(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Rauf Tamer" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Rauf Tamer" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Rauf Tamer

8 Asker’e dair

28 Ocak 2017

ve siyasi sığınma hakkı istemişler.

Oysa Yunanistan da çok iyi biliyor ki, burada bir darbe girişimi olmuş... O askerler de

o girişime karışmışlar... Başarı sağlanamayınca da bir helikopter çalıp komşu ülkeye kaçmışlar.

Bunları niçin hâlâ iade etmiyor Yunanistan?

- Demokrasi için mi?

Yahu demokrasi katili o askerler.

Fakat Yunanistan darbesever bir ülkedir.

Darbecileri de sever.

Türkiye’nin güvenini kaybetmeyi göze alacak kadar önem verdi o darbeci 8 askere...

Alsın, kendi ordusuna katsın. Belki bir gün lazım olur.

 

İbret-i âlem

Beri tarafta...

Bizim başbakan haklı...

15 Temmuz’dan bu yana 6.5 ay geçti, henüz mahkeme kararı yok.

Halbuki o gün ne demiştik:

- Tek celsede.

Vazgeçtik tek celseden, ortada daha iddianameler yok. Yunanistan

bize o 8 askeri verirse, yargılanmaları 2018’de başlar mı acaba?

 

Hipokrat

Doktorlara şiddet en aşağılık suçlardan biridir.

Hayatını insanlığa adamış tıp adamlarımızla böyle mi ödeşecektik?

Ey hasta yakınları!..

Hipokrat Yemini’ne benzer bir başka yemin de, hastane kapısında size ettirmek lazım galiba.

 

Nesi gizli?

Meclis’teki müzekereler sırasında gizli oy zaten delindi.

Kürsüye gelen her konuşmacı, Anayasa değişikliğine evet ya da hayır oyu vereceğini, bağıra bağıra zaten ilan etti.

O yetmedi.

Şimdi de henüz referandum sürecini bile beklemeden, birileri evet - hayır diye

ortalara döküldü.

Yasa güya gizli oy emrediyor.

Yasa güya, milli iradeye ipotek konmasını yasaklıyor.

Peki ne bu?

PKK’nın silahla yaptığını biz kibarca yapıyoruz.

Şeffaf demokrasi.

Cici demoknasi

Yazının devamı...

Yine o kafa

27 Ocak 2017

Ama sıra oy sandığına geldi mi, halkın ne istediğine bakmazlar: “Halk bilmez, halk anlamaz, halk cahil.”

Seviyesizlik sergileyerek şöhrete ve servete ulaşanlar, şimdi halk’a seviyeli bir demokrasi telkin edecek kadar yükseklerde geziyorlar. Sanırsınız ki her biri

iyi eğitim almış, her biri iyi vatandaş, her biri sosyal insan... En mühimi de, sanırsınız ki her biri demokrasi aşığı.

 

Onların siyasi fikirlerine saygı göstermeye mecbursunuz. Ama aynı saygıyı onlardan beklemeyin.

İlle de onlar gibi düşünecek, onlar gibi konuşacak, onlar gibi oy kullanacaksınız. Eğer öyle yapmazsanız faşistsiniz, komünistsiniz, diktacısınız, yandaşsınız, yoldaşsınız...

Eğer darbeciyseniz de ille de “bizim cuntadan olacaksınız.”

Anlaşıldı mı?

 

Şimdi referandum sürecinde, size inanılmaz bir baskı uygulanacak. İradenize ipotek konacak. Evetçiler sizi bir tarafa sürükleyecek, hayırcılar öbür tarafa.

Zaman zaman tehdit ve şantaj.

Bazen aşağılama ve hakaret.

Ne bu?

Adı millete gitmek, millete sormak.

 

Durum budur.

Ey millet!

“Siyasi tercihime karışma” diye bağırmaya senin hakkın yok.

Sen, vesayet altındasın. Evinin kapısına kadar dayanıp, seni taciz bile edecekler, siyasi tercihini değiştir diye.

Hem de buna halk oylaması diyecekler.

Hepi topu 1 oy’un var zaten.

Ver kurtul birader.

Ver kurtul.

 

Not: Yine de siz, parmak hesabı yapmaya devam ediniz... Ama evet oylarını hesaplayarak değil... Önce hayır oylarını hesaplarsanız, denklemi daha kolay çözersiniz.

Yazının devamı...

Sadede gelin

26 Ocak 2017

Referandumda ne demokrasi oylanacak, ne rejim, ne de sistem...

Oylanacak olan, ne anayasadır, ne laiklik, ne de diktatörlük.

Meydanlara inip millete ne anlatırsanız anlatın.

Onun vereceği cevap:

- Tayyip’e evet.

- Tayyip’e hayır.

 

Çünkü iş, referandumdan çıkmış, genel seçime dönmüştür.

Yahut döndürülmüştür.

Dolayısıyla da Tayyip Erdoğan’ın şahsına endekslenmiştir.

- Erdoğan’a evet / hayır.

İktidar kanadının tam da istediği budur.

 

Hele bir de HDP, meydanlara çıkıp “hayır” kampanyası yaparsa... Hele bir de Apo’nun posterleriyle mitingler düzenlerse, işte o zaman iktidarın keyfine diyecek olmaz... Çift kaymaklı kadayıf.

- Erdoğan’a evet / hayır.

Yahu 13 kere denenmiş, boş bir ezber bu.

Her seferinde de hezimet.

- Efendim seçim değil bu, referandum.

İstediğin kadar bağır.

Alacağın cevap bellidir:

- Erdoğan’a evet  / hayır

Halk’ın anladığı budur.

 

Siz hâlâ anket mi yaptırıyorsunuz? Anayasa, babayasa, rejim, sistem falan... Cart curt.

Güldürmeyin milleti.

4’te 2’yle şu olur, 3’te 2’yle bu olur, efendim güvenoyu yoktur, gensoru kalkmıştır...

Nefes tüketmeyin.

Sadede gelin.

 

Numan Kurtulmuş’a not:

Beyefendi... Sözlerinizi hiç kimse anlamadı. Sadece 1 kişi anladı.

O da yanlış anladı.

Halbuki mükemmel bir Türkçeniz var. Niye Türkçe konuşmuyorsunuz?

Yazının devamı...

Diz çökmek mi?

25 Ocak 2017

Ve kaçıncı defa?

Yetkili ağızlar sürekli olarak bunu söylüyorlar:

- Terör karşısında diz çökmeyecekmişiz!

Terör karşısında hangi devlet diz çökmüş ki Türk Devleti diz çöksün?

Böyle bir ihtimal mi var?

Mümkün mü?

Terörizme pâye vermek değil mi bu?

***

Deseler ki...

Terörü destekleyen devletleri kastederek...

Mesela: (atıyorum)

- Amerika, Belçika ve Almanya’nın karşısında diz çökmeyeceğiz.

Yahut:

- Üzerimize cihan gelse diz çökmeyeceğiz.

Eh, bunu anlarım.

Tarih boyu böyle olmuştur.

***

Fakat, karşısında diz çökmekten bahsettikleri, bizatihi terördür.

Telâffuzu bile tuhaf değil mi?

Terör kim oluyormuş ki bir devlete - hem de

TürkDevleti’ne - diz çöktürecek?

Dil sürçmesinden çıktı bu iş...

Ağız alışkanlığı haline geldi.

***

Niçin?

Teröre meydan okumak içinse...

Böyle meydan okunmaz.

Bu üslup, teröre ancak moral verir... Milletin kararlı duruşunu da bozar.

Çok şükür, henüz böyle birşey yok ama hergün bu lafı tekrarlarsanız, milletin motivasyonuyla oynarsınız.

Diz çökmek de nereden geldi aklınıza?

Başka laf mı yok?

 

Taciz

Metrobüste, şırıngayı yan koltuktaki gence batıran kadın, meğer hemşireymiş.

Ama üstünde şırınganın ne işi var?

Bence çuvaldızdır o.

İğneyi kendine, çuvaldızı erkeğe batırarak uçan tekme’ye misilleme mi yaptı acaba?

Muzip bir hemşireye benziyor.

Yazının devamı...

Takvim yaprakları

24 Ocak 2017

Demirel, Ecevit, Türkeş, Erbakan dahil, yasaklı siyasetçiler için yapılan bir referandum.

“Hakları iade edilsin mi, edilmesin mi” diye ayıplı bir soru soruluyordu millete...

Evet mi, Hayır mı?

***

Evetçiler, kampanyada sürekli olarak şunu işledi:

- Ey millet! Seçim sandığı değil bu... Seçim sandığında git yine istediğin partiye oy ver... Ama önce benim el ve ayaklarımdaki şu zinciri çöz... Bana siyasi haklarımı ver.

Masum bir istekti bu.

Epey taraftar buldu.

Ve kılpayıyla da olsa, sandıktan “evet” çıktı... Özal da fazla yüklenmedi galiba.

Her neyse.

***

Niye yazıyorum?

Şimdi referandum olacak ya.

Evetçiler ve Hayırcılar,

ne tür sloganlar üretecekler, merakla bekliyorum.

Yukarıda anlattığım referandum, şimdiye kadar yapılanların

en çetiniydi. Fifti fifti bitti...

Son dakikaya kadar bekledik. Hatta sabahladık.

Düşünün ki neticeyi

gümrükteki oylar belirledi.

***

Dediğim gibi...

Ayıplı bir soruydu.

Hakkın teslimi hiç sorulur mu?

“Bu insanlara siyasi haklarını iade edelim mi etmeyelim mi” diye sormak

hiç yakışık alır mı?

Bakalım, Nisan’da yapılacak olan referandumda soruyu nasıl soracaklar?

Sorunun şekli çok mühimdir.

Yazının devamı...

Sonu ne olur?

23 Ocak 2017

- Evet mi, hayır mı?

Evet derse ne olur, hayır derse ne olur?

Efendim, evet derse sistem değişir, hayır derse mevcut sistem aynen devam eder.

- Hepsi bu mu?

O kadarcık mı?

Mümkün mü?

***

Göreceksiniz... Birileri ağır fatura ödeyecek.

Kaybeden taraf hiç birşey olmamış gibi davranabilir mi?

O davransa bile, mahalle rahat bırakır mı?

Belli ki siyaset sahnesinde büyük bir tasfiye başlayacak.

***

İki taraf da iddialı.

İki taraf da müthiş mücadele verdi.

Daha da verecek:

- “Ne pahasına olursa olsun.”

 Öyle mi?

Madem öyle, kaybetmenin bir bedeli yok mu?

Ne yapalım?

Hayatını, mesleğini

ve bütün kariyerini

kumar masasına yatırıp da sonuca katlanmamak

olur mu?

***

Keşke iş bu noktaya gelmeseydi. Ne yazık ki mesele ölüm - kalım meselesi haline geldi. Veya getirildi. İnfaz görevi de millete verildi.

Sanki Türkiye’nin sonu oylanıyor.

- Yazı mı, tura mı?

***

Olmaz böyle şey.

Hiçbir sistem Türkiye’yi sonlandıramaz. Buna kimsenin gücü yetmez. İster başkanlık sistemi gelsin, ister parlamenter sistem devam etsin, Büyük Türkiye hedefini kimse engelleyemez.

Ama bu işi ya herru ya merru noktasına getirenler mutlaka tasfiye olur... O kadar.

Yazının devamı...

Pazar Kahvesi

22 Ocak 2017

İster misiniz, kapitalist rejimi savunmak, sonunda Çin ve Rusya’ya nasip olsun.

-Ha gayret.

***

Yemin töreni devam ederken, sokaklardaki görüntülerden “endişe duyduk.”

Obama yönetimi, bizdeki olaylara bakıp bakıp hep endişe duyardı ya... Biz de öyle olduk.

Demokrasi böyle bir şey.

***

Her neyse.

Oraya takılıp kalmayalım.

Olur böyle şeyler.

Türkiye dahil her ülkede olur.

Demokrasiye sığınarak, demokrasi protesto edilir.

Amerika’daki vandalların yaptığı da bu işte.

***

Dönelim biz Trump’a.

“Değişik bir Başkan olacağı” anlaşılıyor.

Belki sistemi değiştirmeyecek.

Rejimi de değiştirmeyecek.

Ama bir şeyi değiştirecek:

-Düzeni değiştirecek.

Demek istediği budur.

Yapabilirse harika.

En azından:

-Düzene çekidüzen.

***

Ciddi bir iştir.

Bizde de düzeni değiştirmek isteyen iyi niyetli siyasetçiler gelmiştir ama düzen değil, kendileri değişmiştir.

Trump kararlı görünüyor.

Washington Sosyetesi’nden başlayarak, fuzuli şagilleri dağıtacağa benzer. Başarırsa

bu bile devrim sayılır.

Not:

Trump dedi ki:

“Mevcut ittifakları güçlendireceğiz, ayrıca yeni ittifaklar arayacağız.”

Bizim Binali Bey’in “dostlarımızı çoğaltacağız, düşmanlarımızı azaltacağız” söyleminden ilham aldıysa, telif hakkı isteriz.

Yazının devamı...

Çömlek patladı

21 Ocak 2017

Müsamere bittiyse bile tek adam - çok adam tartışmaları bitmiyor.

Hele 1950 öncesine atıf yapanlar “ama siz de kızılderilileri öldürmüştünüz” diyerek kendilerini savunuyorlar.

Ne kadar yanlış.

***

İlle 1950 öncesine vuracaksınız, Kurtuluş Savaşı kahramanlarını rencide ederek değil, başka yerden vurun.

Mesela...

Varlık vergisi’nden girin, tehcir’den çıkın.

Açık oy’dan girin, gizli tasnif’ten çıkın.

Onu da yapmayın yahu.

Geriye dönmeyin.

***

Çirkin şeyler oldu.

O hengamede -kim sebebiyet verdiyse verdi- MHP en hassas yerinden vuruldu. “3-5 Bakanlık vererek” tavlanacak bir parti değil o...

Öyle olsaydı, Devlet Bahçeli 7 Haziran’ı takiben Başbakanlık teklifini kabul ederdi.

Şimdi birileri karanlıkta göz kırpmış olsa bile, MHP onu da fark ederdi.

Unutmayın.

MHP, 2002’de (3 Kasım) iktidar koltuğunu gözden çıkararak meclisi erken seçime sürüklemiş bir partidir.

***

Kaldı ki...

Sistem değişirse, parlamento dışından herkes Bakan olabilecek. İster MHP’li olsun, ister CHP eğilimli... Mesela, Cumhurbaşkanı isterse Leyla Zana’yı “Doğu’yu Kalkındırma Bakanı” bile yapabilir. Acun’u Spor Bakanı... Rıdvan’ı Futbol Federasyonu Başkanı... vs...

Anlatabildim mi?

Yazının devamı...