(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Emre Kızılkaya" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Emre Kızılkaya" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Emre Kızılkaya

Kahraman süpermarket dijitale karşı

21 Haziran 2017

Türkiye’nin 1980’lerde serbest piyasa ekonomisine geçişinden sonra, özellikle 1990’lardan itibaren, Ferhan Şensoy’un oyununun da etkisiyle “kahraman bakkal süpermarkete karşı” romantizmi başlamıştı.

Bugün de “Kahraman süpermarket dijital devlere karşı” diye özetlenebilecek yeni bir köklü dönüşüm sürecindeyiz ve her romantizmde olduğu gibi yine "değişmeyi reddeden kahraman" kaybedecek.

The Atlantic’in "2017 Büyük Perakende Kıyameti" adını verdiği bu olguya birkaç hafta önce kısaca değinmiştim

Özetle, Büyük Veri ve Şeylerin İnterneti gibi kavramlar yaygınlaşıp e-ticareti dönüştürdükçe, tüketici davranışlarından şehirlerdeki trafik örüntülerine dek her şey değişiyor.

Geleneksel iş yöntemleriyle yetinen, tamamen fiziksel mağazalara dayanan perakendeciler bu süreçte zorlanıyor, hatta tasfiye oluyor.

“Dijital dev” deyince dünyada akla öncelikle beş şirket geliyor: Google, Facebook, Apple, Microsoft ve Amazon.

Bu teknoloji devileri aynı zamanda dünyanın en büyük şirketleri arasında tepedeki beşliyi oluşturuyor:

Yazının devamı...

Hürriyet'in logosunu çok sevmemin 5 nedeni

7 Haziran 2017

 

Türkçenin bence en güzel kelimeleri, hürriyet ve eş anlamlısı özgürlük... ABD ve Avrupa'nın asırlık gazetelerine konan ve postacılık gibi meslekleri andıran biraz boş isimlere (Times, Post, Herald, Journal vb.) bakınca, gazeteciliğin ruhuna dair çok daha fazla şey söylemiyor mu bu kelimeler?

Sonuçta hürriyet, aynı zamanda Türk demokrasi tarihinin ilk kelimesi… 19. yüzyıldaki anayasa hareketinin çıkış noktası. İstibdadın yasaklı sözü… Milli iradeyi ilk kez vücuda getiren kalabalıkların –“vatan” ile birlikte- tutkuyla haykırdığı slogan… Bayraktarlarından Namık Kemal’in deyişiyle aşık olunası bir figür: “Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet / Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten…”

Hürriyet'in mevcut yazı tipi (font), uğruna şiirler yazılan, filmler çekilen Helvetica fontunun özelleştirilmiş bir versiyonu gibi görünüyor. Daha ilginci, Hürriyet'in fontunun, İsviçre tasarımı olan Helvetica'dan yaklaşık 10 yıl önce üretilmiş olması! 

Özellikle 1960'lardan itibaren hızla yayılan ve 20. yüzyılın en popüler fontlarından biri olan Helvetica, gazeteciliğin tarafsızlık ilkesiyle örtüşen bir ilkeden yola çıkarak yaratılmıştı: İnsanı belirli bir izlenime yönlendirmeyen, kendisini değil yazılan sözcüklerin anlamını öne çıkaran nötr bir görünüm.

"Fontun da tarafsızı mı olur?" demeyin.

Yazının devamı...

Son dakika haberinde bir dünya markası: Türkiye

24 Mayıs 2017

Türkiye’de medya en ağır eleştirileri hak edecek işleri sık sık yapsa da, son yıllarda yaşanan “son dakika haberi” yoğunluğunun geliştirdiği refleksler sayesinde en azından bu alanda dünya ile yarışabilir düzeyde.

New York’un Times Meydanı’nda geçen hafta yaşanan, bir kişinin öldüğü olayı ilk olarak hürriyet.com.tr’nin, ardından New York Times'ın duyurması bu yüzden tesadüf değil. Diğer Türk haber siteleri de ya New York Times ile beraber, ya hemen sonra okurlarına son dakika bildirimi gönderdi. 

New York Times gazetesinin merkez binası olay yerine 5 dakika yürüme mesafesinde olmasına karşın hürriyet.com.tr, üstelik NYT’den daha fazla detayı, doğru ve eksiksiz bir şekilde okurlarına daha hızlı ulaştırdı.

Hürriyet.com.tr, iki ay önce de İngiltere’nin başkenti Londra’da yaşanan araçlı ve bıçaklı terör saldırısını da İngiliz medyasının tamamından daha önce, doğru ve o anki bilgiler itibariyle eksiksiz şekilde duyurmuştu.

25-30 ülkenin en önemli yayıncılarının aplikasyonlarını telefonunda barındıran bir okur olarak, İsveç'ten Avustralya'ya diğer ülkelerde de durumun aynı olduğunu söyleyebilirim.

* * *

Geçen hafta Hamburg’da düzenlenen

Yazının devamı...

'Terörist başı' Jimmy Büyükşehir'e dua etsin

3 Mayıs 2017

 

Önceki akşamüstü...

Jimmy Wales, dünyanın en büyük ansiklopedisi Wikipedia'yı kurmuş adam... İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin düzenlediği "World Cities Expo Istanbul" etkinliği için 15-18 Mayıs'ta İstanbul'a gelmeye hazırlanıyor. 

Birkaç gün önce Türkiye Wikipedia'ya erişimi engellemiş. Bu kriz nedeniyle acaba Wales İstanbul'da İBB'nin etkinliğine katılmaktan vazgeçer mi diye soruyor, bilenler...

"Elbette gideceğim," diyor Wales saf saf, "İstanbul en sevdiğim şehirlerden biri."

İBB ise "O kadar emin olma Jimmy" diyor... Dün yaptığı bir kamuoyu duyurusuyla Jimmy'e yapılan davet geri çekiliyor.

E hani adamı daha geçenlerde, "teknolojiye yön veren küresel bir vizyoner" diye davet etmiştiniz? BTK'dan birkaç bürokrat keyfi bir erişim engellemesi getirince aniden "terörist başı" mı oldu bu adam?

Ama buna da şükretmeli Wales... Ya İBB daveti geri çekmeseydi? Jimmy'yi Atatürk Havalimanı'nda tutuklayıp Silivri'ye göndermek de düşünülebilirdi...

Yazının devamı...

Neden menüden bir şey seçmek zorundayız

12 Nisan 2017

Günümüz çocuklarının onlara sunulanla yetinmediğini, mantık yürütüp ötesini sorguladığını gösteren bir örnekti bu diyalog...

Bu eleştirel bakış giderek daha da önem kazanıyor, çünkü hayatımızı menüler belirliyor.

hurriyet.com.tr ana sayfasından TV'deki akşam bültenine, Facebook haber akışınızdan Google arama sonuçlarına, ilkokul müfredatından şehrinizde hafta sonları alabileceğiniz özel dersleri gösteren panodaki listeye dek, hemen tüm bilgi kaynaklarınız bir menüden ibaret.

Bu hafta sonu yapılacak referandum da TBMM'nin sizin için belirlediği bir menü aslında: Bir maddeyi kabul edip bir başkasını reddetme şansı size verilmiyor örneğin... Fast food restoranlarındaki gibi, bir menü satın aldıysanız, o patates kızartmasını yemeseniz bile parasını ödüyorsunuz.

Eski Google çalışanı Tristan Harris, "Menüyü kontrol eden seçenekleri kontrol eder" diyor. (Bu yazının tamamını okumanızı tavsiye derim)

İnsanların yüzde 90'ının, Google'da bir kelime arattıklarında ilk sayfa ile yetindiklerini biliyor musunuz? Sadece yüzde 10'umuz Google'ın ikinci sonuç sayfasına da bakıyor... Sonrasına bakan ise neredeyse yok gibi...

Bu yüzden "menü okur yazarlığı" kavramı ve çocuklarımızın bu farkındalıkla yetişiyor olması önemli... Ama gerçekten böyle mi yetişiyorlar?

Yazının devamı...

Son 10 yılın yazılarından bir seçki

1 Mart 2017

 

Son 10 yılda en sık ele aldığım konulardan biri basın özgürlüğü oldu. Son olarak, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu ve Ahmet Şık gibi saygın gazetecilerin iddianame açıklanmadan aylarca tutuklu kaldığı günlerde, vatandaşın haber alma hakkının önemine dokunduran şu yazıyı yazmıştım. (Yazının tamamını okumak için tıklayın)

 

Basın özgürlüğünün demokrasimiz için önemini, 15 Temmuz'daki hain darbe girişimi sırasında da görmüştük. Darbecilerin baskınına rağmen hurriyet.com.tr ekibi olarak zor şartlarda nasıl yayınımızı sürdürüp demokrasiye sahip çıktığımızı 17 Temmuz 2016'da size aktarmıştım. (Yazının tamamını okumak için tıklayın)

 

Facebook'un genel olarak insanlık, özelde medya şirketleri için neden

Yazının devamı...

Haftanın yeni medya notları

1 Şubat 2017

* Dünyada medya açısından son günlerin en büyük tartışması, ABD Başkanı Trump'ın kurmaylarının "alternatif gerçekler" diye bir kavram ortaya atıp, sonra "medyanın çenesini kapaması gerektiğini" söylemesiyle başladı. New York Times'ın "Trump yalanlarını tekrarlıyor" ve Bloomberg'in "Trump ve ekibi neden yalan söylüyor" başlıkları ile tartışma alevlendi.

 

* "Hakikat sonrası" dönemde tartışmanın merkezinde Trump'ın söylemleri ve medyanın yazdıkları var. O halde iki somut veri aktaralım: ABD halkının yüzde 49'u Trump'ın yemin konuşmasını "mükemmel" veya "iyi" bulmuş. Ve halkın yüzde 79'u yalan haber gördüğünde bunun yalan olduğunu anladığını söylüyor. Bir başka araştırmaya göre ise yalan habere tıklayan Amerikalı yetişkinlerin yüzde 75'i o haberi gerçek sanıyor. Tüm kurumlara olduğu gibi kamuoyunun istatistiklere güveni de azalıyor. Böyle bir toplumsal gerçeklik var olduğu müddetçe ABD'de ve dünyada siyasi kutuplaşma sürecek, hatta daha da artacaktır.

 

* Medyaya yönelik tehditler siyasetle sınırlı değil. Bu konuda NYT'de çıkan önemli bir yorum yazısını geçtiğimiz günlerde Jonathan Taplin yazdı. Taplin'e göre telekom şirketlerini unutun, medyada asıl tekeller Google ve Facebook... Bu iki platform, kendileri içerik üretmedikleri halde, başkalarının ürettiği içeriklerin dağıtımında suyun başını tuttukları için oluşan gelirin büyük bir bölümünü elde ediyorlar. Google'ın tasarım etikçisi Tristan Harris, "Menüyü kontrol eden, tercihlerimizi de kontrol eder" diyor. Ve artık insanların en temel menüsü, Google arama sonuçları ve Facebook'un haber akışı... Sorunu çözmek için bu şirketlerin gazetecilik kurallarını da algoritmalarına dahil etmesi gerektiğini geçtiğimiz aylarda yazmıştım.

 

* Batı'da Google ve Facebook gibi şirketler kişisel verileri hortumlarken, Doğu'da ise otoriter devletler bunu yapıyor. Yine de örneği tam bir "dijital distopya" yaşayan Çin'e kıyasla Batı demokrasinin durumu daha iyi, çünkü en azından kuralları belli... En azından şimdilik...

 

Yazının devamı...