(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Özgür Şahiner" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Özgür Şahiner" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.

Özgür Şahiner

Çemberi de ıskalamayalım
22 Aralık 2016

Tribünler tıklım tıklım, gençlerin mücadelesi müthişti. Yanılmıyorsam, Ankara’dan da Deneme Lisesi yer alıyordu. O finallerin bir çok oyuncusu daha sonra, farklı ekiplerde, hatta milli takımlarda forma giydi.Hortaş Yenişehir ve Şekerspor ise hayal meyal hafızamda. Mesleğe adım attığım 90 yılların başında PTT vardı. Belki şampiyon olmadı ancak iddialı takımlara kafa tuttu. Kupa kazandı, finaller oynadı, Başkent basketboluna büyük değer kattı.İsim değişikliği ile Türk Telekom oldu. Adı ve forması farklıydı ama gücünü koruyup, kupalara uzanmayı bildi. Türkiye ve Başkenti Avrupa’da temsil etti. Şampiyonluk yarışında söz sahibi olamasa da rakiplerinin başına iş açmayı hep başardı.TED Koleji ise okuldu, ekoldü...

Oradan yetişen yüzlerce isim, Türk basketboluna; oyuncu, antrenör ve yönetici olarak önemli hizmetler verdi. 90 yılların ortasındaki; Haluk, Murat, Tolga, Victor’lu kadronun, Ankara basketboluna yaşattığı coşku ve mutluluğu, yeni kuşaklar bir daha göremedi. Atatürk Spor Salonu’nu dolduran binlerce taraftar, basketbolun büyüsünü, o zaman iliklerine kadar hissetti.Sonra, sonrası malum... Ankara potadan yavaş yavaş uzaklaşmaya, parkelere yabancılaşmaya başladı. Takımlar iddialarını yitirdi, her geçen gün kadrolar daha da güçsüzleşti. Telekom, 25 yıl sonra küme düştü.Bugünkü tablo çok daha vahim. TED Kolejliler, 11 haftası geride kalan Birinci Ligde, 11 yenilgi ile son sırada ve artık gün sayıyor.

Türk Telekom bir alt ligde orta sıralarda, Mamak DSİ ise idare etmeye çalışıyor. Kadınlar Liginde zaten temsilcimiz yok. Ergin Ataman’ın dediği gibi, basketbolun temel taşlarından biri olan Ankara’nın potaya bu kadar uzak olması asla kabul edilemez. Bugün; İzmir, Antep, Balıkesir, Trabzon, Uşak ve Giresun’un takımları ligde boy gösteriyor, İstanbul, 5-6 ekibini bu organizasyona dahil ediyorsa, başta, ilgililer ve yetkililer olmak üzere, hepimiz oturup kafa yormalıyız. Ankara’yı ve basketbolu seviyorsak; düşünmeli, fikir üretmeli, gerekli sponsor desteği bulma ve kulüp organizasyonu konusunda girişimlere acilen başlamalıyız. Hatıralarımızla baş başa kalıp, maçları ekrandan izlemek yerine, yeniden coşku ve tutku ile bizi salonlara koşturacak bir ekip istiyorsak, bunu özverili ile yapmalıyız. Çok geç olmadan ve çemberi de ıskalamadan.

KURU GÜRÜLTÜ

Osmanlı-Galatasaray maçındaki saha şartlarına, önce Galatasaray’dan tepki geldi, ardından da Osmanlı cephesinden. İki taraf, mağdur edebiyatı ile tartışmayı büyüttü. Sarı-kırmızılılar, değişiklik taleplerine federasyonun duyarsız kaldığını ileri sürüp, konuyu farklı bir boyuta taşıdı. Geçmişte, fikstürde yapılan değişiklikler karmaşaya yol açıyor, her kulüp kendince haklı gerekçeleri gündeme taşıyordu. Federasyon da bunun önüne geçmek için, tüm sezonun fikstürünü en baştan belirleyip, sadece saatleri boş bıraktı.Bazı şeyleri bilmek için alim olmaya gerek yok. Ankara’nın Aralık ayındaki iklim şartları belli. Yenikent’te durumun çok daha vahim olacağı ortada. Tüm bunlar, 1-2 telefon trafiği ile halledilecek şeyler. O gün, gündüz kuşağında 4 maç oynandı. Federasyon yetkilileri, hava, saha ve iklim koşullarını göz önünde bulundurup, o maçı öğlen saatlerine alabilirdi. O zaman Yenikent’in buz gibi ayazı yerinde daha normal şartlarda maç oynanabilirdi. Adana’da saat 16.00’da maç oynatmayı düşünenler, Ankara’daki maç saatini kaydırmayı akıl edemediler mi acaba ?Edemezler, çünkü yayıncı kuruluş, nasıl istiyorsa program ona göre belirleniyor.Şundan da eminim ki, federasyon maçın saatini gündüze çekse, diğer takımlar itiraz eder, olası puan kaybında Galatasaraylılar, ‘Biz gündüz maçı oynamak zorunda mıyız’ diye ortalığı ayağa kaldırırdı. Çünkü, politikalarımız günü kurtarmaya yönelik ve sadece işimize geldiği gibi değerlendiriyoruz.  Bunca kuru gürültünün sebebi, başarısızlığın üzerini örtme, gündemi başka tarafa çekme çabası.. Hepsi bu.. 

Hayata ve spora dair: 

Takım küme düşerse, futbolcular gider, adamlar kalır. (Pavel Nedved) (Juventus küme düşürüldüğünde, Buffon ve Del Piero ile birlikte, onca transfer tekliflerini geri çevirip, ikinci ligde oynamayı tercih etti)

Park cezası

Ahmet Gökçek, Futbol Federasyonu yöneticisi olup, Galatasaray teknik ekibinin saha ile ilgili tepkisine, karşılık verdiği için.

Yazının devamı...
Bu kaybın izahı olmaz
26 Şubat 2012
Sivas maçına, arzulu ve kararlı başlayıp, daha ilk dakika golü buldular. Böylesi bir maçta, hem de ev sahibi olarak üstünlüğü ele geçirmek çok önemliydi. Golün getirdiği ekstra motivasyonla, Sivas’ın üstüne inatla gidip, farkı, ikiye-üçe çıkarma şansını da buldular. Bu pozisyonlar, Yasin ve Tum’un, bitirici noktalara pası iletememesi nedeniyle skora dönüşmedi. Konuk ekibin, geriye düşmesine rağmen gol için hevesli oluşu da oyunun iki kale arasında gidip gelmesine, heyecanın sürekli canlı kalmasına yol açtı.
Tum ile gelen ikinci gol, Gençlerbirliği’ni skor olarak iyice rahatlattı ama farkın erkenden ikiye çıkması, ister istemez, kırmızı-siyahlı oyuncuları rehavete itti. Konuk ekip, inatla ve ısrarla oyunu bırakmayacağını, ikinci golden sonra daha belirgin şekilde ortaya koymaya başladı. Orta alanda ele geçirdikleri üstünlüğü, Grosicki’nin kanat değiştirip, Gençlerbirliği savunmasını zorlamasıyla iyice hissettirdi. Savunmanın arkasına uzatılan paslarda yaşanan telaş ve savruk görüntü, işlerin Gençlerbirliği adına iyi gitmeyeceğinin işaretiydi. Önce Mehmet Sedef ile Kulusiç, ardından Cem Can’ın hatası sonucu gelen goller, oyuna dengeyi getirirken, maçı da ayrı bir havaya soktu.
Sonraki bölümde iki taraf da galibiyet için riskleri göz alıp oynadı. İlk 4 hedefinden uzak kalmamak için mutlak kazanmaları gerektiğinden, bunu gerçekleştirmek için var güçleriyle oyunu zorladılar. Azofeifa’nın golüyle yeniden öne geçen kırmızı-siyahlılar, Ziya’nın oyundan atılmasından sonra, iyice rahatladı. Dikkatli davranmayıp, Sivas savunmasını az adamla yakaladıkları anlarda hızlı hareket etmediklerinden, gollük atakları değerlendiremediler.
Ligin 5 ve 6. sırasını paylaşan iki ekibin futbolu belki çok üst düzey değildi ama mücadele, goller ve kartlar, hem stada gelenlere hem de ekran başındakilere keyifli ve heyecanlı anlar yaşattı. İkisi de kendilerine ve ligdeki yerlerine yakışan mücadeleyi sergiledi. Gençlerbirliği, önüne altın tepsi ile sunulan kısmeti tepip, çok önemli bir avantajı kaybetti. Önce iki farkı bulan, ardından yeniden ön geçmişken ve rakip 9 kişi kalmışken, galibiyeti koruyamayan Gençlerbirliği’nde, alınacak dersler her maçta biraz daha çoğalıyor. Önceki iki maçta yaşanan kayıplar anlaşılabilir ama dün kaçırılan puanların izahı olamaz.
Yazının devamı...
100.yıl ve yarınlar
6 Haziran 2009
Ankaragücü, her sezona ilk 5 içinde yer alma hedefiyle başlar, taraftar umutlanır ve heyecanla maçların başlamasını bekler. Takımının başarısıyla coşacağı günlerin özlemi ile yanıp tutuşur. Ancak, kısa süre sonra ümitleri tükenir, hevesi kursağında kalır. Mevcut kadronun, bir hedefi kovalayamayacağını çabuk fark eder. Haftalar geçtikçe umudun yerini karamsarlık alır. Sinsi bir endişe, sarı-lacivert renklere gönül verenleri içten içe kemirir.
“Acaba kümede kalacak mıyız?” sorusu sorulmaya başlar. Sonra mucizevî bir geri dönüş ile hasta ayağa kalkar, kefeni yırtar ve lige tutunmayı başarır. Baştaki hedef unutulup, kümede kalmanın sevinci yaşanır.
Yürek sızlatan, buruk bir sevinçtir bu. Ankaragücü’nün 99 yıllık tarihine ve büyüklüğüne yakışmayan ibretlik bir tablodur.
Koz ekonomik vaatler !
Son 5-6 sezonda olduğu gibi, bu yılı da böyle geçtik. Takım, benzer durumları sürekli yaşıyorsa, bir yanlışlık var demektir. Ankaragücü’nün geride kalan yıllarda iyi yönetilmediği, alınan kararların, kulübü ileriye götürmediği ortada. Bir sezonda 2-3 teknik adam değiştirmek, 8-9 oyuncuyu alıp, ara transferde bunların bir kısmını göndermek ve yenilere yer açmak, sağlıklı bir politika olmasa gerek. Beştepe’yi, kulübü ile sorunlu oyuncuların toplanma merkezi yapmak da ayrı bir konu.
Tüm bunlar, 2009 yılı Mart ayı sonunda yeni seçilen yönetimden önceki yanlışlardı. O tarihten sonra Ankaragücü’nde yeni bir dönem başladı.
Şimdi gündemdeki konu, Ankaragücü ile Ankaraspor’un birleşmesi. Mevcut yönetimin, kendisi dışındaki gelişmelerden rahatsız olduğu çok açık. Onlar, zor günde sahip çıktıkları kulübe yeni bir yön verme, Ankaragücü’nü iyi yerlere taşıma hedefi ve düşüncesinde. Önlerindeki en büyük engel, ekonomik sıkıntı. Geçmişte yapılan onca yanlışın faturası, bir bir önlerine çıkarken, canlarını acıtıyor. Ankaraspor cephesinin bu bütünleşmedeki en büyük kozu ise ekonomik vaatleri! Ankaragücü’nün 100.yılında şampiyonluğa oynayabilmesi için maddi anlamda güçlü olması gerektiğini biliyorlar.
Ancak şu unutulmasın:
“Kimseyi, 100. yılını kutluyor diye şampiyon yapmazlar.”
Bunun için iyi bir ekonomi, güçlü bir kadro, tecrübe, bilgi ve birikim gerekir. Ankaragücü, bu anlamda çok geç kaldı. 3-4 yıl önce gerekli adımları atmadı, atamadı. Bir transfer sezonunda bunları gerçekleştirmek çok zor. Bu nedenle herkes, bir daha ve iyi düşünmeli. Planlarını uzun vadeli yapmalı. Bir hayal için bugünden vazgeçmek yerine, yarınları kurtarmak için kafa yormalı.
Eğer birleşme olacaksa, bu herkesin içine tam anlamıyla sinmeli, bir tek soru işareti kalmamalı. Aksi halde kaybeden Ankaragücü olur.
Yazının devamı...
Hırs ve istek
1 Mart 2009
Başkent derbisinde bunları yerine getiren Ankaragücü oldu ve istediği 3 puanı tek golle alıp gelecek için umut tazeledi. Hacettepe için ise bu sonuç yolun sonu anlamı taşıyor. Artık acil servise kaldırılsa bile hayata dönmesi çok zor.

Puan cetvelindeki şartlar iki takım için çok kötü olduğundan, her oyuncu ister istemez oyuna tedirgin başladı. Savunmalar çok dikkatli oynarken, orta alandaki isimler de birbirlerine boş alan bırakmamak için yoğun çaba harcıyordu. Ankaragücü’nde özellikle Barbaros ve Bouzid, fizik güçleriyle bu alanı iyi kontrol ediyordu. Sahadaki durgunluğu bozan, Ankaragücü taraftarının, müthiş şovu oldu. Tribünlerin coşkusu, kısa sürede olsa sarı-lacivertli oyuncuları hareketlendirdi. Önce kaleci Recep’in inanılmaz hatası sonucu topu önünde bulan Murat golü kaçırdı, ardından Semavi zor olanı yapıp meşin yuvarlağı Recep’e teslim etti. Ankaragücü’nün iyi oynamasa da oyuna ağırlığını koymaya başladığı anlarda Hacettepe kaderine razı bir görüntü sergiliyordu. Mutlak kazanması gereken maçta, beraberlik yetecekmiş gibi bir oyun anlayışları vardı. İleride bir türlü çoğalamıyor, forvete top taşıyamıyorlardı. Gol atsın diye transfer edilen Tambwe’nin durumu tam içler acısıydı. Oyunda kaldığı sürede kaleye tek şut atmadan maçı tamamlarken, yanındaki Ümit’e hiç yardımca olmadı. Orta alan oyuncularından da kaleyi tehdit edecek tek bir şut gelmedi.İkinci yarıya El Yasa’yı alarak başlayan Hakan Kutlu, sağ kanada işlerlik kazandırırken, tempoyu da yükseltti. Çünkü bir puanın fayda getirmeyeceğini çok iyi biliyordu. Ardından Ceyhun’u sahaya sürüp, takımına kalite kattı. Bu değişiklikler galibiyeti gerçekten istediğini gösteriyordu. Ceyhun-ElYasa organizasyonu ile başlayan atak, De Nigris’in mükemmel kafa vuruşunda golle sonuçlanırken, bu tablo maçın hak edene teslimi anlamına geliyordu. İki takım için de hayati önem taşıyan mücadeleyi, hırs ve kalitesini 90 dakikaya yayan Ankaragücü kazandı. Alt sıralardaki savaşın ne derece çetin olacağı alınan sonuçlardan belli. Sarı lacivertliler, bu savaşta sonuna kadar ayakta kalacağını dosta düşmana ilan etti. Hacettepe için ise söylenecek tek şey kaldı. "Harç bitti yapı paydos."
Yazının devamı...
Tatsız, tuzsuz, keyifsiz !
28 Şubat 2009
Ankaragücü ile birleşme tartışmaları, seçim süreci derken ikinci planda kalan takımın ruh hali her geçen gün biraz daha kötüye gidiyor. Dün Gençlerbirliği karşısında, uyur gezer gibiydiler. Sahada ne yapmak istediklerini doğrusu kimse anlayamadı. Teknik direktör Aykut Kocaman, kulüp içinde küçük çaplı isyanın kahramanları Özer ve Mehmet Çakır’ı da yanında oturttuğundan, futbol kaliteleri vasata bile yaklaşmadı. 90 dakikayı, rakip kalede bir tek bir pozisyon bile yakalayamadan tamamladılar. Gençlerbirliği’nin kalecisi İsailovic, koca maçı yere yatmadan bitirdi. Yenikent’in meşhur ayazında fazlasıyla üşüdü.

Ankaraspor böyleydi de Gençlerbirliği çok mu iyiydi. 3 puana fazlasıyla ihtiyacı olan kırmızı siyahlılar, topa daha fazla sahip görünse de oyuna ağırlığını bir türlü koyamadı. Karşısında böylesine kötü bir Ankaraspor olmasına rağmen sonuca gidecek çareler üretemedi. Maç boyunca sadece bir kez gole çok yaklaştılar onu da sahanın en kötü isimlerinden biri olan Burhan, inanılmaz bir şekilde dışarı attı. Burhan, aldığı tüm topları olumsuz kullanırken, Samet Aybaba’nın kendisine 90 dakika tahammül etmesi şaşırtıcıydı. Dün stada gelenler, derbi maçın heyecanını duymayı, güzel futbol izlemeyi beklerken, tam bir hayal kırıklığı yaşadı. Orta sahadaki amansız kargaşa, sürekli kaybedilen toplar, saçma sapan ileri savrulan paslar nedeniyle temposu düşük kalan mücadele, herkesin keyfini kaçırdı. Tribünler, maçın biran önce bitmesi için adeta el açacak hale geldi. Dünkü berbat futbol elbette Ankaraspor’un kupa karşılaşması için ölçü değil. Takım o maçta mutlaka farklı oynayacaktır. Aksi takdirde işleri hiç de kolay olmaz. Gençlerbirliği için söylenecek tek şey var, Fenerbahçe galibiyeti belli ki onları havaya sokmuş. Ortaya koydukları oyun ancak bir puana yeterdi, sonuçta öyle oldu.
Yazının devamı...
Beştepe rüzgarı
23 Şubat 2009
SÜPER Lig’de öyle bir hafta geride kaldı ki sonuçlar, zirve yarışında ve kümede kalma mücadelesinde tüm dengeleri alt üst etti. Kocaelispor’un Galatasaray’ı, Denizlispor’un Trabzonspor’u deplasmanda, Gençlerbirliği’nin de Fenerbahçe’yi kendi evinde yenmesi, 3 büyüklere karşı, bir başkaldırışın, bir isyanın resmiydi. Büyükleri puan kaybına uğratan bu ’sanal dayanışma’, Anadolu’nun yükselen yıldızı Sivasspor’u zirvede tek başına bıraktı. Dolaylı da olsa Beşiktaş’a fayda sağladı. "Kul sıkışmazsa Hızır yetişmezmiş." Ankaragücü’nün durumu da buna benziyor. Sezon başından bu yana düşe kalka yürüyen sarı lacivertliler, iç sahada rakipleri Antalyaspor ve Konyaspor’a yenilince, işin ciddiyetini anlayıp, dört elle davaya sarıldı. Ateş bacayı sarınca kendilerine geldiler ve Ankaragücü gibi oynamaya karar verdiler.

İleriye taşıma zamanı

Önce Gaziantepspor gibi ligin en kaliteli ve güçlü ekiplerinden birini yendiler ardından, ne zaman ne yapacağı belli olmayan, sürpriz sonuçların birinci adresteki takımı İstanbul BŞB’yi deplasmanda geçmeyi başardılar. İki haftada toplanan 6 puan çok büyük kazanç. Ankaragücü için hayati önemde. Ancak öyle bir şanssızlık yaşadılar ki rakipleri de kazanınca, bekledikleri gibi bir avantaj elde edemediler. Şurası kesin ki yarış, bu haftadan sonra çok daha farklı koşulacak. Temposunu iyi ayarlayan, stratejisini iyi belirleyen, rakiplerine göz açtırmayan, hedefine ulaşacak. Ankaragücü, uzun süre geride götürdüğü koşuda son atakları ile büyük bir moral kazandı. Şimdi, dayanıklılığı, mücadeleyi ve azmi ileriye taşıma zamanı.

Gençler istikrar arıyor

Gençlerbirliği bir kaç sezondur temel bir sorun ile boğuşuyor. Takım bir türlü istikrarı yakalayamıyor. İkinci bölüme iyi başlayan, Kayserispor ve Kocaelispor galibiyetleri ile coşan kırmızı-siyahlılar, Bursaspor ve Eskişehirspor maçlarındaki kayıpların ardından, inişe geçti. Fenerbahçe, karşısında tekrar gerçek kimliklerine bürünmüş şekilde sahadaydılar. Bir atıp, çok fazla kaçırıp sonuca gittiler. Böyle maçlarda 3 puan önemli olduğundan kimse kaçanların üzerinde durmadı. Bu galibiyetin farklı anlamları da vardı. Tam 16 maç sonra Fenerbahçe’den ligde rövanş almayı başardılar. 19 Mayıs’ta hasret kaldıkları sevinci nihayet yaşadılar ve bu sezon ilk kez 4 büyük takımdan birinin bileğini büktüler. Tüm bunlar, Aybaba ve talebelerine önümüzdeki süreçte ihtiyaç duyacakları özgüveni verecektir.

Menekşe direniyor

Hacettepe için ’Çıkmayan candan umut kesilmez’ demiştik, onlar bunu gerçekleştirmek için çırpınıyor. Ankaraspor maçındaki mücadeleyle inançlarını ortaya koydular. Ama kabul etmek gerek ki işleri hala çok zor. Takip ettikleri takımlar sürpriz galibiyetler aldığı için hesaplarının üzerinde maç kazanmaları gerekecek. Her karşılaşmaya 3 puan için çıkmak, bu yükün altından kalkmak kolay değil. Süper Lig, bu tür geri dönüşleri zaman zaman yaşadı. Gitti gözüyle bakılan takımlar, lige tutunmayı başardı. Hacettepe böyle bir mucizeyi yaşatmak için direniyor. Doğrusu efsaneye de bu direniş yakışır.

Senecky’in ihaneti

Ankaraspor ikinci bölümdeki 3 yenilgiyi takım halinde aldı ama Hacettepe mağlubiyetinin tek sorumlusu, sorumsuzca davranan kaleci Senecky oldu. Slovak kaleci daha 15.dakikada gereksiz bir kırmızı kart görüp, arkadaşlarına ihanet etti. Onları sahada yalnız bıraktı. Bu nedenle, 75 dakika 10 kişi oynayan bir ekibi eleştirmek haksızlık olur. Onun için tüm eleştiri oklarını Senecky’e çevirip, bu hafta Kocaman ve talebelerini es geçelim.
Yazının devamı...
Sevgiliye armağan
14 Şubat 2009
Sevgililer Günü’nde iki sevgili zorunlu bir ayrılığa mahkûm edilmişti. Doğrusu böyle anlamlı bir güne yakışmayan tabloydu. 19 Mayıs’ın sessizliğini bozan; soğuk ve yağmurlu başkent gününü ısıtan, Jaba ve Murat Duruer’in görülmeye değer golleriydi. Zorlu sınavda Ankaragücü’nü galibiyete taşıyan, seyirci baskısı altında kalmadan oynamanın rahatlığından çok, oyuncuların kazanmanın tek çare olduğunu bilmeleri gerçeğiydi. Başkent ekibi belki çok iyi oynamadı ama sahada hedefsiz gibi duran rakibi, iyi mücadele ederek geçti. Alınan sonuç, Ankaragücü’nün bu sezon uzun bir aradan sonra kendi evinde kazanması açısından da önemliydi.

Oyunun ilk 40 dakikalık bölümü geçilirken Ankaragücü rakip kalede çok etkili olamıyor, rakibin etkili silahlarına da göz açtırmıyordu. Tek forvet oynayan De Nigris’e, Murat soldan, Jaba da sağdan destek vermeye çalışıyordu. Herkesin endişesi, mutlak galibiyet gerektiren bir oyunda bu sistemle golün gelmesinin çok zor olacağıydı. Tam bu anda Jaba sahneye çıktı. Uzaktan savurduğu müthiş şutla kilidi açıp, soru işaretlerini ortadan kaldırdı. Ardından Murat’ın golü, takım üzerindeki baskıyı kırdı.

İkinci yarıya, silik isimlerden Erman ve Murat Ceylan’ı çıkarıp, Zurita ve Ahmet Arı’yı alarak başlayan Nurullah Sağlam, takımına hareket getirip, oyunu da rakip alana yıktı. Penaltı ile bire inen fark, ister istemez Ankaragücü’nü küçük çaplı bir korkuya sürükledi.

Ancak dünkü ekibin bu maçı bırakmaya hiç niyeti yoktu. Özellikle Jaba ve Murat Duruer, gollerinin dışında, sahada faklılıklarını gösteriyordu. Arkadaşlarının çabasına onlar kalitelerini katıyordu. Jaba’nın ikinci golü, Ankaragücü adına bu maçı noktalarken, ilerisi için yeni bir sayfa açtı. Umut dolu yeni bir sayfa.
Yazının devamı...
Filmin sonu geldi
1 Şubat 2009
19 Mayıs Stadı’na koşup gelenler, içerde bir tülü kazanamayan Ankaragücü’nün yeni bir kabus yaşamasından endişe duymaya başlamıştı. Korktukları, ikinci yarıda başlarına geldi. Alınan, tam anlamıyla rezalet bir sonuçtu ve kör-topal yürüyen sarı-lacivertlilerde içinden çıkılması zor bir süreci iyice körükleyecek türdendi.

Hakan Kutlu, Antalya’ya kaybeden kadroya 2 yeni transfer, De Nigris ve Semavi’yi katarak sahaya çıktı. Mehmet Yılmaz’ın yanına Meksikalı’yı yerleştirirken, maç eksiği olmasına rağmen onun golcü özelliğine güvenmiş, uzun forvetlerle Konya’yı havadan devirmeyi planlamıştı. Takım, 5 yeni isimle mücadele ediyor ama oyun anlamında çok fazla bir gelişme göstermiyordu.

Ankaragücü, güçsüz ve formsuzdu ama hakemlerin de iyi olmadığı ortadaydı 11.dakikada ceza alanı içinde önce Erhan’ın eline çarpan top ardından da kaleci Jefferson’un, De Nigris’e yaptığı hareket kurallara göre penaltı olmalıydı. Hem Gökçü hem de Aydınus, pozisyona ’devam’ derken, Ankaragücü’nün sinirlenip oyundan erken düşmesine yol açtı. Bu bahane olamazdı belki ama rakibe verilen penaltı, oyunun çorap söküğü gibi çözülmesine neden oldu.

İşleri zor

Herkes ikinci yarıda Ankaragücü’nden gol ve galibiyet bekliyordu ama dakikalar ilerledikçe doldur boşalta dönen ataklar, Konya savunması ile kaleci Jefferson’da eriyip gitti. Umutlar her an biraz daha tükendi. Rakibin iyici geriye yaslandığı anlarda Başkent ekibinin ne oyunu açacak bir planı ne de sahaya ağırlığını koyacak ismi vardı. Forvette hiç bir şey yapmayan Mehmet Yılmaz’a, Kutlu’nun 83 dakika tahammül etmesi anlaşılmazdı. Ankaragücü, son bölümde forveti üçlemesine rağmen, çaresizliğinin önüne geçemedi.

Önce Antalyaspor’a ardından da Konyaspor’a evinde kaybetti Ankaragücü. İki rakibine yaşama şansı verirken aslında kendisini komaya sokuyordu. Artık işler iyice zorlaştı. İkinci Konya golünden sonra taraftarın taşan öfkesi, Ankaragücü’nde artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını gösteriyordu.

Koca çınarı, bu hale getirenler için filmin sonu artık gelmişti.
Yazının devamı...