilir.
Va. Savaş Kayıpları, Savaş Mağdurları
V-1. Paris Barış Konferansı’nda Enver Hoca,
Arnavutluk’taki insan kaybı ve maddi kayıp
hakkında konuşuyor
“Halkımızın fedakarlığı çok büyüktür. Bir milyonluk nüfustan, 28.000 kişi öldürülmüş,
12.600 kişi yaralanmış, 10.000 tutsak alınıp
İtalya ve Almanya’ya götürülmüş ve 35.000
kişi çalışma kamplarında zorla çalıştırılmıştır.
Arnavutluk’taki 2.500 köy ve kasabadan, 850’si
yakılıp yıkılmış ve yerle bir edilmiştir; bütün iletişim ağları, bütün limanlar, bütün maden ocakları ve elektrik santralleri tahrip edilmiş, tarımımız ve hayvancılığımız yağmalanmış ve bütün
ulusal ekonomimiz çökertilmiştir. Öte yandan,
düşmanın kayıpları da şöyledir: 53.000 Alman
ve İtalyan öldürülmüş, yaralanmış ya da esir
alınmıştır; 100 tank ve zırhlı araba tahrip edilmiş, 1.934 kamyon ve 2,855 makineli tüfek ele
geçirilmiş ya da tahrip edilmiştir; bunun yanında
ele geçirilen ya da tahrip edilen tüfek, cephane
ve malzeme bunların dışındadır.”
G50. 17 Kasım 1944
Epopeja e Lutes Antifashiste Nacionalçlirimtare Popullit
Shqiptar, 1939-44.
O’Donnel, s. 13.
Bu, tam olarak güvenilir bir kaynak mıdır?
Açıklayın.
Bukurosh Sejdini’nin bu tablosu
Arnavutluk’un başkenti Tiran’ın, Partizanlar tarafından kurtuluşu anısına yapılmıştır
ve o gün yaşananları gösteriyor.
121
121-130 KEF-E.indd 121
9/23/08 2:43:11 AM
SONUÇLAR
TABLOLAR
1. Yugoslavya’da, milliyetlerine göre, öldürülen insanların sayısı
Milliyet
Kocoviç (1985)
Zerjaviç (1989)
487.000
530.000
50.000
20.000
207.000
192.000
Müslümanlar
86.000
103.000
Slovenler
32.000
42.000
7.000
6.000
145.000
134.000
1 .014.000
1.027.000
Sırplar
Karadağlılar
Hırvatlar
Makedonlar
Diğer
Toplam
Zerjaviç, s. 14, 57.
İkinci Dünya Savaşı’nda Yugoslavya’daki insan
kaybına ilişkin ilk hesaplama, Yugoslav hükümetinin savaş sonunda kurduğu Tazmin Komisyonu’nun
raporunda ortaya çıkmıştır. Bu hesaplamanın yazarı, bir
matematik öğrencisi (!) olan Vladeta Vuckokiç’e önce
bu zorlu görevi tamamlayıp bitirmesi için iki haftalık bir
zaman tanınmış ve kendisine “sayılar net ve bilimselistatistik olarak temellendirilmiş olmalı” direktifi verilmiştir.
Onun hesapladığı nüfus kaybı (ki savaşta öldürülenler
yanında, savaş nedeniyle ortaya çıkan doğum oranlarındaki düşüşler ve göçler de buna dahildir) 1.7 milyondur; ancak son okumada başlık değiştirilerek, bu rakam
savaşta öldürülen insanlar anlamına gelen kurbanlar
başlığı altına yerleştirildi.
Buradaki tablo Bogoljub Kocoviç ve Vladimir Zerjaviç’in
(yazarların biri Sırp diğeri Hırvat’tır) daha yakın tarihli
hesaplarına dayanmaktadır. Bu rakamların da doğruluğu
tartışılabilir elbette. Örneğin, Sloven Çağdaş Tarih Enstitüsü bir araştırma projesinin ortalarına gelmiş ve Sloven
kurbanların sayısının çok daha az olduğu tahmininde
bulunmuştur. Bu çalışmayı yürüten akademisyenler (T.
Tominsek, M. Sorn ve D. Dubaja) şimdiden 87.000 kurbanın isimlerini tespit etmişlerdir ve araştırmaları 2006’da
bitecektir.
2. İkinci Dünya Savaşı’nda Yunanistan’ın kayıpları
İnsan kaybı
Kayıplar
Savaş öncesi rakamları
Kayıp yüzdesi
Ölümler (1940-1944)
Maddi kayıplar
475.000
7.335.000
6.5
İşe sürülen hayvanlar
855.000
2.005.000
42.6
12.305.000
24.840.000
49.5
5.000 km2
19.189 km2
25.0
11.300
17. 200
65.7
Koyun, domuz, kümes hayvanları
Ormanlar
Araçlar (yolcu, kamyon, otobüs)
Köprüler (6 m. ve üzeri)
Demiryolu işletme stoğu (makineler, vagonlar vb.)
Demiryolu köprüleri (10 m. ve üzeri)
Binalar
Ticaret gemileri (Nisan 1945’e kadar)
90.0
6.080
6.502
93.5
96
96
100.0
401.000
1.730.000
23.2
583
74.5
434
Yeniden Yapılanma Bakanlığı, Atina 1946 (Istoria, c. 16, s. 63).
122
121-130 KEF-E.indd 122
9/23/08 2:43:12 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
3. İkinci Dünya Savaşı’nda Yunan ticari gemiciliğin kayıpları*
1/9/1939 tarihli Yunan Filosu
2/9/1945’e kadar kaybedilen
Yunan tekneleri
Groston
Kayıp Oranı
Groston
Yük Gemileri
500
1.766.352
Yolcu Gemileri
55
49.995
Okyanus Kruvazörü
1
16.690
Çeşitli
21
3.997
Toplam
577
1.837.034
432
1.346.520 %74.8 %73.3
Yelkenli ve Petrol Tankerleri
713
55.057
551
52.634 %77.3 %95.4
1.892.091
983
Genel Toplam
1.290
Savaşın başlarında Yunan Ticari Deniz
Filosu dünyanın dokuzuncu filosuydu,
dolayısıyla savaşın başlangıcından (28/10/1940)
beri bu filonun bütünüyle Müttefikler yanında
1.399.154
savaşa girmesi önemliydi. Yunan ticaret filosu
diğerlerine kıyasla en fazla tonaj kaybına uğrayan
filoydu; onu Büyük Britanya savaş boyunca yüzde
54 kayıpla izliyordu.
Vb. Savaş Süresince ve Savaştan Sonra Göçler
V-2. Almanya İçişleri Bakanlığı’nın federal bir
yetkilisinin Aşağı Styria’nın sivil yönetimine 30
Mayıs 1941 tarihinde Slovenlerin toplu göçü
hakkında verdiği rapordan57
Aşağı Styria’da çözülmesi en zor sorun ulusal
bünye içindeki bu toprakların Almanlaştırma sürecine tabi tutulamayacak olan Slav unsurlardan
temizlenmesidir. Eğer Aşağı Styria’nın yeniden
Almanlaştırılması başarıya ulaştırılacaksa ve
Alman Reich’ının bu güneydoğu kanadı her zaman kargaşa içindeki Balkanlar karşısında güvenilir bir duvar haline getirilecekse, yerel halk
ırksal ya da davranışsal olarak Almanlaştırılmayı baltalayan her türlü içerikten kurtarılmalıdır.
Styrian Yurtseverler Birliği ancak zemin elverişli
hale getirilip temizlendiğinde başarı elde etmiş
olacaktır. Bu yüzden, yeniden bir nüfus yerleşimi
(yer değiştirme) planı yapılmıştır; bu plan dört
aşamada ve Reich’ın yeniden kazanılan diğer
topraklarındaki (özellikle de doğudaki) benzer
uygulamalarda başarısı kanıtlanmış bir biçimde
hayata geçirilecektir. Bu tür önlemlerin tarihsel
gerekliliği, kesinlikle tartışma götürmez. Bu uygulamanın fiilen gerekli olduğu düşüncesi, Alman
milli unsurlarının burada, Aşağı Styria’da, şimdi
burayı terk etmek zorunda kalacak olanlar aracılığıyla maruz kaldığı acımasız zulüm düşünüldüğünde, Alman ulusunun doğasında bulunan
bütün o insani kaygıların bir kenara bırakılma-
* Christos E. Ntounias’ın verdiği rakamlar.
Almanya, iki savaş arası dönemde, Sloven topraklarını Alman toprağı kabul ediyordu ve işgalden sonra Reich’ın güney sınırı olarak
bu toprakları resmi olarak Almanya sınırlarına katmak istedi. Bu altı ay gibi kısa bir sürede (1941 sonuna kadar) yapılmalıydı. Sloven nüfus
boşaltılmalı ya da Almanlaştırılmalı ve ülke Almanların ikame ettiği bir yer haline getirilmeliydi.
57
123
121-130 KEF-E.indd 123
9/23/08 2:43:12 AM
SONUÇLAR
sını sağlamalıdır. Sırbistan’a ve Hırvatistan’ın
bazı bölgelerine yapılacak sevkıyatlar 1.000 kişilik trenlerle gerçekleştirilecektir. Bu sevkıyatın
başlangıç tarihi ve süresi (şimdilik günlük iki tren
seferi düşünülmüştür) henüz belirlenmemiştir.
Ferenc, s. 43.
Nüfusun planlı yer değiştirmesi (göçe zorlanması) ile ne amaçlanmıştır. Bu planın sonuçları neydi?
c. Eğer sınır boyu bütünüyle İtalyanlaştırılacak olursa, genişlik de belirlenmelidir (20 ila
30 km. arası);
d. Eğer Sloven nüfus tümden göç ettirilecekse, bu işlem Slovenlerin İtalya yönetiminde
yaşadıkları sınır boyunca uzanan bölgeden
başlatılmalıdır.
Bana göre, Sloven nüfusun tümden, hatta kısmen yeniden yerleştirilmesi savaş sürerken
gerçekleştirilmesi pek mümkün olmayan bir
plandır.
Ferenc, s. 73-74.
V-3. Ljubljana Bölgesi Yüksek
Komiserliği’nin bölgedeki faaliyetler programı üzerine 24 Ağustos 1942 tarihli raporu
16 Ağustos tarihli, 1362/2 Numaralı gizli belge
çerçevesinde, bu bölgede uygulamayı amaçladığım programın bir özetini size bildirmeyi görev
biliyorum. […]
1. Sloven nüfus sorunu üç biçimde çözülebilir:
a. İmha yoluyla
b. Göç ettirilme yoluyla
c. Yararlı ve adil bir işbirliğinin temellerini oluşturma amacıyla, sert ve açık bir politikanın
hayata geçirilmesiyle ulaşılabilecek, muhalif
unsurların ayıklanması yoluyla. Bu bize ancak
zaman için başarılabilecek olan asimilasyon
imkânı verecektir. Dolayısıyla, hangi yolu seçeceğimize karar vermeliyiz.
2. Nüfusun toplu göç ettirilmesi için önceden hazırlanmış, bütün bölgede uygulanacak bir program dahilinde hareket etmemiz gerekecektir. Bu
iş için, insanların tembel tembel oturdukları toplama kampları yerine çalışma kampları kurmak
daha iyi olacaktır.
3. Sloven nüfusun yerine, İtalyan nüfus yerleştirme amacı çerçevesinde, aşağıdaki hususlar
önceden belirlenmelidir:
a. Sloven nüfusun nereye göç ettirileceği;
b. Uygun İtalyan nüfusun nereden bulunacağı; bu çerçevede, Kuzey ve Orta İtalya bölgelerindeki nüfusun Sloven topraklarına yerleştirilmeye en elverişli nüfus olduğu dikkate
alınmalıdır;
İtalyanların “yumuşak” işgal politikası
başarısız olmakla birlikte, asker ve sivil yetkililer, Mussolini’nin emirleri uyarınca,
işgal bölgelerinde Almanlarla aynı önlemleri
aldılar. Yani, tutsakları kurşuna dizdiler ve
Partizanların, Kurtuluş Cephesi’nin gizli eylemcilerinin ve tamamen masum oldukları
halde kurtuluş hareketiyle bağlantısı olduğundan kuşkulanılan bölge halkının toplu halde
infazını gerçekleştirdiler (Ljubljana bölgesinin
İtalyan silahlı kuvvetleri tarafından işgali boyunca en az 416 kişi tek başına, 1.153 kişi 238
grup halinde, kurşuna dizildi; bu sayıya Ljubljana Askeri Mahkemesi tarafından mahkûm
edilenlerle kitlesel göçe tabi tutulanlar dahil
değildir). Nihai amaç Sloven ulusal topraklarını “temizlemek” ve savaş sonrası İtalyan
yerleşimine hazırlamaktı.
Alman ve İtalyan planları arasındaki
benzerlikler ve farklılıklar nelerdir (bir önceki
kaynakla karşılaştırın)?
124
121-130 KEF-E.indd 124
9/23/08 2:43:12 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
G51. 1941 yılında, Sırbistan’da,
Bosna’dan gelen sürgünler
Rumen otoriteler (polis ve jandarma) tarafından
sağlanacaktır.
Deportarea etnicilor germani din Romania
in Uniunea Sovietica (1945), s. 38-39.
Romanya’nın Kızıl Ordu tarafından işgali, Romanya’daki Alman azınlığın da
sürgün edilmesini beraberinde getirdi. Alman
kökenli birçok insan SSCB’ye zorla göç ettirildi. Bu belge, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün,
Alman kökenli insanların gözetim altına alınmasıyla ilgili kriterleri belirleyen, 32.475-S Numaralı emridir (3 Ocak 1945).
Miloseviç, Izbeglice i preseljenici, s. 246.
Yugoslavya’nın her tarafından gelen
400.000’den fazla Sırp sürgün, işgal
altındaki Sırbistan topraklarına yerleşti.
V-4. Savaş sonrasında Romanya’da Alman
azınlığın uğradığı muamele
1- Yaşları 17-45 arasındaki bütün erkekler gözetim altına alınacaktır.
2 -Yaşları 18-30 arasındaki bütün kadınlar gözetim altına alınacaktır.
3- Yukarıda belirtilen sınırlar için, bebeği ve bir
yaşından küçük çocuğu olan kadınlar ile çalışma kapasitesinden yoksun bırakacak derecede
sağlık sorunu olanlar hariç, hiçbir istisna kabul
edilmeyecektir […]
6- Gözetim altına alınan herkes bağlı bulundukları Jandarma Komutanlığı’na teslim edilecek ve
oradan polis ve yerel jandarma amirlerinin önceden hazırladığı toplama yerlerine gönderilecektir;
bu toplanma yerlerinin zorunlu olarak tren yolu
istasyonlarının yakınlarında olmalarına özen gösterilecektir.
7- Gözetim altına alınacak kişiler yiyeceklerini
toplanma yerlerine kadar kendileri temin edeceklerdir; ondan sonra yiyecekler 2-6 gün boyunca,
günde en az bir kere sıcak yemek olmak üzere,
Sovyet işgali Romanya’ya özgürlük ve
demokrasi getirdi mi? İnsanların yalnızca etnik kökenlerine bakılarak göçe zorlanmalarını normal buluyor musunuz? Göç ettirilen
insanların hepsi suçlu muydu? Cezalandırılması gereken suçlu insanların diğerlerinden
ayrılmasıyla ilgilenen olmuş mu? 20. yüzyılda
gerçekleştirilen, “kolektif suç”a ilişkin başka
örnekler biliyor musunuz?
V-5. Britanya Başbakanı Winston Churchill’in
Britanya Dışişleri Bakanı’na yazdığı, Alman kökenli Rumen vatandaşlarının, Rusya’ya sürgünlerine ilişkin kişisel not (19 Ocak 1945)
Başbakan’ın kişisel notu
10, Downing Street,
Whitehall
19. L 1945
Series No. M. 91/5
DIŞİŞLERİ BAKANI’NA,
Bana öyle geliyor ki, Avusturyalıların, Saksonyalıların ve diğer Almanların ya da sözde Alman
unsurların Romanya’dan çalıştırılma amacıyla
Rusya’ya sürgün edilmesine karşı çok aktif bir
tutum takınıyoruz. Rusya’nın bütün o çektikleri,
Romanya’nın Rusya’ya karşı planlı saldırıları,
125
121-130 KEF-E.indd 125
9/23/08 2:43:12 AM
SONUÇLAR
Rusya’nın halihazırda cephede tuttuğu muazzam ordu ve Avrupa’nın birçok bölgesinde
halkların perişan koşulları dikkate alındığında,
Rusların 100 ya da 150 bin kişiyi yeraltında çalıştırmayı istemesinin neden bir hata olduğunu anlamıyorum. Yine unutmayalım ki, Romanya’nın
kaderini asıl olarak Rusların eline bırakmaya söz
veren biziz. Bütün bu olanları düşündüğümüzde,
Rusların, hangi kökenden olursa olsun, herhangi
bir Romanyalıyı alıp madenlerinde çalıştırmak
istemesinde yanlış bir şey göremiyorum.
19.1.1945
Winston Churchill’in tutumunu ahlaki açıdan değerlendiriniz. Bu tutum, Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiş İnsan Hakları
kriterlerine uygun mu?
Deportarea etnicilor germanı din Romania
in Uniunea Sovietica (1945), s. 31.
G52. Sloven Milli Muhafızları’nın (domobranci) dönüşü, Haziran 1945
Sloven Milli Muhafızları, Kurtuluş
Cephesi’ne karşı savaşmak üzere, Eylül
1945’te Ljubljana’da kuruldu. Almanlar tarafından kurulan bu birimin üyeleri çoğunlukla Katolikler ve antikomünistlerdi. Milli Muhafızlar’a
güvenmeyen Almanlar sadakatlerini Hitler’in
doğum gününde (20 Nisan 1944) bir yemin töreniyle göstermelerini talep ettiler. Savaş sonunda, Milli Muhafız üyeleri, Alman ordusuyla
birlikte, Avusturya’ya çekildiler ve burada Britanya ordusu tarafından Alman işbirlikçiler olarak
silahsızlandırıldılar. Haziran 1945’te, Britanya
onları geri yolladı. 7.000 ila 11.000 arası muhafız, Slovenya’nın çeşitli yerlerinde öldürüldü. Bu
katliamlar 1975 yılına kadar gizli tutuldu. 1980’li
yıllarda, kitle katliamları konusu, sorumluları ve
bunların Sloven halkı açısından acılı sonuçları,
ülkenin aydınları tarafından açıkça tartışmaya
açıldı. 1990’daki ilk demokratik seçimin ardından, en büyük toplu mezarların bulunduğu
Kocevski Rog’da bir uzlaşma merasimi düzenlendi.
126
121-130 KEF-E.indd 126
9/23/08 2:43:12 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Vc. Politik Sistem Değişiklikleri
V-6. Churchill’in “Yüzdelik” anlaşma teklifi58
Romanya
Yunanistan
Yugoslavya
Macaristan
Bulgaristan
Rusya
Diğerleri
Büyük Britanya
Diğerleri
Rusya
Diğerleri
%90
%10
%90
%10
50/50
50/50
%75
%25
%90
%10
Bulgaria-the Unacknowledged Enemy of the Third Reich
[Üçüncü Reich’ın Tanınmayan Düşmanı-Bulgaristan], s. 96.
G53. Atina halkı, kurtuluş sonrası Britanya
ordusunun şehre girişini kutluyor
V-7. Savaştan sonra Bosna ve Hersek’teki
yetkililer üzerinde Komünist tekel kurulması
yönünde bir adım
Federal Bosna ve Hersek’in yasama ve yürütme
yetkilerine haiz ulusal bir temsilciler meclisi örgütlenmesi olarak Bosna ve Hersek Ulusal Kurtuluşu İçin Devlet Antifaşist Konseyi’nin kuruluş
yasası hakkındaki karar önerisi.
1 Temmuz 1944
Paragraf 1
Bosna ve Hersek uluslarının özgürce dile getirilmiş iradeleri59 ve 29-30 Kasım 1943 tarihlerinde
Jajce’de Yugoslav Ulusal Kurtuluşu İçin Antifaşist Konsey’in İkinci oturumunda alınmış kararlar
uyarınca, Bosna ve Hersek Ulusal Kurtuluşu İçin
Devlet Antifaşist Konseyi’nin, Demokratik Federal Yugoslavya’nın eşit bir federal birimi olarak,
Bosna ve Hersek’in en yüksek devlet organı olduğu kabul edilmiştir.
Zgonjanin vd.(der.), s. 399.
1944 yılında, Partizan-Komünist birlikleri, Bosna ve Hersek de dahil, bütün
Yugoslavya’da otoritelerini pekiştirmişlerdi. Bosna ve Hersek Ulusal Kurtuluşu İçin Devlet Antifaşist Konseyi’nin aldığı kararlarda, savaş sonrası,
yetkililer üzerinde bir Komünist tekel kurulması
için nasıl sistematik bir çalışma yürütüldüğünü
görebiliyoruz.
Istoria, c. 16, s. 101.
Yunan bayraklarının yanında Britanya ve Amerikan bayrakları, EAM ve
Komünist Parti (KKE) sembolleriyle bir arada
görülüyor.
58
59
Bosna ve Hersek’te o tarihte serbest seçimler olmamasına rağmen, kaynağın “ulusların
özgürce ifade ettikleri iradeleri”nden bahsetmesini yorumlayınız. Sizin ülkenizde de benzer bir
örnek yaşandı mı?
9 Kasım 1944’te Stalin’e sunulan teklif.
O tarihte Bosna ve Hersek’te demokratik seçimler yoktu.
127
121-130 KEF-E.indd 127
9/23/08 2:43:13 AM
SONUÇLAR
V-8. Mayıs 1945’te, bir tarihçi ve gazeteci
olan Josip Horvat’ın, Ustaşaların Zagreb’den
ayrılışına ve Partizanların şehre girişine tanıklığı
“8 – Tuskanac boyunca yürüdüm. Yolda çocuk
gibi şendim; dört yıl, bir aydır bu yoldan geçmemize izin verilmemişti. Bu küçük şey özgürlüğün
geldiğini, yeni bir hayatın başladığını hissetmeme neden olmuştu. Yüreğimde öylesine garip bir
duygu... insanın beyni korkunun bittiğini kavrayamıyor bir anda.[…]
9 – Ordunun şehre girişi hâlâ sürüyordu; yıpranmış ama tam anlamıyla silahlı, gerçek savaşçılar
geçiyordu. […] Tek kelimeyle, yırtık pırtık giysileriyle kir pas içindeki savaşçılar. [...] Savaşı
anlatan bütün o tablolar ne kadar yalanmış meğer; o tablolarda savaşçılar her zaman temiz,
iyi giyinmiş, saçları taralı ve tıraşlıydı. Bundan
sonra idealizasyon ya da stilizasyon yok. Aptal
kafam. […]
G54 ve G55. Partizanlar 8 Mayıs 1945’te
Zagreb’e giriyor
14 – Sıcak hava yüzünden iyi uyuyamadım. Annemi gördükten sonra, yürüyüşe çıktım. Kişisel
bir belgeyi doldurmak üzere HIBZ’ye (Hırvat Basım Enstitüsü) gelmem istenmişti. Bir öğretmen
HIBZ’ye politik görevli olarak atanmıştı ve bu
işin ne anlama geldiğine dair en ufak bir fikri
yoktu. Fricika ile birlikte eve gittim. Evde bir panik havası vardı; üniformalı iki kişi Cigo’yu alıp
götürmüş. Ama bu olay mutlu sonla bitti; Cigo’yu
yarım saat sonra salıverdiler. Ama değerli alet
çantası kayıptı.”
Josip Horvat, Prezivjeti u Zagrebu, s. 229-231.
Yukarıda anlatıldığı kadarıyla, yeni Partizan hükümetinin eylemleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Size göre Horvat, günlüklerinde
otosansür uygulamış mıdır?
Mayıs 1945’te, Partizanlar yetkileri devraldıktan sonra, Zagreb’deki Ban Jelaciç
Meydanı’nda düzenlenen miting
Devlet Arşivleri Galerisi, Zagreb
Zagreb Şehir Müzesi
Fotoğrafı tasvir edin: Fotoğrafın tarihsel
bir olayı gösterdiği belli mi? Zagreb’in ana
meydanı neden boş?
Partizanlar Zagreb’e girdikten iki gün
sonra şehrin ana meydanı neden böylesine
dolu? Yeni otoriteler tarafından örgütlenen
bu mitinge insanların gelme nedenleri ne
olabilir?
128
121-130 KEF-E.indd 128
9/23/08 2:43:13 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
V-9. Bulgaristan İşçi Partisi’nin (Komünist), eski
rejim üyelerinin yargılanmasının tartışıldığı bir
oturumuna ilişkin tutanaklarından bir bölüm
20 Ocak 1945
Gündem: İki mahkemede alınan kararların ve
gerekçelerinin değiştirilmesi. […]
Bakan Mincho Neichev: Halk Mahkemeleri’nin
savcıları olan yoldaşlar, tamamen yanlış bir yolda ilerliyorlar. En ağır suçları buluyor ve sonra
diğerlerini onun altında sıraya sokuyorlar. Sonra
yalnızca en ağır suç için ölüm cezası istiyorlar; geriye kalanlar (öncekiyle kıyaslandığında
o kadar büyük suçu olmayanlar) hafif cezalara
çarptırılıyorlar. Ölüm cezası verilmesi gereken
ciddi bir suçu kanıtlamaya yeterli kanıtın olup
olmadığına bakmak yerine, öteki daha ağır suçlara bakıp ceza kesiyorlar.
Georgi Chankov: Savcılarımızın eylem çizgisi
bu fesat yuvasını yerle bir etmeyi dert edinmiş
birinin değil, Bulgarların bütün o mücadelelerini
uzaktan seyretmiş, şimdi yalnızca suç ölçmeye
çalışan birilerinin çizgisidir. Bizim savcılarımız
kendilerini, bu haydutların suçlu olduğunu gösterecek en ufak bir delili bile değerlendiren halkın
yerine koyup öyle davranmıyor…
Traicho Kostov: Hiçbir şekilde bizim yoldaş savcıların çizgisini kabul etmemiz söz konusu olamaz. Benim Kral’ın naipleri için önerim: Üçü için
de ölüm cezası… Danışmanlar, Sevov ve diğer
dördü için, idam… Filov’un ilk kabinesi için, açık
bir şekilde, ölüm.[…]
Filov’un İkincikabinesi için, aynı ceza. […]
Kabul edilmiştir.
After Chrestomathy of Bulgarian History
Adalet Bakanı Dr. Mincho Neichev’in Anavatan
Cephesi Ulusal Komitesi’ne sunduğu bir rapordan
alınmıştır:
“[…] 23 Aralık 1944’ten 31 Mart 1945’e kadar,
Halk Mahkemesi 10.907 kişinin suçlandığı 145
davaya bakmıştır. Verilen cezalar aşağıdaki gibidir: 2.680 kişi ölüme; 1.921 kişi müebbet hapse;
19 kişi 20 yıl hapse; 962 kişi 15 yıl hapse; 727
kişi 10 yıl hapse; kalan 3.241 kişi de 10 yıldan
az hapse çarptırılmıştır. Hemen bütün zanlıların
mallarına el konulmuştur.”
Manov, s. 21.
Özgürleştirilmiş ve uydu ülkelerde savaş suçluları denen suçluların yargılanmaları ve cezalarının infazına ilişkin Britanya memorandumu
Britanya Elçiliği, Washington, 31 Mart 1945
2- Bulgaristan’da son dönemde yapılan yargılamaların bir sonucu olarak mahkûm edilen kişiler
“savaş suçluları” olarak adlandırılmakla birlikte,
iddianamelerden ve yargılama koşullarından anlaşılacağı gibi, bu yargılamaların aslında politik
nitelikte olduğuna kuşku yoktur. Bu amaçla özel
bir ex post facto yasa meclisten geçirilmiş ve bu
yasa şu an iktidarda olan unsurlara muhalif birçok politikacıdan kurtulmak için bir fırsat olarak
kullanılmıştır.
3- Kısmen hayata geçirilmiş olsa bile, böylesi
kapsamlı bir temizlik, ülkenin politik hayatında
bir boşluk doğuracak, bu da tek parti hükümetinin iktidarı ele geçirip bir diktatörlük kurmasına
zemin hazırlayacaktır.
Bulgaria-the Unacknowledged Enemy
of the Third Reich, s. 222-223.
1944-1948, s. 484-485.
Cezalar nasıl karara bağlanıyor; fiilen
işlenen suça göre mi yoksa başka kriterlere
göre mi? Bu kararları politik liderler mi vermelidir yoksa bu konuyla ilgili yargı kurumları mı?
V-10 ve V-11.
Adalet Bakanı’nın Bulgaristan Halk
Mahkemeleri’nce cezalandırılan insanların
sayıları hakkındaki raporundan bir bölüm
Nuremberg yargılamalarında ölüme
mahkûm edilenlerin sayısının düzinelerle ifade edildiğini, Japonya’da bu sayının daha da
az olduğunu düşündüğünüzde, Bulgaristan
Halk Mahkemeleri’nde daha çok insanın ölüme
mahkûm edilmiş olmasını nasıl açıklarsınız?
Washington’ın Britanya Elçisi bu yargılamaları
nasıl yorumluyor?
129
121-130 KEF-E.indd 129
9/23/08 2:43:13 AM
SONUÇLAR
G56. Yugoslav Makedon askerinin, politik
liderlerin ve devlet adamlarının kurtarılmış
Üsküp’te coşkuyla karşılanışı (13 Kasım
1944)
oldu. İktidara geldikleri ilk gün hem de. Bütün
bunlar “bratuşki”lerin, yani kardeşlerin (Ruslar)
sessiz onayıyla gerçekleşti.
Manov, s. 11-12.
Yazar rejim değişikliğini nasıl karşılıyor?
Bu olayda Kızıl Ordu’nun rolü yanında, Vatan
Cephesi ve Partizanların rolü neydi? Kazananlar rejim değişikliğini nasıl sundular?
G57. Belgrad’lılar Bulgar ordusunu sevinçle
karşılıyor
V-12. Kızıl Ordu’nun Bulgaristan’a girişini ve
Vatan Cephesi’nin iktidarı ele geçirişini anlatan kısa bir bölüm
Yaklaşık 45 yıldır 9 Eylül 1944 tarihini “Halkın
Antifaşist Ayaklanması” ve “Sosyalist Devrim”in
yıldönümü olarak kutluyor ve bayram yapıyoruz.
Bu aslında, bize savaş ilan ettikten sonra ordusu
topraklarımıza giren bir ülkenin yardımıyla yapılan bir askeri darbeydi. Bulgaristan’da Stalin’in
Kızıl Ordu’suna tek bir kurşun atılmadı. Tersine,
bir kurtarıcı olarak coşkuyla karşılandı… Gerillalar “muzaffer bir edayla” dağlardan inip köylere
ve kasabalara girmeye başladılar; ellerinde kızıl
bayraklar ve dillerinde sloganları vardı: FAŞİZME ÖLÜM, HALKA HÜRRİYET!
O günlerde en çok kullanılan ve en çok duyulan
sözcük, ÖLÜM’dü.
[…] Ayaklanma falan yoktu; çünkü Vatan Cephesi hükümeti, hiç kan dökülmeden iktidarı ele
geçirmişti. Ama kan döken, yeni halk iktidarı,
“Kardeş Bulgar Ordusu çok yaşa!” Bu
Belgrad’lıların, komşularını karşılarken
kullandıkları slogandı. Bulgaristan, Eylül 1944Mayıs 1945 tarihleri arasında Hitler karşıtı
koalisyonun yanında İkinci Dünya Savaşı’na
katıldı. Bulgar ordusu, Yugoslav gerillaları ve
3. Ukraynalılar Cephesi’nin bir kısmıyla birlikte
Yugoslav, Macar ve Avusturya topraklarında
savaştı.
Vc alt bölümünün tamamına ilişki sorular:
İkinci Dünya Savaşı sonrasında ülkenizdeki politik sistem değişiklikleri nelerdir? Savaşın bitimini
izleyen on yıl içinde başka büyük politik değişiklikler oldu mu; olduysa neden oldu? Ülkenizdeki
durumu komşu ülkelerinkiyle kıyaslayın.
130
121-130 KEF-E.indd 130
9/23/08 2:43:13 AM
VI. BÖLÜM: SAVAŞIN ANISI
Bu bölümde savaş olaylarına farklı bir gözle, biraz mesafeli bakmayı deneyeceğiz. Buna imkân veren şey olayların üzerinden akıp geçen zaman ve anıların, hatırda kalanların ve söyleşilerin olayların
gerçekleştiği tarihten çok sonra belgelenmesi sonucunda bağlantıların kopuşudur. Bir süre sonra savaş
olaylarında yer alan kişiler deneyimlerini farklı bir ışık altında görebilir, olaylara farklı bir açıdan bakmayı
deneyebilir. Anlatıcının bakış açısını değiştirmesini izlemek ve bu değişimin nedenlerini (olayın tarihini
ve olay içindeki rolünü bilinçli olarak yeniden tarif etmek, anlatıcının politik tavrında ya da hayata bakışındaki değişiklik, anıların silinmesi, başkalarının etkisi vb.) bulmaya çalışmak ilginçtir.
Aşağıdaki kaynaklarda göreceğimiz başka türden bir mesafeli bakış da, gerçek, fiili olayların belgelerdeki haliyle sunulmasıdır. Bu mesafeli bakış en açık edebi eserlerde görülür. Bu eserler, belirgin olarak
ideolojik tonda yazılmış, inandırıcı olmaktan uzak, cansız, ak ve kara hikâyelerinden tutun, gerçekçi
anlatının sanatsal değerle örtüştüğü, derli toplu, çok yönlü anlatılara kadar, büyük bir çeşitlilik gösterir.
Bu yelpazenin çeşitli örneklerini ilerleyen sayfalarda bulabilirsiniz.
VI-1. İkinci Dünya Savaşı’nın yetim bıraktığı
Joze Pozar’la (1932, Slovenya doğumlu)
söyleşi
“Savaşı bir kabus gibi hatırlıyorum; ama ne yazık
ki gerçekti. Ama benim savaşla ilgili bütün anılarım, bir gün İtalyan askerlerin babam Joze’yi,
Brest’ten diğer beş köylüyle birlikte, alıp götürmeleri ve Podpec’te bir tutsak olarak kurşuna
dizmeleri olayının gölgesinde kaldı.
Gençlik anılarım acılarla dolu. O günlerde, hayat
çok zordu. Ben, kız kardeşlerim Milka ve Marija,
erkek kardeşim Marin, babam Joze ve annem
Ivanka ile birlikte küçük bir çiftlikte yaşıyordum.
Çiftçilik yaparak geçinmeye çalışıyorduk. Babam
araba yapımcısı olduğu halde, doğru düzgün bir
iş bulamıyordu. Hayatımız Brest köyündeki ve
çevresindeki başka ailelerin hayatıyla aynıydı.
Babamı alıp kurşuna dizmeleriyle her şey değişti
ya da belki parçalanıp dağıldı demeliyim. 1944’te
annem toplama kampına gönderilince işler daha
da zorlaştı. O zaman ben on iki yaşındaydım ve
ilk kez ailenin geçimi üzerime kalmıştı. Sonra
kız kardeşlerim Milka ve Marija’yı ve kardeşim
Martin’i Ljubljana’da oturan teyzem Alojzija Gruden yanına aldı; komşularımız da bana bakmaya
başladı. Annemin toplama kampından döndüğü
1945 yılına kadar orada kaldım… Hayat sürüyordu . Hepimiz bir şekilde yaşadık, idare ettik ama
ona ihtiyacımız olduğunda babamız yanımızda
olsaydı her şey mutlaka çok farklı olurdu… Ne
zaman Tomijelj’deki mezarına gitsem ve kendisine en çok muhtaç olduğumuz bir zamanda
öldürülmesini düşünsem, bugün bile dayanılmaz
bir acı duyuyorum.
“Ilegalcki Borec”, Ljubljana 2003.
131
131-143KEF-F.indd 131
9/23/08 2:43:57 AM
SAVAŞIN ANISI
Joze Pozar’ın anıları konusunda neler
söyleyebilirsiniz? İkinci Dünya Savaşı’ndaki
muazzam kayıpları düşünün ve onunkine benzer ne kadar çok hikâyenin olabileceğini hayal
etmeye çalışın…
VI-2. Fikret Demirağ’ın yarı biyografik
romanından bir bölüm
“Tarih 28 Nisan 1941’di. Yunanistan’a ayak basmamızın üzerinden yaklaşık bir ay ve orduya katılmamızın üzerinden de on bir ay geçmişti ve biz
esir alınmıştık. Yarımızdan fazlasının bütün askeri
hayatları boyunca bir atış bile yapmadığına inanmak zordu. Bunun nedeni, çoğu Kıbrıslının yedek
güç olarak tutulmasıydı.
Yolun kıyısına yaklaştığımızda kısa boylu bir Alman askeri çarptı gözümüze. Hayatta gördüğüm
ilk Alman askeriydi bu. Adamcağız bitkin ve aç görünüyordu. Onu özel ve üstün kılacak Nazi askeri
görüntüsünden eser yoktu. Onu özel kılan tek şey
elinde tuttuğu ve dağdan inen binlerce savaş esirinin üzerine doğrulttuğu makineli tüfekti.”
ben. Gerilla savaşlarında yaratılmıştı o tarih ama gerçeklerle oynamak ve onları kendi ihtiraslarına uygun
hale getirmek bazılarının işine geliyordu…
Buna bir diyeceğim yok ama, 1951-1954 yılları arasında biz hapse atıldığımızda, bazı insanlar ”bellek
zayıflığı” illetine yakalandılar ve geçmişlerini Parti ve
devlet hiyerarşisindeki bugünkü konumlarına uydurmak için, tarihsel gerçeği yanlış yorumlayıp sunmaya
ve uydurma kanıtlar üretmeye başladılar. Biyografileri daha havalı görünsün diye, Faşizme karşı silahlı
mücadele günlerinde, sanki mecburmuş gibi, hepsi
de büyük komutanlar olup çıktı! Bazıları gerçekten
yeterli devrimci tecrübe yaşadı; bu yüzden, 9 Eylül
öncesi hayatlarını bu kadar abartmalarına gerek yok.
Ama… insan işte!
Znepolski, s. 316.
Kimler tarihi yeniden yazıyor? Neden böyle
bir şeye gerek duyuyorlar?
G58. Borko Lazeski’nin bir fresk
kompozisyonu
“Report” no. 46, s. 14.
Savaş döneminde, Kıbrıs, Britanya
Krallığı’nın kolonisiydi. Birçok Rum ve
Türk Kıbrıslı “Kıbrıs taburları”na katıldı ve Nazi
Almanya’sına karşı savaştı. Birçoğu esir alındı
ve Almanya’daki kamplarda esir tutuldu.
Fikret Demirağ’ın şaşkınlığının nedeni
neydi? Alman askerini nasıl anlatıyor? Alman
askerinin “özel ve üstün” hiçbir özelliğinin olmayışına şaşırıyor. Neden o askerin “özel ve
üstün” olmasını bekliyor?
VI-3. Bulgar Partizan komutanı Dencho
Znepolski, İkinci Dünya Savaşı sonrasında
direniş tarihinin nasıl yeniden yazıldığını
anlatıyor
Üzerinden onlarca yıl geçtikten sonra, tarihin emirle
yeniden yazılamayacağına yürekten inanmış biriyim
Bu fresk kompozisyonu İkinci Dünya
Savaşı boyunca (1941-1945) Makedon halkının Ulusal Kurtuluş ve Antifaşist
Mücadelesi’ni anlatıyor.
132
131-143KEF-F.indd 132
9/23/08 2:43:57 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
G59. The Uzice Republic filminden bir
sahne
Bay Muhabir, o tarihte neler olduğunu müsaadenizle size anlatayım: 5. 6. 13. ve 15. Rumen Tümenleri ve 14. Tümen’in bir kısmı tamamen kuşatılmıştı. 11. Alman Kolordusu ve 1. Rumen Süvari
Alayı Don’un doğu yakasına geçmeye zorlanmış
ve 48. Alman Zırhlı Kolordusu imkânsız bir işe girişmiş ve bu da ‘Küçük Rommel’ lakaplı General
Heim’ın komutayı devralmasına neden olmuştu.
Düşman Oblivskaia’nın doğusundaki Cir’e ulaşmış
ve Stalingrad’taki birliklere destek sağlayan demiryolunu kesmiştir. Görebileceğiniz gibi, Bay Muhabir, bir felaket… Görüyorum ki, Bay Muhabir, siz
yalnızca yalan yanlış şeyler yazan Alman bildirisini
kopya ediyor, gazetenizin iki sütununu doldurmak
için o bildiriye bazı içi boş sözcükler ilave ediyorsunuz. Aldığınız para da sadece bu boş sözler için.
Şimdi fark ediyorum da, resmi savaş bildirilerinde
olduğu kadar hiçbir yerde gerçek bu kadar saptırılmaz…”
Sanatescu, s. 87-88.
Jugoslovenska Kinoteka, Belgrade [Yugoslav Film Kütüphanesi].
Bu film Belgrad’lı yapımcı Zika
Mitroviç’in eseridir. The Uzice Republic,
dönemi cilalayarak ve romantize ederek anlatan “Partizan filmleri”nin son döneminin tipik
örneklerindendir.
Askerlerin bakış açısıyla basında anlatılanlar arasındaki farklılıkları yorumlayın.
Basın gerçeği neden saptırıyor? Bu saptırışın
bir haklılık gerekçesi olabilir mi?
G60. Dorde Andrejeviç-Kun (1904-1964),
İnfaz, 1943
VI-4. General Ctin Sanatescu, cephe
hattındaki gerçeklerle bunun “kamu”ya
duyurulması arasındaki çelişkileri
anlatıyor (günlüğünden bir bölüm)
“15 Aralık 1942.
Bugün 23 ve 24 Kasım [1942] tarihli gazeteler
okunacak. Universul’un muhabiri şunu diyor: ‘Aşağı Don bölgesinde, günlerdir müthiş bir müdafaa
savaşı yürütmekte olan Rumen ve Alman birlikleri düşmanın tekrarlanan saldırılarını püskürttü ve
mevzilerine girmeyi başarmış ancak kuşatılmaktan
kurtulamamış bir süvari alayını yok etti.’ Bundan
daha veciz bir anlatım olamaz doğrusu. Eğer bir
alay gerçekten yok edilmişse, bu demektir ki, bu
cephede savaşan toplam Rus süvari gücünün on
ikide biri yok edilmiştir; çünkü üç süvari tümeni vardı toplam olarak.
Jugoslovenska grafika 1900-1950. Katalog izlozbe, Beograd,
decembar 1977-februar 1978 [Yugoslav Grafik Sanatı 1900-1950.
Sergi Katalogu, Aralık 1977-Şubat 1978]
Belgrad, 1977, Katalog. Nr. 12.
133
131-143KEF-F.indd 133
9/23/08 2:43:58 AM
SAVAŞIN ANISI
VI-5. Andjelka Martiç, Buluşma adlı kısa
hikâyesinde, Partizan babasını arayan bir
oğlan çocuğunu anlatıyor
“Kül olmuş evinden kalanlara sırtını dönerek, hızla ağaçlara doğru yürüdü. Ormanın içine girdikçe
tüfek sesleri de uzaklaşıyordu. Yakılan köy vadiye
kuruluydu. Çocuk son bir kez görmek için bile dönüp bakmadı köye. Bütün sevdikleri orada kalmıştı;
onları tekrar göremeyecekti ve bir kere daha seslerini duyamayacaktı.
Orman, hışırdayan yapraklarıyla dört bir yanını sarmıştı ve mahcup mahcup öten kuşların cıvıltılarını
duyabiliyordu; bu cıvıltılar garip bir şekilde uzaktan
gelen tüfek sesleriyle karışıyordu. Hedefi bu tüfek
sesleriydi. Orası Partizanların savaştığı yerdi ve bu
dünyada kalan tek yakını, babası onlarla birlikteydi.
Onu bulabilecek miydi? Bulmak zorundaydı, onu
bulmalıydı. O zaman onunla birlikte kalacak, babası
ona bir tüfek verecek ve o, ovadaki köyünün ve
dalları yüklü meyva ağaçlarının ortasındaki evinin
intikamını alabilecekti. […]
Çatışma şiddetini kaybediyordu. Belli belirsiz mırıltılar duydu. Partizanlar çok uzakta olamazdı. Tüm
benliğiyle babasıyla karşılaşmayı beklerken yüreği
heyecanla atıyordu...”
Partizanlarla karşılaştı ve…
“Bir süre sonra çocuk başını önüne eğmiş, savaş
alanından yeni getirilmiş ölü bir Partizan’ın başında
dikiliyordu. İri iri yaşlar yüzünden aşağıya süzülürken, sıska omuzları durmak bilmez hıçkırıklarla
sarsılıyordu. Partizan dostlar sessizce etrafında
dikiliyordu. Kimse onu avutmaya ve teselli sözcükleri fısıldamaya kalkışmadı. Ne işe yarayacaktı ki?
Acısı dindirilemezdi.
Sonra birden başını kararlılıkla salladı, kir pas içindeki elleriyle yüzündeki yaşları sildi ve babasının
üzerine eğildi. Ölü babasının elinde tuttuğu tüfeği
küçücük elleriyle kavramasıyla babasının çok kısa
bir süre önce komuta ettiği müfrezenin mevzilendiği tepeye doğru seğirtmesi bir oldu. Kimsenin onu
durduracak gücü yoktu.”
Martiç, s. 118-120.
Çocuklar için Partizan edebiyatı savaş sonrası Komünist Yugoslavya’da
ayrı bir edebi tarzdı. Bu tarzın önde gelen
temsilcilerinden biri de Andjelka Martiç’ti.
Buna benzer olayların gerçekten olduğunu düşünüyor musunuz? (Bir çocuk anne
ve babasını kaybediyor, Partizanlara katılıyor
ve bir savaşçı oluyor.) Olağandışı durumlarda
çocukların asker yapılmalarına izin verilmeli
midir? (Burada temel sorun, böyle bir şeyin
arzulanır bir şey olup olmadığı değil, böyle
bir şeye izin verilip verilmemesidir; bu gibi
şeylere izin veren Partizan komutanının eylemlerini anlayışla karşılamak doğru mudur?)
Andjelka Martiç’in hikâyesi idealize edilmiş
midir? Yorumlayın. III-2 alıntısı ile 22. resmi
karşılaştırın.
VI-6. Iakovos Kambanellis tarafından yazılan
bir şiir: Kaçak
KAÇAK
Yannos Ber kuzeyden,
Parmaklıklara dayanamaz
Kalbi kırılır, kaçar
Gider aşağı köylere.
Bir lokma ekmek verin, hanımefendi
Ve değiştirecek üst baş
Gidecek yolum uzun
Gölleri aşıp geçmeliyim.
Nereye gitse, nerede dursa
Kulağına aynı korkulu sözler çalınır
Bir ses, gizli bir ses der ki:
“Uzak, uzak durun kaçaktan.”
Ah, ne ölümcül yalnızlık
Bertolt Brecht’in eski ülkesinde
Yannis verilir SS’e
Götürülür kurşuna dizilmeye.
134
131-143KEF-F.indd 134
9/23/08 2:43:58 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Mauthausen, uluslararası tanınmış
bir müzik dehası ve Yunanistan’ın
yaşayan en büyük bestecisi olarak tanınan
Mikis Theodorakis’in bestelediği, Iakovos
Kambanellis’in bir şiiridir. Şiir 1965’te bestelenmiş ve 1966’da plağa okunmuştur. 1922
doğumlu Iakovos Kambanellis savaş sonrası
Yunan oyun yazarlığının yazarlarının büyüklerinden biri olarak kabul edilir. O ve bir arkadaşı
yakalanıp Mauthausen’e gönderilmiş ve iki buçuk yıl bu kampta yaşamıştır. Kambanellis’e
göre, Jannos Ber yakalandıktan sonra infaz
edilen bir Polonyalı’ydı.
Kaçak neler hissediyor? Kimse neden ona
yardım etmek istemiyor?
VI-7. Evelyn Waugh bir Partizan saldırısını
anlatıyor (savaş üçlemesi Sword of Honour
[Şeref Kılıcı] romanının son kısmından alıntı)
“Konvoy kırsal bir masal diyarına girdi; sanki geçen yıldan kalma bir suluboya tablonun içinden
geçiyordu. Parlak renkli, dizi dizi biberler sarkıyordu kulübelerin sayvanlarından. Tarlalarda çalışan
kadınlar bazen el sallayıp selam veriyor, bazen
başlarını eğip yüzlerini saklıyordu. ‘Kurtarılmış’
topraklarla yabancı işgali altında inim inim inleyen
bölge arasında gözle görünür bir fark yoktu.[...]
Bir saat geçmemişti ki, beton bina görüş alanımıza girdi. Bina blokuna yaklaşık 500 metre uzakta
bir yer seçildi. Dalların ve yaprakların iyice örttüğü
bu yerde, gözcüler rahat ve güven içinde bekleyebilirdi. […]
Saat dokuz buçuk civarı, alt tarafta bir yerde tüfek atışları başladı. Partizan generalinin canı fena
sıkılmıştı. [...]
Neler olup bittiğine bakması için sesin geldiği yere
bir Partizan gönderildi. Gözcü daha dönmeden
ateş kesilmişti. Gözcünün anlattıklarını General
Spitz’e aktardı tercüman: ‘Bir şey yok; bir kaza
olmuş.’
‘Böylece sürpriz baskın yapma şansımızı da yitirmiş olduk.’
Gözcünün söylediklerini duyan ve ne dediğini an-
layan De Souza, Guy’a (Waugh’un alter egosu)
dönüp, ‘Bu çıkagelen İkinci müfrezeymiş. Birinci
müfreze onların düşman olduğunu düşünüp ateş
açmış. Kimse vurulmamış ama müttefikimizin de
söylediği gibi, sürpriz baskın şansını yitirdik.’
Artık vadideki huzur sona ermişti. On beş dakika içinde önce tek tek, rasgele atışlar başladı;
bazıları bina blokunun siperlerinden, bazıları da
çevredeki mevzilerden ateş ediyordu. Sonra tam
onda, General Spitz’in hassas saatinin yelkovanı
on ikinin üzerine gelir gelmez, iki uçağın keskin
uğultusu (Britanya hava desteği) mavi gökyüzünü
yırtarak geldi. Uçaklar birbiri ardına daldılar. İlki,
hedefi şaşırıp bir grup saldırı gücünün gizlendiği
ormanda patlayan iki roket birden gönderdi. İkinci uçak tam isabet kaydetti. Gönderdiği iki roketi
de beton blokun tam tepesine indi ve uçuşan taş
topraktan bir bulut yükseldi binadan. Sonra makinelilerin sesi duyuldu. Yerdeki birlikleri acımasızca
takip edip tepelerine binen avcı uçaklarını Girit’ten
hatırlayan Guy, uçakların dönüşünü bekliyordu.
Ama önce görüntüleri sonra da sesleri kaybolup
gitti. Onları gözlemek için gönderilmiş hava gözlemcisi yanına gelmişti. ‘Güzel iş’ dedi adam, ‘tam
zamanında, tam hedefe.’
‘Hepsi bu mu yani?’ diye sordu Guy.
‘Hepsi bu. Şimdi sıra askerlerde (Partizanlar);
onlar bir şeyler yapabilir.’
Ama Partizanlar hiçbir şey yapmadı.
‘Görünüşe bakılırsa” diye açıkladı tercüman General Spitz’e, ‘saldırıyı ertelememiz gerekiyor.
Alman zırhlı birliği uyarıldı ve buraya doğru yola
çıkarıldı.’
‘Peki bu durumda adamlarınız ne yapar?’
‘Dağılırlar; bir Alman zırhlı birliği gelmeden önce,
onlar dağılır. Bizim birçok büyük zaferimizin sırrıdır
Waugh, s. 288-291.
bu.’ ”
Evelyn Waugh, Hırvatistan’daki (Topusko, Vis -Partizanlara gönderilen Britanya askeri misyonunda bir görevli
olarak) savaşa katılmış bir İngiliz yazardır.
Misyonun görevi durumu gözlemlemek ve
Yugoslavya’da Almanlarla gerçekte kimin
savaştığını (Partizanlar mı yoksa Çetnikler
mi?) Müttefiklere bildirmekti.
135
131-143KEF-F.indd 135
9/23/08 2:43:58 AM
SAVAŞIN ANISI
Savaşta Ne Yaptın Thanassis?, 1971
Savaş anlatımı olmanın dışında,
Waugh’un yazdıkları hangi edebi tarza (mizah,
öykü, macera…) girer? Metinden anlaşıldığı
kadarıyla, Partizanlarla yazar arasında ne tür
bir ilişki vardır? Bu parça tamamen uydurma
mı yoksa gerçek olaylara mı dayanıyor sizce?
Bu metni II-23’le kıyaslayın.
G61 ve G62. İkinci Dünya Savaşı üzerine
iki Yunan filminin afişi
İhanet, 1964
Soldatos, c. 1, s. 147.
Soldatos, c. 2, s. 4.
VI-8. Dobrica Cosiç’in ilk romanı Güneşten Çok
Uzakta’dan bir alıntı
olduğunu duymayı bile beklemeden ayakta kestirmeye başlamıştı.
Paul konuşmaya başladı:
‘Yoldaşlar, gündemimizde tek bir konu var: Bu durumda ne yapılmalıdır? Biz subaylar bir uzlaşma
sağlayamadık. Hepimizin ayrı bir görüşü var ve
göründüğü kadarıyla kimse fikrini değiştirmeye
yanaşmıyor. Durum budur…”
Paul konuşurken, Vuksan düşünüyordu: ‘Hepsi
eski Komünist ve lider kadro; nasıl olur da görüş birliğine varamazlar. Demek ki, içlerinden biri
oportunist… Kim acaba? Elbette, Profesör haklı:
Burada, Jastrebac’ta60 efendi biziz; neden üssümüzden kaçacakmışız ki?… Ama Gvozden apta-
“Bütün koşullar buluşmayı olağanüstü kılmak
için bir araya gelmişti. Zaman gece yarısında
durmuştu. Kar fırtınası azmış, sanki ölüm kendi
ölümüyle karşılaşmıştı. Birlik kuşatılmıştı. İnsanlar
aç ve bitkindi; huzursuz uykularını korku ve soğuk bölüyordu. Komiser onları uyandırdı ve subay
kulübesinde topladı. Oda duman doluydu. Parti
üyeleri, birbiri ardına ayakta dikilmiş, soğuktan
titreşiyor ve gecenin bu vakti toplanmaya karşı
mırıltılar halinde tepki gösteriyordu. Birbirlerine
dayanarak duruyorlardı ve bazıları gündemin ne
60
Orta Sırbistan’da bir dağ.
136
131-143KEF-F.indd 136
9/23/08 2:43:59 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
lın teki. Onun bu tipik küçük burjuva zihniyeti işte.
Bir adamın özel mülkiyeti var mı, devrimde ona
kesinlikle güvenemezsin. Bırakalım o yiyip içip
yatsın, Almanların gitmesini beklesin. Ona göre
ne var ki? O kraliyet mensubu biriydi… Garip!
[...] Çetnikler61 için kılını kıpırdatmayacak olduktan
sonra, bizim Morava62 ve Kopaonik’e63 gitmemizi
neden istesin ki? İnsanlar yanlış yönlendirildi ve
şimdi bizim karşımızdalar… Bu, savaş meydanından kaçmaktır…’
[…] Paul konuşurken, Gvozden ve başka bazıları
durmadan sözünü kesiyorlardı; bu yüzden Paul
birkaç kez onları sert bir şekilde azarlamak zorunda kaldı.
‘…Böyle Parti toplantısı olmaz; olmamalı! Bu
resmen mahalle kavgası! Bunların hepsi cezalandırılmalı ve biz de başka bir başkan seçmeliyiz… Birlik de parçalanacak yoksa. Dertleri ne
bunların? Hepsi panik içinde. Burası gevezeler
kulübü değil!’
[...] ‘Paul kesinlikle haklı! Bütün o saçma sapan
havza laflarını bir kenara bırakmalısınız. Nerede Alman işgali varsa, orası havzadır. […] Eğer
Jastrebac’ı terk edecek olursak, bu bölgenin politik kontrolünü tamamen kaybederiz. Halk da bizimle ilgili hayal kırıklığına uğrayacak. Draza’nın64
adamları kontrolü ele geçirecek ve bu da hepimizin sonu olacak…’ (s. 24, 25)
[...] ‘Partizanlara katıldığımda’ diye sürdürdü
sözlerini George, ‘şu dişsiz Vuksan bana dedi
ki: Ruslar havadan asker indirecek; her gece
onları bekliyoruz. Savaş bir ay sonra bitecek.
Birkaç gece, ne zaman Sovyet uçakları görünse, biz ateş yakmaya hazırdık. Yaz geçti, kırağı
düştü, sonra kara bulutlar sökün etti, ardından
kar göğsümüze geldi ama Moskova’nın etrafında burnunu çeken Hitler oldu. Şimdi durum ne?
diye soruyorum ben. Her şey bahara bitecek diyor.
Pekâlâ diyorum, St. George Günü’ne kadar
bekleyebilirim; hiç sorun yok.
Ama ben yine burada, Jastrebac’ta, dizlerime
kadar kara gömülmüş, bir kutup ayısı gibi bekliyorum hâlâ.’ (s. 42)
[…] ‘Vuk öksürüp boğazını temizledi ve titreyen
sesle kararı bildirdi:
‘Askeri mahkeme Yoldaş Gvozden’i ölüme
mahkûm etmiştir…
Sıralardan bir inleme yükseldi; bazıları duyulur bir
biçimde iç geçirdi. Vuk sanki birilerinin bir şeyler
söylemesini bekler gibi durdu, sonra devam etti:
‘Çünkü, eee, mücadelemizin en çetin noktasında,
birliğimiz içinde bir isyan çıkarmaya çalışmış ve
bu şekilde, eee, ihanet suçu işlemiştir. Evet, o
bir hain olmuştur… Bizim kararımız budur… oy
birliğiyle!’ […] Bu sözleri duyunca bir tek Gvozden çok daha fazla irkildi yerinde, başını kaldırıp
Vuk’a baktı; şaşkınlıktan nutku tutulmuş gibiydi.
[…] ‘Yeter!... Daha fazla oynamayın onurumla!’
Gvozden’in sesi kırılmış bir kılıç gibi gıcırdadı.
İki adım attı ileriye doğru, vücudunu dikleştirdi,
başını öfkeyle ve meydan okurcasına kaldırdı ve
sıralara dikti gözlerini; ardından, sakince, gergin
ve buz gibi bir sesle konuşmaya başladı:
‘Adalet hakkında tartışacak vaktimiz yok. Acele
etmelisiniz. Benimle vakit kaybetmemelisiniz..’ ‘...
Pekâlâ Yoldaşlar, içinizden iyi bir ceketi olmayan
biri benim koyun derisi paltomu alabilir.’ Rahat bir
hareketle üzerindeki paltoyu çıkardı Gvozden ve
sırada oturanlara doğru savurdu.” (s. 144)
Cosiç, s. 24, 25, 42, 144.
Yazar ve politikacı Dobrica Cosiç’in
(1921-) ilk romanı Güneşten Çok
Uzakta 1954 yılında basıldı; ilk ortaya çıktığında “ulusal kurtuluş savaşı ve devrim” edebiyatında bir yenilik olarak algılandı. Düşman
kuşatmasını yarmaya çabalayan bir Partizan
birliğinin askerleri olan romanın kahramanları
“korkusuz ve hatasız kahramanlar” değil, korkuları, kuşkuları, hatta ideolojik kuşkuları olan
sıradan insanlardı.
61
Komünistlerin öncülüğündeki Partizan hareketinin ülke içindeki başlıca politik ve askeri düşmanları olan işbirlikçi Kralcıların, Milliyetçi
Hareketin ve “Anavatandaki Yugoslav ordusunun üyelerine gündelik dilde verilen ad.
62
Orta Sırbistanda bir nehir.
63
Kuzey Sırbistan’da bir dağ.
64
General Dragoljub-Draza Mihailoviç, “Çetnik” hareketinin lideri.
137
131-143KEF-F.indd 137
9/23/08 2:43:59 AM
SAVAŞIN ANISI
Yazar bu birlikteki Partizanlar arası ilişkileri nasıl anlatmıştır? Bu sizce gerçekçi bir
anlatım mıdır? Açıklayınız.
G64. Guri Madhi’nin, bir Alman askeri
birliğine yapılan Partizan saldırısını
gösteren tablosu
G63. Fatos Haxhiu’nun İkinci Dünya
Savaşı’ndan bir sahneyi gösteren tablosu
Epopeja e Luftes Antifashiste Nacionalçlirimtare e Popullit
Shqiptar, 1939-1944
Bu tablolar size gerçekçi geliyor mu?
Açıklayınız.
.
Epopeja e Luftes Antifashiste Nacionalçlirimtare e Popullit
Shqiptar, 1939-1944.
VI-9. Aşağıdaki, Marin Preda’nın (1975 basımı)
Belirul kitabından alınma metin bir askerin
gözünden bir olayı anlatıyor. Bu anlatımdaki
gerçekçiliğe, idealizmin savaşın trajik
gerçekliğiyle karşılaşmasına dikkat ediniz.
Saat dörtte, birlik, başlarında komutanları, saldırıya geçti. Stefan da katıldı onlara. Kalbi gümbür
gümbür atıyordu. “Aman Tanrım!” diye düşündü
birden, “Şimdi burada ölebilirim.” Bu düşünce
o kadar yeni ve tazeydi ki, şaşırttı ve korkuttu
onu. Nasıl bir şeydi ölmek, artık var olmamak.
Ve hiç farkında olmaksızın, önünde, sağında ve
solunda, askerlerin düştüğünü, bazılarının bir
parçasının koptuğunu ve bazılarının kendilerini
yüzükoyun yere atıp dümdüz ovada boşu boşuna sığınacak bir siper aradığını görüyordu ister
istemez. İçgüdüsel olarak o da kendini yere attı
ve ancak o zaman önünde kesintisiz bir makineli
tüfek ateşinin her tarafı hallaç pamuğu gibi attı-
138
131-143KEF-F.indd 138
9/23/08 2:43:59 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
ğını fark etti. Yüzbaşı da birkaç adım gerisinde
yere kapaklanmıştı. Ateş durdu sonra.
“Haydi!” diye bağırdığını duydu komutanın, “İleri
atılın!”
Ve kendisi sıçrayıp koşmaya başladı. Silahlar
yeniden patlamaya başlayınca etrafa saçılmıştı
birlik ama birden düşman makineli tüfekleri yeniden, eskisinden daha da öfkeyle kurşun yağdırmaya başlayınca, askerler tekrar kendilerini
yere attılar.
“İleri, hücum!” diye bağırdı Yüzbaşı, ateş durduktan sonra.
Ama bu emre uyan kimse yoktu. Öfkeden deliye
dönen Yüzbaşı ağza gelmeyecek küfürler etmeye
ve tehditler yağdırmaya başladı. Nafile… Yüzbaşı
kükredi yeniden:
“Birlik, hücum, ileri!”
Sonra doğruldu yerinden Yüzbaşı ve koşmaya
başladı, askerler takip etsin diye kendisini. Askerler takip ettiler onu, ama bir kere daha düşmanın makineli tüfeğinin ateşine yakalandılar ve
Yüzbaşı karnına birkaç kurşun yedi. Yerde son
nefesini verirken, askerler onun ölüm hırıltılarını
ve bir türlü kalkıp yardıma gelmeyen sedyecilere ettiği küfürleri dinliyorladı. Yavaşça, kurtçuklar
gibi, askerler sürünerek, yarıdan fazlalarını bu
düz ovada ölü ya da yaralı bırakıp geri çekilmeye başladılar. Ellerinde sedyeleriyle sıhhiyeciler
görevlerinin başındaydı ama yaralıları cephe gerisine taşımalarına imkân yoktu; çünkü o kadar
çok yaralı vardı ki...
Preda, s. 394.
Bu anlatımda kahramanlıklarla dolu bir
savaş imgesi var mı? Askerler emirlere neden
uymuyorlar? Bu onları hain mi yapar? Böylesi
bir durumda, insan her zaman davranışlarını
kontrol edebilir mi? Yazarın bakış açısının, savaşanlardan birininkiyle benzerliğini nasıl yorumlarsınız? Neagu Djuvara ve Victor Budescu’nun
tanıklıklarını referans olarak alabilirsiniz.
G65. Gordan Mihiç’in metnine dayanarak,
Branislav Kerac ve Branko Plavsiç’in Balkan
Express’teki bir çizgi roman sayfası
“Stripoteka.”
Bu çizgi roman, 1980’lerde çok popüler olan filmlerin bir adaptasyonu olarak
ortaya çıktı ve ufak çaplı işler çeviren bir grup
hırsızın savaş deneyimlerini anlatmak için kara
mizahı kullandı. Hayatta kalmaya çabalayan bu
grubun üyeleri ister istemez direniş hareketinin
“özgün” birer üyesi oldular. Kırk yıl boyunca Yugoslav sinemasının ana temasını oluşturan bu
hiciv-mizah karışımı “Partizan Western” tarzı bir
yenilikti. Bu tarz, İkinci Dünya Savaşı’nın ideolojik ve politik olarak “cilalanmış” resmi tarihini,
uzun süredir kullanılmaktan artık iyice yıpranmış sanatsal yorumlanmasıyla birlikte, “yeniden
gözden geçirme” genel çabasının bir parçası
olarak da değerlendirilebilir.
139
131-143KEF-F.indd 139
9/23/08 2:44:00 AM
SAVAŞIN ANISI
VI-10. Dimitır Dimov’un Tütün adlı romanından
alıntılar
Varvara o kadar da kötü görünmüyordu; en azından birinin kendine bakması için gereken en temel
ihtiyaçların bile karşılanamadığı bu çetin koşullarda beklenebileceği kadar kötü değildi. Ama genç
kız, kişisel olarak bunu “kötü” kabul ediyordu. Son
çatışmada tarağını kaybettiğini hatırladığında, “Bir
cadı gibi görünüyor olmalıyım” diye düşündü acıyla…
Evet, sabrınız kalmıyor; hayatla ölüm arasındaki
o sonsuz salınım sizi tamamen bitiriyor. Bu tür bir
hayat bitirdi seni de; zafer yaklaştıkça sen de bitkin
ve huysuz biri olup çıktın; tam da taze ve çekici
olmak istediğin, bir parça aşk için yanıp tutuştuğun
şu zamanda. Her şeyini partiye feda ettin ama hayatın neşesini kaçırdın. Partizan hayatı kişiye inanılmaz bir gerginlik yükler ve kişilerden insanüstü
bir fedakarlık ister. Şimdiye kadar iyi idare ettin
ama sadece aklınla başardın bunu. Çatışmanın,
tedirginliğin, şeylerdeki ve insanlardaki, onların
gelişmelerine de neden olan, büyük ikiliği kabul
etmekteki beceriksizliğinin kaynağında bu var…
[…] “İktidarı ele geçiriğimizde ne yapacaksın?”
“Parti neyi emrederse onu.”
Ben kendim, giyineceğim… Yapacağım ilk iş yıkanmak ve giyinmek olacak… Ve bir ucube gibi
görünmeyeceğim! [...] Komünistler hayatı sevmeli.
[…] Hayatı, sen insanlara hoş gelirsen, temiz ve
düzenli olursan seversin…
[…] Şimdi o (Irina) soğuk yıldızlarla dolu gökyüzünün altında, kendini sükunetin ve Chamkoriya
çamlarının kucağına bırakmak ve olacak her şeyi
kayıtsızca beklemek istiyordu. Çünkü ne olursa
olsun, artık dokunulmazdı. Eski dünyanın fiziksel
yıkımı onu ilgilendirmiyordu ve yenisi de korkutmuyordu. Dışarıda kimsenin el atamayacağı yatırımları vardı ve bu gece Komünistlerin kadınlardan
intikam almayacağına inandırmışlardı onu. Yine de
kaçamayacağı başka bir şeyin varlığının bilincindeydi; bu sağlığını kaybetmesinden ya da açların
intikamından daha dehşet verici bir şeydi. Bu içsel yıkımdı. Şimdi birden kasvetli bir duyarsızlığa
dönüşen, o zamana kadar yaşadığı her şeyin, o
geceki korkusunun külleriydi…
[…] Bu basit bir gerçekti! […] Irina’nın gerçekçi,
soğukkanlı ve güçlü zihni onu kabul etmekten korkmamıştı ve bu sayede hemen öfke ya da panikten
arınabilmişti. Bu arada yüzlerce bahtsız kadın, çocuk gibi ağlıyor, ayılıp bayılıyordu çünkü halıları
çamurlu asker botlarıyla çiğneniyor ya da geniş ve
ferah evleri evsizlerle dolduruluyordu. Fark edemiyorlardı ki, bu hayatın karşı konulmaz yasasıydı;
hayat karşılıklı olarak birbiriyle bağlantılı olaylardan örülmüştü ve birilerinin asalakça varoluşları
ötekileri kaçınılmaz olarak öfkeyle ayaklanmaya
kışkırtacaktı…
Dimov, s. 564-569, 628, 667.
Dimitar Dimov (1909-1966): Tanınmış
Bulgar yazar ve oyun yazarı; veterinerlik
eğitimi almış ve bu alanda kırktan fazla bilimsel
makale yayımlamıştır. En bilinen romanı Tütün
1951 yılında yayımlandı. Bulgar Komünist Partisi
liderlerinin talepleri doğrultusunda, roman yeniden gözden geçirilip direniş hareketi içinden insanlardan birçok yeni karakter eklenmiştir. Edebiyat dışı müdahalelere rağmen, Tütün kuşaklar
boyu Bulgarların en gözde eseri olagelmiştir.
Yukarıdaki alıntılar, birbirine taban tabana zıt iki
kadının –Partizan Varvara ve üst sınıfa mensup
Irina- İkinci Dünya Savaşı sonundaki psikolojik
tutumlarını gösteriyor.
Bu iki kadın, savaşın bitmesiyle birlikte
hemen hayatlarının nasıl değişeceğini hayal
ediyor? Sonuçta neyin olacağını umuyorlar? Bu
iki kadın hangi yönlerden birbirine benziyor?
VI-11. Kıbrıslı Türk Kemal Recep Susuzlu,
Kıbrıslı Rum lider Glafkos Klerides’le65 birlikte
geçirdiği savaş esirliği günlerini anlatıyor
Şubat 1942’de, kampa geldiğimizde, gömlek-
65
İkisi de Selanik’te savaş esirlerinin tutulduğu Stalag Kampı’na (yetkisiz ve düşük rütbeli subayların tutulduğu bir Alman esir kampı)
gönderilmiştir. Susuzlu, Stalag’ta yaşadıklarını 1993 yılında Yeni Demokrat gazetesinde yazmıştır.
140
131-143KEF-F.indd 140
9/23/08 2:44:00 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
lerimizin sırtı çoraplarımızın ise bilek kısmına
kırmızı bir üçgen damga vuruldu. Bu, kamptan
kaçan bir mahkûmu tespit etmek amacıyla yapılan bir uygulamaydı. Kızılhaç hâlâ hayatta
olduğumuzu başkalarına bildirelim diye kartlar
dağıtıyordu. Kim inanırdı ki böyle bir şeye?
Kamp, dikenli tellerle barakalara bölünmüştü. Karşımızdaki barakada Havacı personel
kalıyordu. Aramızdaki dikenli tellere rağmen
onlarla iyi ilişkilerimiz vardı. Havacı Pilot Glafkos Klerides de onlar arasındaydı. Bize, bizim
tarafa geçmek istediğine ve tanınmamak için
bizden birinin kıyafetine ihtiyacı olduğuna dair
haber gönderdi. Sonra dikenli telleri kesti ve
bizim tarafa geçti. Gelir gelmez, Kıbrıslıların
özgül sorunlarına çözümler bulmak amacıyla hemen bir örgüt oluşturdu. Seçim yapıldı
ve o başkan seçildi. Glafkos Klerides bütün
Kıbrıslılardan, ben de bütün hastalardan sorumluydum.”
G66. Arnavutluk filmi Şafak Sökerken’den
bir sahne
Hoxha, s. 160-161.
Ulus Irkad, s. 15-16.
Bu resim İkinci Dünya Savaşı’nı konu alan (1971’de Tiran’da yapılmış) Şafak Sökerken adlı
sinema filminden bir sahneyi gösteriyor. Burada Partizanlarla Alman askerleri karşı karşıya
geliyor. İlginçtir ki, İkinci Dünya Savaşı’na ilişkin bütün filmlerde Alman askerleri sayıca Partizanlardan
çok üstündür ama sonunda her zaman Partizanlar kazanır. Resimde bu çok iyi görülmektedir.
Bu resmi VI-7 metniyle kıyaslayın.
VI. Bölüm’ün tamamına ilişkin sorular:
Büyükanneniz ya da büyükbabanızla savaş zamanı yaşadıkları konusunda bir söyleşi yapın. Resimleri
çözümleyin: Resimlerde ne görüyorsunuz? Resimleri yorumlayın ve kısa bir deneme yazın. Hiç savaş
zamanına ait mutlu bir anısını anlatan bir yazar biliyor musunuz?
141
131-143KEF-F.indd 141
9/23/08 2:44:01 AM
SAVAŞIN ANISI
İkinci Dünya Savaşı’yla bağlantılı Ulusal Bayram günleri
Ülke
Tarih
Tatil
Özellik
29 Kasım
Kurtuluş Günü
Almanlardan kurtuluş (1944)
Bosna ve Hersek
25 Kasım
Milli Bayram/Gün
ZAVNOBIH’ın (Partizan
Parlamentosu) ilk oturumu
(1943)
Bulgaristan
-
-
-
Hırvatistan
22 Haziran
Antifaşist Mücadele
Günü
Ayaklanmanın başlangıcı
(1941)
Kıbrıs Rum toplumu
28 Kasım
Ochi (“Hayır”) Günü
Yunanistan’ın İtalya
ültimatomunu reddetmesi
(1940)
Makedonya
11 Kasım
Ayaklanma Günü
Ayaklanmanın başlangıcı
(1941)
Yunanistan
28 Kasım
Ochi (“Hayır”) Günü
Yunanistan’ın İtalya
ültimatomunu reddetmesi
(1940)
Romanya
-
-
-
Slovenya
27 Nisan
Direniş Günü
Kurtuluş Cephesi’nin kuruluşu
(1941)
Sırbistan ve Karadağ
-
-
-
Türkiye
-
-
-
Arnavutluk
142
131-143KEF-F.indd 142
9/23/08 2:44:01 AM
HARİTA 2: İkinci Dünya Savaşı Sonrasında Güneydoğu Avrupa
Uluslararası sınırlar, 1947
Sovyet ve Yugoslav
cumhuriyetlerinin sınırları
Müttefik askeri sektörlerinin sınırları
Özerk bölge sınırları
Müttefik askeri sektörleri
Amerikan
Britanya
Uluslararası sınırlar, 1938
Fransız
Polanya'nın “geri kazandığı
topraklar”
Sovyet
143
131-143KEF-F.indd 143
9/23/08 2:44:01 AM
Kaynakça
Ayhan Aktar, Varlık Vergisi ve Türkleştirme
Politikaları, İstanbul 2000.
Ta aetopoula. Anagnostiko tritis kai tetartis taxis
[Küçük kartallar. Üçüncü ve dördüncü sınıflar için ders
kitabı], 1944, der. 'Eleftheris Elladas', yeniden basım.
Nisim Albahari vd. (der.), Sarajevo u revoluciji
[Devrimde Saraybosna], Saraybosna 1979.
Julian Amery, Sons of the Eagle: A Study in
Guerrilla War, Londra 1984.
Bashkimi ["Birlik"], Haziran 1944.
Bleiburg, bir yazarlar grubu, editör Marko Grciç,
Zagreb 1990.
Uzaktı], Belgrad 1963.
Vladimir Dedijer, Novi prilozi za biografiju Josipa
Broza Tita I-II [Josip Broz Tito’nun Yeni Biyografisi
İçin Yeni Bulgular I-II], Rijeka-Zagreb 1981.
Deportarea etnicilor germani din Romania in
Uniunea Sovietica (1945), [Alman Kökenli Rumenlerin
Sovyetler Birliği’ne Sürgünü (1945)], der. Hannelore
Baier, Braşov 1994.
Dimitar Dimov, Тютюн (Тütün), Sofya 2000.
Dobri and Elena Djurov Мургаш. Мемоари,
[Mourgash. Anılar], Sofya 1983.
Branislav Bozoviç, Beograd pod komesarskom
upravom 1941 [Komiserler Konseyi Yönetimi’nde
Belgrad 1941], Belgrad 1998.
Dokumenti za borbata na makedonskiot narod
za samostojnost i nacionalna drzava, tom vtori,
[Makedon Halkının Bağımsız Holocaust ve Ulusal
Bir Devlet Kurma Mücadelesi Üzerine Belgeler,
II],Üsküp1981.
Branislav Bozoviç, Poruke streljanog grada
[Mahvolmuş Şehirden Mesajlar], Belgrad 1961.
Dragojlo Dudiç, Dnevnik 1941 [Günlük 1941],
Belgrad 1957.
Don Pietro Brignoli, Sveta masa za moje ustreljene
[Perişan Halk İçin Kutsal Ayin], Gorica 1995.
Polychronis K. Enepekidis, To Olokaftoma
ton Evraion tis Ellados 1941-1944 [Yunanistan
Yahudilerinin Soykırımı 1941-1944], Atina 1996.
България - своенравният съюзник на
Третия райх, [Bulgaristan- Üçüncü Reich’ın İdare
Edilemez Müttefiki], Sofya 1992.
Хрестоматия по история на България 19441948 [Bulgaristan Tarihine İlişkin Seçme Parçalar
1944-1948], Sofya 1992.
Nicholas J, Costa, Shattered Illusions, Albania,
Greece and Yugoslavia, New York 1998.
Ivan Cvitkoviç, Ko je bio Alojzije Stepinac [Alojzije
Stepinac Kimdi?], Saraybosna 1986.
Dobrica Cosiç, Daleko je sunce [Güneş Çok
Feridun Cemal Erkin, Dışişlerinde 34 Yıl: AnılarYorumlar, Ankara 1980.
Evreii din Romania intre anii 1940-1944, I.
cilt: Legislatie antievreiasca [1940-1944 Yılları
Arasında Romanyalı Yahudiler, I. cilt: Antisemit
Yasalar], der. Lya Benjamin, Bükreş 1993.
Evreii din Romania intre anii 1940-1944, II. cilt
[1940-1944 Yılları Arasında Romanyalı Yahudiler,
II. cilt], der. Lya Benjamin, Bükreş, Hasefer, 1996,
b. 44.; b. 98.
Tone Ferenc, Okupacijski sistemi na
144
144-152 BIBLIOGRAFIA.indd 144
9/26/08 12:26:54 PM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Tone Ferenc, Okupacijski sistemi na
Slovenskem [Sloven Topraklarında İşgal
Sistemleri], Ljubljana 1997.
Izvori za Osloboditelnata vojna i Revolucija vo
Makedonija, 1941-1945 [Makedonya’da Kurtuluş
Savaşı ve Devrim Kaynakları, 1941-1945], I. cilt, 3.
kitap, Üsküp 1970.
Hagen Fleischer, Stemma kai svastika. I Ellada
tis Katochis kai tis Antistasis 1941-1944, II. cilt
[Taç ve Svastika. İşgalde ve Direnişte Yunanistan
1941-1944, II. cilt], Atina 1995.
Ulus Irkad, Cypriots Together in the Second
World War, çev. Metin Kemal, “Friends of Cyprus
Report”, No. 46, güz 2003.
Giomtov Giakoel, Apomnimonevmata 19411943 [Anılar 1941-1943], Selanik 1993.
Ilija Jakovljeviç, Konclogor na Savi [Sava
Nehrindeki Toplama Kampı], Zagreb 1999.
Ivo Goldstein, Holokaust u Zagrebu [Zagreb’de
Holocaust], Zagreb 2001.
Fikreta Jeliç-Butiç, Cetnici u Hrvatskoj 19411945 [Hırvatistan’da Çetnikler 1941-1945], Zagreb
1986.
Hitlers Weisungen für die Kriegsfürung 19391945 (der. W. Hubatsch).
Josip Horvat, Prezivjeti u Zagrebu. Dnevnik
1943-1945 [Zagreb’de Hayatta Kalmak. Günlük
1943-1945], Zagreb 1989.
Josip Horvat, Hrvatski mikrokozam izmedu
dva rata (1919-1941) [İki Savaş Arasında
Hırvatistan Mikrokozmozu (1919-1941)]; u Rad
Jugoslavenske akademije znanosti i umjetnosti
[Yugoslav Bilim ve Sanat Akademisi Çalışması],
Zagreb 1983.
Hylli i Drites ["Işık Yıldızı"], The Oriental
Catholic Mission in Lushnje, Aralık 1940, 601.
Demir D. Hysolli, Life of Death for Freedom,
USA 1995.
Konstantin Katzarov, 60 години живяна
история [60 Yıllık Yaşayan Tarih], Sofya 1993.
Danail Krapchev, Избрани статии, [Seçme
Makaleler], Sofya 1992.
Jure Kristo, Sukob simbola, politika, vjere i
ideologije u Nezavisnoj Drzavi Hrvatskoj [Bağımsız
Hırvatistan Devleti’nde Sembol, Politika, Din ve
İdeoloji Savaşları], Zagreb 2001.
Bogdan Krizman, Pavelic i ustase [Paveliç ve
Ustaşalar], Zagreb 1978.
Fitzroy MacLean, Rat na Balkanu [Balkan
Savaşı], Zagreb 1964.
"Magazin istoric" ["Tarih Dergisi"], Bükreş,
Kasım 2002.
John Iatridis (der.), I Ellada sti dekaetia 19401950. Ena ethnos se krisi [1940-1950 Yılları
Arasında Yunanistan. Bunalım İçindeki Bir Ulus],
Atina 1984.
Agnes Jensen Mangerich, Albanian Escape:
The true story of U.S. army nurses behind enemy
lines. The University Press of Kentucky 1999.
"Ilegalcki Borec" [Yeraltı Savaşçısı], Ljubljana
2003.
Georgi Manav, Черната скала [Kara Kaya],
Sofya 1997.
Istoria tou Ellinikou Ethnous [Yunan Ulusu
Tarihi], XVI. cilt, Atina, Ekdotiki Athinon, 2000
Andelka Martiç, Vuk na Voeinskoj cesti [Vocin
Yolundaki Kurt], Zagreb 1971.
145
144-152 BIBLIOGRAFIA.indd 145
9/23/08 2:44:36 AM
KAYNAKÇA
Mark Mazower, Stin Ellada tou Hitler. I empeiria
tis Katochis [Hitler’in Yunanistan’ında. İşgal
Deneyimi], Atina 1995.
Memoari patrijarha srpskog Gavrila [Sırp Patrik
Gavrilo’nun Anıları], Belgrad 1990.
Minoritati etnoculturale. Marturii documentare.
Tiganii din Romania (1919-1944) [Etnik-Kültürel
Azınlıklar: Rumen Romanları (1919-1944). Tanıklık
Belgeleri] der. L. Nastasa, A. Varga, C. A. Andreescu,
Cluj Napoea 2001, b. 339.
Bogdan Murgescu vd., Istoria Romaniei in texte
[Okul Kitaplarında Romanya Tarihi], Bükreş 2001.
E.C.W. Myers, Greek Entanglement, Londra
1985 (ilk baskı: 1955).
Braşov Milli Arşivi, Bod Belediye Binası, dosya
76/1944, n. 83.
Kosta Nikoliç, Strah i nada u Srbiji 1941-1944:
Svakodnevni zivot pod okupacijom [Sırbistan’da
Korku ve Ümit, 1941-1944: İşgal Altında Günlük
Yaşam], Belgrad 2002.
"Novo vreme" [Yeni Zaman], 25 Eylül 1942.
James O'Donnel, A coming of age: Albania
under Enver Hoxha, New York 1999.
Faik Okte, The tragedy of the Turkish Capital
Tax, Croom Helm Limited 1987.
Ivor Porter, Operatiunea Autonomus [Özerk
Operasyon], Bükreş 1991.
John Ivan Prcela, Drazen Zivit, Hrvatski
holokaust [Hırvatistan’da Yahudi Soykırımı], Zagreb 2001.
Marin Preda, Delirul [Vahşet], Krakov 1975.
Enver Redziç, Muslimansko autonomastvo i 13.
SS divizija [Müslüman Özerklik Hareketi ve 13. SS
Alayı], Saraybosna 1987.
Bozo Repe, Sodobna zgodovina. Zgodovina za
4. letnik gimnazij [Çağdaş Tarih. Dördüncü Sınıflar
İçin Tarih Kitabı], Ljubljana 2002.
Bozo Repe, Cveto Kobal ile mülakat (video),
Memorial Center Mauthausen.
Boza Repe, Nasa doba [Bizim Zamanımız],
Ljubljana 1996.
Milan Ristoviç (der.), Report of the chef rabbi
of Yugoslavia, Dr. Isak Alkalaj, on the events
in Yugos/avia between end March and end
June 1941: "Nasi dozivljaji i utisci o pos/ednjim
dogadajima u Jugoslaviji" [Yugoslavya’daki son
olaylar üzerine deneyimlerimiz ve izlenimlerimiz]
"Tokovi istarije", 1-2/1997, s. 181-182.
Constantin Sanatescu, Jurnal [Günlük], Bükreş
1993.
Emil Sattolo, Tragom istine [Gerçeğin İzinde],
Nova Gradiska 2002.
Branko Petranoviç, Momcilo Zecevit,
Jugoslavija 1918-1988, tematska zbirka
dokumenta
[Yugoslavya 1918ğ 1988, tematik kaynak
derlemesi], Belgrad 1988.
Ioan Scurtu vd., Istora Romaniei intre 19181944 (culegere) [1918-1944 Arasında Romanya
Tarihi (derleme)], Bükreş 1982.
Stoyan Petrov-Chomakov, Духът на
дипломацията [Diplomasinin Ruhu], Sofya 2002.
Stanford J. Shaw, Turkey and the Holocaust,
London 1993.
"Politika", 28 Mart 1941.
David Smiley, Albanian Assignment, Londra
1984.
146
144-152 BIBLIOGRAFIA.indd 146
9/23/08 2:44:36 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
"Srpski narod" [Sırp Milleti], 3 Haziran 1942.
Ivan Stanchov, Дипломат и градинар [Bir
Diplomat ve bir Bahçıvan], Sofya 2000.
Ivan Sibl, Sjecanja 1-3 [Anılar 1-3], Zagreb
1986.
Rastislav Terzioski, Denacionalizatorskata
dejnost na bugarskite kulturno-prosvetni institucii
vo Makedonija [Makedonya’da Bulgar Eğitim
ve Kültür Kurumlarının Ulusal Nitelikleri Silme
Faaliyetleri], Üsküp 1974, sonrası: KPJ Tarih Arşivi,
VII. cilt, Belgrad 1951.
Борбата на българския народ в защита и
за спасяване на българските евреи по време
на Втората световна война [İkinci Dünya
Savaşı Süresince Bulgar Halkının Bulgaristan’daki
Yahudileri Kurtarma ve Kollama Mücadelesi],
Sofya 1978.
Оцеляването. Сборник документи 19401944 [Hayatta Kalış. 1940-1944 Belgelerinden Bir
Derleme], Sofya 1995.
Tito Churchill: Strogo tajno [Tito – Churchill:
Tamamen Gizli], der. B. Biber, Zagreb, Ljubljana
1981.
Ivan Venedikov, По делата им ще
ги познаете [Onları Yaptıkları İşlerden
Tanıyacaksınız], Sofya 1993.
Aleksandar Vojinoviç, Ante Pavelic, Zagreb
1988.
Evelyn Waugh, The End of the Battle ("Sword of
Honour" üçlemesi), Boston/New York/Londra 2000.
Ahmed Emin Yalman, Yakın Tarihte
Gördüklerim ve Geçirdiklerim III. cilt, İstanbul 1970.
Zbornik dokumenata i podataka o NOR
naroda Jugoslavije. tom XIV, knjiga 1. Dokumenti
cetnickog pokreta Draze Mihailovica 1941-1942
[Yugoslav Ulusal Kurtuluş Hareketinin Mücadelesi
Üzerine Belgeler ve Olgular. Draza Mihailoviç’in
Çetnik Hareketi Üzerine Belgeler, kitap no. I],
Belgrad 1981, belge no. 34
Zarko Zgonjanin, vd. (der.), Kozara u
Narodnooslobodilackom ratu. Zapisi i sjecanja.
Knjiga sesta. [Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda Kozara.
Metinler ve Anılar. Kitap VI], Belgrad 1978.
Zlocini fasistickih okupatora i njihovih
pomagaca protiv Jevreja u Jugoslaviji
[Yugoslavya’da Faşist İşgalciler ve Suçortaklarının
Yahudilere Karşı İşlediği Suçlar], Belgrad 1952.
"Tomori", 6 Ağustos 1940, 2; 11 Ağustos1940, 2.
Dencho Znepolski, Посмъртна изповед [Ölüm
Sonrası Bir İtiraf], Sofya 1998.
Stajko Trifonov, Българският национален
въпрос 1919-1944 в: Нови студии по българска
история 1918-1948 [Bulgaristan Ulusal Sorunu
(1919-1944), Bulgar Tarihi Üzerine Yeni Makaleler
1918-1948], Sofya 1992.
Zenite od Makedonija vo
Narodnooslobiditelnata vojna [Ulusal Kurtuluş
Savaşı’nda Makedonya Kadınları], Üsküp 1976.
"Universul", 79/203. 1942, s.4; 5/01. 1942, s.
1; 291/28.10. 1944; 44/15. 02.1942; 318/26. 11.
1944.
Vladimir Zerjaviç, Opsesije i megalomanije oko
Jasenovca i Bleiburga [Jasenovac ve Bleiburg
Hakkında Takıntı ve Megalomanlık], Zagreb 1992.
Riki Van Bouschoten, Anapoda chronia.
Syllogiki mnimi kai istoria sto Ziaka Grevenon
(1900-1950) [Zor Yıllar: Ziaka Grevenon’da Kolektif
Hafıza ve Tarih (1900-1950)], Atina 1997.
Görseller çin Kaynakça
"Akbaba", 24 Ağustos 1939.
Belgrad Şehir Arşivi
147
144-152 BIBLIOGRAFIA.indd 147
9/26/08 12:26:54 PM
KAYNAKÇA
Beograd, Naradna biblioteka Srbije. Zbirka
piakata (Belgrad, Sırbistan Ulusal Kütüphanesi,
Poster Koleksiyonu).
Jugoslovenska Kinoteka, Belgrade [Yugoslav
Film Kütüphanesi].
"Karikatur", 24 Eylül 1942.
Rıfat Bali, Musa'nın Evlatları, Cumhuriyet'in
Yurttaşları, İstanbul 2003.
Hırvat Tarih Müzesi
Cumhuriyet Ansiklopedisi II. cilt (1941-1960),
İstanbul 2002.
Vladimir Dedijer, Dnevnik, 1941-1942 [Günlük,
1941-1944], 2. basım, Belgrad 1951.
Epopeja e Luftes Antifashiste Nacionalçlirimtare
e Popullit Shqiptar, 1939-1944. [Arnavutluk
Halkının Antifaşist Ulusal Kurtuluş Mücadelesi
Destanı, 1939-1944], Tiran 1980.
Hagen Fleischer, Stemma kai svastika. I EIlada
tis Katochis kai tis Antistasis 1941-1944, II. cilt [Taç
ve Svastika. İşgalin ve Direnişin Yunanistan’ı 19411944, 2 cilt]. Atina 1995.
Devlet Arşivleri Galerisi, Zagreb.
Abaz Hoxha, Filmi Artistik Shqiptar 1957-1984
[Arnavutluk Sanatsal Filmleri, 1957-1984], Tiran,
1987.
Istoriki kai Ethnologiki Etaireia tis Ellados
(lEEE), To epos tou '40. Laiki eikonographia [40’lar
Destanı. Popüler İkonografi], Atina 1987.
Istorijski Arhiv Beograda, Zbirka fotografija
[Belgrad Tarih Arşivi, Fotoğraflar Koleksiyonu].
Istorijski Arhiv Beograda, Uprava Grada
Beograda [Belgrad Tarih Arşivi, Belgrad Şehir
Yönetimi], SP III-48, k 157/15, 25 Eylül 1941.
Jugoslovenska grafika 1900-1950. Katalog
izlozbe, Beograd, decembar 1977 -februar 1978
[Yugoslav Grafiği 1900-1950. Sergi Kataloğu,
Aralık 1977 -Şubat 1978] Belgrad, 1977.
Jure Kristo, Sukob simbola, politika, vjere i
ideologije u Nezavisnoj Drzavi Hrvatskoj [Bağımsız
Hırvatistan Devleti’nde Semboller, Politika, Din ve
İdeolojiler Savaşı], Zagreb 2001.
Natasa Matausiç, Jasenovac 1941-1945,
Zagreb 2003.
Slobodan D. Milosevic, Izbeglice i preseljenici
na teritoriji okupirane Jugoslavije 1941-1945 [İşgal
Altındaki Yugoslav Topraklarında Göçmenler ve
Yeniden Yerleşimciler 1941-1945], Belgrad.
Zagreb Şehir Müzesi.
Atina Ulusal Tarih Müzesi.
Sırbistan Milli Kütüphanesi, Belgrad.
Kosta Nikoliç, Nemacki ratni plakat u Srbiji
1941-1944 [Sırbistan’da Alman Savaş Posterleri
1941-1944], Belgrad 2001.
"Novo vreme" ["Yeni Zaman"], Belgrad, 16 Eylül
1942.
www.pavelicpaoers.com
Branko Petranoviç, Nikola Zutiç (ur.), 27. mart
1941. Tematska zbirka dokumenata [27 Mart 1941.
Tematik Belge Koleksiyonu], Belgrad 1990.
Giannis Soldatos, Istoria tou Ellinikou
Kinimatografou [Yunan Sinema Tarihi] I. ve II. cilt,
Atina, 1999. "Stripoteka" .
The Jews of the Ottoman Empire and the
Turkish Republic, Londra, New York 1993.
"Universul", Bükreş, no. 30, 1 Şubat 1942; 15
Mayıs1942; no. 272, 5 Ekim 1942; no. 281, 14
148
144-152 BIBLIOGRAFIA.indd 148
9/23/08 2:44:36 AM
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI
Ekim 1942; no. 249, 12 Eylül 1943; 6 Ekim 1944;
26 Ekim1944.
Aleksandar Vojinoviç, Nije sramota biti Hrvat ali
je peh [Hırvat Olmak Utanılacak Bir Şey Değil Ama
Talihsizliktir], Zagreb 1999.
Atina Savaş Müzesi. Britanya Koleksiyonu.
Zlocini fasistickih okupatora i njihovih
pomagaca protiv Jevreja u Jugoslaviji [Faşist
İşgalciler ve İşbirlikçilerinin Yugoslavya’da
Yahudilere Karşı İşlediği Suçlar], Belgrad 1952.
Haritalar çin Kaynakça
Harita 1: İkinci Dünya Savaşı, 1939-1942 Harita 50 (s.178): Paul Robert Magocsi, Historical
Atlas of Central Europe, (University of Washington
Press, 1993, 2002).
Harita 2: İkinci Dünya Savaşı Sonrasında
Güneydoğu Avrupa - Harita 52 (s.186) : Paul
Robert Magocsi, a.g.e.
149
144-152 BIBLIOGRAFIA.indd 149
9/23/08 2:44:36 AM