(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Erdal Sağlam" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Erdal Sağlam" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Erdal Sağlam

Artık yüzlerin güldüğü bayramlar yaşayalım

26 Haziran 2017

Yaz süresince siyasette ve ekonomide daha neler yaşanacak bilmiyoruz ama herkesin çok yorulduğu kesin. Kişisel gözlemim o ki; hem tatil hem bayram olmasına rağmen, insanların yüzü eskisine kıyasla daha az gülüyor.

Datça’ya özgü mü bilmiyorum ama, tatilcisinden esnafına kadar genelde ekonomi için de olumsuz bir havanın hakim olduğunu söyleyebilirim.

Datça’da son yıllarda olduğu gibi, yine çok sayıda ev inşaatı tamamlanmış ama bu yıl fiyatların düşmeye başladığı, buna rağmen satışların durgun gittiği söyleniyor.

Bu arada Datça’da yoğun olan yabancıların ev alımlarının durduğu görülüyor. Yabancı bir arkadaşın, Türkiye’yi çok sevmesine rağmen, evini ısrarla satmak istemesine de şahitim. Israrla satmamasını telkin etmemize rağmen, özel bir olaya maruz kalmasa bile, yabancılara karşı dostluk ortamının son 2-3 yıldır artık kalmadığını, bu genel havadan tedirginlik duyduğunu, o nedenle satmak istediğini söylüyor.

Yazının devamı...

Kabine beklentisi bürokrasiyi iyice kilitledi

22 Haziran 2017

Özel sektör temsilcileri Ankara’da bürokrasideki işlerinin yürümediği dönemin  artık çok uzadığını, karar çıkmaması nedeniyle artık günlük işlerinin bile aksadığını belirtiyorlar. Bu tıkanmanın kronikleştiğini, ileriye dönük plan yapmak konusunda ciddi caydırıcı bir hale geldiğini belirtiyorlar.

Aslında bürokrasideki kilitlenmenin başlangıcını 15 Temmuz darbe teşebbüsü olarak görüyorlar. Sonrasında yapılan FETÖ operasyonları nedeniyle bir çok bürokratın değiştiğini kaydeden bir özel sektör temsilcisi, görevden alınanların yerinin tam olarak hala doldurulamadığını, atananların bir bölümünün de hala yerlerini dolduramadığını söyledi. Bununla birlikte bazı yeterli bürokratların iş yükünün de çok arttığı ve birikme olduğunu kaydeden aynı yetkili, “Aslında hala bürokrasi ile konuşurken korktuğumuzu çok temkinli olduğumuzu söylemeliyim, çünkü bugün konuştuğumuz kişi de yarın FETÖ’cü çıkar mı diye  tedirginlik duyuyoruz” şeklinde konuştu.

15 Temmuz ardından gelen tasfiyelerin ardından bu kez de referandum telaşı başladığını kaydeden başka bir özel sektör temsilcisi ise, bürokrasinin referandum sürecinde  özel sektörün ihtiyaçlarına odaklanamadığını, yetersizliklerle birleştiğinde işlerin ciddi tıkandığı bir dönem yaşandığını belirtti. Referandum sonrası artık herkesin işlerine bakacağını düşünürken, bu kez de kabine değişikliği söylentilerinin yayıldığını kaydeden yetkili, bu konunun da bir türlü netlik kazanmamasının doğal olarak bürokrasinin çekingen tavrını artırdığını, özet olarak 1 yıllık birikimin sonucu son dönemde işlerin iyice tıkandığının rahatlıkla söylenebileceğini kaydetti.

1 YILDIR İŞ ÇIKMIYOR

Özel sektör işlerin açılması için kabine değişikliğini yakından takip ediyor. Bir yetkili “Artık bir an önce kabine konusunun netlik kazanması lazım, yapılacaksa biran önce yapılmalı, yapılmayacaksa biran önce ‘yapılmayacak’ diye açıklanmalı, aksi takdirde bu tıkanma devam edecek görünüyor” dedi.

Geçen hafta “Kabine değişikliği durdu” veya “Alınan Bakan cemaatçi gözükecek diye kabine değişikliği zora girdi” söylentileri yayılmıştı. Ancak Başbakanın Yunanistan dönüşü gazetecilere “Davul zurna çalınarak kabine değişmez, bir anda yaparız görürsünüz” demesi yeniden beklentileri artırdı.

Bir yabancı firma yetkilisi ise özellikle yabancı yatırımcıyla ilgilenilmesi gerektiğini, zaten Türkiye’de olan bitenlerin ana şirketlere anlatılmasında sıkıntı yaşandığını söyledi. Yapılan brifinglerin yetmediğini, “yabancıların kaygılarının giderilmesi gerektiğini” kaydeden bu yetkili, “Türkiye’de seçim havası, gerginlik bitmiyor aksine artıyor algısı”nın yabancı yatırımcılarda hakim olduğunun altını çizdi.

FETÖ operasyonlarının devam etmesi, olağanüstü hal uygulamaları, bu uygulamalara karşı yapılan gösterilerin yabancılarda kaygı yarattığını kaydeden aynı yetkili, artık genel olarak normalleşmenin yaşanması gerektiğini söyledi. Bürokrasinin tam olarak oturmaması ve liyakata dayalı olmayan yetersizliklerin yabancıların tedirginliğini artırdığı da açıkça dile getiriliyor. Özellikle regülasyona dayalı sektörlerde iş yapanlar, bürokrasinin tıkanması nedeniyle çok daha zor durumlarda kalıyorlar.

Yazının devamı...

Mevduat faizleri çok yükseldi düşeceği de şüpheli

20 Haziran 2017

Hükümet üyeleri sürekli olarak mevduat faizlerini yükseltmemesi için bankaları uyarıyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan da faize müdahale edeceklerini tekrarlıyor. Buna rağmen mevduat faizlerindeki artış devam ediyor. Turkey Data Monitor’ın yaptığı hesaplamalara göre 9 Haziran haftasında 1 yıla kadar mevduata ödenen faizin yüzde 14.61’e kadar çıktığı görüldü. Bu oran 30 Ocak 2009 haftasından bu yana görülen en yüksek faiz olarak belirtildi.

Verilere göre ortalama olarak, aynı haftada 3 aya kadarki mevduatlarda faiz yüzde 12.56, 6 aya kadar vadeli mevduatlarda yüzde 13.50, 1 yıl vadelilerde yüzde 12.82 olarak gerçekleşti. Tüm vadelere bakıldığında ise ortaya çıkan ortalama mevduat faiz oranı ise yüzde 11.66 oldu. Bu da 10 Nisan 2009 haftasından bu yana en yüksek oran olarak kaydedildi.

Bu oranların Merkez Bankası verileri üzerinden hesaplandığı biliniyor. Merkez Bankası verilerine yansımayan, bazı bankaların sıkıştıkları dönemlerde çok daha yüksek mevduat faiz oranlarına çıktıkları da herkes tarafından biliniyor.

DIŞ KAYNAK AZALINCA

Peki bu noktaya neden gelindi derseniz, aslında nedeni açık; KGF ve KOSGEB kredilerinin patlamasıyla dışarıdan kaynak bulmakta artık zorlanan sektör, mecburen mevduat faiz oranlarını artırarak kaynak çekmeye başladı. Kredi artışının son haftada artık durduğu gözleniyor, daha doğrusu artış hızının kesildiği görülüyor. Bundan sonra bankaların ihtiyacının artık eskisi kadar olmayacağı söylenebilir. Ancak belli bir süre daha kaynak ihtiyacının süreceği kesin.

İşte bu noktada son dönemde Türkiye’ye gelen fonlardaki yükselmeyi de konuşmak gerekiyor. Bir süredir Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, yeniden sıcak para girişine sahne oluyor ve bunun özellikle dolarda etkisi görülüyor.  Fed’in faiz artışına rağmen bir süre daha likiditeyi sürdürmesi bekleniyor ama bunun geçici olduğu da görülüyor. Bu furyadan yararlanmak isteyen yabancı fonların son bir atak olarak bizim gibi gelişmekte olan ülkelere gelip, yıllık kar ortalamalarını yükseltmeye çalıştıkları açık. Tüm küresel piyasalarda eylül sonrasında artık fonların geri ülkelerine döneceği beklentisi de bir hayli yüksek.

Dolayısıyla eylül ayından sonra, bankaların kaynak ihtiyacında dışa dönük çabalarından sonuç almaları zorlaşacak. Buradan yola çıkarak, yılın son çeyreğinde bankaların yine iç kaynaklara yüklenmeleri, mevduata ağırlık vermeleri bekleniyor. Bu durumda mevduat faiz oranlarının, bugün gelinen noktalardan bile daha yukarı çıkması kaçınılmaz olabilir.

Bu noktada tabi ki hükümetin ekonomide hayata geçireceği politikalar, büyüme tercihleri ile iç ve dış politika tartışmaları da belirleyici rol oynayacak. Yabancı fonların diğer gelişmekte olan ülkelerle birlikte Türkiye’den çekilmesi nispeten yumuşak bir iklim yaratır. Ancak hükümetin ikinci yarıda yatırımlar başta olmak üzere harcamalara ağırlık vermesi, bunun mali disiplinde yaratacağı etki Türkiye’nin ayrışmasına neden olup, risk primini artırabilir. Dış ve iç politikada yaşanacak sertliklerin ise risk primini daha da artırması kaçınılmaz.

Yazının devamı...

Küresel ekonomi nereye, biz nereye?

19 Haziran 2017

Geçen hafta WSJ’den aktarılan bir haberde ABD’de teknoloji şirketlerinin gelişmesi, diğer alanlara da el atarak ne kadar hızla büyüdükleri anlatılıyordu. Sadece bu haberi okuduğunuzda bile, birçok soru akla geliyor.

Şahsen; ABD’deki eski silah ve petrole dayalı sanayi ve buna bağlı yönetim yapısının değişmek zorunda kalacağını, Trump’un ancak eski sanayinin etkinliği için kısa bir nefes molası olabileceğini, “eskinin  kaybetmesinin kaçınılmaz olduğu”nu düşünüyorum. Yani ne kadar direnilse de, yeni çağın ekonomisinde teknoloji şirketlerinin baskın olacağı aşikar.

SUYUN AKIŞI BELLİ

Bununla birlikte, belki de gelecekte yaşayacakları sıkıntıları gördükleri için, son günlerde birbirlerine giren körfez ülkelerinin zayıflayacağı, mevcut yönetimlerin kalamayacağı artık açık değil mi? ABD’ye diyet borcu ödemek için yaptıkları silah anlaşmaları daha ne kadar ABD’deki eski sanayileri ve körfez ülkelerinin buna bağlı hükümdarlıklarını koruyabilir ki? Dökme suyla değirmenin dönmeyeceği artık açık değil mi?

Teknoloji şirketlerinin bu kadar büyümesi, 40-50 yıl sonrasını tahayyül ettiğinizde, size de yeni bir dünya düzenine, hatta “tek dünya devleti”ne doğru gidildiğinin işaretleri gibi gelmiyor mu?

Teknolojik gelişimin demokratik bir kültür üzerinde yeşerdiği ve yaşaması için bu iklimin devamını geliştirip koruması gerekeceğini de düşünüyorum. Bunun gelişmiş ülkeler üzerinden, özellikle ABD ve AB üzerinden, Türkiye’deki ekonomik ve siyasi yapının değiştirilip derinleştirilmesini de sağlayacağını, bizim üzerimizden Afrika ve sisteme dahil edilecek Asya ülkelerine doğru genişlemek zorunda kalınacağını tahmin ediyorum. Yani suyun akışı belli; bu akışı tüm ülke yönetimlerinin görüp, bizimki başta olmak üzere, bu suyun akışına karşı durmadan, suyun akışına uyumlu hareket etmeleri gerekiyor. Bu akışı göremeyen veya gördükleri halde kişisel nedenlerle direnenlerin, hem kendilerine hem halklarına kötülük etmiş olacakları açık değil mi?

HÂLÂ FAİZ MÜDAHALESİ KONUŞUYORUZ

Bu saydıklarım uzaktan görünen, henüz netleştirilemeyen büyük tabloya ait. Ama hayat devam ediyor ve günlük kaygılarla hareket etmek durumundayız. Ancak unutmayalım; tablonun tümünü görmeye çalışırsak detayları daha doğru okuyabiliriz.

Yazının devamı...

Piyasalar eylüle kadar sakin seyir bekliyor ama...

15 Haziran 2017

Dün Fed’in kararı açıklanmadan önce belli olan ABD’deki tüketici fiyatları nedeniyle, doların değer kaybettiği, 3.50 TL’nin altına indiği görüldü. Bundan sonra Fed’in gece açıkladığı kararın detayları daha büyük önem kazandı. Fed’in faiz artışı konusunda bir endişe bulunmazken, yapılacak açıklamalarda özellikle üyelerin tahminleri ve likiditenin kısılmasıyla ilgili detaylar çok daha yakından izlemeye alındı.

Bugün toplanacak Para Politikası Kurulu’na ilişkin olarak ise piyasaların geniş bir mutabakat içinde oldukları görüldü. Yapılan tüm anketlerde Merkez Bankası’nın bugünkü toplantıda herhangi bir değişiklik yapmayacağı konusunda geniş bir mutabakat var. Örneğin Bloomberg’in, 6 yabancı 13 yerli, toplamda 19 kurumun katıldığı anketinde, 18 kurum geç likidite penceresi oranı dahil hiç bir faiz değişikliği beklemediğini belirtti. Kısacası; faizlerde değişiklik yapılmayacağı konusunda, görülmedik ağırlıkta bir mutabakat söz konusu.

Merkez Bankası bugün piyasalara sürpriz yapar mı tabi ki bilinmez ama ne olursa olsun, içeride temkinli tutumun devamı bekleniyor. Buna karşılık dün açıklanan Fed kararından sonra, tüm dünyada olduğu gibi içeride de, özellikle doların değeri konusunda bazı oynamaların olabileceği belirtiliyor.

Piyasalar Fed açıklamalarından çok güvercin bir ton sonucu çıkarırsa, dün 3.50’nin altına inen dolar kurunun biraz daha aşağı gidebileceği bile bekleniyor.

Aslında bakılırsa bankacılar bizim gibi gelişmekte olan tüm ülkeler için olumlu günler yaşandığını, bu olumlu havanın biraz daha süreceğini tahmin ediyorlar. Bunun nedeni de ABD ve Avrupa’da iyileşme beklentilerinin yavaş gerçekleşmesi ve buna bağlı olarak sıcak para akışının gelişmekte olan ülkelere devam edeceği beklentisi. Bu nedenle piyasalarda olumlu havanın devam edeceği beklentisinin hakim olduğunu söyleyebiliyoruz.

İÇERİDE SİYASİ ETKİ

Fed’in aralıkta faiz artırma kararı ve likiditede temkinli adımı devam ederse, yılın sonuna kadar sakinliğin devam etmesi beklense de, bankacılar içeride Eylül ayına kadar pozisyon alma eğilimini sürdürüyorlar. Dolayısıyla içerideki beklenti eylül ayından sonrasının belirsiz olduğu yönünde.

İçeride eylül sonrasına ilişkin belirsizlik beklentisinde kabaca; büyüme ve enflasyon tahminlerinin değişebileceği, mali disiplinle ilgili kaygıların biraz daha netleşmeye başlayacağı gibi ekonomik risklerin etkili olduğu söylenebilir.

Yazının devamı...

Bu büyüme çok iyi ama sürdürülebilir mi?

13 Haziran 2017

2016’nın son çeyreğindeki yüzde 3.5’luk büyüme bile yüksek bulunurken, ilk çeyrekte büyümenin yüzde 5’e çıkması sürpriz oldu. Bu büyümede en olumlu unsur geçen yıl büyümeye negatif etki yapan ihracatın yeniden artışa geçmesi. İlk çeyrekte özel tüketim harcamaları yüzde 5.1 büyürken kamu harcamalarındaki artış yüzde 9.4’e çıktı. Bu dağılımın bize gösterdiği; büyümenin referandum öncesi KGF başta olmak üzere yüksek oranda artırılan krediler ile vergi indirimi gibi unsurlarla tüketimin aşırı artırılmasıyla bu noktaya gelindiği gerçeği. Bu değerlendirmeler de doğal olarak, ilk çeyrekteki yüksek büyüme oranının sürdürülebilirliğini de tartışmaya açıyor.

Maliye Bakanı Ağbal büyüme oranını değerlendirirken, “geçici vergi indirimleri, KGF, KOSGEB, prim ötelemesi, yatırım teşvikleri ve istihdam destekleri gibi teşviklerin ne kadar yerinde olduğunu göstermiştir” diye övünüyor. Halbuki tüm bunların normal ekonomi politikası araçları olmadığı açık.

Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ise ikinci çeyreğe ilişkin öncü verilerin, daha yüksek büyüme gösterdiğini, Türkiye’nin yeniden yüzde 5’in üzerinde bir büyüme patikasına çıkarılabileceğini söylemiş.

İşte tehlike de burada; hükümet ilk çeyrek büyümesini belli ki sürdürülebilir buluyor, aynı politikalarla bunun daha da artırılmasını planlıyor.

Yapılan analizler, Şimşek’in dediği gibi, alınan önlemlerin yılın ikinci çeyreğinde de etkili olacağını, büyümenin yüksek çıkacağını gösteriyor. Ancak iktisatçılar, Hükümetin bunu fırsat bilip artık mali daralmayı başlatması gerektiğini düşünüyorlar. Ancak bu takdirde bütçe açığındaki büyümenin frenlenebileceğini, piyasa faiz oranları ve enflasyonun geriye çekilebileceğini düşünüyorlar.

Daha doğru bir tabirle, büyüme rakamlarına sevinen piyasa analistleri bunun sürdürülebilir olamayacağını görüyor; ileride büyük sıkıntılar yaşamamak için artık tedbirli davranıp usul usul frene basmak gerektiğini, aksi takdirde geçmişte de gördüğümüz aşırı ısınmanın risklerine maruz kalacağımızı düşünüyorlar.

Bence de yüzde 5 değil 4 büyüyelim, ama arabayı devirmeyelim..

“YAPAY KREDİ BÜYÜMESİ”

Yazının devamı...

Ekonomik gidişatı büyüme ve bakan tercihleri belirleyecek

12 Haziran 2017

Katar kriziyle birlikte yeni kabinenin açıklanmasının geciktiği söylenirken, gecikmeyle ilgili dillendirilen bir başka söylentide, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hem siyasi hem ekonomik olarak, tercihlerini henüz belirlememiş olmasının” öneminden söz ediliyor. Haziran sonunda mevcut bakanların yol haritası önerileriyle gelmesi istenirken, böylece yapılacak tercihler için zaman da kazanıldığı, Erdoğan’ın dış politika ve ekonomide bu süre içinde kararını netleştirmesiyle birlikte, yeni yol haritası ve kabinenin de belli olacağı konuşulanlar arasında.

Cumartesi Hürriyet’te yer alan Nuray Babacan’ın “Ekonomiye 3 aşamalı plan” haberinden, yapılacak tercihlerin masaya yatırılmaya başladığını anlıyoruz. Son Bakanlar Kurulu toplantısında Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in detaylı bir brifing sunduğu, Erdoğan’ın ve bakanların ara girmesiyle sunumun uzadığı belirtiliyor. Bakanlıkların yılsonuna kadar 180 günlük, ardından 365 günlük ve üçüncü aşamada seçime kadar 300 günlük plan yapmalarının istendiği belirtilirken, kısa sürede vatandaşa değecek yatırımların öne alınması, acil olmayan kamu yatırımlarının ötelenmesi üzerinde mutabakata varıldığı bilgisi de ekonomi adına önemli. Bu bilgi Hükümetin ekonomik gidişat konusunda ayaklarının yere basmaya başladığının bir göstergesi olabilir.

Ancak haberden öğrendiğimiz kadarıyla cari açık ve yüksek faiz konusunda bir mutabakata varılamamış. Özet olarak aşırı büyüme hırsının cari açık ve faizleri yükseltip dengeleri bozabileceği, o nedenle kontrollü büyüme tercihinin gündeme geldiği gözüküyor. Ancak toplantıda düşük büyümenin halkın rahatsızlığında oynadığı rol ve esnafı olumsuz etkilemesi de gündeme gelmiş. Yani seçimi kazanmak için büyümenin yüksek tutulması ısrarı gözüküyor.

TERCİHE GÖRE BAKAN

Ekonomiyi yakından takip eden herkes, bu toplantıda hangi bakanın aşırı büyüme ve gaza basma görüşünde olduğunu, hangilerinin dengeli bir gidişattan yana olduğunu kestiriyordur. İşte burada temmuza kaldığı söylenen kabine değişikliğinde kimlerin ekonomiden sorumlu olacağı büyük önem kazanıyor.

Şöyle diyelim; bu 3 aşamalı planlar aşırı büyümeye dayalı hazırlanırsa bunu uygulayacak kabinede, söylendiği gibi, Ali Babacan’ın, hatta Mehmet Şimşek’in yer alması, alsa da etkili olması beklenmemeli. Cumhurbaşkanı Erdoğan, pek tahmin etmiyorum ama, seçimlere giden süreçte yüzde 4 civarında bir büyüme, faiz ısrarı geride bırakma, OHAL başta olmak üzere normalleşmenin sağlanması gibi adımlar atacaksa, ancak o zaman bu bakanlar kabinede iş yapabilir.

Buna karşılık mevcut siyasi ve ekonomik gidişatı devam ettirme hatta daha da gaza basma tercihinde bulunacaksa Nurettin Canikli gibi isimlerin ağırlığının daha artması beklenmeli. Aşırı büyüme tercihi yapıp, piyasalara karşı yine şirin görünme yolu seçilirse, o zaman da mevcut ekonomi yönetiminde önemli bir değişiklik ihtiyacı olmayacaktır.

Bence bunlardan bağımsız olarak Katar krizinin alacağı şekil, ABD ve AB ile ilişkiler, küresel ekonomik sistemdeki sürprizler, siyaset ve ekonominin gidişatında belirleyici olabilir. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın büyüme konusunda vereceği karar ve bakan tercihleri de ekonomik gidişat için önemli ipuçları verecektir.

Yazının devamı...

Dışarıdan politika faizi uyarıları gelmeye başladı

8 Haziran 2017

Dün açıklanan OECD’nin Ekonomik Görünüm Raporu’nda enflasyon ve döviz kuruna bağlı risklerin devam ettiği belirtilerek, bu bağlamda politika faiz artırımı gerektiği belirtildi. Aynı raporda son dönemde alınan mali ve diğer önlemlerin kamu maliyesi ve kredi kalitesi üzerinde yaratacağı etkilerin de yakından izlenmesi gerektiğinin altı çizildi.

OECD Türkiye’ye ilişkin büyüme tahminlerini yükseltirken, son dönemde özellikle referandum öncesi alınan önlemlerin bunda etkili olduğunu belirtiyor. Bununla birlikte aynı önlemlerin doğal olarak makro dengelerde yaratabileceği risklere de dikkat çekiliyor.

OECD büyüme tahminlerini yükseltirken, enflasyonla ilgili olarak da bu yıl sonu için tahmininin yüzde 10.7 olarak açıkladı. Dolayısıyla büyüme ile birlikte enflasyonda da yukarı yönlü bir gidişat söz konusu.

Aslında OECD’nin dünkü uyarıları uzun zamandır içeride de dile getirilen uyarılar. Özellikle KGF kredilerine ilişkin kaygılar, bankaların kredi hacimleri arttıkça daha da büyüyor. Bankacılar, bazı batık kredileri bu imkanla çevirdikleri için, bu uygulamadan memnun görünüyorlar ancak sonunda çıkacak faturanın hem Hazine’ye hem bankacılık sistemine önemli faturalar çıkarmasından tedirginler.

Bunun yanında referandum öncesi alınan mali tedbirlerin gelir azaltıcı ve gider arttırıcı etkileri iç piyasalar tarafından da dikkatle izlenmeye başladı. Mali disiplinle ilgili kaygılar artarken, Maliye Bakanı Naci Ağbal kendini, sık sık mali disiplini koruyacaklarını dile getirmek zorunda hissediyor. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan başta, hükümetin tüm üyelerinin büyümenin arttırılması konusunda ısrarcı görünmeleri, mali dengeleri bozabilecek yeni kararlar alınabileceği konusunda da bir tedirginlik yaratıyor. Son dönemde sağlık ve müteahhitlik başta olmak üzere, ödenmeyip biriken kamu yükümlülüklerinin artması da dikkat çekmeye başladı.

AB’NİN DIŞ FONLAMAYA İLİŞKİN YARATACAĞI RİSK

Ekonomik dengelerdeki bu riskler özel sohbetlerde zaten konuşuluyordu ama resmi raporlara girip dile getirilmesinin başladığını görmek ilginç bir gelişme. OECD’nin ardından diğer yabancı kurumlardan, özellikle de reyting kuruluşlarından bu yönde gelecek eleştirilerin artması beklenebilir.

Ekonomik dengelerin yanında Türkiye’nin dış politikasındaki gelişmeler de giderek daha fazla tedirginlik yaratmaya, olası gelişmelerin ekonomiye etkisinden de korkulmaya başladı.

Yazının devamı...