(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Jale Özgentürk" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Jale Özgentürk" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Jale Özgentürk
Yeşilçam’ın ‘kötü adam’ına döndük
17 Aralık 2016

Kendilerini perakendeciler kadar iyi anlatamadıklarını söyleyen yatırımcılar, “Türk filmlerindeki kötü fabrikatör gibi algılanıyoruz, artık bu alana yatırımın cazibesi kalmadı” diyor.


TÜRKİYE’de alışveriş merkezlerinin mazisi çok eskiye uzanmıyor. Ancak 2000’lerde başlayan ve büyük bir hızla artan yatırımlarla, Türkiye’de bugün alışveriş merkezi sayısı 372’ye ulaştı.

 

Bu AVM’lerin yüzde 21’i yani 79’u yabancı yatırımcılara ait. AVM’ler Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı yatırımların yüzde 10’unu çekmiş ve Yabancı Sermaye Derneği verilerine göre, bugüne kadar gelen yabancı sermaye 10 milyar doları bulmuş. Bu yatırımlar istihdama da önemli katkı sağlıyor. Yaklaşık 13 milyon kişilik istihdamın yüzde 6.1’lik kısmı organize perakende çalışanlarından oluşuyor.

 

Bu rakamları AVM yatırımcılarının Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’ye hazırladıkları sunumdan aldım. AVM yatırımcıları bir süredir sıkıntılı. Sıkıntının nedeni dövizdeki hızlı artıştan kaynaklanıyor. AVM kiracısı olan perakendeciler bir süredir yatırımcılara tepkili. Hükümet de döviz bazında ödenen kiralara karşı perakendecinin yanında. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kiralarda TL’ye dönün” talebi için çareler arayan AVM yatırımcıları, toplumda oluşan algıdan mutsuz.

 

AVM’cilerle perakendeciler arasındaki gerilimin boyutlarını daha iyi anlamak için, önde gelen yatırımcılardan biriyle görüştüm. İsmini vermek istemeyen bu AVM yatırımcısı, “Türk filmlerindeki kötü fabrikatöre döndük. Olumsuz algı gezi olaylarıyla başladı, son günlerde perakendecilerin tepkileriyle doruğa çıktı” diyor.

 

KENDİMİZİ İFADE EDEMEDİK

 

Kendilerini perakendeciler kadar iyi ifade edemediklerini anlatan yatırımcı, AVM geliştirici ve yatırımcıları olarak hem algıyı düzeltmek hem de döviz-TL sorununa çare bulmak için bir süredir arayışta olduklarını söylüyor.

 

Bu amaçla hafta başında önce İstinye Park’ın ortaklarından Türkiye Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Federasyonu (TAMPF) Başkanı Zafer Kurşun’un ev sahipliğinde bir araya gelmişler. 60 yatırımcının katıldığı toplantıda ana konu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talebi üzerine üç alışveriş merkezi bulunan Süleyman Çetinsaya’nın “TL’ye dönmeyi emir telakki ederiz” sözleri olmuş. Çetinsaya’nın yaklaşımından rahatsız olan dövizle borcu olan AVM sahipleri ve yabancı AVM yatırımcıları “TL’ye dönme lüksümüz yok” yorumunu yapmışlar.

 

Salı günü ise basında da yer aldığı gibi Türkiye’deki 100’e yakın AVM’yi temsil eden yatırımcılar Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci ile buluştu. Büyük bir endişeyle gittikleri toplantıda, bakanın olayı tüm yönleriyle bilmesi ve yorumlaması yatırımcıları rahatlatmış. Sohbet ettiğim yatırımcı “İnanılmaz pratik düşünüyor” diyor. Bakan Tüfenkci’ye yatırımların uzun vadeli olabilmesi için döviz kredisi ile yapıldığını, geliri de ona göre dövizle elde etmek zorunda olduklarını anlattıklarını söylüyor.

 

Alınan karar da yatırımcıları rahatlatmış. “Kiralara müdahale endişesi kalmadı. Kiracılara indirim, kuru sabitleme gibi adımlar atılacak. Zaten AVM’ler bir süredir kuru dolarda 3, Euro’da da 3.27’de sabitlemişti. Kiralar da güncel döviz kuru karşılığı TL olarak alınıyordu” diyor.

 

İSTEKLERİN SINIRI YOK

 

AVM yatırımcıları, yapılan yatırımın geri dönüş süresinin 16-17 yıldan 20 yıla çıktığını söylüyor. AVM yatırımlarının cazibesini yitirdiğini yatırımda yakalananların ise pişman olduğunu söyleyen yatırımcıya göre perakendecilerin talepleri de artık karşılanamaz noktaya geldi. Yatırımcı, “Perakendeciyi anlıyoruz. Cirolar çok düştü. Kiranın payı arttı. Ama AVM yatırımcıları için de durum kötü. Perakendeci dekorasyon istiyor, kira desteği istiyor. Kabusun içindeyiz. Ortak alan giderleri arttı kimse  vermek istemiyor. Bu destekler veriliyor ama yine de teşekkür eden yok aksine suçlanıyoruz” diyor. Görüldüğü  gibi AVM’ler de markalaşmak isteyen perakendeciler de aynı gemide. Ortak arayışa geçmeleri iki tarafın da yararına olacak!

 

MUHTAR BEY DÖNERSE ANADOLU’YU SEÇER!

 

DÜNYA devi bir şirketin en üst düzey yöneticisi olan Türk sayısı çok fazla sayılmaz. Bu isimlerin başında Muhtar Kent geliyor. 2005’te Kuzey Asya, Avrasya ve Ortadoğu grup başkanı olduğu Coca Cola’da 2008’de CEO’luğa, 2009’da ise Neville İsdell’in yerini alarak yönetim kurulu başkanlığına getirildi.

 

Geçen hafta 180 milyar dolarlık içecek devindeki CEO’luk görevini 20 yıldır şirkette olan James Quincey’e devredeceği, yönetim kurulu başkanlığına ise devam edeceği açıklandı.

 

Muhtar Kent, CEO’luktan sonra yönetim kurulu başkanlığını da  bırakır mı? Bırakırsa ne yapar? Merak ettim, hem dünyadaki yorumlara baktım hem de yakınlarına sordum.

 

Kent’in ayrılması sürpriz değil ama erken olarak değerlendiriliyor. Kent, görevi 2017 Mayıs’ında devredecek. Kent’in dönemi, Coca Cola’nın en büyük yatırımcısı Warren Buffet ve yatırımcılar açısından başarılı bulunuyor. Ancak en önemli sorun, değişen tüketici eğilimleri.

 

Coca Cola’nın “tek bir marka kimliği” stratejisinin artık değişmek zorunda olması. Çünkü artık tüketiciye özel uygulamalar gündemde. Diğer sorun ise dünyada şekerli içeceklere yönelik tepkilerin artması ve daralmaya başlayan pazar. Kent aslında bir kaç yıldır bu sorunlara yönelik stratejiler geliştirdi, halefini hazırladı ve ürün çeşitliliğini arttırdı. Yani Coca Cola ve diğer büyük markalar için artık zorlu bir sınav dönemi başlıyor. Kent günlük operasyonlardan çıkarak, bu stratejilere daha fazla odaklanacak. Kent’in yönetim kurulu başkanlığı görevinde ne kadar kalacağı ise belli değil. Bir önceki başkan 10 yıl kalmış.

 

Ancak 2018 gibi bırakma ihtimali olursa ne yapar?

 

Kent aktif bir yönetici. Ayvalık Cunda’yı çok seviyor ama ömrünü orada geçireceğini sanmam. Koç, Sabancı gibi gruplara ise daha önce çağrıldığında gitmemişti, şimdi de düşünmez. Bana göre Türkiye’ye dönerse, Anadolu Endüstri Holding’te dostu ve ortağı Tuncay Özilhan’la yeni yatırımlara yelken açar.

 

ÇİNLİ YATIRIMCILAR TÜRKİYE’DE OTEL BAKIYOR

 

YURTDIŞINI keşfetmeye çıkan Çinli turistlerin sayısı 2015 rakamlarına göre 120 milyon. Bu sayının 5 yıl içinde 600 milyonu bulması öngörülüyor. Kültür turizmini tercih eden Çinlilerin Almanya ve ABD’yi geride bırakarak, dünyanın en büyük dış turizm kaynağı olacağı tahmin ediliyor. Çinli yatırımcılar da ülkelerinden çıkan turistleri gittikleri ülkelerde kendi otellerinde ağırlamak istiyor. Bu yüzden dünyada satışa çıkan ünlü otel zincirlerinin en önemli talipleri arasındalar.

 

Geçen yıl New York’un sembol otellerinden Waldorf Astoria’yı 2 milyar dolara satın alan Çinli sigorta şirketi Anbang, bu yıl içinde Blackstone Grubu’na ait Strategic Hotels&Resorts’ü 6.5 milyar dolara satın almıştı. Şirket şimdi de 12.2 milyar dolara Marriott ile el sıkışan Starwood’la yarıştı. Radisson Oteller Zinciri’nin bulunduğu Carlson Grubu’nu da Çinli HNA Tourism Group satın aldı.

 

Türkiye ile Çin arasında turizmde beklenen gelişme sağlanamasa da, Çinli yatırımcıların radarında olan ülkelerden biri de Türkiye. Bu yıl iki ülke arasında adı konmamış bir gerginlik yaşandı, gelen turist sayısı 330 binden 250 bine düştü ama hedef 1 milyon turist. Çinli turistlerin en çok ilgi gösterdiği bölgelerden biri Kapadokya, diğeri ise İstanbul. Türkiye’nin turizmde talihsiz bir yıl yaşaması nedeniyle neredeyse tüm oteller satılık.

 

Doğan fırsattan yararlanmak isteyen yatırımcılar arasında Çinliler ve Ruslar var. Gür Hukuk Bürosu’nun sahibi Tevfik Gür, son günlerde yatırımcılarda bir hareketlenme olduğunu söylüyor. Çin’in büyük turizm gruplarından Wanda’nın Türkiye temsilcisi Ferzan Çelikkanat da Çinli turistlerin kültür ve doğa turizmini tercih ettiğini belirtiyor. Bu ay başlayacağı açıklanan erken rezervasyon için Çin pazarının hemen harekete geçirileceğini söyleyen Çelikkanat aynı zamanda bir otel yatırımcısı. Er Yatırım’ın hedefi 10 yılda 20 otellik bir portföy oluşturmak. Şu anda portföyünde biri İzmir Bayraklı’da olmak üzere İstanbul Ataşehir, Kağıthane, Eminönü, Gebze ve Kartal’da toplam 6 oteli var. Starwood Hotels Grubu’nun orta segment markası Four Points By Sheraton markalı otellerle grubu varlık değeri güçlü bir gayrimenkul portföyü oluşturup bunda yabancı bir fonla işbirliği yapmak.

 

Dünyada 20 büyük yatırım fonunun 9’unun Çinli olduğunu söyleyen Çelikkanat, kendi amaçlarını da Çinli bir fonla işbirliği yapmak olarak açıklıyor. Çelikkanat, turizmdeki sıkıntıların geçici olduğunu söylüyor ve “Yabancılar Türkiye’den vazgeçmiyor” diyor. 

 

TÜSİAD’ın hafta içinde gerçekleştirdiği “Çin’de İş Yapmak” toplantısında konuşan başkan Cansen Başaran Symes’in şu sözleri de bu pazarın önemini gösteriyor: “Hızla zenginleşen Çinli nüfus, daha kaliteli ürün ve hizmetler arayışı içerisinde. Kültür turizmi dışında, alışveriş turizmi, sağlık turizmi, golf turizmi gibi farklı alanlar da Çinliler arasında popüler hale gelmektedir.”

 

Yazının devamı...
Gümrük Birliği'nde 21 Aralık virajı
11 Aralık 2016

TÜRKİYE ile Avrupa Birliği arasında en sıkıntılı dönemlerden biri yaşanıyor. İki tarafın da tam üyeliğe verdiği destek oranı yüzde 40’ların altında. Avrupa Parlamentosu’nun “Tam üyelik görüşmeleri dondurulsun” kararıyla ilişkiler neredeyse kopma noktasına gelmiş durumda. Durum kaotik görünse de önümüzdeki günlerde çok önemli görüşmeler başlayacak. Özellikle Türk iş dünyasından sık sık yükselen gümrük birliği eleştirileri hatırlanırsa bu görüşmeler hayati.

 

20 YIL GEÇTİ

 

Türkiye’nin 1963’te imzaladığı Ankara Anlaşması, 1996 itibariyle gümrük birliğinin tesis edilmesini öngörüyordu. Bu tam üyeliğe giden geçici bir süreçti. Gümrük Birliği’ne girişimizin üzerinden 20 yıl geçti. Türkiye tam üye olamadığı için karar mekanizmalarında yer alamadı. Ancak AB’nin 8 ülke ile imzaladığı ya da imzalamak için hazırlandığı ticaret anlaşmalarından da zarar gördü.

 

Siyasetin de olumsuz etkisi ile ilişkiler ekonomik olarak ilerleyemeyince AB arayışa girdi. Avrupa Birliği’nin ilk yıllarından beri gelişmeleri takip eden Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi’nin (EDAM) kurucusu Sinan Ülgen 21 Aralık’ta yapılacak toplantı ile çok önemli bir aşamanın başlayacağını söylüyor. Avrupa Konseyi’nin Avrupa Komisyonu’na yetki verdiğini söyleyen Ülgen, resmi müzakerelerin başlayacağını anlatıyor.

 

KOTA KALKACAK

 

Ülgen’in verdiği bilgilere göre, müzakerelerde öne çıkacak konular üçüncü ülkelerle yapılan serbest ticaret anlaşmaları, Türkiye’nin yeni ekonomik reformları gibi konular olacak.

 

Gümrük birliği eskisinden farklı olarak ekonominin büyük kısmını kapsayacak. Sanayi malları ile başlayan birlik şimdi tarım dışında genişleyerek hizmetleri de içerecek.


Örneğin ulaştırma alanında mevzuat uyumu gündeme gelecek. Uluslararası nakliyecilerin en büyük sorunu olan kotalar ortadan kalkacak. 


Hava taşımacılığında Türk havayolu şirketleri AB içinde kentler arasında uçabilecek, yabancı havayolları ise Ankara, İstanbul gibi kentler arasında uçabilecek. 

 Müteahhitlik sektörü Avrupa’dan daha kolay ihale alabilecek, kendi beyaz yakalılarını götürebilecek. Kamu ihaleleri şeffaflaşacak. 


Sağlık sektöründe hizmet ihracı gündeme gelecek. Sağlık turizmi kolaylaşacak. 


Hukuk sisteminde de ticaret alanında uyum sağlanacak. 

 

İPLERİ KOPARIR

 

Ülgen, gümrük birliği müzakereler insan hakları ve OHAL uygulamaları nedeniyle tam üyelik görüşmelerinin dondurulmasını isteyen Avrupalı siyasetçilere rağmen başarıyla sonuçlanacağına inanıyor. Ancak tek istisna “idam” cezasının geri gelmesi. Bu durumda Türkiye-AB ilişkilerinin onarılmaz bir biçimde yara alacağını söylüyor.

 

Türkiye ile AB arasında ekonomi karşılıklı bağımlılık içinde bir ilişki. Türkiye’nin ticaretinin yüzde 49’u hâlâ AB ülkelerine yapılıyor. Dünyada yatırım yapan 100 şirketin 49’u AB’den. Türkiye’deki yatırımların yüzde 70’i AB şirketlerinden.

 

Şimdi merak edilen şu: Ticaret siyasetin önüne geçebilecek mi?

 

SULTANAHMET’E ‘CESUR’ YATIRIM

 

SULTANAHMET otellerinde bugünlerde doluluk oranı yüzde 10’u geçmiyor. Otellerin çoğu kiralık ya da satılık ama alıcı yok. Böyle bir ortamda otel açılır mı?

 

Azerbaycanlı yatırımcı Abu Bekr’in Ajwa Oteli işte böyle bir dönemde açıldı. Uzun yıllardır turizm konusunda uzmanlaşan Selim Geçit’in Genel Müdür olduğu otel, misafir kabul etmeye başladı. 

 

Geçit, Azeri işadamı Abu Bekr’in uzun yıllar sonra İstanbul’a yerleşmeye karar verdikten sonra yatırım yaptığını anlatıyor. Turizm sektöründe Kapadokya’da başlayan yatırımlarını Sultanahmet’e de taşımaya karar veren Bekr, bölgede misafir olarak kalırken otellerde gördüğü eksikleri gideren lüks bir otel yapmaya karar vermiş.

 

Sultanahmet’te Aziyade Oteli satın alan Bekr’in binayı yeniden düzenlediğini anlatan Geçit, 121 odanın 60’a düşürüldüğünü ve her odanın özel olarak Topkapı Sarayı’nın restoratörlerine yaptırıldığını söylüyor. 80 milyon lira yatırım yaparak yeni açılan ve adını hurmadan alan Ajwa Oteli’nin oda fiyatları da 300 Euro civarında.

 

Otel Türkiye’de Zeferan Restoran ile Azeri mutfağının en iyi adresi olmayı hedefliyor. Bekr’in hedefi özellikle Azerbaycan’dan gelecek zengin turist. Geçit, Bekr’in turizmdeki sorunların aşılacağına inandığını, fiyat ve kaliteden taviz vermeden o günleri bekleyeceğini söylüyor. “Fiyat indirilmesine karşı. Rolex kriz diye fiyat düşürüyor mu, diyor. Kriz sonrası o fiyatlara çıkmanın daha zor olacağını düşünüyor” diye konuşuyor.

 

Geçit, Özyeğin Üniversitesi’nden gelen bir akademisyen aynı zamanda. Abu Bekr ile birlikte bir de turizm eğitimi veren bir akademi de kurduklarını söylüyor.

 

Turizmin bu zor zamanlarında gelecek için umut besleyen yabancı yatırımcı kolay bulunmuyor. Umarım Bekr de pişman olmaz.

 

BEDAVA YATIRIMA DÖNÜP BAKAN YOK

 

ADANA’da bugün Kebap ve Şalgam Festivali başlıyor. Bilen bilir, bu festivalin önceki adı Rakı Festivali’ydi. Valilik kararıyla adı değişti.

 

Ben de Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nun (TÜRKONFED) “İllerin Rekabetçilik Endeski” araştırmasını açıkladığı toplantı için Adana’daydım. Çeşitli etkinliklerle marka şehirlerden biri olma gayretindeki Adana’nın heyecanı önemli. Ancak Adana rekabetçilik endeksinde kan kaybeden kentlerden biri.

 

Rekabetçilikte son sıraları her zamanki gibi doğu ve güneydoğu kentleri alıyor. En sonuncu sırada ise Şırnak var. TÜRKONFED’in Cizreli başkanı Tarkan Kadooğlu’na bu kentlerdeki son durumu sordum.

 

 

“Bu sonuç tabii ki sürpriz değil” diyor. Şiddetin ortasında kalan halkın zor durumda olduğunu, hâlâ çadırlarda yaşadığını anlatıyor Kadooğlu. Cizre’de zarar gören kendi hastanesine yıkım kararı çıktığı halde yıkamadığını, işlerin yürümediğini belirtiyor ve şunları söylüyor:

 

“Hükümet neredeyse sıfırdan yatırım yapıp fabrikanın anahtarını vermeyi bile teklif ediyor ama kimse ilgilenmiyor. Şiddet yüzünden vatandaş arada kaldı. 35 yıldır vatandaş mutsuz, huzursuz. Çözüm için yeniden çare aranmalı” diyor.

 

Kadooğlu’nun dediği gibi bölgeler arasında bu kadar fark olursa demokrasi de, istikrar da, huzur da çok zor...

 

Yazının devamı...
Vitamini azaldı!
26 Kasım 2016

SPOR yapanlar yakından bilir. General Nutrition Center (GNC), vitamin ve bitkisel destek ürünleri üretiminde ABD’nin ünlü markalarından biri. 1935’te olan kurulan GNC’nin bugün 50 ülkede 5 bine yakın mağazası var. GNC Türkiye’nin macerası ise ilginç. Türkiye’ye 1994’de işadamı Kamuran Çörtük’e ait Bayındır Holding’in bir şirketi olan Bakara İlaç firması ile girmişti. Lisans alan Bakara, ilk mağazayı da 1998’de açmıştı.

 

5 KİŞİLİK YÖNETİM KURULU

 

Çörtük’ün şirketleri batık bankalar arasında yer alan Bayındır Bank nedeniyle 2000’lerin başında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devredildi. Ancak bu süreçte sahibi Eren Kale olarak görünen Bakara’nın Bayındır’la bağlantısı uzun süre kurulamadı.

 

Ancak TMSF uzun araştırmalar sonucu Bakara’nın Bayındır Grubu’na ait olduğunu 2013’te tespit etti. Şirkete el koyarak, 5 kişilik yönetim kurulu atadı. El konduğunda 70 civarında mağazası olan GNC Türkiye’nin TMSF tarafından atanan yönetiminde Mehmet Köklü Yönetim Kurulu Başkanı olurken, İsmail Hakkı Karacaoğlu, Cengiz Çendeoğlu, Mustafa Ertaş ve Ali Göçer Gelebeki ise, yönetim kurulu üyesi oldu.

 

TMSF bu yılın başında ise şirketi satışa çıkardı. 2016 başında Gulf Enerji, Özsüt ve Pastarom gibi şirketlere yatırım yapan Infinity Invest Holding’in, GNC’nin Türkiye’deki dağıtım haklarını satın aldığı açıklandı.

 

HIZLI BÜYÜME HEDEFİ

 

O tarihte gazetelerde yer alan haberlere göre holdingin Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Aşur, sektörün gelişim potansiyeline inandıklarını belirterek, 18 ilde bulunan 67 mağazanın sayısının 300’e çıkarılacağını ve hızla büyüyeceklerini açıklıyordu. Bu satın almaya ilişkin Rekabet Kurulu’nun onayı da aynı günlerde yayınlandı.

 

Ancak son günlerde GNC’nin Türkiye’den gideceği konusunda çok fazla söylenti dolaşmaya başladı. Alışveriş merkezlerinde bazı mağazaların kapandığını görünce bir araştırma yaptım. Aldığım bilgilere göre GNC Türkiye’nin sahibi Bakara, Infinty Invest’e satılmamış. Infinty Invest’ten alabildiğim tek bilgi “artık ilgilenmiyoruz” oldu. GNC Türkiye lisansının sahibi Bakara şirketi hala TMSF’de görünüyor. Tabii TMSF’nin işi başından aşkın. FETÖ’den gelen 20 milyar dolarlık büyüklüğe sahip yüzlerce firma arasında GNC ile uğraşması zor görünüyor. ABD’li vitamin devi GNC’nin rahatsızlığı bundan kaynaklanıyor desek yanlış olmaz herhalde!

 

ŞANGHAY BEŞLİSİ DE YUMUŞATAMADI

 

TÜRKİYE’nin dış ticaretinin yüzde 68’ini yaptığı Avrupa Birliği ile ilişkileri artık pamuk ipliğine bağlı. Tam üyelik adaylığı masasına bir daha ne zaman oturulur belli değil. Türkiye’nin gündeminde şimdi Şanghay İşbirliği Örgütü (Şanghay Beşlisi) var. Şanghay Beşlisi’nde Rusya, Çin, Kırgızistan, Hindistan gibi ülkeler yer alıyor.

 

HEYECAN YARATMAMIŞ

 

Türkiye, Şanghay Beşlisi’ne yöneleceği tezini bir önceki AB kavgası sırasında da kullanmıştı. Arkası gelmedi. Çin’de yaşayan işadamlarından yaptığım araştırmaya göre daha önce Türkiye’ye ilgiyi arttıran bu söylem, Çin tarafında bu kez pek heyecan yaratmamış. Çin ile Türkiye arasında resmi ilişkiler yapılan resmi ziyaretlerle yolunda gibi görünse de gayriresmi ilişkiler hiç de öyle değil. Geçen hafta da yazdım; Çin’e giden Türk iş insanlarına, ‘gece yarısı otel odasına baskınlar’ yapılıyor, vizede zorluklar çıkarılıyor, saatlerce sorguya” çekiliyorlar.

 

Geçen iki haftada bir değişiklik oldu mu? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Türkiye’nin Şanghay Beşlisi içinde yer alması, çok rahat hareket etmesini sağlar” açıklaması katkı sağladı mı sorularını Çin’deki Türklere sordum. Maalesef hiçbir iyileşme olmamış. Caydırıcı uygulamalar sürüyormuş. Çin’deki Türk yatırımcıların bir uyarısı bir de korkusu var. Şunları söylüyorlar: “Çin Türkiye’nin Şanghay olayını bir kez daha AB sopası olarak kullanırsa Türklere yapılan uygulama daha da sertleşir.”

 

REKLAMIN DUAYENİ BIRAKIYOR

 

PUBLICIS Turkey, iletişim sektöründe hem yaratıcı hem de medya ajanslarında ilk 3 içinde yer alıyor. Publicis Grup 2006’da Yorum Ajans’ın yüzde 51 hissesini satın alarak Türkiye’ye girmişti. Osman Uslu ise yerli büyük ortak olarak kalırken, Yönetim Kurulu Başkanlığı ve CEO’luk görevini de üstlenmişti Son günlerde reklam sektöründe kulaktan kulağa bir söylenti dolaşıyor. İddialara göre büyük reklam ajansları içinde yerli ortak olarak kalan son isimlerden,duayen reklamcı Osman Uslu, yüzde 49 hissesini Fransız ortağı Publicis’e devrediyor.Kulislere biraz kulak verince söylentinin doğru olduğunu öğrendim. Evet Uslu,Publicis Yorum, Saatchi&Saatchi Istanbul, Nurun İstanbul ve Publicis Healthcare İstanbul’daki yüzde 49 hissesini gruba satıyor. Taraflar satış konusunda mutabakata varmışlar. İmzalar atılmış; Rekabet Kurulu onayına sunulmuş.

 

KESİNTİSİZ SEKTÖRDE

 

Yorum Ajansı 35 yıl önce ortaklarıyla kuran Uslu, o tarihten beri kesintisiz biçimde sektörde. Yorum’un Publicis ile ortaklığı ise 2006’da gerçekleşiyor. Haber arşivleri, İstanbul’da imzalanan ortaklık sözleşmesine dünya reklamcılığının efsane ismi, Publicis Grubu Başkanı Maurice Levy’nin de bizzat katıldığını gösteriyor.

 

SİYASİ KAMPANYALAR

 

Uslu, hisselerini devrettikten sonra ne yapacak? Yakın dostları Uslu’nun hiçbir zaman emekli olmayacağını bildiklerini söylüyor. Son yıllarda çok düşkün olduğu karikatür ve çizgi dünyasının ünlü isimleri Turhan Selçuk, Nehar Tüblek, Suat Yalaz ve Semih Balcıoğlu’nun tüm eserlerinin telif haklarını almıştı. Bu bağlamda Abdülcanbaz’ın serüvenlerini tekrar bastı ve e-dergi olarak da yayınlıyor. Erdal İnönü’nün başında olduğu SHP’nin o meşhur kampanyasının “Limon gibi sıkılmaya hazır mısınız?” sloganı da Uslu’ya aitti. Uslu, bunun gibi hafızalara kazınacak siyasi ve sosyal kampanyalara devam eder mi? Onu da zaman gösterecek.

Yazının devamı...
Çin'den ihracatçılara gece baskını
12 Kasım 2016

"Ülkenizde savaş varken neden buraya geldiniz?"

 

Geçen hafta Şangay’a Gıda Fuarı için giden Hububat, Bakliyat, Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği’nin 52 firma temsilcisi sabaha karşı otel odalarına gelen polislerin bu tuhaf sorusuyla karşı karşıya kaldı.

 

Olayı yaşayanlardan Birliğin Başkan Yardımcısı Hidayet Kadiroğlu, ülkeye girerken pasaport kontrolünde “Neden geldiniz, ne kadar kalacaksınız” gibi sorularla uzun uzun sorgulanmalarına rağmen bir saat sonra otel odasına gelen polislerin bu soruyu yönelttiklerini söylüyor.

 

Aslında biraz araştırma yapınca olayın bir süredir rutin olarak yaşandığı ortaya çıkıyor. Bu yılın başından beri tekstil ve mobilya fuarlarına giden ihracatçıların da otel odalarına nazik de olsa “polis baskınları” yapılmış.

 

Türkiye ile Çin arasındaki ilişkiler bir süredir gergin. Rusya uçağının düşürüldüğü 2015’in sonlarında başlayan Çin-Türkiye ilişkilerinde soğuma, vizelerin zorlaştırılmasıyla başlıyor. Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri düzeltmesine rağmen bir türlü düzelmiyor.

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın G20 zirvesi için eylülde Çin’e gitmesi, orada yapılan anlaşmalara rağmen de bir türlü rayına oturamıyor.

 

Rakamlar bunun göstergesi. 2015’te 3.5 milyar dolar olan Türkiye’nin ihracatı bu yıl 2 milyar doları bile bulamayacak. Bu da 20 milyar doların üzerinde ithalat yapan Türkiye için dış ticaret açığının daha da artması demek. Çin’den gelen turist sayısı da Çin hükümetinin Türkiye’ye gitmeyi yasaklaması nedeniyle bu yılın ilk on ayında yüzde 50 azalarak 127 bin 906 oluyor.

 

Çin’de yaşayan iş dünyası temsilcilerinin iddialarına göre ilişkilerin düzelmemesinde en önemli konu 4 milyar dolarlık füze alımı ihalesinin 2 yıl bekletildikten sonra iptal edilmesi.

 

İpek Yolu’nu canlandırmak ve 65 ülkeyi de kapsayan 21 trilyon dolarlık bir ekonomi yaratmak için “Bir Kuşak, Bir Yol” projesini sürdüren Çin için Türkiye önemli bir ülke.

 

İhracatını 2023’de 500 milyar dolara çıkarmayı hedefleyen Türkiye için de 2 trilyon dolar ithalat yapan 4 trilyon dolarlık ticaret hacmi bulunan Çin çok büyük öneme sahip.

 

İş dünyasının isteği Türkiye’nin bu kırgınlığı gidermek için harekete geçmesi ve bir an önce ihracatı arttırmak için radikal ve köklü değişikliklere gitmesi. 

 

ÇİNLİLERİ KAPADOKYA’YA GETİRECEĞİZ

 

HİDAYET Kadiroğlu yaşadıklarına kızgın değil, aksine ihracatçılar olarak Türkiye hakkındaki dezenformasyonun giderilmesi için mücadele kararı aldıklarını belirterek şunları söyledi: “İhracatçı arkadaşlarımız bu yanlış algıyı kırmak için harekete geçtik. Çinli partnerlerimizi heyetler halinde Türkiye’ye getirmek için görüşmeler yaptık. Türkiye’nin savaş içinde bir ülke olmadığını göstereceğiz. Çinliler Kapadokya’yı çok seviyor. Orada misafir edeceğiz. Zincir market satın almacılarından, gıda sektörü temsilcilerinden 20 kişilik VIP alım heyeti aralıkta Türkiye’ye gelecek. Sonra mart ayında başka bir heyeti ağırlayacağız. Bu arada yaşadıklarımızı da bir rapor halinde Ekonomi Bakanlığı’na sunacağız.

 

DÜZELTME

 

‘TATLAR, DOSTLAR, ANLAR’

 

Bu bir kitap başlığı. Turizmin duayen isimlerinden Reha Arar’ın yazdığı kitapta turizmciliğinin yanında geliştirdiği gurmelik deneyimleri var. Arar, kitabı gönderirken bir küçük de düzeltme yapmamı istedi. Geçen hafta Merit Otel’deki görev değişikliği yazısında kendisinin Turizm Yatırımcıları Derneği Başkanlığı yaptığını yazmıştım, yanılmışım. Arar, hiç başkanlık yapmamış.

 

HUQQA DUBAİ’DE SIRADA LONDRA VAR

 

TÜRKİYE’nin önemli kuyumculuk markalarından biri Atasay. Ancak bir süredir yeme içme sektörünün de önemli oyuncularından biri oldu. Kuruçeşme’de içkisiz lüks kulüp Huqqa’yla sektöre giren Atasay, orta segmentte de yeni markalarla bu sektörde büyümeyi planlıyor.

 

Atasay’ın Yönetim Kurulu Başkanı Cihan Kamer ve oğlu Atasay Kamer sektörü çok sevmiş. Kamer, büyümeyi yurtiçi ve yurtdışında sürdüreceklerini anlatıyor. Cihan Kamer, Huqqa’nın yurtdışına ilk adımını Dubai’den atacağını belirtiyor.

 

Yeri de Dubai’nin en büyük alışveriş merkezinde. “Dubai Mall’da yeni büyütülen alanda bin metrekare Huqqa, bin metrekare de The Market Steak House için yer tuttuk. Dubai’nin ünlü su oyunları havuzu Fountain manzaralı. Toplam 2 bin metrekare alanda markalarımızla ülkemizi temsil ediyor olacağız. 2017 Ağustos ayında açılışı yapmayı planlıyoruz.”

 

Kamer, bunun arkasından Ortadoğu’dan başlayarak 5 yıl içerisinde özellikle Huqqa markasını büyüteceklerini ekliyor ve “Londra ve New York’ta da yer bakıyoruz” diyor.

 

Q GRUBU KURUYOR

 

Atasay, Türkiye’deki yeni markalarını ise önümüzdeki aylarda Watergarden’da açacaklarını anlatıyor. Bu markaları “HuQQabaz” şirketinin çatısı altına toplayacaklarını söylüyor. Yeme içme sektöründeki hedeflerini ise şöyle tanımlıyor:

 

“Ulaşılabilir lüks olarak tabir edilen segmente gireceğiz. Quzucu, Şiş Qebap, Qurabiye, Balıq Ekmek, Şarqüteri markalarını yaratıp bir Q grubu kuruyoruz.”

 

Atasay’da üçüncü kuşak kuyumculuktan çok yeme içmeyi benimsemiş görünüyor.

 

Cihan bey ve oğlu Atasay’ın büyük bir başarıyla 30-40 kilo vererek zayıflarken, iş olarak yeme içme sektörünü seçip üstelik zevkle büyümeleri ayrıca övgüye değer!

 

FINDIKÇININ NEFESİ KESİLDİ

 

Basın İlan Kurumu’nun gazetelerine bakarken rastladım. Karadeniz’de onlarca fındık tarlası icradan satılık. Bu ne demek? Fındık üretiminde lider olan Türkiye’de üretici yok oluyor. Fındık konusu uzun yıllardır Türkiye’nin tartışılan ama çözüm bulamayan tarım konularından biri.

 

Fiyatı ve üretim dengesini korumak için yıllar önce kurulan üretici kooperatifi Fiskobirlik siyasetçiler tarafından işlevsiz bırakıldı. Şimdi neler oluyor? Son durumu Giresun Ziraat Odası Başkanı Nurettin Karan’a sordum. Fındıkta üreticinin en önemli sorununun rekolte ve stok tahmininin yapılamamasından kaynaklandığını söylüyor. Geçen yıl don ve hastalıklar nedeniyle rekoltenin düştüğünü ve fiyatların 15 TL’ya kadar çıktığını anlatan Karan, yanlış rekolte tahmini ile bu fiyatın 8 TL’ye kadar gerilediğini hatırlatıyor.

 

Karan, “Fındıkta 11-12 TL maliyet var. Fiyat çoğunlukla bunun altında. Fındık maliyetinin altında satılan bir ürün oldu” diyor. Karan, fiyatı belirleyen kurum sayısının çok azaldığını hatta piyasanın tek bir şirketin insafına terkedildiğini anlatıyor. Rekabet Kurumu’nun görüş bile almadan İtalyan çikolata üreticisi Ferrero’nun en büyük ihracatçı kurum Oltan’ı satın almasına izin verdiğini söyleyen Karan, “Rekolte belli değil, stok belli değil. Alımı krallığını ilan etmiş bir şirket yapıyor. Düzenleyen bir kurum da kalmadı” diyor.

 

Tarım uzmanı Ali Ekber Yıldırım ise çözümün kalıcı önlemlerle olacağını söylüyor. Piyasayı düzenleyen bir stok ve müdahale kurumunun olması gerektiğini vurguluyor. “Fındık gibi bir ürün serbest piyasaya bırakılamaz. Türkiye bu ürüne doğru politikalar uygulasa 10 milyar dolar gelir elde edilir” diyor. Fındık tarlada 8-11 TL arasında, tüketici 60-70 TL’den yiyor ama kazanan üretici değil. Olmadığına en önemli kanıt ise icradan satılan fındık tarlaları. Sorun ciddi!

Yazının devamı...
Yaşadıklarımız kusursuz fırtına
5 Kasım 2016

1964’te 13 metrekare bir dükkandan doğan Mudo, 52 yıldır Türkiye’nin önemli perakende markalarından biri. 117 mağazasında 1600 kişi çalışıyor, 400 milyon TL cirosu var.

 

Mudo, cari açığın azaltılması için 2015 sonlarında getirilen ithal vergileri nedeniyle bir süredir sıkıntılı bir süreç yaşıyordu. Geçen haftaki Ekonomi Fısıltıları köşesinin konularından biri de Mudo’nun bankalarla masada olduğu haberiydi.

 

Mustafa Taviloğlu ve işlerin başındaki oğlu Ömer Taviloğlu, yaşadıklarını anlatmak için aradılar, bir araya geldik. Baba oğul ilk kez bir arada röportaj verirken, sorunlarını da açık yüreklilikle anlattılar.

 

 

Ömer Taviloğlu, “Geçen 1,5 yılda yaşadıklarımıza ben kusursuz fırtına diyorum” sözleriyle başladı.

 

Sonrasını ise şöyle özetlediler:

 

YATIRIMDA YAKALANDIK: 2012’den itibaren insana, mağazalara, depolarımıza, lojistiğe, teknoloji alt yapısına yatırım yapıyorduk. Tek gayemiz vardı, dünyaya açılmak. Hedefimize yaklaşmıştık. Ancak 2015 Mayıs’ında mobilyadan ayakkabıya birçok üründe maliyeti en az yüzde 70’e varan vergi artışı oldu. Rüyada görsek inanamayacağımız bu vergilerle her şey altüst oldu. Sektör hazırlanmadan bir gecede değişti vergiler.  Oysa vergi artışlarından önce soruşturma yapılır, yapılmadı.

 

İNANILMAZ OLAYLAR PEŞ PEŞE: Ardından Rusya uçağının düşürülmesi, canlı bomba patlamaları, turizmde yaşanan büyük düşüş, Suriye krizi, barış sürecinin sona ermesi, ikinci seçim, bunun yanında işverene kalan asgari ücret artışı gibi öngörülemeyen, inanılmaz olaylar birbiri ardına geldi.

 

TÜRKİYE’YE GÜVENİYORDUK: İşimize çok güveniyorduk. Türkiye’ye çok güveniyorduk. Çünkü Türkiye’ye itimat etmiştik. Ancak olaylar perakende sektörünü vurdu. Satışlar düştü. Yaptığımız anlaşmalar vardı ve bunlar sürdü.

 

ZOR BİR DÖNEM GEÇİRDİK: Sıkışık bir sene ve zor bir dönem geçirdik. Bunu yaşarken yeni mağazalar da açtık. Ancak fısıltı gazetesini de öngöremedik. Bu süreçte durumu partnerlerimize bildirdik. 9 banka ile masaya oturduk. Sürecin arkasında her şeyimizle dimdik arkasında durduk. Bankalarla anlaşmayı 19 Mayıs’ta tamamladık. Ancak uzun tatilli iki bayram, 15 Temmuz’daki başarısız kalkışma gibi konjonktürel etkilerle uzun sürdü. Eylülde imzalar atıldı.

 

HERKES DESTEK VERDİ: Bu süreçte ne kadar sevildiğimizi gördük. Hüsnü Özyeğin arkadaşım. Bu süreçte çok büyük katkısı olmuştur ama bankacı olarak değil arkadaş olarak. Sadece o değil bütün banka genel müdürlerinden inanılmaz katkılar gördük. Yurtiçi ve yurtdışı tedarikçilerimizden, mal sahiplerimizin bazılarından. Yani Türkiye Mudo’ya sahip çıktı.

 

ORTAKLIK DÜŞÜNÜYORUZ: Ferit Şahenk Bey’le masaya oturmadık. Ama o da destek için aradı. Ortaklık yapmak istiyoruz. Ancak aradığımız para değil. Birlikte bu işi yapacağımız, Türkiye’ye model olacak bir ortaklık yapacağız. Çünkü Türkiye’nin inanılmaz bir geleceği olduğuna inanıyoruz. Üç nesil sürmüş, inanılmaz bir altyapısı olan dürüst bir markayız.

 

VERGİ SEKTÖRE ZARAR VERİYOR: İnandığımız, inandıracağımız bir vergi işi kaldı. Vergiye karşı değiliz tabii ki. Ayrıca sadece mobilya vergisi özelinde bunun Türkiye’ye zararı olduğunu anlatmaya çalışıyoruz, anlatmaya da devam edeceğiz. Gerçek mobilya ithalatı sadece 200 milyon dolar. 800 milyon doların büyük bölümü teknik mobilya. Sayın Cumhurbaşkanımız “Türkiye’ye itimat edeni mahcup etmeyiz” diyor. Bizi yolda bırakacaklarına zerre kadar inanmıyorum. Biz Türkiye’nin geleceğine inanıyoruz ve her zaman güveniyoruz.

 

YURTDIŞINDAN ÇOK TALEP VAR: Nasıl La Fayatte, Harvey Nichols gibi mağaza zincirleri varsa biz de öyleyiz. Yurtdışından markamıza yoğun talep var. En az on mağaza gündemimizde. Londra, Suudi Arabistan, Azerbaycan, Bulgaristan, Romanya gibi birçok ülkeden.

 

BİZE GÜVENENLERİ MAHCUP ETMEYECEĞİZ: Bizim de stratejik hatalarımız oldu. Ama bir fırsat daha kazandık. Bize güvenenleri, sahip çıkanları mahcup etmeyeceğiz. Bir Türkiye markası olarak dünya markası olacağız.

 

Türkiye’de markalaşma zor, başaran firma sayısı az. Mudo bu nedenle değerli bir marka. Umarız sıkıntılar çabuk geçer.

 

 

OSMANLI’NIN TORUNU MERİT’İ YÖNETECEK

 

Reha Arar Türkiye’de turizm denilince akla gelen birkaç isimden biri. Uzun yıllar Turizm Yatırımcıları Derneği Başkanlığı yaptığı dönemden beri tanırım. Besim Tibuk’un Net Holding’inde 27 yıldır profesyonel yöneticilik yapan Arar, Türk turizmi için de çok çaba harcadı. Kuzey Kıbrıs’ta Merit Otelleri’nin kuruluşu ve büyümesinde önemli roller üstlendi. Arar artık fiili olarak işleri bırakıyor. Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı Osmanlı Hanedanı’nın torunlarından Hanzade Özbaş’a bırakıyor. İzmir Kuşadası’nın ilk otellerinden Kısmet Otelleri’ni yöneten Özbaş, Merit Grubu’nun Kuzey Kıbrıs’taki 6 otelini yönetecek. Grubun yatak kapasitesi ise üç bin. Görev deği-şiminde Net Grubu’nun Genel Koordinatörlüğü’nü ise yine aileden Besim Bey’in kızı Hande Tibuk yürütüyor.

 

ULUSLARARASI KONGRELER BİR BİR TÜRKİYE’DEN GİDİYOR

 

BUGÜNLERDE iş dünyasının bir araya geldiği hangi toplantıya gitseniz asık yüzler, soran bakışlar ve umutsuz konuşmalara tanık oluyorsunuz.

 

Dövizdeki istikrarsızlık, ekonomideki belirsizlik, siyasette ısınan ortam... Sayılamayacak kadar çok sorunla baş etmeye çalışıyor iş sahipleri. Bir yandan Ortadoğu’da cephedeyiz, bir yandan Avrupa ile ipleri atıyoruz, bir yandan içeride demokrasi tartışmaları büyüyor.

 

Sektörü turizm olanlarda ise bu umutsuzluk katlanıyor. Türkiye’ye gelen en üst seviyedeki iş insanlarına ya da sanatçılara rehberlik yapan Saffet Emre Tonguç, “Bir kişi bile gelmiyor. Kongreler iptal oldu. 2017 için de durum kötü” diyor. Tonguç, bu süreçte İstanbul’da iş dünyasına yönelik turlar başlatmış. Sohbet için buluştuğumuz Four Seasons Sultanahmet Oteli’nde ise otelin Pazarlama Müdürü Anet Altınman iki yıl önce oda fiyatları geceliği 600 Euro’yu görürken bugün yüzde 20 dolulukla mutlu olduklarını söylüyor.

 

2018 KONGRELERİ DE İPTAL

 

Rezervasyonlara göre 2017 de şimdiden kayıp yıl... Ancak önceki akşam Amerikan Şirketler Derneği’nin toplantısında sohbet ettiğim Erdal Aksoy ise çok daha ürkütücü bir gelişmeyi haber verdi. Yaklaşık 20 yıldır yüksek gelirli ABD’li turistler ve kongrelere ev sahipliği yapan Conrad Oteli’nin sahibi Erdal Aksoy, 2018 kongrelerinin de iptal edildiğini söylüyor. Aksoy, kongrelerin iki yıl önceden hazırlandığını anlatıyor ve Türkiye’nin ne yazık ki 2018 için de alternatifler arasında yer alamadığını dile getiriyor. Aksoy, bu süreci geçirebilmenin tek yolunun Çin, Hindistan gibi ülkelere yönelmek olduğunu hatırlatıyor.

 

Türkiye’nin bir an önce moral yükseltecek gelişmelere ihtiyacı var!

Yazının devamı...
Koç aday olmazsa ibre Symes’ten yana
29 Ekim 2016

"Ben TÜSİAD başkanı olsun istiyorum, onun gönlü Fenerbahçe’de.”

 

Koç Holding Yönetim Kurulu Onursal Başkanı Rahmi Koç’la bu yılın başında yaptığımız bir sohbette, Ali Koç’un Fenerbahçe başkanlığı yine gündemdeydi. Nasıl karşıladığını sorduğumda, Rahmi Bey yukarıdaki yorumu yapmıştı.

 

Ali Koç’un Fenerbahçe’ye başkan adaylığı son günlerin en önemli gündem maddelerinden biri oldu. Bu kez Koç kendi ağzından 2018’de aday olabileceğini açıkladı. Ali Koç, Ankara’dan sinyal alıp mı aday oldu, yoksa nabız mı yokluyor? Aziz Yıldırım’ın desteği var mı, yoksa erken mi davrandı? Fenerbahçe ve futbol camiası şimdi bu soruların yanıtlarını arıyor. Türkiye’nin en büyük şirketinin başındaki bir işadamının bunları düşünmeden konuşacağını düşünmek zor tabii.

 

TÜSİAD’DA NELER OLACAK?

 

Spor camiasında tartışma yaratan bu adaylık, bir başka kurumu daha etkiliyor. Gözler şimdi genel kurulu Dünya Ekonomik Formu nedeniyle 11 Ocak’a çekilen TÜSİAD’a çevrilmiş durumda. Çünkü seçimli genel kurulda halen başkan yardımcısı olan Ali Koç’un başkanlığı da gündemdeydi.

 

Sadece babası Rahmi Koç’un değil, çoğu TÜSİAD üyesinin gönlünde de Koç’un başkanlığı yatıyordu.

 

Bu gelişmeler karşısında TÜSİAD’da neler olacak? Henüz TÜSİAD’ın büyükleri bu konuyu aralarında konuşmuş değil. Ali Koç’un başkanlık durumunun ancak kasım ayı ortalarında netleşeceğini söylüyorlar.

 

TÜSİAD’a başkan bulmak hala zor. Koç istemezse, Cansen Başaran Symes’in başkanlığından da memnunlar. Cansen Hanım çok istemese de, bir dönem daha başkan olması sürpriz olmaz.

 

1 ARALIK’TA ANKARA’DA

 

Bu arada TÜSİAD’ın yılın son Yüksek İstişare Konseyi geleneksel olarak bu yıl da aralık ayında Ankara’da yapılacak. Normalde aralık ayının 19–20’si gibi yapılan bu toplantı, genel kurulun öne çekilmesiyle 1 Aralık’ta olacak. Bu toplantıda Zafer Yavan’ın yerine Bahadır Kaleağası TÜSİAD Genel Sekreterliği görevine başlayacak.

 

Türkiye’nin en önemli iş örgütlerinden TÜSİAD’da profesyonel yöneticiden patron başkanlığa dönülecek mi, onu da ocak ayında göreceğiz!

 

 

TELIA SONERA HİSSELERİNE ŞAHENK Mİ TALİP?


 GEÇEN haftalarda Türk Telekom’da Öger Telecom’un sahibi Hariri’nin hisselerini Ferit Şahenk’in alacağı iddia edildi. Ancak öğrendiğime göre Şahenk, Türk Telekom’a değil Turkcell’de Telia Sonera’nın hisselerine talip. Bu satın almanın Ziraat Bankası’ndaki 13.6’lık Çukurova hisseleri ile birlikte Türkiye’nin de konumunu sağlamlaştıracağı söyleniyor.

 

 

TELEKOM HİSSELERİ VARLIK FONU’NA

 

 

BU arada Türk Telekom’da Hariri ailesinin bankalara olan borçları sorun olmaya devam ediyor. İddialara göre Hariri ailesinin hisselerinin Hazine’ye geçeceği ve Türkiye Varlık Fonu’nun içine konacağı belirtiliyor. Varlık fonunun başka bir varlığının ise 3’üncü Havalimanı olabileceği belirtiliyor. Böylece yurdışından havaalanına kredi bulamayan Türkiye’nin bu fonla kaynak yaratması mümkün olabilecek.

 

 

 

HÜSNÜ ÖZYEĞİN OMBUDSMAN OLDU

 

 BU arada Ferit Şahenk’in Mudo ile de masada olduğu söyleniyor. Doğuş, Crate Barell’le mobilya alanında faaliyet gösteriyor. Aynı alanda olduklarına göre Doğuş’un Mudo ile nasıl bir birlikteliği olur bilemedim. Bu arada Mudo ile ilgili gelişmeler de şöyle:

Mobilya sektöründe ithal mallara gelen ek vergiden sonra zor duruma düşen Mudo yaklaşık 5 büyük mağazasını kapatmıştı. Borçları nedeniyle 7-8 banka ile başı dertte olan Mustafa Taviloğlu işdünyasında sevilen bir isim.

 

Yakın arkadaşlarından biri de efsane bankacı Hüsnü Özyeğin. Öğrendiğime göre bankalarla  görüşmeleri Hüsnü Özyeğin sürdürüyormuş. Henüz somut bir anlaşma olmamış ama Özyeğin bu tavrıyla bir nevi ombudsman olmuş.

 

 

HSBC HIZLA KÜÇÜLÜYOR!

 

BANKACILIK 2007-2008’lerde Türkiye’deki en cazip sektörlerdendi. Banka şube ve çalışan sayısı artıyordu. 2013’ten itibaren ise bu trend tersine döndü.  Şubeler kapanıyor, işsiz sayıları artıyor. 3 yılda işsiz kalan bankacı sayısı 2 bin 262.

 

Şube kapatma konusunda en hareketlisi ise uzun süredir sıkıntıda olan HSBC.

 

Türkiye’deki operasyonlarını satışa çıkaran ancak beklediği rakama ulaşamayan HSBC, şubatta Türkiye’de devam kararı almış ve yeniden yapılanma kararını açıklamıştı.

 

Nisan ayından itibaren şube kapatmaya başlayan HSBC’de son dalga kısa süre önce gerçekleşti. 47 şube bir günde kapandı. 2015 sonu itibariyle şube sayısını 284’e çıkaran HSBC’nin bugünkü şube sayısı 187 olarak görünüyor.

 

Karadeniz ve Anadolu’da birçok ildeki şubelerini kapatan HSBC’nin önümüzdeki aylarda da şube kapatmaya devam edeceği biliniyor. İddialara göre HSBC’nin şube sayısı 2017’de 30’a kadar inecek.

 

DAVALAR ARTIYOR

 

İşte bu yüzden, HSBC şubelerinde çalışanlar her gün İngiltere’den gelecek listeleri bekliyor. Tabii her kapatılan şube işsiz kalan çalışanlar demek. Kapatılan 47 şubede müdüründen koruma görevlisine bir anda herkesin işsiz kalması demek.

 

Bu furyada işsiz kalan müdürlerden biriyle görüştüm. İşten çıkarma sürecinin hiç de nazik ve hakkaniyetli yürümediğini anlattı. İşsiz kalanların önemli bir bölümü iş mahkemelerine dava açıyor.

 

HSBC Türkiye’nin yerel bankasıyız diye reklam yapıyordu. Eğer iddialar doğruysa, işten çıkarma uygulamasında da yerelleşmiş!

 

 

ESSE’Yİ BORÇTAN KURTARMA FORMÜLÜ

 

TÜRKİYE’de son yıllarda mutfak perakendesinin önemli markalarından biri olmuştu Esse. Tefal’den ayrılan Semih Şeftali’nin 2002’de kurduğu zincir, ocak ayında Zorlu Grubu’na satılacakken sürpriz bir kararla Haşim Erhan Abaz, Cüneyt Yağcı ve Atilla Okumuş’un sahibi olduğu Ataköy Dayanıklı Tüketim Malları şirketine satıldı.

 

Ancak Türkiye, 2016’da ekonomide ve özellikle turizmde ciddi bir darbe yedi. Tüm sektörlerde olduğu gibi perakende sektörü de bu gelişmelerden olumsuz etkilendi. Alışveriş merkezlerinde, caddelerde yer alan mağazalardan çoğu kapanmak zorunda kaldı.

 

Esse de bir süredir bu olumsuz gidişatın darbesini yiyen şirketlerden. Bu ay içinde İstinye ve Akmerkez’de markanın amiral gemisi sayılacak iki mağazası kapandı, birçok yerde de kapanmaya devam ediyor.

 

Piyasada bir süredir Esse hakkında finansman sıkıntısı yaşadığına ilişkin iddialar dolaşıyordu. Bu konuda Para Dergisi’nde de geçen hafta detaylı bir haber yayınlandı. Buna göre şirket eylül ayından beri sıkıntı yaşıyor. Bu sıkıntısını da tedarikçileriyle paylaşıyor.

 

Haberde yer alan bilgiye göre bankalara borç 300 milyon TL civarında. Eski sahibi Şeftali’nin de halen alacağı bulunuyor.

 

Esse’de gelişmeler nasıl gidiyor diye ben de bir araştırma yaptım. Esse’nin sahipleri çözüm konusunda değişik alternatifler üzerinde çalışmaya devam ediyor.

 

Bankalarla anlaşmalar yapılmış. Ortaklık konusunda bazı teklifler alınmış. Tedarikçilerin çoğunluğu ise zincire sahip çıkıyor. Destek için Sektör AŞ adında bir şirket kurulmuş.

 

Perakende Türkiye’de iş yaratan en önemli sektörlerden biri. Her kapanan mağaza işsiz sayısının artması demek. Umarız bu çabalar sonuç verir.

 

 

HİTAY VE MANAS’TAN AÇIKLAMA

 

BU köşeyi okuyanlar geçen hafta takip etmiştir. İşadamları Emin Hitay-Alphan Manas arasında 8 yıldır süren bir anlaşmazlıkla ile ilgili bir yazı yazdım. Başlığı “Manas’ın borcu, Hitay’ın ayıbı” olan bu yazıyı yazma nedenim, Manas’ı Twitter’da takip eden, röportaj yapan ya da yapma “ihtimali bulunan” gazeteci arkadaşlarıma gönderilen haciz ihbarnameleriydi.

 

Hitay’ın avukatı Kamil Yıldırım’dan bazı konuları düzeltmem gerektiğine ilişkin bir açıklama geldi. Yaptığı düzeltmelerden biri haciz ihbarnamesi gönderilen kişi sayısının 1700 olmadığına ilişkindi.

 

Yıldırım, arkadaşım Ahmet Can’a yaptığı açıklamada bu sayının 1000’in üzerinde olduğunu kendisi söylemişti. Benim verdiğim sayının yanlış olduğunu belirtmiş ama kendisi bir sayı vermemiş. Nedenini anlayamadım!

 

Yıldırım’ın düzeltmemi istediği ikinci konu ise “ayıp” yorumumdu. Yıldırım, “Manas’ın 2 milyon TL borcu kesinleşti. İcra takibinde. Kendisine ihbarname gönderilen kişi, icra takibinin tarafı değildir. İhbarname, gönderilen kişinin takip borçlusuna herhangi bir borcu olması halinde hukuki sonuç doğuran bir bildirimdir. Alphan Manas’a herhangi bir borcu olmayan ihbarname muhatabının yapacağı tek şey, basit bir itiraz yazısı ile konuyu gündeminden çıkartmasıdır. Bunun neresi ayıp” diyor. Haberde de belirttiğim gibi Hitay’ın alacağını tahsil için doğru adreslere yaptığı haciz ihbarnamelerinin tabii ki ‘ayıp’lanacak bir tarafı yok. Ancak bırakın borcu Hitay ile ilgisi bile olmayan gazeteciye, borçluyu teşhir için gönderilen haciz yazısı ise ayıptır. Binden fazla kişiyi itiraz yazısı yazma külfetine sokmak, bu şekilde meşgul etmenin yakışığı var mı? Hitay’ın olayla  ilgisi olmayan insanları bu şekilde rahatsız etmeye ne hakkı var? Yazdıklarımın arkasındayım!

 

Bu arada Manas’ın avukatı Esin Kılıç da bir açıklama gönderdi. Kılıç, Manas’ın, Hitay’ın haciz ihbarnamesi gönderdiği tüm şahıs, kurum ve kuruluşlara tek tek arayarak özürlerini ilettiğini belirtmiş. Avukat Kılıç açıklamasında ayrıca “Hitay’ın hukuku kötü niyetine alet ederek yaptığı bu işlemin ticari kimliği zedelemek olduğu aşikardır” diyor ve ekliyor: “Kötü niyet ve haksız rekabet eylemleri nedeniyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduk.”

 

Yazının devamı...
Manas’ın borcu Hitay’ın ayıbı!
22 Ekim 2016

BİR gün size bir zarf geliyor. İçinden hiçbir şekilde alışveriş yapmadığınız, para alıp vermediğiniz, ticari bir ilişkiniz olmayan birinden yine hiç ilişkiniz olmayan biri adına bir haciz ihbarnamesi çıkıyor... Bakmışsınız milyon liranın üzerinde bir alacak iddiasıyla açılmış bir dava var ve sizin de o dosyaya adınız girmiş... Olur mu öyle şey demeyin oldu..

 

Bakın nasıl. Alphan Manas ve Emin Hitay iki işadamı. Aynı zamanda yakın akraba. Hitay’ın annesi, Manas’ın babası rahmetli Prof. Dr. Oğuz Manas’ın teyzesinin kızı. Gençlikleri beraber geçmiş.1988’de bir araya gelip Exim AŞ’yi kuruyorlar. Ardından Teknoloji Holding’i. Ancak ortaklıkları 2004 yılında bitiyor. Holdingi bölerek yollarını ayırıyorlar. Ancak ayrılıkları hiç de soğukkanlı olmuyor. O tarihten itibaren blog yazılarıyla, savcıların devreye girmesiyle, hakaret içeren sözlü açıklamalarla iki eski ortak arasındaki anlaşmazlık, kamuoyu önünde sürmeye devam ediyor. İşte bu kavga yeniden ateşlenmiş durumda. Üstelik bu kez olay gazeteci arkadaşlarıma da uzanıyor. Olay Emin Hitay’ın avukatı Kamil Yıldırım Yücel’in anlatımına göre şöyle gelişiyor:

 

2014’te yaklaşık 1 milyon TL’lik bir alacak için Alphan Manas’a icra takibi başlatılıyor. Manas’ı verdiği adreslerde bulamıyorlar. Şirketlerinin faaliyetini durdurduğunu tespit ediyorlar ve borcu tahsil edemiyorlar.

 

1700 KİŞİYE HACİZ

 

Yıldırım, “Alphan Bey, sunumlar yapıyor, konferanslar veriyor, gazetelere röportajlar veriyor, eğitim kurumlarına, bilişim kurumlarına gidip danışmanlık hizmetleri veriyor. Danışmanlık, röportajlar adı altında profesyonel faaliyetler gösterip, akıl pazarlaması yapıyor. Biz de bu kurumlara, kişilere haciz ihbarnameleri gönderdik” diyor.

 

Hukukçular, borçlunun alacağı olduğu tahmin edilen şirketlere, bankalara ya da kişilere ihbarname göndermelerini yasal olarak sorunlu bulmuyor. Yıldırım’ın, Manas’ın “akıl pazarlaması” yaptığı iddiasıyla “haciz ihbarnamesi” gönderdiği 1700 kişi arasında onlarca gazeteci var. Avukat Yıldırım haciz ihbarnamesini gazetecilere Manas’la profesyonel ilişkileri olduğu varsayımıyla gönderdiklerini söylüyor. Böyle bir şey olabilir mi? Gazeteci ile demeç aldığı kişi arasında nasıl bir para ilişkisi olabilir ki kimi Manas’ı Twiter’da takip etmiş, kimi bir konuyla ilgili yorum almış, kimi TV için röportaj yapmış. Hitay Holding’in sahibi Emin Hitay’la da pek çok arkadaşımız, haber için görüştü, röportajlar verdi. Gerçek gazeteciler hiçbir haber kaynağı ile profesyonel ilişki kurmaz, para almaz, vermez.

 

MAKSAT TEŞHİR Mİ?

 

Manas ve Hitay’ın 8 yıldır bitmeyen kavgasında suçlu kim bilemeyiz. Manas kendisiyle ilgili bir davada haciz giden isimleri öğrenip keşke kendisi bir açıklama yapsaydı. Belli ki Hitay sadece alacağının peşinde değil. Gazetecilere haciz gönderip Alphan Manas’ın basında yer almasının önünü kesmeye çalışıyor. Alphan Manas’tan demeç alacak gazetecilere, televizyonculara ‘size de haciz gelir’ mesajı veriyor. Yani yasayı “teşhir” maksadıyla kullanıyor. Onlarca gazeteci böyle bir ihtilafın parçası haline getirildiği için Hitay’a çok kızgın. Sanırım Hitay da gazete ve televizyonlara çıkmakta bundan sonra oldukça zorlanacak!

 

 

SAHTE HAKEME DİKKAT!

 

DÖRT gün önce eşim Tamer Altunay’a bir telefon geldi. Türkiye Bankalar Birliği Bireysel Müşteri Hakem Heyeti’nden aradığını söyleyen bir kadın, incelemeleri sonucunda eşimin geçmiş yıllardaki bankacılık işlemleri için yaptığı banka masraflarının tespit edildiğini, kendilerinin bu alacakların tahsilini sağlayacaklarını söyledi. Anlattığına göre işlem son derece basitti: Onlar çıkardıkları alacak dökümünü içeren dosyayı eşime kargolayacak, eşim de bu dosyayı alınca, bankaya gidecek ve geçmiş masrafları tahsil edecekti. Sadece kargo şirketine 78 liralık bir ödeme yapacaktı. Arayanlara gönderin, dedik. İşin içinde bir terslik vardı. Kargoyu beklerken Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Müşteri Şikayetleri Hakem Heyeti’ni aradık. Ve olay anlaşıldı. TBB bir süredir birçok kişiden bu konuda şikayetlerin geldiğini söylüyordu. Bankalardan tahsilatın tek yolunun TBB’ye bireysel başvuru olduğunu söyleyen yetkili “0212 709’la başlayan numaradan arayanlar dolandırıcı. Biz kurumsal olarak savcılığa suç duyurusunda bulunduk. Ancak isterseniz, siz de bireysel olarak başvurabilirsiniz” dedi.

 

Şimdi benim merak ettiğim şey şu: Telefon numaraları belli bu kişiler savcılığa yapılmış suç duyurusuna rağmen, aynı telefondan işlerini nasıl tıkır tıkır yürütmeye devam edebiliyorlar!

 

 

TÜRKİYE YATIRIM ÜLKESİ

 

İtalya Antalya’daki EXPO’ya katılan nadir Avrupa ülkelerinden biriydi. Türkiye’nin de önemli ticari partnerlerinden. Fiat’tan Ferrero’ya Türkiye’ye yatırım yapmış yüzlerce şirket var. İtalya Ticaret Ajansı’nın direktörlüğüne geçen yıl Aniello Musella geldi. Expo için hazırlanan bina ve bahçeyi Türkiye’ye bağışlamaya hazırlanan İtalya ile ticari ilişkileri görüşmek için bir araya geldik. İtalya’dan gelen 4.5 milyar dolar doğrudan yatırımın artması için çalıştıklarını söyleyen Musella, ortak üretim için bir çok orta ölçekli Türk firmasını İtalya’ya götürmeye hazırlandıklarını belirtiyor. Batı basınında Türkiye’nin yanlış tanıtıldığını, ekonomideki kuvvetli unsurlarından hiç söz edilmediğini anlatan Musella, şunları söylüyor:

 

“Batı basınını okursanız İstanbul dahil her yer savaş içinde. Sokaklarda yürünmüyor. Ben İtalyanlara anlatıyorum. Türkiye hukuki alt yapısı olan, ekonomide temel parametreleri stabil bir ülke. Genç nüfusa sahip. Uluslararası ticari merkezlere yakın. İtalya’ dan da 2 saat uzaklıkta. Bir çok İtalyan firması Çin’e gitti. Çoğu iflas etti. Türkiye bence yatırım yapılabilir bir ülke.”

Yazının devamı...
Türk Telekom Suudilere satılır mı?
16 Ekim 2016

TÜRK Telekom, telekom sektörünün oyun kurucularından önemli bir şirket. Bir süredir kamuoyu gündemine üst düzey yönetim değişikliği ile geliyor. İlk değişim FETÖ soruşturması ile yaşandı. CEO Erkan Akdemir ve bazı üst düzey bürokratlar gözaltına alınıp bırakıldıktan, sonra istifa ettiler.Kısa bir süre önce ise CEO ve Yönetim Kurulu Başkanlığı görevinde 1000 gün kalan Rami Aslan gitti, yerine Türk Telekom’un özelleştirilmesinin ardından CEO olan Paul Doany yeniden geldi.Aslında Türk Telekom’da yönetim değişikliği beklentileri FETÖ soruşturmasından önce de vardı. Çünkü Türk Telekom’un yüzde 55 hissesini özelleştirmeden alan Hariri ailesi sıkıntılı bir süreçten geçiyordu. Ve bu gelişmeler sınırların dışında yaşanıyordu.Saudi Oger LTD’in Suudi Arabistan’daki inşaat şirketi ciddi bir krize girmişti. Oger Construction, petrol fiyatlarındaki gerileme sonrası Suudi Arabistan’da durgunluğa giren inşaat sektörü nedeniyle zora girmişti. Şirkette ağustos ayında yaşananlar, dünya basınında “Hintli işçiler aç susuz kaldı” bilgisiyle yer almıştı.Saudi Oger LTD iflasa doğru sürüklenirken bu krizi aşmak için de çareler arıyordu. Bu adımlardan biri elindeki varlıkları satmaktı.

SUUDİ HÜKÜMETİ VE TAV’LA MASADA


Son günlerde çeşitli kaynaklardan gelen iddialara göre Hariri ailesi Saudi Oger LTD’yi satmak için Suudi hükümeti ile masaya oturdu. Bir başka satış görüşmesinin ise işletmesini üç ortakla gerçekleştirdiği Medine’deki havalimanı için yapıldığı söyleniyor.Bu iddialara göre Haririler havalimanında bulunan yüzde 33.3 oranındaki hisselerin yarısını satacaklar. Bu şirketin ortaklarından biri de Türkiye’den TAV. Yine iddialara göre TAV’ın da ilgili olduğu bu satış için görüşmeler sürüyor.Türk Telekom’da özelleştirmeden sonra oluşan ortaklık yapısı ise şöyle:“Saudi Oger’in yüzde 50 ortağı olduğu Oger Telekom’un hisse oranı yüzde 55. Hazine’nin yüzde 30. Yüzde 15 ise halka açık.”Analistlere göre Oger Telekom’un elindeki en önemli varlıklardan biri Türk Telekom. Ancak üç gün önce Bloomberg’in verdiği bir habere göre Oger, Türk Telekom’un 4.5 milyar TL’sini Türkiye devletine peşin ödemek için bankalardan aldığı kredinin taksitini ödeyemedi.Şimdi merak edilen konu Saudi Oger’in yaşadığı bu kriz Türkiye’nin en önemli şirketlerinden biri olan Türk Telekom’u nasıl etkileyecek?Saudi Oger satış konusunda Suudi hükümetiyle anlaşırsa Oger Telekom’u da satmış olacak. Böylece Türk hükümetinin yeni ortağı Suudi Telecom yani Suudi Arabistan olacak!Kulislerde bu sorunun yanıtı merakla bekleniyor.

Yabancı yatırımda sıkıntılı yıl

TÜRKİYE’nin hedefi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmek. Bunun için milli gelirinin 1 trilyon dolara ulaşması gerekiyor.
Bu hedefler için tarih her ne kadar artık tutması zor görünse de 2023 olarak belirlendi. Bu hedefin gerçekleşebilmesi için kaynağa ihtiyaç var. Bu kaynağın en sağlıklısı da doğrudan yabancı sermaye yatırımları. Dünyada yatırımlara ayrılan 1.7 trilyon dolar var. Türkiye 2000’li yıllara kadar her yıl 1 milyar dolar bile yatırım alamıyordu. Dünyada para bollaşınca 20 milyar dolara kadar çıktı. 2010’lardan sonra tekrar gerileyen yabancı sermaye miktarı 2015’te sürpriz yaparak yüzde 38 arttı. 16.6 milyar dolar oldu. Bu yıl durum nasıl? Yabancı Sermaye Derneği Başkanı Shell Türkiye Ülke Başkanı Ahmet Erdem’le sohbet ettik. Geçen yılın çok iyi geçtiğini söyleyen Erdem, yıl sonunda baktıklarında aslında dünyada da iyi bir senenin yaşandığını anlatıyor.
“Bu artışı görünce toplam yabancı sermayeden Türkiye’nin yüzde 1 olan payının arttığını düşündük. Ama dünyada da artış vardı” diyor. 2016 rakamlarının ise geçen yıla göre düşük olduğunu belirtiyor. 2014’ün rakamlarına ya da onun altına düşebileceğini söylüyor. Yani 12 milyar dolarlık bir gerçekleşme bile başarılı sayılabilir. Erdem, bu gerileme Türkiye’ye miözgü, yoksa dünyada da benzer bir şey mi var ancak aralıkta anlaşılabileceğini belirtiyor.

Peki 15 Temmuz darbe girişimi ve sonra yaşananların yabancı sermaye akışına etkisi var mı? Erdem’in verdiği bilgiler öyle:“15 Temmuz’dan sonra doğrudan şu yatırım iptal edildi dediğimiz bir şey olmadı. En azından bilgimiz dahilinde yok. Uluslararası yatırımcılar bir ülkeye daha uzun vadeli bakıyor. Sermayenin gideceği ülkede aradığı öncelikler var. O ülkenin potansiyeli, iç pazarın potansiyeli, bölgesel olarak nerelere ulaşabiliyor. Bu açılardan Türkiye çok kuvvetli. Bunun yanında hukukun üstünlüğü yasal ve vergisel düzenlemelerin kabul edilebilir olması, öngörülebilirlik çok önemli faktörler.”Türkiye’de mevcut şirketlerin çok uzun vadeli işleri olduğunu, Türkiye’nin potansiyeline, geleceğine inandıklarını ekliyorErdem ve “Mesela Shell 93 yıldır burada. Cumhuriyetin kuruluşundan beri her olayı yaşamış” diyor.

Şeflerin derdi gıda güvenliği

DÜNYADA 76 milyon kişi gıda zehirlenmesinden hastalanıyor, 5 bin kişi hayatını kaybediyor. Türkiye’de de giderek artan evdışında yemek yeme alışkanlığı, gıda zehirlenmelerini önemli bir sorun haline getiriyor. Ev dışı gıda tüketiminde kullanılan her iki üründen birini üreten Unilever Food Solutions, bağımsız bir araştırma şirketiyle bir araştırma gerçekleştirmiş. ‘Türkiye Şef Araştırması’na katılan şeflerin yüzde 80’i ‘Gıda Güvenliği’ alanında eğitim almayı en önemli ihtiyaç olarak tanımlamış. Unilever Türkiye, Orta Asya ve İran Genel Müdürü Önder Arsan, yaptıkları araştırmalarda pek çok şef ve çalışanın hijyen konusunda bilinçsiz olduğunu anlatıyor. Gıda Güvenliği Derneği işbirliği ile Güvenilir Eller Gıda Güvenliği Eğitimi başlattıklarını belirterek, ilk yıl 5 bin şefin eğitimlerini tamamlayacağını üç yılda ise 30 bin şefe ulaşacaklarını söylüyor.Güvenilir Eller Gıda Güvenliği Eğitimi farkındalık yaratmak için oluşturulmuş bir program. Gıda sektörünün gelişimi gıdagüvenliğinin artmasına da bağlı. 

İŞADAMI Acun reklam yıldızı olunca

TÜRK Telekom’da satış söylentileri sürerken, sektörde biraz magazinsel sayılabilecek bir gelişmeden de söz edeyim. Konunun kahramanı son yılların popüler kültür ikonlarından Acun Ilıcalı. Telekom sektörünün kulislerinde bugünlerde en hararetli konu, Türk Telekom’un reklam yüzü olan Acun Ilıcalı...Türk Telekom’a reklam dışında da övgüler sıralayan Ilıcalı, bugüne kadar destek aldığı diğer telekom şirketlerini kırmış.Kulislerde dolaşan eleştiriler, konuşmalar şöyle: TV8 Medya’nın sahibi Acun Ilıcalı bir işadamı, kendi şirketleri, TV kanalları var. Bir işadamının bir başka şirketin reklam yüzü olması kendi ticari kimliğinin tanıtımını da içereceği için etik açıdan sorunlu olmaz mı? Acun Ilıcalı denince akla iki marka geliyor. Coca Cola ve Turkcell. Yıllardır süren yakın ilişkiye karşın rakibin reklamını yapması uygun mu? Acun Ilıcalı’yı eleştirenler 2013’te yaşanan bir olayı da hatırlatıyor. “Ilıcalı2013’te Vakıfbank’ın reklam yüzüyken, ING Bank için de reklamlarda rol aldı. Bu da sektörde tepki görmüştü.”Bir başka iddiaya göre ise Acun Ilıcalı reklam için Türk Telekom’dan 14.5 milyon TL almış. Bu rakam Türk Telekom’un yeni yönetiminde de rahatsızlık yaratmış. Ilıcalı, telekom sektöründekileri çok kızdırmış görünüyor.

Yazının devamı...