TAD, C. 34/ S. 57, 2015, s.249-269
Marsilya Suikasti (Yugoslavya Kralı Aleksander’in
Öldürülmesi) ve Türkiye’deki Yankıları-9 Ekim 1934
Assassination of Marseille (Murder of Jugoslavia’s King
Alexander) and its Effects on Turkey-9 October 1934
Gülşah KURT GÜVELOĞLU*
Öz
Yugoslavya Kralı Aleksander, 9 Ekim 1934 günü bir suikastle öldürülmüştür.
Suikastte Kral ile birlikte Fransa Dışişleri Bakanı Louis Barthou’nun da hayatını
kaybetmesi Avrupa siyasi dengelerini etkilemesi bakımından önemli bir olaydır. Bu
olay dengeleri değiştirmekle kalmamış ayrıca 9 Şubat 1934’te Türkiye ile Balkan
ülkeleri arasında yapılan Balkan Paktı’nı da olumsuz etkilemiştir. Suikast Türk
basınında ve kamuoyunda geniş bir yankı bulmuş bu olay hakkında “yeni bir
Saraybosna” yorumları yapılmıştır. Kral Aleksander’in öldürülmesi gerek Küçük
Antant gerekse Balkan Antantı açısından olumsuz bir etki yaratmıştır. Her iki
antantın aktif bir üyesi durumundaki Yugoslavya’nın kralına yönelik bu saldırı
sadece Yugoslavya’yı değil Balkan ülkelerinin bütününü ilgilendiren bir durum
ortaya çıkarmıştır. Bu ülkelerden biri olarak Türkiye suikaste duyarsız kalmamış;
gerek basın gerekse resmi kurumları aracılığıyla üzerine düşen görevi yerine
getirmiş ve Balkan birliğinden doğan sadık dostluğun bir göstergesi olarak Kral
Aleksander’in cenazesine gereken ilgiyi göstermiştir. Bu çalışmada öncelikle
suikast olayı-neden ve sonuçlarıyla- ele alınacak, ardından bu olayın dünyadaki ve
özellikle Türkiye’deki yansımaları basın ve arşiv kaynakları üzerinden
incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Yugoslavya, Kral Aleksander, Hırvat, Sırp, Marsilya
Suikasti, Balkanlar, Türkiye.
Abstract
King Aleksander of Jugoslavia was killed in an assassinatian on 9 October
1934. Also the death of Louis Barthou, the Minister of Foreign Affairs of France, in
the same assasination was an important event since it affects the political balances
*
Yrd. Doç. Dr., Rize Recep Tayyip Erdoğan Üni., Fen-Edebiyat Fak., Tarih Böl. ,
(gulsahkurtguveloglu@gmail.com)
250
Gülşah KURT GÜVELOĞLU
in Europe. This event not only changed the balance but also had negatively affected
the Balkan Pact, which is founded between Turkey and the Balkan countries on 9
February 1934. Assassination has found a wide echo in the Turkish press and the
public opinion and "a new Sarajevo" comments have been made about this event.
King Aleksander’s assassination has a negative impact in terms of both the Little
Entente and the Balkan Entente. This attack on the King of Yugoslavia, an active
member of both ententes, emerged a situation that not only concerned Yugoslavia
but also the Balkan countries. As one of these countries Turkey has not been
insensitive in the assassination. Turkey has fulfilled the duty through both the press
and the formal institutions and has shown the necessary interest to the King
Aleksander’s funeral as an indicator of the nature of friendship emerged from the
Balkans alliance. In this study, the assassination will be discussed first with its
causes and consequences, then the repercussions of this event will be examined
through press and archival sources in worldwide and especially in Turkey.
Key Words: Jugoslavia, King Alexander, Croat, Serb, Assassination of
Marseille, Balkans, Turkey.
Giriş
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden itibaren, gerek bölgesel gerekse
dünya çapında, barışı sağlama ve koruma yolunda bir dış politika izlemiş ve
bu çerçevede bölgesel işbirliğini sağlayan girişimlerde bulunmuştur. Bu
girişimlerden en önemlisi 9 Şubat 1934’te imzalanan ve dört Balkan
Devleti’ni bir araya getiren Balkan Paktı olmuştur.1 Yugoslavya,
Yunanistan, Romanya ve Türkiye arasında yapılan bu antlaşma ile
Balkanlar’da ortak savunma ve işbirliği sağlama yolunda önemli bir adım
atılarak büyük devletlerin bölge üzerinde sürdürdükleri politikalara karşı bir
kuvvet ve denge unsuru oluşturulmasına çalışılmıştır. Balkan Antantı’na
imza koyan devletlerden biri de Yugoslavya Krallığı’dır. 1 Aralık 1918’de
“Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı” adıyla kurulan ve 1929 yılında “Yugoslavya
Krallığı” adını alan bu devlet gerek içinde barındırdığı çeşitli etnik unsurlar
ve gerekse Balkanlar ile Orta Avrupa arasında önemli bir geçiş noktası
üzerinde bulunması gibi nedenlerle her zaman dikkatleri üzerinde
toplamıştır. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal
Atatürk ve dönemin dış politikasını yönlendirenler de bu önemine istinaden
* Yrd. Doç. Dr. , Rize Recep Tayyip Erdoğan Ünversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih
Bölümü, (gulsahkurtguveloglu@gmail.com).
1
Balkan Paktı (Pacte d’Entente Balkanique) 9 Şubat 1934 tarihinde Türkiye, Yugoslavya,
Romanya ve Yunanistan devletlerinin temsilcileri tarafından Atina’da imzalanmış ve
TBMM’de 6 Mart 1934 tarihinde kabul edilmiştir. Düstur, 3.Tertip, C.15, s.185;
Cumhuriyet’in İlk On Yılı ve Balkan Paktı (1923-1934), Dışişleri Bakanlığı Yay.,
Ankara, 1974, s.341.
Marsilya Suikasti (Yugoslavya Kralı Aleksander’in Öldürülmesi)…
251
Balkan Paktı içinde Yugoslavya’nın yer almasını istemişlerdir. Türkiye,
Yugoslavya ile karşılıklı ilişkilerin başlatılması için Lozan Konferansı
sürecinde girişimlerde bulunmuş ve Belgrat’a bir elçi atanmasına
çalışmıştır.2 Karşılıklı ilişkiler çerçevesinde Kral Aleksander 4 Ekim
1933’te İstanbul’u ziyaret etmiş ve Atatürk ile görüşmüştür.3 Balkan
Antantı’nın imzalanmasının üzerinden çok geçmeden -dokuz ay sonraBalkan Antantı’nın önemli bir ayağını oluşturan Yugoslavya’nın başında
bulunan Kral Aleksander, 9 Ekim 1934 günü Marsilya’da bir suikaste
uğramış ve hayatını kaybetmiştir.4 Bu suikast, Fransa’nın başta olmak üzere
Avrupa ülkelerinin izledikleri politik çizginin değişmesine ve Avrupa
dengelerinin oynamasına neden olması bakımından önemlidir. Ayrıca bu
olay, Balkan Antantı’nın en önemli savunucularından biri olan
Yugoslavya’nın dahil olduğu Balkan Antantı’na indirilmiş bir darbe olarak
da değerlendirilebilir.
Suikast gelişmelerine geçmeden önce Kral Aleksander hakkında kısa
bilgi vermek yerinde olacaktır. Kral Aleksander 1888 yılında Çetinje’de,
Karadağ Kralı’nın en büyük kızı Prenses Zorka ve Prens Petar
Karageorgeviç’in üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. St.Petersburg’da
okuduğu zamanlarda kazandığı geniş bir Slav bakış açısı ve Rusya’ya karşı
her zaman duyacağı minnettarlık ve sadakat duygusu onun karakterini
etkilemiştir. Kral Aleksander, Petersburg’tan sonra bir süre İtalya’da kalmış
ve 1912 yılında veliaht prens olarak ordunun başına geçirilmiştir. Kral
Aleksander I.Dünya Savaşı’na katılmış biri olarak üstlendiği aktif görevler
ile halkın gözünde önemli bir yer tutuyordu. Onun karakterinin
şekillenmesinde üç ana nokta, milli bir kral olması, Slav bakış açısında
sahip olması ve asker kimliği etkili olmuştur. Kral Aleksander bu asker
kimliğinin yanında, I.Dünya Savaşı yıllarında İttifak devletleriyle
görüşmelere katılarak, bir devlet adamı ve diplomat olarak da deneyim
2
3
4
Lozan sürecinde iki ülke arasında savaş durumu devam ettiği için elçi atanması mümkün
değildi. Bu nedenle Lozan sürecinde Sırbistan ile ilişkiler temsilciler yoluyla yürütülmeye
çalışılmıştı. Bükreş temsilcisi Cevat (Ezine) Bey Belgrat’ta da temsilcilik yapmış ardından
1924-25 yıllarında Tahir Lütfü (Tokay) Bey geçici olarak Türkiye’nin Belgrat temsilciliği
görevini yürütmüş; 1926-27’de ise Yusuf Hikmet (Bayur) Bey Belgrat’a ilk “siyasi
temsilci” olarak atanmıştı. Belgrat’a “elçi” atanması ise 1928 yılında Ali Haydar (Aktay) Bey
ile olmuştu. Şimşir, Bilal N., Lozan Telgrafları II, No:61, TTK Yay., Ankara, 1994, s.212.
Bu görüşmeyle ilgili olarak bkz. Cumhuriyet’in İlk On Yılı ve Balkan Paktı (19231934), Dışişleri Bakanlığı Yay., Ankara, 1974, s.322; Atatürk’ün Milli Dış Politikası,
C.2, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 1981, s.225-227; Bilal N. Şimşir, “Atatürk’ün
Yabancı Devlet Adamlarıyla Görüşmeleri, 7 Belge (1930-1937)”, Belleten, C.XLV,
S.177-180, Ankara, 1981, s.177-179.
Marsilya Suikasti, görüntüleri günümüze kadar gelmiş olan ilk siyasi suikast olması
bakımından
da
ilgi
çekicidir.
Suikastin
görüntüleri
için
bkz.
https://www.youtube.com/watch?v=6R3dVZdFxxo,18.02.2015.
252
Gülşah KURT GÜVELOĞLU
kazanmıştır. Çocukluğunu Çetinje’de geçirmiştir ve Yugoslavyalılar
Karageorgeviç hanedanının çıktığı bu topraklara özel bir ilgi gösterirler.5
Suikast Öncesi Gelişmeler ve Suikastin Nedenleri
1934 yılında Kral Aleksander’in öldürülmesi, aslında Avrupa
devletlerinin izledikleri politikaların gereği ve aralarındaki politik
dengelerin bozulması sonucu gerçekleşmiş bir olaydı. Avrupa ülkelerinin
izledikleri politikalara bakıldığında; 1934’de Alman dış politikası özellikle
Avrupa’nın boykot ettiği ihraç mallarına pazar bulmak amacıyla kendine
ticari ortaklar aramaya doğru yönelmişti; bu yönelişte Yugoslavya’yı
bularak bir ticaret antlaşması yapmıştı.6 Almanya açısından Yugoslavya ve
Romanya ile ekonomik alanda kurulacak yakın ilişkiler silahlanma için
gerekli tarımsal ve madeni kaynakların sağlanması demekti.7 Avusturya ise,
İtalya ile işbirliği politikası izlemiş ve faşizmin etkisiyle demokratik rejime
son vererek başbakan Dolfuss Mart 1933’te diktatörlüğünü ilan etmişti.8
İtalya’nın bu etkisi karşısında Almanya’nın baskıları artmış ve Temmuz
5
6
7
8
Annie O’B Christitch, “King Alexander of Yugoslavia”, Contemporary Review, S.145
(Ocak-Haziran), 1934, s.210, 214-215; Hamilton Fish Armstrong, “After the Assassination
of King Alexander”, Foreign Affairs, American Quarterly Review, 1934-1935, Y.13,
S.1-4, s.207; Asım Us, Asım Us’un Hatıra Notları, Vakit Matbaası, İstanbul, 1966, s.131;
Asım Us, Yugoslavya’da Seyahat Notları, İstanbul, 1936, s.56; Seton-Watson da
Aleksander ile ilgili olarak şunları ifade etmektedir: “Damarlarında Sırp olmayan tek bir
damla kan yoktu. Büyük büyükbabası Balkan birliğini sağlamaya çalışmış olan Sırp
bağımsızlığının kahraman olmuş köylü lideriydi. Bugün Aleksander’in yanı başında
Topola’da başı kesik olarak yatmaktadır; çünkü 1817’de Miloş Obrenoviç tarafından başı
kesilerek Sultan Mahmut’a bir barış önerisi olarak gönderilmişti. Bu nedenle Aleksander
bir politikacı olmanın öncesinde bir köylüydü ve onların hislerini iyi anlardı. Babası
Peter’den daha çok demokratikti. Kanında saf Sırplık taşıyor olsa da çok farklı kalitede
denilebilirdi. Çünkü o, Karadağ Kralı Nikola’nın torunuydu ve ondan birçok özellik miras
almıştı. St.Petersburg’da okuduğu zamanlarda kazandığı geniş bir Slav bakış açısı ve
Rusya’ya karşı her zaman duyacağı minnettarlık ve sadakat duygusu onun karakterini
etkilemişti. Burada kaldığı süre içinde anti-demokratik bir anlayış kazandı. Bilgin biri gibi
görünmesine rağmen, aslında bütünüyle askerdi ve üniforması içinde askerlerle
beraberken daha rahattı ve bu durum kaçınılmaz olarak tartışmak, müzakere yapmaktan
çok otoriter bir eğilim kazanmasına neden oldu. Hayatının ilk altı yılını kamplarda
geçirdi; nazik ve dayanıklı karakteri dünyanın takdirini kazanmış olsa da, kamp hayatı
aynı zamanda anayasal hükümetle uzlaşmasını zorlaştıran ve hassas sorunların çözümüne
uymayan askeri bir bakış açısı kazanmasına neden oldu.” Bkz. R.W. Seton-Watson, “King
Alexander's Assassination: Its Background and Effects”, International Affairs, Vol.14,
No:1, (January- February, 1935), Royal Institute of International Affairs Publications,
1935, s.21-22.
Vladeta Miličević, “Marsilya Suikasti ve Art Nedenleri”, çev.Fahri Çeliker, Askeri Tarih
Bülteni Eki, Şubat 1981, S.11, Ankara, 1981, s.2-3.
Misha Glenny, Balkanlar 1804-1999, Sabah Kitapları, İstanbul, 2000, s.356.
Fahir Armaoğlu, 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi, C.1, Türkiye İş Bankası Yay., İstanbul, 1994,
s.179.
Marsilya Suikasti (Yugoslavya Kralı Aleksander’in Öldürülmesi)…
1934’te Avusturya
öldürülmüştü.9
Başbakanı
Dollfuss
bir
grup
253
Nazi
tarafından
Fransa, Avrupa dengesinde Küçük Antant (Fransa’nın liderliğinde
kurulmuş bazı Balkan ülkelerinin katıldığı statüko yanlısı birlik) ülkeleriyle
ilişkilerini geliştirmek yönünde ağırlığını koymuştu. Fransa Dışişleri Bakanı
Barthou, Avrupa’da yükselen Alman etkilerine karşı özellikle Küçük Antant
ülkeleriyle ilişkilerini sağlamlaştırmak için bu ülkelere ziyaretlerde
bulunmuştu. Yugoslavya da Fransa ile 11 Kasım 1927’de bir dostluk
antlaşması imzalamış ve bu antlaşmadan sonra komşularıyla daha yakın
ilişkiler kurmaya yönelmişti.10 Kral Aleksander, Avrupa’da barışın
korunması taraftarı olarak çalışmış, bu nedenle Milletler Cemiyeti’nin ve
Briand-Kellog Paktı’nın11 ilk imzalayıcıları arasında yer almıştı.12 1934’te
Kral Aleksander’in öncülüğünde dış politikada birçok anlaşmalar yapılmıştı.
Ekonomik ve politik olarak Küçük Antant’ın devamlılığına ve
sürdürülmesine bağlı bir politika izleyen Yugoslavya, “Balkanlar
Balkanlılarındır” sözünü ortaya çıkaran ancak büyük güçlerin entrika ve
engellerle sonlandıracağı yeni bir Balkan Ligi kurmaya çalışmıştı.13
Yugoslavya’nın dış politika ilkesi, Fransa ile ortak hareket etmek
şeklindeydi; ancak bu durum, Almanya ile bir işbirliğinin tamamen
imkansızlaşması demek oluyordu. Eski Avusturya-Rus çekişmesinin
devamını andıran Fransa-İtalya rekabeti ise, tüm Yugoslavya politikası
üzerinde önemli bir etkiye sahipti.14 Her ne kadar içerde ayrılıkçı düşünceler
olsa da dış politikada Kral Aleksander İtalyan ve Avusturya emellerine karşı
Hırvatları ve Slovenleri yalnız bırakmama taraftarıydı. Ancak Mussolini’nin
politikası, İllirya ve Pannonia’da Neo-Roma Devleti tarafından uygulanan
“böl ve yönet” politikasına göre işlemekteydi. İtalya sürekli olarak Belgrat
Uluslararası İlişkiler Tarihi, çev. Attila Tokatlı, C.4, May Yay., İstanbul, 1980, s.216.
L. S. Stavrianos, Balkan Federation: A History of the Movement Toward Balkan
Unity in Modern Times, Archon Books, Hamden, 1964, s.227.
11
Briand-Kellog Paktı, adını Fransa Dışişleri Bakanı Briand ve Amerika Dışişleri Bakanı
Kellog’un adlarından alan ve 27 Ağustos 1928’de dokuz ülkenin katılımıyla oluşturulan bu
pakt, savaşın milli politikalara alet edilmemesini, anlaşmazlıkların çözümü için savaş
yoluna gidilmemesini ve savaştan vazgeçilmesini onaylaması bakımından iki savaş arası
dönemin dünya barışına önemli bir yaklaşım getirmiştir. 1928 yılı sonuna kadar yaklaşık
46 ülkenin daha katılımıyla genişleyen Briand-Kellog Paktı, bütün bu olumlu niyetlere
rağmen savaşın tanımının yapılmaması gibi belirsizlikleri nedeniyle kağıt üzerinde
kalmıştır. Armaoğlu, a.g.e., s.221-223.
12
Christitch, a.g.m, s.217-218.
13
Seton-Watson, bu nedenle Balkan Paktı konusunda Bulgaristan’ın şüphelerini gidermek
amacıyla iki hükümet arasında uyuşma sağlamaya en çok Kral Aleksander’in çalıştığını
belirtmektedir. Seton-Watson, a.g.m., s.25-26.
14
Vuk Vinaver, “Jugoslawien und die Türkei 1918-1934”, Tarih Araştırmaları Dergisi,
C.V, S.8-9, Ankara, 1967, s.241.
9
10
254
Gülşah KURT GÜVELOĞLU
ile Sofya, Belgrat ile Tiran arasında bir uzlaşmazlık olmasını destekliyordu.
Kral Aleksander’in bütün bu girişimlerin arkasında aslında bu İtalya
korkusu vardı.15 Fransa Dışişleri Bakanı Barthou yukarıda açıklanan Küçük
Antant’ın desteklenmesi politikası kapsamında Prag, Bükreş, Varşova ve
Belgrad’a ziyaretler yapmıştı. 9 Ekim 1934’te bu ziyaretine karşılık Kral
Aleksander’i Fransa’da kabul edecekti.16 1934 yazında Kral Aleksander’in
Eylül’de Sofya’yı ve Ekim’de de Fransa’yı ziyaret edeceği duyuruldu ve
suikast hazırlıkları bu süreçte başladı.17
Marsilya Suikasti
17 Aralık 1933’de, suikastten bir yıl kadar önce, Zagrep’te üç genç,
Krala suikast yapmak istemişler ancak Yugoslav polisi tarafından
yakalanmışlardı. Bunlar İtalya’da bir kampta eğitim gördüklerini
açıklamışlar ve içlerinden Petar Oreb adlı genç, Macar pasaportu taşıdığını
ve Yugoslavya’dan Trieste’ye İtalyan faşistlerin yardımıyla geçtiğini
anlatmıştı. Yugoslav hükümeti, Aralık 1933’de Zagrep’te bir Ustaşa
ajanının İtalya’nın desteğiyle Kral Aleksander’in hayatına kastedeceği
yönünde delil elde etti ancak Fransa’nın baskıları üzerine İtalya’yı protesto
etmekten Kral Aleksander’i alıkoydu. 19-24 Mart 1934’te suikastçiler
mahkemeye çıkarılmışlardı. Burada verdikleri ifadelerinde, İtalya’da 50-60
kişilik Ustaşa kamplarında kaldıklarını; burada silah ve bombalama
eğitimleri aldıklarını; bu kampın sık sık Ante Paveliç, Gustav Perçeç, Milo
Budak, Perçeviç gibi önemli Ustaşa liderleri tarafından ziyaret edildiğini
belirtmişlerdi. Glenny’nin Mestroviç’in anılarından aktardığına göre Kral
Aleksander Mestroviç’e “Dün Mussolini’den dostça ilişkiler kurmamız için
en iyi niyetlerini belirten bir mektup aldım ve şimdi beni öldürtmek için
katiller gönderiyor” şeklinde yakınmada bulunmuştur.18
6 Ekim 1934’de Kral Aleksander Fransız donanmasından üç destroyerin
de refakatindeki Dubrovnik kruvazörü ile Marsilya’ya; eşi Kraliçe Maria ise
karadan Simplon Orient ekspresiyle Dijon’a hareket etti.19 9 Ekim günü
İtalya’nın Doğu Adriyatik üzerinde emelleri vardı ve Arnavutluk’a yayılmak istiyordu.
Ayrıca Hırvat ayrılıkçılığına ve Macar revizyonizmine destek veriyor ve bu planın bir
parçası olarak Yugoslav biriliğini yok etmeye çalışıyordu. Seton-Watson, a.g.m., s.26-27.
16
Miličević, a.g.m., s.2-3.
17
Miličević, a.g.m., s.9.
18
Glenny, a.g.e., s.354-356.
19
Suikast olayının ayrıntıları o dönemde gizli görevli olarak bulunan Vlada Miliçeviç
tarafından anlatılmaktadır. Miliçeviç, olay günü suikastin gerçekleştirileceğini Fransa’daki
Yugoslav büyükelçisine ulaştırmaya çalışmış, haberin krala bildirilmesi üzerine kralın
“artık çok geç, programa uyulması zorunludur” diyerek gezisini değiştirmediği kendisine
iletilmiştir. Miliçeviç, Kralın suikast günündeki halini “Amiral üniformalı beyaz dik yakalı
papyon kravatlı kenarları kalkık şapkası ve kırmızı kurdelayla tutturulmuş Legion
15
Marsilya Suikasti (Yugoslavya Kralı Aleksander’in Öldürülmesi)…
255
öğleden sonra, Marsilya’da Barthou tarafından karşılanan kral araba ile
halkın önünden geçerken kalabalıktan biri atılarak silahını arabaya doğru
ateşledi ve kralı öldürerek Barthou’yu da ağır yaraladı. Suikastçi kendini de
öldürmek isterken bir görevli tarafından bıçaklanarak öldürüldü.20 Kral
Aleksander öldürüldüğünde 45 yaşındaydı.21 İlk incelemede elde edilen
bilgilere göre, öncelikle suikastçi Makedonyalı bir Bulgar’dı ve
IMRO’nun22 eski bir üyesiydi.23 İkinci olarak onun üç suç ortağı Ustaşa’nın
Hırvat üyeleriydi, geçici olarak Janka-Puszta’da kalmışlardı, Macaristan
pasaportları vardı ve bunları Lozan’da Çekoslovak dokümanları ile
değiştirmişlerdi. Üçüncü olarak ise cinayet, lideri İtalya’da ikamet eden
Ante Paveliç olan Ustaşa organizasyonunun bir uzantısı tarafından
tertiplenmişti.24
d’Honeur madalyasını taşıyordu. Kralın göğsündeki şeref madalyasının kızıl kurdelası
kanlı kaderinin ilk işareti gibi görünüyordu” sözleriyle yorumlamaktadır. Miličević,
a.g.m., s.25.
20
Armaoğlu, a.g.e., s.183; Leab, a.g.m., s.657-658; Miličević, a.g.m., s.23-25; Kovrig,
a.g.m., s.194.
21
Bilal N. Şimşir, Bizim Diplomatlar, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1996, s.418.
22
IMRO: Internal Macedonian Revolutionary Organisatian- İç Makedonya İhtilal Komitesi.
23
Bkz. Bennett Kovrig, “Mediation by Obfuscation: The Resolution of the Marseille Crisis,
October 1934 to May 1935”, The Historical Journal, Camridge University Pres, Vol.19,
No:1, 1976, s.193; Armstrong, a.g.m., s.208; Daniel J. Leab, “Marsilya Suikasti”, çev.
Mahur Tümer, 20.yy Tarihi, C.2, Arkın Kitabevi, İstanbul, 1970, s.660; Miličević, a.g.m.,
s.18-19.
24
Kovrig, a.g.m., s.196; Dr. Ante Paveliç’in Sofya’yı ziyareti ve IMRO ile işbirliği yapması
Belgrat siyasi çevreleri ve basınında derin bir endişe yarattı. Paveliç’in Sofya’ya
gitmesinin İtalyan diplomasisinin eseri olması ve bu ziyaretin Floransa’da ChamberlainMussolini görüşmesinden sonra “Geornale d’İtalya” da, Sırp komitelerinin Yugoslavya
Erkanı Harbiyei Umumiyesinin emri altında komşu ülkelerde tedhiş tertibatında bulunduğu
hakkındaki yayınını takiben gerçekleşmesi, Sırplar arasında oluşan heyecan ve endişeyi
çoğaltmıştır. Basın Sofya ve Vidin’de Paveliç’e gösterilen büyük tezahürat nedeniyle
Sofya Hükümetini suçlamakta ve Liyapçef hükümetiyle anlaşmanın bir hayalden ibaret
olduğunu yazmaktadır. Hırvatistan’da çıkan gazeteler de Paveliç’i telin etmektedirler.
Ancak bu gazeteler hükümetten destek aldıkları için bunların yayınları Hırvat milletinin
görüşlerini yansıttıklarına dair bir delil olamaz. Belgrat gazetelerine göre IMRO reisi
Dr.Stanişef ile Paveliç Viyana’da Makedonya İhtilal Komitesi ve Hırvatistan İhtilal
Komitesi adında bir itilaf imzalamışlardır. Bu itilafa göre Hırvatistan ve Makedonya
istiklalini temin için meşru ve gayrı meşru her türlü vasıtaya başvurulması, Londra’daki
Balkan komitesi Cemiyeti Akvam ve emsali uluslararası kuruluşlara müracaat edilmesi
kararlaştırılmıştır. Komite Viyana’da bir gazete yayınlayacak ve Amerika’daki Bulgar ve
Hırvat muhacirleri arasında faaliyette bulunacaktır. Yugoslavya hükümeti bu konuda
Bulgar hükümetinin dikkatini çekmiştir. Bulgar basını ise Yugoslavya’nın boş yere endişe
ettiğini kaydetmektedir. Devlet savunma mahkemesine verilen bir takrir ile Dr. Ante
Paveliç ve Gustav Periçeviç’in vatana ihanet suçuyla yargılanmaları istenmiştir. Gazetelere
göre bu mahkeme yakında başlayacaktır. Dr. Paveliç 24 Nisan akşamı Sofya’dan Bükreş
yoluyla İstanbul’a gelmiştir. Belgrat elçimiz Haydar Bey hükümetimizin bu meselede
256
Gülşah KURT GÜVELOĞLU
Burada Ante Paveliç ve Ustaşa örgütüne kısaca değinmek
gerekmektedir. Hırvat ayrılıkçılarının örgütü Ustaşa’nın lideri Ante Paveliç,
1921’den beri Yugoslavya Parlamentosu’nda Zagrep’in iki temsilcisinden
biri olan ve Skupştina’da parti kurucusu Josip Frank’ın adına ithafen Frank
Partisi ismiyle anılan ve Sırp karşıtı din adamlarının desteğinde aşırı sağcı
Hrvatska Stranka Prava Hırvatistan Haklar Partisi’nin üyesiydi. Diktatörlük
ilan edilene kadar Zagrep’te bir süre yaşadı ve burada arkadaşı Gustav
Perçeç yardımıyla gazetecilik faaliyetleriyle Sırplara, Belgrat’a ve
Yugoslavya’ya karşı faaliyetlerini sürdürdü. Kral Aleksander 6 Ocak
1929’da parlamentoyu feshetti ve bütün siyasi partilerin, dernek ve
örgütlerin faaliyetlerine yasak koyarak diktatörlüğünü ilan etti. Ante
Paveliç 1929’da diktatörlük ilan edilince Sofya’ya kaçtı. Burada diğer bir
asi Gustav Perçeç ile buluştu ve Ustaşa örgütünü kurdu. Ivan Mihailov’un
liderliğindeki Makedonya’nın Yugoslavya’dan ayrılmasını isteyen IMRO
ile ittifak yaptı. Ustaşa’nın IMRO’nun müttefiki olduğunu ilan ettikten
sonra terör yaratan hareketlere başladılar. Vidin ve Sofya’da IMRO
üyelerine düzenlenen gösterilerde Srıplar ve Yugoslavlık aleyhine
konuşmalar yapmış ve bu konuşmalarında Hırvatların ve Makedonların
tutsak olduklarını, onların Sırp oldukları iddialarının yalan olduğunu ve
tarafsız kalması ve kendisine önem verilmeyerek gösteriler yapılmasına meydan
verilmemesi görüşünde olduğunu bildirmiştir. Bkz. BCA, 030.10/250.691.8, 11.05.1929
tarihli Hariciye Vekili Tevfik Rüştü tarafından Başvekalete yazı; İtalyan gizli servisleri de
IMRO ile önceden bağlantı kurmuştu ve Ante Paveliç de bu şekilde İtalya ile bağlantıya
geçmiş oldu. Paveliç, İtalya’ya giderek bizzat Mussolini tarafından kabul edildi ve onun
yardımıyla İtalya’da iki Ustaşa kampı kurdu. Ante Paveliç İtalyan pasaportuyla geziyor ve
“Antonio Sudai” takma adını kullanıyordu ve birçok Ustaşa üyesinin de İtalyan ve Macar
pasaportları vardı. 1934 Ağustos ayında IMRO lideri İvan Mihailov da Roma’ya gitti ve
burada suikast hakkında görüşmelerde bulundu. Bu dönemde IMRO da Ustaşalarla
birlikte, Yugoslavya içinde birçok cinayet ve patlama olayları düzenlediler. İki örgüt
Zemun’da tren yoluna bomba konulmasından Novosti gazetesi editörü ve Yugoslavya’nın
Belçika elçisinin öldürülmesine kadar birçok olay gerçekleştirdiler. Yugoslav yanlısı
Novosti gazetesi editörü ve Kral Aleksander’in yakın dostu olan Toni Schlegel, kısa süre
önce kurulmuş olan Hrvatski Domobran (Hırvatistan Yurt Muhafızları) adlı örgütün üyesi
Makro Hraniloviç tarafından öldürülmüştür. Hraniloviç yakalanmış ve bu suikasti Ustaşa
lideri Ante Paveliç’in tasarlamış olduğunu ifade etmiştir. Bkz. Miličević, a.g.m., s.1011,14-15,21; Leab, a.g.m., s.660; Glenny, a.g.e., s.353-354; Bu tür eylemlerin yanı sıra
çeşitli propaganda faaliyetleriyle de Yugoslavya aleyhinde yayınlar yaptırdılar. Sofya’da
Hırvat muhaciri olmadığı halde Hırvatski Glas adlı bir gazete Yugoslav Kralı Aleksander
aleyhine sürekli yayınlar yapıyordu. Yugoslav elçiliğinin müracaatı üzerine bu gazete
kapatıldı. Bu şekilde Yugoslav elçisinin girişimleri üzerine iki ülke arasındaki ilişkileri
korumak amacıyla bir takım tedbirler alındı. Yugoslav elçiliğinin müracaatı üzerine bu
gazete kapatılmıştır. Bu şekilde Yugoslav elçisinin girişimleri üzerine iki ülke arasındaki
ilişkileri korumak amacıyla bir takım tedbirler alınmıştır. Bkz. BCA, 030.10/251.692.7,
26.9.1931 tarihli Hariciye Vekaletinden Başvekalete yazı.
Marsilya Suikasti (Yugoslavya Kralı Aleksander’in Öldürülmesi)…
257
dünyanın yardımını beklemek yerine yurtlarını kurtarmak için savaşmaları
gerektiği yönünde telkinlerde bulunmuştur. Ancak bu durumdan haberdar
olan Yugoslav hükümeti Paveliç hakkında Haziran 1929’da ölüm kararı
çıkarttı. Bu olay üzerine Ante Paveliç, Viyana’ya sığındı; Perçeç de
Macaristan’a kaçtı ve burada Yugoslav-Macar sınırı yakınındaki JankaPuszta’da bir terörist merkezi kurdu.25
IMRO lideri Mihailov’un şoförü ve teröristlerin eğitmeni olan Vlada
Georgiyev Kerin, Kral Aleksander’e kurşunu sıkan kişiydi.26 Bu komiteye
bağlı olan Kerin daha önce birçok ülkede değişik suikastler düzenlemişti;
“Georgiyev, Stojanov, Dimitrov, Çernozomsky, Suk, Kerin, Kelemen,
Veliçko” gibi pek çok takma ad kullanmaktaydı ve olaydan sonra üzerinden
çıkan pasaportta Kelemen yazdığı anlaşılmıştı.27 Suikastten sonra Zvonim
Pospicil, Ivan Ragiç ve Mio Kralj adlarında üç kişi tutuklandı.28 1936
Şubat’ında Ustaşa örgütüne üye bu üç kişi, kayıplara karışan liderleri
Paveliç yüzünden yargılandılar. Fransa hükümetinin baskıları neticesinde
Kraliçe Maria mahkemeden çekilme kararı aldı ve Barthou’nun yerine
geçen Dışişleri Bakanı Laval de Marsilya olayını sessizce kapatmaya çalıştı.
Fransa ve İtalya arasında gerçekleşen politik yakınlaşma sonucunda olayın
sorumlusu olarak Macaristan gösterildi ve Macar hükümeti 12 Ocak 1935’te
geniş bir soruşturma başlatarak olayla ilgili bir sorumluluklarının olmadığını
ortaya koymaya çalıştı. Suikasti gerçekleştiren Ustaşalar hakkında elde
edilen bilgilere göre, örgütün 1929 ve 1934 yıllarında Yugoslavya’da birçok
bombalama ve katletme girişimlerinde bulunduğu ortaya çıkarılmıştı. Ustaşa
örgütünün İtalya Faşist hükümetinden maddi yardım aldığı, Macarsitan’dan
destek gördüğü, İtalya’da Ancona ve Bari’de, Macarsitan’da Janka
Puszta’da eğitim ve talim merkezleri bulunduğu tespit edilmişti.29
Suikast Hakkında Yorumlar ve Türk Kamuoyundaki Yansımaları
Cinayet haberi gerçekleştiği gün dünyaya yayılmış ve herkes I.Dünya
Savaşı’na ithafen yeni bir Saraybosna’dan söz etmeye başlamıştı. İtalyan
radyoları Yugoslavya’nın ikiye bölünmesinin bir an meselesi olduğundan
bahsetmeye başlamışlar; Yugoslav elçisinin resmi protestosu İtalyan
Dışişleri’nce geçiştirilmişti.30 Ustaşalar Hitler tarafından da destekleniyorlar
25
Glenny, a.g.e., s.353; Leab,, a.g.m., s.660; Miličević, a.g.m., s.9-10; Vladimir Dedijer,
History of Yugoslavia, New York, 1974, s.541.
26
Miličević, a.g.m., s.13.
27
Leab, a.g.m., s.659.
28
Suikastten sonra yakalanan Mio Kralj’in verdiği ifadeler ve soruşturma hakkında ayrıntılı
bilgi için bkz. Miličević, a.g.m., s.29-33.
29
Leab, a.g.m., s.660.
30
Uluslararası İlişkiler Tarihi, s.222.
258
Gülşah KURT GÜVELOĞLU
ve Hırvatistan’ın bağımsızlığını savunmakla kalmayıp, Slovenya, Dalmaçya
ve Bosna’nın Yugoslavya’dan ayrılmasını istiyorlardı. Bu ise,
Yugoslavya’nın tümüyle yok olması anlamına gelecekti ve Yugoslavya,
Fransa’nın Balkanlar’daki desteği, İtalya’nın en tehlikeli komşusu ve Berlin,
Roma ve Budapeşte tarafından istenilmeyen Küçük Antant’ın en etkili
üyesiydi ve Fransa Dışişleri Bakanı Barthou’nun Balkanlar’da düzenlediği
gezinin amacı, aslında geniş bir anlaşmalar ağı örmek içindi ve Küçük
Antant’ın amacı da bir Alman saldırısına karşı ortak dayanışmayı
sağlamaktı. Marsilya’daki olayda Nazilerin etkisi olduğu ortada olmasına
karşın Fransa’daki bazı çevreler Barthou ile Aleksander’in öldürülmesinin
yankılarını ve etkilerini hasıraltı etmeye çalıştılar ve suikastin soruşturması
bu nedenle tam iki yıl sürdü.31
Akşin ve Fırat, Sovyet kaynaklarının “Tötonik Kılıç Operasyonu” olarak
adlandırdıkları bu suikasti, Alman faşistlerinin düzenlediklerini; Batılı
kaynakların ise İtalya desteğindeki Ustaşa örgütünün gerçekleştirdiğini
yazdığını belirtmektedirler.32 Ustaşaların lideri Ante Paveliç bizzat cinayeti
gerçekleştirmiş değildi ancak onun görevlendirdiği kişiler bu suikasti
yapmışlardı.33 Almanya’da gazetecilik yapan William Shirer “Günü Gününe
Nazi İmparatorluğu” adlı eserinde Aleksander’in öldürülmesine her ne
kadar Yugoslavya’nın bütünlüğünden yana politika izlemiş olsa da
Almanya’nın “sevindiğini” belirtmekteydi. Shirer bu konuda:“Bu gece saat
8’de Paris bürosuna telefon edince bana bu akşam üzeri Marsilya’da
Yugoslavya Kralının öldürüldüğünü ve Fransa Dışişleri Bakanı Louis
Barthou ağır yaralı olduğunu bildirdiler. Berlin pek üzülmeyecek bu olaya,
çünkü Kral Aleksander Almanya’ya karşıydı. Fransa bloku ile daha yakın
çalışmak eğiliminde görünüyordu ve Barthou Fransa ile Doğu Avrupa
arasında işbirliğini güçlendirmek için çaba gösteriyor ve bir Doğu Lokarno
Antlaşmasına Rusya’yı yanaştırmaya çalışıyordu.”34 Almanya’da bulunan
bir gazetecinin bakış açısından Marsilya suikastinin Almanya için ne tür bir
önem arz ettiği bu şekilde ifade edilmekteydi.
Türkiye’de de Yugoslavya Kralı Aleksander’in Fransa’nın Marsilya
kentinde bir Hırvat tarafından vurulduğu haberi yayıldı. Haber, Ankara’da
adeta şok etkisi yaptı, Atatürk’ü ve hükümeti üzüntüye boğdu. Hakimiyet-i
Milliye gazetesi ertesi gün bütün baş sayfasını Yugoslav Kralının ölümüne
Uluslararası İlişkiler Tarihi, s.223-224.
Sina Akşin-Melek Fırat, “İki Savaş Arası Dönemde Balkanlar”, Balkanlar, OBİV yay.,
İstanbul, 1993, s.124.
33
Miličević, a.g.m., s.1.
34
William Shirer, Günü Gününe Nazi İmparatorluğu, çev. Müzehher Va-Nu, Cem
Yayınevi, İstanbul, 1977, s.25.
31
32
Marsilya Suikasti (Yugoslavya Kralı Aleksander’in Öldürülmesi)…
259
ayırdı. Bayraklar yarıya indirildi. Müzik sustu. Sinemalar, tiyatrolar
gişelerini kapattılar. Ankara’dan çekilen duygulu başsağlığı telgrafları
birbirini izledi. Türk basını geniş yayın yaptı.35
Kral Aleksander’in cenazesi, Belgrat’a otomobille iki saat mesafede
Kara Jorj hanedanının mezarı olan Topola mevkiine defnedilmiştir.36
Türkiye, üst düzey askeri ve diplomatik yetkilileriyle cenaze töreninde
temsil edilmiştir. Türk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Kral
Alkesander’i yakından tanımış ve bir yıl önce İstanbul’a gelen Kralı
Dubrovnik Kruvazörüne kadar gidip karşılayan, Atatürk ile Aleksander’in
Dolmabahçe Sarayındaki görüşmelerinde hazır bulunan, tercümanlık yapan,
hatta not tutan kişi olarak kralın cenaze törenine katılacak heyete başkanlık
ve Türkiye’yi temsil etmek görevini üstlenmiştir.37 Cenaze törenine giden
Türk heyeti Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, İkinci Ordu Müfettişi
Orgeneral İzzettin Çalışlar, Cumhurbaşkanlığı Başyaveri Binbaşı Celal
Üner, Deniz Akademisi Komutanı Kaymakam Talat Bey, Hava Binbaşısı
Naim Bey, Dışişleri Bakanlığı Birinci Daire Umum Müdürü Cevat Açıkalın,
Bakan Özel Kalem Müdürü Refik Amir ve Emniyet Memuru Sadık
Efendi’den oluşmaktaydı. Atatürk ayrıca, kendi muhafız alayından 130
kişilik askeri bölüğü de cenaze törenine göndermişti. Albay İsmail Hakkı
Bey komutasındaki bölüğün başında iki yüzbaşı, altı teğmen
bulunmaktaydı.38 Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir askeri birliğimiz bir
yabancı devlet başkanının cenaze törenine gönderilmiş; kralın toprağa
verildiği gün de Türkiye’de -Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir yabancı
hükümdar için- milli yas ilan edilmişti.39 Kralın toprağa verildiği 18 Ekim
günü, Ankara’daki Yugoslavya elçiliğinde düzenlenen merasime,
Cumhurbaşkanlığı yaveri Cevdet Bey, özel kalem yardımcısı Sabit Bey ile
Başvekil İsmet Bey ile eşi, Dahiliye vekili Şükrü Bey ve Hariciye
vekaletinden Numan Rıfat ve Ankara valisi Nevzat Bey ile mevkii
kumandanı Sıtkı Paşa ve emniyet müdürü Salih Bey katılmışlardır.40
Kralın öldürülmesi konusu 24 Ekim 1934 günlü TBMM toplantısında
gündeme getirilmiş ve Yugoslavya nezdinde taziyelerimizin bildirilmesi
kararlaştırılmıştır. Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Bey konuşmasında Kral
35
Feridun Cemal Erkin, Dışişlerinde 34 Yıl, Anılar Yorumlar, C.1, TTK Yay., Ankara,
1987, s.123-125; Şimşir, a.g.e., s.277; İtalyan basını suikast ithamlarına rağmen bu olayla
ilgilenmiş ve hava kuvvetlerine kralın cesedinin ülkesine götürülmesinde eşlik etmelerini
önermiştir. Bkz. Kovrig, a.g.m., s.194.
36
Us, Yugoslavya’da Seyahat Notları, s.7.
37
Şimşir, a.g.e., s.279.
38
Şimşir, a.g.e., s.279; BCA, 030.18.1.2/51.3.19, 13.01.1935 tarihli kararname.
39
Şimşir, a.g.e., s.277, 279.
40
Zaman, 19 Teşrinievvel (Ekim) 1934.
260
Gülşah KURT GÜVELOĞLU
Aleksander’in ve Fransa Dışişleri Bakanı’nın öldürüldüklerini, Türkiye’nin
bu elim cinayet karşısında üzerine düşen görevi yaptığını ve cenaze törenine
katılarak bütün dünyaya Balkan misakının gücünü gösterdiklerini ifade
etmiştir. Tevfik Rüştü Bey, bu elim olay karşısında gerekli olan vakar,
sükunet ve birliği gösterdikleri için Yugoslav milleti ve idarecilerinin
takdire şayan olduklarını belirtmiş ve Büyük Millet Meclisi’nin duyduğu
üzüntüye tercüman olduğunu sözlerine eklemiştir.41 Konuşmanın ardından
meclis, Başkan Kazım Paşa tarafından bir dakikalık saygı duruşuna davet
edilmiş ve saygı duruşunun ardından Tekirdağ mebusu Cemil Bey ile beş
arkadaşı tarafından verilen, “Yugoslav Kralı Aleksander ve Fransa Dışişleri
Bakanı Barthou’nun ölümleri dolayısıyla TBMM’nin taziyelerini
bildirmesine dair takrir” onaylanmıştır.42
Atatürk’ün gönderdiği başsağlığı mesajı Yugoslav basınında yer almış
ve bu mesajla ilgili “Müteveffa Kral Aleksander’in hudutsuz dostu olan
Gazi Mustafa Kemal, Kral Aleksander’in mensup olduğu kabiliyet ruhunun
ailesine mensup bulunmaktadır. Ruhen ve vicdanen asil olan Gazi,
Kralımıza kardeşçesine acımıştır. Mustafa Kemal’in taziyesinde
memleketimiz, genç Kralımız ve onun milleti hakkında istimal edilen sözler,
10 Teşrinievvelden sonra yaşadığımız anların en heyecanlı bir hadisesidir”
yorumu yapılmıştır.43
Kral Aleksander’in öldürülmesi Türk basınında geniş bir yankı
bulmuştur. Suikastin ayrıntıları gazetelerde detaylı bir şekilde verilmiştir.
Kral ve maiyeti Marsilya’da Borsa meydanından geçerken halk içinden bir
kişi otomobile yaklaşarak birkaç el ateş etmiştir. Atlı korumalar tarafından
kılıçla yaralanmadan önce ateş eden saldırgan iki polis ve halktan üç kişiyi
yaralamış ve halk tarafından linç edilmesi güçlükle engellenebilmiştir.
Suikastçi Petrus Kelemen adında Zagrep doğumlu bir Yugoslav’dır. Kral
kalbinden ve karnından aldığı kurşunla, yakındaki belediye binasına
götürülürken ölmüştür. Louis Barthou’da kolundan yaralanmış ancak o da
suikastten sonra hastanede ölmüştür.44 Suikast olayıyla ilgili Ebuzziya Zade,
İtalyan veya Makedonyalıların suçlanması için henüz erken olduğunu, dış
kaynaklı değil suikasti yapanın bir Hırvat olması nedeniyle bu olayın iç
siyasi çekişmelerden kaynaklandığı yorumunu yapmaktadır. Hırvatların Sırp
hakimiyetinde yaşamaktan rahatsız olduklarını, hatta bu rahatsızlık
TBMM, Zabıt Ceridesi, Devre:4, İçtima:3, C.24, 24.10.1934, s.3.
Takriri veren mebuslar şunlardır: Cemil Bey-Tekirdağ, Osmanzade Hamdi Bey-İzmir,
Vasfi Raşit Bey-Şebinkarahisar, Falih Rıfkı Bey-Bolu, İrfan Ferit Bey-Mardin, A.Fuat
Bey-Rize. TBMM, Zabıt Ceridesi, Devre:4, İçtima:3, C.24, 24.10.1934, s.4.
43
BCA, 030.10/227.527.22, 26 Teşrinisani 1934 tarihli Hariciye Vekaletinden Yüksek
Başvekalete yazı.
44
Zaman, 10 Teşrini Evvel (Ekim) 1934.
41
42
Marsilya Suikasti (Yugoslavya Kralı Aleksander’in Öldürülmesi)…
261
nedeniyle 1928’de mecliste (skupştina) Hırvat lider Radiç’in bir Karadağlı
tarafından öldürüldüğünü belirten Ebüzziya, bu nedenle kralın mecburen
diktatörlük ilan ettiğini, ancak Hırvatların ayrılık isteklerini karşılayamadığı
için Hırvat-Sırp çekişmesinin sürdüğünü yazmaktadır. Buna rağmen Kral
Aleksander Yugoslav birliğini tüm zorluklarına rağmen sağlamaya çalışmış
hatta bunun temel direğini teşkil etmiştir. Onun yokluğu sadece iç politikada
değil dış politikada da tesirlerini gösterecektir.45
Kralın toprağa verildiği 18 Ekim 1934 günü Falih Rıfkı Atay Hakimiyeti Milliye’de şunları yazmıştır: “Kral Aleksander, Türkiye ile Yugoslavya
arasında sıkı ve sarsılmaz dostluğu kurmakta Gazi ile birlikte çalıştı…
Gazi’nin muhafız alayından bir bölük, Türk ordusu namına Belgrat
sokaklarında büyük ölünün arkasından gidiyor. Böyle bir merasim için Türk
kıtasının ilke defa olarak memleketten çıkmış olması da Türk milletinin
kralın hatırasına ve eserine karşı duyduğu hürmetin müstesna bir
ifadesidir.. sulh ve emniyet davasına karşı bağlılık hissinin de bir
delilidir.”46 Falih Rıfkı bir başka yazısında da olay hakkında şunları ifade
etmiştir: “Kral Aleksander’i şahsen tanımış ve onunla Balkanlar sulhu için
sözleşmiş ve çalışmış olan Gazi’nin telgrafı, bütün Türk milletinin hakiki ve
samimi duygularını hulasa etmektedir. Suikastçiler, bu cinayetten umdukları
daha büyük faciayı göremeyeceklerdir… Orta Avrupa ve Balkanlar
muvazenesinin esaslı unsurlarından biri olan dost devlet sarsılacak olursa,
kıtamız sulhunun desteklerinden biri yerinden oynamış olur… Cinayetin bir
muvaffakiyet vasıtası olduğunu göstermemek lazımdır… Marsilya cinayeti,
Yugoslav milletlerini birbirlerine ve Yugoslavya’yı bütün dostlarına daha
fazla yaklaştıracak, sulh mücadelesi safları daha sıkışmış, azim daha
artmış, tehlike daha iyi anlaşılmış olarak devam edecektir.”47
Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras da, Yugoslavya’daki Politika
gazetesine şu demeci vermiştir: “Sizler büyük kralınız için ağlarken bizler
de Gazi’nin kardeşi için ağlıyoruz. Belgrat’ta ve Topolats ile Oplanarts’a
kadar yollarda gördüklerim, Kral Birinci Aleksander hazretlerinin
hakikaten Yugoslav milletinin hiçbir zaman unutmayacağı çok sevilen bir
hükümdar olduğu hakkındaki kanaatimi takviye etmiştir. Merasim müessir
ve muhteşem oldu. Burada şunu tebarüz ettirtmek isterim ki, yalnız
milletinizi değil, fakat Balkanlarda hepimizi yasa düşüren bu büyük felaket
huzurunda yapılan merasimde her şey çok muntazam bir tarzda tertip
edilmişti. Şimdi sükun içinde önümüzde biiz bekleyen büyük işi düşünmemiz
ve kahraman kralınız ile namdar şefim Gazi Mustafa Kemal Hazretlerinin
45
Zaman, 11 Teşrini Evvel (Ekim) 1934.
Hakimiyet-i Milliye, 18 Ekim 1934.
47
Ayın Tarihi, Kasım 1934, No:11, s.118.
46
262
Gülşah KURT GÜVELOĞLU
başladıkları esere gerek sizin ve gerek bizim devam etmemiz lazım
gelmektedir. Onların bu eserleri, uluslararası işbirliği ve uluslararası
barışın temini eseridir ve bizler bu işe devam edeceğiz… Kahraman Kralın
ölümü, Balkanlarda ve Avrupa’da vaziyetin tarsini eserine daha fazla ikdam
ile devam edilmesini intaç eyleyecektir. Nihayet kardeşinin ölümü haberiyle
büyük şefimizin ne kadar müteessir olduğunu söylemek isterim. İstanbul
mülakatından sonra kendileri Birinci Aleksander’i daima kardeşim diye yad
etmekte idi. Son defa da milletimize kardeşini kaybettiğini ilan eyledi ve
Yugoslavya’nın ittihadını temin eden kralınızın ölümüne Türkiye’de bu
suretle ağladı. Türk milletinin, hissiyatınıza ne derece iştirak ettiğini
telgraflarda da görmüşsünüzdür. Fakat bunu daha iyi anlamak için şunu
düşünmelisiniz ki yeni Türkiye’de bu ana kadar milli matem tutulmamıştır.
Kral Aleksander’in cenazesinin kaldırıldığı gün Türkiye’nin ilk matem günü
olmuştur. Maalesef Kral Aleksander ölmüştür. Fakat eseri ebediyen
yaşayacak ve bu eser, bizi Balkanlarda tesanütün ve barışın tahkimi
yolunda müşterek işin başında ebediyen toplu bulunduracaktır…”48
11 Ekim 1934 tarihli Cumhuriyet gazetesinde de Nadir Nadi, “Kral
Aleksander’in hayatına kastedenler emin olsunlar ki, Türkiye,
Yugoslavya’ya karşı aldığı Balkan taahhüdüne dün olduğu gibi bugün de
yarın da kuvvetiyle bağlı kalmakta devam edecektir” demiştir.49 Zaman
gazetesi “Fransa’nın kabahati ne?” başlığıyla bu olaydan iki yıl önce de
Fransa Cumhurbaşkanı Dumerge’nin de bir suikaste uğradığını hatırlatarak
suikastten dolayı Fransız hükümetini suçlamanın anlamsız olduğunu
belirtmektedir.50
Asım Us da Yugoslavya seyahati izlenimlerini aktardığı kitabında Kralın
öldürülmesi ile ilgili olarak şunları yazmıştır: “Müteveffa kral Aleksander
son Fransa seyahatine çıkarken vapura binmek için Budva kasabasına
gelmiş. Geldiği zaman hareket saatine beş on dakika kaldığını görünce
civarda olan bir küçük kilisede bir dua yapılması arzusunu göstermiş.
Kralın bu arzusu herkesin biraz garibine gitmişmiş. Seyahatin elim olan
neticesi tahakkuk ettikten sonra Budvalılar bu hadiseyi hatırlamışlardır. O
zaman kral Aleksander’in kalbinde Yugoslav topraklarından ayrılırken gizli
bir endişe bulunduğunu anlamışlardır.”51
Türkiye’nin cenaze törenine katılması Yugoslav basını kadar diğer
ülkelerde de yankı bulmuştur. New York Times gazetesinde “Avrupa
Değişiyor” başlığı altındaki makalede Yugoslavya Kralı Aleksander’in
48
Ayın Tarihi, Kasım 1934, No:11, s.96-97.
Cumhuriyet, 11 Ekim 1934.
50
Zaman, 12 Teşrinievvel (Ekim) 1934.
51
Us, a.g.e., s.65-66.
49
Marsilya Suikasti (Yugoslavya Kralı Aleksander’in Öldürülmesi)…
263
cenaze merasiminde Türk Kıtaatının mevcudiyetinin fevkalade bir hadise
olduğu yazılmıştır.52
Hasan Rıza Soyak da anılarında olayla ilgili olarak şunları
nakletmektedir: “Hatırlarım, Yugoslavya Kralı Aleksander’ın Marsilya’da
öldürüldüğünü haber alır almaz, hemen Atatürk’ün yanına koştum. Başvekil
ile Dışişleri Vekili de oradaydılar. Atatürk, Kralın öldürüldüğünü
öğrenmişti; çok müteessirdi: “Ben, Aleksander’ı öldürenleri biliyorum, eğer
onlar fırsat bulurlarsa beni de öldürürler” dedi. Vukuu muhtemel hadiseler
mütalaa edilirken, Atatürk, Yugoslavya’nın müdafaası icap ederse, şimdiden
seferberliğe tevessül edileceğinin taziye telgrafında bildirilmesini
istemişti.”53
Yugoslavya seyahatinde bulunan gazeteci Asım Us bu konu hakkında
şöyle yazmaktadır: “Balkan Gazetecilerine rehberlik eden Yugoslav
memuru güldü ve “Başvekilimiz Stoyadinoviç anlaşmak istedi, biz de peki
dedik. Fakat Yugoslav milleti buna taraftar değildir. Çünkü bir Sırp
şarkısında şöyle der: “İtalyanlara inanılmaz. Onlar en büyük hilekardırlar.
Bütün felaket Vatikan’dan geliyor. Yugoslavya’daki Katolik papazlar hep
Vatikan ajanlarıdır. Kral Aleksander’i öldürten de odur.” cevabını verdi.”54
Us, “6 Eylül 1936 tarihi Yugoslavya Kralı’nın doğum günüdür ve
Yugoslavya birliğinin düşmanları, Kral Aleksander’i öldürmüşler; ancak
onun eserini dağıtmaya muvaffak olamamışlardır” yorumunu
yapmaktadır.55
52
2 Kasım 1934 tarihli New York Times gazetesinde Avrupa Değişiyor başlığı altındaki
makalede Yugoslavya Kralı Aleksander’in cenaze merasiminde Türk Kıtaatının
mevcudiyetinin fevkalade bir hadise olduğunu ve Türklerin uzun senelerden beri Sırpların
düşmanı bulunduğunu yazdıktan sonra bir İngiliz diplomatının ağzından şu sözleri
naklediyor: “Dünya halkı heyecana o kadar alıştı ki artık hiç birşey ona fevkalade bir
mahiyet arz etmiyor. Bu böyle olmakla beraber mesela Kral Aleksander’in Belgrat’taki
cenaze merasimine bakalım kralın cenaze merasiminde yapılan bütün merasim ve görülen
ihtişam yeni bir şey değildir. Fakat bu cenaze merasiminin bir safhası fevkalade bir hadise
olup Avrupa’daki siyasi vaziyetin inkişafı noktasından gayet manidar bulunmaktadır.”
Ardından Türk askerine değinmekte ve “Bu 150 asker Yugoslavya Kralı Aleksander’in
cenaze merasiminde hazır bulunmak üzere bizzat Gazi tarafından kendi Muhafız Kıtaatı
arasından seçilip gönderilmiştir. Bu Türk müfrezesinin şu sırada Yugoslav Hükümet
merkezinde bulunuşu tarihi kıymete sahip fevkalade bir olaydır. Altı asır önce Türkler Sırp
krallığını harap ettiler ve amansız galipler gibi gelerek batınlarca ananevi bir düşman
mevkiinde kaldılar. Kral Aleksander’in ceddi, tahtlarını Türk Sultanlarıyla yaptıkları uzun
ve kanlı cidallerle kazandılar. Bugün Türkiye Balkanlarda sulhün devamı için
Yugoslavya’nın şeriki bulunuyor. Ve Türkiye’yi idare eden adam, aziz dostunun hatırasını
taziz için en iyi askerlerini gönderiyor. Bu olayların fevkalade bir cilvesi değil midir?”
demektedir. BCA, 030.10/252.698.15, 19 Kanunuevvel 1934 tarihli Dahiliye Vekaletinden
Başbakanlığa yazı.
53
Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, Yapı Kredi Yay., İstanbul, 2006, s.505-506.
54
Us, Asım Us’un Hatıra Notları, s.150.
55
Us, a.g.e., s.129.
264
Gülşah KURT GÜVELOĞLU
Suikastten hemen sonra Yugoslavya’da birtakım siyasi değişiklikler
olmuştur. Saray Mareşali General Dimitriyević ile Saray İdare Müdürü
yaverlerinden Miralay Pavlević görevlerinden alınmışlardır. Belgrad
Elçiliği’nden gönderilen yazıda, “General Dimitriyević’in ölen kralın
güvenini kazanmış bir kişi olması bakımından azledilmesinin birçok
dedikoduya sebep olduğu” belirtiliyor ve alınma sebebi olarak kraldan önce
Marsilya’ya giden generalin, Fransız polisi tarafından alınan tedbirleri
kontrol etmemesi ve kralı Marsilya’da bırakarak yeni kralı almak üzere
Paris’e gitmiş olması gösteriliyordu. Generalin tutuklanmasına varan
gelişmelerin asıl nedeni ise, General Dimitriyević’in kral hayattayken
görevi dolayısıyla Prens Paul’e ve General Živković’e bazı sıkıntılar
vermesiydi. Bu ani değişimin geçmişe ait kin ve garezden ileri geldiği
söylenmekteydi.56 Kralın öldürülmesinin ardından kabine değişikliğine
gidilmiş ve Anayasaya göre hükümet istifa etmişti. Naip Prens Paul, yeni
kabineyi kurmak üzere tekrar Nikola Uzunović’i görevlendirmiş ve yeni
kabine 26 Ekim 1934’te göreve başlamıştı.57 Gerek yeni hükümetin
programında ve gerekse Niyabet Meclisi tarafından Yugoslav halkına
hitaben yapılan tebliğde, Yugoslav Kralı Aleksander’in ölümünün Yugoslav
milletinin ne kadar sarsılmaz ve birbirine bağlı olduğunu tüm dünyaya
gösterdiği vurgulanmış ve halka birlik çağrısında bulunulmuştu.58
Suikast Yugoslavya hükümeti tarafından Milletler Cemiyeti’ne
taşınmış59 ve bu mesele yüzünden Macaristan-Yugoslavya ilişkileri
gerginleşmiştir. Yugoslav hükümeti suikastten Macar hükümetini sorumlu
tutmuştur.60 Milletler Cemiyeti’ne verilen notada İtalya’nın suikastteki
etkisi bilinmesine rağmen sadece Macaristan hükümeti sorumlu olarak
gösterilmiştir.61 Milletler Cemiyeti konuyu 7-10 Aralık 1934 tarihli
toplantılarında ele almıştır.62 Bir tarafta antirevizyonist ülkelerin dışişleri
56
BCA, 030.10/252.698.1, 14 Kasım 1934 tarihli Hariciye Vekaleti’nden Başvekalete yazı.
Ayın Tarihi, No.11, Kasım 1934, s.391; BCA, 030.10/252.698.3, 3.11.1934 tarihli
Hariciye Vekaleti’nden Başvekalete gönderilen, Yeni Yugoslav kabinesi hakkında Belgrad
Elçiliği’nin 24.10.1934 tarih ve 9747/330 numaralı yazısı.
58
Ayın Tarihi, No.11, Kasım 1934, s.392-393.
59
Yugoslavya suikast hakkında cemiyete bir nota vermiş ve Milletler Cemiyeti Konseyi, 5
Aralık’taki gündeminde Yugoslav notasının görüşülmesini onaylamıştı. Bennett Kovrig,
“Mediation by Obfuscation: The Resolution of the Marseille Crisis, October 1934 to May
1935”, The Historical Journal, Cambridge University Press, Vol.19, No.1, 1976, s.211.
60
Buna karşılık Macaristan Başbakanı Gömbös, Yugoslav notasından dolayı Yugoslav
basınını sorumlu tutmuştur. Notanın dilinin Yugoslav basınının diliyle aynı olduğuna
dikkat çeken başbakan, Yugoslav gazetelerini Avrupa barışını bozacak siyasi bir
mücadeleye girmekle itham etmiştir. Kurun (Vakit), 24 Kasım 1934.
61
Asım Us, “Marsilya İşi Cenevre’de” başlıklı makalesinde konseyde mesele hakkında şiddetli
tartışmaların olacağını ancak İtalya’nın suçlanmamış olmasından dahi bu meselenin iyi bir
şekilde halledileceğini umduğunu belirtmektedir. Kurun (Vakit), 28 Kasım 1934.
62
Uluslararası İlişkiler Tarihi, Çev. Attila Tokatlı, Cilt:4, May Yay., İstanbul, 1980, s.229.
Seton-Watson’a göre, Marsilya kazasının çözümü, Milletler Cemiyetinin bir zaferi
57
Marsilya Suikasti (Yugoslavya Kralı Aleksander’in Öldürülmesi)…
265
bakanları -Jevtić, Beneş, Titulescu, Aras- diğer yanda revizyonist ülkelerin
bakanları -Aloisi, Eckhardt- Milletler Cemiyeti’nde görüşmelere
başlamışlar; ancak görüşmelerde İtalya ile Fransa’nın birbirlerini
“kollamaları” ve İngiltere’nin de buna ses çıkarmayan bir tavır izlemesi
nedeniyle sonuç olarak Macarlar suçlu görülmüş ve mesele bu şekilde
kapanmıştır.63 Suikastin yıldönümünde Türk basınında Kral Aleksander’i
anmak amacıyla pek çok yazı ve yorumun çıktığı görülmektedir. Bunlardan
anlaşılacağı üzere Türkiye Yugoslavya ile ilişkilerinde tavrını net bir şekilde
ortaya koymakta ve Yugoslavya’ya her zamanki gibi destek vermektedir.64
Sonuç
Bu olay aslında Yugoslavya kralının öldürülmesinden çok Avrupa’da
değişen siyasi dengelerin ortaya çıkarttığı siyasi çıkarların önünde engel
olarak görülen Balkan Antantı’na yani statüko yanlısı politika izleyen
devletlere karşı bir saldırı olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün dahi önemine dikkat çektiği bu olayın
arkasındaki muhtemel güçler Avrupa siyasi dengelerini değiştirmeyi göze
almış olan İtalya ve Almanya gibi devletlerdir. Bu olay sadece Yugoslavya
siyasi tarihini değil aynı zamanda onun dahil olduğu Küçük Antant
ülkelerinin de siyasi tarihlerini etkileyecek bir olaydır. Fransa’nın
Avrupa’da Küçük Antant ile oluşturmaya çalıştığı Alman karşıtı blok bu
suikastle oldukça sarsılmış görünmektedir. Suikastin Milletler Cemiyeti’ne
getirilmesi sonrasında Fransa’nın politikasında önemli bir değişiklik
görülmüştür. Fransa her ne kadar Almanya karşıtı bir blok kurmaya
çalışmışsa da kendi Dışişleri Bakanının canına mal olan bu olayı adeta
görmezden gelmek zorunda kalmıştır. Bunda hiç şüphesiz Avrupa’da
yükselişte olan Alman ve İtalyan rejimlerinin yayılmacı ve tehditkar
politikaları yanında İngiltere’den umduğu desteği görememiş olması da
etkilidir. 1930’lardan itibaren Avrupa’da başka liderlerin de suikastlerle
ortadan kaldırıldığı düşünülürse bu olayın kişisel bir olay olmadığı ve geniş
bir organizasyon tarafından gerçekleştirildiği anlaşılır. Perde önünde
suçlular yakalanmış ancak asıl sorumlular daima perdenin arkasında
kalmıştır.
olmanın yanında, gizli diplomasinin kendine özgü bir parçasıdır. Hugh Seton-Watson,
Eastern Euurope Between the Wars, 1918-1941, Archon Books, Hamden, Conn., 1962,
s.377-378; Anthony Eden ise bu olayı İkinci Dünya Savaşı’nın ilk ateşi olarak
nitelendirmektedir. Kovrig, a.g.m., s.194.
63
J.B. Hoptner, Yugoslavia in Crisis 1934-1941, Columbia University Press, New YorkLondon, 1963, s.27-28. Bu görüşmeler hakkında Çekoslovakya Başbakanı Beneş
anılarında, “Cenevre görüşmeleri, gerçek suçun Mussolini’den doğduğu açık olmasına
rağmen suikastteki resmi suçun Budapeşte Hükümeti’nin olduğunu açıkladı” şeklinde
yazmaktaydı. Kovrig, a.g.m., s.213.
64
Ulus’a göre, Marsilya trajedisinden bir yıl sonra Yugoslavya ondan bir gün önceki sakin
ve sağlam manzarasıyla görünmektedir. Ulus, 9 Teşrinievvel (Ekim) 1935.
266
Gülşah KURT GÜVELOĞLU
KAYNAKÇA
Arşiv Belgeleri ve Resmi Yayınlar:
BCA, 030.18.1.2/51.3.19, 13.01.1935.; BCA, 030.10/227.527.22, 26 Teşrinisani
1934.; BCA, 030.10/251.692.7, 26.9.1931.; BCA, 030.10/252.698.15, 19
Kanunuevvel 1934.; BCA, 030.10/252.698.1, 14 Kasım 1934.
Düstur, 3.Tertip, C.15.
TBMM, Zabıt Ceridesi, Devre:4, İçtima:3, C.24, 24.10.1934.
Kitaplar:
Armaoğlu, Fahir, 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi, C.1, Türkiye İş Bankası Yay., İstanbul,
1994.
Atatürk’ün Milli Dış Politikası, C.2, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 1981.
Cumhuriyet’in İlk On Yılı ve Balkan Paktı (1923-1934), Dışişleri Bakanlığı
Yay., Ankara, 1974.
Dedijer, Vladimir, History of Yugoslavia, New York, 1974.
Erkin, Feridun Cemal, Dışişlerinde 34 Yıl, Anılar Yorumlar, C.1, TTK Yay.,
Ankara, 1987.
Glenny, Misha, Balkanlar 1804-1999, Sabah Kitapları, İstanbul, 2000.
Hoptner, J.B., Yugoslavia in Crisis 1934-1941, Columbia University Press, New
York-London, 1963.
Seton-Watson, Hugh, Eastern Euurope Between the Wars, 1918-1941, Archon
Books, Hamden, Conn., 1962.
Shirer, William, Günü Gününe Nazi İmparatorluğu, çev. Müzehher Va-Nu, Cem
Yayınevi, İstanbul, 1977.
Soyak, Hasan Rıza, Atatürk’ten Hatıralar, Yapı Kredi Yay., İstanbul, 2006.
Stavrianos, L. S., Balkan Federation: A History of the Movement Toward
Balkan Unity in Modern Times, Archon Books, Hamden, 1964.
Şimşir, Bilal, Bizim Diplomatlar, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1996.
Şimşir, Bilal, Lozan Telgrafları II, No:61, TTK Yay., Ankara, 1994.
Uluslararası İlişkiler Tarihi, çev. Attila Tokatlı, C.4, May Yay., İstanbul, 1980.
Us, Asım, Asım Us’un Hatıra Notları, Vakit Matbaası, İstanbul, 1966.
Us, Asım, Yugoslavya’da Seyahat Notları, İstanbul, 1936.
Makaleler:
Akşin, Sina -Melek Fırat, “İki Savaş Arası Dönemde Balkanlar”, Balkanlar, OBİV
yay., İstanbul, 1993.
Marsilya Suikasti (Yugoslavya Kralı Aleksander’in Öldürülmesi)…
267
Armstrong, Hamilton Fish, “After the Assassination of King Alexander”, Foreign
Affairs, American Quarterly Review, 1934-1935, Y.13, S.1-4.
Kovrig, Bennett, “Mediation by Obfuscation: The Resolution of the Marseille
Crisis, October 1934 to May 1935”, The Historical Journal, Camridge
University Pres, Vol.19, No:1, 1976.
Leab, Daniel J.,“Marsilya Suikasti”, çev. Mahur Tümer, 20.yy Tarihi, C.2, Arkın
Kitabevi, İstanbul, 1970.
Miličević, Vladeta, “Marsilya Suikasti ve Art Nedenleri”, çev.Fahri Çeliker, Askeri
Tarih Bülteni Eki, Şubat 1981, S.11, Ankara, 1981.
O’B Christitch, Annie, “King Alexander of Yugoslavia”, Contemporary Review,
S.145 (Ocak-Haziran), 1934.
Seton-Watson, R.W., “King Alexander's Assassination: Its Background and
Effects”, International Affairs, Vol.14, No:1, (January- February, 1935), Royal
Institute of International Affairs Publications, 1935.
Şimşir, Bilal, “Atatürk’ün Yabancı Devlet Adamlarıyla Görüşmeleri, 7 Belge
(1930-1937)”, Belleten, C.XLV, S.177-180, Ankara, 1981.
Vinaver, Vuk, “Jugoslawien und die Türkei 1918-1934”, Tarih Araştırmaları
Dergisi, C.V, S.8-9, Ankara, 1967.
Gazete ve Dergiler:
Ayın Tarihi, Kasım 1934, No:11.
Cumhuriyet, 11 Ekim 1934.
Hakimiyet-i Milliye, 18 Ekim 1934.
Kurun (Vakit), 24, 28 Kasım 1934.
Ulus, 9 Teşrinievvel (Ekim) 1935.
Zaman, 10, 11,12,19 Teşrinievvel (Ekim) 1934.
İnternet:
https://www.youtube.com/watch?v=6R3dVZdFxxo,18.02.2015.
268
Ekler:
Gülşah KURT GÜVELOĞLU
Marsilya Suikasti (Yugoslavya Kralı Aleksander’in Öldürülmesi)…
269
270
Gülşah KURT GÜVELOĞLU