(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Emre Dorman" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Emre Dorman" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Emre Dorman

Allah bize güveniyor mu

7 Haziran 2017

Allah, merhametin, sevginin, doğruluğun, güvenin ve tüm güzelliklerin kaynağıdır. Dolayısıyla gerçek anlamda Allah’a inanıp güvenen biri olabilmek için önce Allah’ın sonra da insanların güven duyduğu erdemli bir insan olmak gerekir.

ALLAH’A GÜVENİYOR MUYUZ?

Acaba gerçekten Allah’a dayanıp güveniyor muyuz? Esasen çoğu zaman Allah’a da gerektiği gibi inanıp güvenmiyoruz. Üstelik Allah’tan değil bizden kaynaklanıyor bu güvensizliğimiz. Yaşantımız ve tercihlerimiz bu güvensizliğimizin en büyük kanıtıdır. Nefsimizi Allah’a, dünyamızı da ahiretimize tercih ederiz. Sonra da Allah’ı unutur ve gelip geçici olan şeylere karşı güven besleriz.

Oysa Allah, en büyük güvencedir insana. Allah’ın her an bizi görüp halimizden haberdar olduğunu bilmemiz kadar bize güven verecek bir şey yoktur hayatta. Merhameti, sevgisi, ikramı ve halimizden her an haberdar olması ile Allah’tır insan için en büyük huzur ve güvence: “Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını çok iyi görendir.” (Mümin suresi 44)

Elinden geleni en güzel ve içten bir şekilde yaptıktan sonra bunu söyleyebilmektir en büyük huzur ve güvence. Çünkü halini, durumunu, işini Allah’a arz eden, hayırlısını ona bırakan kul bilir; işi Allah’a kalanın her işi en güzel şekilde olmuş demektir.

Nefsin arzularına göre bir sonuç çıkmadığında hayal kırıklığına uğramak değil, “Ben elimden geleni yaptım, hayırlısı buymuş” diyebilmek gerekir.

ALLAH KULUNA YETER

Yazının devamı...

Hata ve günahta ısrar etme

6 Haziran 2017

Gerçek anlamda inanan bir insanın mümkün olduğunca hata ve günahlardan uzak durması ve bu konuda son derece titiz olması gerekir. İnsan olduğumuz için hatasız ve günahsız olmamız mümkün değildir. Bu yüzden hata ve günahlarımızı fark ederek nefsimizle yüzleşmemiz, hemen Allah’a sığınarak içtenlikle af dilememiz ve işlediğimiz suçlarda ısrarcı olmamamız gerekir.

HATADAN DÖNMEYİ BİLMELİ

Kuran’da gerçek anlamda inanan erdemli insanların özellikleri sayılırken şöyle söylenmektedir: “Onlar, utanç verici bir iş yaptıkları ya da kendi nefislerine bir kötülük ettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen günahları için bağışlanma isteyenlerdir. Allah’tan başka günahları kim bağışlayabilir ki? Üstelik onlar, yaptıkları kötülük üzerinde bile bile ısrar etmezler.” (Âli İmran suresi 135)

Önemli olan, yaptığımız kötü şeyleri fark ederek hatadan dönmeyi bilmemiz ve hatalarda ısrar etmememizdir. Biz samimi bir şekilde hatamızı fark ederek hemen af dilediğimizde, rahmet ve merhameti bol olan Rabbimizin hata ve günahımızı affetmesini ümit edebiliriz.

Yeter ki gerçek anlamda temiz ve samimi bir kalp ile Allah’a yönelmeyi ve affını dilemeyi bilelim: “Kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri affeden ve işlediklerinizi bilen odur.” (Şûra suresi 25)

İYİ OLANA YÖNELELİM

Allah’ın bizi affetmesi için, yanlışımızdan dönmemiz ve iyi olana yönelmemiz gerekir:

Yazının devamı...

İnsanlığımızı ne bozar

5 Haziran 2017

Biz ibadetler için değiliz, ibadetler bizim içindir. Bizi gerçek anlamda erdemli, sorumluluk bilincine sahip, duyarlı ve doğru bir birey kılmak içindir. İbadetin anlam ve amacını anlamayan kişi, ibadetin şekilsel yönüne yaklaştığı oranda özünden uzaklaşır. Şayet yerine getirdiğimiz ibadetlere rağmen insanlığımızda eksilmeler oluyorsa, ya bizde ya da ibadetten anladığımız şeyde bir sorun var demektir. Dolayısıyla acilen kendimizi ve din anlayışımızı gözden geçirmemiz gerekir.

İFTİRA ORUÇ BOZAR MI?

Her ramazan ayı geldiğinde “Sakız çiğnemek, diş fırçalamak, yıkanmak, denize girmek, ağız çalkalarken küçük dile su değmesi ya da uyumak orucu bozar mı?” türünden soruları duymak alışkanlık haline geldi. Oysa şu türden sorular sormak çoğu kişinin aklına dahi gelmedi: “Yalan söylemek, haksızlık etmek, dedikodu yapmak, iftira atmak, kibirlenmek, öfkelenmek, israf etmek, kalp kırmak ya da nezaketsizlik yapmak orucu bozar mı?”

Öyle ya oruç sürekli sorulan türden sıradan şeyler ile bozulabilen bir şeyse bu türden çirkin davranışlar ile hepten bozuluyor olması gerekir. Buna rağmen maalesef biz yemek ve içmekten uzak durarak orucumuzu tuttuk ama uzak durmamız gereken birçok şeyden uzak durmayarak kendimizi tutamadık. Orucumuz belki kabul oldu ama amacına uygun olmadı. Bu yüzden tuttuğumuz oruçlar bize farkındalık kazandırmadı. Bizi duyarlı ve sorumluluk sahibi bireyler kılmadı. Daha çok aç ve susuz kalmak olarak bize geri döndü.

NAMAZIMI NE BOZAR?

“Namazda ayaktayken elimi nasıl bağlayacağım, otururken ayağımı nasıl koyacağım, gözümle nereye odaklanacağım, bir yerim kaşınırsa ya da önümden biri geçerse ne yapacağım, secdedeyken kolumu ne kadar kaldıracağım” türünden sorular ile namazımızı nelerin bozacağına yoğunlaşmaktan namaza yoğunlaşmaya fırsat bulamadık çoğu zaman. Oysa şu türden sorular sormak çoğu kişinin aklına dahi gelmedi: “Namaz kılıyorum ama gerçekten Allah’a teslim olmuş erdemli ve duyarlı bir insan mıyım? Dini yalnız Allah’a özgülüyor muyum? Allah’ın kurallarına uygun bir hayat yaşıyor muyum? Kıldığım namazdan bir şey anlıyor muyum? Allah’ı her şeyden ve herkesten daha fazla seviyor muyum? Acaba bunlardan en az birinin cevabı hayır ise kıldığım namazı bozuyor muyum?” Namazımız belki kabul oldu ama amacına uygun olmadı.

PEKİ, NEDEN BU TÜR SORULAR?

Yazının devamı...

Sevginin kaynağı kimdir

4 Haziran 2017

Allah’ın sevgisini kaybetmek ile değil, bize ceza verip azap etmesiyle korkutulmuşuz. Bu korku sebebiyle çoğu zaman farkında olmadan, Allah ile olan en doğal sevgi ve güven bağımızı bozmuşuz. Yaptığımız hatalar çocuktur denilerek hoş karşılanmamış ve bazı büyüklerimizden “Allah seni sevsin” cümlesi yerine “Allah cezanı versin” cümlesini duymuşuz. Oysa sürekli olarak “Allah çarpar!” “Kuran çarpar!” ya da “Anne babanı üzersen, dediklerini yapmazsan, Allah seni cezalandırır. Cehennemde yakar!” şeklinde çocuk üzerinde otorite kurmak ve istediğini yaptırmak için Allah’ı sürekli cezalandıran bir güç olarak tanıtmak çok yanlıştır. Bazı anne ve babaların isteklerini yapmadıkları bir anda başlarına bir şey gelen çocuklara, “Bak işte dediğimi yapmadığın için Allah seni cezalandırdı!” şeklinde cümleler kurmaları sebebiyle Allah, o masum zihne sahip çocuğun hayal dünyasında korkutucu ve cezalandırıcı bir varlığa dönüşmektedir.

İNSAN KORKTUĞUNDAN UZAKLAŞIR

 Peki, yetişkinlere anlatılan bundan farklı bir Allah mı? İnsanlara Allah’ı ve dini anlatırken genellikle ceza, bela ve azap gibi korkular üzerinden anlatım yapıyor ve Allah’ın affedici, merhametli ve kullarına karşı sevgi dolu olduğunu ve pişmanlıkla tövbe edenlerin tövbesini kabul edeceğini çoğu zaman göz ardı ediyoruz. Biz hem kendimizi hem de başkalarını Allah’a yaklaştırmaya mı yoksa Allah’tan uzaklaştırmaya mı çalışıyoruz? İnsan sevdiğine yaklaşır, korktuğundan ise uzaklaşır. Şüphesiz Allah, gerektiğinde hak edenlere ceza da verir. Ancak rahmetinden önce azabından ve sevgisinden önce öfkesinden söz etmenin nedeni nedir? Rahmeti bu kadar geniş olan bir Rabbimiz varken, insanları korkutup sindirmeye çalışmak neden?

İNSAN SEVDİĞİNE FEDAKÂRLIK YAPAR

Kendi hata ve günahlarımıza bakmadan, kendi nefsimizi kınamadan, sürekli birilerini kınıyor, Allah’tan bir yetki almışız gibi insanları dinden çıkarıyor ya da cehennemlik ilan ediyoruz. Bunları yapabildiğimize göre demek ki gerçek anlamda Allah’tan hiç korkmuyoruz. İnsan ancak, Allah’a olan sevgisi ve muhabbeti sebebiyle içten gelen bir istekle kötülükten uzak durabilir. Sorsak Allah’tan korkan bir sürü insan var. O halde neden bu kadar kötülük var? İnsan korktuğu kişi için değil sevdiği kişi için fedakârlık yapar. Sevdiği kişi için sorumluluk üstlenir. Kulun önce Rabbini gönülden sevmesi gerekir. Gerçek sevgi zaten beraberinde o sevgiden mahrum kalma korkusunu getirecektir. Korku dili değil sevgi dilidir insanı özü ile buluşturacak olan. Çünkü Allah, “Vedud”dur; sevginin, muhabbetin ve tüm güzelliklerin kaynağı, seven ve sevilmeyi en çok hak edendir.

ALLAH’IN SEVGİSİNİ HAK ETMELİYİZ

Allah’ın bizi sevmesi ve gerçek anlamda O’nu sevebilmemiz için O’nun sevgisini hak edecek erdemlere sahip olmamız gerekir. Allah, kararlı bir iman ile bu imana uygun erdemli bir hayat yaşayan kullarına sevgisini bahşedecek, yarattıklarını onlara sevdirecek, insanlar tarafından da sevilen kullar olmalarını nasip edecek ve onlar için tarifsiz bir sevgi var edecektir: “Rahman (sınırsız rahmet kaynağı olan Allah), iman edip dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyanlar için, tarifsiz bir sevgi var edecektir.” (Meryem Suresi 96)

BUNLARI BİLİYOR MUYUZ?

Yazının devamı...

Tasalanma, üzülme Allah bizimle

3 Haziran 2017

“Kimse beni anlamıyor?” “Kimse beni duymuyor?” “Hiç dostum yok yapayalnızım!” “Zorluklarla baş edemiyorum!” “Artık gücüm kalmadı!” mı diyoruz? Yanılıyoruz. Çünkü Allah her an bizimle: “Nerede olursanız olun Allah sizinle beraberdir. Allah tüm yaptıklarınızı görendir.” (Hadid suresi 4)

ALLAH’A DÖNECEĞİZ

Allah’a inanan ve gönülden bağlanan kul için hüzün ve ümitsizlik yoktur. Ümidimizin kaynağı sahip olduklarımız değil, Allah’ın rahmet ve muhabbetidir. Her türlü zorluğu kolaylığa, kötülüğü iyiliğe çevirecek onun kudretidir. Her an bizden haberdar oluşu, her an bizi görüp işitmesidir. Allah iyi olan ve hayra ve barışa yönelik işlerde bulunan kullarının destekçisidir. Gönülden Allah’a bağlı olan kullar, Allah için yaşadıklarını ve sonunda ona döneceklerini bilir: “Onlara bir ıstırap gelip çattığında şöyle derler: Biz Allah içiniz ve sonunda ona dönüp gideceğiz.” (Bakara suresi 156)

SABREDENLE BERABERDİR

Allah, sabreden ve sabır yarışında bulunan kulları ile beraberdir: “Ey iman edenler, sabırla ve salat ile (dua ve namaz ile) yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara suresi 153)

İnsanın başına gelenlere sabretmesi gerekir çünkü ayetin ifadesiyle belalara sabretmek önemli işlerdendir: “Başına gelebilecek her (belaya) sabırla katlan: Bu, azim ve kararlılık gösterilmeye değer bir şeydir!” (Lokman suresi 17)

Aynı zamanda kulun sabretmesi de Allah’ın yardımı iledir: “Sabret! Senin sabrın da Allah’ın yardımıyladır.” (Nahl suresi 127)

Kuran’a göre gerçek anlamda inanan takva sahipleri güzel bir şekilde sabrederek Allah’a olan bağlıklarını gösterenlerdir:

Yazının devamı...

Affedilmeyi hak edelim

2 Haziran 2017

Allah’a yaptığımız nankörlüklerin binde birini başkalarına yapsak, bizi en çok seven insanlar bile bir daha yüzümüze bakmaz. Oysa bütün insanların iyilikleri bir araya gelip toplansa, Allah’ın bize göstermiş olduğu iyiliklerin yanında okyanusta bir su damlası bile olamaz.

ALLAH AFFETMEK İSTİYOR

Allah çok bağışlayıcı ve rahmet kaynağı olduğu için tüm günahları bağışlamak istemektedir. Ancak günahlarımızın bağışlanması için bağışlanmayı hak etmemiz gerekir. Bu bağışlanmayı nasıl hak edeceğimiz de dinimizin kaynağı olan Kuran’da bildirilmiştir:

“Öyleyse (yalnız) Rabbinize yönelin ve (ölümün ve yeniden dirilmenin) azabı başınıza gelmeden önce ona teslim olun, sonra hiç kimse size yardım edemez. Bu azap, siz farkında olmadan, aniden başınıza gelmeden önce Rabbiniz tarafından size (insanlara) indirilmiş olan en güzel (vahye) uyun ki hiçbir insan (Kıyamet Günü) ‘Allah’a karşı umursamaz davrandığım ve (hakikati) küçümseyenlerden biri olduğum için yazıklar olsun bana!’ demesin yahut ‘Eğer Allah beni doğru yola iletseydi mutlaka ona karşı sorumluluk bilinci duyanlardan biri olurdum!’ demesin yahut (kendisini bekleyen) azabın farkına vardığında ‘Keşke (hayatta) bana bir şans daha verilse de iyilik yapanlar arasına girsem!’ demesin.” (Zümer suresi 54-58)

<iframe src='http://www.hurriyet.com.tr/video/embed/?vid=40474089&resizable=1&autostart=true&playsinline=true&v_utm_source=haber_detay' width='580' height='326' frameborder='0' scrolling='no' allowfullscreen></iframe>

ERDEMLİ EYLEMLERE YÖNELELİM

Görüldüğü gibi gerçekleri fark ederek kendimizi kandırmayı bırakmamız ve gönülden bir teslimiyet ile Allah’a yönelmemiz ve sözlerin en güzeli olan ilahi vahye uygun davranmamız gerekir. Geri dönüşü mümkün olmayan bir pişmanlık duymamak için oturduğumuz yerden affedilmeyi beklememeli ve affedilmeyi hak edecek erdemli eylemlere yönelmeliyiz.  Erdemli eylemlere yönelmek için fırsatımızın olduğu tek yer bu dünya hayatıdır. Hesap günü tekrar dirilme gerçeğini gördüğümüzde büyük bir pişmanlık içinde dünyaya dönerek iyi ve güzel işler yapmak için bir fırsat daha isteyecek ancak böyle bir fırsata sahip olamayacağız:

“Günahı hayat tarzı haline getirenleri Rablerinin huzurunda başları eğik vaziyette (şöyle derken) bir görmeliydin: Rabbimiz, (işte artık) gördük ve işittik! Şu halde bizi (dünyaya) geri döndür de iyi bir şeyler yapalım! Çünkü kesin olarak ikna olmuş bulunuyoruz.”

Yazının devamı...

Kuran’ın insan sözü olamayacağının en önemli delili

1 Haziran 2017

KURAN VE BİLİM

DÜNYA’NIN GEOİT ŞEKLİ

“Ve yeryüzünü de yayıp yuvarlattı.” (Naziat suresi 30)

Ancak Peygamberimizin dönemindeki insanlar bu bilgiye sahip değildiler. Bununla beraber birçok toplumda Dünya’nın daha çok düz olduğu, bir tepsiye benzediği şeklindeki görüş benimsenmişti. Dünya’nın yuvarlak olduğuna dair kanaatin ortaya konulması ve zamanla yaygın bir kabul haline gelmesi ise 16. yüzyıla dayanmaktadır.

Kuran ise daha 7. yüzyılda bu konuda da insanları doğru şekilde bilgilendirerek mucizevi yönünü ortaya koymuştur. Örnek verilen ayetin Arapçasında geçen ‘dahv’ kelimesinin köklerinden türetilen kelimeler “yuvarlaklık” ifade etmekte, “devekuşu yumurtası” gibi anlamlara gelmektedir.

Dünya’nın şekli gerçekten de ‘dahv’ kelimesinin ifade ettiği yuvarlaklığa, yumurta biçimine, devekuşu yumurtası şekline benzemektedir. Dünyamız aynı devekuşu yumurtası gibi geoittir. Yani tam düzgün küre olmayan, fakat küremsi, kutuplardan basık bir şekle sahiptir. İnsanlık tarihi boyunca Dünya’nın nasıl bir şekle sahip olduğu gibi merak edilen bir konunun Kuran’da açıklanmış olması Kuran’ın insan sözü olamayacağının önemli delillerindendir.

 

Yazının devamı...

Nasıl iyi Müslüman oluruz?

31 Mayıs 2017

Önce erdemli bir insan olmamız gerekir. En sade ve en doğal insani davranışları önce içselleştirmemiz sonra da samimi bir şekilde uygulamamız gerekir. Dolayısıyla Müslüman olmanın ilk şartı insan olmaktır. İnsan yaradılışına ve onuruna uygun bir hayat yaşamaktır.

Dini mesajlar, yaradılışımızdan bizde mevcut bulunan güzelliklerimizi bize hatırlatmak ve yolumuzu şaşırdığımızda bizi yolumuza döndürmek için vardır. Örneğin Kuran’ın sıfatlarından biri ‘zikir’ yani ‘hatırlatıcı’dır. Kuran bize, her şeyden önce insan olduğumuzu hatırlatır. Sonra en başta bizi yaratan Allah’a sonra da Allah’ın tüm yarattıklarına karşı sorumluluklarımızı hatırlatarak bizi duyarlı kılmak için vardır. Müslüman olmak, gerçek anlamda Allah’a teslim olmaktır. İnsan olarak ihtiyaç duyduğumuz tüm güzellikleri bize veren, rahmetin ve sevginin kaynağı olan Allah’tır. Bu yüzden Allah’ın yüceliğine ve engin rahmetine layık olabilmemiz gerekir.  

<iframe src='http://www.hurriyet.com.tr/video/embed/?vid=40474089&resizable=1&autostart=scroll&playsinline=true&v_utm_source=haber_detay' width='580' height='326' frameborder='0' scrolling='no' allowfullscreen></iframe>

NE ZAMAN İYİ MÜSLÜMAN OLURUZ?

- Özümüze dönüp kendi elimizle bozmuş olduğumuz yaradılış ayarlarımızı düzeltmek için çabaladığımız zaman iyi bir Müslüman olmaya çeyrek kalmış demektir.

- Allah’a olan kulluğumuzu her biri birbirinden güzel ve önemli olan namaz, oruç, hac ve zekât gibi ibadetler ile sınırlı görmediğimiz ve belirli ibadetlere indirgenmiş bir İslam inancı algısına sahip olmadığımız zaman.

SEVGİYİ ÖĞRENİNCE

- Doğru bir Allah, insan aklına ve yaradılışına uygun doğru bir din ve örnek alınabilecek gerçek bir peygamber algısına sahip olduğumuz, Allah var deyip yok gibi yaşamadığımız, Kuran’ı tek rehber ve ölçü, peygamberimiz Hz. Muhammed’i ise en güzel örnek olarak aldığımız zaman.

Yazının devamı...