(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Necati Yalçın" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Necati Yalçın" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Necati Yalçın

Necati Yalçın

Havacılık ve adrenalin dolu bir gezi

3 Temmuz 2017



Havacılık tarihi; müzenin yerde, duvarda ve tavanda sergilenen eserlerinde. Galata Kulesi’nden atlayan ve kendi yaptığı kanatlarla uçarak karşı kıyıdaki Doğancılar Parkı’na inen ilk uçan Türk Hazerfen Ahmet Çelebi’yi Tarih Salonu’nun tavanında görüp, gururla gülümseyeceksiniz. Müze’deki tüm isimler gibi gururla anacağımız diğer kişi, tavanın diğer köşesindeki Lagarî Hasan Çelebi. Füzenin babası. 50 okka barutlu, 7 fişekli roketle havalanmış, sonra paraşütle denize inmiş. İki havacı önce ileri görüşlü Sultan 4. Murat tarafından altınla ödüllendirilmiş, sonra geri görüşlülerin etkisiyle sürgünle cezalandırılmışlar.


İlk kadın paraşütçü Yıldız Eruçman; ilk kadın akrobasi pilotu Edibe Sayın; “Gök Okulu”nu ve uçak fabrikasını kuran, ürettiği iki uçağın birini Hollanda diğeri İspanya’ya satan Nuri Demirağ; ilk Türk planör pilotu ve 14 saat 20 dakikayla iki kişilik planörde dünya rekoru kıran Emrullah Ali Yıldız. Vecihi Hürkuş’un yeğeni, ilk Türk kadın paraşüt şehidi Eribe Hürkuş; ilk defa bir düşman uçağını düşüren Yüzbaşı Ali Rıza Bey; ilk hava şehidimiz Fethi Bey ve ilk uçuş yaptığı gün olan 26 Nisan tarihinin Türkiye Pilotlar Günü olarak kutlanan ilk pilotumuz Mehmet Fesa Evrensev; hepsi Tarih Salonu’nundalar.


Kendine ayrılan köşesinde, dünyanın ilk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen’i göreceksiniz. Dünya havacılık tarihine adını yazdıran 20 havacıdan biri. Havacılığa katkısı olan herkese selamla ilk Türk tipi uçağı tasarlayan, yapan ve uçuran, tarihte bu ay kaybettiğimiz Vecihi Hürkuş’u analım.

Yazının devamı...

Etlik’ten Erenköy’e

27 Haziran 2017

Kıbrıs’ta endişe verici olaylar olmaktadır. Ankara’da rahatsızdır, memleketine gitmek için gönüllü olur. Eve bir araç gelir. 5 aylık kızını, 5 yaşındaki oğlunu ve eşini Allah’a emanet eder. Araç, Atun’u alır, Zir’e götürür.

Adı Cenk Bey olur. Yarım yüzyıl sonrası, fotoğraflarıyla söyleşileri belgeleyen Sevgili Mustafa Taşkın ile birlikte, bu kez Cenk Bey’i biz Zir’e götürdük! Zir’in adı Yenikent, deresi Ova Çayı olmuş. Yarım yüzyıl önce “Vatan tehlikedeyse uzakta kalamayız” diyerek Erenköy’e gitmek isteyen Ankara ve çeşitli üniversitelerde okuyan Kıbrıs doğumlu Türk öğrenciler, birkaç haftalık eğitim için buraya gelmiş. Gecenin bir yarısı Paraşüt Kulesi’nin karşısında toplanıp, araç beklemişler. Öğrenci Mücahitlerinden, telefonla görüştüğümüz Sevgili Hüseyin Laptalı’nın kitabından Zir’den yolculuk:



“Taa dün geceden beri yollarda idik. Zir’den askeri reolarla yola çıkmıştık. Reonun branda ile örtülü kasasında ahşap yan banklar üzerinde, kötü yollarda, zıplaya zıplaya uçsuz bucaksız Orta Anadolu ovalarını geçtik. Ertesi günün gece yarısı, kıçlarımıza kara sular indi.” Erenköy’e Cenk Bey’le çıkacak gruptaki Mülkiyeli Rahmetli Erdal Camgöz, kitabında yolu “Toprak, bükümlü ama ne bükümler” şeklinde tanımlamış.

Yazının devamı...

Herbaryumlarda buluşmalar

25 Haziran 2017

Bahçe, tescilli ve etiketli ağaçlarıyla çok özel. Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği Başkanı Ahmet Demirtaş ile bahçede küçük bir gezi yaptık. Demirtaş, Ankara’nın en uzun Karadeniz göknarı, ağlayan çam, Arizona servisi, Ankara’nın en görkemli kurşunkalem ardıçlarını ve lavzon yalancı servisiyle herbaryumların arasındaki bahçenin, Ankara’daki en zengin ağaç alanı olduğunu öğrendik. Demirtaş, ağaçların, Biyoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr. Latif Kurt, bahçenin tescillenmesinde emeği geçenler. Kurt, üniversite olarak Orman ve Su işleri Bakanlığı’yla, kritik bitkileri korumak ve izlemek amacıyla Türkiye’ye örnek bir protokol yaptıklarını belirtti. 9. Bölge Müdürlüğü’nden Erdem Karaağaç ve Şahin Çılgın ile son derece uyumlu olduklarını vurguladı.



ÇİÇEKLER KURUTULUYOR

Herbaryum, çiçeklerin kurutularak türlerine göre saklandığı yer. Hazırlama odasında gazete, sonra mukavva arasında kuruyana kadar sıkıştırılıyor. Her gün veya iki günde nemlenen gazeteler, mukavvalar değiştiriliyor. Amaç bitkinin rengini ve formunu kaybetmeden kurutulmasını sağlamak. İyice kuruduğunda, böcek veya larvalarının tamamen ölmesi için derin dondurucuda bir hafta kadar -48 derecede tutuluyor. Çiçek bir kartona yapıştırılıyor, toplandığı tarih ve yer bilgisi etiketi hazırlanıyor. Diğer bölümde bitkilerin dosya içinde dolaplarda saklandığı yer. Burada mikroskop ve flora kitapları yardımıyla bitki teşhisi yapılıyor.
Türkiye’deki ilk herbaryum ANK. Kurucusu Hikmet Birand. Alman Krause önemli bir başka isim. Bıraktıklarının yanında hatırı sayılır Türkiye koleksiyonunu ülkesine götürmüş. Hitler Alman topraklarını bombalamış. Arada bizim toprakların koleksiyonu da yanmış!
Ankara’nın çiçeklerinden de bir tanesine adını veren Prof.Dr. Osman Ketenoğlu ile ANK’da buluştuk. Ketenoğlu’nun adı mitolojiden Aşil ile birlikte Achillea ketenoglui (Ankara Civanperçemi) çiçeğine verilmiş. Bu işe 44 yılını vermiş. Henüz birkaç aydır emekliye ayrılmış.

Yazının devamı...

En sarsıcı müze gezisi

20 Haziran 2017

Her köşe yaşanmış acı hatıralarla dolu. Müzede mahkûm veya gardiyan gibi, balmumu heykeller yardımıyla yapılan canlandırmalar var. İlk örnekleri hemen dışarda, sizi bekliyor; camekân içinde iki balmumundan nöbetçi asker. Canlı sanabilirsiniz.
* * *
Müze’de ilk durak; Hilton Koğuşu. Yüksek, dik ve soğuk demir bir merdivenle çıkılıyor. Yükseklik korkunuz yoksa çıkın. Buradaki tüm kapılar gibi demir bir kapıya ulaşacaksınız. Ardında sağlı sollu, iki küçük koğuş var. Kalanlar birer fotoğraflı özgeçmişle anılıyor. Tanıdıklara rastlamaya başlayacaksınız. İnmeden Ankara’yı seyredin. Manzara bildik aslında. Buraya, Celal Bayar yattığı için veya sıradan manzarası nedeniyle dünyanın en lüks oteller zincirinin adını verilmiş. Diğer mahkûmlar volta için çıktıklarında bile, değil sıradan bir Ankara manzarası, avlunun üzeri kapatıldığından gökyüzünü bile görememişler.



* * *
Hilton’dan inin. İkinci durak tam bir “attan indim” olacak. Bağırma, yalvarma gibi rahatsız edici seslerin olduğu karanlık bir koridor yürüyüşü bekliyor sizi. Sol tarafında tek kişilik hücrelerde kapı duvar. Her mahkûm ilk gelişinde, tecrit için, 48 saat burada tutulmuş. Bazılarında içeriyi görmenizi sağlayan, demir sürgülü küçük açıklıklar var. Mutlaka merak edip bakacak, iliklerinize kadar bir şeyler hissedeceksiniz. Müze gezisi sonunu bilmem ama bu koridorun sonunda şükür dualarınızın arasına özgürlük şarkıları koyacaksınız.

Yazının devamı...

Korunanlar ve henüz korunmayan Zarif Tükrükotu’nun peşinde

18 Haziran 2017



Tükenmesini izlerken heyecandan üzülüyor, korunması için çabalayanları görünce bu kez heyecanınız gurur, minnet, vefa, saygı gibi duygularla harmanlanıyor. Fotoğraflı bilgilendirme panosuyla koruma ve izleme alanı belirlenen 8 çiçekle, bu çalışmaların yapılmasını umduğum bir çiçek köşemizin bugünkü konuğu. 8 çiçek Ayaş Aysantıbeli’nde, tek olansa Haymana Yenice’de. Memleketin biyolojik çeşitlilik zenginliğinin korunması için Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü bir proje başlatmış.

Ankara için envanter çıkarılmış. Başkent’in 87’si tehlike altında, 391’i endemik olmak üzere 2 bin 168 tür bitkisi kaydedilmiş. Bozkır Ankara, Türkiye’de Antalya’dan sonra ikinci. Buna göre izleme ve koruma planları çıkarılmış. Tehlike altındaki türler tel örgüyle çevrili alanlarda korunmaya çalışılıyor. İşte bu alanlardan biri, en zengin tür çeşidiyle Aysantıbeli Biyoçeşitlilik İzleme ve Koruma Alanı. Bölge tel örgüyle çevrili, 8 çiçeğin isimleriyle fotoğrafı verilmiş. Arıcılık teşvik edilebilir, kontrollü otlamaya izin verilebilir notu düşülmüş. Buradaki yörük taşçantası, yurt geveni, hanımçayı, Ayaş gümüşü, Ayaş çançiçeği, mor kıskıs, Ayaş kasidesi ve Türk kayagülü çeşitleri hepsi birbirinden özel, güzel, nadir, tehlike altında ve sadece Ankara’ya açıyor! fotoğrafları Sevgili Mutlu Kader’in objektifinden.

Ankara çiçeklerine sahip çıkan Prof.Dr. Mecit Vural’ın son keşif turuna birlikte çıktık. Aradığımız çiçeğin adı Ornithogalum demirizianum, Türkçe adıyla zarif tükrükotu. Sadece Yenice’ye 5 kilometre mesafedeki kayalıklı bölgede görülmüş ve soyu tehlike altında. Çiçeğin izini bulmak için, Haymana yollarına düştük.

Yazının devamı...

Başkent’in inşasında baş aktör: Clemens Holzmeister

13 Haziran 2017

Gelmeden önce sıkı bir hazırlık yaptı! Profesör oldu, ödül kazandı, Avusturya Güzel Sanatlar Akademisi’nin başına geçti. Kocaman, otuz metre yüksekliğinde bir haçtan Schlageter Anıtı’nı yaptı. Milli Anıt oldu. Savaş sonunda İngilizler yok etti. Çok üzüldü. Gelmeden Brezilya’ya da gitti. Pek çok planın yanında, bir de 10 bin kişilik kilise planladı. “15 binlik olsun” dendi. Uğraştı, yaptı. Yıllar sonra “inşaatı bitmeden gelin, görün” dediler, gitti. Kendi ifadesiyle dehşete düştü. Kriptasının (koro yerinin alt bölümü) 180 derece yanlış yerleştirildiğini görünce “Gelip de görmez olaydım!” dedi.
* * *
Tam 90 yıl önce Ankara’ya geldiğindeyse şaşkınlıklara düştü. Durun, anlatayım. Davet aldığı Ankara’ya trenle geldi. İnmeden bomboş düzlükleri gördü, ama burası başkent değil miydi diye düşünmüş olacak ki, birinci şaşırmasıdır:
“Allah’ım, ben burada ne yapacağım!” dedi. Trenden indiğinde büyük bir şaşkınlık daha yaşadı. Bu kez çok daha farklıydı. Sanırım ömründe ilk ve son olarak yaşadı. Başında bir subay olan bir bölük askerle karşılanmıştı. Yetmedi, gideceği yere kadar bu askerler kendisine eşlik etti. Ardında, Dünya’nın en disiplinli ordusunun askerlerini, dizili düzende bırakıp İsmet İnönü’nün yanına çıkarken arkasına bakabildi mi bilmem ama bence hâlâ şaşkındı. Belki de bu yüzden, o gün İnönü ile Abdülhalik Renda’yı karıştırdı.

Aslında bir yabancı için normal. Biz hâlâ bu İnönü veya Renda’yla ilgili şaşkınlıklar yaşıyoruz. İsmet İnönü’nün yarım asır yaşadığı, yılda iki kez halkın gezmesine açılan, bizzat kızı sevgili Özden Toker Hanımefendi tarafından gezdirdiği Pembe Köşk ile Atatürk’ten yadigâr olan, bir süre öncesine kadar cumhurbaşkanlarının oturduğu Holzmeister’ın yaptığı Pembe Köşk’ü karıştırıyoruz. İkisi de Ulus’ta olan, ilkiyle ikinci meclisi karıştırdığımız gibi.

Yazının devamı...

Gölbaşı’na ‘Sevgi’ yolculuğu

11 Haziran 2017

Çiçeğin bir de film yapsan yapılır, sevip de kavuşamayan iki aşığa dayanan öyküsü olsun. Zeynep ile Mehmet. Çiçek de âşıklar da gerçek. Yerli-yabancı, hayal-gerçek nice aşkları biliriz de, bu âşıkların mezarları bile belliyken, kendilerini bilmeyiz. Aşıklar, birbirlerine doyamadan hayata veda etmişler ve gölün iki kıyıcığına gömülmüşler. Mezarlarının çevresi kıpkırmızı, pırıldayan çiçeklerle dolmuş. Sürüler otlamaya, çobanlar basmaya kıyamamış. Bir süre sonra bir söylenti çıkmış. Çiçeklerin şap veya şarbon gibi hastalıklara şifa olduğuna inanılmış. Bir gelenek olmuş, çobanlar sürülerini buraya yılda en az bir kez getirmeye başlamış. Cumhuriyetle gelen ilim ve bilimle hastalıkların tedavisi mümkün olmuş, çobanların da sürüleriyle ziyaretleri kesilmiş.



Kesip, söküp kesme çiçek olarak çiçekçide, sokakta satmak; yetiştiği alanlara yol, bina yapmak, tarla açmak artık olmaması gerekenler ve zaten yasaklanmış. Zararlıları ilaçlayayım derken bu nadide çiçeği de yok etmek de başka konu. Çiçeği yazan, çizen, fotoğraflayan ve seven dostlar; Yalçın Ergir, Abdullah Şahin, Timur Özkan, Mutlu Kader ve Doğan Bayrak ile Gölbaşı Belediyesi’nin kapısını çaldık. Belediye Başkanı Fatih Duruay, Park-Bahçeler Müdürü Hakan Göçer ve ilgililerle buluştuk. İçimize bir ümit ışığı doğdu. İki çok özel tarlaya gittik. Sevgi çiçekleri açmaya başlamıştı. Bayıldık. Çiçek dile geldi;

“Sadece yer bırakın bize, işte böyle görsel şölen sunalım size” dedi. Çiçek şair olmuştu, hepimiz fotoğrafçı olduk! İncitmeden, eğildik, çömeldik, fotoğraflarını çektik. Yazıdaki fotoğraflar Sevgili Mutlu’ya ait. Sosyal medyada paylaştık. İlgi gördü. Dost meclisinde bir kişi tanıdığını söyledi. Kimi, “İlk kez gördüm”, kimi “Bilirim bu çiçeği, gelincik” dedi. Tanımayanlar hayıflandı, korunmasını diledi tüm dostlar.

Yazının devamı...

Balonla Polatlı gezi rehberi

6 Haziran 2017



İlhamı Kral Midas olabilir! Hani her tuttuğunun altın olmasını isteyen Kral. İşte o ünlü Midas’ın tuttuğunu altın yapsın istediği, eşekkulaklarını saklayıp dolaştığı, Büyük İskender’in çözemediği düğümün bağlandığı veya Sakarya Meydan Muharebesi adı verilen savaşta, canını ortaya koyan bir milletin makûs talihini yendiği topraklar üzerinde balonla uçmak! Her yerde bi dünya para, Polatlı’da Belediye ve Kalkınma Ajansı destekli, bedava! Ücreti belirlendiğinde makul bir rakam olması dileklerimizle balonla veya yerden gezi için iletişim numarası yazının sonunda.

* * *

Balon, sessiz ve titremesiz, siz farkına varamadan, bin metre kadar yükseliyor. Rüzgârla değişen iniş yerinde Başkan Mürsel Yıldızkaya ve Balon Pilotu Tolga Tekgül imzalı belgeniz, ikram ve köyün çocukları sizi bekliyor. Aşağılarda, Friglerin başkenti Gordion ve Dünya’nın ikinci büyüğü, Midas Tümülüsü, eski kıvrımlı yatağını da göreceğiniz Sakarya Nehri ilk görecekleriniz. Gordion ve Tümülüs için bizden ayrılmayın, gelecek haftalarda geliyor! Şimdi kısaca nehri yazayım: Nehir adeta Sakarya olmak için Ankara’ya yönelir, Ankara ve Kirmir Çaylarını alır, döner gider. Dönüşleri hep serttir. Ankara’yı hedefleyen Yunan kuvvetleri de, tam burada ve nehrin adıyla anılacak savaşta, yine sert bir şekilde dönmüşlerdir. Ama onlarınki tam bir U dönüşü olacaktır!
Yaptıklarıyla dünyada hayranlık uyandıran, cephede Çalıkuşu okuyan ve burada savaşırken Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin kurulmasına karar veren Mustafa Kemal Paşa, yine yapar yapacağını, güçlü kalem Halide Edip’i;
“Geliniz Hanımefendi, harp ediyoruz” diyerek yanına çağırır. O da toza, dumana karışır, yeri gelir sürünür, yani savaşı yaşar bu topraklarda ve yazar. Savaşı başkaları da yazacaktır. Tarihte bugün kaybettiğimiz Albay Kazım (Özalp) gibi.

Yazının devamı...