(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Yalçın Doğan" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Yalçın Doğan" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.

Yalçın Doğan

IŞİD aniden buharlaştı
1 Ağustos 2015

24 Temmuz 2013, Davutoğlu o sırada Dışişleri Bakanı, onun bu sözleri üzerine CHP Meclis Araştırması istiyor, IŞİD bağlantısıyla.

12 ve 17 Haziran 2014’te Hasip Kaplan Meclis kürsüsünden bir genelge okuyor: “... El Nusra’ya bağlı mücahitlerin Hatay sınırlarından Suriye’ye geçişlerinde istihbarat görevlilerine gerekli desteğin sağlanarak güvenliklerine ve konunun gizliliğine riayet önem arz etmektedir. Mücahitlerin Suriye’ye geçişlerinde Hatay stratejik konumdadır. İslamcı guruplara lojistik desteğin arttırılması, yaralıların tedavisi ağırlık olarak buradan yapılacaktır.”

Kaplan’ın okuduğu bu genelgenin altında, o sırada İçişleri Bakanı olan Muammer Güler’in imzası var. CHP bu genelgeye dayanarak Türkiye-IŞİD bağlantısıyla Meclis araştırması istiyor.

161 GİRİŞİM

IŞİD bağlantıları üzerine sadece CHP’nin Meclis’te 161 girişimi var.

- İki genel görüşme isteği: IŞİD Türkiye’ye hızla tehlike oluştururken, Musul işgal ediliyor, CHP’nin ilgili iki genel görüşme önerisi, ikisi de görüşülmüyor bile.
- Bir gensoru: IŞİD Musul Başkonsolosluğu’nu basıyor, CHP Davutoğlu hakkında gensoru veriyor, gensoru işlemden kaldırılıyor.
- Beş Meclis araştırması: Değişik olaylara yer verilerek, IŞİD bağlantılı beş ayrı Meclis araştırması isteniyor, 18 Haziran ile 13 Ekim 2014 arasında. Hiçbiri görüşülmüyor.
- 153 soru önergesi: Geçen bir buçuk yıl içinde Türkiye-IŞİD bağlantısını sorgulayan, çeşitli bakanlara yöneltilen 153 soru önergesi veriyor CHP. Hiçbirine dişe dokunur yanıt yok.

SURUÇ’LA BİRLİKTE

IŞİD bağlantılarına ilişkin iddialarda sürekli sessiz kalan, Meclis’te muhalefetin bu yöndeki önergelerine kulak asmayan AKP, otuz iki masum insanın Suruç’ta katli sonrasında IŞİD’i bombalıyor. PKK ile birlikte.

PKK terörü artıyor, haklı olarak bombalar daha çok PKK’ya yağıyor.

IŞİD’e yönelik harekâttan ise ses yok, manşetlerden düşüyor, IŞİD aniden buharlaşıyor.

Meclis denetiminde sessiz kalmak gibi, garip.

RABİA ANİDEN YOK OLDU

- DOĞU Türkistan, Çin’in Sincan bölgesi, Uygur Türkleri yaşıyor. Çin bölgeyi Araplaştırma çabasında, Uygurlara baskı yapıyor. 2001’de İkiz Kuleler havaya uçunca, Çin baskıyı kaldırıyor. Ama, o sırada Rabia Kader adındaki Uygur kadını Amerika’ya kaçıyor.

“Türkiye öncü ülke” ya, her şeye maydanoz, olayın üstüne atlıyor.

“Rabia selamlarıyla” karışık. Kadın Türkiye’de konferans vermek istiyor, Türkiye önce vize veriyor, sonra geri alıyor. Türkiye tutturuyor, “Uygur Türklerine Çin baskı yapıyor, biz bunu Çin’e sorarız”.

Herkesle kavga sırasına Çin de giriyor.

Son Çin gezisine çıkarken Tayyip Erdoğan hızını alamıyor, Çin ve Uygur Türkleri üzerine döktürüyor.

Aniden Uygur Türkleri... Yok, pek aniden değil.

O bölgede petrol var, Amerika’nın ilgi alanında. Türkiye de Amerika’nın ilgi alanında.

Hem de epey yakından. Hazır Amerika PKK terörüne karşı Türkiye’nin yanında iken, üstelik ortada Uygur Türkleri var, Türkiye de Amerika’nın yanında.

Hesap sormak için Çin’e giden Erdoğan, Çin’de şaşırıyor, çünkü Çin “Her yerde ayrılıkçı hareketlere karşıyız, PKK ne ise, Sincan’daki ayrılıkçı harekete öyle bakıyoruz” diyor.

Erdoğan da bunu desteklemek zorunda kalıyor, “Teröre karşı Çin ile işbirliği halindeyiz”. Rabia sağ, biz selamet. Erdoğan’ın Uygur çıkışı ve dönüşünden siz ne anladıysanız, ben de onu anlıyorum.

Yazının devamı...
Kasım ya da bahara doğru
31 Temmuz 2015

HDP dört, MHP de dört bakanlık alacak; eğer koalisyon kurulamaz ve erken seçim kararını Tayyip Erdoğan alırsa.
HDP’yi bu tür bir hükümetin dışında tutmak amacıyla, erken seçim kararını Erdoğan değil, Meclis alacak ve “AKP azınlık hükümeti tercihi” öne çıkacak. Azınlık ya da çoğunluk, hükümete güvenoyu için 276 şart değil, oylamaya katılanların çoğunluğunun hükümete olumlu oy vermesi güvenoyuna yetiyor. 276, hükümeti düşürmek için şart.
Örneğin, bazı muhalefet milletvekilleri güven oylamasına katılmaz, “AKP azınlık hükümeti” de, çoğunluk oylarıyla güvenoyu almış olur, seçime kadar işbaşında kalır.
Bunların dışında bugünkü fotoğraf: AKP-CHP zayıflıyor, erken seçim ağır basıyor. AKP kulislerindeki senaryolardan birine göre, erken seçim 22 Kasım’da.
Bir başka senaryoya göre, daha ileri bir tarihe, örneğin bahara sarkabilir. Teröre karşı siyasal mücadelede HDP’yi zayıflatma projesi çerçevesinde, AKP ile MHP işbirliğinde. Arapsaçına dönen kulis bilgileri ışığında, MHP şu anda teröre karşı silahlı mücadeleden, HDP’ye karşı yürütülen politikadan memnun. AKP azınlık hükümetine dışarıdan destek vermeye hazır. “Erken seçim bahara ertelenir” senaryosunun temeli bu. O tarihe kadar terörü bitirmek, HDP’yi baraj altına itmeye çalışmak.


Erken seçim anketi

-KASIMA ya da bahara doğru erken seçimde ne değişebilir? A&G Danışmanlık yöneticisi Adil Gür’ün elinde geçen haftaya ait veriler var. IŞİD ve PKK’ya bombalar yağmadan, terör yeniden tırmanmadan önceki durumu yansıtıyor: AKP yüzde 43-44, CHP 26-27, ikisi az da olsa yükseliyor, MHP yüzde 12-13, HDP yüzde 12, ikisi az da olsa düşüyor. Bu sonuçlar erken seçimden tek başına iktidar çıkarır mı?
Adil Gür: “Erken seçimde yine dört partili Meclis çıkacak. Tek parti iktidarı şartlara bağlı. Yüzde 44 ile tek parti iktidarı çıkmayabilir, ama mesela yüzde 42.5 ile çıkabilir. Bu, illerde son milletvekilini hangi partinin kazanacağına bağlı.”
Yani? Adil Gür: “Erken seçimden yine koalisyon çıkabilir, ama bu sefer partilerin koalisyona girme çekinceleri, öne sürdükleri koşullar azalabilir, yani o zaman bir koalisyon kurulur.”
Gür altını ısrarla çiziyor: “Partilerin yukarıdaki oranları terörün tırmanması öncesine ait. Gelecek hafta yeniden ankete çıkacağız, ne değişmiş, o zaman göreceğiz.”
Mutlaka değişmiştir.


Sanata mescitle veda


-YAKLAŞIK elli yıldır yaz aylarının vazgeçilmez sahnesi, Rumelihisarı. Hem oyunlar sergileniyor hem konserler düzenleniyor. Müze ve açık hava sahnesi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi cemaati ve mahallesi bulunmayan Rumelihisarı’na geçen yıl mescit yapılması kararı veriyor. Sanata ve kültüre sürekli vurulan darbelerin çok daha vahimi, İstanbul’da yeni bir cinayet. O mescit şimdi bitmiş bulunuyor, oyun sergilenen, konser verilen Rumelihisarı’nda bundan böyle sanat etkinliği çok güç. Çünkü, mescit bunu engelliyor.
Oysa, Rumelihisarı’nın hemen biraz ötesinde bir mescit zaten var. Sanat ve kültür AKP’den çektiği kadar hiçbir iktidardan çekmiyor. Hem de çağa aykırı ideolojik takıntıyla.

Yazının devamı...
‘Hey dünya, parçalanıyoruz’
29 Temmuz 2015

-“Toprak bütünlüğüm tehdit altında.
-Siyasi bağımsızlığım tehdit altında.
-Güvenliğim tehdit altında.”.
Bu üç temel unsuru kapsayan NATO’nun 4. maddesine dayanarak NATO Konseyi’ni toplantıya çağırıyor.
-“Ortadoğu’nun oyun kurucusu...
-Balkanlar’dan Kafkaslara kadar coğrafyanın efendisi...
-Kimsenin test edemeyeceği gücün mutlak sahibi...
-Dünyada ne olursa, herkesin fikrini sorduğu ‘Asrın Lideri’ önderliğindeki
” Türkiye’nin haline bakın. PKK ve IŞİD, iki terör örgütünün saldırısı karşısında, “Bizi parçalıyorlar” diyerek NATO’dan yardım bekliyor. Tam skandal.


LİDER PERİŞAN

“Kurtar beni NATO” feryatlarını içeren başvuruyu biz yapıyoruz, başka bir ülke değil. Başkaları bizim için böyle bir tehdit görmezken, AKP hükümeti “yandım Allah” diye, soluğu Brüksel’de alıyor. Parçalanma tehdidi altında olduğunu dünyaya ilan ediyor. Basiretten uzak bir başvuru.
Ya da gerçekten parçalanma ile karşı karşıyayız.
“Hariciye Vekili”ni geçiyorum, “Hariciye Vekaleti”nde hiç mi deneyli müsteşar, müsteşar yardımcısı, umum müdür, NATO işlerinden sorumlu bir sefir-i kebir ya da benzeri kalmadı, hükümeti uyaracak kimse yok mu?
“Asrın Lideri” perişan, iki terör örgütü karşısında NATO’dan yardım bekliyor.


İKİDE BİR

Olay NATO’ya iletilebilir. Ama 4. madde gerekçesi ile değil. Madem senin bağımsızlığın ve toprak bütünlüğün tehdit altında...
-O toplantıya mutlaka NATO büyükelçini göndereceksin, yardımcısını değil, hatta bakanın katılacak.
-İkide bir 4. maddeyi öne sürmeyeceksin.
AKP 2003’te Irak Savaşı, 2012’de Suriye İçsavaşı çıktığında, yine 4. madde ile NATO’ya gidiyor, gülünç oluyor. Birileri “Asrın Lideri”ne NATO’yu anlatsa iyi olacak.
Türkiye gerçekten parçalanma tehlikesi ile karşı karşıya ise, o zaman içerde “savaş hali ve topyekûn seferberlik” ilan et, tehlikeyi NATO’dan önce halkına anlat.


Uzak Örnek: Papandreu


Uzun yıllar bir araya gelemeyen iki ülke. Her türlü tepkiye rağmen, Yunan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu ile Türk Dışişleri Bakanı İsmail Cem 2001’de Samos Adası’nda “barış” adına zeytin ağacı dikiyor. Yıllardır tek bir anlaşma yok iken, ikisi otuza yakın anlaşma imzalıyor. Yakın coğrafyada birlikte barış için çalışıyor.
2007’de İsmail Cem aramızdan ayrıldığında cenazeye katılan Papandreu: “Ortak hayalimiz barışın güçlenmesiydi, Türk-Yunan dostluğunun devamıydı, ben sözümde duracağım.”
Yıl 2015, arada Papandreu başbakan oluyor, ülkesinde kriz, başbakanlıktan ayrılıyor, partisi seçimde yüzde 44’ten yüzde 4.5’a iniyor, yeni kurduğu parti yüzde 2.5’la baraj altına düşüyor. Papandreu siyasette vefayı, insani duyguları, saygıyı en güç koşullarda yine de unutmuyor.
İsmail Cem’in kızı İpek Cem Taha ile beraber “Cem-Papandreu Barış Ödülü”nü hayata geçiriyor. Bir hafta önce Korfu Adası’nda Umut Oran’ın katıldığı mükemmel ve mütevazı organizasyonla ödüller sahiplerini buluyor. İki ülkeden birer işadamına, Şarık Tara ile Theodoros Papalexopoulos’a. Ayrıca ‘Özel Ödül’, barış için çalışan Türk-Yunan Forumu temsilcileri Paulina Lampsa ile Erdil Nami’ye.
Törene ayrıca, Kıbrıs’ta barış için çaba harcayan KKTC baş müzakereci Özdil Nami ile Güney Kıbrıs baş müzakereci Andreas Mavroyiannis katılıyor. Herkes soru soruyor, onlar Kıbrıs’ta barış umutlarını paylaşıyor.
Ülkesi yangın yeri, iflasın eşiğinde, kendi partisi parlamento dışında ama Papandreu hâlâ demokrasi ve barış için çalışıyor. Umut Oran ekliyor: “Bizde ihtirası aklının önünde giden, kibir küpü, güç zehirlenmesine uğramış, ne oldum delisi politikacılara örnek olsun.” Ben kötümserim, bence olmaz.

Yazının devamı...
Bahçeli’den su taşıma nedeni
28 Temmuz 2015

29 Mayıs 2015, Devlet Bahçeli Erzincan mitinginde Tayyip Erdoğan’a en ağır konuşmalarından birini yapıyor. O sözleri aktarmak bile suç. İnanılmaz hakaretlerle dolu bir konuşma.
Erdoğan ile Bahçeli sık sık, fena atışıyor. Bahçeli yolsuzluk suçlamalarını ağır dille sürdürürken, Erdoğan “Bahçeli konuşurken çocuklarınızı TV’den uzak tutun” diye alay ediyor. Son olarak “Uygur Türkleri” tartışması ya da Erdoğan koalisyon için liderlerle görüşeceğini söylüyor, Bahçeli, “Koalisyon onu ilgilendirmez, ben onunla görüşmem” tepkisinde. Temel demokratik kavramlarda anlaşmazlık içeren gergin, onulmaz siyasal atışma. Karşılıklı örneği çok.

‘DURUM BAŞKA’

Bununla birlikte, önceki gün Meclis Başkanlık Divanı, Saray’a çıkıyor AKP ve MHP’den üyelerle, CHP ve HDP katılmıyor.
CHP ve HDP Saray’ı boykotta, onca sürtüşmeye rağmen MHP’liler Saray’da, herkes şaşkın. Bahçeli arkadaşlarına gerekçeyi açıklıyor:
Yurtdışı geziler için Cumhurbaşkanlığı’ndan MHP milletvekili istediklerinde izin vermiyorum ama, şimdi durum başka.”
Bahçeli o başka durumu şöyle niteliyor:
Meclis’in kurumsal kimliği ile Cumhurbaşkanlığı kurumsal kimliği arasında bağlantı vardır. Bizim arkadaşlar Saray’a MHP kimliği ile çıkmadı, MHP’yi temsilen gitmedi, Meclis Başkanlığı’nı temsilen gitti. Ben onun için izin verdim.”
Hiç tatmin edici değil. Meclis Divanı ama, oraya gidenler sonuçta MHP’li, Meclis Divanı’na MHP kurumsal kimliği ile seçilenler. Her desteğe çok ihtiyaç duyan Erdoğan fırsatı kaçırmıyor, Bahçeli’ye selam gönderiyor. Bahçeli bir kez daha Erdoğan’a su taşıyor.


90’lara döndük


-Terör olarak: Türkiye’nin her yerinde 1990’lı yıllarda asker, sivil insanlar öldürülüyor, bombalar patlıyor, şimdi de pek çok yerde cinayetler, uçurulan köprüler, yakılan doğalgaz hatları. 2002-2015, AKP dönemi, boşa geçen on üç yıl. 90’lı yılların resmi tavrı ile bugünkü resmi tavrı ve bulunan çare arasında ki, bu silahtan başka bir şey değil, hiç fark yok. Dön baba dönelim.
-Siyasi olarak: Bir tek DEP’lilerin dokunulmazlıklarını kaldırıp, Meclis merdivenlerinde tekme tokat gözaltına alınmaları eksik. Şimdi de, HDP’lilerin dokunulmazlığının kaldırılması, HDP’nin kapatılma girişimi gibi saçmalıklardan söz ediliyor. 90’lara dönüş. Yine de çok büyük siyasal farkla, HDP’nin arkasında altı milyonu aşan, Türk-Kürt oyu var, 80 milletvekili ile. Diyalog için fırsat. Buna rağmen, iki gün önce yaşanan skandal siyasal körlüğün aynası.
Milli Savunma Bakanı, Genelkurmay ve Emniyet üst düzey görevlisi ve devamı ile AKP anlı şanlı bilgi verme ziyareti düzenliyor. Son bombalamalar ve terör olaylarıyla ilgili CHP ve MHP’ye bilgi veriyor, HDP’nin kapısını çalmıyor.
-Tam ayrımcılık: İki partiye gidip, HDP’yi dışlamak akıl tutulmasına yeni örnek. AKP çözüm sürecinde CHP ve MHP’ye bilgi vermiyor, HDP cici çocuk, sadece HDP ile görüşüyor, şimdi tersi. Tutarsızlık zinciri.
-Bilgi de bilgi olsa: CHP ve MHP yetkililerine soruyorum, ikisinde de aynı değerlendirme: “Medyada ne çıktıysa onu anlattılar, yeni hiçbir şey yok, sadece derli toplu devlet bilgisi.”
Tanıdık tavır. AKP Meclis gizli oturumunda da aynı, sözde “gizli” oturum, ama verilen bilgi ile medya haberleri arasında hiç fark yok.
Her şey 90’ları andırıyor, ancak bu kez HDP eski
Kürt partileri gibi değil, Türkiye partisi olma yolunda adımlar atıyor, sadece “barış” diyor, arkasındaki altı milyon oy ile. Bu körlüğün sona ermesi gerek.

Yazının devamı...
Kendi 13 yılına bomba
25 Temmuz 2015

ARADA doksan kilometrelik Arapların elinde tuttuğu bölge var. Türkiye-Suriye sınırında o doksan kilometreyi de PYD (PKK) ele geçirdiğinde, Habur’dan Hatay’a kadar Kürt Bölgesi. Hatay’a geldiğimizde bu kez sınırın öte yakasında IŞİD var, Suriye aradan çıkıyor, IŞİD ve PKK yeni sınır komşularımız. Biz şimdi yeni komşularımızla savaşıyoruz. Amerika’dan icazet alarak. Daha önce Suriye sınırında ne PYD var, ne IŞİD. Bunların varlığı son on üç yılda izlenen dış politikanın sonucu. Esad’a düşmanlık, Irak’la bazen mayhoş, genellikle gergin, geldiğimiz yer Türkiye-Suriye sınırının fiilen yok olması.

‘İÇ MESELEMİZ’

Sen “Suriye bizim iç meselemiz” diye davul çalıyorsun, bu durumda şimdi iç meseleni bombalıyorsun, aynı zamanda iktidarda bulunduğun on üç yılına bomba atıyorsun. On üç yıllık iktidarın, attığın her bomba ile iflasını ilan ediyor. Sadece IŞİD’i bombalayarak değil;
Kandil’i bombalayarak en büyük iddian olan çözüm sürecini bombalıyorsun. Yıllarca ağzından düşürmediğin, çok büyük hırsla sarıldığın, devletin bütün kurumlarını seferber ettiğin, “Adım tarihe altın harflerle geçecek” diye üzerine titrediğin çözüm süreci bir gece yarısı F-16 sortileriyle tarihe gömülüyor.
Çözüm sürecinde öyle hassassın ki, İmralı görüşmelerinde bir tutanak yayınlanınca, sürece gölge düşer kaygısıyla, “Batsın sizin gazeteciliğiniz” diye dünyayı ayağa kaldırıyorsun. Şimdi vurun Kandil’i, hangi İmralı, hangi ateşkes. On üç yıl az gidiyoruz, uz gidiyoruz, bombalı günlere dönüyoruz.
Bunların tamamı erken seçim hesapları. Kaybettiğim milliyetçi oyları MHP’den, Kürt oyları HDP’den geri alır mıyım, yeniden tek başıma iktidar olur muyum hayalleri. MHP seçmenine “Ben daha milliyetçiyim”, HDP seçmenine “Bunlar barış istemiyor” mesajıyla karışık.


Nişan tamam, ya 1. sayfalar


-BEKLENEN haberi bekletmeden vermek gerek: AKP ile CHP arasında nişan takılmış, AKP-CHP koalisyonu için büyük adım atılmış bulunuyor. Önceki gün AKP ve CHP heyetleri beş saat süreyle bir araya geliyor.
-Görüşmede, tarafların deyimiyle, hükümet kurmak için “iyi niyet” hâkim. O kadar iyi niyet ki, yüzde doksan bu iş bitti diye bakmak mümkün. Bakanlıkların paylaşımı aşamasına kadar gelindiğine ilişkin bir izlenim var.
-“17-25” yolsuzluk iddiaları masaya gelmiyor, onu “Meclis çözecek” tezi ile. Yani, 17-25 koalisyon konusu değil, olursa, iş çıkmaza girer kaygısıyla. Kaygıyı iki taraf da paylaşıyor. Kaygı duymak, iki tarafın da, koalisyon isteğini yansıtıyor.
-Tayyip Erdoğan sorununa gelince, CHP onu da koalisyon protokolüne eklemeyi düşünmüyor, “O Saray’da otursun” demek CHP’ye yetiyor, pratik belirleyecek, umuduna bırakıyor.
-Türkiye savaşta ama işbaşında topal ördek bir hükümet var. Savaş AKP-CHP yakınlaşmasında önemli rol oynuyor.
-Koalisyon yönünde çok ciddi bir adım atılıyor, ancak medyada beş saatlik görüşme haberi epey geride, pek çok gazetede birinci sayfa haberi bile olmuyor, olsa da, tek sütundan ibaret. Bu da, Türkiye’nin ruh halini yansıtıyor, savaş heyulası, AKP’den bıkkınlığın devamı.


‘Önce o’

-IŞİD Suruç’ta 32 genç insanı katledince, içeride IŞİD operasyonları ve trajikomik olay, “önce o alınıyor”. Kim o? IŞİD’in İstanbul sorumlusu.
Madem İstanbul sorumlusu var ve sen onu biliyorsun, neden bugüne kadar almıyorsun, neden Suruç’u bekliyorsun? İstanbul’dan başka, nerelerde “sorumlusu” var? Sen herhalde onları da biliyorsun, onları alman için 32 gencin ölmesi mi gerek?

Yazının devamı...
IŞİD cinnet istatistikleri
24 Temmuz 2015

- İçki içene: 80 kamçı.
- Hırsızlık yapana: Kol kesmek.
- Eşcinsel ilişki: İki erkek için de ölüm.
- Tanrıya inançsızlık: Ölüm.
Bunlar kendi içine dönük IŞİD cezaları. Kendi dışında da geçerli ama daha çok iç disiplini sağlamaya dönük kurallar.
Kendi içinden ve dışından, kılıçla kafa kesme cezasına ek olarak, başka usulleri var. İnsanları bir arabaya koyup bombayla havaya uçurmak, demir kafese kilitleyip boğulmak üzere suya atmak gibi. Bu vahşet Dicle ve Fırat kıyılarında, ilk çağda uygarlığın başladığı bölgelerde yaşanıyor. İslam devleti adına.


7681


IŞİD sitesinde geçen yılın dökümünü yayınlıyor, “7681” başlığı altında. 7681 her türlü cinayet, saldırı, terör eylemlerini içeriyor. Bir arkadaşımın Arapçadan yaptığı çeviri vahşetin, cinnetin, insanlık dışı her türlü saldırının istatistiğini veriyor, doğrudan IŞİD sitesinden:
- Bombalı 615 saldırı, 78’i canlı bomba, 537’si uzaktan kumanda ile.
- 160 saldırı dinamitle.
- 14 saldırı uzaktan kumandalı motosikletle.
- 4465 saldırı farklı bomba türleriyle.
- 336 binanın yerle bir edilmesi çeşitli silahlarla.
- 1083 cinayet yakarak ya da kılıçla.
- 607 saldırı topla.
- 1015 saldırı binalara ve arabalara yangın bombasıyla.
- 30 saldırı belli kontrol noktalarına, karakollara.
- 1047 saldırı attığını vuran nişancılarla.


ÖNCE SEVİNÇ


Ayrıca, IŞİD sekiz kenti ele geçiriyor, oralarda tam kontrol sağlıyor. Yakaladığı pek çok esiri pişmanlık yoluyla kendine bağlıyor. Başkalarının hapse attığı yüzlerce IŞİD militanını kurtarıyor.
IŞİD geldiğinde, bölge halkının bir bölümü seviniyor, “İslam Devleti”, kısa sürede o devletin ne olduğu anlaşılıyor. Al sana “İslam Devleti”. Karşımızdaki düşman cinnet halinde.


Yangından parsel kaçırmak


- ÜLKE açıkça savaşta, ayrıca her gün saldırı, cinayet. Terör yeniden bir numaralı sorun. Seçimden bu yana bir buçuk ay geçmiş, hükümet hâlâ yok. Ne gam, acele kamulaştırmaya devam, fırsat bu fırsat.
HES’ler, madenler, kentsel dönüşüm, turizm için AKP sık sık acele kamulaştırmaya başvuruyor. Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın sınırlamasına rağmen. Resmi Gazete’de dün Ankara Ulus’ta şu parsellere acele kamulaştırma, Bodrum Gökçebel’de şu parsellere özelleştirme kararı yayınlanıyor.
AKP acele kamulaştırma şampiyonu, 1970-80’de toplam on, AKP döneminde toplam 400’e yaklaşıyor. İşi kaşla göz arasında bitirmek. Oysa, bunlar çevre ve tarih açısından kritik, bazıları birinci derece sit bölgesi.
Bir yanda yeni hükümet görüşmeleri, öte yanda çok ciddi rant kararları, etik değil, çok ayıp, olsun, günümüze uygun.

13 Temmuz-24 Temmuz


- NASIL bir görüşme süreci ise AKP koalisyon için CHP’yi ilk kez 13 Temmuz’da ziyaret ediyor, koalisyon değil de, sanki nezaket ziyareti.
Bayram seyran derken, aradan tam on bir gün geçiyor, AKP nihayet dün CHP ile ilk ciddi bağlantıyı kuruyor. Olur olmaz, o ayrı ama 45 günlük süre çalışıyor, erken seçim için, AKP sürekli zaman kazanmak amacında.
Dün itibariyle: Koalisyona CHP daha yatkın, Davutoğlu gibi. Ancak, Davutoğlu’nun istekli olması yetmiyor. Arkada ağabeyi, hükümet kurulmasını engellemek için elinden geleni yapıyor. Koalisyonun kurulması Davutoğlu’nun ağabeyini aşmasına bağlı.
CHP öyle dikkatli ki, “kişisel sorunları” masaya getirmiyor. Yani, “Saray ve Tayyip Erdoğan’ın konumu”, yani “17-25”. Onlar şimdilik “cıs”, iyi niyet gösterisi olarak.

Yazının devamı...
İdlip komşuluğu: Felaket
22 Temmuz 2015

‘‘APOKALİPTİK kavgaya karşı son savaşı İdlip’te vereceğiz”. IŞİD’in en büyük iddiası bu.
Apokaliptik: Kıyamet kopacak, sağ kalanlar yeni bir hayata başlayacak. Devamındaki iddia, savaş kıyamete kadar bitmeyecek. Kiminle savaş? “Küffar ile”, Müslüman olmayanlarla, gâvurlarla, kâfirlerle.
Neden İdlip’te? IŞİD’e göre, “Romalılar Müslümanları vaktiyle İdlip’te katletti, Müslümanların intikamını biz de İdlip’te alacağız”.
IŞİD bu inanç doğrultusunda İdlip’i ele geçirmek için var gücüyle savaşıyor, dört ay önce amacına ulaşıyor, İdlip IŞİD’in kontrolüne geçiyor.

HATAY

Bu ideoloji IŞİD açısından onun Türkiye’deki varlığını açıklıyor. İdlip Suriye’nin kuzeybatısında bir kent, Hatay’a komşu. Kıyamete kadar burada kalacaklarmış, kıyamete kadar bizim komşumuz(!).
Son savaşlarla ile birlikte Suriye’nin toprak olarak yüzde ellisi IŞİD’in eline geçmiş bulunuyor. Suriye’de artık iki devlet var. Bizim Hazret buyuruyor ya, “Suriye bizim iç meselemiz”, artık bir değil, iki meselen var, Suriye ve IŞİD. İkinci iç meselen IŞİD ilkine, Suriye’ye benzemiyor, çok vahşi.
Hatay’a komşu olması, ayrıca gâvurlara karşı kıyamete kadar savaşı İdlip’te sürdürme kararı, Türkiye’nin sürekli olarak diken üstünde oturması anlamına geliyor, bomba nerede, ne zaman patlar belli değil. “Suruç’ta terörist saldırı oldu, hesabını sorarız” gibi üstünkörü bakışlar “iç meselemizi” çözmeye yetmez.

YUGOSLAVYA

Yugoslavya vaktiyle Avrupa’nın ortasında önemli bir ülke. Orada başlayan etnik savaş sonunda ülkeyi parçalıyor, bir Yugoslavya’dan yedi ülke doğuyor.
Suriye ve Irak’ta etnik ve dini çatışma var. Bütün bunlar “komşularımızda”. Artık ne tek bir Irak, ne tek bir Suriye var. İkisi de parçalanmış durumda.
Yok “Ortak deklarasyon”, yok “Hesap sorarız” saçmalıkları çoktan geride. Tarihsel, etnik, dinsel analizlerle yeni bir Ortadoğu politikası çizmek gerek. AKP üstesinden gelemez, gelemeyeceği gibi, içinden çıkılmaz hale getiren zaten o.


Bodrum: Albüm ve inşaat


YAZ sezonunda Bodrum’da sözde inşaat yasağı var. Var ama Bodrum’un çeşitli yerlerinde vinçler, beton kamyonları şakır şakır çalışıyor. Bir ara duruyor gibi yapıp inşaata yine devam ediyorlar. Bodrum Belediyesi (CHP) bilmiyor olamaz.
Bir de bazı gece kulüpleri örneğin, Yalıkavak Tilkicik Koyu’nda Albüm adındaki kulüp, gece 24’te başlıyor, sabah 04.00’e kadar, çevrede kimseyi uyutmuyor. Şikâyetler, kulübe ricalar çare olmuyor. Yüksek desibelle sabahın ilk saatlerine kadar vur patlasın, çal oynasın.
Birilerinin eğlenmek elbette hakkı, Bodrum’a gelince bu hak tepe tepe kullanılıyor ama çoğunluğu rahatsız etmeden. Polis ya da jandarma bilmiyor olamaz. Her yıl
aynı hikâye.


Aciz iki refleks

TÜRKİYE kan gölüne mi dönüyor, cinayetler, patlamalar, kitle halinde ölümler birbirini mi izliyor;
1- Ahmet Davutoğlu hiç geçerliği olmayan, ezberlediği sözle kendini teselli ediyor: “Hesabını soracağız, kimse gücümüzü test etmesin”. Önceki gün yine aynı safsata. Ne testi, ne hesabı, ne zaman, nasıl soracaksın, olsun, safsataya devam.
2- Ardından yayın yasağı. İki gün önce valilik toplantı ve açıklama yasağı, dün de mahkeme saldırı ile ilgili görüntü yasağı getiriyor. Yasak gelince, katiller mi yakalanıyor, ihmali olan sorumlular mı ortaya çıkıyor, bir sonraki felaketin önüne mi geçiliyor, yayın yasağı ne işe yarıyor, her felakette yasak, başka şey bilmez misiniz?

Yazının devamı...
IŞİD cirit atıyor
21 Temmuz 2015

‘‘KOBANİ’yi yeniden inşa edeceğiz” pankartı Ankara’nın en işlek caddelerinden Kızılay Yüksel Caddesi’nde, gençler stant açmış, “20 Temmuz’da Kobani’deyiz”, Kobani’nin geçen yıl IŞİD’den temizlendiği gün. Onun yıldönümünde her gruptan genç Kobani’ye gitmek için bir aydır hazırlık yapıyor. Dünya âlem gençlerin 20 Temmuz’da Suruç’ta olacağını biliyor. Bu arada IŞİD de. Güvenlik ve istihbarat nerede? Urfa Valiliği dün toplantıları vs yasaklıyor, gülünç ve hazin.
IŞİD tehlikesini dile getirenlere “hain, işbirlikçi” suçlaması. Dış basın aylardır Türkiye-IŞİD tehlikesini yazıyor, bu yüzden turizmde iptaller birbirini izliyor, bunu yazanlara “eyyy” diye başlayan “alçak, namussuz” hakaretleri, “Güçlü Türkiye istemiyorlar” aldatmacaları.
İçeride ve dışarıda, ne zaman, kim uyarırsa, o suçlu. Kemal Kılıçdaroğlu “IŞİD temizliği için işbirliği” önerdiğinde, Davutoğlu parlak zekâsını gösteriyor, “Kılıçdaroğlu’nun aklına ihtiyacımız yok”. Senin kimseye ihtiyacın yok, al işte ağabeyinle birlikte yönettiğiniz Türkiye.

‘İÇ MESELE’

Dışişleri Bakanı iken Davutoğlu NTV’de IŞİD’i anlatıyor:
“IŞİD radikal terör örgütü gibi görülebilir ama yapı itibariyle içinde Türkmenler, Sünni Araplar, Kürtler gibi kitleler var. O katılımı bilmek gerek, ilerleyen bir güç var, var. Önceki dışlanmalar, hakaretler, geniş reaksiyon doğurdu, öfke birikimi yarattı”.
Bir terör örgütüne, geçen yıl benzeri olmayan bu tanımdan sonra, Davutoğlu bugün Suruç felaketine “Terör saldırısı” diyor, çok geç kalmış bir tanım, hazin ve vahim.
Başbakan iken Erdoğan Suriye’deki içsavaşı kastederek, “Suriye bizim iç meselemizdir” diyor. Neden iç meselemiz, bilinmez ama Suruç’la birlikte şimdi gerçekten “iç meselen”.

AKÇAKALE


Yerinde bir dakika bile kalmaması gereken Urfa Valisi ne ölçüde haberdar bilemem, kendisine haber vermek isterim, “IŞİD Urfa’da asıl Akçakale’de üslenmiş durumda”. Suruç’a sızması gençlerin Suruç’ta toplanmaları nedeniyle, yoksa IŞİD’in kalesi Akçakale. Onun dışında Türkiye’nin pek çok yerine dağılmış durumda.
32 masum genç hayatını kaybediyor, İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü, Urfa Valisi, istihbaratçılar ve devamı hâlâ görevde. Soma, Reyhanlı, Roboski, say sayabildiğin kadar ve diğer cinayetlerde olduğu gibi.


Suruç: Üçlü koalisyona gerekçe


SURUÇ felaketi üzerinde en çok düşünmesi gerekenlerden biri MHP lideri Devlet Bahçeli.
İşte ortada, AKP bu ülkeyi yönetemiyor, yönetemediği gibi, iç ve dış politikasıyla başımız beladan kurtulmuyor. Bazen maden ocağı, bazen canlı bomba, bazen asansör, bazen mevsimlik işçi, katliam ve cinayetler seri halde birbirini izliyor. Rant ve yolsuzluk sarsıntılarını da unutmadan, huzur ve güvenini çoktan yitiren, ikiye bölünmüş bir ülke.
AKP bu ülkeyi yönetemiyor. Hiçbir iç ve dış gelişmeyi okuyamıyor. Dünyada ve içeride her olaya yabancı kalıyor. Karşıdaki kim olursa olsun, bir başka ülke, yerli ya da yabancı bir kurum, sivil toplum, onları anlamak yerine, AKP’den gelen ilk tepki, suçlama, yalanlama, hakaret, arkasından “terör üyeliğinden” soruşturma.
AKP bu ülkeyi yönetemiyor. Hiçbir görevli sorumluluğunun gereğini yerine getirmiyor. Bir felaketten diğerine giderken, genel, bıktırıcı laflar dizisi. Aciz ve seyirci.
AKP bu ülkeyi yönetemiyor. Buna rağmen koalisyon, hâlâ AKP ekseninde. Oysa, çoktan hükümetten ayrılması gerek. Bunun koşulu, CHP-MHP koalisyonu, dışarıdan HDP desteği. Buna Bahçeli’nin rıza göstermesi gerek. Suruç çoktan taşmış olan bardağı paramparça ediyor. Suruç felaketi MHP’ye görevini hatırlatıyor.

Yazının devamı...