(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Bülent Katarcı" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Bülent Katarcı" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Bülent Katarcı

Bülent Katarcı

Uzuv kaybı yaşayanlara Robotel elini uzatıyor

4 Haziran 2017

EMOT doktorlarından Robotel gönüllüsü Dr. İnan Aysel, atölye çalışmasıyla ilgili şu açıklamalarda bulundu.


SOSYAL SORUMLULUK PROJESİ
Robotel hareketi öncelikle bir sosyal sorumluluk, sosyal farkındalık projesidir. Dünyada, protez ihtiyacı duyan bireylere kişiye özel ölçü ve niteliklerde üç boyutlu yazıcılarla üretilmiş, ekonomik ve kullanılabilir robot el uygulamalarının paylaşıldığı ‘Enabling The Future’ isimli bir platform mevcuttur. Robotel Türkiye hareketi enable hareketinin ülkemizde vücut bulmuş şeklidir.
Amacımız, dünyadaki örneklerden esinlenerek üç boyutlu yazıcı teknolojisinin insan hayatına nasıl etki edebileceğini göstermektir. Robotel Türkiye hareketi şu anda gönüllülerden oluşan kocaman bir aile haline gelmiştir. Robotel Türkiye ile ülkemizin her köşesinde ihtiyaç sahiplerine özellikle çocuklara ulaşabilmeyi hedefliyoruz. El ve parmak deformasyonu olan çocuklarımıza Robotel dediğimiz mekanik aletleri üç boyutlu yazıcı ile yaparak tamamen ücretsiz olarak teslim ediyoruz.


UCUZ VE FONKSİYONEL

Yazının devamı...

Kötü beslenme şekere yakalanma

29 Mayıs 2017

Yani midenin bir bölümünü çıkararak veya midenin bağırsaklarla birlikte anatomilerini değiştirerek yapılan ameliyatlar. Kişinin midesi küçüldüğü ve bağırsakların emilim kapasitesi azaldığı için tüketilen besinler, dolayısıyla kalori alımı azalır. Böylece kilo verme süreci hızlanır ve kolaylaşır.
Endokrinoloji Uzmanı Dr. Sinan Altıner, konuyla ilgili yaptığı açıklamada şu bilgileri paylaştı:

RİSK ELBETTE VAR
Bu ameliyatlar sonucunda sadece kilo fazlalığı değil, aynı zamanda şeker hastalığı, kolesterol ve hipertansiyon da önemli oranda iyileşebilir. Üstelik, özellikle şeker hastalığı durumunda, kilo verilmeye başlanmadan bile gözle görülür iyileşme gerçekleşebilir ve şeker ilaçları bırakılabilir. Obezite ve fazla kilo için yapılan bu ameliyatlar risksiz değildir. Öncelikle, her ameliyatta olduğu gibi cerrahi komplikasyonlar gelişebilir. Bunların önüne geçmek için cerrahlar hastalarını ameliyat sonrasında belirli aralıklarla yakından takip eder. Ancak, cerrahi komplikasyonların yanında bu ameliyatlardan sonra metabolik komplikasyonlar da ortaya çıkabilir. Özellikle vitamin ve mineral eksiklikleri, hipoglisemi ve ‘dumping sendromu’ sanıldığından daha yaygındır. Hastalar çok çeşitli belirtiler sergileyebildikleri gibi bunların farkına da kolayca varamayabilirler. Ayrıca ameliyatın üzerinden yıllar geçtikten sonra şeker hastalığı yeniden belirebilir. Bu metabolik komplikasyonları ortaya çıkmadan önlemek veya ortaya çıkmışsa, en kısa sürede tedavi etmek son derece önemlidir.

VİTAMİN VE MİNERAL
Genellikle bu ameliyatlar sonrasında hastalara vitamin, mineral ve kansızlığı önlemek için demir takviyeleri verilir. Ancak standart multivitamin tabletlerdeki dozlar çoğu durumda yetersiz kalır. Hastanın gösterdiği belirtileri dikkate alarak ve kan düzeyleri ölçülerek teşhis edilir. Örneğin D vitamini eksikliği yorgunluk, kas ve kemik ağrıları olarak ortaya çıkarken, çinko eksikliği deride döküntüler, bağışıklık sisteminin zayıflaması ve saçların kırılgan olması ile ortaya çıkabilir.

DUMPİNG SENDROMU

Yazının devamı...

Kornea nakli yüz güldürüyor

21 Mayıs 2017

Yıllar sonra yeniden gören İlbasan, “7 yaşında gözümnde oluşan enfeksiyon nedeniyle bir gözüm görmüyordu. Tekrar yaşama döndüm” dedi. Ameliyatı yapan Prof. Dr. Esin Başer ve Doç. Dr. Göktuğ Seymenoğlu, bu gibi durumlarda doku uyumu aranmadığını belirterek, “Ulusal Kornea Bankası’nın sisteminden sıraya girmiştik” dedi.

Prof. Esin Başer, şöyle konuştu; “Kornea gözümüzün ön kısmında bulunan ince, saydam ve hassas bir doku. Saat camı gibi düşünebiliriz. Görünürlük için şeffaf ve düzgün yapıda olmalıdır. Gerek saydamlık kaybı (opaklaşma), gerekse kornea normal şeklinin bozulması -gözün diğer kısımları sağlam olsa bile- görme kaybına yol açar. Yaygın olarak göz nakli diye bilinen gözün kornea tabakasının nakli (keratoplasti) ile korneada sorunlara bağlı görme kaybı yaşayanlarda görme yeniden kazandırabilir. Kornea nakli günümüzde tüm dünyada en sık uygulanan ve en başarılı nakildir.”


DAHA EMNİYETLİ
Keratoplasti ameliyatları sonucunda elde edilen görsel sonuçların büyük oranda kesilerin ve dikişlerin düzgünlüğüne bağlı olduğunu belirten Prof. Dr. Esin Başer, yüksek ve düzensiz ‘astigmatizma’nın, keratoplasti sonrası ciddi bir sorun olduğunu belirtti. “En iyi cerrahların elinde bile ameliyat sonrası yüksek astigmatizma olabilmekte ve nakil edilen doku saydam bile olsa astigmatizma nedeniyle görme arzu edilen düzeylere çıkamayabilmektedir. Bu durumda da hastanın tekrar gözlük-kontakt lens kullanması gerekebilir veya laser ile düzeltme yapmak gerekebilir” diyen Prof. Başer şunları söyledi:


İDEAL BİRLEŞME HATTI

Yazının devamı...

Akapunkturla ağrılara son

14 Mayıs 2017

Nanoteknolojinin birçok tıp alanında olduğu gibi, akupunkturla sağlığa kavuşturma çalışmalarında da öne çıktığını vurgulayan Bilen, “Çıplak gözle bakıldığında fark edilmeyecek kadar küçük iğneler; çelik, altın, gümüş ve titanyumdan yapılmış 3-15 santimetrelik akupunktur iğnelerinin yerini aldı. İğne korkusu veya ağrı eşiği düşüklüğünde bazen oluşan nahoş durumlar tamamen ortadan kalktı” dedi.

İleri tıp teknolojisinin önderliğinde akut veya kronik sağlık sorunlarında iki ayrı cins ve renkte, üstlerinde onlarca görünmez iğneler olan flasterler kullanıldığına dikkat çeken Dr. Alpaslan Bilen, “İğnelerin taşındığı flasterlerden en üst düzeyde yararlanabilmek için uygulamaları bir akupunktur uzmanının yapması gerekir. Bu teknoloji, akupunktur tıbbının en son ulaştığı yerdir ve akupunktur noktalarına, akupunktur tıp teorisi ışığında ve prensipleriyle uygulanır” diye konuştu.

SON DERECE ETKİLİ

Mikrokoni teknolojisinin Japonya’da geliştirildiğini ve ağrı terapilerinde kolaylıkla uygulandığını kaydeden Dr. Bilen, “Ürünler, özel mikro çıkıntıları ile kati bir ağrı ve akupunktur nokta terapisi sunar. Özel olarak tasarlanmış mikro disklerin üzerinde bulunan mikrokoniler ilgili noktaları ve ağrının bulunduğu bölgeleri uyararak ağrı ve gerginliği azaltır” vurgusunu yaptı.
Bilen, bu tekniğin malzemesinin, özel olarak geliştirilmiş, üzerinde mikrokoni şeklinde mikro-çalıntıları olan dairesel şekilde tasarlanmış bantlar olduğunu kaydetti, ani ve akut ağrılarda, zonklama ve karıncalanma şeklindeki ağrı ve belli bir noktada yoğunlaşan ağrılarda son derece etkili olduğunu dile getirdi.
Amacın, her türlü ağrıyı azaltmak, ortadan kaldırmak olduğunu belirten Dr. Bilen, “Bu tekniğin iğneleri, mikrokonileri son derece küçüktür ve ilgili akupunktur noktasına, ağrının bulunduğu noktaya yapıştırılarak kullanılır” dedi.

SPOR SIRASINDA DA

Antiflojistik (iltihabı azaltıcı), ağrı kesici (analgetic), kan dolaşımını regüle ederek ağrıyı kesici, uygulanan bölge veya nokta üzerinde yoğunlaşan rahatlatıcı bir etki gösterir. Tendonların gergin olduğu ve her türlü ağrının hissedildiği bölgelere direkt olarak uygulanabilir. Egzersizler ve spor faaliyetleri sırasında kullanımı uygundur. Ağrı baş göstermeden önceki süreçte, önleyici olarak kullanılabilir. Ayak tabanına uygulanabilir.

Yazının devamı...

Düzensiz kalp atışında yeni tedavi yöntemi

7 Mayıs 2017

Bu kan pıhtısının kopup beyne gitmesi durumunda damarları tıkayıp beyinde hasara yol açtığını ve ‘felç-inme’ye neden olduğunu belirten Prof. Ergene, “Bu durum, geçici veya kalıcı hasar meydana getirebiliyor” dedi. Atriyal fibrilasyonu olan hastaların normal ritimli hastalara göre felç geçirme riskinin 5 kat daha fazla olduğuna dikkat çeken Ergene, “Atriyal fibrilasyon görülme sıklığı yaş ile artmaktadır. 60 yaşta görülme sıklığı yüzde 4 iken, 80 yaşta her 10 kişiden 1’inde karşılaşmaktayız. 85 ve üzeri yaşta ise bu oran yüzde 18’lere kadar yükselmektedir. Şu anda dünya nüfusunun yüzde 1.5-2’sinde atriyal fibrilasyon teşhisi olduğu tahmin edilmektedir” vurgusunu yaptı.

Kan sulandırıcı ilaç
Atriyal fibrilasyonlu hastalarda felç riskini azaltmak için hastanın durumuna göre farklı tedaviler uygulandığını dile getiren Prof. Ergene, “Temel tedavi yaklaşımımız, kan sulandırıcı ilaçlarla kan pıhtısının eritilmesi ve yeni kan pıhtısı oluşumunun engellenmesidir. Uzun yıllardır bu tedavi oral antikoagülan denen ve ağızdan alınan ilaçlarla yapılmaktadır. Ancak, oral antikaogülan tedavisinde kanama riski, en önemli yan etkilerden biri olmaya devam etmektedir” dedi.

Risk oranı düştü
Bu kanamaların kafa içinde olması durumunda ölümcül olabildiğini kaydeden Oktay Ergene, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Son 5 yılda piyasaya sürülen yeni oral antikuagülan ilaçlarla risk eskiye oranla daha düşüktür. Son yayınlarla yapılan çalışmalar, özellikle atriyal fibrilasyonu olup kanama nedeniyle oral antikoagülan ilaç alamayan hastalarda kalp içindeki bu cebin (apandiksin) kasıktan girilerek nitinol bir cihazla kapatılmasının kanama sorunlarını ortadan kaldırdığını bizlere gösterdi. Aynı zamanda bu tedavi, oral antikoagülan kullanmasına rağmen tekrarlayan felç geçiren hastalar için bir umut haline geldi. İşlem anjiyografik yöntemle yapıldığından iyileşme süresi de cerrahi yöntemlere göre daha kısadır.”

-----------------


Yazının devamı...

Kornea nakli için ilk 6 saat önemli

30 Nisan 2017

 

Saydamlık kaybının (opaklaşma) ve korneanın normal şeklinin bozulmasının

- gözün diğer kısımları sağlam olsa bile- görme kaybına yol açacağını vurgulayan Prof. Başer, “Yaygın olarak göz nakli diye bilinen kornea tabakasının nakli (keratoplasti) ile korneada sorunlara bağlı görme kaybı yaşayanlarda görme yeniden kazandırabilir” şeklinde konuştu.
DOKU UYUMU ARANMIYOR
Korneada farklı nedenlerle saydamlık kaybı ve şekil bozuklukları görülebildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Esin Başer, kornea naklinin de bugün tüm dünyada en sık uygulanan yöntem olduğunu kaydederek, bunun nedenini, ‘Korneanın damarsız bir doku ve diğer organ-doku nakillerine göre ret riskinin çok daha düşük olması’ olarak açıklayarak, alıcı kişi ile verici arasında doku uyumu şartının aranmamasının da önemli olduğunu belirtti.


GÖZÜN TÜMÜ ALINMIYOR

Yazının devamı...

Diyabeti önlemenin yolu doğru beslenme

23 Nisan 2017

Türk Diyabet Cemiyeti (TDC) İzmir Temsilcisi Uzman Dr. Çimen Karcı, EGON Tip Merkezi’nde hastalarını kabul etmeye başladı. Yıllardır TDC İzmir Diyabet Hastanesi’nde ve DIAMED Dahiliye Dal Merkezi’nde diyabet ve obezite konularında çalışmalarını sürdüren Dr. Karcı, diyabetin bugün dünyanın en yaygın hastalıkları arasında yer aldığını vurguluyor. Karcı, bir toplum sorunu haline gelen diyabetle mücadelenin en önemli yolunun doğru beslenme ve obezitenin önlenmesi olduğunun altını çiziyor.

Dr. Karcı, EGON Tıp Merkezi’nde diyabet ve obezite hastalarıyla ilgilenmenin yanı sıra, ozon tedavisini de başlatacağını belirtti.


OZON TEDAVİSİ
Tamamlayıcı tıp yöntemleri içinde yer alan, 1800’lü yıllardan beri Avrupa ülkelerinde uygulanan bir tedavi şekli. Önceleri yara tedavisi ve dezenfeksiyon amacıyla uygulanan ozon tedavisi; günümüzde anti-aging, yani yaşlanmanın geciktirilmesinde, ağrının giderilmesi ve enflamasyonun baskılanması için romatizmal hastalıklarda, eklem kireçlenmelerinde, tüm kronik cilt hastalıklarında ve başta diyabetik yaralar olmak üzere yara tedavisinde, enfeksiyonlarda, hepatit C de, otistik çocuklarda, performans artırıcı olarak sporcularda, kanser hastalarında kemoterapi ve radyoterapinin yan etkilerini azaltmak amacıyla uygulanıyor.

-------------------------------------

‘Balon Tuboplasti’de

Yazının devamı...

Obezite ve diyabete cerrahi tedaviyle

16 Nisan 2017

Her iki hastalıkla mücadelede, son yıllarda giderek artan sıklıkta kullanılan obezite cerrahisi ve metabolik cerrahi yüksek başarı oranlarıyla umut oldu. Özel Tınaztepe Hastanesi Obezite Cerrahisi ve Metabolik Cerrahi Birimi Sorumlusu Op. Dr. Mehmet Deniz, “Obezite ve şeker hastalığı son derece kompleks ve birçok faktörün etkili olduğu hastalıklar. Tedavisinde de multidisipliner bir yaklaşım gerekir. Bu nedenle, biz obezite ve metabolik cerrahi birimini kurduk. Bölgemiz ve İzmir’de bir ilk olan metabolik cerrahi sempozyumunu düzenledik. Ege Bölgesi’nden birçok meslektaşımızın katılımı ile metabolik cerrahinin bilinirliğini artırdık. Hem meslektaşlarımız hem de hastalarımız için farkındalık oluşturduk” dedi.

HAZIRLIK SÜRECİ ÖNEMLİ

Obezite ve kontrolsüz şeker hastalığı ameliyatlarının en önemli basamağının hazırlık aşaması olduğunu vurgulayan Deniz, “Biz bütün hastalarımızı titizlikle tetkik ediyor, tüm sistemlerini gözden geçirip hazırlığımızı tamamlıyoruz. Birimimizde benimle birlikte endokrinoloğumuz, diyetisyenlerimiz, psikoloğumuz, anestezi ve yoğun bakım sorumlumuz, tüm hastalarımızı ameliyat öncesi değerlendiriyor ve gerekli tüm hazırlığı birlikte tamamlıyoruz. Hastamıza nasıl bir ameliyat önerdiğimiz aktarıyor ve ameliyat sonrası beklentilerimizi kendisine aktarıyoruz. Bu titiz hazırlık süreci önemli” diye konuştu.

DAHA RİSKLİ DEĞİL

Op. Dr. Mehmet Deniz, obezite ve metabolik cerrahinin, sanılanın aksine diğer ameliyatlardan daha riskli olmadığını kaydetti. Önemli olanın, başvurulan merkezin tecrübesi, hastanenin donanımı, kullanılan malzemenin kalitesi ve hastane personelinin konuya hakimiyeti olduğunu vurgulayan Deniz, şöyle devam etti:
“Hastanemiz, uluslararası akreditasyona sahip, kalitesi tescilli bir hastane. Ekibimiz, uzun süredir uyum içinde birlikte çalışıyor. Her hastanın birbirinden farklı özellikleri olması nedeniyle tek tip ameliyat önermiyor, her hasta için uygun ameliyat modelini uygulayabiliyoruz. Bu sayede ameliyat sonrası obezite cerrahisi ile obeziteden, metabolik cerrahi ile ise kontrolsüz şeker hastalığından hastalarımız yüksek başarı oranı ile kurtulabiliyorlar. Benim önerim, tüm obezite ve şeker hastalarının başvuracakları merkezde tüm bu özelliklerin mevcudiyetini sorgulamalarıdır.”

Yazının devamı...