(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Ayşe Baykal" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Ayşe Baykal" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Ayşe Baykal

Millet olarak Gülen’e bir teşekkür borcumuz var…

2 Ağustos 2017

Tartışmaya konu olan madde; il ve ilçe müftülerinin, evlendirme memurları arasına eklenmesi.

Müftülerin resmi nikâh akdini yapmasına karşı çıkan sivil toplum kuruluşlarının açıklamalarını ve KADEM’in tasarıyı savunan açıklamalarını okudum.

Nedense KADIN’ı ilgilendiren konularda kendi içinde uzlaşı sağlamakta zorlanıyoruz (2016 yılındaki “Cinsel istismar” yasası istisna).

Elbette tartışacağız, konuşacağız…

Müftülerde nikâh yetkisi olmasının avantajlarını ve dezavantajlarını konuşalım tamam da olayı neden Laiklik üzerinden konuşuyoruz onu anlamıyorum. Bir kesimin laikliği, diğer kesimin de dini tekelinde bulundurmasından artık gına gelmedi mi?

Laiklik, bugün muhafazakâr kesimin de sahip çıktığı bir değerdir.  Bunu da  millet olarak Gülen’e borçluyuz.

Zira ülkemizde laiklik adına yapılan uygulamalarla, haksızlıklarla sistemden uzaklaştırılan bizler  Gülen sayesinde aslında laikliğin önemini kavradık.

“Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması”nın dindar olsun olmasın herkes için bir güvence olduğunu yaşayarak gördük.

Yazının devamı...

Fethullah Gülen öldü(rüldü) mü?

31 Temmuz 2017

Son zamanlarda dikkatimi çeken ve tehlikeli bulduğum bazı söylemler var, yazmadan geçemeyeceğim. 

Halk arasında inanılması istenen bir söylenti var; “Fethullah Gülen öldü!” Bir ara sosyal medyada bu konu bir hayli konuşulmuştu hatırlarsanız. 

Medyada yayımlanan söyleşilerin ve görüntülerin bir kurmaca olduğu, ölümün halktan gizlendiği söylemini şahsen birçok açıdan mantıklı ve inanılır bulmadım. 

Ama orta akıl bir vatandaş olarak düşününce, halkın bu iddiaya inandırılması amacını aslında bir taşla birçok kuş vurmak açısından mantıklı buldum.

Nasıl mı? Anlatayım.

Gülen’in şu meşhur “seccadeye ayakkabıyla basılı” fotoğrafı,  özellikle ABD ve Batı’ya vermek istediği “Radikal değiliz.” mesajı olarak yorumlandı fakat cemaate gönül bağı olanlar Gülen’in böyle bir poz vermeyeceği kanaatinde.

Durum böyle olunca bu karenin inananlar gözünde Gülen’in itibarının bitirilmesi için hazırlanmış bir montaj olduğuna inanılıyor.

Bir diğer husus; hükümetin, ölmüş (!) olan Gülen’in adını kullanarak siyasi isimleri hedef gösteriyor olması.

Yazının devamı...

Erbakan + Kaplan +  Gülen = Almanya?

26 Temmuz 2017

Kendisi zeki bir adamdır ayrıca nezaket sahibidir de. Bir okuru olarak bu kadar eksik ve hatalı bilgileri paylaşmasına gönlüm razı olmadı. Araştırdım, soruşturdum ve neyin ne olduğunu öğrendim.

Özdil, Alman istihbaratını eleştirdiği yazısında geçmişte “Kara Ses” olarak tanınan Cemalettin Kaplan’ı bağrına bastığını, Kaplan’ın Gülen’le birlikte Osman Bektaş’tan medresede eğitimi alması sebebiyle Nurcu olduğunu ve yine Kaplan’ın, MSP’den milletvekili adayı olması sebebiyle de Erbakan Hoca ile ilişkisi olduğunu yazarak Kaplan’ı, Almanya’ya Erbakan Hoca’nın gönderdiğini iddia etti.

Özet olarak; Kaplan, FETÖ ve Erbakan Hoca’yı bir kare içine alarak topunu birden Almanya’nın güdümünde olan ve Türkiye aleyhine hareket eden organize bir kuruluş ilan etti.

Ben Milli Görüş Hareketi’nin içinde yöneticilik görevlerinde bulunmuş biriyim. Özellikle 90’lı yıllarda Cemalettin Kaplan’ın, bizi siyaset yaptığımız için küfür içinde olduğumuzu iddia eden konuşmalarını çok iyi hatırlıyorum.

Özdil’in yazısındaki iddialar Erbakan Hoca’ya, Milli Görüş Hareketi’ne haksızlıktır.  Bu yazıyı yazmak da benim gönül borcumdur. Zira ne Fethullah Gülen ne de Cemalettin Kaplan,  Erbakan Hoca’yı  desteklememiş,   aksine onun siyasi hayatının bitmesi için ellerinden geleni yapmışlardır.

 “Acaba benim bilmediğim veya atlamış olabileceğim bir şeyler mi var?” diyerek küçük bir araştırma yaptım.

……………

Cemalettin Kaplan aslen Erzurumlu. Gülen’le bağlantısı aynı medresede Osman Bektaş’tan ders almasından ibaret. Gülen ve Kaplan aralarındaki yaş farkı sebebiyle farklı dönem öğrencileridir. Yalnız Kaplan’ın medrese eğitimi Gülen’den daha fazladır.  Yani Kaplan, dini bilgiler açısından Gülen’in çok üstündedir.

Yazının devamı...

Kandırmadığı müddetçe erkeklerin, inandığı sürece kadınların aşkına saygı duyacağım.

24 Temmuz 2017

Ebru Şallı’nın tatilde birlikte görüntülendiği sevgilisinin evli olduğu ortaya çıkınca sarf ettiği sözler bunlar. Ben sevdim, çünkü kendini savunmak adına karşı cinsi harcamadı. Şallı, sevgilisinin evliliğinin 3 yıl önce bittiğini sadece kâğıt üzerinde evli olduğunu söyleyerek ilişkisi hakkında açıklamalar yaptı. Şallı, ünlü olduğu için gündeme geldi ama o kadar çok buna benzer yaşanan olaylar var ki…

Bu yazı, inandırılan kadınların yazısıdır. Nedenini izah edeyim.

Millet olarak medeni ayrılıkları beceremiyoruz bir türlü. Genellikle erkeklerimiz öldürmeyi, kadınlarımız ise süründürmeyi tercih ediyor. Her iki durumda da kendisiyle birlikte, karşısındakinin yaşam hakkını elinden almış oluyoruz ama neydi bizim sevgi sloganımız. “Ya benimsin ya kara toprağın!”

İşte bütün mesele bu sloganda; erkeklerimiz öldürerek, kadınlarımız diri diri toprağa gömerek yaşıyor aşklarını ve ayrılıklarını.

Hemen hemen her gün erkek şiddetini okuruz gazetelerde ama kadınların uyguladığı şiddeti görmeyiz. Hemcinsim diye söylemiyorum çok akıllı şu kadınlar.

Erkek gibi tetiği çekip tek kurşunla işi bitirmiyor. Madem erkek ayrılmak istiyor; o zaman acı çekecek, el âleme rezil olacak, asla başka bir kadınla mutlu olmayacak. Bütün bunlar olurken de kadının mazlum kalması şart.

Size bir şey söyleyeyim, anlaşamadığı hatta ayrı yaşadığı eşini süründürmek adına boşanmayan kadınların yarattığı mağduriyet bir hayli fazla ülkemizde. Evliliği bir mal kazancı olarak gören kadınlar, kocasını sevmese de tapusu kendisinde olsun istiyor.

Bu durumda resmi olarak boşanamayan erkekler inandırabildikleri kadınlarla birlikte oluyor.  muhafazakâr erkekler ise inandırabildikleriyle birlikte dini nikah yapıyor.

Yazının devamı...

Yılmaz Özdil’e açık mektup…

20 Temmuz 2017

Hani büyüklerimizden öğrenmediğimiz, dolayısıyla bir sonraki nesle aktaramadığımız yok olmaya mahkûm ettiğimiz mutfak kültüründen bahsediyordunuz.

 

Köy işi diye burun kıvırdığımız yiyeceklerin yerine koyduğumuz paketlenmiş ürünlerin bizi ne ile karşı karşıya bıraktığını vs. yazıyordunuz. Evde yoğurt yapmak ekmek yapmak çok mu zor diye de soruyordunuz?

 

İşte ben de bu yaz kendimi doğallığa adadım. Uzun zamandır hayalini kurduğum köydeki evimiz bitti. Geçenlerde yazmıştım köyümü, yolunuz düşerse Karadeniz’e beklerim.

 

“Madem köyde zaman geçireceğim, o zaman bu köy işlerini de öğrenmem gerekir.” diye düşündüm. ve çalışmalara başladım. Evde yoğurt ve ekmek yapıyorum ama laf aramızda bu işler köydekiler için fasa fiso.

 

Yazının devamı...

15 Temmuz kutlamalarındaki eksiklik…

17 Temmuz 2017

15 Temmuz’un üzerinden geçen bir yılın sonunda her gün ummadığım isimlerin FETÖ ile ilişkisinin çıkmasından yoruldum vallahi.

Havuz hesabına döndü bu iş. Kimin ne ilgisi varsa Allah rızası için açıklasın da rahatlayalım yahu.  Görüldüğü üzere hiçbir şey saklı kalmıyor “Ben yanarsam seni de yakarım” hesabı dönüyor ortalıkta. En azından kendiniz söyleyin de milletin kalbindeki yerinizi koruyun. Darbeye destek vermediği sürece kimse geçmiş ilişkilerden sorumlu tutulamaz.

İş o kadar kafa karışıklığına ve güven bunalımına yol açıyor ki, artık mahkemede verilen “Evet darbeciyim veya FETÖ’cüyüm” ifadeleri bile sempatik gelmeye başladı.

15 Temmuz kutlamaları görkemli ve coşkuluydu. Eksik olan tek şey geçen yılki hesapsız kitapsız sokağa çıkan insanların samimiyetiydi.  Partili partisiz herkesi tek yürek meydanlarda toplayan darbe girişimi bu yıl daha çok bir Ak Parti ve Cumhurbaşkanını destekleme mitingine dönüştü.  Adeta yeni Türkiye’nin kurtuluşu gibi bir algının oluşmasına hükümet de Tayyip Bey de izin vermemeli.  15 Temmuz kutlamalarındaki çeşitliliği Resmî Bayramlarımızda da oluşturmadıkça ayrışacağız. Bu hususta iktidarı sorumluluğa davet ediyorum. Kimseyi küstürmeden ve yalnızlaştırmadan birlik olabiliriz. Bu yalnızlaşma, küstürme veya ötekileşmelerin nedenlerinden biri de diğer resmî günlerin yıldönümlerinde benzer organizasyonların yapılmaması ve geçiştirilmesi.

15 Temmuz sebebiyle cep telefon aramalarında Tayyip Bey’in sesli mesajının dinletilmesini doğru bulmadım.  Tayyip Bey yaşıyor ve Cumhurbaşkanı olarak 15 Temmuz mesajını gerek görüntülü gerek yazılı medya üzerinden verdi. İnsanları mesaja boğmanın gereği yoktu.

Her toplumsal olayın ardından gelenekselleşen toplumu aşağılama ve alay etme listesine Mustafa Altıoklar da dâhil oldu.  Sanırım yönetmen olduğu için darbe girişimine tiyatro demeyi tercih etmedi. Darbe girişimi için sahte diyen ve yıl dönümünü kutladığı için halkını gerizekâlı olarak nitelendiren Altıoklar, iktidara vatandaşı maymuna çevirdiği için sitem etti. “Mazlum halk” tanımlamasını da ne için kullandığını henüz çözemedim.  

 

ADRIANA, GEL BU SEVDADAN VAZGEÇ…

Yazının devamı...

Emani cinayetini ırkçı saldırı olarak kabul etmiyorum…

13 Temmuz 2017

Hatta suçlulardan birinin engelli bir kıza taciz suçundan yargılanıyor olması ve suçun çok basit bir şekilde “adi bir suç olduğu” ortadayken olay neden bu şekilde algılandı anlamlandıramadım. “Suriyelileri istemiyoruz!” sloganı ne kadar yanlışsa bu olayın müsebbibi olarak mültecilere önyargılı olan insanları görmek de yanlış.

Maalesef içimizde insana benzeyen bazı yaratıklar, kadın-çocuk-yaşlı demeden tecavüz edip öldürüyor.  Onlar için kurbanların milliyetinin bir önemi yok.  Tek dertleri “ç*kleri”  olduğu için hiç birinin gündemi takip ettiğini düşünmüyorum. 

Ülkemizde yaşayan mülteci bir kadının öldürülmesi hepimiz için utanç kaynağıdır. Kahraman bir milletken kahrolmuş bir millet olduk. Ama olayı bir ırkçı saldırı olarak kabul etmiyorum.

İki beyinsizin yaptığı caniliğin üzerinden Suriye politikasını konuşmak bizi çözüme götürmediği gibi birbirimize düşürmekten başka bir işe yaramaz.

Suriyelileri ülkemizde istemeyen insanları “Bu olay sizin yüzünüzden oldu!” diye suçlamak da saçmalık. Ne yani; Suriyeli bir kadın öldürülünce muhalefet suçlanıyorsa, Türk kadın öldürülünce de iktidar mı suçlu olacak?

Neden hiçbir şeyi sistem üzerinden tartışıp konuşamıyoruz bilmiyorum.  Mülteciler konusunda başta hükümet yanlış yapmıştır. Milyonlarca insana sınır kapısı açıldığında bir planlama yapılmamış, göçmen bakanlığı oluşturulmamış; böylece yük, sivil toplum kuruluşlarının ve vatandaşın omuzlarına bırakılmıştır. “Onlar Muhacir, biz Ensar olalım.” tavsiyesiyle vatandaş ve mülteciler baş başa bırakılmıştır.

Bizim Ensar (!) vatandaşlarımız da evlerini muhacir kardeşlerine fahiş fiyatta kiralamış ve kısa sürede Türk vatandaşları da mağdur eden bir tablonun ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Yine bizim Ensar (!) vatandaşlarımız Suriyeli genç kızları ikinci, üçüncü eş olarak almış ve ortaya ciddi mağduriyet çıkmasına sebep olmuştur.

Yazının devamı...

Hey Özgürlük!

10 Temmuz 2017

İnsanların ifade özgürlüğü olduğu gibi hareket özgürlüğü de var. Yürüyüşe gösterilen tepkileri ve “Sokaklarda adalet aranmaz!” söylemini ise fazla iddialı buldum; zira aynı sokaklar, 1998 yılında başörtü yasağını protesto etmek için gerçekleştirdiğimiz “İnanca Saygı, Düşünceye Özgürlük İçin El Ele” protestosunun şahididir.

Kemal Bey’le gerekçelerimizin farklı olması gerçekleri değiştirmez. Şiddetti teşvik etmediği müddetçe yapılan eylemler demokrasinin gereğidir. Karakter olarak sokak eylemlerine yatkın biri değilim ama şiddeti teşvik etmeden, kırmadan, dökmeden yapılan her eyleme saygı duyarım. “Adalet” yürüyüşünün ülkenin huzurunu bozmayacak şekilde tamamlanmış olması iktidarın da hanesine artı olarak geçecek bir eylemdir.

Yürüyüşte Kemal Bey kadar kendisine eşlik eden isimler de çok  konuşuldu. Bunlardan biri de Merve Kavakçı’nın eski eşi Cihangir İslam’dı. Merve’nin eski eşinin yürüyüşe katılması neden bu kadar büyütüldü anlam veremedim. Merve, içinde bulunduğu mahallenin sadece cefasını çekmiş bir insandır. Evlilikleriyle dalga geçmek çok vasat bir yaklaşım.

Uzun bir süredir “Muhafazakârların da magazin dünyası olsun.” diye çırpınan ben, bazı şeyleri aşabilmemiz için daha kırk fırın ekmek yememiz gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca, insanlar evlendiklerinde aynı siyasi görüşe sahip olacaklar diye bir kaide mi var? Siyasi kariyeri olan kişiler evlenecekleri kişilerin düşüncelerine ipotek mi koyacak?

ŞEYMA SUBAŞI’MI, AHMET HAKAN’ MI?

Şeyma Subaşı söyleşisinin ardından gösterilen tepkileri takip ettim. Bana ne komik geliyor biliyor musunuz? Reyting yapan dizilerin çoğunluğunda evli erkeklere âşık olan kadınların tarafında oluruz, hatta kadın ve erkek evli olsa bile yaşadıkları aşka saygı duyarız, kavuşmaları için dua ederiz. Ama bu durum gerçek hayatta olunca hepimiz namus bekçisi kesiliriz. Sanırım televizyondaki “yasak ilişkilerin gerekçelerini” biliyor olmamızdan kaynaklanan bir durum söz konusu. (Yasak ilişki tanımlamasına da hiç anlam veremiyorum ya neyse…)

Subaşı’nın söyleşisini ti’ye alan ve polemiğe giren Ahmet Hakan’ı  haksız bulduğumu yazmadan geçemeyeceğim. İster siyasetçi,  ister yazar olsun, birilerinin diğerlerinin düşünceleriyle veya yaşam tarzıyla dalga geçmesini tasvip etmiyorum.

HAYLAZ KALBİM

Yazının devamı...