(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Ömür Kurt" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Ömür Kurt" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Ömür Kurt

Pika sendromu tehlikesi yayılıyor

22 Temmuz 2017

Çocuklar neden çamur, sabun, pil gibi şeyleri yiyor?

Bu bir tür hastalık aslında. ‘Pika sendromu’ olarak adlandırılıyor. Yabancı nesne yeme alışkanlığı olarak tanımlanıyor. Vücudun demir, bakır ve çinko gibi temel elementlerden eksik kalması sonucunda, kişinin gıda maddeleri dışında yabancı maddeleri yeme davranışıyla ortaya çıkıyor. Yani temelinde vücuttaki element eksiklikleri yatıyor. Fakat fizyolojik etkenlerin yanı sıra psikolojik etkenler de büyük rol oynar. Huzursuz bir aile ortamında bulunan, sevgiden yoksun olan ve güven problemi yaşayan çocuklarda bu hastalık daha sık görülür. 

Peki, nelere sebep olur?

Çocuklar keşfetmek ister. Bu yüzden birçok nesneyi deneme ve ağzına götürme dürtüsü hissederler. Ancak pika sendromlu çocuklar sürekli besin olmayan yabancı maddeleri yerler ve yabancı maddeleri yeme dürtüsünü engelleyemezler. Bu maddelerin özellikle kurşun içeren boyalar ve toprak olması çocuğun sağlığını tehdit eder. Çocukta kurşun zehirlenmesi var ise şiddetli karın ağrıları, ishal, kusma, kol ve bacaklarda güçsüzlük veya felç ve nöbetler ortaya çıkabilir.  Kurşun içermeyen diğer yabancı nesneler de çocukta karın ağrısına ve kusmaya neden olabilir. Bağırsak tıkanması pika sendromunun bir sonucu olarak ortaya çıkabilir.

Anne babalar ne yapmalı?

Doktor kontrolünde bir teşhis konulması çok önemli. Vücutta demir, bakır gibi mineral eksikliği söz konusu ise buna uygun ilaç tedavisi başlatılmalı ve doğal gıdalarla da beslenme takviyesi yapılmalı. Demir eksikliği tespit edilmesi durumunda; karaciğer, yumurta, kuru baklagiller, kırmızı et, pekmez, yeşil yapraklı sebzeler bolca tüketilmeli ve çinko eksiği için ise; kuru baklagiller, tam buğday unu ve deniz ürünleri tercih edilmeli. Psikolojik nedenlere bağlı gelişen pika sendromu içinse mutlaka bir pedagogdan destek alınmalıdır. Pika tedavisinde terapiye de yer verilmeli. Psikolojik olarak uygulanan bu terapi sonucunda başarılı bir sonuç elde etmek oldukça kolaydır. Özellikle de oyun terapisi çocuklarda hastalığı yenme konusunda oldukça başarılıdır.

Yazının devamı...

'Blogger annelik' bir meslek mi?

19 Temmuz 2017

Blogger anneler beni “Bizim yanıtlarımızı kesmişsiniz” diye eleştirdi. Oysaki gazete sayfasının belli bir sınırı var ve anlamı değiştirmeden kesebileceğimizi de kendilerine bildirmiştik. Üstelik sadece onların görüşlerini değil, uzman görüşlerini de kısalttık. Yoksa sayfalar dolusu olurdu. Nitekim birazdan okuyacağınız yanıtlar 7 sayfayı buldu. O röportajı yaparken blogger annelere de 7’şer soru sorup hepsini yanıtlamalarını istedik ve her birinden bir yanıt kullandık. Çünkü söyledikleri birbirilerini tamamlıyordu ve aynı yanıtları tekrar tekrar vermek yazıda bütünlüğü bozacaktı.

Bugün ise blogger annelerin sorularıma verdiği yanıtların tamamını uzman görüşlerine yer vermeden yayımlıyorum. Uzman görüşlerini merak edenler de bir önceki yazıma buraya tıklayarak ulaşabilir. İşte blogger annelerin, sorularıma verdiği uzun yanıtlar:

1. Blogger annelerin çocuklarını deşifre ettiği söyleniyor. Sizce doğru mu bu?

Hassas Anne: Deşifre etmek bence çok yanlış bir kelime. Günümüzde annelerin yüzde 99’u çocuklarının fotoğraf ve videolarını Facebook ve Instagram’da paylaşıyor. Onlar çocuklarını deşifre etmiş mi oluyorlar? Cevap tabii ki hayır! İnternette milyonlarca çocuk fotoğrafı var zaten, bizimkilerin gizlenmesine gerek olduğunu düşünmüyorum.

Melinasmom: ‘Deşifre’ yerine çok daha farklı bir kelime kullanabiliriz diye düşünüyorum, örneğin 'paylaşmak' gibi. Çünkü deşifre gizli kalan bir şeyi açığa çıkarıyormuşuz gibi bir algı yaratıyor ve biz böyle bir şey yapmıyoruz. Çoğu insan gibi günlük yaşamımızda hoşumuza giden ve bizi takip edenlerin hoşuna gideceğini düşündüğümüz çocuk veya kendi fotoğraflarımızı değil, 'an'ı paylaşıyoruz.

Saadet Algan: Bu söyleme kesinlikle katılmıyorum, tabii ben sadece kendi adıma konuşuyorum, ama bu söylem sadece ve sadece bizim üzerimizden reyting yapma derdinde olan ve asla iyi niyetli olduğuna inanmadığım birkaç kişinin kayda bile alınmayacak mantıksızlıktaki söylemleri... Benim sevdiğim ve takip ettiğim hiçbir blogger'ın paylaşımı çocuklarını deşifre, istismar etmek amaçlı değil. Blogger olmak ne demek? Bunu düşünmek lazım bence öncelikle. Bireysel olarak kendim veya çocuklarla ilgili yaşadığım doğru veya yanlış tüm tecrübeleri, kullandıklarımı, yaşadığımız hastalıkları, başımıza gelen iyi veya kötü olayları yazmaktan ,paylaşmayı sevmekten, yazarken mutlu olmaktan, keyif alan bir insanlarız. Hepsi bu kadar. Ben açıkçası, insanları iki sebepten takip ediyorum; birinci sebep arkadaşım oldukları için, ikinci sebep ise paylaşımlarından yeni şeyler öğrenebildiğim, bana farklı yollar gösteren kişiler benim için caziptir. Takip etmek istemediğim bloga girip okumam, sosyal medyada medeniyet ve saygı çerçevesinde sadece takibi bırakırım o kadar, farklı şekilde tepki verenlerin niyetinin başka ve niteliksiz olduğunu düşünüyorum.

Ollaluna: Son dönemlerde belirli bir kesimin bilinçli bir şekilde acımasız bir üslupla biz blogger annelere çocuklarını 'deşifre', 'teşhir' ve 'istismar' ettiği yönünde talihsiz suçlamaları mevcut. Teknolojinin bu denli gelişip yayılması elbette günümüzde sosyal medya kullanımını arttırdı. Bu artık hayatın kabul edilmesi gereken bir gerçeği. Biz anneler de aktif olarak sosyal medyayı kullanıyor, diğer annelerle annelik, kadınlık, insanlık üzerine dayanışmada, fikir alışverişinde bulunuyoruz. Bizlerin hayat akışında çocuklarımız önemli bir bölümünü kapsıyor. Dolayısıyla sosyal medyada çocuklarımıza ait fotoğrafların olması da son derece olağan bir durum. İnsanın annelik itibarını ve onurunu zedeleyen bu suçlamaları anlayamıyorum. Çocuğumun çocuk dünyasına ait paylaşımlarım nasıl bu şekilde adlandırılır? Ailesiyle gezerken, parkta oynarken, evde aktivite yaparken çekilen o görüntülerden bahsediyoruz. Lütfen vicdanlı olalım; bu şekilde değerlendirilmesi çok adaletsizce.

Milkandmom:

Yazının devamı...

Rusya’da dostluk kazandı

18 Temmuz 2017

5 yıldır düzenlenen ‘Dostluk için futbol’ organizasyonunun tüm maddi giderleri Rus petrol şirketi Gazprom tarafından karşılanıyor. Rusya, çocuklar üzerinden dünyaya önemli bir mesaj veriyor: “Geleceği değiştireceğiz!” Buraya dikkat! "Değiştirmek istiyoruz" veya "Geleceği değiştireceğimize inanıyoruz" demiyor. "Değiştireceğiz!" diyor. Bu kadar kararlı olmalarının bir amacı var. Bu kadar sorunun yüklü olduğu dünyada çocuklara '9 değer'i benimsetiyorlar. O değerler de dostluk, eşitlik, adalet, sağlık, barış, özveri, zafer, gelenek ve onur! Bu değerler, dünyayı değiştirir.

‘Dostluk için Futbol’ organizasyonu, Rusya'nın tarihi şehri St. Petersburg'da gerçekleşti. Otelden yemeğe, şehir turundan futbol karşılaşmalarına kadar her şey ince ince hesaplanmıştı. Çocuklar için sağlık ekipleri de hazır bulunduruldu, güvenlik önlemleri de en üst seviyede tutuldu. Hatta yemeklerde Türkler için ‘helâl menü’ bile hazırlanmıştı. Akşam yemeklerinde Türklere ait masalar çoktan hazırdı. Bu kadar saygılı olmaları da ayrıca takdire şayandı.

Organizasyonun Türk oyuncusu, 'Yavru Kartal' lakaplı Abdülmecid Dönmez, ‘Dostluk için Futbol’ şampiyonasında ekibiyle birlikte ikincilik madalyası kazandı. 8 karma takım arasında düzenlenen turnuvada Abdülmecid, Almanya, Brezilya, Letonya, Litvanya, Suriye, Tanzanya ve Türkmenistan’dan gelen yaşıtlarıyla birlikte mor renkli takımın forması altında mücadele etti. Abdülmecid'i çalıştıran Beşiktaşlı Mesut Kır da ekiple olan iletişimi ve içtenliğiyle Türkiye'yi mükemmel temsil etti.

Abdülmecid son derece kibar bir çocuk. Futbolun iyi bir temsilcisi. Geleceği çok parlak. Herkesle selamlaşıyor, şakalaşıyor, dostluk ilişkileri kuruyor. Futbolun iyi yüzü onda ve diğer çocuklarda kendini başarıyla gösteriyor. Eğer 9 değeri içtenlikle benimserse hem Türkiye’de hem de dünyada saygın bir yer edinebilir.

SADECE ERKEK FUTBOLCULAR DEĞİL KIZ FUTBOLCULAR DA VAR

‘Dostluk için Futbol’ uluslararası sosyal bir çocuk programı ve 2013 yılından bu yana Gazprom tarafından yürütülüyor. Program, farklı uyruklara ve fiziksel kabiliyetlere sahip kız ve erkek çocuklarını bir araya getiriyor. Takımlarda sadece erkek futbolcular yok, kız futbolcular da var. Onlar da top peşinde koşturuyor, gol atıyor, kendi kalelerini koruyorlar. Müthiş bir eşitlik ve dayanışma örneği sergiliyorlar. Görülmeye değer!

Yazının devamı...

Çocuklara kötü örnek oluyorsun Metin Hara!

17 Temmuz 2017

Bir ‘yaşam gurusu’ olarak ortaya çıkan bu kişinin uluslararası hayallerini apaçık gözler önüne seren röportajda benim için dikkat çekici 3 şey vardı:

1- Metin Hara, sevgilisi olduğu Adriana Lima hakkında konuşurken sürekli olarak ‘kadın’ diye sesleniyor. Ona ‘Sevgilim’ demiyor; ‘Adriana’ demiyor 'Canım, aşkım' veya ‘Adriana Hanım’ vb. demiyor. ‘Kadın’ diyor. Peki, hangi kadın? İnsan sevdiğine böyle mi hitap etmeli?

2- Kendi ülkesini küçümseyen biri Metin Hara! Örneğin Ayşe Arman’ın “Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada haberleriniz çıkıyor…” sorusuna “Tabii ki öyle olacak. Çünkü kadın, bütün dünyada tanınan biri, sadece üçüncü dünya ülkesinde haber olacak halimiz yok” diye yanıt veriyor. “Üçüncü dünya ülkesi” dediği bizim ülkemiz! Yani Türkiye Cumhuriyeti! Kendi ülkesini ‘küçümseyen’ biri ‘büyük’ olabilir mi?

3- Birleşmiş Milletler sevdalısı biri Metin Hara! Röportajda şöyle diyor: “Ben daha Birleşmiş Milletler’de seminer vereceğim. Bütün dünyanın Paulo Coelho’su olacağım. Binlerce insanın hayatını değiştireceğim. Her sene hedefime biraz daha yaklaşıyorum.” Bilmiyor ki Irak’tan Afganistan’a, Libya’dan Suriye’ye kadar birçok kanlı savaş kararlarının alındığı yer orası! Irak’ta kitle imha silahı olduğu yalanı ilk olarak orada ortaya atılıp, milyonlarca insanın ölmesine ve Irak'ın işgaline zemin hazırlanmıştı. Sonra ABD eski Başkanı Bush 2004 yılındaki bir toplantıda “O kitle imha silahları nerede? Belki de bu masanın altındadır” diyerek her şeyin düzmece olduğunu dünya âleme ilan etmişti. Malum, Irak’ta kitle imha silahı olduğu yalanının dayanağı Iraklı kimyager Refid Ahmet Elvan el Cenabi de “Bana yalan söyleyerek Irak rejimini devirme şansı verilmişti” demişti. Şimdi herkes onu lanetle anıyor. Unutulmasın! Arap Baharı mümessilleri de BM konuşmacısıydı. Diktatörlere karşı ayaklanmışlardı AB+D'den 'yardım' bekliyorlardı; şimdi oralar da kan coğrafyası! Metin Hara da Birleşmiş Milletler’de konuşma yapmanın onu nelere bulaştıracağını bir düşünse iyi olur. Belki de çoktan düşünmüştür!

Umarım çocuklar ve gençler tanımıyordur Metin Hara’yı. Çünkü herkes için çok kötü bir örnek kendisi…

Yazının devamı...

Çocuğunuza 'Senin için saçımı süpürge ettim' demeyin

15 Temmuz 2017

Çocuklarla konuşurken neden sürekli şart koşuyoruz?

Çocukla iletişim kurarken birçok hata yapıyoruz. Çocukların üzerine ağır yükler yüklüyoruz. Sözgelimi, çocuğun bir davranışı hoşumuza gitmediğinde “Senin için saçımı süpürge ettim” veya “Senin için nelere katlandım” gibi sözler söylüyoruz. Anne veya baba, sıkıştığında, çocuğa kızdığında, ona karşı ne kadar fedakâr olduğunu böyle ifade ediyor. Oysaki bu tür cümleler çok suçlayıcı ve yanlış. Sağlıklı anne baba ve çocuk ilişkisi kayıtsız şartsız, koşulsuz sevgiye dayanmalıdır.

Peki, bu tür yaklaşımlar neye sebep olur?

Çocukların büyüme ve gelişmesinde anne babaların emeği göz ardı edilemez. Ancak çocukların dünyaya gelme nedenlerinin anne babalarının tercihi olduğu da unutulmamalı. Dolayısıyla çocuklarının bakımı ve büyütülmesi anne babaların sorumluluğudur, anne baba olmanın getirdiği bir gerekliliktir. Bu aşamada ancak bir yetişkinin desteği ve ilgisiyle büyüyebilecek olan çocuğun bu ilgi ve şefkati görmemesi onun gelişiminde önemli sorunlara yol açabilir.

Çocuk kendini nasıl hisseder?

“Seni ben büyüttüm, ne zorluklar çektim” şeklinde suçlayıcı eleştirilere maruz kalan çocuk anne babası tarafından istenmediğini, bulunduğu evde fazlalık olduğunu en önemlisi de sevilmediğini düşünebilir. Anne babası tarafından sevilmediğini düşünen bir çocuk kendisini önemsiz, değersiz görür ve başkalarının da kendisini değersiz gördüğünü düşünmekten kendini alamaz. Bu çocukların diğer çocuklarla veya yetişkinlerle güven sevgi ve saygıya dayalı iletişim kurmaları güçtür, çünkü bu çocukların ayrıca benlik saygıları ve özgüvenleri de zarar görmüştür.

Ne yapmalı?

Yazının devamı...

Blogger anneler teşhirci mi?

8 Temmuz 2017

Blogger’lık, son yılların en gözde mesleklerinden biri. Binlerce takipçisi olan Blogger’lar, paylaşım yaparak para kazanıyorlar. Spordan yemeğe, gezi fotoğrafçılığından dekorasyona kadar birçok alanda Blogger var, ama tartışmalar en çok ‘Blogger anneler’ üzerinde yoğunlaşıyor. Onlar, çocuklarının her anını sosyal medyada paylaşmakla suçlanıyor. Çocukları üzerinden para kazanmak, örtülü reklam yapmak, şahıs şirketleri kurarak Instagram’da paylaştıkları gönderilere fatura kesmek, psikolog gibi uzman tavsiyeleri vermek ve çocukları teşhir etmek onlara gelen eleştiriler arasında. Peki, durum gerçekte böyle mi? Hem Blogger annelere hem de uzmanlara sorduk.

‘BLOGGER’LIK UZMANLIK DEĞİL’

Blogger’lık nasıl tanımlanmalı?

Psikolog Serap Duygulu: Blogger olmak aslında herhangi bir konuda uzman olmak demek değil, deneyimleri paylaşmak demek. Çocuğuyla ilgili sorun yaşamış bir anne bu sorunu nasıl aştığını kendisini takip edenlere aktararak diğer annelere yaşadıkları sorunda yalnız olmadıklarını ve sorunların çözümleri olduğunu hissettirebilir. Bu anlamda Blogger olmak çok da yararlı bir etkinlik olarak görülebilir. Ancak son zamanlarda Blogger olmanın bu amacı ve alanı aştığını gözlemliyoruz. Özellikle yaşı çok küçük çocukların neredeyse her anını paylaşmak birçok açıdan sakıncalar içeriyor. Öncelikle pedofili olarak bildiğimiz çocuk tacizlerinin en önemli kaynaklarından birisi sosyal paylaşım alanları. Küçük çocukların en özel anlarının paylaşılması onlar için bulunmaz fırsat! Ek olarak gelecekte bu çocuklar büyüyüp yetişkin olduklarında kendilerine ait bu görüntülerin paylaşılması nedeniyle sorun yaşayabilirler. Geçtiğimiz yıl Fransa bu paylaşımlar nedeniyle aileleriyle çatışma yaşayan bireylere hukuki destek verilmesi yönünde bir yasayı yürürlüğe soktu. Ayrıca yapılan araştırmalara göre, sosyal medyada abartılı biçimde yer almanın bireyleri bir tür kişilik bozukluğu olan Narsizm’e kadar götürebildiği ortaya çıktı.

‘ANNE OLMAK BİR MESLEK DEĞİL’

Sizce Blogger annelerin çocukları gelecekte sorun yaşar mı?

Psikolog Serap Duygulu: Blogger olmak, deneyimlerin paylaşılmasıyla sınırlı kalmış olsaydı sorun yoktu. Ancak artık neredeyse uzman görüşü gibi paylaşımlara yönelmeye başlayınca sorunlar da başlamış oldu. Öncelikle ‘anne olmak’ gibi bir meslek çıktı. Oysa anne olmak bir meslek değildir. Anneliğin reklamı olmaz. Hâlbuki bazı Blogger annelerin kendi annelikleri üzerinden diğer anneleri yargıladıklarını, yönlendirdiklerini hatta ‘En iyi anne benim’ tutumları sergilediklerini, ayrıca açık ya da gizli ürün reklamları yaptıklarını görüyoruz. Deneyim paylaşmak artık ürün tanıtımı yapmaya, üstelik bunu da çocukları üzerinden yapmaya dönüştü! Birçok Blogger annenin; psikolog, diyetisyen, doktor gibi paylaşımlar yapması, hem onlar hem de onları takip edenler açısından son derece sakıncalı. Çocuklar büyüyünce onlara neden reklam ve tanıtım malzemesi haline geldiklerini, neden onlar üzerinden para kazanıldığını anlatmak mümkün olmayacak.

Yazının devamı...

Şımardıysa bir sebebi var

17 Haziran 2017

Çocuklar neden şımarır?

- Bu genellikle anne-baba ve çevrenin tutumuyla ilgili. Çocuk yetiştirirken aşırı hoşgörülü bir tutumda bulunan ebeveyn, çocuğuna karşı teslimiyetçidir. Onun ısrarlı isteklerini yerine getirir, fazla özgürlük tanır, boyun eğer. Ya da ihmal eder. İşte bunlar çocuğu şımartır.

 Oldukça ilgili anne-babaların çocuklarının da şımarık tutumlar sergilediğini görebiliyoruz...

- Evet, olabilir. Ancak görünürde çocuğuyla çok ilgili olan ebeveynler, aslında çocukları üzerinde başarısız bir kontrol sergiler ve az talepte bulunurlar. Böyle bir ortamda sosyal gelişim çok yetersizdir. Çocuğun benlik kontrolü düşük olur. Aşırı hoşgörülü ailelerin çocukları, hiçbir zaman kendi davranışlarını kontrol etmeyi öğrenemez.

Daima kendi isteklerinin başkaları tarafından yerine getirilmesini ister, özgüven geliştiremez ve bağımsız davranamazlar. İşte bu durum, çocuğun benmerkezciliğini körükler ve sosyal gelişmesinde gecikmeler görülür. Sürekli mızmızlanan, şımaran, arkadaş ortamından dışlanan, kabul görmeyen birey haline gelir.

 Şımarma, okulu da etkiler mi?

- Kesinlikle etkiler. Sözgelimi çocuk aşırı hoşgörülü ortamdaki sınırsız özgürlüğü, daha sınırlı olduğu ortamlara tercih edebilir. Kuralları olan bir anaokuluna gitmek istemez. Okula uyum sağlayamayan, evde de ana-babasını yönetmeye çalışan, doyumsuz, bencil, kendine güvensiz, diğer kimselere aşırı bağımlı bir kişi olabilir.

Yazının devamı...

Karnem kötü diye bana kızmayın

10 Haziran 2017

Karnesi kötü gelen çocuğun psikolojisi nasıldır?
Hissedilen temel duygu korkudur. Kötü karnenin sonucunda özellikle anne-baba tarafından gelebilecek ağır bir suçlama, eleştiri ya da cezalandırılma ihtimali korku duygusu yaratır. İkinci olarak çocukta ‘yetersizlik’ duygusu oluşur çünkü başarı düzeyi tartışma konusu olan bir çocuk için karnenin kötü olması tıpkı bir ‘kanıt’ işlevi görür. Çocukta “Ben başarısız bir öğrenciyim” düşüncesi bu duyguyu artırır ki bu durum maalesef çocuk ruhunu derinden zedeler. Hissedilen diğer duygu ise üzüntü ve beraberinde gelen suçluluk hissidir. Ailesine iyi bir karne hediye etmek isteyen ya da kendinden iyi karne beklenen çocuk ailesini mutlu edemediği için üzüntü ve suçluluk hisseder. Bu duygu da maalesef çocuğun psikolojisini çok kötü etkiler. 

Aileler ne hisseder?
Aileler beklemedikleri bir sonuçla karşılaşırlarsa kızgınlık hissederler. Ama bu doğru olduğu anlamına gelmemelidir. Bunun yanında yoğun bir endişe yaşarlar ki bunun nedeni ise gelecek korkusudur. Çocuklarının gelecekte de hep böyle başarısız olacağı düşünceleri bu duyguyu yoğun yaşamalarına neden olur. Bunun yanında tabii ki “Biz nerde yanlış yaptık” düşüncesinden doğan pişmanlık ve suçluluk duygudur.

Karnesi kötü gelen çocuğa nasıl davranılmalı?

Yazının devamı...