(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Ömür Gedik" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Ömür Gedik" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Ömür Gedik

Sağlıkta şiddete hayır

26 Ocak 2017



Eğitim süresinin uzunluğu, zorlukları, direkt insan hayatıyla ilgili olması gibi pek çok açıdan diğer mesleklerden ayrılan doktorluk, artık tehlikeli meslek grubunda!
Evet, yanlış okumadınız, her geçen gün artan doktora şiddet vakaları, bu mesleği yapılmaz hale getirmek üzere.
İşte bu nedenle geçen gün Harbiye Hilton’da gerçekleşen buluşma büyük önem taşıyordu.
Bu özel buluşmada dizi yapımcıları, senaryo yazarları ve sağlık sektörünün önde gelen isimleri
bir araya geldi.
Türk Nöroşirürji Derneği Başkanı Prof. Dr. Talat Kırış önderliğinde yapılan toplantıda ilginç notlar aldım.
Talat Hoca son yıllarda sağlık sektörü çalışanlarına yönelik şiddetin giderek tırmandığına parmak bastı.
Ve tabii her şeyde olduğu gibi bu konuda da eğitimin öneminin altını çizdi.
İnsanlar ne görüyorsa onu taklit ediyor, halkın televizyon yoluyla eğitimi çok önemli.
Bu nedenle senaryo yazarlarından hastanelerde şiddeti körükleyecek değil, şiddete karşı mesajlar verecek sahneler yazmaları istendi.
Çünkü dizilerde doktora şiddet örnekleri verildiğinde, bu gerçek yaşamdakini tetikliyor.

Korkunç olaylar

Doktora şiddetin vardığı noktaları anlamanız açısından birkaç örnek yeterli olur sanırım. Aşağıdakiler şaşırtıcı, üzücü ve ne yazık ki hepsi de ülkemizde yakın zamanda yaşanmış olaylar.
Bir hasta, beyin kanaması sonrası ameliyata alınıyor. Anevrizma ameliyatı. Hastane bahçesinde 10-15 kalaşnikoflu adam dolaşıyor, “Hoca ameliyatı iyi yapar mı?” diye soruyorlar.
Doktor hastayı ameliyat edip bir yıl daha yaşatıyor. Bir yıl sonra öldüğünde ailesi doktoru hastane otoparkında onu niye daha fazla yaşatmadın diye öldürüyor.
Bir doktor, ruh sağlığı bozuk bir hasta tarafından öldürülüyor.
Genç bir adam, ölen dedesinden 500 TL bakım parası almaya devam edemediği için dedesinin doktorunu öldürüyor.

1111

Son iki yılda 38 bin sağlık çalışanı saldırıya uğramış.
Dahası şiddete uğrayanların çoğu bunu bildirmiyor, çoğu korkusundan ve daha fazla sorun açmamak için.
Beyaz Kod uygulamasını bir kenara not edin lütfen.
Bir sağlık çalışanı saldırıya uğrarsa 1111’i arayabiliyorsunuz.

Yasalar yetersiz

Biz hayvan hakları yasasındaki değişiklikleri beklerken, Meclis’ten yasa değişikliği bekleyen bir grup da doktorlarmış meğer.
Sağlık sektörüne yönelik şiddete karşı kanunda ek madde önergesi var. Avustralya’da hastanede şiddetin cezası 14 yıl hapse kadar uzanıyor. Bizde ise “saldır, bir şey olmaz”a giden bir yasa var. Eğer değişiklik yapılırsa yetersiz cezalar yerini daha caydırıcı olanlara bırakacak.
Haydi Meclis, bizi de gör artık, bekletme daha fazla.

Defansif tıp korkusu

Doktora şiddet böyle tırmanmaya devam ederse, yakında riskli vakaları ameliyat edecek doktor bulamayacağız. Şiddetin kaçınılmaz sonucu olarak defansif tıp gelişiyor çünkü.Özellikle riskli beyin ameliyatlarında doktorlar, hasta yakınlarının tepkilerinden korktuklarından hastaya dokunmaktan kaçınır hale geliyorlar.Zaten son zamanlarda kimse beyin cerrahı olmak bile istemiyormuş.Uzun lafın kısası, doktora şiddetin sonu aslında dönüp dolaşıp yatan hastayı ve yakınlarını vuracak gibi...

Gani Müjde’nin haklı isteği

Toplantıyı birlikte takip ettiğim Gani Müjde, diğer senaryo yazarları gibi, dizilere sağlık sektörüyle ilgili farkındalık yaratacak sahneler yazmaktan yanaydı.
Ama Gani bu konuda çok da haklı bir yardım talebinde bulundu.
Sağlık, hastane ve doktorlarla ilgili sahneleri yazarken senaristlerin danışacakları bir birim oluşturulmasını istedi.
Toplantıya katılan doktorlar bu konularla ilgili her türlü soruya cevap vermeye hazır olduklarını söylediler ama bence de Gani’nin dediği gibi, Türk Tabipler Birliği’nde bu konuya odaklı özel bir birim kurulmalı. Ve bu birim senaryo yazarlarıyla sıkı irtibat halinde olmalı.
“Cesur Yürek” dizisinde ameliyat yapan doktorlara silah çeken ve tehdit eden mafya babasının olduğu sahnelere benzer sahnelerin tekrarlanmaması adına bu gerekli.

Yazının devamı...

Bu filmi boykot ediyorum

24 Ocak 2017

Zor sahnelerde oynamak zorunda da değildir.
Zorlamayınız.
İte kaka, işkenceyle oynatılan köpeklerin olduğu filmleri de boykot ediniz.



Aynı Can Dostum (A Dog’s Purpose) gibi.
Hayvan hakları savunucusu sinema yazarı arkadaşım Ali Ulvi Uyanık da konuya dikkat çeken bir mail attı bana.
Filmi merakla beklediği halde, çekimlerde bir köpeğin akan suya ittirilerek istismar edildiğini gösteren videonun ardından, filmin yarınki basın gösterimine bile gitmeyeceğini söyledi.



Ben de aynısını yapacağım.
Bu cuma Türkiye’de gösterime girecek Can Dostum’a yurtdışında da büyük tepki var.
Boykot nedeniyle IMDb sitesinde filmin yıldızı 1 olarak sabitlendi. Ve sonrasında IMDb yıldızı kaldırdı; şu an film yıldızsız.
Film ekibi hakkında soruşturma başlatıldı ve hapis artı 10 bin dolar cezaya çarptırılmaları söz konusu.
Tabii ki onlara en büyük ceza bu filme bilet almamak olacak.
Ben Can Dostum’u izlemeyeceğim, size de tavsiyem ve ricam bu yönde.

WhatsApp adabı

 

Bip, bip, bip...
Yeter ama.
WhatsApp’ın da bir adabı, kuralı, oluru var.
Her kelimeyi yazdıktan sonra “gönder”e basar, cümleleri 8’e, 10’a bölüp yollarsanız, mesajlarınız sel gibi akıyor, etrafa sürekli bip sesli rahatsızlık vermiş oluyorsunuz.
Bir uygulama bedava diye bu kadar da hor kullanılmaz ama öyle değil mi?
Siz lütfen her mesaj ayrı paraymış gibi düşünün, toplu halde yazın, tek ses çıkarın.
Bir lafım da giderek çoğalan WhatsApp gruplarına; kişilere özelden yazmanız gerekenleri gruplara yazıp, konuyla alakasız insanların vaktinden, gözünden, dikkatinden çalmayın.

Geyiklere teklifim

Sevdiklerimi kıskanırım ama bilen bilir iş, para, mal, mülk konusunda hiç kıskanç değilimdir.
Ama arada çok kıskandığım işler oluyor işte.
Onur Baştürk’ün iki gündür keyifle okuduğum Finlandiya, Rovaniemi iş seyahati bunlardan biri oldu.
Özellikle Onur’un Instagram hikayelerinde de izlediğim, her şeyin kardan, buzdan olduğu Igloo restoranını görünce keşke ben de orada olsaydım dedim.
Husky ve Ren Geyiği kızaklarına nasıl yaklaşırdım bilemedim ama.
Geyiklere, husky’lere, biraz da siz kızağa binip dinlenin, ben sizi çekeyim deme ihtimalim yüksek.

Yazının devamı...

Ne kadar küfür etsek...

19 Ocak 2017

Sen küçücük, masum bir köpeğin kulaklarını nasıl kesersin?
Nasıl için sızlamaz?
Hayvancağız acıdan boynunu bükmüş.
Bir de fotoğrafını çekip sosyal medyadan paylaşmışlar.
Gerçi iyi ki paylaşmışlar, kim oldukları ortaya çıktı.
Çıktı da ne oldu diyeceksiniz...
Para verip kurtuldular yine ne yazık ki.
Ne bir hapis cezası, sonrasında ne bir tedavi!
Yarın öbür gün belki de bir insana kötülük yaparlar.
Ki genelde öyle oluyor.
Acı çektirmekten aldığı zevki tecavüze, kadına şiddete, insan dövmeye, işkence yapmaya hatta öldürmeye kadar götürüyor bunlar.
Ve ne yazık ki bunları daha işin başında caydıracak cezalarla ilgili kanun hâlâ Meclis’te onay bekliyor.
Soruyorum size, hayvan hakları yasası değişsin diye sürekli yazıyoruz, söylüyoruz, yalvarıyoruz hatta, daha ne yapalım?
Gidip Meclis’in önünde kendimizi yerden yere mi atalım!

Köpeğin kulağını neden kestiler?

Küçük köpeğin kulaklarını neden kestiler diye merak edeniniz vardır.
Kulak kesmek devede kulak aslında.
Asıl siz sonrasını dinleyin.
Köpeklerin kulaklarını o köpekleri dövüşlerde kullanmak için kesiyorlar.
Köpek dövüşü yasak olmasına rağmen arka sokaklarda, kapalı kapılar ardında halen yapılıyor.
Dövüşlerde kan revan içinde kalan köpeklerin bazıları sonradan antrenman köpeği olarak da kullanılıyor ve sürekli dayak ve işkenceye maruz kalıyor.
Yani, ne yazık ki, köpeğin kulaklarının kesilmesi ömür boyu sürecek işkencenin sadece başlangıcı.

Kanundan beklentilerimiz

Hayvan Hakları Kanunu değişikliği ile ilgili süreci HAÇİKO avukatı Serdar Uluç şöyle özetledi, aynen aktarıyorum:
“19 Haziran 2014 tarihli toplantıda HAÇİKO Derneği avukatı, Ankara Barosu Hayvan Hakları Komisyonu’nun yanında hazır bulundu.
Komisyonlarca kabul edilen teklifler tartışılmak ve kabul edilmek üzere Meclis Genel Kurulu’na sunulur. Şu anda Çevre Komisyonu’nda kabul edilen kanun teklifi, 19 Haziran 2014’ten beri Meclis’te görüşülmeyi beklemektedir.
Kanun teklifiyle olacak yeniliklerin başında hapis cezası geliyor.
Mevcut yasayla, hayvan öldürene, işkence edene, tecavüz edene, hayvan dövüştürene sadece ve sadece idari para cezası uygulanmaktadır.
Ancak komisyonca kabul edilen teklifle; bu eylemlere 3 aydan 3 yıla kadar değişen hapis cezaları öngörülmüştür. (Örnek; hayvan öldürme 4 ay–3 yıl, işkence 3 ay–2 yıl, cinsel ilişki 3 ay–2 yıl...)
Bizim de HAÇİKO olarak en çok şikayet ettiğimiz hususlardan biri budur. Gözümüzün önünde her gün hayvanlar öldürülüyor, işkenceye maruz kalıyor, tecavüze uğruyor ancak bu kişiler çok düşük meblağda idari para cezasıyla bu eylemlerinden sıyrılıyorlar.
Bu sebeple neredeyse her gün Veysel Eroğlu’na bu vahşetin görsellerini Twitter’dan ileterek kanunun ne zaman Meclis’e geleceğini soruyoruz. Henüz bir cevap alamadık.
Meclis’e sunulan diğer değişiklik talepleri arasında pet shop’larda hayvan satışının yasaklanması, yunus parklarının yenilerinin açılmasının engellenmesi ve hayvanların deneylerde kullanılmasının yasaklanması var.”

Yazının devamı...

O sirk artık olmayacak!

17 Ocak 2017

Dünyanın en büyük sirklerinden biri olan Ringling Bros. gösterilerini sonlandırma kararı aldı.
Yıllardır hayvan hakları derneklerinin saldırısına uğrayan sirkte hayvanlar eğitim ve şehirden şehire transferler sırasında zor koşullara ve işkenceye maruz kalıyordu.
Ringling Bros.’un 90’ların sonunda Mojave Çölü’nde yaptığı yolculuk sırasında bir aslan sıcak ve susuzluktan ölmüştü.
Hasta bir filin zorla gösteriye çıkarıldığı ortaya çıkmış ve bu olay onlara 20 bin dolar cezaya mal olmuştu. Ringling Bros., geçtiğimiz yılın mayıs ayında fillerin gösterilerine son verdi.
Bunu takip eden aylarda ise şirket, vahşi hayvanların gösteri yaptığı bu gezici sirkin tam 146 yılın sonunda, önümüzdeki mayısta perdesini sonsuza dek kapatacağını açıkladı.
Yetkililer bu kararı insanların eğlence anlayışlarının değişmesi sonucu bilet satışlarında meydana gelen azalmalara ve yüksek işletme giderlerine bağlıyor.
Çocukların sinema, televizyon ve video oyunlarıyla başka bir dünyaya geçtiğini ve bu tip gösterilere ilgi duymadıklarını söylüyor.
Diğer yanda ise sirklere azalan ilgide hayvan hakları derneklerinin bitip tükenmeyen protestolarının ve bilinçlendirme kampanyalarının etkisi büyük. Dünya hayvan hakları konusunda medeni bir yere doğru ilerliyor.
Çocukluğumuzun burunlarına halka takılıp oynatılan ayıları nasıl artık yoksa, inşallah yakın gelecekte hayvanların işkenceyle gösteri yapmaya zorlandığı sirkler ve su parkları da olmayacak.

Arabanızı yıkadınız mı?

Nusret’in fenomen olup, dünyaya yayılan tuzlama fotoğrafıyla sadece Nusret değil tuz da gündeme geldi.
Üç beyazdan (un, tuz, şeker) biri olan tuzun fazlasının kalp, damar, böbrek hastalıklarına yol açtığı, yani insan sağlığına fena halde zararlı olduğu biliniyor.
Ama tuzun tek zararı insanlara değil.
Nusret’in yemekleri tuzlaması bir yana, bir de karlı havalarda buzlanmaya karşı kamyonun arkasında yola tuz döktüğü, esprili bir caps’i var.
Buradan yola çıkarak söyleyeyim; sadece yemekteki değil yollara dökülen tuz da zararlı.
Hem yollara hem de arabalara.
Yolların kar kalktıktan sonra nasıl delik deşik olduğunu gördük.
Arabalar da aynı zararı gördü.
Arabaların motor, alt taban, jant ve lastiklerinin tuzdan gördüğü zararı aza indirgemek için mutlaka tazyikli suyla yıkanması gerekiyor.
Geçen gün bindiğim taksinin şoförü, arabasının alt kısımlarını tuzdan korumak için ziftlediğini söyledi. Arabanızı ziftlemediyseniz bir an önce özellikle alt kısmını iyice yıkayın derim.

La La Land için kamp

Altın Küreleri toplayıp, Oscar yolunda emin adımlarla ilerleyen La La Land’e giden herkesin kafasında aynı soru işareti var.
Ryan Gosling nasıl oluyor da hem oynuyor, hem dans ediyor, hem şarkı söylüyor hem de bu kadar iyi piyano çalıyor!
Çalışarak tabii ki.
Role gece gündüz hazırlanarak.
36 yaşındaki oyuncu çekimlere başlamadan üç ay önce kampa girip, haftanın altı günü ikişer saat piyano dersi almış.
Dans sahneleri için de üç ay her gün ünlü dans hocası Mandy Moore ile çalışmış.
Kendisinin müzikal geçmişi olduğunu da hatırlatmakta fayda var elbette.
Dört dörtlük oyunculuk işte böyle bir şey.
Ryan Gosling, En İyi Erkek Oyuncu dalında Altın Küre’yi aldı, Oscar’ı da alması işten bile değil.

Yazının devamı...

Ölümsüz Aşk

12 Ocak 2017

Ana haber bültenlerine kadar yansıdı bu ölümün ardından kendisinin yaşadıkları.

Yine aynı muhabbetler döndü.

Ülkede, dünyada o kadar ölüm, sorun varken bir köpeğin ölümü amma da büyütülmüştü!

Benim küçücük kalbinde kocaman bir sevgi barındıran kedim Kaliko’nun hayata acılı vedasından sonra yaşadıklarım ve Gökkuşağı Köprüsü’nde buluşacağımızı hayal ederek yazdığım “Ölümsüz Aşk” şarkısı da kimileri tarafından abartılı bir duygusallık olarak değerlendiriliyor.

İnsanın canı kadar sevdiği bir varlığı kaybetmesinin yaşattıklarını böyle bir sevgiyi bilmeyenler anlayamıyorlar.

Onlara şunu söylemek istiyorum.

Ölüm din, dil, ırk, tür tanımaz.

Her ölüm acıdır.

Gönülden, kalpten, ta derinden sevilen herkesin, her canlının ölümü acıtır.

Çok acıtır.

İşte o zamanlarda güzel anılar ve bir gün bir yerde tekrar kavuşma umudu ayakta tutar insanı.

Belki bir Gökkuşağı Köprüsü’nde.

“Ölümsüz Aşk”a inanmanız ve şarkıyı bu duygularla dinlemeniz dileğiyle.

 

HER İKİSİ DE İNSAN OLAMAZ

Ben bazı isimlerin, sıfatların kullanım şeklinden son derece rahatsızım.

Mesela herkese “insan” diyoruz.

Dememeliyiz!

Üsküdar’da kediler donmasın diye onlara ev yapıp sokak köşesine yerleştiren de “insan”, o evleri oraya getirenlere saldıran da “insan”.

Olmaz, kabul edemiyorum her ikisine de “insan” denilmesini.

Bu arada söküp atılan kedi evinin yerine Üsküdar Belediyesi dev bir kedi evi getirdi.

Ev değil villa gibi hem de.

Bu güzel hareketten ötürü belediyeyi tebrik ediyorum.

 

HADİ LA LA LAND’E

74. Altın Küre (Golden Globe) ödül töreni başlamadan Twitter’a yazdığım “La La Land alır” cümlesi gerçek oldu.

İki hafta önce Hürriyet Cumartesi ekine “Oscar’ı alacak filmdir kendisi. Müzikal, görsel ve duygusal anlamda hedefi tutturmak buna denir” diye de yazmıştım zaten.

İzlediğim andan beri favorim olan “La La Land”, Oscar’ın habercisi sayılan Altın Küre’den En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Kadın ve Erkek Oyuncu da dahil olmak üzere tam 7 ödülle döndü ve geceye damgasını vurdu.

İki haftadır izlemediyseniz, artık kaçacak yeriniz kalmadı.

Bu hafta Altın Küre, önümüzdeki günlerde Oscar adaylıkları ve Oscar’larla birlikte, zaten her ortamda bu film konuşulacak.

Ortak muhabbetlere Fransız kalmamak adına, hadi “La La Land”e...

 

MERYL STREEP’İ DİNLEYELİM

Altın Küre’nin cümlesi, muhteşem ve çok cesur bir konuşma yapan Meryl Streep’ten geldi: “Kırılan kalbini al ve onu sanata dönüştür.”

Kırılan kalpleri ile hayata küsmeye, oyundan çekilmeye ya da intikam alma adına başka kalpler kırmaya meyilli olan insanoğluna ne güzel bir iyileşme önerisi.

 

Yazının devamı...

Sokak hayvanıysan üşümeyeceksin!

9 Ocak 2017

Sen de atkı, bere, montla yaratılmadın, soğuğu görünce lahana gibi giyinme o zaman!   
Hatta sokakta yaşamayı dene, üşüyünce kaloriferinin yanına, şömine başına, sıcacık evine koşma...
Yapabiliyor musun!
Biz nasıl üşüyorsak sokaktaki kediler, köpekler, kuşlar da üşüyor, sevgili okurlar.
Ve özellikle yavru, hasta ve yaşlı olanlar sıklıkla beslenmediklerinde, sığınacak yer bulamadıklarında dondurucu soğuğa çok fazla dayanmıyor.
Bu yüzden korkunç hava koşullarında sokak hayvanlarını besleyelim, mümkünse geçici olarak evimize, apartmanımıza alalım diye çağrılarda bulunduk.
Ben üç kedi daha aldım eve, HAÇİKO derneği avukatı Serdar Uluç apartmana bir kedi aldı, HAÇİKO genel koordinatörü Okan Oflaz bir kedi misafir etti.
Cosmopolitan Genel Yayın Yönetmeni Özlem Kotan insta story’de paylaştı, kuşlar için makarna pişirdi, sokak kedilerine de yemek götürdü.
Soğukta donmasın diye mağazaya kedi aldığı için Oysho’yu protesto edenleri protesto eden hayvanseverler o kadar
fazlaydı ki.
Pelin Çift, Twitter hesabından kapıdan içeri alıp beslediği kedinin fotoğrafını paylaştı.
YAYSAT Avcılar baş bayii Murat Ülküer, gazete dağıtan kamyonlarına mama da yükledi ve sokak hayvanlarının beslenme noktalarına bıraktı.
Bakırköy Atrium AVM, sokak köpeklerine kartonlardan yatak yaptı, üzerlerini de örttü.
Müze gibiydi AVM’nin önü, fotoğraf çekip paylaşan paylaşana.
Güzel bir ülkede yaşıyoruz dedim tüm bunları görünce, umutlandım yine.

Ya belediyeler?

Kar kış kıyamette belediyelere çok iş düştü tabii.
Ama biz HAÇİKO olarak şunu da sorguladık... “Hizmetinizdeyiz, yolları açtık, tuzlama yaptık”la olmaz, “Sokak hayvanları için ne yapıyorsunuz?” dedik.
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, “Biz sıcacık evlerimizde otururken, sokaktaki canlar açlık, soğuk ve susuzlukla boğuşmakta, lütfen onlara yardım edelim” çağrısı yaparak, pek çok kişiye ve kuruma öncülük etti.
Belediye ekiplerinin sokak hayvanları için de çalışma yaptığını, sığınak ve mama sağladıklarını yazan belediyeler şunlar oldu:
İBB, Ataşehir, Avcılar, Bakırköy, Bayrampaşa, Beşiktaş, Beykoz, Beylikdüzü, Beyoğlu, Büyükçekmece, Çankaya, Esenler, Eyüp, Fatih, Gaziosmanpaşa, Kadıköy, Kartal, Küçükçekmece, Maltepe, Nilüfer, Şişli, Sarıyer, Sultangazi, Pendik, Tuzla, Ümraniye, Üsküdar...
Hepsinin çalışanlarına, emekçilerine ve başkanlarına teşekkür ediyorum.

Atatürk Üniversitesi’ne

Yukarıda okuduğunuz güzel şeyler olurken, maalesef bunlar da oldu.
Erzurum Atatürk Üniversitesi, koridorları kirletiyor dedikleri üç kediyi kent merkezinden 40 kilometre uzağa bıraktı.
Kedilere bakan Yrd. Doç. Dr. Abdulkerim Dinç, kedilerin eksi 30 derecede sokağa atılmasına tepki gösterdi.
Üniversite yetkilileri burayı okuyup insafa gelir, kedileri geri getirir ve fotoğraflarını atarlar belki bana.
Ben de bir teşekkür yazısı yazarım.
Bir şikayet daha: Alper Aslan’ın sokak hayvanlarına ayırdığı mamalar Ataşehir’de Güldehan Apartman’ın önünü temizleyen şahıs tarafından kaldırıldı.
Güldehan Apartmanı sakinlerine şimdi bir görev düşüyor.
Mama almak ve aynı görevliye o mamaları aldığı yere bırakmasını, biraz da hayvanları sevmesini söylemek!

Yazının devamı...

İzliyor, kaydediyorlar

5 Ocak 2017

Yoksa siz kapadığınızı sansanız bile sizi, yatak odanızı, oturma odanızı izliyor olabilirler.
George Orwell’in “1984” adlı romanının gerçekleştiğini gösteren, “izleniyor, kaydediliyoruz” temalı “Snowden” adlı film yarın vizyonda olacak.
Film, Amerikan hükümetinin terörü ve ulusal güvenliği öne sürerek kişilerin her türlü özeline girdiğini, telefon mesajlarından e-postalarına, sosyal medya hesaplarından bilgisayar kamerasına kadar her şeye ulaştığını 2013 yılında tüm dünyaya duyuran CIA çalışanı Edward Snowden’ın hayatından bir kesit sunuyor.
Oliver Stone imzalı “Snowden”da başrolü Joseph Gordon-Levitt oynuyor.
Şu anda Rusya’da yaşayan Snowden vatan haini ilan edilmiş ama aynı zamanda da bir kahramana dönüşmüştü.
Filmde yer alan bir cümle ilginç: “Küresel terörün cepheleri Irak veya Afganistan değildir, burası (Amerika), Londra, Berlin ve İstanbul’dur. Modern savaş alanı her yerde.”
Bir başka ilginç detay ise Amerika’nın dünya üzerinde ekonomik ve sosyal kontrolü sağlamak için terörü öne sürerek her yere sızdığını, tüm gizli bilgileri ele geçirip ülkelerin şirketlerini, hastanelerini, barajlarını bile kontrol altına aldığını anlatıyor olması.
Ve filmdeki bir ajan “insanlar özgürlüklerini değil, güvenli yaşamayı tercih edecekler” diyor!
Ne dersiniz, haklı mı?

Neden kırmızı alarm verildi?

Kızılay’ın paylaştığı “kırmızı alarm” uyarısını görünce herkes gibi ben de dikkat kesildim.
Neler olduğunu öğrenmek için Türk Kızılayı Yönetim Kurulu Üyesi Ercan Tan’ı aradım hemen.
Kırmızı alarmın nedeni 50-60 bin olması gereken kan stoğunun geçen hafta itibari ile 20 bine düşmesiymiş.
Havaların çok sıcak ve çok soğuk olduğu zamanlarda ve ramazan ayında kan bağışı konusunda sıkıntı yaşandığını öğrendim.
Geçtiğimiz haftalardaki soğuklar bu sıkıntının nedeniymiş.
Ama kırmızı alarmı duyan kan vermeye koşmuş, uzun kuyruklar oluşturmuşlar.
Ercan Tan’ın “biz zor anlarda böyle kenetlenen bir milletiz, kimse bu ülkeyi yıkamaz” demesi boşuna değil.
Kan veren herkese alkış.

Kadınlara çağrı

2016 yılında 2 milyon 143 bin ünite kan toplandı.
Bu yıl kan ihtiyacımız yaklaşık 2.5 milyon ünite.
Kan bağışı konusunda kadın bağışçı sayısı ne yazık ki istenilen düzeyde değil.
Toplam bağışçı sayısına göre kadınların oranının yüzde 12’de kalması üzücü.
Bu oranın gelişmiş ülkelerdeki gibi yüzde 30 ila 40’larda olması gerekiyor.
Bu açıdan bizim desteğimiz önemli.
Üstelik kan vermek hücrelerin yenilenmesi açısından kadın sağlığına da yararlı.

Kan vermenin faydaları

Bağışladığımız her kan üç can kurtarıyor.
Düzenli kan bağışı yapanların ise kalp krizi ve felç riski azalıyor.
Vücutta demir yükünün fazla olması kanser gelişimiyle ilişkili kimyasal reaksiyonları artırıyor, düzenli kan bağışı bunun da önüne geçiyor.
50 kilonun üzerinde sağlıklı tüm bireyler kan bağışçısı olabiliyormuş.
Erkekler yılda 4, kadınlar ise 3 kez kan bağışında bulunabilirmiş.
Kan verme işlemi, form doldurma, kayıt, muayene, kan verme ve dinlenme aşamaları ile sadece 30 dakikayı alıyor.
Ve en önemlisi bir bağışçının bağışladığı 1 ünite kan 3 kişiye hayat veriyor.
Hadi kan vermeye o zaman.
Size en yakın Kızılay kan merkezinin yerini www.kanver.org adresinden öğrenebilirsiniz.

Yazının devamı...

İki saat bile dayanamadı

3 Ocak 2017

Yeni yıl dileklerini söylemelerini istedim.
Yemin ediyorum, hiç abartmıyor, eklemiyor, çıkarmıyorum.
Tek bir kişi bile “para” demedi, “zengin olmak istiyorum” demedi, “ev” demedi, “araba” demedi, “kariyer” demedi, “iş” demedi, “başarı” demedi...
Herkesin, ama herkesin ortak yılbaşı dilinde “barış ve huzur” vardı.
Öyle bir 2016 geçirmiştik ki, 2017’den başka beklentimiz kalmamıştı.
2 saat bile dayanamadı 2017.
Yine yıkıldık, yine kahrolduk, yine mahvolduk.
Terör saldırısında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılara, yakınlarına ve güzel ülkeme de geçmiş olsun diyorum.
Bunu kaçıncı kez yaptığımı da hatırlamıyorum.
Sayamaz oldum çünkü artık.
Takatsiz kalmam bundan belki de.
Moralim o kadar bozuk, keyfim o kadar kaçık ki daha da ne diyebilirim bilmiyorum.
Yine de ısrarla, umutla “barış ve huzur” diyorum.
Ülkem insanının bunu hak ettiğine inanıyorum.

Bırakalım arasınlar

Pazar günü sokaklar, AVM’ler bomboştu.
Trafik yoktu.
İnsan yoktu.
Hayalet şehir gibiydi İstanbul.
En kalabalık yerler marketlerdi.
Mutfak için bir şeyler alıp bir an önce evlerine kaçmak için acele eden insanlarla doluydular.
Böyle yaşamayacağız tabii.
Yine çıkacağız, yine caddeleri, AVM’leri dolduracağız.
Ama bir farkla lütfen.
Bizi, ülkemizi, güvenliğimizi korumaya çalışan güvenlik güçlerine sorun çıkarmayıp, yardımcı olarak.
Bırakalım arasınlar her birimizi.
Durdursunlar, kimlik, ehliyet sorsunlar, çantamızı, bagajımızı arasınlar.
Üzülmeyelim, tepki göstermeyelim, sorun çıkarmayalım, tam tersine yardımcı olalım.
Hatta biz de gözümüzü dört açalım.
Kendimiz için, güvenliğimiz için, ülkemiz için.

Yazının devamı...