(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Gila Benmayor" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Gila Benmayor" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Gila Benmayor
Büyümenin anahtarı KADIN İŞGÜCÜ
22 Aralık 2016

15 yılı aşkın bir süreden beri kadın-erkek eşitliği raporlarıyla sıklıkla gündeme getiren TÜSİAD böylelikle Türkiye’nin en can alıcı meselelerinden biriyle 2016 yılını kapatmış oldu. Danışmanlık şirketi McKinsey’in dünyada 10 yıldan beri yapmakta olduğu “Women Matter” (Kadınlar Önemli) araştırmasının Türkiye versiyonunu TÜSİAD işbirliğiyle hayata geçirmesi vesilesiyle dün iş dünyasının önde gelen isimleriyle bir araya geldik.

 

McKinsey’nin, ülkenin önde gelen 102 şirketinin, en alt düzeyden genel müdür seviyesine kadar 240 bin beyaz yaka çalışanını kapsayan araştırması Türkiye’de bir ilk.

 

Dün sabah sonuçları açıklanan “Women Matter Türkiye 2016” araştırmasının ortaya koyduğu en somut sonuçlar şöyle:

 

 Türkiye’nin “lider şirketlerinde” kadınlar toplam çalışanların yüzde 41’i.

 

 Bu oranın göreceli olarak yüksek olmasında finans sektörünün etkisi büyük.

 

 Karşılaştırma yapmak gerekirse bizde yüzde 41 olan oran, Güney Amerika’da yüzde 43, ABD’de yüzde 53.

 

 Banka ve sigorta şirketleri yüzde 56’lık bir oranla kadın iş gücü havuzuna katkıda bulunan başlıca şirketler.

 

 Finans sektörü dışarıda tutulduğunda lider şirketlerde bile kadın temsili yüzde 30’a düşüyor.

 


 

ATATÜRK ETKİSİ

 

 Türkiye üst düzey yönetici oranında diğer ülkelere göre daha iyi durumda. Bizdeki oran yüzde 25 iken, bu oran ABD’de yüzde 17, Avrupa’da yüzde 20.

 

 Türkiye’nin üst düzey kadın yönetici oranında fark atmasını, araştırmanın sunumunu yapan McKinsey ortaklarından Bengi Korkmaz “Atatürk etkisi” olarak tarif ediyor.

 

 Korkmaz bununla ilgili “Kadınlar liderlikten uzak değil.  3 nesil bunu sorgulamamış bile” diyor.

 

 Ancak madalyonun öbür yüzü de var. Üst düzey yönetimdeki kadın oranı 102 şirket arasında ilk 25 şirket için ortalama yüzde 45 iken, son 20 şirkette sıfır.

 

2025’TE YÜZDE 20 ARTIŞ

 

Korkmaz, sürekli dile getirilen, istihdamda ve özellikle üst düzeyde kadın oranının yüksek olmasının ekonomi için yararını özellikle vurguluyor.

 

“Çeşitlilik olunca takımların kollektif  IQ’su artıyor” diyor. Türkiye söz konusu olunca insan kaynağı açısından şu önemli:

 

Üniversite mezunlarımızdan yüzde 49’u kadın.

 

Yüksek lisans yapanların yüzde 45’i, doktora yapanların ise yüzde 46’sı kadın.

 

Böyle bir potansiyeli istihdamda kullanmamak yazık değil mi?

 

Dünya Ekonomik Forumu’nun her yıl yayınladığı Cinsiyet Eşitliği Raporu’nda 144 ülke   içinde 130. sırada olan Türkiye, OECD ülkeleri arasında kadının iş gücüne katılım oranı en düşük ülke. Öte yandan McKinsey Global İnstitute’un ortaya koyduğu şu gerçek var:

 

Türkiye’de kadının iş gücüne katılım oranının yükselmesi GSYİH büyümesinin en etkili araçlarından biri. Türkiye kadın işgücü oranını, istikrarlı politikalarla yüzde 30’lardan OECD ortalaması olan yüzde 63’e yükselttiği takdirde GSYİH’sı 2025 yılında yüzde 20 oranında artacak. Böylelikle GSYİH, baz senaryolarda beklenenden 200-250 milyar dolar daha fazla olacak.

 

ALİ KOÇ: TÜSİAD’INADI DEĞİŞMELİ

 

KORKMAZ’ın sunumundan sonra düzenlenen panelin katılımcıları hayli kalabalık. Borusan CEO’su Agah Uğur, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Ali Koç, Allianz CEO’su Aylin Somersan Coqui, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Cansen Başaran Symes, Konda Genel Müdürü Bekir Ağardır, Eczacıbaşı Sağlık Grubu Başkanı Elif Çelik, TÜSİAD Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Çalışma Grubu Başkanı Nur Ger, Egon Zehnder İstanbul ofis lideri Murat Yeşildere, McKinsey ülke direktörü Özgür Tanrıkulu, ING Bank Türkiye CEO’su Pınar Ababay, Doğuş Dergiler Grubu Başkanı Seda Domaniç ve üniversite öğrencisi  Gül Hira Turhan.

 

Sıklıkla yazdığım kadın meselesinde çoğunlukla kadınların seslerini duyursam da bu kez erkeklerin meseleye nasıl baktıkları önemli. Paneldeki erkekler arasında hiç kuşku yok ki en açık sözlü olanı, en cesur çıkışlar yapanı Ali Koç.

 


 

Türkiye’de kadın eşitliğinin kapanması konusunda karamsar olduğunu gizlemeyen Ali Koç, “Önyargıları yıkmak, içinde yaşadığımız kalıplardan kurtulmak zor” diyor.

 

Kendisinden örnek vererek “Seyahate çıktığımda 8 yaşımdaki oğluma “Eve sahip çık” diyorum. Sonunda kızım haklı olarak isyan etti” diye konuşuyor.

 

BM Kadın’ın başlattığı, oyuncu Emma Watson’un gönüllü desteklediği HeForShe Kampanyası sayesinde Koç Holding’in yol aldığını belirten Ali Koç, “Kadın-erkek eşitliğine baş koyduk. Yolun başındayız ama iyi yoldayız” diyor.

 

Koç’un dünya liginde daha yukarı çıkmak için “yetenek havuzunu çeşitlendireceğini” söylüyor. Şu çok anlamlı örneği veriyor: Arçelik-LG fabrikasında çalışan Şafak Tankurt bir üretim bandında sadece kadınlara çalışması için şeflerini ikna etmiş.

 

Neticede sadece kadınların çalıştığı üretim bandı daha verimli olmuş. Çeşitli anekdotlarla konuşmasını sürüden Ali Koç, TÜSİAD’ın adının (Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği) neden değişmediğini de sorgulaması salondan alkış alıyor.

 

Panelde kadınlarla ilgili istatistikleri bol miktarda erkeklerden duyuyoruz. Örneğin Ali Koç, hiçbir sosyal etkinliğe katılmayan kadınların oranının yüzde 44 olduğunu, 0-6 yaş arası çocukları olan kadınların yüzde 69’unun evde oturduğunu söylüyor. En çarpıcı rakamı ise Murat Yeşildere veriyor:

 

“Türkiye’de kadın-erkek eşitsizlik uçurumu ancak 214 yılda kapanabilir.”

Yazının devamı...
Koç’un bilimde SÜPERSTAR sayısı artıyor
8 Aralık 2016

 

Koç Üniversitesi’nin ilk kez bu yıl vermeye başladığı “Rahmi M. Koç Bilim Madalyası”nın ilk sahibiyle tanışıyoruz.

 

Kan tahlili yapan cep telefonuyla bilim dünyasında fırtına gibi esen Prof.Dr.Aydoğan Özcan. 36 yaşındaki bu genç bilim insanı Kaliforniya Üniversitesi ve Howard Hughes Sağlık Enstitüsü’nde profesör olarak görev yapıyor. Aynı zamanda, 2007 yılından beri bizzat kurduğu, Kaliforniya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’ne bağlı Biyo ve Nano-Fotonik Laboratuvarı’nın başında. Popular Science tarafından 2012 yılında “Dünyanın en parlak 10 bilim insanı” arasında seçilen Prof. Dr. Aydoğan Özcan lise, üniversite eğitimini bu topraklarda almış biri. İstanbul Atatürk Fen Lisesi ve Bilkent Üniversitesi Elektrik Elektronik Bölümü’nden mezun. Türkiye her alanda olduğu gibi eğitimde de çelişkileri olan bir ülke.Son açıklanan PISA sonuçlarında fen bilimlerinde 72 ülke arasında 52. sıradayız.Öte yandan okullarımızda dünya çapında bilim insanları da yetişiyor.

 

MERAK ÜZERİNE ARAŞTIRMA

 

PISA sonuçlarını günlerden beri tartışıyoruz. Eski yıllara göre sonuçların giderek kötüleşmesi eğitim sistemimizin yokuş aşağı gittiğini gösteriyor. PISA
sonuçlarını sorgulayan tek ülke biz değiliz.

 

Dünyanın 6. Ekonomisi Fransa örneğin, fen bilimlerindeki 26.sırasını beğenmemiş “niye daha iyi değiliz” diye uzmanların katılımıyla saatlerce süren televizyon programları düzenliyor.

 

Eşitlikçi olmayan eğitim sistemi, öğretmenlerin yetersiz kalmaları, çocukların bilgiyi nasıl daha kullanacakları her şey enine boyuna tartışılıyor.

 

Keşke biz de bu kadar kapsamlı tartışmalar görsek ekranlarda.

 

Prof. Dr. Aydoğan Özcan’a dönersem, ödülünü aldıktan sonra yaptığı konuşmada “sorgulama” ve “merak” üzerinde duruyor. Eğitim sistemimizin büyük eksiklikleri.

 

“ İhtiyaca binaen araştırmalar var, hipotez eksenli. Ancak merak eksenli araştırmalar da önemli. Hipotezsiz. Ne bulacağımızı bilmediğimiz halde yıllarca üzerinde çalıştığımız, fon ayırdığımız sistemler var” diyor Prof. Özcan.

 

Nitekim meraktan yola çıkarak, yıllarca spermler üzerinde, yeni teknolojilerle yaptıkları araştırmalar daha önce hiç görülmemiş biyolojik sistemlere ışık tutmuş. Prof. Özcan’ın üzerinde durduğu başka bir konu ise akademi dünyasındaki “süperstarlar”. Süperstarlarlar sadece eğlence dünyasında değil bilim dünyasında var. “Rol modeliniz kim ise onun gibi olmak istersiniz. Özellikle üniversiteye yeni girmiş genç insanlar için akademideki süperstarlar yol göstericidir. Rol modeller bilimin ekosistemi için çok önemlidir” diyor Özcan.

 

İşte bu noktada, Koç’un bilimde ödüllendirdiği “süperstarların” giderek arttığını fark ettim. Vehbi Koç Vakfı’nın sağlık alanda ödülünü kazanan bilim insanlarını hatırlatayım. Nobel ödüllü Prof. Dr. Aziz Sancar (2007) Prof. Dr. Turgay Dalkara (2010), Prof.Dr. Gökhan Hotamışlıgil (2013) Prof. Dr. Kamil Uğurbil (2016).

 

Hepsi kendi alanlarında birer süperstar değil mi?

 

Bu isimlere şimdi de Prof. Dr. Aydoğan Özcan eklendi. Akademideki süperstarlarımız arasında kadın da görmek dileğiyle, yazılarıma yıllık iznimi kullanmak üzere kısa bir süre ara veriyorum.

Yazının devamı...
Kadın istihdamı yüksek olunca ciroya yansıyor
5 Aralık 2016

1966 yılında Marsilya’da deniz ticaretiyle uğraşan Bellon ailesinin üçüncü kuşak temsilcisi Pierre Bellon tarafından gemilere catering için kurulmuş olan Sodexo hizmet sektöründe bir dev.

 

80 ülkede faaliyet gösteriyor, günde 75 milyon tüketiciye ulaşıyor.

 

2015 yılı geliri ise 20 milyar Euro.

 

Sadece Türkiye’de, lokantasından büfesine yaklaşık 40 bin iş yerinde Sodexo kartının geçtiğini, markanın 550 bin tüketiciyle buluştuğunu düşünün.

 

Peki bu küresel başarının sırrı ne?

 

Lafı hiç dolandırmadan söylüyorum.

 

Bu başarı, bu performans direkt “kadın istihdam oranının” yüksekliğiyle ilgili.

 

Sodexo Grubu’nun tüm çalışanları arasında yüzde 54’ü kadın, yüzde 46’sı erkek.

 

Kadın sayısı erkeklerin üzerinde.

 

Kadın istihdamında yüzde 25’lerde gezinen Türkiye için ulaşılması güç bir hayal.

 

Fransız şirketin 50. Yıldönümü nedeniyle Sodexo Avantaj ve Ödüllendirme Hizmetleri A.Ş İcra Kurulu Başkanı Burçin Ressamoğlu ve Pazarlama Direktörü Hüseyin Yargı ile Paris’teydik.

 

Buradaki temaslara geçmeden önce Sodexo gibi çokuluslu bir şirkette çalışan Ressamoğlu ve Yargı gibi genç yöneticilerimizle ne kadar övünsek azdır diyeceğim.

 

Denis Machuel, Burçin Ressamoğlu, Didier Sandoz (Soldan sağa)

 

İDEAL KADIN-ERKEK ORANI

 

Burçin Ressamoğlu,  Philips Asya Pasifik Bölgesi’nde “İş Geliştirme Direktörü” olarak ailesiyle Çin’in Shenzen şehrinde 3 yıl yaşadıktan sonra ülkeye dönmüş.

 

Bir süre “Philips Ortadoğu ve Türkiye” direktörlüğünü üstlenmiş ardından Sodexo’ya transfer olmuş.

 

Ressamoğlu, Sodexo’nun kadın istihdamını desteklemek üzere 2009 yılında oluşturduğu SWİFT (Sodexo Uluslararası Kadın Yetenek Forumu) komitesinin 30 üyesinden biri.

 

Grubun 1300 kişilik üst düzey yöneticilerinden biri olarak SWİFT komitesine seçilme başarısını göstermiş.

 

29 Kasım ile 2 Aralık tarihlerinde Fransa’nın Deauville şehrinde düzenlenen Uluslararası Kadın Forumu’nda Sodexo’yu temsil etmiş Ressamoğlu.

 

Paris’teki merkezde gazeteci grubumuzu ağırlayan Sodexo Avantaj ve Ödüllendirme Hizmetleri İcra Kurulu Başkanı Denis Machuel ile İcra Kurulu üyesi Didier Sandoz “yüksek performans için kadın istihdamının yüksek olması şart” derken buna yürekten inanıyorlar.

 

“Yapılan araştırmalarda yüksek performans için ideal kadın-erkek oranı yüzde 40-yüzde 60 olarak ortaya çıkıyor. Bu oran yüzde 40 erkek, yüzde 60 erkek de olabilir” vurgusu önemli.

 

TÜRK YÖNETİCİ ROL MODEL

 

SWİFT’in hedefi 2025 yılına kadar yönetici kadrosunda da bu oranı yakalamak.

 

Halen yönetici kadrosundaki kadın oranı yüzde 38.

 

Burçin Ressamoğlu’nun başında olduğu Avantaj ve Ödüllendirme Hizmetleri’ndeki oran da Türkiye ortalamasının çok üzerinde.

 

Yüzde 46 kadın ve yüzde 54 erkek.

 

Sandoz “ Yöneticiler arasında da dengeyi sağlamak zorundayız. Bizim gibi insanın yaşam kalitesine odaklanan şirketler sorunlarını ancak böyle bir denge sağlanırsa anlayabilir, çözebilir diyor.

 

“Grubumuzda Burçin Ressamoğlu gibi rol modellere ihtiyacımız var” diye ekliyor.

 

Bu arada Sodexo Grubu’nun İcra Kurulu Başkanı’nın da bir kadın olduğunun altını çizeyim.

 

Sophie Bellon, kurucu Pierre Bellon’un kızı.

 

TÜRKİYE YENİLİKLERE AÇIK

 

Avantaj ve Ödüllendirme Hizmetleri’nin Türkiye’deki işlerine dönersek, 23 yıl önce ilk olarak yemek çeki hizmetiyle pazara giren Sodexo bugün hediye çeklerinden, akaryakıt harcama sistemine kadar pek çok alanda hizmet veriyor.

 

Yılda yüzde 20 büyüyor ki bu sektörde pazar ortalaması yüzde 10 ila 12.

 

Denis Machuel’in verdiği bilgiye göre, Türkiye büyük bir rahatlıkla elektronik karta geçiş yapmış.

 

Şöyle bir rakam veriyor Machuel: Türkiye yüzde 90 oranında kart kullanırken bu oran Fransa’da sadece yüzde 5.

 

Kartlarda küresel oran ise yüzde 70.

 

“Türkiye yeniliklere açık dinamik bir ülke. Mobil uygulama yeni olduğu halde 200 bin kişi uygulamayı indirmiş” diyor gülerek.

 

Son yıllarda ürünlerini çeşitlendirerek,  hastane gibi kurumların tüm hizmetlerini üstlenmek gibi işleri de portföyüne katan Sodexo dünyada “teşvik ve ödüllendirme” sistemlerinin önem kazanmasıyla ABD’de İnspirus ve İngiltere’de Motivcom şirketlerini satın almış.

 

SİYASETTE KADININ ADI YOK

 

DÜN Dünya Kadın Hakları Günü ve Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme haklarının elde etmelerinin 82. Yıldönümüydü. Ka-Der, pek çok Batılı ülkeden önce kadınlarımızın bu hakkı kazanmasıyla övünen Türkiye’de parlamentodaki karamsar tabloyu gözler önüne bir kez daha serdi. Mecliste kadın oranı yüzde 14.73. 469 erkek milletvekiline karşı 81 kadın milletvekili var.

 

Meclisteki Ali ve Mustafa isimli milletvekillerinin toplamı dahi kadın milletvekili sayısından 12 kat fazla.

Yazının devamı...
Suriyelilerle uzun yaşam planlıyoruz
1 Aralık 2016

Hürriyet’in Gaziantep’i Keşfet ziyaretinde, en son iki yıl önce geldiğim şehri oldukça değişmiş buldum.

 

“Fatma Şahin’in kadın eli değmiş” diye düşünmekten kendimi alıkoyamadım.

 

Önümüzdeki mart ayında büyükşehir belediye başkanlığında üçüncü yılını dolduracak olan Fatma Şahin, Hürriyet ekibine neredeyse üç gün boyunca refakat ederken kendisiyle bol sohbet imkanı bulduk.

 

Gaziantep Mutfağı’nın Unesco Yaratıcı Şehirler ağına girmesinde büyük payı olan Şahin şehrin ünlü lezzetlerini tattırmayı pek seviyor ama kendisini az yiyor.

 

Unesco Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan Zeugma ve Yesemek Açık Hava Müzesi’nin yanı sıra  Karkamış gibi sayısız hazineye sahip Gaziantep tabii ki turizm krizinden nasibini almış.

 

Ne ki, günde 12 saat çalışan Fatma Şahin “kriz geçsin” diye bekleyecek biri asla değil.

 

Bu fırtınalı bölgede Gaziantep’in tanıtımı için olağanüstü bir çaba harcıyor.

 

Macao’dan, Güney Kore’ye ekibini doğudaki önemli turizm fuarlarına gönderen Şahin, 2017 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yurt dışındaki tüm tanıtım programlarına Gaziantep olarak katılacaklarını söylüyor.

 

350 BİN SURİYELİYLE ORTAK YAŞAM

 

Yenilenen mahalleleriyle hanlarıyla, aşağıda sözünü edeceğim Hışva Han gibi yeni açılan butik otelleriyle  birkaç yıl zarfında çehresi oldukça değişen Gaziantep bunları başarırken 350 bin Suriyeliyle nasıl bir ortak yaşam paylaşıyor?

 

2. Dünya Savaşı’ndan bu yana görülen en korkunç mülteci kriziyle nasıl başa çıkıyor?

 

Fatma Şahin’e esas sormak istediğim sorular bunlar.

 

“Neredeyse altı yıldan beri kucak açtığımız komşularla uzun vadeli bir yaşama planı yapmamız gerekir. Çünkü biliyoruz ki çoğu artık kalıcı” diye sözü giriyor Şahin.

 

Mahalle bazında mültecilerin yaş, eğitim ve mesleki durumlarını araştırdıklarını ve kayıt altına aldıklarını anlatıyor.

 

“En önemlisi eğitim içinde olması gereken çocukların sayısını çıkardık. Neticede 18 yaşında 107 bin çocuk olduğunu tespit ettik” diyor.

 

“Belediye Başkanı olduğumda 3 bin Suriyeli eğitimdeydi.  Şimdi 67 bin oldu” diye ekliyor.

 

HALEP’TE KALMIŞ OLSALARDI

 

Bu sayı Türkiye ortalamasının iki katıymış.

 

Fatma Şahin bu yıl okula başlaması gereken çocukların yüzde 90’nını okullara yazdırmaya başardıklarını söylüyor.

 

“Eğer bu çocuklar Halep’te yaşamaya devam edebilselerdi bile bu oran çok daha düşük olacaktı” diye ekliyor.

 

Suriyeli mülteciler arasında anne bebek ölüm oranlarının hızla düştüğünü, sağlık hizmetinde iyi bir noktaya geldiklerini anlatıyor.

 

Ancak işin en önemli yanı sosyal entegrasyon. Bu şehirde yaşamaları için Türkçe öğrenmeleri, kültürel değişime uyum sağlamaları gerekiyor. Biz model olarak birlikte yaşamayı, ayrışmamayı, birlikte okumayı, çalışmayı seçtik”.

 

Bu model için önerilerini Ankara’ya sunmuş Şahin.

 

“İstihdama yüzde 10 oranında Suriyeli çalıştırmak için kota koyduk. Şu anda kota valilik, İşkur üzerinden uygulanıyor” diyor.

 

 

ELEŞTİRİ VAR, DESTEK YOK

 

Lafı BBC’nin geçenlerde Gaziantep’te ayakkabı sektöründe çalışan ve dolayısıyla okula gidemeyen çocuk işçiler belgesine getirince Şahin tepki veriyor:

 

“Türkiye kapılarını açmasaydı bu çocuklar ölecekti. Bu yayınları yanlı buluyorum. Hem kapılarını kapatıyorlar, hem çocuk işçi diyorlar. Alsınlar bu çocukları kendileri okutsun. Hem eleştiriyorlar, hem destek vermiyorlar”.

 

Çocuk işçiliğinin ancak zorunlu eğitim sistemine geçişle önlenebileceğinin altını çiziyor.

 

Şahin Batı’yı eleştirirken  “Tek destek veren ülke Japonya oldu” diyor.

 

Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı JİCA mültecileri ağırlamak için en uygun krediyi vermiş.

 

Suriyeli mültecilerin Gaziantep’e getirdiği ek maliyeti ise şöyle açıklıyor:

 

“McKinsey ile birlikte yürütülen çalışmaya göre, kendi bütçemizin yarısı kadar bir para gerekiyor mültecilerin alt yapısı için. 50 bin konutun inşaatı, kanalizasyon, yeşil alan, ulaşım derken şehir yüzde 20 büyüyor.”

 

Gaziantep Belediyesi’nin bütçesi 950 milyon lira, alt yapı ise gereken para 450 milyon lira

 

Bugünkü durumda ise belediye bütçesinin dörtte biri eğitim, barınma, sağlık gibi hizmetlerle Suriyeli mültecilere gidiyor.

 

 

EĞİTİMLİ GENÇLER ŞEHRE DÖNÜYOR 

 

GAZİANTEP’in çehresini değiştiren en önemli şeyler eski, hanların, konakların restore edilmesi, eski mahallelerin canlanması.

 

Şehrin “Tarih ve Kültür Yolu” üzerinde yer alan, Hamam Müzesi’nin yanındaki Hışva Han Lala Mustafa Paşa’nın Halep Beylerbeyi iken yaptırdığı bir han.

 

Şahin’in ricası üzerine, daha önce düğün ve nişan organizasyonları yapan kadın girişimci Mine Özmen tarafından restore edilmiş.

 

Geçtiğimiz ağustos ayında hizmete girmiş.

 

Dekorasyonu Mahmut Anlar tarafından yapılan 10 odalı butik otel, lokantasıyla Gaziantep’in en gözde mekânı.

 

Baklavalık özel unları imal eden Özmen Un’un sahibi Erhan Özmen ve Mine Özmen çiftinin oğulları Oğuz Özmen ise Robert Kolej ve Koç Üniversitesi’nde eğitimini tamamladıktan sonra “eski bir konakta oturmak” şartıyla Gaziantep’e dönmüş.

 

Şimdi ailesi tarafından restore edilmiş, şehrin “tarihi beşiği”  diye bilinen Bey Mahallesi’nde oturuyor.

 

Dört, beş genç arkadaşını da aynı mahalleye, restore edilmiş konaklara çekmeyi başarmış.

Yazının devamı...
İzmir’de ‘yerelde kalkınma’ modeli
28 Kasım 2016

Kocaoğlu, o buluşmamızda Brookings Enstitüsü ve JP Morgan Chase’ın Global Metro Monitor Raporu’na göre İzmir’in dünyada en hızlı kalkınan ikinci kent olduğu müjdesini vermişti.

 

Bu sefer yine önemli veriler paylaştı Kocaoğlu, ama en önemlisi “İzmir Modeli”ni anlattı.

 

Verilerden başlarsak, İzmir’in ödediği vergi, toplam vergi oranın yüzde 10.5’i.

 

Buna karşılık yatırımlardan aldığı pay yüzde 2.

 

Kocaoğlu bu yüzden “İzmir başkentten aldığının beş katı fazlasını veriyor” diyor.

 

Kamu yatırımlarında Ankara 3.5 milyar, İstanbul 2.5 milyar lira alırken Türkiye’nin üçüncü büyük ili İzmir 704 milyon lira alıyor.

 

Şimdi bu “üvey evlat muamelesi” değilse ne?

 

İzmir, Ankara’nın fazla desteği olmaksızın dünyanın en hızlı kalkınan şehirler arasına girmişse bunun arkasında yerel yönetimin bir başarısı olduğunu göz ardı etmemek gerek.

 

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin toplam yatırımı 13 yılda tam 15 kat artarak 11 milyar 419 milyon liraya ulaşmış.

 

Kocaoğlu, “Yatırım projeleri için 403 milyon 400 bin Euro’luk finansman sözleşmesi imzaladık. Kolaylıkla kredi buluyoruz. Moody’s’e göre kredi notumuz ulusal düzeyde en yüksek not olan 3A” diyor.

 

Moody’s, Eylül 2016 raporunda İzmir’in olumlu performansını, yeterli likiditesini, yönetilebilir borç düzeyini vurgulamış.

 

Şimdi gelelim bu “yerelde kalkınma” meselesine.

 

TARIMDA 2.5 KAT FAZLA BÜYÜDÜK

 

Öncelikle şu nokta önemli:

 

2000 ile 2014 yılında Türkiye’de tarım ortalama yüzde 2.1 büyürken, İzmir’de yüzde 5.5 büyümüş.

 

Yani Türkiye ortalamasının 2.5 katı büyümüş.

 

“Biz farklı bir belediyecilik yaptık. Yerelde kalkınma modelini seçtik” diyor Kocaoğlu.

 

Bu model nedir?

 

Kocaoğlu’nun anlattıklarından yola çıkarsam bu model “gayrimenkul odaklı kentsel gelişme üzerine değil kırsal alanda kalkınma” üzerine kurulu.

 

Kentsel dönüşümle büyüyen İstanbul için hayal gibi bir şey.

 

Örneğin: İzmir sütte Türkiye’nin lider kenti.

 

2007 yılından bu yana Tire Süt Kooperatifi’nden alım yaparak üreticiyi korurken, okullarda çocuklara sağlıklı süt içirdiği için bakın ne oldu?

 

Son 10 yılda Türkiye’deki süt üretimi yüzde 70 artarken, Tire’de bu oran yüzde 440.

 

Tire Süt Kooperatifi’nin üreticileri, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü FAO tarafından “Dünyanın en iyi kırsal kalkınma modeli ödülü”ne layık görülmüş.

 

Bugün Türkiye’deki kooperatifleşme oranı yüzde 13.

 

İzmir’de bu oran ülke ortalamasının iki katı yüzde 28.

 

Hep karşılaştırma üzerinden gidiyorum ancak İzmir’in aldığı yolu en iyi böyle anlatmak mümkün.

 

GÜNDE ORTALAMA 10 KÖY GEZİYOR

 

Bu arada, dünyanın refah düzeyi en yüksek ülkelerinden Danimarka’da sütte kooperatifleşme oranı yüzde 98, Hollanda’da ise et ve süt sektörlerinde bu oran yüzde 95.

 

Kocaoğlu’nun verdiği bilgiye göre, belediyenin 2007 yılından bu yana kırsal üreticiye verdiği toplam destek 642 milyonu bulmuş.

 

İzmir’in 600 kadar köyü varmış ve Kocaoğlu kimi zaman günde ortalama 10 köy geziyormuş.

 

Çoğunun yolları asfaltlanmış.

 

Kooperatifleşme sadece süt değil çiçekçilik sektöründe de kazandırmış.

 

İzmir Büyükşehir’in fidan alımı yaptığı Ödemiş-Bademli’deki Fidancılık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Orta Asya ülkelerine ihracata yönelirken, Kazakistan’da fidan üretimine başlamış.

 

Yerelde kalkınmanın en önemli artısı şu:

 

Yerelde üretimi desteklediği için köyden kente göçü büyük oranda azaltıyor.

 

Sosyal belediyeciliğin püf noktası yerelde kalkınma olsa gerek.

 

İzmir bunun iyi örneğini veriyor.

 

OPERA OLARAK TASARLANAN İLK BİNA

 

KOCAOĞLU sohbetimizde,  Urla, Çeşme, Karaburun, Seferihisar ve Güzelbahçe ilçelerini kapsayan Yarımada Bölgesi için Stratejik Kalkınma Planı’nı hazırladıklarını söylüyor.

 

Bu arada başka müjde veriyor.

 

Türkiye’nin ilk opera binası olarak tasarlanan yapı önümüzdeki günlerde ihaleye çıkıyor.

 

İzmir’de Mavişehir’deki 1300 kişilik opera binası için açılan yarışmayı tanıdığımız bir isim kazanmış.

 

Bu yıl Venedik Uluslararası Mimarlık Bienali’nde Türkiye Pavyonu’ndaki Darzana projesini tasarlayan Teğet Mimarlık kurucularından Mehmet Kütükçüoğlu.

Yazının devamı...
Trakya yeni yıldız olur mu?
24 Kasım 2016

İki gün Trakya yollarında bu şehirleri gezdik, bölgenin turizm potansiyelinin ne olabileceğini bizi ağırlayan belediye başkanları başta tüm yetkililerden bizzat dinledik.

 

Trakya Kalkınma Ajansı’nın desteğiyle, il kültür turizm müdürlüklerinin, üniversitelerin ve bölgedeki TÜRSAB temsilcisinin birlikte oluşturdukları “Trakya Turizm Rotası” bir anlamda “Trakya Bağ Rotası”nın devamı.

 

Zaten ilk durağımız da rota üzerindeki, Arcadia Bağları’nın içindeki butik otel.

 

Özcan Arca’nın Bakucha adındaki butik oteli dört yıl önce hayata geçen “Trakya Bağ Rotası”nın kadar isabetli bir proje olduğunun kanıtı.

 

Zira yine Trakya Kalkınma Ajansı tarafından desteklenmiş olan “Trakya Bağ Rotası” üzerinde şato tarzı şarap üreten 16 bağın altısında butik oteller yapılmış, yenileri de yolda.Dört yılda 10 bin ziyaretçi çeken bağ rotası yurt dışından da örneğin Yunanistan’dan da turist ağırlayacak önümüzdeki dönemlerde.“Trakya Turizm Rotası” için ise doğa, tarih, inanç, lezzet olarak dört tema belirlenmiş ve bunların envanteri çıkartılmış.

 

Turizm potansiyeli olarak bugüne kadar pek de akla gelmeyen Trakya gerçekten doğa, tarih, lezzet açısından oldukça zengin.

 

Kırklareli’ndeki Longoz Ormanları, Tekirdağ’ın köftesi, Edirne’nin 2011 Unesco Dünya Miras listesine giren Selimiye Camisi ilk akla gelenler olsa da 2 günde listenin ne kadar zengin olduğunu fark ettim.

 

EDİRNE EN ŞANSLISI

 

Kuşkusuz Edirne turizm açısından en şanslısı.

 

Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan’ın söylediği gibi, bu şehir Floransa gibi bir açık hava müzesi.

 

Selimiye’nin yanı sıra , Muradiye Camii,  Rüstempaşa Kervansaray’ı, Abdi İbrahim tarafından yenilenen II. Beyazıt Külliyesi’ndeki Sağlık Müzesi, padişahların yaptırmış olduğu yüzyıllara meydan okuyan taş köprüler, bedestenler ve daha nice esere sahip.

 

Recep Gürkan’ın bizi ağırladığı Türkiye’nin ilk belediye binası olarak1898 yılında inşa edilmiş belediye binası dahil 1400’den fazla tescilli eserden söz ediyoruz.

 

Öte yandan markalaşmaya da en çok önem veren yine Edirne.

 

Turizm Rotası’nın mimarlarından biri olan Trakya Üniversitesi’nden Yrd. Doç.Dr. Emel Gönenç Güler’in Edirne’nin markalaşma süreciyle ilgili değerli çalışmaları elimin altında.

 

200 bin nüfuslu şehir bugün yaklaşık 3 milyon turist çekiyor.

 

Gerçi bunlardan çoğu İstanbul’dan Edirne’nin ünlü kahvaltısını ve tava ciğerini tatmaya gelen İstanbullu günübirlikçiler.

 

Ancak neticede badem ezmesiydi, renkli sabunlarıydı alışveriş yaparak şehrin ekonomisine önemli derecede katkı yapıyorlar.

 

Bu arada Edirne’nin turizm potansiyelini uzun yıllar önce keşfetmiş olan  Kemal Kılıç’ın sahibi olduğu Address Group’un sayısız işletmelerinin birinde,  Hanedan’da,  Edirne  Sarayı’nın “yabani ördekli mantı”, “zirva”  gibi lezzetlerini keşfettik.

 

ALMANLARDAN HAVAALANI SORUSU

 

Annemin memleketi olduğu için “Trakya Turizm Rotası” gezisinde Edirne’ye ayrıcalık yaptığımı kabul ediyorum ama tarih, kültür ve lezzet açısından bölgenin lideri.

 

Osmanlı imparatorluğunun başkenti olmanın mirasına sahip.

 

Topkapı Müzesi eski müdürü Filiz Çağman’ın da doğum yeri olan Edirne’ye yerleşmesi bu şehre mutlaka bir katkı sağlayacaktır.

 

Öte yandan, Kırklareli’nde Aşağı Pınar ile Kanlı Geçit höyüklerinde kazılarını sürdüren arkeolog Prof. Dr.Mehmet Özdoğan (Davos’ta Göbeklitepe sunumunu yapmıştı) Trakya’nın  arkeolojik önemini vurgulayan bir isim.

 

Ne yazık ki bu kısacık gezide, Özdoğan’ın kazı yaptığı alanlarda, M.Ö yüzyıla dayanan, eski Tunç Çağı’nı canlandıran deneysel arkeoloji parklarını ziyaret fırsatımız olmadı. Trakya dönüşü ayağımın tozuyla katıldığım TÜRSAB’ın yemeğine konuk olan Alman turizmcilere heyecanla “Trakya Turizm Rotası” nı anlatırken muhatabım iki soru sordu:

 

- Trakya Turizm Rotası’nın master planı yapıldı mı?

 

- Bölgede en fazla potansiyele sahip Edirne’de havalimanı var mı?

 

Her iki sorunun da cevabı ne yazık ki hayır.

 

Turizm açısından oldukça bakir olan Trakya tarih, doğa, lezzet açısından önemli bir hazineye sahip ama önünde dersini iyi çalışacağı uzun bir yol var.

Yazının devamı...
85 milyar dolarlık turizm varlığına sahibiz kıymetini bilelim
21 Kasım 2016

24-25 Kasım tarihlerinde Antalya’da yapılacak 6.Uluslararası Resort Turizm Kongresi öncesi İstanbul’da Antalyalı turizmcilerle bir araya geldik.

 

Her iki tesisten birinin boş olduğu, turizmde yüzde 44 oranında bir düşüş yaşayan Antalya için bu kongre önemli.

 

AKTOB Başkanı (Akdeniz Turistik Otelciler ve İşletmeciler Derneği) Yusuf Hacısüleyman’ın verdiği bilgiye göre, Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı’nın da katılacağı kongre kapsamında Türk-Alman Turizm Forumu da yapılacak.

 

Zira Almanya, Rusya’dan sonra turist kaybının yaşandığı ikinci ülke.

 

2016 Ocak ile kasım ayları arasında 4,5 milyon turistini kaybeden Antalya’nın en önemli kaybı sayıları 2 milyona varan Rus turistler.

 

Arkasından 1 milyon turist kaybıyla ile Almanya geliyor.

 

Böyle derin bir krizin her gün tartışılması gerekmez miydi?

 

TÜRKİYE 5 YILDIZ OTELDE LİDER

 

Üstelik kongre öncesi Ekin Grubu’nun hazırladığı “Geleceğin Turizmi, Turizmin Geleceği” Raporu’nun ortaya koyduğu gibi Türkiye 5 yıldızlı otelde dünyada lider.

 

Rapora göre, Türkiye’nin sadece Antalya bölgesindeki 5 yıldızlı otel sayısı İspanya’nın ülke çapındaki 5 yıldızlı otel sayısından fazla.

 

Türkiye’deki 5 yıldızlı tesislerin yüzde 51’i Antalya’da, yüzde 13’ü İstanbul’da, yüzde 8’i Muğla’da ve yüzde 4’ü İzmir’de.

 

Yıllardan beri sektöre yapılan yatırımlarla, beş yıldızlı otellerle 85 milyon turisti ağırlayan İspanya’yı geride bıraktık.

 

Öte yandan, turizm sektörüne bu yıl 200 milyon dolar kullandıran ve başından beri söz konusu kongreye sponsor olan Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş’in paylaştığı çarpıcı bir rakam var.

 

Türkiye otelleriyle, marinalarıyla, lokantaları ve diğer işletmeleriyle tam 85 milyar dolarlık bir turizm varlığına sahip.

 

Hakan Ateş 

 

KAYIP 10 İLA 12 MİLYAR DOLAR

 

Ateş, “Bu çok önemli bir varlık, kaybedersek yerine koyamayız. Mademki böyle bir varlık yarattık, kültürel ve tarihi mirasımızla ve benzersiz çoğrafi konumumuzla turizmde sırtımızın yere gelmemesi gerekir” diyor.

 

Ne ki, bugün geldiğimiz nokta ortada.

 

AKTOB Başkanı Hacısüleyman’ın dediği gibi, ilk kez siyasi süreçler turizm sektöründe bu denli belirleyici.

 

Rusya ile uçak krizi hem turizme darbe vurmuş, hem tarım üreticilerine.

 

Bu satırları yazdığım sırada Antalya’da domates üreticilerinin eylemi düşüyor ekrana.

 

Rusya ile ilişkiler düzelmiş olsa bile 2 milyon turist kaybının yakın bir gelecekte telafi olamayacağını söylüyor Antalyalı turizmciler.

 

Zira ekonomik krizin sürdüğü Rusya’da devlet, Rusları son yıllarda turistik yatırımlarını arttırdığı Kırım ve Soçi’ye yönlendiriyor.

 

Hakan Ateş’e dönersem,  bu yıl turizmdeki kaybın 10 ile 12 milyar doları bulacağını 30 milyar dolardan 18 milyar dolara düşebileceğini söylüyor.

 

Türkiye’nin turizm gelirinin yarısını karşılayan Antalya, turizm krizinden çıkmak için yeni bir hikâye arayışında da aynı zaman.

 

Önündeki en büyük engel ise Türkiye’nin imaj sorunu.

 

Sadece küçük bir örnek vereceğim.

 

Çocuk istismarcılarıyla ilgili önergenin gündeme bomba gibi düştüğü saatlerde yabancı haber ajansları haberi duyurdular.

 

Yabancı medyaya hemen her gün yansıyan sayısız olumsuzluklara ilaveten şimdi de şöyle ya da böyle çocuk istismarcılarını koruyan bir yasanın tartışıldığı bir ülke algısı kucağımızda.

Yazının devamı...
TÜSİAD: Çocuk istismarını mazur görme anlayışı terk edilmelidir
19 Kasım 2016

 

TÜRK Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nun (TÜRKONFED) 20’nci Girişim ve İş Zirvesi için İzmir’deyiz.

 

Zirve nedeniyle İzmir, Güneydoğulu iş insanları dahil ülkenin dört yanından gelen iş insanlarının buluşma yeri olmuş.

 

Zirvenin konuşmacıları arasında olan Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Cansen Başaran Symes söze, Türkiye’nin gündemine oturan, büyük tepki çeken cinsel istismar faillerinin mağdurlarla evlendirilmesi düzenlemesine girerek başlıyor.

 


Cansen Başaran Symes

 

“TÜSİAD olarak çocuklara cinsel istismarı mazur görme anlayışının terk edilmesini gerektiğini ifade ettik” diyen Başaran Symes, şöyle devam ediyor:

 

“Getirilme niyeti ne olursa olsun söz konusu düzenlemenin hukuken ve toplumsal yansıması bakımından yaratacağı tüm sakıncalar etraflıca tartışılmalıdır.”

 

Türkiye’nin yarası olan erken evlilikleri, çocuk gelinler meselesi böyle sarılamaz” diye ekliyor.

 

Ülkemizde kadın erkek eşitsizliğinin erken yaşlarda başladığına dikkat çekiyor.

 

Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu’nun Cinsiyet Uçurumu Raporu’nda en gerilerde yer alırken bu hep akılda tutmamız gereken bir nokta.

 

FAZLASIYLA ENDİŞE DUYUYORUZ

 

TÜSİAD Başkanı’nın dikkat çektiği gibi, bir yanda sofistike robotlar, Mars’ta koloni kurmayı konuşurken, diğer yanda birbirimizin rengi, inancı, ulusu, cinsiyeti gibi konularda birbirimizi yiyoruz.

 

Bu düzensizlik çağında, yeni bir Soğuk Savaş dönemi söylentileri arasında Türkiye nasıl bir yol izleyecek?

 

TÜSİAD Başkanı bugünkü karamsar tabloyu çizerken aslında bunun ipuçlarını da veriyor.

 

“Türkiye ekonomisi öngörülebilirliğin azaldığı, güven ve güvenlikte olağanüstü sıkıntıların yaşandığı bir süreçten geçiyor. Veriler ekonomik büyümenin ciddi boyutlarda yavaşladığını, işsizliğin uzun zamandır hiç olmadığı kadar yükseldiğini gösteriyor. Son iki haftadır hızlı bir şekilde yükselen döviz kurunun, enflasyon beklentileri ve dolayısıyla uzun vadeli faizler üzerinde yaratacağı olumsuz etkilerden, fazlasıyla endişe duyuyoruz” diyor.

 

“AB ilişkilerin kopma noktasına gelmesi bizi kaygılandırıyor” diye konuşuyor.

 

Bu kaygıyı TÜRKFONFED Başkanı Tarkan Kadooğlu da, gala gecesinin konuşmacısı Hamdi Akın da dile getiriyor.

 

Her üçü de üstüne basa basa “AB rotasını kaybetmemeliyiz” diyor.

 

Cansen Başaran Symes son olarak “Bu zor değişim dönemlerinden geçerken iktisadi kurumlar, demokratik hak ve özgürlükler, rekabet gücümüzü, uluslararası işbirlikleri gibi alanlarda kazanımlarımızı kaybetmemek gerekir” diyor. 

 

AKIN: YÜKSEK SESLE KONUŞMAK KARNIMIZDAN KONUŞMAKTAN İYİDİR

 

TÜRKONFED’in gala yemeğinin konuşmacısı olan Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın’ın verdiği mesajlar anlamlı. Avrupa ile ilişkilerine değinen Akın, “Birkaç yıl önce ilişkilerin bu duruma geleceğini kim tahmin edebilirdi. Avrupa en büyük iş ortağımız. Böyle kavgalı devam etmek mümkün mü” sorusunu soruyor. 2004-2007 arası Türkiye’ye rekor sayıda doğrudan yabancı yatırım ve ciddi para girişi olduğuna dikkat çeken Akın, 2009’a kadar 8 milyar dolarlık özelleştirmeye imza atıldığını hatırlatıyor.

 

2010’dan sonra tablonun değiştiğini söyleyen Akın,“Dünya kötüyken biz iyiydik. Şimdi Türkiye kötü dünya iyi. Dünyanın iyi olması yararımıza ama önümüzü göremiyoruz. 2017 daha iyi olacak mı sorusuna cevap bulamıyorum” diyor.

 

İzmirlilerin iktidara karşı seslerini yükseltmelerine değinerek “Sizin yüksek sesle konuşmanız başkalarının karınlarından konuşmalarından iyidir” diyor. 

 

 

Yazının devamı...