(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Ateş Bakan" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Ateş Bakan" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Ateş Bakan

Ateş Bakan

Haftanın artisti
20 Aralık 2016

O haftanın, en güzel golü, en iyi oyuncusu, haftanın takımı seçilir...

 

Ben bir kategori daha koymak istiyorum;

 

“Haftanın artistini” seçelim…

 

Televizyonda yapılsa çok daha iyi olur…

 

Filmi koyar, defalarca seyrederiz…

 

***

 

Nasıl yapacağız?

 

Hakemi en iyi kandıran veya kandırmaya çalışan, futbolcuyu, seçeceğiz!

 

Yani haftanın emek hırsızı da diyebilirsiniz buna…

 

Neden yapacağız?

 

Top taca çıkıyor, yakındaki bütün oyuncular, elleri ile kendilerinin atacağını iddia ediyor…

 

Hatta bariz biçimde kendinden çıktığını bilen futbolcu bile;

 

 “Rakipten çıktı” diyor…

 

Bir duran topta, hücum takımından 3-5 oyuncu yerde…

 

Sanırsınız, birileri taradı onları…

 

Hakemin 10 tane gözü olsa, yakalayamaz bunları…

 

İşin özünde yalan yapmak var ise,

 

Bunun bedeli de yok ise;

 

Ligdeki bütün futbolcular, yalan yapmaya başlayacak…

 

Onları izleyen çocuklarımız da, bunları örnek alacak…

 

***

 

Minik çocukların idman yaptığı bir maçı izliyorum… Yanımda, çocukların anne ve babaları var…

 

Bakıyorum bir ikili mücadele sonunda kaybeden çocuk, çığlıklar ile yerde kıvranmaya başlıyor…

 

Anne, baba telaş içinde…

 

Maçın hakemi –antrenörleri- alışmış; gayet sakin gidiyor çocuğun yanına, “kalk” diyor.

 

Çocuk zıpkın gibi kalkıp, başlıyor koşmaya…

 

İşte bunu(!) öğreniyor çocuklar…

Oysa biz onlara, “top benden çıktı” demeyi öğrensinler diye spor okuluna gönderiyoruz…

Ancak onlar, maçları, televizyondan izliyorlar…

İzinizden gidiyorlar(!)

 

***

Moussa Sow, penaltı kazanmak için kendini yere bıraktı…

Hakem Fırat Aydınus oralı bile olmadı… Sow, Aydınus’u kandıramadı…

Yazımın yanlış anlaşılmaması için Fenerbahçe-Gençlerbirliği maçını, bu örneği bulabilmek amacı ile izledim…

Mustafa Yumlu, geçen hafta Adanaspor’u yaktı…

Bir meslektaşını oyundan attırdı ve takımına bir penaltı kazandırdı…

Bu hafta baktım bir duran topta, durduğu yerden kendisine kambur yapılmış havası vererek zıplıyor ve kendini yere bırakıyor…

Neyse ki hakem, kanmadı.

Ancak kanabilir…

Çünkü denemenin bedeli yok…

Sahada yok, saha dışında olmalı…

 

Kimsenin yüzüne bakamamalı…

 

Oysa giderek kanıksamaya, oyunun kuralları gibi görmeye başladık bunları…

 

***

 

Cenk Tosun, ceza alanında bıraktı kendini yere…

 

Kıvranıyor…

 

Ağır çekimde bakıyoruz… Rakip dokunmamış bile…

 

Nasıl çözeceğiz, bu “hakemi kandırmaya yönelik” hareketleri?

 

Federasyon, videodan izleyip cezalandırabilir…

 

Yapmıyor ise;

 

Biz teşhir edelim…

 

Her hafta, “haftanın artistik” hareketlerini seçelim.

 

Oylama yapalım ve derecelendirelim…

 

Televizyonda defalarca gösterip, ayıplayalım…

 

Ben yapacağım; ancak adaletli olamam, tüm maçları izleyemiyorum…

 

Elimde, tekrar tekrar izleyecek videolar yok…

 

Öneriyorum;

 

Yayıncı kuruluş veya bir elinde maç filimler olan bir başka kuruluş, bunu yapsın…

 

Geniş bir jüri kurup, adayları tespit etsin…

 

Defalarca televizyonda yayınlasın… Adaylar arasındaki seçiminde, halka oylatsın… Sosyal medyada oylayalım…

 

İnanın, izlenme rekoru kırar...

 

Program, 10 numara iş yapar…

 

Başka türlü, oyunun kendisi “yalan” olacak…

Yazının devamı...
Mahcup bir iddianame, sessizce…
15 Aralık 2016

Ne; Yanar toplu, “son dakika” anonsları…

 

Ne; “Futbolun Ergenekon’u fos çıktı”, manşetleri

 

Ne; Televizyon altından defalarca geçen kocaman yazılar…

 

Ne spor programlarında bir haber(!)

 

Sessiz ama mahcup bir iddianame kabul oldu…

 

***

 

5 yıl önceki iddia makamı, sanık sandalyesine oturdu…

 

Sanık olanlar ise iddia makamı oldu…

 

Yıllarca mahpus yatanları mağdur; Yatıranları, sanık yapan bir iddianame sessizce kabul oldu…

 

İçeride yatan 91 kişinin mağdur; Onların hayatının kararmasına neden olan 108 kişinin sanık olduğu bir iddianame…

 

Sessizce ve oldukça mahcup bir şekilde kabul edildi…

 

Görmemeye çalışarak, yazmak zorunda kaldığımız bir iddianame…

 

***

 

Okurken dikkatli olun! 

 

Adı üzerinde sadece bir iddia…

 

Gizli bir tanığın ifadelerinden;

 

Komployu kuran beyin takımı;

 

Hayatımızı değiştiren, insanların yaşamlarını karartan, emeklerine leke süren, futbolculuk ve antrenörlük hayatını bitiren, adı geçen kulüplerin hisse senetlerini yerle bir eden, Avrupa’ya gitmelerine engel olan, 3 Temmuzu organize ediyorlar…

 

 

Mekân: Zaman gazetesi…

 

Katılanlar:

 

İlhan İşbilen; Zaman gazetesi eski genel müdürü-eski milletvekili-şimdi FETÖ davasından tutuklu.

 

Şerifi Ali Tekalan; Fatih Üniversitesi eski rektörü. Yurt dışında.

 

Suat Yıldırım: Eski Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı. Yurt dışında.

 

Ekrem Dumanlı: Eski Zaman gazetesinin genel yayın müdürü. Yurt dışında

 

Hidayet Karaca: Samanyolu televizyonu genel koordinatörü. Tutuklu olarak yargılanıyor

 

M.Ali Şengül: Samsunlu hoca adıyla biliniyor. Yurt dışında.

 

FETÖ davasının üst düzey “imamları” olarak bilinen bir kadro…

 

***

 

Konuşmadan bir özet;

 

İlhan İşbilen;

 

"Toplantıda ana konunun, kulüplere yönelik bir operasyon yapılacağı ve bunun merkezinin, Fenerbahçe olacağı söylendi. 'Bu yapılacak olanın bizim tarafımızdan yapılacağını, kamuoyu söyleyecektir. (Bunu da cemaat yaptırdı) diye bir savunma geliştireceklerdir. Bu da bizim aleyhimize olabilir. Bunun önlemini almak gerekir.'

 

Şerif Tekalan;

 

“Emniyetteki arkadaşlara söyleyelim. Şike yasası çıkıncaya kadar bir şablon oluştursunlar ve bu kişiler hakkında önleme dinlemesi yapsınlar ki, her şey önümüzde hazır dursun. Emniyet somut belgelerle bunu ortaya koyar, biz de televizyon ve gazetemize anında servis edersek ve hatta operasyon yapılacak kulüplerin “karşısındakiler de”, destekler ise, daha da etkili olur.'

 

***

 

Unutmayalım, benzer bir hataya düşmeyelim…

 

Bu kabul olmuş bir iddianame…

 

Ancak görmemezlikten de gelmeyelim…

 

***

 

Herhalde buradaki sihirli sözcük;

 

 

“Ve hatta operasyon yapılacak kulüplerin karşısındakiler de destekler ise” oldu...

 

Müthiş bir destek buldu(?)

 

Sadece rakiplerden değil!

 

Elinde kalem, ağzında mikrofon olan herkesten(?)

 

Reyting, oldu. Şan oldu, şöhret oldu…

 

Dile kolay; 27 günde tam 26.500 kez haber yapılmış…

 

Yıllarca,-sakın abarttığımı sanmayın- televizyonlarda spor programlarına ana ve tek konu oldu(!)

 

****

 

Şimdi kolay değil arkadaşlar…

 

İddianamede; “eskiden yatıranlar, şimdi yatsın” diyor ama

 

Bu haberleri yapalar, aynı adamlar(?)

 

Kalemi tutanlarda, mikrofona konuşanlarda aynı(?)

 

Onlar ise mahcup…

 

Onlar sessiz…

 

Aman düzelteyim… Sadece bu konuda, sesiz…

 

Zor geliyor, “pardon, yanılmışız” demek…

 

***

 

Yukarıda yazdığım gizli bir tanığın ifadesiydi…

 

Bir de mağdurların ıslak imzalı ifadeleri var…

 

Birçoğuna;

 

“Ver Aziz Yıldırım’ı, al özgürlüğünü” denmiş(!)

 

21. Yüzyılda ve bizim ülkemizde(?)

 

Birçok sanığa, cemaate yakın avukatlar gitmiş;

 

“Ver parayı, çık dışarı” demişler…

 

Çıkanlar olmuş(?)

 

Hem de hepimizin bildiği, tanıdığımız insanlar…

 

21. Yüzyılda ve bizim ülkemizde(?)

 

Bunlarda haber…

 

Gazeteci sayılmam ama bana göre epeyce bir haber…

 

Bunları da, yazmak lazım(!)

 

****

 

İlk iddianame 10.000 sayfaydı…

 

Okumuştum…

 

“Görev icabı” veya “deli” olduğum için değil;

 

“Örgüt” diyordu, alerjim vardır, okudum…

 

Şimdiki 434 sayfa…

 

Bunu da, okudum…

 

Bu kez mecburdum… Hafiften taraftım… En azından yakın çevrem nezdinde…

 

Okudum, kanaatim;

 

Bu iddianamenin kendisi de, mahcup ve çekingen…

 

***

 

1990 yılında başlıyor…

 

Adlarını şimdi yazmanın anlamı yok; Bilinen eski futbolcuların, Gülen ile toplantılarını anlatıyor…

 

2009 yılında tezgâhlanmaya başlayan, “3 Temmuz” operasyonuna atlıyor…

 

Ortası boş…

 

Umuyorum, dolacaktır elbet…

 

Geçekten merak ediyorum;

 

Hâkimi, savcısı, emniyet müdürü, generali, amirali, gazetesi, televizyonu olan bu örgüt,

 

Ülkede, darbe yapmaya teşebbüs edecek bu örgüt,

 

Ülkemizdeki tüm sınavlarda, gözümüzün içine baka baka hile yaparak, gençliğimizin, geleceğini karartan bu örgüt…

 

20 yılda ne yaptı?

 

Boş mu geçti?

 

***

 

Benim işim spor; Çok merak ediyorum ama ben gerisine karışamam…

 

Düşünürüm ama yazmam…

 

Dünya kupasında üçüncü olan takımımızın aldığı primden, pay alan bu örgüt,

 

3. Ligde antrenör atamasını yapan bu örgüt;

 

Ne yaptı?

 

20 yıl boyunca; Sadece, 3 Temmuz’u mu planladı?

 

Bu sorumda, çok samimiyim…

 

Bunun rengi yok arkadaşlar!

 

Takımı da yok, siyaseti de!

 

Kaçanların, kaçması ile;

 

Yakalananların mahkûm olması ile çözülmez bu işler!

 

Öğrenmek zorundayız neler olduğunu…

 

Onu öğreneceğiz ki, nerede hata yaptığımızı anlayalım.

 

Ve bir daha yapamayalım!

 

***

 

“Sözde şike” davası, kamuoyunundu(!)

 

Bilerek veya bilmeyerek, duhul olmuştuk hepimiz…

 

Maalesef ki bu dava, sadece ve sadece geçmişin mağdurlarının(!)

 

Bir de, savcımızın…

 

Oysaki bir önceki davanın, bugün ‘mahcup ve sessiz olan binlerce savcısı(!)’ vardı…

 

Sadece yargılananları hapsederek, çözemeyiz böyle!

 

Nerede yanlış yaptık? Teker, teker bulmalıyız…

 

Nerede kimin hakkını yedik? Korkmadan aramalıyız?

 

Temizlenemeyiz böyle! 

 

Yazının devamı...
Gün karanlıktı…
12 Aralık 2016

Çünkü gün karanlıktı…

 

“Nasılsın” diyen olmadı, çünkü “iyi değildik”…

 

Minibüsler, minibüs caddesinde kornalarını çalmadan topladılar müşterilerini…

 

Balıkçılar, “taze balık” diye bağırmadan sessizce sattı balığını…

 

Kimse emniyet şeridinden arabasını sürmedi…

 

Kimseler “aptal” bir şey yüzünden kavga etmedi…

 

Sesini yükseltmedi…

 

Bu sabah alacaklı, parasını istemeye utandı…

 

Noel ağaçlarındaki süslemeler söküldü…

 

Bu sabah İstanbul çok sessizdi…

 

Sessizce uğurladık vatandaşlarımızı…

 

Resimlerine baktık, içimiz yandı…

 

Gözümüzden akan bir damla yaş ile yumruğumuzu sıktık…

 

Hep birlikte yumruk gibi olduk…

 

****

 

Sakın elinizi gevşetmeyin çocuklar…

 

Sakın o sıkılı yumruğunuzu rakibinize, yakınınıza, vurmayın çocuklar…

 

Sakın bu işlerin faturasını “en beğenmediğiniz kişilere” çıkarmaya kalkmayın çocuklar…

 

Bu ülke coğrafyasında yaşayan bir kişinin bile dişini ağrıtanın, suratını dağıtana kadar eliniz gevşetmeyin çocuklar…

 

***

 

Ülkenin içinde “cansız” bombalar patlatılıyor…

 

Kim olduğunu bilmedikleri, canlara kıyıyorlar…

 

Adını bilmediğimiz, adını koymaya bile korktuğumuz güçler, “canlı bomba” adında, “cansız bombalar” bulmuşlar…

 

Daha önce hiç rastlanmamış bir şekilde teker teker patlatıyorlar…

 

Korkak, haince ve acımasızca saldırıyorlar…

 

Karmaşa çıkarmak veya yıldırmak için çocuklarımıza kıyıyorlar…

 

Sıktığımız yumruğu gevşetmemek gerekiyor…

 

Bir yumruk gibi olabilmek gerekiyor…

 

****

 

Bu sabah bir cenaze eviydi, İstanbul…

 

Formasının rengine, diline, dinine, cinsiyetine bakmadan arkadaşlarımızı toprağa yolcu ettik...

 

79 milyon, bombaları patlatanları, patlatmaya yemin ettik…

Yazının devamı...
Sevdik sizi…
9 Aralık 2016

Obradovic ve Advocaat ustalar, bize keyifli bir gece yaşattılar…

 

Basket takımımızın bu haftaki rakibi, futbol takımıydı…

 

Obradovic ile üç gün önce üç yıllık sözleşme yenilenmiş hepimiz mutlu olmuştuk...

 

Şükranlarımızı sunmak için ilk buluşmayı bekliyorduk…

 

Ama…

 

İşte “ama” bölümü, çok önemli;

 

O gün aynı saatte futbol takımı, Feyenoord ile tarihi bir maça çıkıyordu…

 

Tur atlayanın belli olacağı son maça…

 

Maçı da, hepimizin evinde olan, TRT veriyordu…

 

Evde oturup, kahvemizi içerken, her iki maçı bir arada seyretmek mümkün iken, Ataşehir’deki maça kaç kişinin geleceği, geleceğimiz için çok önemliydi

 

“Obradovic ile üç yıl daha” yazısını yazan ben bile tereddüt içinde Ataşehir’in yolunu tuttum…

 

***

 

Maç öncesi, sürekli gittiğimiz mekânda bir tane “sarı laci” yoktu(!)

 

Mekân sahibi, basket takımının maç programını takvime yazmış, dükkânın kirasını ona göre ayarlamıştı… (Büyük ustanın söylediği gibi, memlekette, berekettir, Fener)

 

Beni görünce merak içinde, “neden gelmediler?” diye sordu…

 

----- “TRT de futbol takımının çok önemli bir maçı var” dedim…

 

Şenol Güneş gibi programı yapanlara, söylendi…

 

***

 

Hesap yapıyorum; Orantı kuruyorum

 

Her zamanki bizim ekip, 10 kişi; bugün, 1.

 

Genelde, mekânda toplam maça giden sayısı: 35-40, bugün yalnız ben…

 

“Eyvah, hocamıza mahcup olacağız” dedim…

 

Salona geldiğimde, bir de baktım ki;

 

 “Yalnız değilim…”

 

Her zamanki değil ama yine de, dolmuş salon…

 

Belli ki, Fenerbahçe basketbol takımının kendisine özgün bir taraftarı olmuş…

 

Emeği geçenleri kutlamak lazım…

 

Takım da hakkını verdi…

 

Maçı başından sonuna önde götürdü, bizi fazla bir heyecana sürüklemeden aldı maçı…

 

Benim adamım, Kalinic…

 

Obradovic’den sonra gözüm hep onun üstünde…

 

Defansta her deliği kapıyor…

 

O girdiği anda takımın enerjisi yükseliyor…

 

Sinerji yaratıyor…

 

1-2-3-4 hatta gerekirse, 5 numara bile tutuyor…

 

Bu yıl kendine güvenli de oynuyor…

 

***

 

Maçı izlerken elbette ellerde telefon, aklımızın bir yanı da, Hollanda da idi…

 

Bir anda cılız bir gol sesi… Arkasından salonu kaplayan bir coşku…

 

Sow’un alıştığımız golü…

 

Keyfimize, keyif kattı…

 

Fenerbahçe, Manchester United ve Feyenoord’un bulunduğu, Şampiyonlar Ligi ayarında bir guruptan lider olarak çıktı…

 

Tam 13 puan topladı…

 

Dick Advocaat hocayı, tebrik etmenin zamanıdır…

 

Kendi başlamadığı sezonun merdivenlerini, ağır, ağır çıkarak takımı zirveye taşıyor…

 

Futbolcuların bireysel kapasiteleri yükseliyor…

 

Basın toplantılarında ise tam bir ders veriyor…

 

Hiçbirimizin yapmadığı kadar açık bir dil ile takımını eleştiriyor…

 

Ben de ustaların bize sunduğu bu keyifli gecenin sonunda diyorum ki;

 

Kendisi de arzulu ise bir üç yıllık sözleşmede,  Advocaat ile yapalım

Yazının devamı...
Obra Reis ile üç yıl daha!
8 Aralık 2016

En az üç yıl, heyecan demek…

 

Ataşehir yolarında geçecek, üç yıl demektir…

 

Sözüm vardı;

 

“10 yıllık sözleşme yapın, 10 yıllık kombine alalım” demiştim…

 

Önümüzdeki üç yılın kombinesini çıkartın, alalım…

 

***

 

Bazen detaylara takılıp işin özünü kaçırıyoruz…

 

“Milli takımımı çalıştırıp, çalıştırmaması, takımda Türk oyuncuların oynayıp oynamaması, Aziz Yıldırım’ın kendisi ile çelişen ‘milli takımı da çalıştır’ teklifi” önemlidir; Ancak ana fikirden değerli değildir…

 

Detaya takılıp, bu “devrim” diye isimlendirilebilecek, değişimi kaçırmayalım!

 

Bu sözleşme, basit bir anlaşma değil!

 

Futbol şubesine örnek olabilir… Ülke sporuna yeni bir bakış açısı getirebilir…

 

Bir maçın skorunun, hocanın kaderini belirlediği ülkemizde, dördüncü yılında olan koça, sezon ortasında, üç yıllık mukavele daha yapıldı…

 

Hem de, Maurizio Gherardini ile birlikte, tüm teknik ekibi ile beraber…

 

En uzun vadenin “bir gün” olduğu ülkemizde, uzun dönemli bir program yapılmış oldu…

 

Bize de, bunu yapanlara teşekkür etmek kaldı…

 

***

 

Bu üç yıl daha sürecek sözleşmeden her tarafa mesajlar gidiyor…

 

Euroleague yöneticilerine gidiyor..

 

Fenerbahçe’nin yurt dışındaki rakiplerine gidiyor…

 

Yurt içindeki rakiplerine gidiyor.

 

Sponsor firmalara gidiyor.

 

Taraftara gidiyor…

 

Yayıncı kuruluşlara gidiyor.

 

Fenerbahçe alt yapısında oynayan basketbolculara gidiyor;

 

Mesaj çok net;

 

Fenerbahçe, en az üç yıl daha zirveye oynayacak!

 

Türkiye’de basketbol, en az üç yıl daha zirvede olacak!

 

Türk basketbolu, Avrupa’nın zirvesinde olacak!

 

Türk futbolu da, tahtını tehdit eden rakibinden dersler çıkartacak(!)

 

***

 

İmza törenini televizyondan izledim;

 

Altını çizmek istediğim tek kelime;

 

“Güven” oldu…

 

Obradovic, başkana çok güveniyor, Başkan da, Obradovic’e…

 

Belli ki, çok derin bir ilişki kurulmuş aralarında…

 

İkisi de, Gherardini’ye çok güveniyorlar…

 

Bir başka not daha var;

 

Israrla, “dar rotasyon” ve “transfer” soruldu…

 

Tüm basketbol severler sıkıntıyı görüyor ve gönüllerinden takviye geçiyordu…

 

Obradovic yine beklenin dışında yanıtladı soruyu;

 

------ “Ben oyuncularıma güveniyorum, transfer düşünmüyorum” dedi…

 

Şimdi sizler; Datome, Melih Mahmutoğlu veya Ahmet Düverioğlu yerine koyun kendinizi…

 

Bu güven karşısında, ne düşünürsünüz?

 

Parkeye çıkıp, bir top için yerlere atmaz mısınız kendinizi?

 

Şutu atarken o güven ile sallamaz mısınız topu potaya?

 

Başarının sırrı da budur…

 

“Bu oyuncu olmadı, bunun atın, bir başkasını getirin bana” demek işin kolay ve pahalı yoludur…

 

Obradovic yine uzun, zor ve kulübün menfaatine olan yolu seçti…

 

Yakışanı yaptı…

 

***

 

Orada olsaydım; Reis’e şu soruyu sorardım;

 

--------Fenerbahçe basketbol takımı ile ilgili, üç yıllık hedefiniz nedir, hatta hayaliniz nedir?

 

Sonra da, kendi hayalimi anlatırdım;

 

Ben üç yılın sonunda;

 

Fenerbahçe alt yapısından yetişen oyuncuların takımın çekirdeğini oluşturduğu, sürekli kürsüde olan, taraftarına, Final Four biletini sezon başında aldıran bir Fenerbahçe hayal ediyorum

Yazının devamı...
Bu maçı taraftara yazın!
2 Aralık 2016

Real Madrid, futbol maçlarındaki Galatasaray gibi oldu…

 

Madrid’deki Final Four’da, “artistik hareketleri” ile Fenerbahçe’yi elemeleri,

 

Arkasından Berlin’deki Final Four için oynanan seride, Fenerbahçe’nin 3-0 kazanması, keskin bir rekabet yarattı…

 

Real Madrid maçlarında, ayrı bir motivasyona gerek kalmadan seyirci yerini alıyor ve görevini yapıyor…

 

Bu maç da böyle oldu…

 

***

 

Hakemler, kötü çalıyormuş gibi gelmişti bana…

 

Ancak seyirci özellikle son çeyrekte, öylesine bir tepki verdi ki, hakemler çalamaz oldu…

 

Adamların elleri titremeye başladı…

 

Sloukas’a çalınan teknik faule öylesine bir tepki verildi ki;

 

Çalmayan hakeme, Randolph’a teknik faulü çaldırdı…

 

Arkasından Nunnally’e yapılan faulü gösterdi…

 

Nunnally ve Udoh;  22 verimlilik puanı almışlar maçın adamı olmayı hak kazanmışlar…

 

Ben oyumu taraftara veriyorum;

 

Onlar, “maç gitti” dediğimiz anda arzusunu ve umudunu yitirmedi…

 

Maçı aldı getirdi…

 

***

 

Maç, tam 201 ülkede izlenmiş…

 

201 ülke… İki yüz bir ülke…

 

Yazması bile zor geliyor…

 

Euroleague tarihinin Final Four haricindeki maçlar içinde rekor kırılmış…

 

Daha büyük bir reklam var mı?

 

Emeği geçenlere ülke olarak bir teşekkür borcumuz var…

 

***

 

Her Real Madrid maçı kendi kahramanını yaratıyor…

 

Bu maç, Nunnally’in maçıydı…

 

Geldiğinden beri hepimizin kafasında soru işareti vardı… Hatta “olmayacak” diye ümitsizlikte başlamıştı…

 

Obradovic kimseye yapmadığı “torpili”, ona yapıyor ısrarla oynatıyordu…

 

Bize yine; “bir bildiği varmış” demek düşüyor…

 

Dün yine 7 kişi ile oynadı koç…

 

Vesely ve Datome, formsuz…

 

Antic hastalanmış, Bogdanovic sakat…

 

Hepsi teker, teker gelecek…

 

Türk oyuncular da katkı verecekler…

 

Obradovic’in maç sonundaki sevincini, Sloukas’ın atıldıktan sonra tünelin içinden maçı izleyişini, taraftarın inancını, gördükten sonra rahatlıkla söyleyebilirim;

 

Belli ki bu serüven mayıs ayında da sürecek…

 

Bir güzel haberde İsrail’den geldi…

 

Efes son maçların formda takımı, Maccabi’yi yendi…

 

Zor geçeceğini beklediğimiz hafta iki galibiyet ile başladı…

 

Yarın devamını bekliyoruz…

 

 

 

 

 

Yazının devamı...
Dikkat; “Soccer Schools” geliyor!
1 Aralık 2016

Soruyu yayıncı kuruluş sordu;

 

Biz, hep birlikte düşünmeliyiz…

 

Soruyu soranın elinde veriler var… Hangi maç, ne kadar izleniyor? Hepsini biliyor… Bir sır gibi saklamaz ise sonunda da belli olacak…

 

Ben bizim asırlık çınarların yenileceğini hiç sanmıyorum ama demek ki ciddi bir rakip var ve adım adım geliyor…

 

Başta, Türkiye Futbol Federasyonu olmak üzere hep birlikte düşünmeliyiz…

 

***

 

Küçük yaşta çocuğunuz varsa, biliyorsunuzdur?

 

Ya da ilanlarına rastlamış olabilirisiniz…

 

------CSKA jimnastik okulları…

 

------CSKA basketbol ve voleybol okulları…

 

------Chelsea Futbol Kulübü, Antalya'da futbol okulu açtı.

 

------İspanya - Barcelona Futbol Okulları… 7-15 günlük kamplar, İspanyolca ve İngilizce ve futbol eğitimi…

 

-------Brezilya Soccer Schools; BREZİLYALI GİBİ OYNA!

 

------ Barcelona Futbol Kulübü’nün resmi futbol okulu olan FCBEscola İstanbul’da…

 

****

 

Liste uzayıp gidecek…

 

Deli mi, bu adamlar?

 

Biz çocuklarımızı TEOG sınavına hazırlarken, adamlar İspanya’dan kalkıp geliyorlar, buralarda spor okulu açıyorlar(?)

 

Evet deli değiller, aptal hiç değiller…

 

Yarısı genç nüfus olmak üzere, ortada 80 milyonluk pazar var…

 

Hem kaynak var, hem pazar var…

 

Formanı satarsın, maç yayını satarsın, okulunu satarsın, taraftar yaparsın, yıldız adayı çocuklardan da, kaynak yaratırsın…

 

Hesapları bu…

 

Dev bütçelerine ülkeleri yetmiyor, pazarı genişletme çabasındalar…

 

Bizim ülke de, hedef pazarlardan biri…

 

 

***

 

Kapatalım mı?

 

------Hayır, ülkenin kıymetini anlayıp, rekabet edelim!

 

10 yıl sonra çocuklarımız, hangi takımı tutuyorsun? sorusuna

 

“Barcalıyım”, diyebilir…

 

Caddelerde, “Barcelona Store’lar” açılabilir…

 

Elimizdeki kaynağın farkına varalım ve yarışalım…

 

Unutmadan;

 

Bir önemli konu daha var;

 

Bu dünyaca ünlü markalar, henüz başarılı olamadılar ise nedeni Asırlık Çınarlar…

 

Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray, Karşıyaka, Göztepe gibi çınarlar…

 

Kocaelispor, Sakaryaspor, Adanademirspor, Eskişehirspor, Bursaspor gibi halkı tarafından sevilen şehir takımları…

 

Değerlerini bilelim!

 

***

 

Futbolda beceremiyoruz ama basketbolda;

 

Galatasaray, Barcelona’yı yendiğinde, çocuklarımızın gözünde yarattığı dev bir imaj yıkılıyor…

 

Fenerbahçe, Real Madrid’i üç maç sonunda yenip Final Four dışına attığında sadece turu kazanmıyor;

 

Ülkemizdeki binlerce gencin kalbini kazanıyor…

 

Geleceğin potansiyel müşterilerini, kendi saflarına çekiyor…

 

Farkında olmadığımız bir tehdidi savurmuş oluyor…

 

Kıymetini bilelim ve incitmeyelim…

 

Ayrıca;

 

Bu akşam “Sarıları” giyelim!

 

 

 

Yazının devamı...
Fikstürü, Şenol hoca yapsın(!)
29 Kasım 2016

------ "Lig planlamasının aleyhimize olduğunu düşünüyorum. Maç pazar günü olabilirdi, Kimin ne niyetli olduğunu bilmiyorum ama yanlış olduğunu söylüyorum" dedi…

 

Bunu ilk kez yapmıyor Güneş hoca(!)

 

Adanaspor maçından önce de;

 

------  "TFF nasıl bir fikstür uygun gördüyse uyacağız, hakemler nasıl maç yönetirse uyacağız, siz (Lig TV) ne isterseniz uyacağız…"

 

Demişti…

 

Belli ki, maç programlarından şikâyeti var…

 

****

 

Şenol hocam ne zaman şikâyet etse, beni bir telaş alır;

 

“Haklı mıdır şikâyetinde?” diye merak ederim, kâğıdı kalemi alır, başlarım çalışmaya…

 

Yine çalıştım dersimi…

 

Anladığım kadarı ile hocama üç gün ara az geliyor ve dört gün ara ile oynamak istiyor… Bir de, “Pazar günü olsa daha iyi olur” diyor…

 

Baktım…

 

Avrupa’da ülkemizi temsil eden takımlara baktım…

 

Yetmedi, son birkaç yıl nasıl olmuş, ona da baktım…

 

***

 

Şampiyonlar ligi maçları salı veya çarşamba günü oynanıyor, Avrupa kupası maçları ise perşembe günü…

 

Türkiye Futbol Federasyonu da;

 

Genellikle, çarşamba günü oynayanları, cumartesi günü, perşembe günü oynayanları, pazar günü oynatıyor…

 

Sağdan sayıyorum üç gün ara, soldan sayıyorum, üç gün ara…

 

Yani adaletli, yani eşit…

 

Şenol hocam peki ne istiyor?

 

Dilim varmıyor ama eşitsizlik…

 

***

 

‘Biraz daha detaya ineyim’ dedim…

 

Avrupa’da temsil eden takımların, bugüne kadar oynadıkları maç sayılarını saydım;

 

 

Osmanlıspor;

 

Bugüne kadar 23 resmi, maç oynamış, tam 6 kez üç gün ara ile –Perşembe Pazar- oynamak zorunda kalmış… ‘Gıkını’ bile çıkarmamış…

 

 

Fenerbahçe;

 

Bugüne kadar 21 resmi, maç oynamış, tam 5 kez üç gün ara ile –Perşembe Pazar- oynamak zorunda kalmış… Rıdvan hocam, “Dick Advocaat, sızlanmasın” dedi ama ben sızlandığını hiç duymadım…

 

 

Konyaspor:

 

Bugüne kadar 17 resmi, maç oynamış, tam 3 kez üç gün ara ile –Perşembe Pazar- oynamak zorunda kalmış… Aykut hocadan da bir şikâyet duymadım…

 

 

Beşiktaş:

 

Bugüne kadar 18 resmi, maç oynamış, 2 kez(!) üç gün ara ile –Çarşamba Cumartesi- oynamak zorunda kalmış… Güneş hocam kızıyor(!)

 

***

 

 

Güneş hocam kızıyor ama sayılar aynı şeyi söylemiyor…

 

Ortada Beşiktaş’a yapılan bir haksızlık yok…

 

Var ise Galatasaray ve Başakşehir, Avrupa’da yoklar, bu nedenle daha fazla dinleniyorlar, buna yapacak bir şey yok(!)

 

“Bu takımlar da gidip oynasınlar(!)” diyemeyiz…

 

“Beni Fenerbahçe’den fazla dinlendir” diyor ise…

 

------Olmaz hocam! Haksızlık olur!

 

“Fenerbahçe, Konya ve Osmanlıspor sürekli pazartesi oynasın, ben pazar günü oynayayım” diyor ise o da olmaz hocam!

 

Parayı verip düdüğü çalan, bir de yayıncı kuruluş var…

 

Onlar da para kazanacak ki, sizlere dağıtsın!

 

***

 

“Adalet” sözcüğünü en fazla senden duyuyorum hocam!

 

Ancak resmen “adaletsizlik” istiyorsun!

 

Bunu da; Israrla, “inanarak” ve kimilerini de, inandırarak istiyorsun!

 

Sayıları saymak, yazıyı yazmak zorundaydım;

 

Yazdım hocam!

 

Geçen yıl Trabzonspor ve Mersin İdmanyurdu maçların, hava koşulları nedeni ile ertelenmişti hocam!

 

TFF yönetmenliği;

 

“Elverişsiz hava koşulları nedeni ile gününde oynanmayan veya yarıda kalan müsabakalar TFF tarafından ayrı bir karar alınmamış ise ertesi gün aynı yer ve saatte oynanır.” Demesine karşın, iki maçında ertesi gün oynatılmadı ve ertelendi…

 

Hava koşulları, maç programı ve seyahat kolaylıkları düşünülerek Beşiktaş için en uygun olabilecek, tarihlere kondu…

 

Yine erteleme istiyor isen; Bu da olmaz hocam!

 

O da adaletsizlik olur!

 

 

Yazının devamı...