(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Sedat Ergin" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Sedat Ergin" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Sedat Ergin

15 Temmuz ve istihbarat 10: Darbeyi getiren hatalar zinciri

8 Temmuz 2017

Bunu yaparken TBMM Darbe Komisyonu tutanaklarından yola çıktım.

Giriştiğim bu egzersizin şu yararı oldu: Gülen cemaatinin devleti ele geçirme noktasına gelebilecek ölçüdeki büyümesini nasıl gerçekleştirdiği meselesini bugünkü veriler üzerinden -geriye dönük bir şekilde- gözden geçirebildim. Karşıma çıkan sonuçları, dizinin bugünkü son yazısında ana başlıklar halinde özetlemek istiyorum.

CEMAATE HAREKET SERBESTİSİ TANINDI

15 Temmuz 2016 darbe girişimine kadar uzanan süreçle ilgili yapabileceğimiz ilk tespit, AK Parti iktidarının, Gülen cemaatinin gerçek niyetleri ve yaratabileceği tehlikeler konusunda devletin muhtelif birimleri tarafından yapılan uyarıları yaklaşık 10 yıl boyunca neredeyse hiç önemsememiş olmasıdır. Bu çerçevede 2004 yılında Milli Güvenlik Kurulu’nda cemaate karşı bir ‘eylem planı’ hazırlanması yolunda alınan tavsiye kararının uygulanmamış olması özellikle vurgulanmalıdır.

Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneşe göre, İfade edilen çeşitli saiklere rağmen, 2004 MGK kararının, siyasi ve hukuki yönlerden zamanın iktidarınca tedbirler yönünden değerlendirilmeyişi, Gülen Hareketi’nin sadece silahlı kuvvetler bünyesinde değil, Türkiye Cumhuriyeti devletini ve kurumlarını işgal etme sürecine ivme kazandırmıştır.”

Buradaki çok önemli bir kırılma noktası, 2010 yılında Gülen cemaatinin “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi”nde bir tehdit olmaktan tümüyle çıkartılmasıdır. Bu karardan sonra en azından 2015 sonuna kadar Türk Silahlı Kuvvetleri’nde hiçbir Gülenci subay ya da astsubay hakkında işlem yapılmamıştır. AK Parti iktidarının 2010’daki bu stratejik kararı Gülen cemaatine muazzam bir hareket serbestisi tanımıştır.

2010, aynı zamanda Balyoz başta olmak üzere kumpas davalarıyla TSK içinde eşi görülmemiş bir tasfiye harekâtının başlamasının da tarihidir. Bunun sonucu, 2010 ve özellikle de 2011 sonrasındaki YAŞ toplantılarında general ve amiral kadrolarına terfilerde ağırlıklı olarak cemaatçi kurmay subayların önü açılmıştır. Bu dönemde terfi eden subayların sayıca azımsanmayacak bir bölümü bugün tutukludur. Cemaatin benzer şekilde MİT içinde de nüfuz alanını büyütecek kazanımlar elde ettiği anlaşılıyor.

KALE HEP

Yazının devamı...

15 Temmuz ve istihbarat 9: Kapanmayacak bir istihbarat tartışması

7 Temmuz 2017

2005-2010 yılları arasında MİT Müsteşarlığı makamında oturan Emre Taner’in 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili istihbarat açığı tartışmasına bakışı bu cümleyle başlıyor.

Taner, TBMM Darbeyi Araştırma Komisyonu’nun 9 Kasım 2016 tarihli oturumunda şöyle devam ediyor:

“Gören gözler de görmüştür, görmeyenler de görmüştür. Birbirimizi yiyerek, suçlayarak bir yere gitmemiz mümkün değil. Ama özeleştirimizi de erkekçesine, açıkçasına yapmak mecburiyetindeyiz. Yapamadık, alamadık. Fetullah Gülen’in 15 Temmuz’da bir ihtilale sebebiyet verebileceğini alamadı bu gizli servis, alamadı.

MİT BİLDİRİR, BU ALLAH’IN EMRİ

Taner’in aynı oturumdaki şu ifadesinin de özellikle altının çizilmesi gerekiyor:

Bizim o dönemde MİT aldığı her haberi bağlı olduğu Başbakan’a bildirir, Allah’ın emridir bu. Evvela Başbakan’a bildirir. Eğer haber muhtevası gerektiriyorsa Cumhurbaşkanı’na, ilgili komutanlıklarda, varsa ilgili kurumlara ve ilgili bakanlıklara da intikal ettirir.”

Taner, açıklamalarının bu bölümünde şöyle devam ediyor:

Yazının devamı...

15 Temmuz ve istihbarat 8: Hilmi Özkök, Gülen için ne demişti?

6 Temmuz 2017

Bundan tam 13 yıl önce 24 Haziran 2004 tarihinde toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nda “Fethullah Gülenkonulu gündem maddesi üzerindeki görüşmeler sırasında Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı tehdit değerlendirmesinden söz ediyoruz.

Genelkurmay Başkanlığı takdimi aynen şu ifadelerle son buluyor:

(F. Gülen grubunun) Bu gelişmeler paralelinde mevcut sistemle barışık görünerek, Devletin tüm kademelerinde kadrolaşıp, sistemi içten içe ele geçirmek suretiyle laik, demokratik, sosyal hukuk devletini yıkarak, yerine dini esaslara dayalı bir devlet düzeni kurma amacını gerçekleştirmek yönündeki faaliyetlerini hiçbir önlem alınmadığı takdirde arttırarak devam ettireceği değerlendirilmektedir...”

20 GÜNÜ DOLDURMADAN YUMURTAYI KIRMAYIN

Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün katıldığı MGK’da yapılan bu sunumda kuvvetle vurgulanan hususlardan biri, Gülen grubunun devletin bütün birimlerinde, özellikle de Milli Eğitim Bakanlığı, Emniyet teşkilatı ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nde kadrolaşma hedefidir.

Gülen cemaatinin niyetlerini saklamaya, yanıltmaya dönük stratejisine özellikle şu iki paragrafta dikkat çekiliyor:

Söz konusu grup, bu stratejisi doğrultusunda ‘Hoşgörü ve Barış’ mesajları vermekte ve hiçbir kuvvet tarafından geri adım atmaya zorlanamayacağı bir duruma ulaştığında, mevcut rejimi yıkarak, yerine dini esaslara dayalı bir rejim kurma amacını ılımlı görünümü altında gizlemektedir.

Devlete karşı savaş vererek amaçlarına ulaşmanın yıpratıcı olduğunu bilerek sistemle ters düşmek yerine, onunla barışık ama onu içten içe ele geçirici bir politikayı yeğlemektedir.”

Yazının devamı...

15 Temmuz ve istihbarat (7): MİT'in Gülen-ABD ilişkisi konusundaki 2004 uyarısı

5 Temmuz 2017

Bunlar arasında özellikle iki belge özel bir önem taşıyor. Bunlar, 24 Haziran 2004 tarihinde toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nda Gülen cemaatinin oluşturduğu tehdit ve dış bağlantıları hakkında MİT ve Genelkurmay tarafından yapılan sunumlardır.

Bu sunumlar üzerinden yapılan tartışmaların ardından 25 Ağustos 2004 tarihinde düzenlenen MGK’da Gülen cemaatinin yurtiçi ve yurtdışı faaliyetlerine dönük “eylem planı hazırlanması” yolunda tavsiye kararı alınmış; ancak bu karar daha sonra AK Parti iktidarı tarafından Bakanlar Kurulu’na getirilmediği için uygulanamamıştır.

İlginç olan bir nokta, MİT ve Genelkurmay’ın MGK’ya yaptıkları takdimlerin metinlerini TBMM komisyonuna sunan kişinin bir gazeteci olmasıdır. Posta gazetesi yazarı Nedim Şener komisyonun 25 Ekim 2016 tarihli toplantısında MİT tarafından “Fethullah Gülen Grubu’nun Yurtdışı Faaliyetleri”, Genelkurmay Başkanlığı’nın ise “Fethullah Gülen Konulu Gündem Maddesi İçin Takdim” başlıklı metinleri komisyona iletmiştir. Bu takdimlerin yapıldığı 2004 yılında MİT Müsteşarı olarak Şenkal Atasagun, Genelkurmay Başkanlığı’nda ise Orgeneral Hilmi Özkök görev yapmaktaydı.

Bu iki belge bir cemaat kumpası olduğu ortaya çıkan Odatv davasında, FETÖ’cü polisler tarafından bu kuruluştaki bir bilgisayarın harddiskine dışarıdan eklenmiş, ardından dava dosyasına girdiği için aleniyet kazanmıştır.

Yazının devamı...

15 Temmuz ve istihbarat (6): Gülenciler MİT’e ne kadar sızdı

4 Temmuz 2017

Özkürkçü, 15 Temmuz akşamı Genelkurmay Karargâhı’nda özel kuvvetler mensupları tarafından elleri ve ayakları bağlanarak derdest edilmiştir. Akıncı üssüne götürülen tuğgeneral ertesi gün akşam saatlerine kadar burada mahsur kalmıştır. Şiddet gördüğü doktor raporuyla da belgelenen Ertuğrulgazi Özkürkçü’ye 15 Temmuz’dan sonra “gazi” unvanı verilmiştir.

Buna karşılık Özkürkçü’nün adı devletin bazı resmi belgelerinde “paralelci” olarak geçebiliyor. Buna göre, 15 Temmuz’da darbeci generallerden Genelkurmay Personel Plan Yönetim Daire Başkanı Tuğgeneral Mehmet Partigöç’ün odasında bulunan belgeler arasından çıkan MİT kaynaklı bir raporda, Özkürkçü’nün adı “Paralel Yapıya Mensup Olan veya Olduğu Düşünülen Personel” başlıklı bir listede yer alıyor.

***

Bu bilginin, Tuğgeneral Nerim Bitlislioğlu’nun başkanlığında oluşturulan üç kişilik bir askeri bilirkişi heyetinin bu belgeler üzerinde yaptığı inceleme sonucunda 6 Mart 2017 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği toplam 43 sayfalık bir raporda yer aldığı anlaşılıyor.

Bu belgenin düşündürücü yönü, gerçekten de darbe girişiminde suçüstü yakalanan pek çok general ve amiralin yanı sıra darbecilerin 15 Temmuz gecesi hedef aldığı, derdest ettiği ya da kalkışmanın başarılı olması halinde devre dışı bırakmaya hazırlandığı birçok general ve amiralin de isimlerini içermesidir. Bu komutanların bir bölümü halen Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri’nde kritik görevlerde bulunuyor.

Peki o zaman bu askerler nasıl oluyor da “paralelci” diye raporlanabiliyor?

Sorunun yanıtına şöyle yaklaşabiliriz. Türk Silahlı Kuvvetleri kendi içinde etkili bir istihbarat sistemi işletemiyor, ayrıca kışla dışında da yasal olarak istihbaratta bulunma imkânına sahip değil. Bu durum TSK’yı kendi içine nüfuz etmiş FETÖ mensuplarını öğrenebilmek için büyük ölçüde MİT ve Emniyet’ten gelecek istihbarata bağımlı hale geliyor.

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün özellikle istihbarat dairesinin uzun yıllar boyunca

Yazının devamı...

15 Temmuz ve İstihbarat 5: Darbe istihbaratında gri alana girmek

1 Temmuz 2017

Darbe faaliyetlerinin istihbar edilmesiyle ilgili bütün tartışma bir yönerge üzerine kilitlenince, bu soruya yanıt vermek kilitlenmeyi aşmaya yardımcı olabilir.

Dünkü yazımız, meselenin yönerge boyutuyla ilgiliydi. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “MY 114-1 (C)” yönergesi, 2011 yılından bu yana şüpheli personelin izlenmesinde kışla içinde yetkiyi askerde bırakıyor, kışla dışına çıkıldığında ise bu yetkiyi doğrudan MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü’ne veriyor.

Tartışmanın asker kanadı, ‘şüpheli personeli kışla dışında izleyemediğini’ belirtiyor; buna karşılık MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın TBMM’ye gönderdiği yanıtta gördüğümüz gibi MİT kanadı da “TSK bünyesinde istihbarat toplanamadığına” dikkat çekiyor.

Ve sonuçta ortada büyük bir gri alan, belirsizlik alanı doğuyor.

Bu noktada en iyisi MİT’in eski üst düzey yöneticilerinden birinin görüşlerine başvurmak.

*

MİT’in eski kıdemli müsteşar yardımcılarından Cevat Öneş, bu yönergenin “TSK kapsamında Koruyucu Güvenlik ve İşbirliği esaslarını düzenlediğine” dikkat çekerek, “Sadece TSK’yı bağlıyordiye konuşuyor. Bu yönergenin MİT’i bağlayan bir yönü yok.

Öneş

Yazının devamı...

15 Temmuz ve istihbarat (4): Darbe istihbaratı ve MY 114-1 (C)'nin şifreleri

30 Haziran 2017

Ardından “MY 114-1 (C)” ile ilgili başka köşe yazarlarının da dahil olduğu bir tartışmaya tanık olduk.

Derken bir de “MY 114-1 (B)” ve hatta ondan önce bir de “MY 114-1 (A)” olduğunu öğrendik.

Bu, hassas bir tartışma; çünkü ilk bakışta, demokratik rejimin bekasını yakından ilgilendiren bir yönü var. Bir görüşe göre, ordu içindeki darbe faaliyetlerinin istihbar edilebilmesinin kurumsal sınırlarına ilişkin şifreler “MY 114-1 (C)”nin içinde yatıyor.

Herkes ona bir anlam atfediyor, hatta bazı kurumlar pozisyonlarını bu belge üzerinden alıyor. MİT’in “MY 114-1 (C)” nedeniyle ordu içinde istihbarat yapamadığını, çünkü yapamayacağını kuvvetle belirtenler var. Örneğin 2005-2010 yılları arasında MİT Müsteşarı olarak görev yapan Emre Taner, TBMM Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nda “MİT Silahlı Kuvvetler bünyesinde istihbarat yapamaz. MY 114-1 (C) isimli bir talimat bunu durdurmuştur. Ben garnizona giremiyorum” diye konuşuyor.

Yazının devamı...

15 Temmuz ve İstihbarat 3: İş darbe istihbaratına gelince herkes topu birbirine atıyor

29 Haziran 2017

15 Temmuz’da kendi vatandaşlarını gözünü kırpmadan bombalayabilen, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne hava saldırısı düzenleyen bu organize suç örgütünün TSK’nın içinde bu şekilde kendi egemenlik alanını yaratabilmiş olması nasıl fark edilemedi? Binlerce, binlerce insanı içine alan ve TSK’daki her uzvun içine girip orayı kaplayan bu yapılanma nasıl atlandı? Devletin istihbarat radarlarına nasıl takılmadı? İstihbarat mekanizması körleşti mi? Yoksa var olduğu varsayılan bir istihbarat mekanizması gerçeklikte yok muydu?

Bu sorular daha uzun bir süre Türk kamuoyunun gündemini meşgul edecek. TBMM’de 15 Temmuz darbe girişimini araştırmak amacıyla kurulan komisyonun tutanakları incelendiğinde de bu soruların milletvekillerinin en çok kafa yordukları konuların başında geldiğini söylemek mümkün.

Ancak bu sorulara muhatap olan kurumların temsilcilerinin açıklamalarına bakıldığında, herkesin topu bir parça başka bir kuruma attığını, sonuçta deyim yerindeyse topun biraz ortada kaldığını görüyoruz.

NECDET ÖZEL: PERSONELİ DIŞARIDA İZLEYEMİYORUZ

Önce tartışmanın asker kanadına bakalım. Bu kanatta özellikle “kışla dışında istihbarat kabiliyetinden yoksun olma” gerekçesine bütün eski Genelkurmay Başkanları tarafından ortak bir tema olarak başvurulduğunu görüyoruz.

Örneğin 2011-2015 döneminde Genelkurmay Başkanlığı yapan Orgeneral Necdet Özel,FETÖ’nün TSK’ya sızmasının fark edilmeyişinin sebebi kanaatinizce nedir” sorusuna yazılı yanıtında bir dizi neden sıralarken, bunlar arasında “Askeri personelin mesai haricinde kıta, karargâh, kurum dışında izlenmesinin mümkün olmamasını” da sayıyor.

IŞIK KOŞANER: MİT’E İTİBAR ETMEK DURUMUNDAYDIK

Özel

Yazının devamı...