(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Özgür Bolat" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Özgür Bolat" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Özgür Bolat

Ergenlerin sakinliği, ciddi bir sorun olabilir mi?  

22 Eylül 2016

Yazının anafikri şuydu: ergenlik; her gencin deneyimlediği doğal bir süreçtir. Onun için aslında ergenlik genç için bir sorun değildir. Asıl sorun olan, bu dönemde değişim gösteren duyguların yönetilememesidir.

 

(O yazıyı buradan okuyabilirsiniz. http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ozgur-bolat_313/ergenlik-donemi-gercekten-bir-sorun-mudur_40218918 )

 

Çocukluğu sağlıklı geçen, yani sevgi gören çocuğun, ergenliği de sağlıklı geçer.

 

Çünkü sevgi gören çocuk, duygularını yönetebilir.

 

Bazı aileler,  “Çocuğum bu dönemde sessiz ve sakin. Biz sorun yaşamıyoruz” der.

 

Peki bu sakinlik, çocuğun ergenlik dönemini sorunsuz geçirdiği anlamına gelir mi?

 

DUYGULAR NASIL YÖNETİLİR?

 

Sevgi görmüş kişi, duygusunun farkına varır ve onu yönetir.

 

Yönetmenin de iki yolu vardır.

 

Birincisi, duyguyu yaşamak. Örneğin, sinirlenen kişi, kendi öfkesinin kaynağını başkası olarak görüyorsa, bu duyguyu yaşamadığı anlamına gelir.

 

Bir çalışan, müdüre selam vermezse ve müdür de bundan dolayı çalışana kızarsa; bu duygudan kaçmaktır.

 

Ama müdür, öfkesinin sebebinin otoritesinin sarsılmasıyla ilgili olduğunu fark ederse, bu duyguyu sahiplenmek ve yaşamak anlamına gelir.

 

İkincisi de duyguyu sağlıklı bir şekilde ifade etmektir.

 

Müdür, çalışana “Bana niye selam vermedin?” diye kızarsa, bu yanlıştır. Çünkü öfkenin, çalışanla ilgisi yoktur. Sağlıklı birey, sadece duygunun kaynağı kendisiyse, bunu ifade eder. 

 

Peki, duygusunu yönetemeyenler ne yapar?

 

DUYGUYU YANLIŞ YÖNETMEK

 

Duyguyu yönetemeyen insanlar ya (i) duygusunun farkına varmaz ya (ii) duygusunun tam tersini ifade eder ya da (iii) duygusunu bastırır veya yok sayar.

 

Nasıl mı?

 

(i) Bazı insanlar, bazı durumlarda ne hissettiğini bilmez. Sinirlenmesi gerekirken, üzülür. Üzülmesi gerekirken, sinirlenir. Yani, duygusunun farkında değildir.

 

(ii) Bazıları da üzgünken, neşeli davranmaya çalışır. Neşeliyken de içinde bir üzüntü yaşar. Yani duygusunun tam tersini gösterir.

 

DUYGUYU BASTIRMAK

 

(iii) Bazı insanlar da duygusunu bastırır. Öfkelenir, ama korkularından dolayı bunu ifade etmez. Üzülür, ama duygusunun karşılık görmeyeceğini düşündüğü için üzüntüsünü paylaşmaz.

 

Bu kişileri siz sakin görürüsünüz ama içinde aslında fırtınalar kopuyordur.

 

Duygularını dışa vurmazlar ve bastırırlar. Dahası, bir süre sonra duygularını yok saymaya çalışırlar.

 

Bunun için de alkol, kumar veya bilgisayar gibi bağımlılıklar geliştirirler. Bağımlılıklar, duygularla yüzleşmeyi engeller.

 

Bu üç yöntemle de duygular yönetilemez.

 

GİZLİ ERGENLİK

 

İşte bu yüzden bir gencin ergenliğinin sakin geçiyor olması, onun sorunsuz olduğu anlamına gelmez.

 

O ergen, duygusunu bastırıyor olabilir.

 

Duygusunu bastırdığı için, çok duygu patlaması yaşamaz veya asilik göstermez.

 

Aile de çocuğu, sorunsuz ergenlik geçiriyor zanneder.

 

Kısacası, sakinlik bir sorun olabilir.

 

(Bu arada asla unutulmamalıdır ki duyguların bastırılması, duygu patlamalarından daha tehlikelidir.)

 

NE YAPILMALI?

Ergen, duygusunu bastırdığı için mi yoksa duygusunu sağlıklı bir şekilde yönettiği için mi sakin, bu keşfedilmelidir.

 

Eğer ergen; rahatça duygularından bahsedemiyorsa, sizle iletişimden kaçıyorsa, hayatında olup bitenler hakkında çok konuşmuyorsa, utangaç davranışlar sergiliyorsa veya söz verip yapmıyorsa, duygusunu bastırıyor olabilir.

 

Bu durumda ona baskı uygulamadan, onla gerçek ve koşulsuz ilişki kurmalısınız.

 

Onu kontrol etmektense, dinlemeli ve anlamalısınız.

 

Onun adına karar vermektense, kendi kararlarını vermesi için destek çıkmalısınız.

 

Dahası siz de onun yanında, gerçek duygularınızı utandırıcı olsa da ifade etmelisiniz.

 

Böyle bir ilişki kurmaya başlarsanız, çocuğunuz zamanla duygularını size ifade etmeye başlayacaktır ve ergenliği daha sağlıklı geçecektir.

 

 

https://www.instagram.com/dr.ozgurbolat/

 

 

 

 

 

Yazının devamı...

İnsanlar, barışmak için neden bayramı seçer?

14 Eylül 2016

 

Kişi, insanlarla iletişim kuramıyor ama iyi bir iletişimci olmuş.

 

Kişi, kalabalık önünde titriyor ama tiyatrocu olmuş.

 

Peki nasıl oluyor da bu insanlar korktukları işleri seçebiliyorlar ve o işi korkmadan çok iyi yapabiliyor?

 

İNSANLARIN TEMEL İHTİYAÇLARI

 

İnsanların; dokunmak, bağlanmak veya kabul görmek gibi bazı temel ihtiyaçları vardır.

 

Bu ihtiyaçlarını karşılamak için de diğer insanlarla ilişki kurar.

 

Ama bazı insanlar bu ilişkileri kurmakta zorlanır. Neden mi?

 

Çünkü kendini açmaktan ve duygularını ifade etmekten korkar. Kendisi olarak direkt ilişki kuramaz. Peki sizce neden kuramaz?

 

Ya yargılanacağını düşünür ya da kabul görecek kadar kendilerini değerli görmez/hissetmez.

 

Peki, bu durumda ne yapar?

 

Kendi davranışlarına bir kılıf bulur. Nasıl mı?

 

KİMLİKLER VE FARKLI ROLLER

 

“The birdman or the unexpected virtue of ignorance” filminde Edward Norton’un oynadığı Mike karakteri, kadınlarla beraber olmaktan çok korkuyor.

 

Ama sahnede aynı korkuyu yaşamıyor. Çünkü orada kendi kimliğinden kurtulup, bir rol üstleniyor.

 

Bu rol de onu rahatlatıyor. Eğer bir hata yapacak olsa, bu hatadan kendisi değil, üstlendiği rol sorumlu olacak, bunu biliyor. Böylelikle kimliğine gelebilecek bir tehdite karşı kendini korumuş oluyor.

 

REDDEDİLME KORKUSU

 

Aynı şekilde insanlara dokunmak temel bir ihtiyaçtır. Reddedilmekten korkan bir kişi, masöz rolüne girerek insanlara rahatça dokunabilir.

 

Bu rol içerisindeyken reddedilme riskini ortadan kaldırmış olur.

 

İletişim kuramayan bir kişi ise iletişim kurabileceği bir meslek seçer ve reddedilmekten kurtulmuş olur.

 

Bu şekilde kişilerin kendi kimlikleri zarar görmez.

 

(Bu arada tabii ki herkes bu stratejiyi kullanmaz. Farklı insanlar farklı stratejiler de kullanır.)

 

Savaş zamanı, askerlere daha rahat öldürebilsinler diye hem üniforma giydirilir hem de yüzleri boyanır. Bu şekilde kimlikleri gizlenir, roller ön plana çıkartılır. Askerler de öldürmekten kendisini sorumlu tutmaz. Çünkü rollerine sığınır.

 

Peki tüm bunların ‘bayramda barışmakla’ ne ilgisi var?

 

BAYRAM BİR KILIF MIDIR?

 

Normal şartlarda barışmak için kişiyi karşınıza alırsınız, üzüldüğünüzü belirtip, özür dilersiniz. Üzüntünüzün kaynağını belirtirken de bazen kendinizle ilgili bir zaafınızı belirtiniz. (“Seni kıskandığım için sana bağırdım” gibi.)

 

Karşı taraf da özrünüzü kabul eder ve o da üzüntüsünü size belirtir. Peki, duygularınızı ifade etmeyi bilmiyorsanız veya karşıdaki kişinin özrünüzü reddedeceğini düşünüyorsanız, ne olacak?

 

Risk alamazsınız ve bu sebepten barışamazsınız.

 

Bu durumda size bir kılıf lazım. İşte bayram bu kılıfı/toplumsal rolü size sunar.

 

“Bayramda küslük olmaz” veya “Bayramda barışılır” rolleriyle duygularınızı karşınızdaki kişiye ifade etmek zorunda kalmadan, rahatça kendisi ile barışabilirsiniz.

 

DUYGUYU İFADE ETMEK

 

Aslında duygularını rahatça ifade edebilen ve reddedilmekten korkmayan insanların, barışmak için bayramı beklemesine gerek yoktur.

 

Barışmak isteyen, her zaman karşısındaki ile barışabilir. Bayram, duygularını ifade etmekten korkan insanların işini kolaylaştırır. Peki, bu strateji, herkes için geçerli midir?

 

Tabii ki değildir.

 

Bazı insanlar inançlarına, geleneklerine, göreneklerine bağlı olduğu için de bayramda barışmayı seçebilir. O da ayrı bir konu.

 

BİREY OLMAK

 

Maalesef kültürümüzde çocuklarımıza duygularını ifade etmeyi öğretemediğimiz için, çoğu birey yetişkin olunca kendini açıkça ifade edemez.

 

Barışmak da kendini ifade etmeyi gerektirdiği için, bu kişiler kolayca barışamaz.

 

Doğal olarak da bayram gibi zamanlarda ‘risk almadan’ barışmayı seçer.

 

Bayramda barışmak tabii ki çok güzeldir ama asıl önemli olan insanların ‘kendisi olarak’ her zaman barışabilmesidir.

 

En güzeli ise asıl sorunlardan kaçmadan (küsmek bir kaçıştır) çatışmaların çıktığı an, barışçıl şekilde var olan sorunları çözebilmektir.

 

Çocuklara asıl bunlar öğretilmelidir. Ancak o zaman insanlar rollere sığınmadan kendileri olarak mutlu ve anlamlı bir yaşam sürebilir.

 

https://www.instagram.com/dr.ozgurbolat/

Yazının devamı...

Ergenlik dönemi gerçekten bir sorun mudur?  

8 Eylül 2016

Peki ‘Ergenlik sorunu’ diye bir şey gerçekten var mı?

 

İlk önce ergenlik döneminde yaşanan değişikliklere bakalım.

 

Ünlü araştırmacı Daniel Siegel’e göre ergenlerde dört temel değişiklik oluyor.

 

YENİLİK ARAYIŞI

 

Bu dönemde beynin dopamin salgısı artıyor. Bundan dolayı da ergenler, sürekli yenilik peşinden koşuyor. Yani; riskli, saldırgan ve dürtüsel davranışlarında artış oluyor.

 

DUYGUSAL YOĞUNLUK

 

Beynin duyguları yöneten kısmı daha aktif hale geliyor; çünkü beynin ön kısmı, duygu bölümünü yönetecek fiberleri gönderemiyor.

 

Bu sebeple olaylar, ergenlerde yetişkinlere göre daha duygusal tepkiler yaratıyor.

 

YARATICILIK

 

Ergenlik döneminde beyinde hem ‘budama’ yaşanıyor hem de ‘myelin katılaşması’ oluyor.

 

Yani; beyin, farklı bölgeler arasındaki entegrasyonunu arttırıyor. Ama bu entegrasyon süreci öncesi beyin, farklı fikirler arasında daha çok bağlantı kurabiliyor. Yani ergen, daha yaratıcı oluyor.

 

İLİŞKİ İHTİYACI

 

En önemli değişiklik de yaşıtlarla ilişki kurma ihtiyacının artması. Bunun da sebebi dopamin. Araştırmalar gösteriyor ki yaşıtlardan alınan olumlu onay, dopamin salgılanmasına sebebiyet veriyor

 

Şimdi soru şu: “Tüm bu değişiklikler olumlu mudur yoksa olumsuz mudur?”

 

Duruma göre değişir.  Nasıl mı?

 

 

İNSANLIK TARİHİ VE EVLENME

 

Ergenlerdeki bu değişimlerin bir amacı var.

 

Türkiye İstatistik Kurumu’na göre günümüzde ortalama evlenme yaşı kadınlarda 24, erkeklerde 27.

 

Ama insanlık tarihine bakınca (100 bin yıl öncesi ve sonrası), evlenme yaşı kadınlarda regl dönemi sonrası, erkeklerde ortalama on altıydı.

 

İnsanın fizyolojisi ve beden yapısı evlenme sürecini, yani ebeveynden ayrılmayı ve yeni eşe bağlanmayı kolaylaştırmak için, bu dönemde ilişki kabulünü artıracak mekanizmayı kurdu.

 

Aynı zamanda genç çiftler birbirine bağlansın diye duygusallığı arttırdı. Zaten bundan dolayı ilk aşklarımız lise çağında değil midir?

 

Yeni evlenen gençler kendine bakabilsen diye; saldırganlığı, risk almayı, ve yaratıcılığı arttırdı.

 

Yani tüm bu değişiklikler hayatta kalmak için gerekli, hatta olmazsa olmazlardı.

 

GÜNÜMÜZÜN SORUNU

 

Peki sorun ne?

 

Bu değişiklikler geçmişte avantaj sağlarken, günümüzde sorun olmaya başladı.

 

Çünkü ergenler yeni bir yaşam kuramıyor, yaratıcı olmalarına izin verilmiyor, sınıflarda tutuluyor, yeni kimlik oluşturamıyor ve ailelerin taleplerine uymak zorunda kalıyor.

 

Kısacası, ergenlik geçmişte sorun değilken, günümüzde sorun olmaya başladı.

 

Peki öyleyse, günümüzde neden bazı ergenler bu sorunları yaşamıyor?

 

AİLE VE ÇOCUK İLİŞKİSİ

 

Yukarıda söylediğim gibi ergenlik dönemindeki değişikliklerin özünde duygu yoğunlaşması, onay ihtiyacı ve dürtüsellik yatıyor.

 

Çocuk küçük yaşta duygularını yönetmeyi öğrendiyse, duygu patlamasının olduğu bu dönemi kolayca yönetebiliyor. Böylece ergenlik dönemi, sorun olmaktan çıkıyor. Tam tersi, avantaj oluyor.

 

Ama çocuğun çocukluk dönemi sıkıntılı geçtiyse ve duygularını yönetmeyi öğrenmediyse, ergenlik dönemini de yönetemiyor ve ergenlik büyük sorun oluyor. Peki, bu durumda ne yapmalısınız?

 

ERKEN YAŞ DÖNEMİ

 

Çocuğunuzun ileride ergenlik sorununu yaşamaması için, ona şimdiden sevgiyle yaklaşmalı, ‘gerçek ilişki’ kurmalı, onu dinlemeli ve anlamalı, duygularını ifade etmesine izin vermelisiniz.

 

Çocuğunuz ergense ve sorun yaşıyorsanız, asla ama asla onla güç savaşına girmeden, kendini ifade etmesine ve yeni kimlik oluşturmasına yardımcı olmalısınız. Kendisini bulabileceği yeni etkinlikler ve alanlar yaratmalısınız.

 

(Bu arada unutulmamalıdır ki bazı çocuklar, -kaçıngan bağlananlar- korkularından ve baskılardan dolayı ergenlik dönemindeki duygu yoğunluğunu dışa vurmaz. Aile de çocuk sorun yaşamıyor zanneder.  Çocuk sakin olsa da, bu yanılgıya düşmeden onlarla güvene dayalı bir ilişki kurulmalı.)

 

GÜZEL DÖNEM

 

Kısacası her birey, ergenlik dönemini yaşar. Bu da kendisi için gereklidir.

 

Ama ailesiyle güçlü ilişki kuran çocuklar; bu dönemi iyi yönetir. Çocukluğu sorunlu olanlar ise yönetemez.

 

Ergenliği atlatılması gereken bir dönem olarak değil de, geleceğin temellerinin atıldığı bir dönem olarak görüp, çocuğunuzla sağlam ilişki kurarsanız, bu dönemi birbiriniz için avantaja dönüştürebilirsiniz. Böylelikle herkes mutlu olacaktır.

 

NOT: Cnntürk’te Emin Çapa ile ergenlerin problemleri üzerine konuştuk. Kesin tarih belli değil ama program bayram haftasında yayınlanacak. Şimdiden iyi seyirler. Instagram hesabımdan duyuracağım.

 

https://www.instagram.com/dr.ozgurbolat

 

 

Yazının devamı...

Son rötuşlar

1 Eylül 2016

Cuma günü baskıya girecek ve 28 Eylül’de çıkacak kitabımın son rötuşlarını yapıyorum.

Kitabın ilk kısmında son 70 yılda yapılan bilimsel çalışmalarla ve gerçek vakalarla ödülün zararlarını; ikinci kısmın da ise mutlu ve başarılı çocuk yetiştirmenin dört temel prensibini anlatıyorum.

Bana bugünlük izin.

https://www.instagram.com/dr.ozgurbolat/

Yazının devamı...

Türk insanının bilinmeyen mutsuzluk kaynağı ne?

24 Ağustos 2016

Ülkemizde insanların mutsuz olmalarının birçok sebebi var.

Ama öyle bir sebep var ki çok bilinmiyor ve üzerinde durulmuyor. Peki nedir o sebep?


ARAŞTIRMA

Gent Üniversitesi’nden Prof. Arne Roets, 40 deneği bir bilgisayarın önüne oturtuyor ve ipuçlarını kullanarak bazı rakamları tahmin etmelerini istiyor.

Denekler; bazı durumlarda rakamları doğru tahmin edip etmediğini biliyor, bazı durumlarda ise bilmiyor.

Bu sırada profesör, deneklerin kalp atışlarını ve derideki hareketliliklerine bakarak, onların stres seviyesini ölçüyor.

Deney sonunda keşfediyor ki bir grup denek, deneyin sonucunu öğrenemeyince strese giriyor, diğer grup ise girmiyor.

Acaba bu iki grup arasında nasıl bir fark var?


KAPATMA İHTİYACI

Ünlü araştırmacı Prof. Kruglanski, insanları ‘kapatma ihtiyacına’ (the need for closure) göre ikiye ayırıyor.

Bazı insanlar, yorum yapma ve karar verme süreçlerinde bilgi arayışına giriyor. Mümkün olduğu kadar çok bilgi toplamak istiyor. Bu insanların kapatma ihtiyaçları yüksek. (Tabii ki insanlar başka şekilde de kapatma ihtiyaçlarını karşılayabilir.)

Bazı insanların ise ‘kapatma ihtiyaçları’ düşük. Bu insanlar yeni bilgi arayışına girmiyor. Var olan durumla çok bilgili olmasa da mutlu oluyor. (Bu süreç aslında daha karmaşık ve bazen de durumsal.)

Başka bir ünlü araştırmacı Prof. Cacioppo da insanları ‘anlama ihtiyacına’ (the need for cogniton) göre ikiye ayırıyor. Anlama ihtiyacı yüksek olanlar, her şeyi anlamak ve öğrenmek istiyor; düşük olanlar daha yüzeysel bilgilerle mutlu oluyor.

Peki, bütün bunların deneyle ne ilgisi var?


STRES KAYNAĞI

Prof. Koets kapatma ihtiyacı anketini bu deneklere uyguluyor. Kapatma ihtiyacı ile stres seviyesi arasındaki ilişkiye bakınca, çok enteresan bir şey keşfediyor.

Kapatma ihtiyacı yüksek olan denekler; deneyin sonucu öğrenemiyorsa, stres seviyesi artıyor.

Çünkü kapatma ihtiyaçları (yeni bilgi arayışı) karşılanmıyor.

Ama deneklerin kapatma ihtiyacı düşükse; sorusuna yanıt bulamaması onları çok rahatsız etmiyor ve dolayısıyla strese girmiyor.

Peki, bunun Türkiye’deki mutlulukla ne ilgisi var?


TÜRKİYEDEKİ İNSANLAR

Türkiye’de öyle bir grup var ki bu grubun hem anlama ihtiyacı hem de kapatma ihtiyacı çok yüksek ve bu söz konusu insanlar mutsuz.

Neden mi?

Çünkü Türkiye’de gündeme dair çok az şey biliyoruz.

Darbe gecesi tam olarak ne oldu bilmiyoruz. ABD’nin rolünü bilmiyoruz. NATO’nun rolünü bilmiyoruz. “Gerçek üs Akıncılar mı İncirlik mi?” bilmiyoruz. Rusya’nın desteği ne boyutta, bilmiyoruz. Bundan sonra ne tür pazarlıklar yapıldı, bilmiyoruz. PKK ve DAEŞ saldırılara neden başladı bilmiyoruz. Suriye’de tam olarak ne oluyor, bilmiyoruz. FETÖ’nün siyasi ayağını bilmiyoruz.

Tüm bu bilinmezlikler, kapatma ihtiyacı ve anlama ihtiyacı yüksek insanlar için tam bir mutsuzluk kaynağı.

Bu kişiler kafalarındaki bilgi boşluğunu bir türlü dolduramıyor ve mutsuz oluyor.

Dikkatinizi çekerim. Bu mutsuzluk öyle duygusal boyutta da değil. Deneyde de görüldüğü gibi direkt fizyolojik etkisi var.


GAZETECİLİK

Sonuç olarak, bazı insanlar için öğrenme ihtiyacı bir istek değil, ihtiyaç.

Türkiye’de çok fazla bilinmezlik olduğu ve insanlar kafalarındaki sorulara yanıt bulamadığı için mutsuz oluyor.

Bunun çözümü de araştırmacı gazeteciliğin yaygınlaşmasından ve demokrat/şeffaf bir toplumun yaratılmasından geçiyor.

https://www.instagram.com/dr.ozgurbolat

 

Yazının devamı...

Özgür Bolat

18 Ağustos 2016

 

 

 

 

Yazının devamı...

Nasıl bir eğitim, mutlu çocuk yetiştirir?

11 Ağustos 2016

Mutlu ve başarılı çocuk yetiştiren ailelerin ve eğitim sistemlerinin özelliklerini konuşacağız.

 

Canlı yayında (#soruhurriyeti) veya eposta yoluyla (soruhurriyeti@hurriyet.com.tr) sorularınızı sorabilirsiniz.

https://www.facebook.com/bolatozgur

https://twitter.com/ozgurbolat

https://www.instagram.com/dr.ozgurbolat/

 

Yazının devamı...

FETÖ üyeleri nereden geldi?

4 Ağustos 2016

Önemli olan sivrisineği öldürmek değil, bataklığı kurutmak. Bunu yapmak için de devlet adamlarının bazı zor soruları sorması ve ona göre adım atması gerekir.

 

Nedir bu zor sorular?

 

EĞİTİM

 

Bu FETÖ üyelerinin hemen hemen hepsi, aslında senin benim gibi Türk vatandaşı.

 

Onlarda senin benim gibi Türk ailelerinde büyüdüler ve Türk okullarına gittiler.

 

Peki, bu insanlar nasıl oldu da diğer insanların üzerine ateş açabildi?

 

Katil Kişilik, bu insanlarda nasıl oluştu?

 

Bu kişiler nasıl bir eğitim aldı ki insan öldürmek, normal hale geldi?

 

Bu açıdan olaya bakılıp eğitim sistemi gözden geçirilecek mi?

 

FAKİRLİK

 

Çoğu FETÖ üyesi, kendilerinin fakir ailelerden geldiğini söylediler.

 

Fakirlik, sadece bir ‘parasızlık’ durumu olabilir. Ama bu kişilere bakınca gördük ki onların fakirliği hem ‘parasızlık’ hem de ‘eksiklik’ durumundan kaynaklanıyor. Her parasızlık, eksiklik durumu değildir.

 

Bu kişiler nasıl bir ailede yetişti ki fakirliği eziklik veya eksiklik olarak öğrendiler?

 

Fakirliğin ve eşitsizliğin psikolojisi neden okullarda işlenmedi de bu insanlar kendi ruhlarını sattı?

 

Bu açıdan olaya bakılıp, aile ve çocuk yetiştirme politikaları gözden geçirilecek mi?

 

KARAKTER

 

Vali veya kaymakam gibi devlete ve halka hizmet etmesi gereken insanların, halktan aldıkları paraları cemaate aktardığı iddia ediliyor. İddialara göre halktan toplanan kurban paraları bile onlara aktarılmış.

 

Bu insanlar bu karaktersiz kişiliği ailede ve okulda nasıl kazandı?

Okul ve aile, neden etik değerleri ve karakterli olmayı bu insanlara öğretmedi?

 

Bu noktadan sonra eğitim sistemimiz, karakter eğitimini benimseyecek mi?

 

DİN

 

Çoğu FETÖ üyesi sınav sorularını çaldı ve kendi adamlarına verdi. Böylelikle milyonlarca kişinin hakları yendi.

 

Bu tamamen kul hakkı yemek değil midir? Allah, “Her şeyi affederim, kul hakkını affetmem”, demiyor mu?

 

Bu insanlar nasıl oluyor da dinci geçinip, dini kendi çıkarları için kullanıp bir saniye tereddüt etmeden kul hakkı yiyor?

 

Dini bu insanlara kim ve nasıl öğretti?

 

Aile ve eğitim sistemimiz, dini gerçek manasında yorumlamayı nasıl öğretecek?

 

BİLİM

 

Bu FETÖ üyelerinin bir çoğu okumuş, iyi eğitim almış ve bilimle tanışmış insanlar. Bazıları da bilim yapıyor.

 

Bu insanlar, nasıl oluyor da Fethullah’ın hurafelerine inanabiliyor? Terör üyeleri darbe gecesi, durum ortadayken nasıl kandırılabiliyor?

 

Nasıl oluyor da Fethullah’ı bir alim olarak kabul edebiliyor?

 

Bu insanlar  bilimi nasıl öğrendi? Bilim, bu insanlara düşünmeyi öğretmedi mi?

 

Bundan sonra gerçek bilim okullarda nasıl öğretilecek?

 

EĞİTİM REFORMU

 

Sonuç olarak bu terör örgütü üyeleri bizim içimizden çıktı. Türk okullarında ve Türk üniversitelerinde okudu. Türk aileleri tarafından yetiştirildi.

 

Ama buna rağmen karaktersiz, dinsiz, çıkarcı, bilimden uzak ve katil olarak yetiştiler.

 

Eğitim ve aile sistemimiz bunu neden engelleyemedi? Doğruyu neden öğretemedi?

 

Tüm devlet adamlarına sesleniyorum.

 

Yukarıda sorduğum sorular yanıtlanmazsa ve düşünmeyi öğreten, barışı destekleyen bir karakter eğitimi benimsenmezse, bugün belki rahat ederiz ama yarınlar için kendi çocuklarımızı tehlikeye atmış oluruz.

 

Onun için Türkiye’nin acilen bir eğitim reformuna ihtiyacı vardır.

 

Hükümete ve muhalefet partilerine duyurulur.

 

https://www.instagram.com/dr.ozgurbolat/

Yazının devamı...