(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Gülse Birsel" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Gülse Birsel" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Gülse Birsel

Pembe vagondan at beni, in aşağı tut beni!

11 Haziran 2017

Bazen niye Amerikan sinemasının bazı janrları bizde yapılamaz filan diye tartışılır. Alttaki haberi görünce o aklıma geldi.

İzmir’de bir kadın kocasının aşırı şiddeti nedeniyle polise sığınıyor. Polis kadın ve çocukları sığınma evine yerleştirip, adres gizleme kararı alırken, mahkeme çifti boşuyor. Dayakçı adama da elektronik kelepçe takılıyor. Eski eşine 600 metreden fazla yaklaşmasın diye. Buraya kadar, polisin de hakimin de ellerine sağlık, sahalarda görmek istediğimiz güzel hareketler.

Ama adama gelirsek... Artık bir ders al, bir kendine gel değil mi?

Amerikan filminde suçlular elektronik kelepçeden niye kurtulmak ister? Ya büyük bir soygun yapacaktır, ya Meksika’ya kaçacaktır, ya gizli bir yere sakladığı 1 milyon doları alıp gelecektir değil mi?

Bizimki elektronik kelepçeyi şarja takmayıp, uğraşa didine izini kaybettiriyor ve nerede yakalanıyor dersiniz? Eski karısının adresini öğrenmeye çalıştığı akrabaların evinde.

Yani elektronik kelepçeyi şarja takmayıp, izini kaybettirmekteki amacı, karısını bulup bir daha dövmek! Adamın nihai hedefi, hayat amacı bu! İlla karısını dövecek! E tabii bizim sinemamızda macera-polisiye yürümez, komedi ve kara komedi yürür.

Dün Hürriyet’in birinci sayfasındaki bir başka kadınlara dair haber de şuydu: Özgecan cinayetinden etkilenen bir kadın mühendis, panik anında kayıtlı 5 kişiye konum ve yardım çağrısı gönderen özel bir yüzük geliştirmiş!

Mühendis bu bak, dikkatini çekerim. Bilgisayar mühendisi. Öncesinde görme engelliler için eğitici oyunlar, mobil uygulamalar tasarlamış. Ama bu ülkede kadının konumu da karşılaştığı zorluklar, tehlikeler, maruz kaldığı eşitliğe aykırı davranışlar açısından bir nevi engelli gibi olduğundan, bu yüzük de benzer bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmış besbelli. Türkiye’de yaşayan bir erkek olsam, teknolojinin kadının şiddet ve tacize uğramasını önlemek için mecburen kullanıldığı bu iki örnekten fena halde utanırdım.

Yazının devamı...

Dünyayı zeytin kurtaracak, ya bizi?

7 Haziran 2017

Yahu artık sokaktaki çocuk biliyor: Zeytin ölmeyen ağaç. Dediğim gibi, sen, ben yaşlanıyoruz, ağaç 2000 yaşında hâlâ meyve veriyor, seni hayatta tutuyor. Sadece çevre konusu değil bu. Ekonomik açıdan da iddialı olmaya uğraştığımız bir alan. 2020’de zeytin üreticiliğinde dünya ikincisi olma hedefimiz vardı bir ara, ne oldu o?

Şu an dünyanın medeni ülkeleri gelecekte görülen kıtlık tehlikesi için harıl harıl zeytin dikip duruyor!

Biz ne yapıyoruz? Ay tabii ki zeytin ağaçlarını nasıl azaltsak diye çabalıyoruz!

Onların yerine madencilikti, inşaattı, oksijenimizi, doğal kaynaklarımızı hıttır hıttır yiyen bu sektörleri pompalayacak kanuni açıkları nasıl yaratsak diye uğraşıyoruz.. Türkiye’de mizahçı olmak fevkalade ama mizahı bize bırakırlarsa!

Yasa tasarısına göre zeytin ağacı kesmenin cezası 4000 lira. Müteahhit açısından misal 10 ağaç kesmenin bedeli 40 bin TL. Oraya yapacağı en kıytırık binadan elde edeceği kar 400 bin dolar. E şimdi müteahhit de insan anacım, ne yapsın?

Öte yandan Tarkan zeytinliklerin yok edilmesinin önünü açan tasarıya karşı çıktı. Zeytinliği filan da yokmuş sanırım inanır mısın? E Tarkan da insan işte. Biraz daha çok insan hatta galiba!

Sayın bakanımız Tarkan’a “O şarkılarını söylesin” diyor filan da, zeytin ağacı çevre açısından özel bir konumda. Dünyanın geleceği. E sayın bakanım şimdi siyaset bizlerin geleceğini korumak, iyi hayat hakkımızı savunmak sorumluluğunu üstlenmişken öyle yapmazsa, haliyle iş müzisyene, mizahçıya düşüyor. O bakımdan.

Yoksa biz de isteriz sadece şarkı söyleyelim, espri yapalım, ooh neşemizi bulalım...

Yazının devamı...

Türkler Yunanistan’a geri mi dönüyor?!

28 Mayıs 2017

Şimdi şöyle oldu: Yazın film çekeceğiz, pek tatil yapamam, bir Kemer’e gidip 3-5 gün yanıp yüzeyim dedim. Kemer’e yağmur yağdı. Çeşme esiyor diye bilgi geldi. Bodrum’da deniz buz dendi. Dubai’yi canım çekmedi. Yakın yakın Atina’ya gidelim dedik. Yazının yazıldığı şu an Atina’da yağmur yağıyor. Olsun, konu benim bronzlaşma alanındaki bahtsızlığım değil.

Konu Türklerin çok ince ince, çok kıyın kıyın, şaka maka hissettirmeden burayı tekrar fethediyor oluşları!

TÜRK AKINI

Açık konuşmak gerekirse ben fanatik Bodrumcuyumdur. O bakımdan bugüne kadar Yunan adaları işine girmedim. Oysa yıllardır adalarda artık herkesin çat pat Türkçe konuşmaya başladığı, Türk turist akınının turizmden çıkıp bildiğimiz akına dönüştüğü, yaz ayları Türk nüfusun Yunan nüfusu aşmaya başladığı anlatılıyordu. Sonuçta oteller de restoranlar da bizim kıyıların yarı fiyatıydı.

Derken üç-beş sene önce, bu adalarda ve Atina’nın sayfiyelerinde herkesin yazlık almaya giriştiği söylendi. E Bodrum ve Çeşme’de fiyatlar Monaco ayarında olunca, bir de buna Yunanistan’da bir evle ‘Schengen vizesi’ almaktan kurtulma, yani Avrupa’da vizesiz dolaşabilme avantajı eklenince, Türkler durur mu? Buna bir de “Bir ayağımız yurtdışında olsun, başka bir ülkede bir yatırımımız olsun”cu endişelileri ekle.

Son olarak Atina’daki marinayı, Hilton Oteli’ni ve en popüler sayfiye yerlerinden birindeki lüks Astir Palace Oteli’ni Doğuş Grubu’nun aldığı haberleri geldi. Bu esnada Türk inşaatçıların özellikle Atina’da pek çok projeye başladıkları da duyuldu. Taksi şoförleri arada yolda gördüğümüz havalı bir apartmanı, bir yeni inşaatı işaret edip “Bakın burayı Türkler yapıyor” diye anlatıyor!

Dün akşam otelde televizyonu açtım, Yunan Survivor’ı bitmek üzereydi. Programın sonunda ‘Acun Medya’ logosu çıktı! Burada en çok seyredilen programlardan ikisini, yani ‘O Ses Yunanistan’ ve ‘Survivor’ı Acun yapıyor! En çok seyredilen diğer programlar ise Türk dizileri! Gelişigüzel bir kanalı açtığınızda Yunanca altyazılı bir Türk dizisi çıkıyor, sokaklarda ‘Süleiman’ adıyla oynayan ‘Muhteşem Yüzyıl’ın afişleri var! Geçen yıl ‘Türk Film Günleri’ için Burak Özçivit Atina’ya geldiğinde genç kızların ilgisiyle ortalık birbirine girmiş!

Yazının devamı...

Trump ailesinde televizyonun her janrı mevcut

24 Mayıs 2017

Yıllardır aradığımız magazin malzemesini, hatta mükemmel televizyon dizisini bulduk galiba!

İçinde hem politika hem ne yapacağı belli olmayan bir siyasi lider hem afralı tafralı bir manken eş hem eski eşler hem onlardan olan muhtelif güzel ve şık kız ve erkek çocuklarla, yakışıklı ve stratejik güç sahibi damatlar bulunan, muhteşem bir dizi! İstesen bunları bir araya getiremezsin.

Dolayısıyla Donald’ın, Melania’nın, Ivanka’ın, Ivanka’nın eşi Jared’in her yaptığı ilgi çekici. Siyasi bir drama, çoğu zaman bir pembe dizi, hatta ara sıra bir sitcom’la buluşuyor!

Bana sorarsanız pembe dizi tarafının en önemli gizemi Melania. Eşine gülümseyip, adam kafasını çevirince dünyanın en zalim ifadesine bürünüverirken kameralara yakalanıyor. Son İsrail gezisinde Donald’ın uzattığı eli tutmayı reddediyor. Bunun, önceki Suudi Arabistan gezisinde kocasının beş metre arkasından yalnız yürümek zorunda bırakılmasının intikamı olduğu söyleniyor.

Yazının devamı...

Akıl akıl, gel İstanbul’a takıl!

21 Mayıs 2017

İstanbul Belediyesi’yle Akıllı Kent Teknolojileri arasında bir işbirliği anlaşması imzalanmış. Okuduğum bu habere göre, İstanbul, artık dünyanın en akıllı şehirlerinden biri olacakmış.

Sonuçta bir komedyenim. Haberde bol miktarda ‘faz, vizyon, misyon, strateji, yolculuk, çözüm, ekosistem’ filan gibi laflar geçiyor ama şahsen net olarak ne olacağını çözemedim.

İstanbul’u akıllı hale getirmek bence mümkün değil çünkü bu şehir artık bildiğin zırdelidir.

-- Bu şehir yüzyıllardır bir liman şehridir. Ama lodosuydu, toplu taşıma yetersizliğiydi, tankeriydi, bilmem nesiydi derken, çok az insan denizyoluyla seyahat eder. İstanbul’un potansiyeli heba edilmiştir.

-- Dünyanın en müthiş mimarlarının gelip geçtiği bir kenttir, ama yeryüzünün en feci yapılarını da bir çirkinlik müzesi olarak bünyesinde barındırır. İstanbul’un ağzı burnu dağıtılmıştır.

-- Kıtanın en eski şehirlerinden biridir ama tarihi ne varsa mümkün olduğu kadar çabuk yıkılıp yenisi yapılsın diye heves edilir. İstanbul’un hafızası defalarca zorla silinmiştir.


Yazının devamı...

Kız çocukları için seçenekler ne?

17 Mayıs 2017

Adana Aladağ’da bir tarikat yurdunda çıkan yangında 11 kız çocuğu hayatını kaybetmişti. Yurtta kaçak olarak çalışan belletmenler hakkında takipsizlik kararı verildi. Aileler itiraz etti. Oysa iddiaya göre çocuklar şalterlerin attığını, sudan elektrik geldiğini, temizlik yaptıklarında (evet, temizliği çocuklar yapıyormuş) musluktan gelen sudan çarpıldıklarını belletmenlere defalarca söyledikleri halde, herhangi bir önlem alınmamıştı.

Bu iki haber sadece son birkaç günün haberi. Kadın cinayetleri, başka tecavüzler, tacizler de var ama, hepsini alsam köşe yetmez.

12 yaşında bir çocuğa nasıl imam nikâhı kıyılır? İmam devletin memuru değil midir? Bunun bir yaptırımı yok mudur? Denetim dışı, illegal yüzlerce yurt nasıl aktivitesine devam eder?  Eğitmenlere nasıl takipsizlik kararı verilir?

Üstteki iki haber Türkiye’de doğmuş birçok genç kızın önünde duran seçeneklerle ilgili tabloyu anlatıyor.

Ne yazık ki seçenekleri, doktor mu olsam bankacı mı, meslek lisesine mi gitsem Anadolu lisesine mi, voleybol mu oynasam bale mi yapsam gibi şıklar değil.

Onbinlerce, yüzbinlerce kız çocuğu insan hakkı ihlallerinden ihlal beğenmek durumunda!

Görülüyor ki devletin çok daha caydırıcı önlemler alması gerekiyor.

GECE KUŞLARI, DAKİKLİK DÜŞMANLARI, TOPLANIN!

Yazının devamı...

Hane halkı niye ayaklandı gidiyor?

14 Mayıs 2017

TÜİK’in 2016 verilerine göre Türkiye’de ortalama hane halkı büyüklüğü 3.5’e düştü. Buçuk olan bebek değil. Sayı şu demek: Aileler artık anneanneli, dedeli  kalabalık aileler değil, bu bir.

Çocuk sayısı azaldı, iki. Ve de belli bir yaşa gelip iş bulan 20-25 yaş üstü çocuklar ayaklanıp ufaktan ayrı eve çıkıyor, yeni evliler zaten çok ender aileyle oturuyor, bu da üç.




Yazının devamı...

İstiklal’de, hoop döndük mü ilk senaryoya?

10 Mayıs 2017

Yıllardır çözülemeyen “Zemine ne döşesek?”sorunu, defalarca yapılan, kırılan, tutmayan taşlar ve final: Boydan boya asfalt dökülmüş, ağaçların tamamı sökülmüş,  berbat, tatsız bir cadde!

Dükkânların çoğu kapanmış. Ne pırıltısı ne tarihi ne ağacı ne hareketliliği kalmış.

İstiklal Caddesi’ne bakan bir lisede okumuş, o dönemdeki trafiğe açık halini bilen, üniversite yıllarında bölgenin kafelerle, eğlence mekânlarıyla canlanmasını, sonraki dönemde genişleyip, Asmalımescit’e kadar yayılarak müthiş bir cazibe ve eğlence merkezi haline gelmesini takip eden biriyim.

Yalan Dünya dizisindeki dekorlarımızdan biri de İstiklal Caddesi’ydi. Ama o kaldırım taşlı, tramvaylı, özel günlerde ışıklarla süslenen haliyle. Şimdi olsa yapar mıydık bilmem. Dolayısıyla son aylardaki görüntü beni çok üzüyor.

Ve kaçınılmaz son, İstiklal, yine bir inşaata giriyor! Altyapı çalışmaları olacak, tramvay hattı yeniden yapılacak, caddeye granit taş döşenecek.

Yani görüntü olarak bir nevi orijinale dönülüyor. Bu iyi haber. Nedense yeni planda eskisinin aksine tek ağaç yok ve yıl sonuna kadar caddede inşaat var, bunlar da kötü haber.

İstiklal’de hiç ağaç yok derken, bir de tabii Taksim Meydanı’nın korkunç betondan çöl görüntüsü var ki, ona girmeye kalbim dayanmaz!

Evden fide mide götürüp sağa sola dikesim var yemin ederim.

Yazının devamı...