(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Nuran Çakmakçı" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Nuran Çakmakçı" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Nuran Çakmakçı

Nuran Çakmakçı

Diş hekimliğinde iletişim kabiliyeti çok değerli 
17 Aralık 2016

Aslında gönlündeki “mimarlık”tı. 1987’de İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nin ilk günlerinde mesleğe ısındı. Fakültenin labaratuvarında sabundan dişler yapıp teorik bilgiyi klinik eğitimde uygularken mesleğe iyice adapte oldu. 1992’de yüksek lisansının ardından doktorasını aynı üniversitede tamamladı. 1995’te Kentucky Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi baş, boyun, çene eklemi ağrıları merkezinde Dr. J. Okeson ve ekibiyle birlikte çene eklemi rahatsızlıkları üzerine çalıştı, yurda döndüğünde bu konuda doktorasını tamamladı. 1999’da henüz yeni kurulmuş olan Yeditepe Diş Hekimliği Fakültesi’ne geçti. Yardımcı doçent olarak  başladığı bu ilk vakıf diş hekimliği fakültesinde önce doçent sonraki yıllarda da profesörlük ünvanını aldı. Şu anda burada hastalarının keyifle gülmelerini sağlıyor.

 

 

GÜLÜŞLERİN DİZAYNI İLE UĞRAŞMAK TATMİN EDİYOR

 

Özellikle estetik diş hekimliği konusunda hastalarından bol bol övgü alan Prof. Dr. Pınar Kursoğlu ile diş hekimliği ve bu bölümü tercih edeceklerin kariyer planı üzerine konuştuk:

 

Mesleğimi çok seviyorum. İnsanlarla direkt ilişkili bir meslek. İnsanların ağrısını geçirmek, onları mutlu etmek mesleki tatmin anlamında çok mutlu ediyor beni. Şimdi düşünüyorum da o yıllarda mimar olmayı isterken çok da bilinçli değilmişim. Şimdi lise öğrencilerine yönelik mesleklerin tanıtıldığı, bu konudaki sorularına yanıt bulabilecekleri çeşitli programların, yayınların olması çok yararlı diye düşünüyorum.

 

 

Ben şanslıydım diş hekimliği eğitimine başladığım andan itibaren çok sevdim, dişlerin tedavisi, gülüşlerin dizaynı ile uğraşıyor olmak çok tatmin etti beni. Diş hekimliği eğitimi en az 5 yıl sürüyor, emek yoğun gerektiren meşakkatli bir süreç. Mesleği yapabilmek için kendi muayenehaneniz olabilir, diş hastanesinde ya da kamu sağlığı merkezinde çalışabilir veya üniversitede akademik kariyerinizi sürdürebilirsiniz. Belli hijyen kuralları içinde oluşturulmuş bir ortamda çalışmak şart. Bu mesleği seçecekler araştırmaya, sorgulamaya meraklı olmalı. Değişiklikleri takip edip, bilimsel gelişimi izlemeli. Çünkü mesleğimiz gelişime çok açık. Eğitim mezuniyet sonrası da devam ediyor. Belli sürede, belli bir düzen  ve işlem sırasıyla çalışmak gerekiyor. Bu nedenle düzenli olmayan, hijyen kurallarına uymayan, detayları görmeyen, dikkat dağınıklığı olanlar için pek uygun bir alan değil. Aynı zamanda takım çalışmasına da yatkın olmayı gerektiriyor. Çünkü diş hekimi; hekim yardımcısı, diş teknisyeni ve hastayı da kapsayan takımın kaptanı ve sonucun iyi olması için liderlik yapıp, sorumluluk almalı. İletişim kabiliyeti bu alanda çok değerli. İlk aşamada hastalar güven duyacağı hekime kendini teslim ediyor. Yapılacak işleri hastaya açıklarken iletişim becerisi gelişmiş insanlar daha çok güven verir ve memnuniyet artar. Bir heykeltıraş ya da ressam kadar yetenekli olunması beklenmiyor. Çünkü eğitim sürecinde yapılan pratiklerle el becerisi belli bir seviyeye kadar yükseltilebiliyor. Ancak insan sağlığı söz konusu olduğu için dikkatli olmak, konsantre olarak çalışmak önemli. Sağlıkla ilgili olduğu için aslında tıbbın bir başka yönüyle mesleği sürdürüyoruz. Hastalara sağlık veriyoruz. Kaybolmuş organı tedavi edip, ağrıyı geçirip, yıpranmış dokuları düzeltiyoruz.

 

 

ARTIK SADECE AĞRI GEÇİRMİYOR, YAŞAM KALİTESİNİ YÜKSELTİYORUZ

 

Diş hekimliği ilk zamanlarda, materyaller de kısıtlı olduğu için, sadece ağrıyı geçirmek, eksik dokuları yerine getirmek üzerine kuruluyken belli bir çerçevede iş yapılabiliyordu. Şu anda ise alandaki gelişmeler, implant tedavilerinin rutin olması, estetik diş hekimliğinin gelişmesi ile artık estetik alanda da diş hekimliği yerini buldu. Daha geniş bir alanda hizmet verebiliyoruz.

 

 

Kişilerin iletişimde güzel gülüşünün ayrı yeri olduğu araştırmalarla da kanıtlanmış durumda. İnsanlar dış görünüşlerine daha önem vermeye başladı, ömür uzadığı için insanlar kendi dişleriyle yaşamak istiyor. Bu nedenle önleyici tedaviler ön planla çıkmakla birlikte, kayıp dokuların daha estetik, daha fonksiyonel olarak yerine konulması mümkün artık.

 

Diş hekimleri sadece ağrıyı geçiren, diş çeken hekimler değil artık. İnsanların gülüş tasarımı üzerine çalışıyor, dişlerinin daha beyaz, sağlıklı görünmesini sağlıyor. Dişlerini kaybetmiş kişilerin yeni dişlerini implant teknolojisi ile artık mümkün kılıyor. Günümüzde zaman çok değerli, bu göz önüne alınarak son zamanlarda gelişen computer teknolojisi ile işbirliği yapılarak çok kısa sürede restorasyonları tamamlamak mümkün olabiliyor.

 

 

UYKU KALİTESİ İLE DE İLGİLENİYORUZ

 

Diş hekimi, diş sıkma gıcırdatma ve uykuda nefes tıkanması, horlama gibi uyku bozukluklarının teşhisi ve tedavisinde de rol alıyor. Günlük yaşamda artan stres ile birlikte görülen diş gıcırdatma, sıkma dişlerde aşınmaya da neden oluyor. Kas yorgunluğu, baş ağrısı, çene ekleminde sorunlarla birlikte hayat kalitesi de kötü etkileniyor. Diş hekimliği burada yine devreye girip, aşınan dişleri düzenliyor. Çoğu zaman kulak ağrısı, migrenle karıştırılan ve sık tekrarlayan baş ağrılarına neden olan çene eklemi rahatsızlıklarına  biz diş hekimleri yaptığımız tedavilerle çare bulabiliyoruz.

 

Yani diş hekimliği sadece dişle ilgili bir alan değil, tüm çiğneme sisteminin sağlığı üzerine çalışıyor. Diş ve  çevre dokuları, çiğneme kasları, çene eklemi çalışma alanı içinde. Hatta horlama ve uykuda nefes tıkanması, kesilmesi gibi sorunlara cerrahi gibi meşakkatli yöntemlerden önce denenebilecek diş hekimlerinin uyguladığı tedavi yöntemleri de mevcut. Ağız içi uygulanan apareylerle horlamanın geçmesi, uykuda daha rahat nefes alınması sağlanıyor. Böylece oksijen seviyesinin artması ile uyku kalitesi artıyor. Uzun vadede beynin ve diğer organların yeterince oksijenlenmemesi nedeniyle, kalp büyümesi, hipertansiyon, gündüz uyku hali, dalgınlık, dikkat dağınıklığı durumu ortaya çıkıyor. Bu durum da  trafik kazalarına, iş kazalarına neden olabiliyor. Ağız içine uyguladığımız apareylerle yeterli kalitede uyku uyunmadığında ortaya çıkabilecek sorunları ortadan kaldırmak mümkün olabiliyor. 

Yazının devamı...
İşletmenin yıldızı sönmedi
6 Aralık 2016

AMERİKA’DA MUHASEBE ELEMANININ YILLIK GELİRİ 120 BİN DOLAR

 

Uzmanlık alanı işletme ve muhasebe olan Prof. Dr. Şımga Muğan ile bu alanlardaki kariyeri konuştuk:

 

Üretim yönetimini sevmeme rağmen muhasebede doktora yaptım, önü açık alanlardan biri olduğunu düşünüyorum. İster akademisyen, ister piyasada çalışılacaklar için önü açık bir alan. Şu anda Amerikan standartlarında muhasebe akademisyenlerinin başlangıç geliri doktora yapmış birinin en az 120 bin dolar yıllık. Standartlara göre bu rakamlar çok yüksek. Türkiye’de, İngilizce muhasebe eğitimi verecek muhasebe elemanı bulamıyoruz. Çalışan serbest veya yeminli mali müşavirlerin gelirleri de, iş olanakları da çok yüksek. Örneğin üniversitemizdeki muhasebe ve denetimi bölümü İngiltere’de ACCA akreditasyonlu. Yenilikçi ve modern ilkelerle tasarlanmış muhasebe ve denetim programımız Temmuz 2015’ten itibaren İngiltere kökenli ve dünyanın en eski ve önemli meslek örgütlerinden olan ACCA (Association of Chartered Certified Accountants- Fermanlı Ruhsatlı Muhasebeciler Birliği) tarafından akredite edildi. Öğrencilerimiz buradan mezun olduktan sonra aldıkları sertifika ile dünyanın her yerinde yeminli mali müşavir veya müşavir olabiliyor, İngiltere’de kendi ofisini açabiliyor.

 

İşletme ve muhabese seçecekler şunu iyi bilmeli: Bu meslekte kesin gelecek var, önü asla kapanmayacak, dört yıllık lisans programları mezunlarının önü çok açık. Sonunda genel müdürlük, CFO ve CEO olabilirler.

 

İŞLETME MULTİDİSİPLİNER

 

İşletmenin yıldızı sönmüş gibi gözüküyor diyenler yanılıyor. Artık önümüzdeki yıllarda her alan interdisipliner devam ediyor, tek disiplin olmayacak. İşletme zaten multidisiplinerdi. Bir işletmeci pazarlama, muhasebe, üretim gibi alanların her birinden haberdar olmalı. Diğer temel alanlarda destek alarak bir yerde fark yaratmalı. Bu alanı tercih edeceklerin olmazsa olmazı İngilizce. Hatta bir yabancı dil daha bilirse çok rahat iş bulabilir.

 

Bu alanda eğitim alacaklar dünyayı ve ülkeyi iyi takip etmeli. Trump ekonomisinin etkilerini, Türkiye’nin ekonomik gidişatını dergilerden, internetten mutlaka izlesinler. Bunları yapmayı seviyorlarsa ve borsa, SPK gibi kurumların ne olduğunu biliyorlarsa finansa yönelsinler.

 

Finans, pazarlama, muhasebe, insan kaynakları bunlar hepsi işletmenin altında yer alan yan dallar. İşletmede artık tek branştan bahsetmiyoruz. Psikoloji okuyan da insan kaynaklarında iş bulabilecek. Ancak işletme okuyup, psikolojide yan dal yaparsa girdiği işte fark yaratır.

 

İşletmenin diğer alanları reklampazarlamayı alıp, iletişimdeki reklamcılıkla birleştirirse bu alanda kariyer yapmak isteyenler için harika fırsatlar doğabilir.

 

İYİ HAYAL KURUN, ANALİTİK DÜŞÜNÜN

 

Pazarlama ve reklam alanına gideceklerin iyi hayal kurabilmesi ve hazırcevap olabilmesi lazım. İyi muhasebeci ve finansçı olması için hesaplardan korkmaması, matematiğin öcü olmaması, analitik düşünmesi gerekiyor. İnsan kaynaklarında çalışacakların insanlarla iletişiminin iyi olması, insanların beden dillerini okuyabilmesi lazım. IQ kadar EQ da yüksek olmalı.

 

Üretim yönetimi; işletme ile endüstri mühendisliği arasında bir alan. Üretici şirketlerde çalışanların matematikten korkmaması ve sistematik çalışması şart.

 

Tabii analitik düşünüp, yaratıcı olması da işin olmazsa olmazı.

Yazının devamı...
İşletmenin yıldızı sönmedi
6 Aralık 2016

ODTÜ’de işletme bölüm başkanlığı ve dekan yardımcılığı görevlerinde bulunduktan sonra Dünya Bankası ve KfW altyapı projelerinde uzman finansal analist olarak danışmanlık yaptı.

AMERİKA’DA MUHASEBE ELEMANININ YILLIK GELİRİ 120 BİN DOLAR

Uzmanlık alanı işletme ve muhasebe olan Prof. Dr. Şımga Muğan ile bu alanlardaki kariyeri konuştuk: 
Üretim yönetimini sevmeme rağmen muhasebede doktora yaptım, önü açık alanlardan biri olduğunu düşünüyorum. İster akademisyen, ister piyasada çalışılacaklar için önü açık bir alan. Şu anda Amerikan standartlarında muhasebe akademisyenlerinin başlangıç geliri doktora yapmış birinin en az 120 bin dolar yıllık. Standartlara göre bu rakamlar çok yüksek. Türkiye’de, İngilizce muhasebe eğitimi verecek muhasebe elemanı bulamıyoruz. Çalışan serbest veya yeminli mali müşavirlerin gelirleri de, iş olanakları da çok yüksek. Örneğin üniversitemizdeki muhasebe ve denetimi bölümü İngiltere’de ACCA akreditasyonlu. Yenilikçi ve modern ilkelerle tasarlanmış muhasebe ve denetim programımız Temmuz 2015’ten itibaren İngiltere kökenli ve dünyanın en eski ve önemli meslek örgütlerinden olan ACCA (Association of Chartered Certified Accountants-Fermanlı Ruhsatlı Muhasebeciler Birliği) tarafından akredite edildi.

Öğrencilerimiz buradan mezun olduktan sonra aldıkları sertifika ile dünyanın her yerinde yeminli mali müşavir veya müşavir olabiliyor, İngiltere’de kendi ofisini açabiliyor.

İşletme ve muhabese seçecekler şunu iyi bilmeli: Bu meslekte kesin gelecek var, önü asla kapanmayacak, dört yıllık lisans programları mezunlarının önü çok açık. Sonunda genel müdürlük, CFO ve CEO olabilirler.

İŞLETME MULTİDİSİPLİNER

İşletmenin yıldızı sönmüş gibi gözüküyor diyenler yanılıyor. Artık önümüzdeki yıllarda her alan interdisipliner devam ediyor, tek disiplin olmayacak. İşletme zaten multidisiplinerdi. Bir işletmeci pazarlama, muhasebe, üretim gibi alanların her birinden haberdar olmalı. Diğer temel alanlarda destek alarak bir yerde fark yaratmalı. Bu alanı tercih edeceklerin olmazsa olmazı İngilizce. Hatta bir yabancı dil daha bilirse çok rahat iş bulabilir.

Bu alanda eğitim alacaklar dünyayı ve ülkeyi iyi takip etmeli. Trump ekonomisinin etkilerini, Türkiye’nin ekonomik gidişatını dergilerden, internetten mutlaka izlesinler. Bunları yapmayı seviyorlarsa ve borsa, SPK gibi kurumların ne olduğunu biliyorlarsa finansa yönelsinler.

Finans, pazarlama, muhasebe, insan kaynakları bunlar hepsi işletmenin altında yer alan yan dallar. İşletmede artık tek branştan bahsetmiyoruz. Psikoloji okuyan da insan kaynaklarında iş bulabilecek. Ancak işletme okuyup, psikolojide yan dal yaparsa girdiği işte fark yaratır.

İşletmenin diğer alanları reklam pazarlamayı alıp, iletişimdeki reklamcılıkla birleştirirse bu alanda kariyer yapmak isteyenler için harika fırsatlar doğabilir.

İYİ HAYAL KURUN, ANALİTİK DÜŞÜNÜN

Pazarlama ve reklam alanına gideceklerin iyi hayal kurabilmesi ve hazırcevap olabilmesi lazım. İyi muhasebeci ve finansçı olması için hesaplardan korkmaması, matematiğin öcü olmaması, analitik düşünmesi gerekiyor. İnsan kaynaklarında çalışacakların insanlarla iletişiminin iyi olması, insanların beden dillerini okuyabilmesi lazım. IQ kadar EQ da yüksek olmalı.

Üretim yönetimi; işletme ile endüstri mühendisliği arasında bir alan. Üretici şirketlerde çalışanların matematikten korkmaması ve sistematik çalışması şart. Tabii analitik düşünüp, yaratıcı olması da işin olmazsa olmazı.

Yazının devamı...
Mühendislik, 21’inci yüzyılın temeli olacak
26 Kasım 2016

Ağ bilimi, mobil ağlar, sensör ağları ve şehir problemleri ilgi alanlarından olan Prof. Dr. Tekinay, ülkemizin ilk FabLab ve Şehir Mühendisliği Araştırma Laboratuvarı ile Yüksek Lisans Programı’nı kurdu. Yelken, yüzme ve trekking gibi değişik sporlar yapar, gönüllü sosyal sorumluluk projeleri ve bağış kampanyaları yürütür, hayvansever farklı bir akademisyen. Biz de onunla hem akademiyi, hem de mühendisliği konuştuk:

 

Mühendislik 21’inci yüzyılın temeli olacak. Problemleri insanlık çözecekse, mühendislik sayesinde olacak. Dünya çapında kabul edilen 14 sorun var. Dünya yüzündeki tüm hayatın sağlıklı, sürdürülebilir, güvenli ve refah içinde olması için 21’inci yüzyılda çözülmesi gereken enerji, sağlık, siber güvenlik, su, şehirleşme, ve nitrojen döngüsü gibi problemlerin çözümü hep mühendislik temelli. Ama hiçbiri sadece mühendislik değil, diğer alanlarla da iletişim içinde, baştan başa çözümler gerektiriyor. Yetiştirilecek mühendislerin diğer alanlarla iletişim içinde, takım çalışması ile çoklu disiplinli tasarım yapabilmesi; sanatı, temel bilimi, tekonojiyi barındırak çözümler üretebilmesi bekleniyor.

 

Yeni disiplinler üstü mühendislik alanları ortaya çıktı. Geçen yüzyılda bilişim dalları, biyomedikal, mekatronik, şehir mühendisliği gibi alanlar oluştu, Mühendislik de evriliyor. Elbette üst kimlik dediğimiz makina, elektrik elaktronik ve inşaat gibi alanların da hiçbir zaman sonu gelmeyecek, bunlar diğer alanlar içinde evriliyor.

 

KADINLAR İŞGÜCÜNÜN YÜZDE 50’SİNDE OLMALI

 

Kızların özellikle mühendisliğe katkıda bulunmasını isteriz. Hiçbir alanda potansiyel işgücünün yüzde 50’sinden mahrum olmamalıyız. Bilgisayar başında tasarlanan şeyler hızlı ve ucuza mal edilerek üretilmeli, hızlı prototip fikirler ortaklaşa gerçekleştirilmeli. Kadın-erkek ayrımı olmasına imkân yok. Ayrım olan sanal ve gerçek dünya. Sanal dünyada da herkesin fikri, yaratıcılığı eşit. Herkesin ortak çalışmasının bir an önce ürüne dönüşmesi, çözüme ulaşması önemli. Ortaklaşa kaydedilecek yenileşim başarılarını, yaratıcı zekânın üretkenliğini yüzde 50’den mahrum ederseniz o derece geri kalırsınız. Gençler hayatta ne yapmak istediğini bilerek seçim yapmalı, ne ile ilgilenmek istiyorsa onu incelemeli. Şehir mi, peyzaj mı, tarım mı, kırsal mı, tasarım mı, temel bilim mi, hangi alana katkıda bulunmalı? Sonuçta hangi alanda çalışmak istiyorsa temelinde mühendislik problemi var. Onu çözebilen bireyler olmalı. Mühendisliği seçmek matematiğin, fiziğin kuvvetli olmasına değil, öz değerlerine ve ilgiye bağlı bir tercih olmalı.

 

SAYISAL-SÖZEL AYRIMDAN MEMNUN DEĞİLİM

 

Mühendislik ne kız, ne erkek, ne sözel ne de sayısal işi. Gönül işidir. Bazı sorunları çözmek istemek, yenileşime açık olmak, yeni projelerle ilgilenmek gerek mühendislik için. Zaten hayat boyu mühendislik, hayat boyu halkla ilişkiler yok, insanın kariyeri sürekli evriliyor. İyi temel almak isteyen herkes mühendislik okuyabilir.

 

YÖK’ün getirdiği sıralama barajı çok isabetli. Ama genel olarak üniversiteye giriş sistemindeki sayısal-sözel ayrımından hiç memun değilim. Sadece çoktan seçmeli bir teste bağlı olarak öğrenci yerleştirmekten de memnun değilim, bunların değişmesini diliyorum. İnternet kaynakları, sosyal medya zaten artık gençlerin parmaklarının ucunda. Lisedeki bir öğrenci, istediği meslekle ilgili danışma alanlarını kolayca bulabilir, profesyonel ağlara gidebilir, sanal ya da gerçek fuar ve etkinliklere katılabilir. “Çocuğumuz, özellikle oğlumuz mühendis olsun” diyen aileler var. Ben tüm gençleri mühendisliğe özendirmek isterim. Sonuçta gençler herkesin öğütlerini dinlesin, ama kendi özdeğerlerini, güçlerini ve ilgilerini keşfedip onları besleyecek, büyütecek dalları seçsinler.

Yazının devamı...
Yazar Mine Soysal: ‘Yazarlık içsel bir yolculuk’
12 Kasım 2016

Türkiye’nin farklı bölgelerinde kazı ve yüzey araştırmalarına katıldı. 1996’da Günışığı Kitaplığı’nı kurdu. Çocuk edebiyatımızda önemli yer edinen birçok kitabın editörlüğünü üstlendi. Bugüne kadar onbinlerce öğrenciyle interaktif tartışma programları yapan Soysal, Günışığı Kitaplığı’nın genel yayın yönetmenliğini yapıyor. Soysal’ın kendi hikayesinden hareketle yazarlık, yayın dünyasına merak duyan gençlere yönelik önerileri şöyle:

 

Çocukluk ve ilk gençlikte kendimizi ifade etmeyi öğrenmek zordur. Bir yandan dışımızdaki dünyayla baş etmeye, ayak uydurmaya çalışırken, bir yandan da hem kendimizin hem de başkalarının yaşadıklarını anlamlandırmak için türlü yollar deneriz. Ben bu zorlu ama (çok şanslıydım ki) eğlenceli yıllarımda yazmayı seçen bir çocuktum. Başım belada da olsa, çok sevinmiş de olsam oturup sayfalarca yazardım. O yıllarda yazmak, seni asla yargılamayacak, hırpalamayacak bir dostunla güvenle dertleşmek gibiydi belki de. Ama sonra durum değişmeye başladı. Yine sürekli yazıyordum, ama lise ve üniversite yıllarımla birlikte (70’ler) yazdıklarımın öznesi değişmişti. Artık sadece kendimi, yaşadıklarımı, yakın çevremi değil, bilmediğim ama git gide daha çok dikkatimi çeken, kafamı karıştıran olayları, konuları, kişileri de yazmaya başlamıştım. Uzun yıllar geçti böyle. Kitaplığımda sayıları her gün artan kitapların yanında, doldurduğum sayısız defter ve dosya da birikti.

 

Sanırım, yazdıklarımı beğenmemeyi de o sıralarda öğrenmeye başladım. “Yazarın ilk editörü öncelikle kendi olmalıdır” denir. Edebiyat yaşamımda, bu huyumun çok yararını gördüm ben. Arkeoloji mesleğim sayesinde Türkiye’nin farklı bölgelerinde, değişik kültür dokularında geçen unutulmaz yıllarımın bana kattığı yeni öykülerle zenginleşirken, kitaplığım da, yazdıklarım da değişti. Yaşamın türlü hallerine tanıklık edebilen, dikkat çekmeyen ayrıntılarıyla biricik olan sıradan insanları anlatan hikayeler, romanlar yazmayı sevdim.

 

YAZARLIK, YALNIZLIKTAN KORKMAYANLARIN İŞİDİR

 

Yazarlık, yalnız kalabilen, yalnızlıktan korkmayan insanların işi. Yazar, zihninde oluşan, anlatmak istediği hikayenin, duygunun peşinden özgürce sürüklenmeyi sever. Yaratmaya soyunduğu döneme, karakterlere, mekana, çevreye, diyaloglara kendini bütünüyle teslim edebilir. Dolayısıyla da kendini sevdiklerinden, hoşlandığı uğraşlardan, yerlerden uzaklaştıran bir yaratı süreci içindedir çoğu zaman. Yazabilmek için çok okumak zorunlu.

 

Bir önemli belirleyici de, bu yalnızlık içinde yaşamın orta yerinde durabilmek ve sürekli gözlem yapmaktır. Yazar; tanımadığı insanlar, deneyimlemediği yaşamlar, davranışlar, konuşmalar, yemek ve giyim kuşam gelenekleri, ibadet biçimleri, ev döşemleri vb her ayrıntıyı uzun zaman sessizce biriktirir. Gerçek yaşamların türlü kokusunu içine çektikçe, seslerini duydukça, sevinçlerini, kederlerini, de anlamayı başarabilir.

 

OKUMA HEVESİ OLMALI

 

Okulda edebiyat ve okuma anlamında sunulabilen ne yazık ki çok yetersiz. Bugün, çocuklarının yazdığı her şeyin kitaplaşacağını sanan ailelerle karşılaşıyorum. Oysa çocukluk ve ilk gençlik çağında yaşanılan “ilk”ler zinciri sayesinde duygu ve düşüncelerin deneye yanıla olgunlaştığı, en önemli biriktirme sürecidir. Gençlerin, edebiyatta da kendi kanatlarıyla uçabilmelerinin sihirli anahtarı, haklarının ve özgürlüklerinin farkına varması, hayallerinin peşinden cesaretle gitmekten kaçınmamalarıdır. Çünkü yazarlık büyükleriyle birlikte yapabilecekleri bir şey değil, tek başlarına çıkacakları muhteşem, içsel bir yolculuktur.

Yazının devamı...
Lisede kariyer için adım adım
5 Kasım 2016

 Mesleğe adım atmak her ne kadar üniversitede başlasa da donanımlı ve başarılı bir lise hayatı gelecekte çok daha fazla işe yarayabilir.

 

STAJ: Birçok kurum liseli öğrencileri bir haftalığına ya da bir aylığına staja kabul edebiliyor. İş hayatını deneyimlemek için iyi bir fırsat, kaçırmamak gerek. Yurt içinde olduğu gibi yurt dışında da staj olanaklarını değerlendirmelisiniz.

 

YURT DIŞI TECRÜBESİ: Erken yaştan itibaren seyahat eden ve özellikle tek başına bu yolculuğa katılanların sorumluluk alma, problem çözme ve kariyerlerine katkıları daha iyi oluyor. Sömestr tatillerini değerlendirmek için iyi bir fırsat olabilir. Yurt dışına çıkılamıyorsa farklı şehirlerde bu deneyim kazanılabilir.

 

ÜNİVERSİTELERİ ZİYARET: Özellikle 2’inci sınıftan itibaren üniversite ziyaretleri gidilmek istenen üniversite için bir fikir verebilir. Sadece binayı gezmek yeterli değil, öğrenci ve akademisyenlerle sohbet etmeyi ihmal etmeyin. Bireysel ziyaret yapamıyorsanız üniversitelerin web sayfalarını sık sık ziyaret edin.

 

MESLEK MENSUPLARI İLE TANIŞMA: Kafanızda olan, düşündüğünüz, merak duyduğunuz meslek mensupları ile iletişime geçin. Mümkünse bir süre yanlarında çalışmak, izleme ve gözlem yapmak için izin isteyin. Birkaç mesleği bu şekilde denerseniz size en uygun olanı bulmanız daha kolay olur.

 

STK’LARDA ÇALIŞMA: Sorumluluk alma, farklı grupları yakından tanıma ve problem çözmede sivil toplum örgütlerinde görev alma size çok daha farklı ufuklar açabilir. Burada edinilen deneyim, ileride işinize çok yarayabilir.

 

KİTAP OKUMA: Kariyer planının olmazsa olmazı, her adımda işe yarayacağı en önemli şeylerden biri de okumak.

 

YAZ OKULLARI: Dünyada birçok üniversitede olduğu gibi Türkiye’de de bazı üniversiteler yaz aylarında dönemlik okullar açıyor. Ancak bu okulların yaşınıza uygun olup olmadığını iyice araştırın. İşin en önemli boyutu buradaki güvenlik ve hijyen koşulları. Bazı üniversiteler olaya ticari bir boyut katarak gelecek öğrencinin yaş grubuna göre fiziksel imkân tanımadan öğrenci kabulü yapabiliyor. Aman dikkat.

Yazının devamı...
Mesleki eğitimde itibar yükseltme
29 Ekim 2016

Sektör temsilcileri, iş dünyası, akademisyenler, mesleki eğitim uzmanları ve Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerinin olduğu 1000’e yakın katılımcı bu alana yeni bir yön vermek için biraraya geldi. Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, ortaöğretimde payı yüzde 44 olan mesleki eğitimi yüzde 60’a çıkarmayı hedeflediklerini söyleyerek, 21 bini aşkın meslek lisesi öğrencisi için okullara 125 milyon lira teşvik vereceklerini açıkladı. 24-25 Ekim’de iki gün boyunca yapılan panellerde katılımcıların ortak olarak söylediği tek şey “mesleki eğitimin itibar algısını yükseltmek” oldu.

 

Ülkemizdeki vasıfsız iş gücü fazlalığının, sanayide kalifiye eleman bulma sorununu, iş gücü talebi ile arzı arasındaki uyumsuzluğu gidermenin formülü de bu toplantıda arandı.

 

İş dünyası ile eğitim sistemi arasındaki iletişim kopukluğu, yeterli nitelikte, çeşitlilikte ve sayıda iş gücü yetiştirilmesine engel olduğuna dikkat çekildi.

 

MESLEKİ EĞİTİMDE 2 MİLYONA YAKIN ÖĞRENCİ VAR

 

İki gün boyunca yapılan toplantı sonucunda uygulamalı dersleri meslek standartlarını sağlayacak seviyeye çıkarma, mesleğin itibar algısını yükseltme, nitelikli mesleki eğitimi öğrencilere sağlama sözü verildi. Şu anda mesleki eğitim alan yaklaşık 1 milyon 750 bin öğrenciyi yakından ilgilendiren bu toplantı sonucunda bazı yenilikler düşünülüyor. Bunun için de hazırlanan kanun tasarısı TBMM Milli Eğitim Komisyonu’ndan geçti. Bu tasarı yasalaşırsa, çıraklık eğitimi, zorunlu ortaöğretim kapsamına alınıyor. İşletmelerde beceri eğitimi, staj ve tamamlayıcı eğitime katılan öğrencilere ve çırak öğrencilere işletmelerce ödenen net asgari ücretin yüzde 30’unun üçte ikisi devlet tarafından karşılanacak. Okulda atölye eğitimine başlayan öğrenciler iş kazası ve meslek hastalıklarına karşı sigortalanacak. Staj yapan öğrencilerin işletmelerde edindikleri bilgi ve becerilerin ölçülmesi amacıyla sektör temsilcileri ile birlikte beceri sınavı yapılacak. Teknik eğitim fakültesi mezunlarının fark derslerini vererek mühendis unvanı kazanmaları sağlanacak.

 

İŞ DÜNYASININ İSTEĞİNE GÖRE İNSAN YETİŞTİRECEĞİZ

 

MEB Mesleki Eğitim Genel Müdürü Osman Nuri Gülay: “Özellikle ülkemizin kalkınmasının mesleki eğitime bağlı olduğunu düşünüyorum. Ne kadar istihdam edilecek insan yetiştirirsek toplumda işsizlik oranı o kadar düşer, insanlar daha mutlu olur. Mutlaka iş gücünün istihdam edecek birimlere göre nitelikli olarak yetiştirilmesi gerekiyor. Sektöre ne kadar nitelikli, iyi yetiştirilmiş, dünya teknolojisini bilen iş gücü gönderirsek ülkemiz teknolojide, üretimde o kadar kalifiye elemanla gelişir. Bu da ülkemizin zenginliği demektir. Biz kongrede bir algı oluşturmak istedik. 9-10 aydır birçok çalışma yapıyoruz. Milli Eğitim Bakanımız ve Müsteşarımız mesleki teknik eğitimde önümüzü açıyor, işlerimizi kolaylaştırıyor. Bütün bunları gerçekleştirmemiz için öncelikle veli bilinci olması, ailelerin bize inanması gerekiyor. Medyanın olumlu yönde algısının oluşması lazım. En önemlisi de sektörle biraraya gelmemiz şarttı. Sıcak ilişki kurmalıydık. Sektör ne istiyorsa bunu yerine getirmek gerekiyor. Mesleki eğitim iş dünyası için var, nasıl nitelikte istihdam edecek insan istiyorlarsa o bilgileri gençlere vermeliyiz. Onların istemediği dalda insan yetiştirmeyeceğiz, istihdam edecekleri alan ve dalları yenileyip, ihtiyaç duyulmayan bölümleri kapatıp revize edeceğiz. İşsizlikten dolayı ülkemizde iç göç olgusu var. Bunun için de yöresel tematik meslek liseleri açarak sektörle birlikte okulu yöneteceğiz. O yöredeki esnaf ve sanatkârın organize sanayi ve ticaret odalarının isteği doğrultusunda hareket edeceğiz.”

Yazının devamı...
Üniversite diplomaları değer kazanacak
15 Ekim 2016

 7 milyonu aşkın da öğrenci. Öğrenci sayısı açısından ikinci büyük ülkeyiz. Son üç yıldır üniversiteye 2 milyon 200 bini aşkın aday başvuruyor. Bu yıl öğrencilerin sadece 467 bin 521’i yani yüzde 49’u lise son sınıf düzeyinde. Mezun olup daha önce yerleşemeyenlerin sayısı 299 bin 386. Bir yükseköğretim kurumundan mezun olup yeni bir üniversite okumak için başvuran 194 bin 957 kişi bulunuyor. Yani sınava girenlerin yüzde 20’si daha önce diplomasını aldığı yerden memnun olmayıp, başka bir yere girme telaşında. Anlayacağınız 4 yıl okuduğu üniversite ya da bölümden memnun olmayıp yeni bir yere girmek isteyenlerin oranı hiç de az değil.

 

MESLEKİ İCRA SINAVLARI GELİYOR

 

Üniversite diplomaları değer kazanacakDr. Yekta Saraç ile birlikteydik. Prof. Dr. Saraç, hukuk ve tıp, mühendislik ve mimarlık fakültelerine getirilen başarı sırası barajının bu yıl eğitim fakültelerinin yanı sıra diş hekimliği ve eczacılık fakültelerinde de olacağını açıkladı. Barajların “meslek icra sınavları” gelene kadar süreceğini, bu sınavlar yaşama geçtiğinde kaldırılacağını söyledi. Prof. Dr. Saraç, “Çünkü önceliğimiz üniversite diplomalarının değer ifade etmesini sağlamak. Kaliteden taviz verilmesi yerine arzın kısılmasını tercih ederiz” dedi.

 

Bu durumda sözü edilen bu meslekleri sadece diploma almakla yapmak mümkün olmayacak. Yurtdışındaki örneklerde olduğu gibi önce bu mesleğin aşamalarından geçilip sonra çalışılacak. Bu durumda da gerçekten ilgisi, yeteneği ve isteği olanlar bu alanlarda görev yapabilecek.

 

Prof. Dr. Saraç akademik camiadaki çalışanlarla da ilgili bilgi verdi. Buna göre bu yıl itibarıyla üniversitelerde 156 bin 168 öğretim elemanı, 68 bin 342 öğretim üyesi bulunuyor. İstanbul Üniversitesi bu konuda zirvede. 5 bin 326 öğretim elemanı var. Onu Gazi Üniversitesi izliyor.

 

ÖĞRETİM ÜYESİ YETİŞTİRME PROGRAMI’NDA 13 BİN ADAY VAR

 

Saraç, son günlerde çok tartışılan ve kadroları değiştirilen Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı (ÖYP) ile igili şunları söyledi: “13 bin 170 ÖYP’li var. Bunları FETÖ’cü diye suçlamak haksızlık. Bazı üniversiteler, ÖYP’lilere doktora programları olmasa bile kadrolarına geri çağırıyorlar. Bunlara müdahale ediyoruz. İş güvencesinin ortadan kalktığı iddiası doğru değil. Öte yandan kadroların 50d’ye nakledilmelerini kapı önüne koyulmak şeklinde yorumlamak da yanlış. Doktoralarını bitirdiklerinde kendi üniversitelerinde veya başka üniversitelerde kadroya geçebilme imkanlarına sahipler. Ayrıca mecburi hizmetlerinin kaldırılmış olması da onlara bir avantaj sağlıyor.”

 

2015-2016 yılı lisans düzeyinde öğrenci sayısı

 

Kız: 1.777.317

 

Erkek: 2.123.284

 

Yüksek lisans düzeyinde öğrenci sayısı

 

Kız: 167.586

 

Erkek: 249.498

 

Doktora düzeyinde öğrenci sayısı

 

Kız: 35.702

 

Erkek: 50.392

 

Yazının devamı...