(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"İbrahim Irmak" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "İbrahim Irmak" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.

İbrahim Irmak

Made in Doğa
31 Temmuz 2012

Çevre konusunda her türlü ihbarı, duyarsızlıkları, çalışmaları ve resimleri iletebilirsiniz. Tabii
güzellikleri de..

İbrahim IRMAK: Tel: 0533 414 24 57
Mail: cevreciiirmak@hotmail.com
+++++++++++++++++

Vitrinlere kocaman kocaman yazıp asıyorlar.
"Doğal gıda" diye etiket koyuyorlar.
Herşey o kadar bozulmuş ki.
Garanti belgesi olarak Doğa'yı sunuyorlar.

Süleyman Şahin, Dalaman Çevre ve Turizm Derneği Başkanı. Şahin, "Tek amacımız, yöremiz çevresini korumak, turizmini geliştirmek, kaybettiğimiz çevre özelliklerinin yeniden geri kazanılmasını sağlamak" diyor. Doğayı gelecek nesillere en azından bugünkü haliyle devretmek isteyen Şahin, bizden bölgede kuruyan Sığla ağaçları ve kirlenen Kocagöl için yardım istiyor.

Biz işin uzmanı değiliz. Biz sadece gazeteciyiz.
O nedenle konuyu bilim adamına danıştık.
Dalaman'ın sorunlarını Süleyman Demirel Üniversitesi Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Kesici'ye sorduk. Kesici, "Kocagöl’ün sorunları doğal göllerimizin sorunlarından farklı değil. Hastalık belli. Nedeni insan müdahaleleri sonucu doğanın yapaylaşması. Korumayı düşünmeden kullanma, tedavide gecikme, yöntem farklılıkları ve geç kalınmalar söz konusu" dedi.
Göllerin ve doğal yaşam alanlarının çok ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğunu belirten Kesici, "Doğa’ya, doğal olana, doğru bakmak gerekir. Elbette doğadan ekonomik yönden de yararlanacağız ama koruyarak sabırla “altın yumurtlayan tavuğu kesmeden” diyor.

SULAK ALANLARI KORUMA FORMÜLÜ:
Göllerden insan elini çekin

Sulak alanlar ve göllerle ilgili yıllardır araştırma yapan EKODOSD Bilim Kurulu Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Erol Kesici, doğal göllerin biyolojik çeşitliliği ve doğal tür zenginliği göllerin ekolojik yapısının korunmasında belirleyici oluyor" dedi.

Dün Kocagöl’ü koruyan müdahalesiz doğası, gölün doğal çanak yapısı, doğal biyolojik çeşitliliği olduğunu da belirten Kesici, "Gölün aortu olan yönü Tersakan Çayıydı ve yağış rejimiydi. Yüzlerce yıldır gölün sorunsuz bir şekilde yaşamını sürdürmesine olanak sağlamıştı doğal denge, ta ki insanların sadece kendilerinin var olduğunu düşünerek yaptıkları müdahalelere kadar. Müdahalelerde doku uyumu şarttır. Göllerin balıkları, bitkisi, kuşları, börtüsü- böceği onun organlarını oluşturur. Organ kayıpları bünyenin kaybolmasına neden olur. Buna ilave  su seviyesinde  azalma, hava- toprak kısacası çevre kirliliği canlıyı olumsuz etkiler. Bafa Gölü ile Kocagöl oluşum ve biyolojik çeşitlilik yönünden birbirine çok yakındır ve sorunları da aynıdır. Kocagöl; Dalaman lagün alanı olarak tüm gölleri, dere ve çaylarıyla ele alınmalıdır" dedi.

 

GÜNÜN SÖZÜ

Eğer haksızsam
Serçe bile döver beni.
Dayak yerim karıncadan

Haklıysam eğer
Fil'i deviririm
Vız gelir aslan kaplan

Tahsin Şentürk

 

 

Yazının devamı...
Şaphane’yi şapa oturtuyorlar
24 Temmuz 2012

“Yaşam hakkı... Henüz pek de anlayamadığımız kutsal bir kavram. Her şeyden önemli, her şeyden değerli. Hoyrat davrandığımız dünyamız, bize ve üzerinde yaşayan her canlıya hep cömert oldu. Ama açgözlü şirketler kendi çıkarları için hem ona hem de üzerinde yaşayan canlılara tehditler savuruyor, hatta onları yok ediyor. Artık tüm bunlara dur demenin zamanı.”

***

Greenpeace’den Murat Boz elektronik iletiyle, küresel ısınma nedeniyle yaşamları tehlikede olan kutup ayılarının kurtarılması için yardım istiyor. Milyonlarca varil petrol üreten dev şirketlerin faaliyetlerine dikkat çekiyor. Kutuplardaki ayıları kurtarabilir miyiz?
El ele vererek, küresel dayanışma göstererek elbette kutup ayılarını kurtarabiliriz. Yeter ki, isteyelim. Doğa için imza koyalım.

***

Bizim de imza koyduğumuz 01.01.2012’den beri yürürlükte olan AB çevre kriterlerine göre, “Kirleten öder” diye bir madde var. Maalesef bu kuralların farkına henüz varamadık. Ne tür yaptırımlar getirecek kavrayamadık.

***

Kütahya’nın Şaphane diye bir ilçesi var. Tarımla geçinen, dünyaca ünlü vişneleri yetiştiren bu ilçe şu günlerde çok sancılı.
Birinci derece deprem bölgesi olan Şaphane’nin tam yerleşim alanının ortasına “Sülfürik Asit Fabrikası” kurdular.
TBMM’ye verilen soru önergelerine aldırmayan işletmeciler, mahkemelerin verdiği inceleme kararlarının sonuçlarını beklemeden deneme üretimine başladı.
Çevreciler yine ayakta. Fabrikanın bacasından atılacak gazlar nedeniyle oluşabilecek asit yağmurlarından korkan kent aşıkları, “Şaphane’yi Şapa oturtuyorlar” diyor.
Büyük Türkçe Sözlükte “Şapa oturmak” deyiminin karşısında “İçinden çıkılması güç bir duruma düşmek” diye yazıyor.
Şaphaneliler şunu da ekleyerek soruyor; “O havzadaki kirlilik, oluşabilecek asit yağmurları 386 kilometre yol kat ederek gelen Gediz Nehri’yle İzmir Körfezi’ne de taşınacak. Yetkililer acaba bunun da farkında mı?”

 

Asit fabrikasınerede kuruldu
Sülfürik asit fabrikasının kurulduğu alanın çevresinde Şaphane Çok Programlı Cumhuriyet Lisesi, Şaphane Anadolu Öğretmen Lisesi, ortaöğretim öğrenci pansiyonu, kamu binaları, kamu konutları, sosyal konutlar var. Ege Bölgesi’nin en genç çam ormanları ile çevrili alanın asit kurbanı olmasını istemeyen şaphaneliler, “İnsanlarımız solunum hastalıklarıyla boğuşmasın. Tüm yaşam hakkı savunucularından destek bekliyoruz” diye feryat ediyor.

 

NE DEDİLER?

Ahmet BAYRAKTAR
Tema ilçe temsilcisi

Şaphanede kurulan ve şuanda deneme üretimi yapan asit fabrikası Şaphane’nin yeşili ve doğasına zarar vereceği için istemiyoruz. ÇED raporu ile ilgili süreç devam ederken davanın sonuçlanması beklenmeden deneme üretimine başlanmış ve çevreye ağır kokular yaymaktadır. Doğa harikası ilçemizde asit fabrikası istemiyoruz.

Kazım KARAEFE
Emekli Öğretmen / MHP İlçe Başkanı

Şaphane’de kurulan asit fabrikası eğitim ve öğretime devam eden Şaphane Çok Programlı Lisesi ve ortaöğretim pansiyonuna bitişik konumda olup, çocuklarımız fabrikanın ağır kokuları ve zehirli gazlarına maruz kalarak eğitim alacaklar ve geleceğin kanser adayları olarak yetişecekler. Bu nedenlerden dolayı asit fabrikasına karşıyız.

Fatma TÜRKER
Eczacı

Şaphane’de kurulmakta olan asit fabrikası solunum yolu ve kanser hastalıklarını artıracaktır. Mesleğim gereği daha fazla para kazanabilirim. Ancak insanların sağlıklarını kaybetmesindense para kazanmamayı tercih ederim. Daha sağlıklı bir Şaphane’de yaşam için asit fabrikasına karşıyız. Tesis insan sağlığına doğaya zarar verecektir, deneme üretimi yapıldığı şu günlerde, vatandaşların boğaz yanma şikayetleri başladı. Sonrasındaki tablo solunum ve sinir sistemi rahatsızlıklarını takiben amansız vakalarda artma şeklinde ortaya çıkacaktır. Bu nasıl zihniyet, anlaşılır gibi değil.


HAFTANIN SÖZÜ:

BACA

Bu duman,
Duman etti bizi,
Bildirdi Azrail’e,
Toptan verdi adresimizi!
(Çevre’nin Çığlığı / Tahsin Şentürk)


ÇEVRECİLERE ÇAĞRI
Çevre konusunda her türlü ihbarı, duyarsızlıkları, çalışmaları ve fotoğrafları iletebilirsiniz. Tabii güzellikleri de..
Tel: 0533 414 24 57
cevreciiirmak@hotmail.com


 

Yazının devamı...
Tecavüz var, kürtaj istiyorum
17 Temmuz 2012

Başlık çok güncel. Her yerde tartışılıyor.
Yasayı bir güzel yaptılar. Kanun maddesi olarak anayasaya çaktılar.
Bilim adamları uyarıyor. Kadınların yüreklerinde fırtınalar kopuyor.
Feryatları duyan yok... Duyarsızlık yetmiyormuş gibi, “Tecavüze uğrayanın çocuğuna devlet baksın” diye demeç bile veriyor.
Pes.
Pes ki, pes.

***

Şimdi size bir başka tecavüz olayı ve kürtaj feryadını yazacağım.
İlgili kurumların yetkilileri lütfen iyi okusun.
Sonra da güçleri varsa eğer, o tecavüzcülerin defterini bir güzel dürsün.

***

Adı: Murat Gökerti.
Bornova’da oturuyor.
Babası yaşlı, sıkıntılarında yanlarına koşuyor.
“Yapabileceğim bir şey var mı” diye soruyor Murat.
“Var oğlum” diyor:
“Evimizin önüne bize haber vermeden bir gecede baz istasyonu diktiler. Sinyallerinin insanları kanser yaptığı konuşuluyor. Çok huzursuzuz. Yaşamımıza tecavüz eden, sağlığımızı tehdit eden şu aleti buradan kaldırtalım” diyor yaşlı adam.

Siz olsanız ne yaparsınız.
Herkesin yaptığını yaparsınız değil mi?
Murat Gökerti de öyle yapıyor.
Kırıp dökmeden, her dürüst vatandaş gibi şikayet ediyor.
Hem de en büyük yere şikayet ediyor.
Soruna yakın plan çözüm bulamayınca, BİMER’e (Başbakanlık Bilgi Merkezi) İzmir Bornova Erzene Mahallesi 113 Sokak’ta kurulan bazın kaldırılması için müracaatta bulunuyor.
Ne cevap geliyor merak ediyor musunuz?

“Sayın GÖKERTİ,
Başbakanlık İletişim Merkezi’ne (BİMER) yapmış olduğunuz başvuru ilgisi nedeniyle kurumumuza yönlendirilmiş olup, başvurunuz incelenmiştir. Şikayet konusu GSM baz istasyonları hakkındaki adı geçen yönetmelik dışındaki sökülmesi vb. şikayetlerinizin ilgili işletmecilere (Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş., Vodafone İletişim Hizmetleri A.Ş. ve Avea İletişim Hizmetleri A.Ş.) ve mahkemelere yapılması gerekmektedir.”

***

Nasıl, beğendiniz mi cevabı.
İlgili kuruma, “Gidin bakın vatandaşın varsa mağduriyeti giderin” diyeceğine, “Baz istasyonu kim dikmişse onu mahkemeye verin” diyor.

***

Gökerti, “Kurumları mahkemeye vermek için paran, zamanın var mı diye sormuyorlar” diye bana dert yanıyor.
Ben de Murat Gökerti’ye, “Olmaz öyle şey. O şikayeti inceleyen yaz sıcaklarında bunaldığı için Yaşam Alanı’na Tecavüz Olayı’nı gözünden kaçırmıştır” diyorum.
Öyle değil mi Sayın BİMER yetkilileri.

Marka kente yakışmıyor
Burası Alaçatı. İzmir’in turizm merkezi Çeşme Alaçatı.
İstanbul sosyetesinin son gözdesi sahil beldesinin eğlence merkezinin kalbi.
“Merkezde restore edilen caminin, yani eski kilisenin hemen yanında saat 20.00’den itibaren çöp yığınları dağ gibi oluyor ve binlerce insanın gelip geçtiği sokak çok kötü kokuyor. Bu görüntü Alaçatı’ya yakışmıyor” diyor okuyucumuz.
Sayın Alaçatı Belediye Başkanı Muhittin Dalgıç, ne diyorsunuz efendim?
Yakışmıyor değil mi bu görüntüler Alaçatı’ya.
Bir şey daha. İmza koyduğumuz AB Müktesabatı’na göre 01.01.2012’den itibaren koku yönetmeliği de devrede.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın hayata geçirdiği “Kokuya Sebep Olan Emisyonların Kontrolü Yönetmeliği”ne göre oradaki durumun cezai yaptırımı da var. Benden söylemesi.


OKUYUCU MEKTUBU
Altınoluk sahili belediyeyi bekliyor

Altınoluk Avcılar Altı Sahili çöp yığınlarından geçilmiyor.
Grupkent önünde günübirlik gelenlerin bıraktığı atıklar, müthiş kirlilik yaratıyor, çirkinlikten bakılmıyor.
Çöp tarlasına dönen bu sahil, oradan para kazanan işletmeciler tarafından temizlenemez mi?
Her yer sigara izmariti dolu. Sahile çöp kovaları konulamaz mı?
Belediyeye sorar mısınız?    *Baykal Avcıoğlu

Elektrik telleri koptu kopacak
Bayraklı’nın Merdivenli Sokağı olarak bilinen 1622 Sokak’taki çam ağaçları elektrik ve telefon tellerini tehdit ediyor. Teller kopmadan budama yapılmasını istiyoruz.   *Ufuk Ünsal


GÜNÜN SÖZÜ
Yakım Yıkım Yağma
Şöyle bak bir an.
Gözden geçir çevreyi, kendini
sorgula.
Farkın var mı ey insan!
Var mı söyle?
Tahrip gücü yüksek bir
bombadan.
(Çevre’nin Çığlığı Tahsin Şentürk)

                                                                                                                                                                                                                                     

Yazının devamı...
Mangal keyfiniz yürekleri yakmasın
10 Temmuz 2012

ÇEVRECİLERE ÇAĞRI.. Çevre konusunda her türlü ihbarı, duyarsızlıkları, çalışmaları ve resimleri iletebilirsiniz. Tabii güzellikleri de.. 
İbrahim IRMAK:  Tel: 0533 414 24 57  Mail: cevreciiirmak@hotmail.com

Dünyanın başı küresel ısınmayla büyük dertteyken, onun en büyük ilacı ormanlarımız bir bir yanıyor. Mangal keyfi yapmak isteyenlerin sıçrattığı alevlerden güzelim ağaçlarımız kavruluyor. Jandarma hafta sonu Türkiye’nin en önemli doğal mirasları arasında yer alan Kuşadası’ndaki Dilek Yarımadası Milli Parkı’nın girişinde kontrol yaptı. Piknikçilerin araçlarında kaçak olarak parka sokmak istediği tüp ve mangallara el koydu.

Kimi dayılandı, kimi de “Ormanda mangal yakmanın yasak olduğunu bilmiyorduk” dedi. Hava sıcaklığının 40 dereceye çıktığı şu günlerde, yemyeşil otların bile kavrulduğu ormanda, mangal yakmanın yasak olduğunu bilmemek, olur mu Allah aşkına.
Bunlar, “Maganda mangalı, ormanı yaktı”, Maganda ateşi ormanı kül etti”
“Maganda mangalda köfte yerini, güzelim ağaçları yedi” haberlerini de duymamıştır muhtemelen. Hani bazı ormanlarda, “Dikkat. Ayı çıkabilir” uyarı yazıları var ya. Bence o yazıların yanına bir tabela daha dikmeli.
Ve üstüne Çevreci Tahsin Şentürk’ün Çevre Raporu yazısını yazmalı:

Şu dünyanın ortasına acilen
Tüm canlı varlıklara hitaben
Dikmeli bir tabela,
Ve yazmalı kocaman harflerle:
Dikkat İnsan var!

Son bir haftada Ege’de 11 orman yangını çıktı

* İzmir’in Foça ilçesinde çıkan yangında yaklaşık 1 hektar otluk ve makilik alan zarar gördü.
* Aydın Bozdoğan’ın Sırma Köyü’nde çıkan yangın 3 hektar kızılçam koru ormanını küle çevirdi.
* Balıkesir’e bağlı Marmara adasında çıkan yangında yaklaşık 200 dönüm ağaçlık alan küle döndü.
* Milas’ta orman yangınında 3 dönümlük alan zarar gördü.
* Fethiye’de 2 hektarlık alan kül oldu.
* Nazilli, Yenipazar, Karacasu ve Sultanhisar ilçelerinde aynı saatlerde yangın çıktı.
* Kuşadası’na bağlı Yeniköy’deki ormanlık ve makilik alanda çıkan yangın, korkuttu.
* Didim’de 30 dekar alan zarar gördü.
* Balıkesir Gönen’de, motosikletin egzozundan çıkan kıvılcım orman yangınına sebep oldu. 100 dönümlük alan kül oldu.
* Çanakkale’de, İzmir yolu üzerinde tutuşan kuru otlar itfaiyeyi ve orman ekiplerini alarma geçirdi.
* Milas’a bağlı Kargıcak Köyü’nde 3 dekar ormanlık alan zarar gördü.


OKUYUCU MEKTUBU

Diri diri yanacağız
Özdere’deki Turizm Meslek Lisesi’nin üst tarafına belediye çöplük yaptı. Oraya her çöpü atıyorlar. Akşamları da yakıyorlar. Çamlık Tepe’ye çok yakın olan bu yerde çıkan yangını itfaiye gelip söndürüyor. “Bir gün diri diri yanacağız! diye ödümüz kopuyor. Belediyeden ricamız, kimsenin canı yanmadan burada acilen önlem almasıdır.
Bir de koyun ağıllarının ve fosseptik çukurlarının bulunduğu bu bölgede karasinekler kol geziyor. Acaba bunlar ilâçla yok edilemez mi?

Güngör GÖNÜLLÜOĞLU

Ambalaj atığı toplama kumbarası istiyoruz
Foça Gencelli Sahili’ndeki Prof. Muammer Aksoy Caddesi’nde plastik ambalajları, kağıtları ve şişeleri atacağımız bir yer yok. Milli servetin yok olmaması ve sahillerin kirlenmemesi için buralara Ambalaj atıklarını toplama kumbaraları konulamaz mı?

Sevgi PİŞKİNEL

HAFTANIN SÖZÜ

Üç yanımız Deniz
Dört yanımız pis...
Tahsin ŞENTÜRK

 

Yazının devamı...
Özelleştirme
3 Temmuz 2012

 

Politika müthiş bir şey.
Memlekette inanın herkes politikacı.
Bana inanmıyorsanız gidin kahvehanelere bir kulak kabartın.
İki muhabbetin belini kırmak için toplananlar, birinci turdan sonra politikaya başlıyor.
Kimisi, iktidardakiler için “Memleketi batırdı bunlar” diyor.
Kimisi, “Bu sosyal demokratlardan bir şey olmaz bir daha oy verirsem...” diyor.
Bir diğeri lafa karışıyor, “Bizi dünyaya rezil ettiler. Asalım keselim. Falancayı başbakan yapalım” diyor.
Bir köşede uyuyanlar bile hemen lafa karışıyor, hükümet düşürüyor, yeni başbakan, cumhurbaşkanı atıyor.
Laf çok memleketimin kahvehanelerinde... Gencecik insanlar, taşı sıksa suyunu çıkaracak olanlar bile var içlerinde. İş yok deyip, akşama kadar kendilerine iş yaratıyorlar, renk renk, desen desen fayans döşüyorlar.
*
Velhasıl işsizlik büyük dert, bu memleketin başına.
Yıllardır, Ankara’ya gönderdiklerimiz, kendilerine iş yarattılar da, şu işşizlerimize bir türlü yeni ekmek kapıları açamadılar.
Yeni kapılar açamayınca da, mevcut kapılara yüklendiler. Bir masaya 3 memur, 100 işçinin çalışacağı fabrikaya 1000 kişi aldılar. Bu işin sonu kötü demeden, yepyeni arpalıklar yarattılar.
“Bu sıcağa kar dayanmaz misali” kâr eden kuruluşları, aciz duruma düşürdüler.
Aslında aciz olan politikacılardı. Biri geldi en sonunda, “Kurtuluş özelleştirme” dedi. Milli kuruluşlarımız işte tam bu sırada gitti, filli kuruluşlara...
*
İyi mi oldu, kötü mü oldunun analizini siz yapa durun, ben yaşanmış bir hikayeyi anlatayım...
*
Siz duydunuz mu, bilmiyorum, ama ben “görev zararı” lafını çok işittim.
Bazı müesseseler halk için çalışır, kar-zarar hesabı yapmadan hizmet üretirdi.
Türkiye Elektrik Kurumu diye bir kurumumuz var bizim. O da öyleydi bir zamanlar.
Mezradaki üç beş aileye ışık götürür, memleketimin karanlık sokaklarını aydınlatırdı.
“Önce para değil, insan” ilkesiyle çalışırdı.
Elektrik üretir ve aslanlar gibi bu üretimini satardı.
Şimdi de ürettiğini satıyor, ama bu işi aracı kurumlarla yapıyor.
İşte bu satışı yapan şirketler, şimdi kârdan başka bir şey düşünmüyor.
Yağlı ekmek görünmeyen yerlere hizmet götürmüyor.
*
Foça Bağarası’nın bir mahallesi var.
İnsanlar gelip evlerini yapmışlar.
500 ailenin yaşayacağı yerin 36 öncüsü kapılarını açmışlar.
Gel gör ki, medeniyetin başkentinde elektrik işkencesine uğramışlar.
Diyorlar ki; “Elektrik şirketi bize trafo alın” dedi. Toplanıp trafo aldık. “Havai hatlarınızı yeraltına alın” dedi. İş makineleriyle yolları kazdırıp hatları yer altına aldık.
“Bu hatları biz bakamayız, elektrik mühendisi alın” dedi. Onun için de toplanıp bir mühendisle anlaştık.
Sorunlar bitmiyor, her an bir kesintiyle karşılaşıyoruz.
Üstelik faturalarımız katlamalı geliyor. “Trafoyu size verelim, para da istemiyoruz” diyoruz. “Olmaz” diyor. “Hatları bu kez üste alın” diyor. “Burası karlı bir yer değil yapamayız” diyor. Köyden uzak, “Kem küm” ediyor.
*
Yetkililer orada mısınız?
Vatandaş daha ne kadar mağdur edilecek bir açıklar mısınız.
Sayın Gedaş Bölge Müdürü, olaya bir el atar mısınız?

----------

Kesinti programlıymış

Geçen hafta yazdığım, “Elektrik kesintisi yaktı” yazımıza, GEDAŞ İzmir Bölge Müdürlüğü’nden açıklama geldi.
“Kesintinin programlı olduğu anlaşılmıştır.”
Nazik cevaba ben de teşekkür ediyorum.
Ama bir şey söylemeden de edemiyorum. Ben başka bir şey mi yazdım... “Madem programlıydı, Neden o bölgedeki elektrik faturalarının üzerine, “Şu gün şu saatte elektrikleriniz kesilecek” diye yazmadınız.
Çok zor muydu acaba?

Şaphane için karar günü

ŞAPHANE’de kurulmakta olan Sülfürik Asit fabrikası ile ilgili sürdürülen çevre mücadelesi meyvelerini vermeye başladı. Eskişehir 2. İdare mahkemesi, Tema Şaphane ilçe temsilcisi Ahmet Bayraktar tarafından açılan dava nedeniyle olayı mahallinde inceleme (keşif) kararı aldı. Mahkeme heyeti uzman bilirkişiler ile birlikte 6 Temmuz 2012 Asit fabrikasının kurulmakta olduğu alanda inceleme yapacak. Çevreci Bayraktar, “Dünyaca ünlü, vişnenin, kirazın yetiştiği bölgede, üstelik insanların yaşam alanının ortasında Asit Fabrikası kurmak, büyük bir çevre katliamının yaşanması için çanak tutmaktır. Buradaki kirlilik, İzmir Körfezi’ne kadar ulaşacaktır. Onun için çevreyi hor gören geleceği zor görür” dedi.

OKUYUCU MEKTUPLARI

Diri diri yanacağız

Özdere’deki Turizm Meslek Lisesi’nin üst tarafına belediye çöplük yaptı. Oraya her çöpü atıyorlar. Akşamları da yakıyorlar. Çamlık Tepe’ye çok yakın olan bu yerde çıkan yangını itfaiye gelip söndürüyor. “Bir gün diri diri yanacağız! diye ödümüz kopuyor.. Belediyeden ricamız, kimsenin canı yanmadan burada acilen önlem almasıdır.
Bir de koyun ağıllarının ve fosseptik çukurlarının bulunduğu bu bölgede karasinekler kol geziyor. Acaba bunlar ilâçla yok edilemez mi?
Güngör GÖNÜLLÜOĞLU


Ambalaj atığı toplama kumbarası istiyoruz

Foça Gencelli Sahili’ndeki Prof. Muammer Aksoy Caddesi’nde plastik ambalajları, kağıtları ve şişeleri atacağımız bir yer yok. Milli servetin yok olmaması ve sahillerin kirlenmemesi için buralara Ambalaj atıklarını toplama kumbaraları konulamaz mı?
Sevgi PİŞKİNEL

GÜNÜN SÖZÜ:
“Eğer bir yıl süren Refah istiyorsanız, tahıl yetiştirin. On yıl süren refah istiyorsanız ağaç yetiştirin. Yüz yıl süren refah istiyorsanız insan yetiştirin”

Yazının devamı...
Bafa’ya bakıp bakıp ağlamalı
26 Haziran 2012

BAFA Gölü’nde önceki yıllarda görülen mavi ve yeşil algler yine patladı. Gölün yüzeyi, özellikle Kapıkırı Bölgesi yemyeşil oldu. Gölün hasta olduğunu belirten Süleyman Demirel Üniversitesi Eğirdir Su ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Erol Kesici, “Hastalığın adı belli. Teşhisle zaman kaybedilmesin ve hemen tedaviye başlanılsın” dedi.
Bafa’ya bakıp bakıp ağlamalı.
Ce cubbak cubbak ce...
İbrahim Irmak delirmiş.
Ce cubbak cubbak ce...
Kulağından tutup bağlamalı.
*
Ferhan Şensoy, müthiş tiyatrocuydu.
Soytarılar sahneyi almadan önce, aslanlar gibi tiyatro yapardı.
Mizah da yapar, siyasete de çakardı.
Ne zaman ki, suya sabuna dokunmayan “teyetorocular” çıktı ortaya, Ferhangişeyler gölgede kaldı.
*
Şensoy’un “Ce cubbak cubbak ce” tekerlemesi hala hafızamda taptaze duruyor.
Hürriyet Ege’de yayınladığımız Bafa Gölü yazılarım da ondan daha taze olarak kuzu gibi sayfalarda uyuyor.
*
15 Temmuz 2011’de “Bafa’da Kirlliğin DNA’sını çıkardılar” diye yazdım. Ondan iki hafta önce de “Bafa’da kirliliğe devam, müdüre selam” diye uyardım.
“Utanıyorum. Zamanında alınmayan önlemlerden, göz göre göre gelen felaketlerden utanıyorum. Beceriksiz yöneticilerden, pardon (sadece günü kurtaran) idarecilerden utanıyorum. ‘Ben yazdım bunları ama yine de tedbir almadılar’ demeye utanıyorum” dedim.
*
2010 yılının yaz aylarında ise, “Bafa gölü göz göre göre ölüyor” diye çağrı yaptım.
*
Yıllardan 2012, günlerden Haziran 27.
Ve gazetelerde yine, “Aydın ile Muğla il sınırları içerisindeki, Büyük Menderes Nehri Deltası’nın güneydoğusundaki Bafa Gölü’nü geçen yıl kaplayan alglerin neden olduğu, canlı yaşamı yok eden yeşil örtü, aradan geçen zamanda hiçbir önlem alınmadığı için gölü yine teslim aldı” haberleri.
Ben daha ne yazayıp, söyleyeyim.
Sulak alanlar bu memleketin hazineleridir. Ender türlerin ve endemik bitkilerin yaşam kaynağıdır.
Onları koruyup kollamak bizim boynumuzun borcudur. Sayın Orman ve Su İşleri Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Bafa hasta ve hastalık tıpkı insanlarda olduğu gibi, gölün de yüzüne vuruyor. Üstelik bilim adamları da bu hastalığın teşhisini koydu ve tedavi yöntemini belirledi. Artık teşhis için vakit kaybetmeyin ve tedaviye başlatın lütfen. Yoksa vakit çok geç olacak. Ve biz Bafa’yı kaybedeceğiz.

Nasıl kurtulur

Sulak alanlarda, göllerde yıllardır araştırma yapan Süleyman Demirel Üniversitesi Eğirdir Su ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Erol Kesici kurtuluş için yapılması gerekenleri anlattı.
1- Göl mekanik yöntemle temizlenmeli. Göl yüzeyi ile dibindeki mavi ve yeşil algler hemen toplanıp göl ortamından uzaklaştırılmalı.
2- Bafa’ya derelerden, ırmaklardan, çaylardan gelen sular, halk arasında hendek ot vb. adlar verilen çeşitli su bitkileriyle oluşturulacak BİYOLOJİK arıtma havuzlarında arıtıldıktan sonra göle verilmeli.
3- Atık sularla göl olmaktan çıkan, adeta akvaryuma dönen gölde su sirkülasyonu acilen sağlanıp, güneş ve sıcaklıkla hızla üreyen ve peltemsi hale gelen bakteriler dağıtılmalı.
4- Göl kenarına hemen bir laboratuvar kurulup yılın 365 günü, gölün değişik bölgelerinden alınan suların analizleri yapılmalıdır.
5- Göl önce korunmalı, sonra kullanılmalıdır.

Küçük notlar

1- Tuz oranı binde 3’ten binde 12’ye çıktı.
2- Göl kenarındaki köylerde bulunan zeytinyağı işletmeleri evsel atıktan 100 kat daha zehirli karasuyu göle bırakıyorlar. Evsel atık sular arıtılmadan göle veriliyor.
3- Çevredeki iki kuluçkahanenin atık suları da göle bırakılıyor. Bunun da tuz oranının artmasında önemli rol oynadığı söyleniyor.
4- Yazın göle su giriş çıkışı yapılmıyor. Bu oksijenin azalmasına ve gölün ısısının artmasına neden oluyor.
5- Yılan balığı, sazan, ulubat, kefal, levrek Bafa’nın birbirinden lezzetli ürünleri. Bir zamanlar tonlarca çıkan bu ürünler şimdi mercekle aranıyor.
6- Kuşların üreme alanı kirlilik nedeniyle türlerin yok olmasına çanak tutuyor.


GÜNÜN SÖZÜ:
Güneş girmeyen eve doktor girer.

Mavi-Yeşil Algler (Cyanophyta) çok tehlikeli..

Bafa Gölü’nde görülen Mavi-Yeşil algler’in (Cyanophyta) çok tehlikeli olduğu belirtildi. Alglerin
balıkların dışa açılan can damarları olan solungaçlarını sarıp, oksijensiz kalarak ölümüne yol açtığını belirten Yrd. Doç. Dr. Erol Kesici, “Bafa’da görülen alg tipi, içen ve temas edenlerde canlılarda sorunlar oluşturabilir. Azap Gölü’ndeki su canlılarında Mavi-Yeşil alglerin toksik etkileri sonucunda çok sayıda balık ve su kuşlarının öldükleri belirlenmiştir. Sudan içen ördekler, hiçbir tepki vermiyor. Yanına yanaştığınızda kaçmıyor, sersemliyor ve zaten bir süre sonra da toksik etki nedeniyle ölüyor” dedi.

BİR SERGİ:

En eski İzmirli

Doğa Derneği, Gediz Deltası’nın zengin biyo çeşitliliğini ve İzmir için önemini konu alan fotoğraf sergisi açtı. Karşıyaka Belediyesi Hamza Rüstem Fotoğraf evindeki sergi 8 Temmuz’a kadar gezilebilecek. Barındırdığı canlılar açısından Akdeniz havzasının en önemli sulak alanlarından olan Gediz Deltası’nda, deltanın yaşam alanlarını, biyolojik çeşitliliğini korumak ve yerel halk ve yöneticilerle işbirliği içerisinde tanıtımına katkı sağlamak amacıyla gerçekleştirilen sergiyi aman kaçırmayın.

OKUYUCU MEKTUBU

Diri Diri yanacağız

Özdere’deki Turizm Meslek Lisesi’nin üst tarafına Belediye çöplük yaptı. Oraya her çöpü atıyorlar. Akşamları da yakıyorlar. Çamlık Tepe’ye çok yakın olan bu yerde çıkan yangını itfaiye gelip söndürüyor. “Bir gün diri diri yanacağız! diye ödümüz kopuyor.. Belediyeden ricamız, kimsenin canı yanmadan burada acilen önlem almasıdır.

Bir de koyun ağıllarının ve foseptik çukurlarının bulunduğu bu bölgede karasinekler kol geziyor. Acaba bunlar ilaçla yok edilemez mi?

GÜNGÖR GÖNÜLLÜOĞLU

Yazının devamı...
Elektrik kesintisi yaktı
19 Haziran 2012

FOÇA’da pazar günü elektrik kesintisi yapıldı.
Kesintiden haberi olmayan, halk çok sıkıntılı anlar yaşadı.
Esnaf, “Dolaplarımızdaki gıda maddeleri çözüldü, dondurmalarımız eridi” diye öfkelendi.
Bağarası’nda kurulan üretici pazarında esnaf, yeşilliklerin üstüne serpecek su bulamayınca isyan etti.
“Tuvalete gidecek suyumuz bile yok” diye feryat etti.
Kesinti sabah saat 05.00’ten akşam 19.30’a kadar sürünce de üreticiler, “1950’li yıllardaki gibi ineklerin sütünü bile elle sağdık” dedi.
¡¡¡
Ben bu Foçalılar’a çok kızıyorum!
Tatil günü yapılan kesintinin duyurusunun şirketin internet sitesinde yapıldığını öğrenince kızgınlığım daha da artıyor...
Kardeşim sen niye İzmir’de elektrik dağıtımını yapan Tedaş mı, Gediz mi, Gedaş mı ne, işte o şirketin internet sitesine niye her gün girmiyorsun!
Senin köyünde elektrik ne zaman kesilecek neden öğrenmiyorsun.
Hayvan ağıllarına, inek damlarına neden internet ağı kurmuyorsun.
“Elle inek sağmak zorunda kalırım sonra” diye niye araştırma yapmıyorsun.
Şimdi teknolojiden uzak kalmanın ne demek olduğunu öğrendin mi?
Milenyum çağında iletişimsizliğin ne demek olduğunu anladın mı?
¡¡¡
Ben bu Foçalılar’ın dedelerine de çok kızıyorum.
Biliyorsunuz Foça, İzmir’in kuzeyinde yer alan bir sahil ilçesi. Adını denizlerini yurt edinmiş foklardan alıyor.
Antik Çağ’da İyon yerleşimi olarak ortaya çıkan kentin insanları, hem denizcilikte, hem de mühendislikte çok ilerlemişler.
Samsun’u, Lapseki’yi, İtalya’daki Velia’yı, Korsika’daki Alalia’yı ve Fransa’nın Marsilya’sını bu Foçalıların dedeleri kurmuşlar.
Elin memleketlerine kadar giden Foçalılar, her daim rüzgar alan memleketlerine yel değirmenleri kurup elektrik üretselerdi, şimdi torunları çile çeker miydi acaba?
¡¡¡
Elektrik kesintisi haberini duyunca ben kendime de çok kızıyorum.
Amerika’da 40 yılda bir, 2 dakika elektrik kesintisi oldu diye halkın mağazaları yağmaladığını, 31 yıl Almanya’da yaşayan dostlarımın, “Biz hiç elektrik kesintisine şahit olmadık” sözlerini yazmadığım için kızıyorum.
Ben el oğlu aya giderken, insanların abuklukları yüzünden işkence çekmesine kızıyorum. Faturaların üzerine, “Şu kadar borcunuz var. Yoksa elekriklerinizi keseriz. Sizin dünyanızı karartırız” diye not düşenlerin, “sizin mahallenizde şu tarihte kesinti yapılacak” diye uyarı yazısı yazmamasına kızıyorum.
SMS, mail sistemi ve facebook denilen mecrada bu tür hayati konuların duyurulmamasına kızıyorum.
“Bu mesajı hemen 7 kişiye göndermezseniz kaynananız düşük yapar” diye gelen mailleri saniyede paylaşanların bu tür hayati konulardaki bilgileri paylaşmamasına kızıyorum.
Öfkelenmekte haksız mıyım ne dersiniz?

Elektrik kesintisi önlenebilir mi?
Kışın İzmirgaz Genel Müdürü Burçin Yandımada ile konuşup, “Komşularımız kızıp vanayı kapatırsa ne yaparız” diye sordum.
Yandımata, “Türkiye’de doğalgaz kesintisi olmaz. Bir hattan gelen gaz kesilirse, diğer hattan gelen gazı veririz. Tüm şebeke birbirine iki yönlü bağlı” demişti. Bu çift yönlü bağlantının emniyet ve bakım çalışmaları için de gerekli olduğunu vurgulamıştı Yandımata.
¡¡¡
Hani diyorum. Şu çift taraflı bağlantı, elektrik hatları için de düşünülse. Bakımlar, kısa alan baypaslarıyla giderilse. 500 metrelik hat değiştirilirken, tüm ilçe mağdur edilmese nasıl olur dersiniz?
Böyle birşey olabilir mi acaba,
sevgili elektrik mühendisleri?

BİR ŞİKAYET
Sivri sinekler arı oğulu gibi

Sabahattin Eyüpoğlu kıdemli eğitimci. Yaz günlerini Yeni Foça Özgözdekent’teki evinde geçiriyormuş. Eyüpoğlu çok öfkeli şu günlerde, “Ben 68 kuşağındanım. Çağdaş yaşam vaadiyle göreve talip olan başkan adaylarını destekledim hep. Ama onların çağdaşlıktan haberi yok. Sivrisineklerden açık havada oturamıyoruz. Arı oğulu gibi dolaşıyor sivrisinekler. Bu sinekler kanatlı hale gelmeden bu başkanlar neredeydi. Onları daha larva halindeyken neden yok etmedi” diye soruyor.

Yazının devamı...
Türkiye’yi çakallara yedirmeyelim
12 Haziran 2012

Başkan Türkmenoğlu çok zarif.
“Sektörde çakallar var. Birisinin foyası ortaya çıkınca hepimiz zarar görüyor. Sattığımız ürünleri kontrol etmeliyiz” diyor.
Çok da doğru söylüyor.
Adam aflatoksinli veya ilaç kalıntılı ürünü alıp ihraç ediyor.
Yurtdışından çil çil döviz beklerken, “Gönderdiğin mal bozuk çıktı. N.h sana para” diyor.
Bu da yetmiyor. “Al bu defolu mallarını...” diyor.
Sonra peş peşe Türk mallarına kapılar kapanıyor.
Bize bişi olmaz, biz yeriz de... fazla geliyor...
Tüm üretim elde kalıyor.
Ürünler o kadar çok ki.. hayvanlar bile yemiyor...
Çok gördüm yaşamım boyunca ben bu manzarayı.
“Peki çözüm var mı çözüm” dediğinizi duyar gibiyim.
“Konuşmak kolay icraat nerede” sesleri yükseliyor etraftan onları da duyuyorum.
Az izin verirseniz bir iki laf edip onu da yazacağım.

***

Türkiye Allah’ın özene bezene yarattığı bir ülke.
Kışın jeotermal kaynaklardan faydalanılarak üretim yapılıyor.
Bilinçli, akılcı, modern yöntemlerle, sürdürülebilir çiftçiliğin temelleri atılıyor.
Yaprak bitleri uğur böceklerine yediriliyor.
Haşereyle biyolojik mücadele veriliyor.
Sonra da demet demet banknotlar istif ediliyor.
Helal olsun böyle insanlara. Ellerinden değil, alınlarından öpüyorum da benim çabam yetmiyor.

***
 
Bir aç gözlü adam...
Memleket, millet sevgisi olmayan, bir de vicdandan nasibini almamış yaratık, hileli üretim yapıyor.
İlaç kalıntısına bakmadan gıda ürünlerini topluyor.
Hormonu dayayıp bitkileri delirtiyor.
Maymuna benzeyen patates, file benzeyen biber çıkıyor ortaya.
Yetmiyor bir de bunları şark kurnazlığıyla tüccara satıyor.
Elin memleketinde rüşvet mekanizması çalışmadığından, alet yalan söylemiyor.
“Bu ürünler insan sağlığına zararlı kardiş” diyor...
“Dön babam, dön çarkı” burada yine işliyor.
Bir çakal bütün memleketime zarar veriyor.

***

Hani diyorum... Memleketimde binlerce ziraat mühendisi var ya...
Tarım bakanlığının yetkilileri tüm ülkeme yayılsa. Hangi ürün ekilecek. Ürünler nasıl planlanacak anlatsa. Hangi ürüne ne kadar hangi ilaçtan atılacağı konusunda bilinçlendirme yapsa. İlaçtan ne kadar zaman sonra ürün toplayacak öğretilse. Köyde, dağda bayırda, tarlada bahçede bilinçlendirme seferberliği başlatılsa.
İlaç kutularının tarlalarda rastgele atılamayacağını, o kutularda yağmurda biriken suları içen kurdun kuşun öldüğü belletilse...
Gıda analiz laboratuvarı mı olur, ürün tahlil laboratuvarı mı, her ne ise... İşte onlardan her yere kurulsa...
Hileli mallar imha edilip, üreten ifşa edilse, “Sen git, kerestecilik yap” dense..
Nasıl olur dersiniz?
Ürünlerimiz, tüm dünyada aranan “Made in Türkey” olur mu sizce?

Boğaları değil sahiplerini güreştirelim

Memleketim hayvan hakları savunucuları ayakta.
Festival adı altında boğa güreşi yapılmasına karşı çıkıyor.
“Hayvanlar zorla dövüştürülüyor, birbirlerine zarar vermesi seyrediliyor” diyor.
“Dinimizce de günah olan bu davranışları, Cami Yaptırma Derneği yararına düzenleyenler bile var” deniliyor.
Bakanlıklara, ilgili kurum ve kuruluşlara dilekçe yağmuruna tutan bu hayvanseverleri umarım birileri duyar ve boğa güreşlerini yasaklar.
Eğer bu tür festivalleri yasaklayamıyorlarsa, o zaman hayvanlar yerine sahiplerini ve tertip komitesini güreştirelim arenada... Ne dersiniz?

İnsanlık ve doğaseverlik üzerine iki çağrı

Yaz geldi. Sıcaklar her gün daha da artıyor. Okulların tatile girmesiyle birlikte kentliler serin yerlere doğru göç etmeye başladı bile. İşte tam bu dönemde iki acil çağrı yapıyoruz. Çağrımız insanlık üzerine. Doğaseverlik üzerine.
Birinci İstek. Çöl sıcaklarının başladığı şu günlerde hayvanlar için kapımızın önüne bir kap su bırakalım.
İkinci istek ise hayvanlar oyuncak değildir. Karne hediyesi olarak çocuklarınıza arkadaşlık edecek hayvanları alırken ona bakıp bakamayacağınızı iyi düşünün. Yaz tatili sonunda sokağa bırakacaksanız sakın almayın.

++++++++++++++++

HAFTANIN SÖZÜ

Sevgi, çiçek açmayan yere uğramaz. (Eflatun)

 

MAVİ YEŞİL / İBRAHİM IRMAK

ÇEVRECİLERE ÇAĞRI..
Çevre konusunda her türlü ihbarı, duyarsızlıkları, çalışmaları ve fotoğraflarını iletebilirsiniz. Tabii güzellikleri de..
Tel: 0533 414 24 57
cevreciiirmak@hotmail.com

Yazının devamı...