(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Deniz Zeyrek" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Deniz Zeyrek" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Deniz Zeyrek

Biraz da 'Keşifler Çağı'na dönsek

28 Ağustos 2017

Birincisi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Org. Hulisi Akar’ın katıldığı Malazgirt Zaferi’nin 946. yıldönümü kutlamalarıydı. Törenlere on bin kişi katılmıştı. Otağlar kurulmuş, at binilmiş, kılıç kuşanılmış, ok atma talimleri yapılmıştı. Erdoğan’ın törendeki mesajının özü, “Türkiye artık ayağa kalktı, ne yaparsanız yapın bu şahlanışın önüne geçemeyeceksiniz. Biz ancak rükûda eğiliriz” olmuştu.

Orgeneral Akar’ın bedeni Malazgirt’teydi ama “Malazgirt bin yıllık varlığımızın anahtarı olmuş, 30 Ağustos da Büyük Taarruz’da en en zor şartlarda milletimizin yeniden dirilişinin, bekasına sahip çıkmasının sembolü olmuştur” sözleri, aklının Kocatepe’de Büyük Taarruz’un 95. yıldönümü kutlamalarında olduğunu gösteriyordu. Adeta, Kocatepe’de değil Malazgirt’te olduğu için muhalefetten gelecek taarruza yanıt veriyordu.

İkincisi, Büyük Taarruz’un başladığı Kocatepe siperlerindeki kutlamaya ilişkindi. “Binlerce insan” diyordu haberde, 95 yıl önce olduğu gibi 05.30’da Çakırözü köyünden çıkıp Kocatepe’ye yürümüştü. O haberin yanında da CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adalet Kurultayı için bulunduğu Çanakkale’de, 57. Alay’ın destan yazdığı Conkbayırı’na yaptığı şafak yürüyüşünün fotoğrafı vardı. Kılıçdaroğlu’na da 10 bin kişinin eşlik ettiği yazıyordu.

Sosyal medyada, yarısı Alparslan, diğer yarısı Atatürk olan portreyi paylaşan iyi niyetli kesim, “ikisi de bizim” diyordu ama Malazgirt, Kocatepe ve Çanakkale’yi resmeden büyük fotoğrafta Türkiye, “Malazgirtçiler” ve “Kocatepeciler” diye ikiye bölünmüştü.

Yazının devamı...

Başbakan Yıldırım’ı rahatlatan KHK

26 Ağustos 2017

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı, söz konusu kararname ile artık Cumhurbaşkanı’na bağlı ve sorumlu hale geldi. MİT Müsteşarı, her türlü adli süreç konusunda Cumhurbaşkanı’nın iznine tabi olacak.

694 sayılı KHK’ya dek MİT Müsteşarı Başbakan’a karşı sorumlu ve Başbakan’a bağlıydı. Soruşturma izni, mahkemelerde tanıklık yapma izni Başbakan tarafından veriliyordu.

‘GÜVENSİZLİK DEĞİL, SİSTEME UYUM’

Bu değişiklik dün Başbakan Binali Yıldırım’a soruldu.

Başbakan Yıldırım’ın ilk sözü, “Bu meseleyi Başbakan’a güvensizlik gibi bir yoruma tabi tutmak iyi niyetten yoksundur” oldu.

Yıldırım, ardından şöyle devam etti:

“Bizim Cumhurbaşkanımızla, kurumlarımızla ilgili bir sıkıntımız yok. Gayet uyumlu bir şekilde çalışıyoruz. Cumhurbaşkanlığı’na bağlı olması demek, Başbakanlık’la, hükümetle ilişkilerinin yok olması anlamına gelmiyor. Faaliyetleri bakımından aynen eskiden olduğu gibi her türlü istihbari faaliyeti hükümete rapor etmekle yükümlü. Bu değişiklik sadece MİT Müsteşarı’nın atanması ve görevden alınması ile ilgili hususları kapsıyor.”

Yıldırım

Yazının devamı...

İran ile ortak operasyon mümkün mü?

25 Ağustos 2017

Bahçeli’nin son dönemde dış politikada yaptığı çıkışların, Türkiye’nin resmi dış politikasına dönüştüğünü siz de fark etmişsinizdir.

Büyük ihtimalle, bu çıkıştan sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ve Başbakan Binali Yıldırım’ın Kuzey Irak’taki bağımsızlık referandumuna yönelik söylemleri de sertleşecek.

Ankara, Bahçeli’nin tavrından sonra, daha önce hep diplomasiyle ikna etmeye çalıştığı Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi lideri Mesud Barzani’yi “sertlikle yola getirme” yöntemine başvurabilir.

17 YILLIK TEMSİLCİYE SINIR DIŞI KARARI

Kuzey Irak’ın siyasi oluşumlarına yönelik olası sertlik politikalarının ilk sinyalini, Kuzey Irak’taki ikinci siyasi güç olan Talabani ailesinin partisi Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (IKYB) Ankara’daki Temsilcisi Behroz Gelali’nin sınır dışı edilmesinde gördük.

Tebligatı aldıktan sonraki üç gün içinde apar topar Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan ve Kuzey Irak’taki Süleymaniye kentine dönen Gelali, şaşkınlığını gizleyemiyordu:

“17 yıldır Türkiye’deydim, birçok diplomatik kriz yaşadık ama diplomasi ile çözdük. Türkler bu kez katı bir diplomasi ile sonuca gittiler.”

2003 yılının nisan ayında ABD askerleri Türk askerlerinin başına

Yazının devamı...

“Bir atlet, bir lokma” İletişim kazası mı, doğru tercih mi?

24 Ağustos 2017

“Mesela” demişti..

“Kemal Bey’in molalarını bile izledim ve en doğal haliyle fotoğraflarını çektim...”

Gazetecilik merakıyla yanıp tutuşsam da sürprizi bozulmasın diye kitap basılmadan fotoğrafları göstermesini istemedim.

Pazartesi günü, akşama doğru, yolda yürürken bir Hürriyet okuru durdurdu. Doğrudan söze girdi:

“Ben liderimi öyle görmek istemezdim...”

Önce neyi kastettiğini anlamadım.

“Ne o öyle atletle...” deyince Kılıçdaroğlu’ndan ve Selahattin’in kitabında yer aldığı için internet haber sitelerinde yayınlanan atletli fotoğrafından bahsettiğini anladım.

Önce kendisini tanıttı. Kırklı yaşların ikinci yarısındaydı. Üniversite mezunuydu, Mülkiyeliydi.

Yazının devamı...

Aksakallı kararı nasıl alındı?

22 Ağustos 2017

15 Temmuz 2016 günü yaşanan darbe girişiminden sonra en çok onun ismini duymuştuk.

Darbeci hainlere karşı mücadele eden TSK mensupları arasında en çok onun ismi öne çıkmıştı.

Ağustos 2016 Yüksek Askeri Şurası’nda Korgeneralliğe terfi ettiğinde hepimiz “haketti” duygusu yaşamıştık.

Ancak, tam bir yıl sonra, Ağustos 2017’de Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan alındı ve Çanakkale’deki 2. Kolordu Komutanlığı görevine getirildi.

Yıllarca arazide savaşmış bir bordo berelinin Çanakkale’ye gönderilmesi, haliyle “kızak görev” yorumlarına neden oldu.

O KOLTUKTAN İKİ JANDARMA GENEL KOMUTANI ÇIKMIŞTI

Bugün size Korgeneral Zekai Aksakallı’nın atamasıyla ilgili perde arkası bilgileri paylaşacağım.

Ancak öncelikle, biraz fikri takip yapacağım.

Yazının devamı...

Doğru, ‘deli’ olmak lazım...

21 Ağustos 2017

Heykelleri, adının verildiği parklar, meydanlar, caddeler, okullar, anıtlar olan Çin’den, Hindistan’dan, Japonya’dan, Kırgızistan’dan, Türkmenistan’dan, Kazakistan’dan, Azerbaycan’dan, Pakistan’dan, Bangladeş’ten, Belçika’dan, Polonya’dan, Makedonya’dan, Macaristan’dan, Hollanda’dan, Çek Cumhuriyeti’nden, Romanya’dan, ABD’den, Dominik Cumhuriyeti’nden, Meksika’dan, Venezuela’dan, Şili’den, Peru’dan, Küba’dan, İsrail’den, Tunus’tan, Avustralya ve Yeni Zelanda’dan değil...

Diyarbakır’dan...

18 Ağustos 2017 günü, İ.Y. isimli vatandaş, çekiçle Şeyh Sait Meydanı’ndaki Atatürk heykeline saldırmıştı. Çekici hınçla heykelin göğüs ve kol kısmına indirmişti. Daha haberin giriş cümlesini okurken, “kesin ‘akli dengesinin yerinde olmadığı ileri sürülen saldırgan’dır” diye düşündüm. Gerçekten de öyle çıktı. Bu tahmini yapmak için müneccim olmak gerekmiyor. Çünkü geçmişteki bütün saldırılarda aynı klişe yer alıyordu.

Mesela 11 Ağustos 2017 günü Ümraniye’de bir okulun bahçesindeki Atatürk büstünü söken M. T. de Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne sevk edilmişti.

30 Temmuz 2017 günü Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde M.M. isimli şahıs, “dinimizde putperestliğe yer yoktur” diye bağırarak Cumhuriyet Meydanı’ndaki Atatürk büstüne saldırıyordu. Elinde orak vardı. Polis karakolunda “Pişman değilim” dedi. Tutuklandı, ancak haberlerin çoğunda “akli dengesi yerinde olmayan M.M.” deniliyordu.

22 Mayıs 2017’de Sakarya’daki Atatürk heykeline baltayla saldıran M.F.T. isimli şahıs, linç edilmekten zor kurtulmuştu. Dönemin Sakarya Valisi H. Avni Coş, şahsın psikiyatrik açıdan bir rahatsızlığı olduğuna dair raporu olduğunu açıklamıştı. Coş bir de detay vermişti; M.F.T., 18 Mart 2010 günü de aynı heykele saldırmıştı.

10 Nisan 2017 günü, İstanbul Fatih’te de benzer bir olay yaşandı. Çok dikkat çekmesin, hatta dışarıdan görülmesin diye belediye tarafından etrafı yüksek ağaçlarla sarılan Atatürk heykeli saldırıdan kurtulamamıştı. Saldırganlar bulunamadı ama yine olağan şüpheli “akli dengesi bozuklar” ve “toplumun huzurunu bozmak isteyenler” ilan edildi.

SEVİNSEK Mİ, ÜZÜLSEK Mİ?

Yazının devamı...

IŞİD’in ‘koçbaşı’ saldırıları...

19 Ağustos 2017

Alandaki bariyerler engel olmasa büyük bir felakete neden olacak bu saldırı, 9 öğrencinin yaralanmasıyla sonuçlandı. Saldırgan, ifadesinde saldırıyı dünya genelindeki Müslüman ölümlerini protesto için gerçekleştirdiğini, ABD hükümetini cezalandırdığını söyledi.

Bu saldırı, dünya terörle mücadele tarihine geçen ilk VRA’lardan biri oldu.

VRA, “vehicle ramming attack” sözcüklerinin kısaltılması. Türk güvenlik güçlerinin kullandığı Türkçe bir karşılığı var mı bilmiyorum ama “ramming” sözcüğü, bir koçun koşarak bir yere bindirmesi ya da şahmerdan ile bir kapının kırılması gibi eylemlerin İngilizce karşılığı.

2 YILDA 10 SALDIRI

2000’li yılların ikinci yarısında İsrail’de sıkça görülen yöntem, son dönemde ABD’de, Kanada’da ve Avrupa’da yayılmaya başladı. En önemlilerini derlemeye çalıştım:

- 21 Aralık 2014 günü Fransa’nın Dijon şehrinde bir terörist, aracını yarım saat boyunca şehrin 5 ayrı yerinde yayaların üzerine sürdü. 11 yaya hedef olurken ikisi ağır yaralandı.

- 22 Aralık 2014’te Fransa’da Nantes’de bir sürücü aracını yılbaşı pazarında alışveriş yapan yayaların üzerine sürdü. 10 kişi yaralandı, bir kişi öldü.

- 14 Temmuz 2016 gecesi, Fransa milli gününü kutlarken bir TIR Nice’de havai fişek gösterilerini izleyen kalabalığın ortasına daldı. 86 kişi öldü, 458 kişi yaralandı.

Yazının devamı...

Sarsıntıya hazır mısınız?

18 Ağustos 2017

Depremleri önlemek mümkün değil. Büyük bir depremin ne zaman, nerede ve ne kadar büyük olacağını kesin olarak bilmek de imkânsız.

RAKAMLAR KORKUNÇ

Ancak, Türkiye’de halkın üçte ikisinin deprem kuşağında yaşadığını, son 100 yılda yaşanan 6’dan büyük şiddette 56 depremde 100 bin kişinin öldüğünü biliyoruz. Nerede, ne büyüklükte bir deprem olursa nasıl bir sonuç doğacağını da biliyoruz. Örneğin, devletimiz, İstanbul’da 7 büyüklüğünde bir deprem yaşanırsa, kaç kişinin hayati riskle karşılaşacağını resmi olarak hesaplamış, rakama dökmüş. O ürkütücü rakamı buraya yazmaya bile cesaret edemedim. Devletimiz, bununla da yetinmemiş. Türkiye’de depreme dayanıksız konut sayısının 7 milyon olduğunu, deprem riskine karşı dönüştürülmesi gereken konut sayısının 14 milyonu bulacağını, bu dönüşüm için de 500 milyar lira gerekeceğini hesaplamış.

AKDAĞ’IN ÜÇ YILLIK PLANI

Deprem koordinasyonundan artık Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ sorumlu. Kendisi ile önceki gece telefonla görüştük. Saat oldukça geçti ama hâlâ çalışıyordu.

Türkiye’nin sağlık sistemindeki büyük dönüşümü gerçekleştirmiş bir ismin, benzer bir sınavı deprem konusunda da vereceği konusunda iyimserim.

Söze ilginç bir ayrıntı vererek başladı. İlk defa duyuyordum.

Türkiye’de bugüne dek gerçekleşen doğal afetlerde (sel, deprem, toprak kayması gibi) ölenlerin yüzde 97’si depremlerde ölmüş. Yani,

Yazının devamı...