(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

Academia.eduAcademia.edu
‘NAZİ YANLISI’ BAĞIMSIZ HIRVAT DEVLETİ VE USTAŞA ÖRGÜTÜ Burhan ERDOĞAN* (* ) TÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi Ve Uluslararası İlişkiler ABD Yüksek Lisans Öğrencisi ÖZET Balkan yarımadasında yaşayan halkaların birbirleri ile olan ilişkilerini şekillendiren temel unsurlardan bazıları din ve dil farklılıkları olduğu gibi tarihlerinde kurmuş oldukları devletlerle bu devletlerin halklarına karşı işledikleri suçlarda olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Yaşanılan bu trajedilerin oluşumunda da 20. yüzyılda son şeklini alan ‘ırkçılık’ ideolojisinin devletlerde ve halklarda zemin bularak yönetim erkini eline geçirmesinde de bu ideolojinin olduğu bir gerçektir. Özellikle Katolik Milliyetçiliğinin Balkanlarda ki bayraktarı olan Hırvatlar bu durumdan en fazla nasiplenen millet olmuşlardır. Zira Yugoslavya Krallığı’nın fiilen son bulması ve Alman-İtalyan Faşist iktidarlarının güçlenmesi ile kendine meşru zemin bulan Ustaşa Örgütü Balkan ırkçılığının Balkan Yarımadası’ndaki tezahürü olmuştur. Örgütün ilk fikirlerinin atıldığı 19. yüzyıl sonları ve tamamen olgunlaşıp ‘icraata’ geçtiği 20. yüzyıl ortalarına kadar, kurucusu olan Ante Paveliç’in ırkçılık tabanlı devlet anlayışı olmuştur. İlk kurulduğu 1929 yılından itibaren örgütün temel ideolojisi Hırvat milleti dışında yaşayan unsurlara yaşam hakkı tanımamak üzerineydi. Elbette yaşanılan büyük trajedilerin esas sorumlusunu sadece Paveliç olarak görmek hakkaniyetli bir duruş olmayacaktır. Bu çalışma özellikle Hırvat Milliyetçiliğinin ortaya çıkardığı Nazi yanlısı Ustaşa Örgütü ve onun kurucusu ve maliki olan Ante Paveliç’in üzerine yoğunlaşacaktır. Ayrıca örgütün toplama kampların ve çete savaşlarında işledikleri insanlık suçlarına değinecektir. Anahtar Kelimeler: Hırvatistan, Ante Paveliç, Ustaşa Örgütü, İnsan Hakları ABSTRACT It is a fact that some of the basic elements shaping the relations between the rings living in the Balkan peninsula are religious and linguistic differences. It is a fact that the states they have established in their history and the crimes they have committed against their people. In the formation of these tragedies, the ideology of racism, which took its final form in the 20th century, sees the ground in states and peoples and sees management. Croatians, who were the owners of Catholic nationalism in the Balkans, became the most popular in the Balkans. It is the Ustasa Organization, which finds itself legitimately grounded by the end of the Kingdom of Yugoslavia and the strengthening of the German-Italian fascist powers. Since its first establishment in 1929, the main ideology of the organization was not to give the right to life to elements living outside the Croatian nation. Of course, it would not be a fair position to see the principal responsible of the great tragedies as Pavelic. This work will focus on Ante Pavelic, the pro-Nazi Ustasa organization founder and owner of Croatian Nationalism. It will also address the crimes of humanity committed by the organization in concentration camps and gang wars. Keywords: Croatia, Ante Pavelic, The Ustasha Organization, Human Rights Hırvatistan’ın Kısa Tarihi İbn Butlân, Kölelerin Satın Alınması ve Entrikalarla Satışa Sunulması ile İlgili Risâlesinde şöyle der; ‘Kim ki, cariyeyi cinsel arzusu için isterse, o zaman Berberî kökenliyi, kim ki, onu para biriktirmek için isterse, Rum asıllıyı, kim ki, onu erkek çocuk yapmak için isterse, İranlıyı, kim ki, onu çocuk emzirmek için isterse, zenciyi ve kim ki, onu şarkı söyletmek için isterse, Mekke doğumluyu satın alsın. Kim ki, köleleri canları ve malları korumak için isterse, Hindistan ve Nûbe (Mısır bölgesinde yaşayan siyahîlere verilen ad) , kim ki onları çalıştırmak ve hizmet ettirmek için isterse, Zenci ve Ermeni, kim ki, onları savaş ve şecaat için isterse, o zaman Türk ve Slav kökenlileri satın alsın.’ Bakır, Abdülhalik, Ortaçağ İslam Dünyasında Köle Fiyatları adlı makalesinde, kaynak olarak ‘İbn Butlân, Kölelerin Satın Alınması ve Entrikalarla Satışa Sunulması ile İlgili Risâle, ss. 562’ olarak vermektedir. Elbette binlerce yıl önce yazılan ve insanlık onuru ile bağdaşmayan bu risale bir millet hakkında düşüncelerimizin ve önyargılarımızın şekillenmesine neden olmamalıdır ancak araştırma konumuzun nüvesini oluşturan Slavlar hakkında da oldukça kesin hükümler içermektedir. Slavların Dillerindeki yakınlıktan dolayı Rus, Leh, Sırp, Hırvat, Bulgar ve Çek halklarına verilen ortak isim aynı zamanda İngilizce Slave (köle) kelimesinin doğal deformasyonu ile değişmesi sonucu Slav olarak adlandırılan milletlerin ortak adıdır. Hint-Avrupa kökenli olduğu konusunda birçok otorite ve kaynak ortak bir kanaate varamamış olsa da bir Slav halkı olan Hırvatlar, 6. ve 7. yüzyıllarda Tuna sınırını geçip Balkan yarımadasının büyük bölümünü işgal ettiler. İlk zamanlarda, Avarlar ile yakın ilişki içindeydiler. Slavlar, kendi liderlerinin yönetiminde ve küçük gruplar halinde ileri harekete geçtiler; kabileler arasında birlikler teşkil edilmiş olmakla birlikte merkezi bir örgütlenme söz konusu değildi. Daha önceki işgalcilerin birçoğundan farklı olarak Slavlar, işgal ettikleri topraklara yerleşip köylülüğe başladılar. İleride bağımsız birer devlet kuracak olan Bulgar, Hırvat, Sırp ve Sloven Ortaçağ devletlerinin temeli böylece atılmış oldu. Jelavich, Barbara, Balkan Tarihi 18. ve 19. Yüzyıllar, Küre Yayınları, İstanbul, 2013, C.1, ss.14 Elbette bu karışık milletler içerisinde her topluluk kendi tarihini ve ortak bilincini yaratmak için sürekli olarak çatışmış ve tarih sahnesinde yerini bulmak için çabalamıştır. Slavların içerisinde bulunan bir kabilenin Hırvat olarak adlandırılması ise daha sonraki tarihlerde mümkün olabildi. Balkanlar'ın istilasından sonra, Slav kökenli olan Hırvatlar, yarımadanın kuzeybatı kıyıları olan bölgelere yerleştiler. Bu süre zarfında özellikle Macar ve Latin etkisinde kalan Hırvatlar; Sava ve Una nehirlerinin kuzeyindeki topraklarda ve Adriyatik'in sahil şeridine iyice kök saldılar. Hırvatlar, bağımsız bir devleti ilk olarak ileride Kral unvanını alacak olan ilk yöneticisi Tomislav (910-928) tarafından 10. yüzyılda kavuşmuş oldu. Devletin merkezi, Dalmaçya sahilindeki Biograd şehriydi. 925 yılında Papa X.John Azarkan, Ezeli, Slovenya, Hırvatistan ve Bosna’nın bağımsızlık mücadeleleri ve Yugoslavya’nın dağılışı, Uluslar arası İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt:8 2011, s.2, ss.64 tarafından Hırvat kralı olarak kutsanmasıyla Hıristiyan inancına geçiş sağlayan Hırvatlar Doğu ve Batı Roma İmparatorluklarının arasındaki ayrım hattına yakın bir yerde bulunmalarıyla hem Roma'nın hem de İstanbul'un etkilerine maruz kaldılar. Hırvatistan, doğal olarak bir dini ihtilaf mahalli oldu. Biri Roma ile irtibatı ve Latince ayini, diğeri ise Ortodoks Slav kiliselerinde uygulanan Slavca ibadeti destekleyen iki kesim vardı. Nihayet Zvonimir'in (1075-1089) saltanatı döneminde Roma seçeneği kabul edildi. Halkın Katolikleşmesinin ardından Hırvatistan toprakları Katolikliğin ve Batı'nın etkisi altına girdi. Jelavich, a.g.e., ss.25 1102 yılında Hırvatların yaşadığı yerleri de içine alan Macaristan devleti kuruldu. Macar Kralı I. Ladislas aynı zamanda Hırvat Kralı olduğunu ilan etti ve arkasına Hırvat soyluları da alarak tahta oturdu. Hırvatlar Macar egemenliğinde olmasına rağmen, kendilerinin oluşturduğu Sabor Ortaçağ Halk Meclisi, özellikle Hırvat bilincinin oluşması açısından etkisini günümüze kadar sürdürebilmiş derebeyler ve toprak sahibi serfler tarafından oluşturulan meclis. denilen bir meclis tarafından yönetilmişti. Hırvatlar özellikle 14. ve 16. yüzyıllar arasındaki dönemde Osmanlı İmparatorluğu egemenliğinde kalmış olarak gözükseler de Macar etkisinden hiç kopmamışlardır. Ama 17. yüzyılda Avusturyalılar ve Macarları destekleyen Hırvatlardan oluşan ordu Osmanlı İmparatorluğu ordusunu yendi ve Avusturya Habsburg hanedanlığı kralı, Avusturya Macaristan ve Hırvat Kralı sıfatıyla taç giydi. Hırvatistan ile Bosna arasında Kanija olarak bilinen çıplak bir toprak parçası sınır olarak belirlendi. Bu bölge, Osmanlılardan kaçan bir Sırp göçmenleri kolonisiydi. Bu kolonide Sırplar ayrıcalıklara sahipti. Bu ayrıcalıklara karşın Avusturya- Macaristan Krallığına zorunlu askerlik hizmeti vermekteydiler. Avusturya- Macaristan Krallığı Sırpları, Hırvatların ayrı bir devlet kurma girişimine karşı kullanmak üzere bir güç olarak himayesinde bulundurmuştu. Elbette bu durum iyice ayrılmaya başlayan Ortodoks Sırp-Katolik Hırvat uçurumunu da arttırmıştır. Konu hakkında ‘tarihçilerin kutbu’ olan Halil İnalcık Hoca’nın şu tespiti oldukça yerinde ve isabetlidir; ‘Balkanlar ve Anadolu, Boğazlar ekseninde, 330 tarihinde Konstantinopolis’in kuruluşundan 1919’a kadar hemen hemen 1600 yıl, kesintisiz, iki imparatorluk, Doğu Roma ve Osmanlı İmparatorluklarının idaresi altında bir siyasî bütün olarak birleşmiştir. İstanbul, daima bu iki kıtanın siyasî ve kültürel merkezi olmuştur.’ İnalcık, Halil,‘Osmanlı Döneminde Balkanlar Tarihi Üzerine Yeni Araştırmalar, Gamer, I, 1-2012, ss.1 17. yüzyıldan Birinci Dünya Savaşına kadar olan süreçte Balkan yarımadası patlamaya hazır barut fıçısı gibi sürekli kaynamış ve çatışmalar sahne olmuştur. Ancak 18. yüzyıl ve 19. yüzyıl başlarında Avrupa’nın en güçlü hanedanlığından biri olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Hırvatlara tanıdığı geniş haklar sayesinde görece daha sakin bir haldeydi. Ancak Birinci Dünya Savaşı’nın kapıyı çalmasına ramak kaldığı günlerde hareketlenen Balkan yarımadasında her milletten bağımsızlık, özgürlük hareketlenmeleri başlamıştı. Savaş sonrasında yıkılan imparatorluklardan biri olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu sonrası iç karışıklıklar ve çatışmalarda başlamış oldu. İmparatorluğun yıkılması neticesinde içtimai ve kültürel hayatta yer bulan Yugoslavya inancı dünya sahnesine çıkabilmek için zemin bulmuştur. 1830’lı yıllar modern Hırvat milliyetçiliğinin başladığı tarihin başında gelmektedir. Özellikle Alman asıllı dilbilimci, politikacı ve yazar olan Ljudevit Gaj (1809-1872)’ın fikir babası olduğu İliryacılık Hareketi Hırvat kültür milliyetçiliğinin öncü ismi Ljudevit Gaj'ın ortak tarih yaratma bilinciyle ortaya attığı Roma İmparatorluğu, Napolyon ve Habsburg Hanedanlığı tarafından bölgeye verilen addan yola çıkılarak yaratılmaya çalışılan romantik 19’ncu yy akımıdır. Hırvatistan coğrafyasında geniş yankı uyandırdı. Bu hareketin içinde en çok genç aydınlar ve öğrenciler ile orta sınıf halk yer almaktaydı. Asıl amaç, büyümek için gerekli olan ulusal gururun siyasi güce dönüştürülmesi ve yeniden canlandırılmasıydı. 19.yüzyıl, Hırvatlar için ulusal bağımsızlıkları açısından önemli bir dönemdir. Djakavo Piskoposu J.J. Strossmayer Josip Juraj Strossmayer, Hırvat milli bilincinin ve ırkçılığının oluşmasında etkisi büyük olan Hırvat politikacıdır. ulusal bir parti kurdu. Strossmayer ortak bir Slav kültürü ve devleti kurmak amacıyla Yugoslav düşüncesini desteklemekteydi. 1848 yılında Avrupa’da geniş kitleleri harekete geçiren ihtilalların yaşandığı yıllar oldu. Elbette bu durumdan Hırvat aydınların etkilenmemesi söz konusu dahi olmazdı nitekim bir Hırvat kimliği oluşturma çalışmalarına başladılar. Özellikle Macaristan’da yaşanmaya başlayan iç karışıklıklar ve Avusturya ile olan ikili çatışmalar neticesinde Macarlar Habsburg Hanedanlığı’nda eşit söz hakkına sahip bir millet olmayı başardılar. Ancak bu durum özellikle tarihsel tecrübelerinden dolayı Hırvatların memnun kalmadığı bir durum haline geldi. Bu ikilemin yansımaları da Hırvatlar içerisinde iki tip milliyetçilik akımının oluşmasına neden oldu. Birinci tip milliyetçilik monarşiye sadık ve var olan hakların korunması şeklinde devam ettirilebilecek görece federatif bir yapı diğeri ise tam bağımsız ve özgür bir Hırvatistan kurma hayaliydi. Yaşanılan bu karmaşanın silahlı etkileri de kısa süre sonra görülmeye başladı. Hırvatlar bir gün kendi devletlerini kuracaklarına dair ideallerini sürekli olarak korudular. Birinci Dünya Savaşı Dünya tarihinde kabul gördüğü şekilde 28 Haziran 1914’de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahdı Franz Ferdinand, Gavrilo Prencip adlı bir Sırp milliyetçisi tarafından Saraybosna’da öldürüldü. O zamana kadar yapılan ittifaklar ve ikili anlaşmalar neticesinde bu suikast bölgesel olmaktan çıkıp klasik imparatorlukların tamamen yıkılıp ulus devletlerin oluşmaya başlayacağı 20. yüzyılın kapılarını açmıştır. , Saraybosna’da Bosnalı bir Sırp tarafından Avusturya İmparatorluğu veliahdına bir suikast ile kıvılcımı çakılmış oldu. Daha sonra gelişen olaylar, bütün Slavların birleştirme fikrinin gelişmesi yönünde önemli rol oynadı. Savaş bütün Slavlarda kendi devletlerini kurmak için uygun zaman olduğu hissini uyandırdı. 1915 yılında Paris’te Yugoslav Komitesi kuruldu. Komite yeni bir Yugoslav devletinin kurulmasını desteklemeleri için müttefik güçlere yönelik çalışmalara başladı. Korfu Bildirisi olarak bilinen bir anlaşma 20 Temmuz 1917 tarihinde Sırbistan, Hırvatistan, Karadağ ve Slovenya temsilcileri tarafından imzalanmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde Sırp, Hırvat ve Sloven ulusal Konseyi Zagrep’te kuruldu. 19 Ekim 1919 tarihinde Hırvat Sabor Meclisi resmi bir bildiri yayınlayarak Avusturya- Macaristan İmparatorluğu ile var olan bağlantılarını kopardığını ve bütün siyasi hukuki ve ekonomik sözleşmelerin hükümsüz olduğunu belirterek, bağımsız Hırvat devletini ilan etti. Sabor Bildirisi’nde, ayrıca, Güney Slavlarla birlikte bir devlet kurma amacında olduklarını da belirmişti. 24 Kasım 1918 tarihinde bu karar hayata geçirildi ve ‘Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı’ kuruldu. Sırpların ağırlığının hissedildiği yeni anayasa Kosova Savaşı’nın 28 Haziran 1389 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu ile Sırbistan arasında yapılan ve Osmanlı’nın galibiyetiyle son bulan bu savaş Sırp tarihi açısından belirleyici bir gün olmuştur. Günümüzde bile devam eden ulusal anma programları düzenlenen tarihi bir nirengi noktasıdır. yıldönümünde kabul edildi. 1919 yılında da geçici parlamento oluşturuldu. Haziran 1928’de Belgrad’da ki mecliste Hırvat Politikacı Stjepan Radic’in ve beraberinde bulunan beş Hırvat milletvekiline yapılan silahlı saldırı ve sonrasında başlayan boykotlarla 1929 yılında Kral Aleksander Karacorceviç tarafından siyasi ve toplumsal olaylar bahane edilerek meclis kapatıldı ve krallığın adı Yugoslavya Krallığı olarak değiştirildi. Bu durum Hırvatlara karşı başlayan negatif ayrımcılığında şiddetlenmesine neden oldu. Özellikle krallık içerisinde ortaya çıkan farklı seslere ve ayrılıkçı düşüncelere kesinlikle taviz verilmemeye başladı. Böyle bir ortamda ırkçı ideolojik akımların ortaya çıkması için ideal bir zemin hazırlamış olundu. Ustaşa Örgütünün Kuruluşu ve Silahlı Faaliyetleri 6 Ocak 1929’da Karal Aleksander’ın tüm partileri fesh edip meclisi kapatması üzerinde radikal ırkçı örgüt liderleri de yurtdışına sürgüne gönderilir. Böyle karışık ve puslu bir ortamda İtalya’ya sürgüne gönderilen Ante Paveliç 10 Ocak 1929’da USTAŞA Kelime anlamı olarak İsyancı, Başkaldıran anlamına gelen Ustaşa ismi özellikle örgütün adı olarak da seçilmiştir. Zira bunda 1871 yılında Macarlara karşı bir isyan hareketi esnasında öldürülen Eugen Kvaternik’in de etkisi büyüktür. örgütünü İtalya’da kurar. Ustaşa örgütünün kurucusu olan Dr. Ante Paveliç bugünkü Hersek bölgesinin Konjiç şehrine bağlı Bradina köyünde Temmuz 1889 tarihinde doğar. Babası o dönem için demiryolu işçisidir. Ekonomik nedenlerden dolayı Hersek, Bosna ve Hırvatistan’a taşınarak defalarca okulunu değiştirmek zorunda kalır. 1910 senesinde Zagreb’de liseyi bitirir ve milliyetçilik akımı ile üniversite zamanında tanışarak ‘Genç Hırvatistan’ adındaki siyasi öğrenci örgütüne katılır. Zagreb Üniversitesi’nde hukuk dalında doktorasını bitiren Paveliç aynı şehirde avukatlık ofisi açar. Ante Starceviç’in Monarşiye karşı çıkarak siyasi hayatı boyunca Karadordeviç hanedanı yönetimindeki Yugoslavya karşıtı tutum sergilemiş ve Hırvat milliyetçiliğinin ideolojik lideri olarak tanınmıştır. Eugen Kvaternik 1848’de Avrupa genelindeki devrim hareketi sonrası Hırvatistan’ın Habsburg hanedanı yönetimindeki Macaristan esaretinden kurtulmasını savunmuş ve bu amaca yönelik siyasi girişimlerde bulunmuştur. Uzun yıllar Rusya ve Fransa’da sürgünde yaşadıktan sonra Hırvatistan’a geri dönmüş ve başını çektiği bir ayaklanma hareketi sonrası öldürülmüştür. ile kurduğu Hırvat Sağcılar Partisi ileride Hırvat siyasetinin önemli şahsiyetlerini yetişeceği bir okul olacaktır. Öngüner, Emir, Ustaşa Örgütü ve Dr. Ante Paveliç: II. Dünya Savaşı’nda Hırvatistan’daki Nazi Yanlısı Rejim, 03.10.2016, ss.2 Hâlihazırda idareyi elinde bulunduran Kral Aleksander’ın diktatörlüğü varan uygulamaları olsa da Yugoslavya Krallığı’nın kucaklayıcı ve kapsayıcı yönetim anlayışı Hırvatları hiç memnun etmemektedir. Özellikle Katolik olan Hırvatların Ortodoks olan Sırplar ile beraber yaşaması düşünülemezdi ayrıca İtalyan etkisinde bulunan Slovenler ve Müslüman Boşnaklar Hırvat milliyetçileri için ciddi tehdit olarak algılanmaktaydı. Zaten Paveliç’in 1919’da yayınlamış olduğu manifesto bu durumdan ne kadar rahatsız olunduğunun da deklaresidir. Zira Dalmaçya’yı ve Bosna’yı da içerisine alan bir Hırvatistan isteği her zaman dillendirilen bir durumdu. Özellikle İtalya yıllarında büyük bir destek gören Paveliç bizzat Mussolini tarafından himaye edilir. O’nun gözetiminde yeri geldiğinde özel koruma ve güvenlik şefi verilerek donatılır. Hatta bizzat İtalyanlar tarafından sayıları 500’ü bulan militanlar İtalya’nın değişik bölgelerinde yetiştirilerek silahlandırılırlar. Balkanlarda oldukça gelişmiş olan komitacılık ve çetecilik hareketleri Ustaşa Örgütü’nüde sahiplenmekte geç kalmayacaktır ve İç Makedon Devrimci Örgütü (İMDÖ) para, silah ve lojistik olarak örgütün Makedonya ve Bulgaristan uzantılarını koordine edecektir. Örgüt sadece İtalya’da ve balkanlarda yayılmayı kendine uygun görmeyerek Paveliç’in öğrencilik yıllarından arkadaşı olan Dr. Branimir Jeliç’in Öngüner, Emir, a.g.m., ss.4 himayesinde Almanya, ABD ve İspanya’da ciddi taraftarlar ve sadık savaşçılar elde edecektir. Ante Paveliç ve örgütü silah ve para darboğazını hamisi Mussolini İtalya’sı tarafından giderildikten sonra dikkat çekici eylemlere başlama ihtiyacı görmüştür. Bu uğurda örgütlerinin ve bağımsız Hırvatistan önünde ki en büyük engel olan Kral Aleksander’ın ortadan kaldırılması gerekiyordu ve bunu üç defa denediler; 1929 yılında trende yapılmayı planlanmış ancak Yugoslavya polisi tarafından plan deşifre edilmiş ve örgüt ilk zayiatını vermiştir, 1932 yılında Hırvatistan’ın Adriyatik kıyısında isyan çıkarılmış hatta bu isyana bizzat Paveliç katılmıştır ancak olaylar büyümeden durdurulmuştur, 1933 yılında kralın Zagreb’e yapacağı ziyaret sırasında suikast planlanmış ancak içerden bilgi sızdırıldığı inancı hasıl olunca plan sadece teşebbüste kalmış icraata geçirilmemiştir. Ancak takvimler 9 Ekim 1934’ü gösterdiğinde yapılan planlar ve organizasyonlar meyvesini vermiş ve Kral Aleksander’ın Marsilya ziyareti kanlı olarak sona ermiştir. Fakat suikastta kralın yanındaki Fransa Dışişleri Bakanı Louis Barthou 1934 yılında Fransa’nın Dışişleri Bakanı olarak görev yaparken 72 yaşında suikasta uğrayan muhafazakâr politikacı. da hayatını kaybetmiştir. İlk incelemede elde edilen bilgilere göre, öncelikle suikastçı Makedonyalı bir Bulgar Vladimir Çernasemski Günümüzde Bulgaristan’ın Velingrad şehrinin Kamenitza kasabasında katil militanın adının verildiği bir cadde bile bulunmaktadır. Öngüner, a.g.m.,ss.4 adında militandı ve İMDÖ’nün eski bir üyesiydi. Üç suç ortağı Ustaşa’nın Hırvat üyeleriydi, geçici olarak Janka-Puszta’da (1931’de Macaristan’ın Zala şehrinde bulunan Ustaşa Kampı) kalmışlardı. Bu suikastın İMDÖ ve İtalyan istihbaratı (SIM) ile beraber planlandığı yapılan tahkikatlar sonucunda ortaya çıkmıştır. Kralın suikast sonucu öldürülmesi üzerine Fransa’nın yaptığı soruşturma sonucunda olayın arkasında Ustaşa örgütünün lideri Ante Paveliç’in olduğu kısa süre sonra anlaşılır ve o dönem İtalya’da sürgünde olan Paveliç diplomatik olarak İtalya’dan istenir. Ancak bu durum İtalya ve Fransa arasındaki ilişkileri iyice gerer zira İtalya Paveliç’in iadesini düşünmemektedir. Çünkü İtalya’nın Yugoslavya üzerinde daha geniş ve kapsamlı planları vardı. Fakat Paveliç’in sürgünde olduğu ülkeye olan vefa borcu ve Mussolinin korumacı tavrı nedeniyle Kral Aleksander’dan sonra tahta geçen Kral Peter’in yarattığı otorite boşluğu ve güven kaybının ertesinde Ante Paveliç’in istediği şartlar oluşmaya başlamıştı. Ancak henüz Almanya Balkan yarımadasında bir kargaşa istemediği için İtalya’yı baskılamaya devam etmektedir. Bu durum Almanya’nın 1940 yılında Fransa’yı yenilgiye uğratmasıyla değişmektedir. Zira bu galibiyet neticesinde Almanya yönünü doğu sınırlarına çevirir ve Balkanlarda kukla devlet kurma arayışına girer. İkinci Dünya Savaşı’nın karmaşık pakt ve anlaşma düzenlerinin etkisi de gözükmeye başlamıştır. Bu nedenle Almanya pakta dâhil olan ülkelere bulaşmadan Yunanistan’ı işgal eder. Bu durum zayıf Yugoslavya Krallığı için ürkütücü olmaya başlar ve 6 Nisan 1941 yılında Yugoslavya Krallığı Almanya tarafından işgal edilerek ülke birkaç parçaya bölünür. Son hükümdar II. Peter İngiltere’ye sığınarak resmen ülke tarih sahnesinden silinmiş olur. Bu durum Ante Paveliç için bulunmaz bir fırsat doğurur ve 10 Nisan 1941 tarihinde Bağımsız Hırvatistan Partisi kurularak Bağımsız Hırvatistan Devleti (Harita-1) ilan edilir. Mezhepsel nedenlerden dolayı Almanya, İtalya ve Vatikan http://www.aljazeera.com.tr/ulke-profili/ulke-profili-hirvatistan (e.t. 26.05.2019) devleti kısa sürede tanırlar. Ancak Ante Paveliç’in hala sürgünde olması partinin güçlü taraftar bulmasını sekteye uğrattı. Bu nedenle Zagreb’te geçici bir hükümet kurulmasına karar verildi ve hükümet planında yönetim şeklini de monarşi olarak düzenlemeye karar verdiler. Zira İtalya’ya olan gönül borcundan dolayı İtalya Krallığı tahtında oturan Savoy Hanedanı’ndan 11. Yüzyıl ortalarında İtalya’nın kuzeyinde güç kazanmaya başlayan Orta Çağ hanedanlığı. İtalya’da Cumhuriyetin ilan edildiği tarihe kadar güç sahibi olan ve İtalya’yı yöneten aile. Aosta Dükü Prens Aimone’ye Hanedanlık içerisinde İtalya Krallığında söz sahibi olmayan 1900 doğumlu aynı zamanda İtalyan Ordusunda denizci subay olan hanedan üyesi. 18 Mayıs 1941-31 Temmuz 1943 yılları arası Bağımsız Hırvatistan Devleti’nde II. Tomislav olarak taç giyen kralıdır. Hırvat Kralı olması için teklif götürüldü. Bu sayede İtalya hem Hırvatistan’da hem de Balkanlar’da söz sahibi olmayı amaçlıyordu. Burada kazanan sadece İtalya olmayacak aynı zamanda iyi bir Avrupalı hami kazanan Hırvatistan olacaktı. Yeni kurulan devletin idarecisi olan parti amaç olarak Nazi Almanyasından farklı davranmayarak salt ırkçılığa giden yolda hızla ilerlemişlerdir. Bu uğurda özellikle uzun yıllar birlikte yaşayıp hiç anlaşamadıkları Ortodoks Sırplar üzerinde Nazi politikalarını izlemişlerdir. İlk olarak 25 Nisan 1941’de Sırpların kullandığı Kiril Alfabesi’ni yasakladılar. Ortodoks Kilisesi’ne bağlı tüm okullar kapatıldı. Çingeneler ve ‘elbette’ Yahudiler arî ırkın oluşturulmasında engel olduğu düşünüldüğü için ‘yok edilmesi’ yâda ‘yerlerinden edilmesi’ gereken unsurlar olarak görüldü. Hırvatistan’da siyasi katılım ve vatandaşlık hakları sadece Hırvatlara verildi. Yugoslavya Kraliyet Ordusundan ayrılan Hırvat subay ve askerlerden oluşturulan İç Güvenlik Kuvvetleri, Alman (SS) ve İtalyan (Kara Gömlekliler) birliklerinden esinlenilerek kurulan Ustaşa Milis Güçleri, İstihbarat servisi görevini yapabilmek için oluşturulan Ustaşa Gözlem Servisi kurulan başlıca silahlı ve yüksek ateş gücüne sahip oluşumlardı. Hırvatistan’da yaşayan diğer etnik bir unsur olan Müslümanlar görece daha ayrıcalıklıydı. Zira Paveliç ve Ustaşa örgütünün Müslümanlara bakış açısı; ‘Onlar Müslüman Hırvatlardır’ şeklindeydi. Bu durum Müslüman tebaaya pozitif ayrımcılık şeklinde yansıdı, Zagreb’e Müslüman olan Atıf Hacıkadiç Öngüner, a.g.m., ss. 6 Belediye Başkanı olarak atandı. Ayrıca örgüt içerisinde Prof. Hakija Haciç ve Fehim Spaha’da yüksek mertebelere getirilerek söz sahibi olmuşlardır. Fakat yaşanan zulüm ve insanlık suçlarının zamanla Müslümanlara da yönelmesi bu idarecilerin dikkatini çekmiş olsada artık yapılacak müdahale kalmadığı için ırkçı rejim kendinden olmayan tüm unsurları yok etme eğilimine girmişti. Harita-1: Ustaşa Rejiminde Kurulan Bağımsız Hırvatistan Devleti (1941-1945) www.wikiwand.com/tr/Krayina_Sırp_Cumhuriyeti (e.t. 26.05.2019). Kurulan devlet coğrafi sınırlar şeklinde bölünmemiş olup demografik açıdan Hırvat milletinin çoğunlukta olacağı şekilde parçalanmıştır. Zira o dönem yaşayan 6,5 milyonluk Hırvatistan nüfusunun sadece 3-4 milyonu Hırvat idi. 1,9 milyon Sırp, 700 bin Müslüman, 150 bin Alman, 18 bin Yahudi ve bir miktar İtalyan vardı. Jelavich, Barbara, Balkan Tarihi 20. Yüzyıl, Küre Yayınları, İstanbul, 2009, C.2, ss.278. Ustaşa Örgütü hem sistem olarak hem de anlayış olarak Nasyonal Sosyalistlerin gölgesinde ve emrinde bir örgüttü. Bu nedenle doktrinlerinin de öyle olması beklenirdi ancak örgüt içinde bulundukları kozmopolit ve heterojen yapısından olayı Nazilerden daha farklı bir anlayış benimseme mecburiyetinde kaldı. Öngüner makalesinde ideal vatandaşı şu şekilde tanımlamıştır; ‘Hırvat ulusunun bağımsızlığı ülküsüne, karşı olmadığını davranışlarıyla kanıtlayan ve Hırvat ulusu ile Bağımsız Hırvatistan Devleti’ne hizmet etmeye hazır Aryan ırkının ulusal bir üyesi’ Hatta bu durum yeri geldiğinde Yahudilere bile Aryan Irka mensup vatandaş statüsünün verilebilmesine olanak sağlamıştır. Jasenovaç Toplama Kampı ve İnsanlık Suçları Jasenovac Toplama Kampı’nın Sava Nehri’nin doğusunda nehir kenarına kurulduğu ve amacının sadece çalışma kampı olmadığı rejim ve Alman-İtalyan hükümetleri tarafından bilinmekteydi. Coğrafi olarak Harita-3’te tam yeri gösterilen kamp Yahudi, Çingene, Sırp ve muhalif Hırvatlara ‘ev sahipliği’ yapmıştır. Harita-2 www.nytimes.com, Unscrambling the History of a Nazi Camp, (e.t. 26.05.2019) Harita-3 www.wikiwand.com/en/Jasenovac_concentration_camp, (e.t. 26.05.2019) İkinci Dünya Savaşı boyunca Hırvatistan’da savaş yaklaşık 20 civarında toplama kampı kurulmuştur. Bunlardan en önemlisi Avrupa’nın en büyük toplama kampı olan Jasenovac’tır. Kayıtlara göre yaklaşık; 45 bin ila 52 bin arasında Sırp, 15 bin ila 20 bin arasında Çingene/Roman, 12 bin ila 20 bin arasında Yahudi, 5 bin ila 12 bin arasında muhalif Hırvat ve Müslüman, encyclopedia.ushmm.org/content/en/article/jasenovac, (e.t. 26.05.2019) Bu kamplarda soykırıma uğradığına dair bilgiler mevcuttur. Ağustos 1941’in sonlarında, Hırvat makamları Jasenovac kampının ilk iki bölümünü kurdular; Krapje ve Brocica. Bu iki kamp dört ay sonra kapatıldı. Komplekste yer alan diğer üç kamp ise; Kasım 1941’de kurulan ve Nisan 1945’te sökülmüş olan Ciglana (Jasenovac-III), Şubat 1942’de kurulan ve Nisan 1945’te sökülmüş olan Kozara (Jasenovac-IV), 1941 yazında kurulan ve siyasi mahkûmlar için kullanılan ve 1942 kışında kadınlar için bir toplama kampına dönüştürülen Stara Gradiska (Jasenovac-V)’dır. Kamplar, Hırvat siyasi polisi ve Ustaša hareketinin paramiliter örgütü olan Ustasa milislerinin personeli tarafından korunuyordu. Jasenovac kamplarındaki koşullar korkunçtu. Mahkûmlar çok az yiyecek aldı. Barınma ve sıhhi tesisler tamamen yetersizdi.  Auschwitz’le yarışır ölçüde gardiyanlar, acımasızca işkence yaptı ve mahkûmları öldürdüler. Kampın yaşam koşulları asgari yaşam koşullarının karşılanmasından oldukça uzaktı. Ancak bu yaklaşım zaten mahkûmları yaşatmak üzerine değil onların ölümü üzerine tesis edilmiş bir durumdu. Kamp koşullarına kısaca değinmek gerekirse; Yiyecek: www.jasenovac.org (e.t. 26.05.2019) Ölüm kamplarının tipik bir örneği olarak yiyecek, Jasenovac'ta ki mahkûmların da yaşamını sürdürmeye yetersiz kalıyordu. Kahvaltıda sıcak suya nişasta karıştırılarak yapılan öğle ve akşam yemeklerinde de fasulye karıştırılarak yapılan ‘çorba’ verildi. Kamp III’de ki yiyecekler başlangıçta daha iyiydi, fasulye yerine patateslerden oluşuyordu, ancak daha sonra günlük bir ince ‘şalgam çorbası’ porsiyonuna dönüştürüldü, sıcak su dolu tencereye atılan iki veya üç lahana yaprağı çorba olarak verilmeye başlandı. Savaşın sonlarına doğru yiyecek sıkıntısı o kadar yüksek boyutlara ulaştı ki sadece sıcak suyla karıştırılan yulaf ezmesi verilmeye başlandı. İçme Suyu: Kampta içme suyu, kullanma suyu, temizlik suyu vb. ihtiyaçlar için tek kaynak Sava Nehriydi. Barınma: Krapje ve Brocica kampları ilk kurulduğu dönemde mahkûmlar üç katlı ranzada kalabiliyorlardı ancak bu eksik ve korunmasız binalar için bir lüks değil aksine kış ve yaz şartları için oldukça kötü bir durumdu. Daha sonra kurulan kamplar ise diğerlerinden daha kötü şartlardaydı. Mahkûmlar demiryolu tünellerinde ve atölyelerin sağlıksız çatı katlarında barınmaya zorlandılar. Temel insanlık değerlerinden iyice uzaklaşan Ustaşalar insanları öldürebilmek içinde çok çeşitli yolları denediler. Özellikle Nazi rehberlerinden öğrendikleri gaz odaları, yakma odaları ve zehirleme odalarına ek olarak kendi aralarında bahse tutuştukları da daha sonra hayatta kalanların hatıratlarında yazmaktadır. Resim-1: ‘Srbosjek’ veya ‘Serbcutter’ (Sırp Katili) olarak adlandırılan bir tarım bıçağı. ‘Gräwiso’ markası altında  Alman fabrikası Gebrüder Gräfrath tarafından II. Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında üretilmiş bir çeşit buğday demet bıçağı. Bıçağın üst kısmı, bir tür eldiven gibi deriden, baştan deliğe girecek şekilde takılmak üzere yapılmış, böylece sadece bıçak çıkıntı yapacak şekilde tasarlanmıştır. Kavisli, 12 cm uzunluğunda bıçağın keskin kenarları içbükey tarafındaydı. Bıçak, eğri oval bakır plakaya tutturulmuş, plaka ise kalın bir deri halkaya sabitlenmiştir. Tarımsal amacı işçilerin, harmandan önce buğday başaklarını kesmelerini sağlamaktı. Bıçak, yaralanmaları önlemek ve çalışma hızını artırmak için eldivenin derisine sabitlenmişti. ‘29 Ağustos 1942 gecesi hapishane gardiyanları, en fazla sayıda mahkûmun kimin tarafından öldürülebileceği hakkında kendi aralarında bahse girdiler. Gardiyanlardan biri olan Petar Brzica, yaklaşık 1,360 yeni gelen kişinin boğazlarını kestiği için övündü. Bahse katıldığını itiraf eden diğer gardiyan Ante Zrinušić-Sipka 600 mahkûmu öldürdüğünü, Mile Friganović ise yaklaşık 1100 mahkumu öldürdüğünü Resim-1’de bulunan alet ile yaptığını itiraf etti.’ www.wikiwand.com/en/Jasenovac_concentration_camp, (e.t. 26.05.2019) Bu zor şartlarda yaşamaya ve çalışmaya zorlanan insanlar Ustaşa Örgütü’nün yarattığı terörizmden direkt olarak etkilenen insanlardı. Bu durum 2. Dünya Savaşı’nın sona ermesine kadar devam etti. Nazi Almanyası’nın yenilmesiyle ve ABD’nin Japonya’ya atom bombası atmasıyla sona eren savaşla Hırvatistan’daki katliamda nihayete erdi. Ancak geride bıraktığı insanlık suçu kara bir leke olarak Hırvatistan tarihine işlendi. Resmi rakamlara göre kampta ölen insanların listesi Tablo-1’de şu şekildedir. MİLLETİ ÇOCUK YETİŞKİN ERKEK YETİŞKİN KADIN TOPLAM SIRP 12683 21738  13206  47627 ROMAN 5608  5688 4877  16173 YAHUDİ  1601  7762 3753  13116 HIRVAT  140  2866  1249  4255 MÜSLÜMAN 52  897  179  1128 SLOVEN 6  195  65  266 ÇEK  2 96  16 114 SLOVAK 1  92  13  106 UKRAYNALI  4 52   8  64 KARDAĞLI -  33  11  44 MACAR 1  20  6  27 İTALYAN - 18  1  19 RUS - 12 6 18 RUSİN 1  8  1  10 ALMAN 4  6  10 4 POLONYALI - 5 4  9 ARNAVUT - 1 - 1 AVUSTRALYALI - 1 - 1 GÜRCÜ - 1 - 1 ROMANYALI - 1 - 1 BİLİNMEYEN 2 80 73 155 TOPLAM 20101  39570 23474  83145 Tablo-1: Kampta yaşamını yitiren kurbanların sayısı www.jusp-jasenovac.hr/Default.aspx?sid=6711, (e.t. 26.05.2019) Savaşın sona ermesiyle komünist partizanların başını çektiği ve Josip Broz Tito’nun liderliğinde kurulan yeni Yugoslavya yaşanan trajedilerin ve çok kültürlülüğün etkisinden dolayı olayların siyasi ve askeri sorumlularını yargılama yoluna gitmemişlerdir. Aksine unutturmaya çalışılmıştır. Zira 29 Kasım 1945 tarihinde Yugoslavya Sosyalist Federal Halk Cumhuriyeti Kahramanyol Mustafa, Emgili Fahriye, Tito ve Balkan Siyaseti, Avrasya Etütleri 5/2016, T.C. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı yayınları, ss.367. ilan edilerek altı cumhuriyetli iki özerk bölgeli yeni devlet kurulmuş oldu. Katliamların temel sorumlusu olan Ante Paveliç hiçbir zaman yakalanıp adalet karşısına çıkarılamadı. Yeni kurulan Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti tarafından gıyabında yargılanıp idama mahkûm edilir. Mayıs 1945 tarihinde Hırvatistan’dan ayrılır, Avusturya ve İtalya’da saklanan Paveliç 1948 yılında her Nazinin yaptığı gibi Arjantin’in faşist liderleri Juan Peron’un korumasına sahip olmak için Arjantin’e kaçar. Peron’un Arjantin’de iktidardan düşmesinden sonra Yugoslavya ile suçlu iade konusunda herhangi bir antlaşması olmayan ülkeye gitmek zorunda kalır. Bir sonraki ikametgâhı Şili’nin başkenti Santiago olur. 1956 yılında Buenos Aires’te Hırvat Özgürlük Hareketi adında yeni bir siyasi parti kurar. Bu parti faşist Ustaşa’nın devamı olup 9 Ekim 1991 tarihinde Yugoslavya’nın dağılmasından sonra Hırvatistan’da aktif siyaset yapan bir parti haline gelir. 1957 yılında Bağımsız Hırvatistan Devleti’nin kurulduğu 10 Nisan gününde Blagoje Jovoviç Suikastın Yugoslav istihbaratı UDBA ile İsrail istihbaratı MOSSAD tarafından planlandığı iddia edilmektedir. adında Karadağlı bir Sırp tarafından sırtından vurulur; fakat hayatta kalmayı başarır. Ardından Paraguay’a kaçıp bir süre orada saklanan Paveliç orada da barınamayacağını anlayarak İspanya’ya döner. Madrid’e gelen Paveliç, 28 Aralık 1959 tarihinde Alman hastanesinde ölür. Arkasından ise Hırvatistan adına insanlık adına büyük bir utanç kaynağı bırakır. Sonuç Slavlar 6. Yüzyıldan sonra başlayan akınları sonucunda yurt tuttukları yerleştikleri Balkanlara; yüzlerce yıllık tarihinde barış ve huzur ortamını tesis etmekte oldukça acemi davranmışlardır. Özellikle balkanların Avrupa’ya geçişte bir köprü olması ve farklı dini inanışlara sahip olmaları bölgeyi kozmopolit bir yapıya dönüştürmüştür. Özellikle 15. Yüzyıl sonrasında başlayan Osmanlı-Macaristan çekişmesi bölgenin siyasi ve kültürel geleceğini de şekillendirmiştir. Katolik Hırvatlar-Ortodoks Sırplar-Müslüman Boşnaklar ekseninden başlayan çatışmalar yeri geldiğinde birleşmeyle sona eren krallıklar, cumhuriyetler kurmuş olup yeri geldiğinde Nazileri bile hayrete düşürecek kadar büyük kavgaların ve soykırımların yaşandığı günleri getirmiştir. Bu kadar hassas ve kırılgan olan Balkan yarımadasında ki durumu Öngüner şu şekilde bize özetlemesi oldukça yerinde bir tespittir; ‘Avrupa coğrafyasının hassas karnı olan Balkanlar’daki milletler arası çekişme, I. Dünya Savaşı sonrası yükselen milliyetçilik akımı ile zirve yapmış ve merkezi yönetimlere başkaldıran siyasi hareketler yerini zamanla silahlı mücadeleye bırakmıştır. Nazi savaş makinesinin Avrupa’yı çiğnediği yıllarda Almanya’ya hâkim olan sapkın ideolojinin peşinden giden yerel işbirlikçiler, ait oldukları etnik ve dini kesimi yükseltmek adına kendilerinden olmayan halklara zulmetmekten kaçınmamıştır. Ustaşa örgütünün 1941-1945 yılları arasında Balkan coğrafyasında yaptığı soykırım 50 sene sonra aynı coğrafyada yine aynı halkların aynı zulme şahit olmasına zemin hazırlamıştır. Osmanlı dönemi sonrası sosyalist Yugoslavya ile bir süre durgunlaşan Balkanlar bugün yine etnik yapısı karışık birçok ülkeye ayrılmış durumdadır. Buradaki devletler intikam hırsıyla siyaset yapılmayacağını anlamadıkları müddetçe gelecek nesilleri de ne yazık ki kan dökmeye devam edecektir.’ Geçmişin acılarından beslenerek gelecek için sadece intikam hayalleri kurmak barışçıl ve müreffeh bir dünyanın yaratılamayacağının en acı örneği maalesef 1941-1945 ve 1990-1995 yıllarıdır. Birbirleri ile bu kadar savaşıp hala nefretlerini yenemeyen nadir milletlerden ve dini inanışlardan olunabileceğinin örnekleridir Hırvat, Sırp ve Boşnaklar. Kaynakça Basılı Eserler Barbara JELAVICH, Balkan Tarihi 18. ve 19. Yüzyıllar, Küre Yayınları, İstanbul, 2013, C.1 Barbara JELAVICH, Balkan Tarihi 20. Yüzyıl, Küre Yayınları, İstanbul, 2009, C.2 Halil İNALCIK, ‘Osmanlı Döneminde Balkanlar Tarihi Üzerine Yeni Araştırmalar, Gamer, I, 1-2012 Abdülhalik BAKIR, ‘Ortaçağ İslam Dünyasında Köle Fiyatları’ adlı makalesi Mustafa Kahramanyol, Fahriye Emgili, ‘Tito ve Balkan Siyaseti’, Avrasya Etütleri 5/2016, T.C. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı, Emir Öngüner, ‘Ustaşa Örgütü ve Dr. Ante Paveliç: II. Dünya Savaşı’nda Hırvatistan’daki Nazi Yanlısı Rejim’, 03.10.2016. Tayfun NASUHBEYOĞLU, Balkan Tarihine Genel Bir Bakış, Ekim 2008 İstanbul. Ezeli Azarkan, ‘Slovenya, Hırvatistan ve Bosna’nın Bağımsızlık Mücadeleleri ve Yugoslavya’nın Dağılışı’, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt:8 2011, s.2. Tanıl BORA, Milliyetçiliğin Provokasyonu, Birikim Yayıncılık, 2.Baskı, İstanbul 1995 Burhan ABAZİ, Yugoslavya Siyasal Sisteminin Yıkılışı, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2007 Hakan DEMİR, 2. Dünya Savaşı’nda Yugoslavya (1939-1945): ‘Hırvat Ustaşalar, Sırp Çetnikler ve Komünist Partizanlar’, Karadeniz Araştırmaları, S.55, 2017 İnternet Kaynakları www.jusp-jasenovac.hr www.wikiwand.com www.encyclopedia.ushmm.org www.jasenovac.org www.nytimes.com, Unscrambling the History of a Nazi Camp, www.aljazeera.com.tr, Hırvatistan Maddesi, 16