(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Ferhan İstanbullu" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Ferhan İstanbullu" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Ferhan İstanbullu

Ferhan İstanbullu

Cool alarmı!

11 Temmuz 2017

Mühendislik eğitiminin üstüne hazır giyim devi bir şirkette uzun yıllar çalışmaya, oradan kendi markasına yaratmaya uzanan hareketli bir kariyer... Oopscool’un yaratıcısı Pınar Uçar Gül belli ki hayli yoğun geçen bu dönemi böyle özetliyor: “Gülden ve Yılmaz Yılmaz (Koton) ile uzun yıllar yan yana çalışmak çok büyük bir şanstı. Böylece Bora Aksu for Koton gibi değerli projelerin tasarım, üretim ve satış değerlendirme aşamlarında yer alabildim. Bu sürede tasarım ve marka yönetimi ile ilgili eğitimler aldım, ancak işin hem tasarım hem analitik tarafında çalışırken mühendislik eğitimimin faydasını da yadsıyamam” diyor.

 

Çok az kişinin geriye bakıp söyleyebileceği bir şeyi; şu an tekrar dünyaya gelse yine yapmak isteyeceği işlerle meşgul olduğunu söylüyor. 2012 yılında kendi markası Oopscool’u kurmasının arkasında Koton’un kurucu ortaklarından Yılmaz Yılmaz’ın azımsanmayacak desteği var. Koleksiyonu inceledikçe markanın bir hazır giyim koleksiyonundan farklı bir tavırda seyrettiğini farkediyorum. Bu marka esas gücünü şaşırtıcı, azametli desenlerinden alıyor. Pınar Uçar Gül “Oopscool bir desen markası çünkü desen benim oyun alanım ve onu tasarlarken yaratıcılıkta ve şaşırtıcılıkta sınır yok” diyor: “İyi bir desen bence tıpkı ipek bir gömlek gibi gardrobunuzun klasiğidir, onu yıllar sonra torunlarınız bile severek giyebilir mottosuyla ilk koleksiyonu ortaya çıkardık. Bugün markaya dair en hoşuma giden geridönüşlerden biri, insanların etiketine bakmadan tasarımlarımızı tanıyor oluşları” diyerek bu tespiti güçlendiriyor.

 

Yeri gelmişken bu yaz koleksiyonlarındaki desen ailesinin teması ''Tropic Art Deco''… Gözümüzün önüne getirelim: Kocaman palmiyeler, muz ağaçları, ananaslar ve bu desenlere eşlik eden  gösterişli bir yandan da cool bir kadın… Bali'nin en gösterişli otellerinden birinde Oopscool kimonosunu giymiş martinisini yudumluyor, akşam da Oopscool gece elbisesiyle dans ediyor.... Pınar Uçar Gül, “İşte bu duyguyla ortaya çıktı koleksiyon, o kadın için desenler yaptık. Palmiye, ananas, kaktüs gibi ikonik dokular başka koleksiyonlarda da sıkça karşımıza çıksa da biz Oopscool'un farklılığını bilinen sembolleri şaşırtıcı hale getirerek ortaya koymaya çalışıyoruz” diyor.

Gelelim koleksiyonun bence kare ası parçalarından olan kimonolara…Ki Türk kadınlarının yazın en tercih ettiği parçalardan birine dönüşmüştür. Peki, kendisinin kimonunun yükselişine dair görüşleri? “Tropic Art Deco’nun kimonoları da gerçekten çok sevildi. Hatta stoklar bitti bile diyebilirim. Yazın en popüler parçası olduğu kesin. Bence çok amaçlı kullanılıyor olması cazip geliyor. Kimonoların artık davetlerde şık elbiselerin yerine geçtiği de oluyor.”

 

Moda dünyasının takvimi çoktan sonbahara kaymış olduğundan Pınar Uçar Gül’e yeni mevsimin sürprizlerini sormadan geçmeyelim: “Yılmaz Bey ve Gülden Hanımdan öğrendiğim en önemli şeylerden biri nihai müşterinin sesine kulak vermek... Koleksiyonu oluştururken çalıştığımız satın alma müdürlerinin yorumlarına mutlaka kulak veriyoruz; nihayetinde müşteriyle birebir ilişkide olanlar kendileri… Gelen yorumlardan ve hayal ettiğimiz yeniliklerden hangilerini hakkıyla gerçeğe dönüştürebilirsek koleksiyona onlar ekleniyor. Kış mevsiminde de şaşırtıcı eklemeler olacak. Dış giyime yapılacak farklı yorumlar gibi...” 

Yazının devamı...

Meksika, dokularıyla da büyülüyor

27 Haziran 2017

İş güç-keyif gereği sahil şeridinde bolca vakit geçirince bana kadınların yeni sezon stil seçimlerini gözden geçirme fırsatı da doğdu. Aynı adlı markanın yaratıcısı Beril Koç’un Meksika’da ürettirdiği ‘large’ beden çantalar; zevkli renk seçimleri, kullanışlı modelleriyle modaseverlerin belli ki hemen dikkatini cezbetmiş; plajlarda sokaklarda sık sık karşıma çıkıyor.

Koç çantaları üretme kararını, yurt dışında görüp beğendiği ürünleri burada bulamamasıyla aldığını söylüyor: “Tasarımla ilgili bir geçmişim yok. Uzun yıllar çeşitli sektörlerde çalıştıktan sonra Italiana Çorap sayesinde tekstil dünyasına girdim. Italiana'da internet sitesi ve satışları üzerinde uğraşırken yaptığım pazar araştırmaları sonucu yurtdışında gördüğüm ve sevdiğim birçok ürünün burada bulunmadığını görüp işe giriştim” diyor.

Koç seyahat etmeyi ve orijinal şeyler keşfetmeyi en büyük zevkleri arasında sayıyor: “Bu sayede değişik ve yaratıcı tasarımcılarla karşılaşma ve ürünlerini kullanma şansım oluyor.” Son dönemde Meksika estetiğini yansıtan renkler, dokular, turkuaz taşlar, gümüş de beni etkiliyor; zamanın ruhunu en iyi yansıtan, son dönemde yaza en yakışan dokuların Meksika esintili olduğunu düşünüyorum. Koç da aynı fikirde: “Özellikle Meksika'nın renkleri ve desenleri beni çok etkiliyor. Oradan aldığım çantayı kullandıkça etrafımdakilerin de benim kadar etkilendiğini görünce, Meksika'da yaşayan bir arkadaşımın yardımıyla çantaları ithal etmeye karar verdim” diye anlatıyor.

Renk ve desenleriyle dikkat çeken çantalar, yerel zanaatkarlar tarafından geri dönüşümlü plastikten tek tek elde örülüyormuş. Beril Koç “İşin en zor kısmı bu kadar çekici renk ve desen arasında seçim yapabilmeyi becerebilmek” diyor…

 

Yazının devamı...

Ezber bozan alışveriş sitesi

21 Haziran 2017

Alın size Setmoda.com örneği… Bu moda/aksesuar alışveriş sitesinde ürünler alıştığımız gibi tek tek değil, kendi içinde setler halinde satışa sunuluyor. Farklı trendlere yönelik bu ‘paket’ler, modanın o bildik, değişmez kurallarına bağlı biçimde bir araya getirilmemiş. Farklı ruh hallerine, farklı maksatlara göre kombinasyonu yapılan moda ve aksesuar ürünleri, direkt ihtiyacın adı konularak; böylece tüketicinin işini kolaylaştıracak şekilde  sunuluyor. Bu kapsamlı kombinasyonları kim yapıyor derseniz,  hayatımızı hızlandıracak bu ‘setler’,  sitenin tasarım ekibi tarafından hazırlanıyormuş.

Moda kaygısı yüksek bir platform, Setmoda.com… Sezon trendlerine anında karşılık verecek giyim/aksesuar setlerini sürekli bir yenilenme ile sunuyorlar. MNG Holding yatırımı olan sitenin takipçileri ağırlıklı olarak  18-25 yaş arasındaki genç kadınlar. Kurum yetkilileri bu profili  ‘genç, dinamik ve modayı yakından takip eden kadınlar’ olarak tanımlıyor. Sitede üst giyim, alt giyim, dış giyim, iç giyim, plaj ürünleri, ayakkabı, çanta ve aksesuar satışı yapılıyor.

Setmoda.com ekibinin bu tip bir alışveriş sitesi kurmadaki temel motivasyonları, insanın gün içinde bile değişebilen farklı ruh hallerine odaklanmak olmuş. Hepimizin ne giyeceğimizi bilemediğimiz, giymeyi çok istediğimiz bir kıyafeti neyle bir araya getireceğimizi kestiremediğimiz günler oluyor. Setmoda.com hayatın içinde bizim için bir koruma kalkanı görevini de üstlenen giyinme eylemini kolaylaştırmak, akla gelen stil sorularına acil çözümler önermek üzere kurulmuş bir site. Ürünlerin setler halinde hazırlanmasının zaman-dostu kimliğinin yanında sadece gerçek ihtiyaçlara yönelik alışverişi destekleyen bir yönü de var. Bu arada sitenin ürün-fiyat dengesi bakımından da kullanıcılardan olumlu dönüşler aldığı da kulağımıza çalınan bilgilerden…

 

Yazının devamı...

Çıralı’dan sevgilerle

14 Haziran 2017

Bu aralar seyyahların dilinden düşürmediği bir belde, Olympos. Civarındaki Çıralı beldesi doğasının güzelliği, tarihi zenginliği ve havasıyla elbette kafayı sıfırlamaya imkan vermesi yüzünden giderek daha sık anılır oldu. Olympos’un yeni sakinlerinden bir çiftten bahsetmek istiyorum bugün ben de… Erdem Şenyer ve Seyran Tanrıtanır, hikayelerine ‘biz iki aşığız’ diyerek başlayıp gönlümü fetheden bir çift.

İstanbul’dan bunalanlar listesinin son iki üyesi. Çıralı’da bir dağın başında tuttukları evlerinde zaman, bitki toplayıp yetiştirmekle geçer olmuş. Giderek dışarıdan alışverişlerinin azaldığını, beraberinde bu bitkilerden daha nasıl yararlanacaklarını araştırmaya başladıklarını anlatıyorlar. ‘Topladığımız bitkiler hastalandığımızda bizi iyileştirdi, doyurdu, soframızda turşu oldu, tozları diş macunumuz, yağları kremlerimiz, sabunlarımiz suları içeceğimiz oldu. Ürettiğimiz her şeyden arkadaşlar, aile, tanıdıklar vs. ister oldu. Sonunda evimiz koca bir atölyeye dönüştü. Bir süre sonra da bu atölye - dükkanımızın ismi doğdu: Herbişi…’

Herbişi markası repertuarında bugün yüzden fazla ürün mevcut. Bir insanın temel ihtiyaçlarını karşılayan çoğu şeyi ürettiklerini anlatıyorlar: ‘Dişimizi florür ve sodyum lauril sülfatla yıkamak istemediğimiz için diş temizlik tozu, sentetik parfümlü sabun kullanmak istemediğimiz için sabun, doğayı kirletmek istemediğimiz için arap sabunu ve deterjan üretiyoruz. Masaj yağları, sivrisineklerden korunalım diye sivrisinek kovucu, bizim ve hayvanlarımızın yaraları iyileşsin diye doğal antibiyotikli kremler yapıyoruz. Ürün portföyümüzde şampuan da güneşte cildimiz harab olmasın diye ürettiğimiz güneş kremi de var. Eh, yaşımız ilerledi diye anti-aging krem de yapıyoruz. Yemeğimizde yağımız şifalı olsun diye yaptığımız ayurvedik ghee’yi tüketiyoruz.  Şeker yemek istemediğimizden stevia yetiştirmek de işlerimiz arasında. Tıpkı pekmez, reçel gibi. Temizlik için sirke, antibiyotik kullanmayalım diye ürettiğimiz kollodiyal gümüş, probiyotik olsun diye kombucha da Herbişi bünyesinde mevcut.‘

Bir dönemdir iyi yağları bolca tüketmeyi (Canan Karatay’ın kulakları çınlasın) beslenme tertibime dahil etmeyi başardım. Sabahları çörek otu yağı içiyorum, zeytinyağı tüketim miktarım ise dostların alay konusu, hindistan cevizi yağını kahveye de sebze suyuna da ekliyorum. Eksperleri bulmuşken bu konuyla ilgili görüşlerini merak ediyorum. Seyran Tanrıtanır ‘Biz de güne yağ içerek başlıyoruz. Soğuk sıkım yağlar modern çağ insanlarının kurtarıcıları olabilirler. Bir bitkinin bütün özellikleri, canlılığı,  -eskilerin deyimiyle ruhu- yağlarında. Çörek otu, keten tohumu, kendir tohumu gibi baz yağları multivitamin hapları yerine kullanabileceğiniz gibi saf uçucu yağları da aromaterapik etkileriyle ciltten yedirerek şifalanabilirsiniz’ diyerek beni yönlendiriyor: ‘Cildimiz vücudumuzun en büyük organı ve milyonlarca gözenek denen mikro ağızdan oluşmuş. Vücudumuza sürdüğümüzle yediğimiz arasında hiçbir fark yoktur diyerek kremlerimizi, sabunlarımızı, yağ karışımlarımızı saf, yenilebilir baz yağlar ve saf uçucu yağlardan üretiyoruz. Raf ömrünü uzatmak için katkı, koruyucu madde kullanma ihtiyacı duymuyoruz. Az ama sık üretiyoruz’ diyor. Çıralı’dan topladıkları hücre yenileyici yoğurtotunun yağıyla yaptıkları yüz kremi, arganlı göz kremleri beğenilen ürünlerinden. Çok yakında yüz kremi, göz kremi, katranlı, propolisli akne, egzema kremimiz, bebek yağı ve masaj yağları çıkaracaklarının haberini de veriyorlar. Ürünleri özellikle doğal ürünler satan büyük şehir eczanelerinde satılmaya başlayacakmış.

Yazının devamı...

Bohem resort otel

8 Haziran 2017

 

Politik iklim, genel haleti ruhiye ne seyirde olursa olsun, her yaz başının konusu yeni mekanlar, yeni tatil keşifleri.

Ben de bu satırları size ilk kez tanıdığım bir beldeden; Özdere’deki Kesre Koyu’ndan yazıyorum.

Mekan, henüz açılan Club Marvy. Kendilerini Türkiye’nin bohem karaktere sahip ilk resort oteli olarak tanımlıyorlar.

Yazının devamı...

Seramikle gelen... 

2 Haziran 2017

Bugünün misafiri seramik sanatçısı Fikret Parlak ise tam da yukarıda demografisini paylaştığım (!) gruba giren biri değil aslında. Keyifle geçen, iyi hatırladığı bir mühendislik kariyeri olmuş kendisinin. Ayrıca, biliyorsunuz, mühendis bakış açısının hayatın farklı alanlarında, türlü iş ortamında da başarıya ulaşmada artı olduğundan bahsedilir. Sanırım sadece seramik tasarımlar yapmanın ötesinde Büyükada'daki ev/atölyesinin bahçesinde Parlak'ın dört başı mamur bir seramik fırını inşa edebilmesinin sırlarından biri de bu mühendis kimliği. Sanatçının seramik kutularının, balık figürlerinin, kendine özgü kişilikleri yansıtan insan heykellerinin meraklıları giderek artıyor. Bu şehre bir gıdım mesafede pek keyifli işler üreten sanatçının işlerine bence giderek daha aşina olacaksınız. Tanışma faslı için de aşağıdaki röportajı okumanızı tavsiye ediyorum. 

Seramikle profesyonel olarak ilgilenmeniz nasıl gerçekleşti?

Seramik ve özellikle Türk çinisi hep sevdiğim ve ilgilendiğim bir sanat dalıydı. Sonradan ustam olacak ünlü çini sanatçısı Turgut Tuna uzun yıllardır arkadaşımdı ve kendisinin ciddi bir koleksiyoneriydim. Kendisine ve yaptığı işlere her zaman hayranlık duydum. Uzun ve yorucu bir iş hayatından sonra yıllardır hep istediğim sanatın bir dalıyla uğraşma arzusu hocamın Bursa’da yeniden bir atölye kurma projesiyle çakıştı ve bu tesadüfle kendimi bu projenin içinde buldum.



Büyükada'da yaşayan/üreten bir sanatçı olmaya dair kararı nasıl aldığından bahseder misin?

Bahsettiğim yorucu iş hayatından ve şehrin keşmekeşinden ara sıra kurtulmak için İstanbul’a yakın bir bahçeli ev edinmek, toprağa ve doğaya yakın olmak arzusu içindeyken bir şekilde Büyükada fikri gelişti. Aldığımız evi o kadar sevdik ki şehirdeki evimizi kapatıp tamamen buraya yerleşmek istedik. Seramikle ilgilenmem Büyükada’ya taşındıktan sonra başladı ama evin bahçesinde atölyemi kurabileceğim bir müştemilat olması bu işe girişmemdeki en büyük motivasyonlardan biridir. 

Mühendis kimliğinizin sanatına nasıl aksettiğini merak ediyorum...

Yazının devamı...

Çukurcuma yükseliyor

30 Mayıs 2017

Çukurcuma’nın, komşusu Cihangir’in baskın gölgesinde sessiz ve derinden gelişmesini memnuniyetle izliyorum. Eskinin yüzüne bakmaktan imtina eden ‘yeni’ ve kolektif mimari anlayışımızı bir kenara bırakın; Çukurcuma renklerini hep korumayı başaran bir semt. Küçüklüğünün ve yıllardır burayı mesken edinmiş sofistike mağazaların kalmaktaki direncinin de semtin korunmasında büyük payı olduğunu düşünüyorum. Bu köşede ara ara döneceğim Çukurcuma’nın yeni/oturmuş adreslerine... Bugünün hikayesi ise Corvo Art&Antiques adlı bir Çukurcuma adresi.

Nilüfer Eriş’e Çukurcuma’da bir dükkan açma kararının hikayesini sorduğumda önce beni anılarındaki Beyazıt’a götürüyor. İstanbul Üniversitesi çıkışında yolunu Bedesten’e düşürmesini… Rahmetli babasının zamanında dükkanının olduğu tarihi koridorlarda attığı turları hatırlıyor. Eskinin güzelliklerine düşkünlüğü o zamandan kalma. Ev döşerken de her zaman hikayesi olan parçaları tercih ettiğini, kullanılmış sandalyeleri, büfeleri, aynaları sevdiğinden bahsediyor. Yine öğrencilik zamanında onu çok etkilemiş, bugünün Corvo Art&Antiques’in ilham kaynaklarından diyebileceğimiz bir mekan geliyor aklına: Döneminin önemli galerilerinden olan Tiglat. Her sergisini görmeye gittiği bu mekanda çalışmaya başlıyor Eriş; haftada üç günlük mesaisinin ardında sanat dolu bir ortamın parçası olabilmek var.

Üniversitenin ardından bugün de dün de çoğumuz için bir rüya olabilecek gelişme, Eriş’in küçük Bedesten’deki açtığı dükkan. 80’leri hatırlıyor; “Kapalıçarşı’nın erkek egemen ortamında gencecik bir kızın çok fazla nefes alamayacağı da aşikardı” diyor. Kapalıçarşı’nın ardından Cihangir’in en güzel köşelerinden Akarsu Caddesi’nde yurtdışına kitap katalogları hazırlayıp gönderen, ayrıca seçme eserler, mobilya, resim ve aksesuara yer veren bir ofis açıyor. Yine İstiklal Caddesi’ndeki İstanbul’un klasikleşmiş  kitabevlerinden birinin  kuruluşunda da katkısı var. Bu keyifli uğraş da aralıklarla 15 yıl sürüyor.

 

Gelelim son maceraya; Cihangir’e… Eriş‘in “Cihangir ve Çukurcuma  kendimi bildim bileli hep benim yaşamımda var olan; mutlu olduğum, keyif aldığım bölgeler… Eski İstanbul’un kent kültürünün ve binalarının olduğu bu semt sakinleriyle de hep hoşuma gitmiştir. Çukurcuma Art Nouveau tarzında Levanten-Rum binaları, antikacıları, eskicileri, vintage mağazaları ve tasarım atölyeleriyle bana hep Paris’teki Saint Germaine’I, Londra’daki Porto Bello’yu anımsatır” dediği Çukurcuma’da antikacılık değil ama kendi evinde de görmeyi, kullanmayı arzu ettiği parçaları bir araya getirdiği bir mekan hayali kurduğunu anlatıyor.

Burada çalışmanın başka ne keyifleri var diye sorduğumda hemen zengin komşuluktan söz açılıyor. Birlikte içilen sabah çayları, akşam kahveleri gündelik programların artık parçası olmuş. “Memnun olduğum bir gelişme Çukurcuma’nın artık sadece antikacılar değil, sanat galeriyle de anılması…”

 

Yazının devamı...

Sarı laleler

27 Mayıs 2017

Bir iş kolu tuttuğunda aynı telden çalan yeni markaların pıtrak gibi çoğalmasına aşinayız. Şu üçüncü dalga kahve dükkanlarının çokluğuna bakın hele… Düne kadar Türk kahvesinden ötesini tanımazdık, şimdi ‘flat white’ ile ‘cortado’nu farkı konusunda dört başı mamur bilgiye sahibiz. Aynı akım, butik çiçekçi markalarında da yaşanıyor. Şikayetçi miyim, yoo!… Çiçek yollama nezaketinin gelişmesine,  yaşam alanlarımızın da renklenmesine yardım eden bu durumu memnuniyetle karşılıyorum. Aşağıdaki de bir de çiçekçi yorumu alayım diyerek Nişantaşı Parla Flower Art’ın ortaklarından Begüm Güneri ile bir araya gelmemin hikayesidir.

Güneri, Parla Flower Art’ın hikayesinin hep olduğu gibi bir hayalle başladığını söylüyor. Daha 90’larda nickname ile web üzerinden sohbet ederken kendine ‘florist (çiçekçi)’ adını seçmesi tesadüf değilmiş! 2015’te kendi tabiriyle ‘merdiven arası’ bir yerde başlayan macera şimdi kurumsal organizasyonlara, fuarlara, özel davetlere uzanan bir çeşitlilikte devam ediyormuş.

İnternetten çiçek siparişi vermenin bu keyfi hayatımıza sokmadaki refleksimizi geliştirdiğini düşünüyorum. Güneri bu konuda haklı bir eleştiri yapıyor: Evet, iki tıkla çiçek yollayabilmek konforlu ama tarzınızı yansıtan bir şık buketi bu yolla edinmenin pek imkanı yok. O yüzden sevdiğiniz çiçekçinin telefonunu el altında bulundurmanız hayatı kolaylaştırabilir.

Parla Flower Art’ın zarif buketlerinin ardında Begüm Güneri ve çocukluk arkadaşı, ortağı Lara Çolakoğlu’nun vizyonu, zevki var. Benim de katıldığım bir yorum; karmaşık ve büyük aranjmanlar onların tarzı değil. ‘Her şeyden önce çiçekleri seviyoruz. Çiçeğin kendisini en iyi şekilde nasıl gösterebilirizin derdine düşüyoruz’, diyor Güneri.  Zor yolu seçtiklerini düşünüyorum… Zira etrafta yollanan çiçeklerde karşısında oldukları o kocaman, bana göre karmaşık, ‘vahşi’ aranjmanların herkesçe beğenildiğini görüyorum. Ya müşteri ısrarla bunu talep ederse? Güneri geri adım atmadıklarını, müşteriye farklı öneriler sunarak ilerlediklerini anlatıyor. Süslemesini ve çiçeklendirmesini üstlendikleri nice işin içinde haftalık evlere ve ofislere çiçek servisiyle ilgili bir detay dikkatimi çekiyor. Parla Flower Art ekibi bu servisi bizzat mekanlara gidip dekorasyonuna uygun çiçek tasarımlarıyla yapıyormuş. 

Yurt dışında kraft kağıda sarılı sade buketlere bayılan bizler, memlekette çiçek yollama durumunda hep ederinden daha pahalı görünen çiçekleri yollamanın derdine düşüyoruz! ‘Çiçek başlı başına sadeliği ile sizi büyüleyen, doğanın hediyesi… Aranjman da bir kutunun içine sarı güller yanına mor güller, üstüne de orkide yerleştirmek değildir. Biz başlangıçtan bu yana çiçek ve buket tasarımı yapmayı tercih ettik. Sadece zarif bir buket ve uygun kağıt ambalajıyla da çok etkili, şık bir çiçek yollamayı seven müşterilerimizin arttığını görüyoruz. Çiçeklerin dallarını şık bir vazo içinde göstermeyi seviyoruz, yaprakla saklamayı değil. Müşterilerimizin aynı tasarım anlayışıyla yaptığımız gül düzenlemelerini ve orkide aranjmanlarını da sevdiğini söyleyebilirim’ diyor Güneri. (Benim Parla Flower Art’taki favorilerimden biri hem çiçek hem de lezzetli çikolataları birlikte yollayabildiğiniz kutu seçenekleri.)

Lara Çolakoğlu ve Begüm Güneri gerekirse dükkandan adrese teslimi kendileri yapacak şekilde çalışan, aranjmanlarda bifiil imzası bulunan iki girişimci. Az zamanda çok yok katetmelerinin sırrı ise belli ki evrensel; hep başında durarak, sadece bir ustanın marifetine bırakmayıp işe kendi de soyunanlar profesyonel dünyada fark yaratmaya devam ediyor.

Yazının devamı...
Ferhan İSTANBULLU Kimdir?

Ferhan İSTANBULLU