(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Hikmet Demirkol" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Hikmet Demirkol" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Hikmet Demirkol

Hikmet Demirkol

2016'NIN EN İYİ ALBÜMLERİ -BÖLÜM 1-
23 Aralık 2016

2016’nın en iyi albümleri yazısı ile seneyi bir nevi süzgeçten geçirip, elde avuçta ne kaldıysa bu yazıda sizler için toparladım. Aslında ‘en iyi’ konseptinin kendi içinde imkansızlığa giden ilginç bir sıralama hali. Her sene bu yazıyı yazarken listeyi biraz daha daraltıp, 'gerçekten dinlemeden o sene geçmesin' diyeceğim albümleri seçmek istesem de en az bu yazıda yazdığım albümlerin iki katı kadarını da liste dışında bıraktığım için sürekli kendimle mücadele veriyorum. Sanırım bu debelenme halim hiçbir zaman geçmeyecek.

Yazıyı iki bölümde sizlerle paylaşacağım. İlk bölümde 2016'nın en iyi yabancı albümlerine, ikinci bölümünde ise en iyi yerli albümlerine yer verdim. 2016’nın yıldızları kimlermiş, gelin şöyle bir hatırlayalım:

1975- I LIKE IT WHEN YOU SLEEP, FOR YOU ARE SO BEAUTIFUL YET SO UN AWARE OF IT

2013 senesinde kendi isimleriyle yayınladıkları ilk albümler ile yakaladıkları dev şöhretten sonra İngiliz grubun yeni albümü uzun süredir büyük bir merakla bekleniyordu. Bu beklentiler boşa çıkmadı da, muhtemelen 2016’nın en uzun isimli albümüne imza atan 1975, funk, alternatif rock, melodik nefis bir albüm ile hayatımıza renk kattılar. Özellikle yeni albümlerini her dinlediğimde acaba Phil Collins de back vokallerde var mı diye merak etiğimi itiraf etmeliyim.

Kilit Şarkılar: Somebody Else, Love Me, The Sound, UGH!

RIHANNA-ANTI

Rihanna 8. albümüyle bu sene muhtemelen kendisini dinlemeyenleri bile şaşırtmıştır. Alışılageşmiş pop modunu bu albümde biraz fazla değiştiren Rihanna yeni tarzıyla Pitchfork gibi düşük notları bol bol veren müzik sitelerinden bile 10 üzerinden 7.7 puan almayı başardı. Her yaptığıyla beni kendine hayran bırakıyor, ‘Anti’ albümü ile müziğinin altın döneminde bir Rihanna var karşımızda.

Kilit Şarkılar: Consideration,Work, Needed Me, Kiss It Better, Love On The Brain

ANOHNI-HOPELESSNESS

Antony Hegarty’nin Antony and The Johnsonss’tan sonra solo olarak ‘Anohni’ adıyla yola devam ettiği, ilk albümü ‘Hopelessness’ 2016’da Mercury ödüllerine aday olan albümlerden biriydi. Karanlık, deneysel, elektronik temalı bir albüme imza atan Antony Hegarty, 2016 senesinde ‘Racing Extinction’ belgeseli müziği ‘Manta Ray’ ile de En iyi Şarkı dalında Oscar adayıydı.

Kilit Şarkılar: Drone Bomb Me, 4 DEGREES, Watch Me

RADIOHEAD- A MOON SHAPED POOL

2016 senesinin en mühim müzik olaylarından biri de elbette Radiohead’in yeni albümünün yayınlanmasıydı. 2017 Glastonbury Festivali’nin headline’larından biri olduğu geçtiğimiz günlerde resmen açıklanan grup, önümüzdeki sene özellikle de festival yaklaştıkça muhtemelen 2016 senesinden daha çok manşetlerde olacaktır.

Kilit Şarkılar: Burn The Witch, Daydreaming, True Love Waits

SOLANGE- A SEAT AT THE TABLE

Beyonce’nin kız kardeşi olup, üstüne bir de başarılı bir albüm yayınlamak oldukça zor olsa gerek. Solange’nin ‘A Seat At The Table’ albümü, 2012 senesinde yayınladığı nefis albümü ‘True’dan beri merakla beklediğim bir çalışmaydı. 2016 senesinde hanesine yıldızlı pekiyileri yazdıran Solange, nerdeyse tüm müzik eleştirmenlerinden eksiksiz tam not almayı başardı.

Kilit Şarkılar: Cranes In The Sky, Don’t Touch My Hair, Mad

FRANK OCEAN-BLOND

Frank Ocean’ın yılan hikayesi olan yeni albümü 2016 yılına kısmetmiş meğer. ‘Channel Orange’ albümüyle özellikle Amerika’da inanılmaz bir beğeni toplayan sanatçı, uzun zamandır beklenen ‘Blond’ ile kendisinden bekleneni ziyadesiyle verdi. Beyonce, Kendrick Lamar, James Blake gibi isimlerle çalıştığı yeni albümü bu senenin en çok dinlenen/satan albüm listelerinde ilk 5’ten hiç inmedi.

Kilit Şarkılar: Pink + Whites, Ivy, Nikes

BEYONCE- LEMONADE

Beyonce son iki albümdür ezber bozma olayını alışkanlık edindi. Yine kimsenin cesaret edemeyeceği tarzda bir tanıtım ve yayın politikasıyla Beyonce 6. albümünü piyasaya sürdü. Albümün görsel bir albüm olma özelliği ile HBO’da yayınlanan 1 saatlik özel gösterimi çok konuşuldu. Kocası Jay-Z’nin yönetimindeki TIDAL hariç hiçbir dijital müzik platformunda yayınlanmayan ‘Lemonade’ bu kadar kısıtlı dijital yayın politikasına rağmen bu senenin en çok talep edilen albümlerinden biriydi.

Kilit Şarkılar: Formation, Sorry, Hold Up

DAVID BOWIE- BLACKSTAR

“Müzik adına 2016 senesinden aklında en şok eden haber olarak ne kaldı?” deseler, David Bowie’nin ve Prince’in vefat haberini söyleyebilirim. Kendisine sıfatlar yetmeyen dev müzik adamı David Bowie vefatından birkaç gün önce yayınladığı 25. stüdyo albümü müzik dünyası için büyük bir anı niteliğinde yerini aldı.

Kilit Şarkılar: Blackstar, Lazarus, ‘Tis A Pitty She Was A Whore

DOUGLAS DARE- AFORGER

2015 senesinde Salon İKSV’de nefis bir performansa imza atan Douglas Dare’den yeni bir albüm haberi benim için bu senenin en heyecan verici işlerinden biriydi. İkinci albümü ‘Aforger’ ile özellikle kendi hayatına röntgen çeken sanatçı, ‘Whelm’ albümüyle kazandığı hayranlarına yine nefis bir albüm hazırlamış.

Kilit Şarkılar: Doublethink, New York, Oh Father

THE WEEKND-STARBOY

The Weeknd şüphesiz bu senenin en popüler ismi oldu. Kasım ayı sonunda yayınladığı yeni albümü ‘Starboy’ ile hem listeleri deldi geçti, hem de dijital platformlardaki rekor şarkıların sıralamasını altüst edip zirveye yerleşti. Bu albümün hazırlığı için çok fazla mesai harcadığını belirten The Weeknd nam-i diğer Abel Makkonen Tesfaye, Rihanna’nın Anti turnesinde birlikte turnede olma imkânını bile yeni albümün hazırlıklarını tamamlamak için reddetmek zorunda kaldığını belirtmiş.

Kilit Şarkılar: Starboy, Rockin’, I Feel It Coming, Sidewalks, Party Monster

ONEREPUBLIC- OH MY MY

2 sene önce Volkswagen Arena’da izlediğim ve kalabalığıyla beni şok eden konserin başkahramanıdır OneRepublic. Keşke yeni albümleri için 2017 senesinde çıkacakları turne kapsamında İstanbul’a da uğrasalar. “Oh My My” hazırlığı 18 ay süren, baştan sona canlı enstrümanların kullanılarak tamamlanan nefis bir OneRepublic albümü olmuş.

Kilit Şarkılar: Oh My My, Kids, A.I, Wherever I Go

BANKS - THE ALTAR

Banks ‘Goddess’ ile 2 sene önce gönüllerin şampiyonuydu. 2016’da yepyeni bir albümle geri geldi. Üzülerek söylemek gerekirse yeni albümü ‘The Altar’ bir ‘Goddess’ değil ancak dinledikçe kendini sevdiren cinste bir çalışma olmuş.

Kilit Şarkılar: Gemini Feed, Mother Earth, Fuck With Myself, Trainwreck

M.I.A- AIM

2016’nın en başarılı kadın vokallerinden biri olan M.I.A yeni ve muhtemelen son albümü “AIM” ile bizleri selamladı. Son albümü diyorum çünkü M.I.A söz konusu albümünün hazırlık döneminde plak şirketi de dahil olmak üzere neredeyse herkesle kavgalı duruma gelmişti. M.I.A son albümü ‘AIM’ den sonra yeni bir albüm yapmaktansa daha sık aralıklarla tek şarkı yayınlayarak sevenlerine ulaşmak istediğini açıklamış.

Kilit Şarkılar: Borders, Freedun, Go Off, Bird Song

MICHAEL KIWANUKA – LOVE & HATE

Michael Kiwanuka’nın hikayesi 2011 senesinde Mumford & Sons’ın plak şirketinin renklerine bağlandıktan sonra yayınladığı iki EP’nin ardından başlıyor. Adele’in ön grubu olarak sahneye çıkan Kiwanuka yakaladığı beğeni rüzgârını iyi değerlendirerek İngilizlerin kalbinde iyi bir yere sahip olmuş. 2015 senesinde yayınladığı ilk albümünün ardından 2016’da yayınlanan ikinci albümü ‘Love &Hate;’ bu senenin en beğenilen albümleri arasındaki favorilerdendi.

Kilit Şarkılar: Love & Hate, I’ll Never Love, Black Man In A White World

BLOOD ORANGE – FREETOWN SOUND

Devonte Hynes nam-ı diğer ‘Blood Orange’ 2013 senesinde yayınladığı ikinci albümü ‘Cupid Deluxe’ albümüyle büyük ilgi toplamıştı. Sanatçının üçüncü albümü ‘Freetown Sound’ Nelly Furtado, Debbie Harry, Carly Rae Jepsen gibi birçok dev ismi de bünyesinde barındırırken özellikle bu albümle birlikte müzikal yanı ve söz yazarlığı konusundaki çok iyi eleştiriler aldı.

Kilit Şarkılar: Best To You, Augustine, E.V.P, Chance

SIA-THIS IS ACTING

Her albümüyle listelerin vazgeçilmez sanatçısı olan Sia, yeni albümüyle kime niyet kendisine kısmet şarkılardan bir çalışma ile karşımızda. Beyonce, Rihanna, Shakira gibi birçok mühim ismin kendisinden almadığı şarkıları kendisi söyleyerek oluşturduğu ‘This is Acting’ albümü bu senenin en çok dinlenen albümlerinden biriydi. O şarkıları almayanlar acaba kara kara düşünüyorlar mıdır, bir kere de onlara sormak lazım.

Kilit Şarkılar: Broken Glass, The Greatest, Cheap Thrills, Move Your Body

AURORA – ALL MY DEMONS GREETING ME AS A FRIEND

2016’nın en orijinal çıkışlarından biri Aurora’ydı. Sesindeki melankoli midir, şarkılarının karanlığı mıdır bilmiyorum, tüyleri ürperten ilginç bir yanı var bu kızın. Kendisini SXSW’da canlı izleme şansına sahip olduğumdan beri hayalimde Babylon veya Salon’da sahne aldığı İstanbul konseri için yanıp tutuştuğum doğrudur. 2017’de belki rotasına bizi de ekler belli olmaz…

Kilit Şarkılar: Half The World Away, Running With Wolves, Runaway, Conqueror, I Went To Far

LADY GAGA – JOANNE

Değişimin ve başarının tanımı Lady Gaga diyebiliriz. Özellikle pop kokan deli dolu halini bir kenara bırakıp, rock star bir ruhla yaptığı nefis albümü ‘Joanne’ sadece 2016’nın son dönemini değil muhtemelen 2017’nin tamamını kasıp kavuracak. Bu albümde çalıştığı müziğin dahi çocuğu Mark Ronson’ın da ‘Joanne’ albümüne katkısını da hafife almamak gerekiyor. 2016’nın en özel albümlerinden biri ‘Joanne’, her dinlediğimde başarısıyla beni kendisine hayran bırakıyor.

Kilit Şarkılar: Joanne, Million Reasons, John Wayne, Hey Girl

SAVAGES – ADORE LIFE

İngiliz grubun ikinci albümü ‘Adore Life’ en az ilk albümleri kadar iddialı ve dik başlı bir çalışma. Yeni albümlerinde İngiliz ekip agresif ruh halinden bir nebze uzaklaşıp, daha çok sevgiden ve paylaşımdan yana, insan olmanın inceliklerine dikkat çektikleri bir çalışma ile punk duruşlarına devam etmişler.

Kilit Şarkılar: Adore, The Answer, Husbands, Evil

KINGS OF LEON –WALLS

Grubun 7. stüdyo albümü olan WALLS ‘We are like love songs’ kısaltması olarak gönüllere bir parmak bal çalıyor. Kings Of Leon’a bunca zaman sonra ilk defa Amerika’daki albümler listesinde 1 numaraya yerleşme başarısı getiren ‘WALLS’ aldığı olumlu eleştiriler ile grubun ilk zamanlarındaki ruh haline döndüğüne dair yorumları da beraberinde getirmiş. Turne için 2017 yılının Ocak ayında yollara düşecek olan dörtlü önümüzdeki seneyi yollarda geçirecek.

Kilit Şarkılar: Waste A Moment, Walls, Around The World, Reverend

Yazının devamı...
RADYONUN EKSENLİ GÜNLERİ
12 Aralık 2016

Sabah okula giderken yolda, akşam eve gelince ders çalışırken, nerdeyse yatana kadar sürekli arka fonda hep bana konuşan, yeni şarkıları tanıtan, müzik haberlerini hiç gecikmeden veren bir dünyaydı. DJ’lerin hepsini nerdeyse bir rock star edasıyla merak eder, kendimce hayranlık beslerdim. İstek şarkılar için arar, sıradaki şarkı benim şarkım mı olacak diye çocukça bir merakla radyonun karşısında beklerdim. O dönem elbette dijital dünya daha henüz ortada yoktu, korsan üretim hortlamamıştı, insanlar albüm satın alır, sanatçıların da bugüne kıyasla nispeten daha çok hak ettiği gelirler kazanırdı.

Zaman içinde düzen değişip, dijital dünya ile müzik dünyası da kendi sınırlarını genişletti, hem birçok dijital müzik platformları kurulurken, diğer yandan da sayısız dijital yayın yapan radyolar çıktı piyasaya. Her ne kadar müziğin iletim yolu artsa da karasal yayın yapan radyolar en yeni müziğe yön veren unsurlardan biri olarak hayatımızda yer almaya devam ediyorlar.

2000’lerin başında üniversitedeyken, Ankara’dan İstanbul’daki konserlere gelen bir müzik meraklısı olarak o dönemden beri heyecanla dinleyip takip ettiğim tek radyodur Radyo Eksen 96.2 frekansı. 2000 senesinde kurulan Radyo Eksen Türkiye’nin modern rock, country, heavy metal ve özellikle indie gibi tarzda geniş bir yelpazede dinleyicilerini en iyi müzikle buluşturmaya devam ediyor.

Radyo Eksen, dinleyicilerine kendi frekansından yaptığı yayınların haricinde Devotchka, Gutter Twins, Helldorado, Judas Priest, Moby, Paul Weller, Mark Knopfler, Metallica, U2, James, Sting, Slash gibi dünyaca birçok ünlü isim ve grupların Türkiye konserlerine sponsor oldu. Hem sinema hem de müzik festivalleri gibi kültürel organizasyonlarda da yer alan Radyo Eksen müziğin nerdeyse her boyutunda yer alarak dinleyicilerini yalnız bırakmadı.

2016 yılının sonuna gelirken, Aralık ayının başında Radyo Eksen yeni yayın dönemi sürprizlerini dinleyicilerine duyurdu. Pozitif’in desteğiyle bağımsız yayın hayatına devam eden Radyo Eksen 1 Aralık Perşembe gününden itibaren Uniq’teki yeni stüdyosundan yayınlarına devam ediyor. Yeni yayın döneminde klasikleşen programlarının yanı sıra, yeni programcılarıyla dopdolu bir şekilde yoluna devam edecek. Bu yeni dönemde Radyo Eksen’de bizi neler bekliyor derseniz, işte size ufak bir bilgi olsun:

  • Her Pazartesi saat 21:00’da Çağlan Tekil ile ‘Laneth’ programında heavy metal ve trash türevleri Radyo Eksen’de olacak.
  • Hakan Tamar ile ‘Mod’ programında her Salı saat 21:00’da geçmişten bugüne Türkiye müzik sahnesinin öne çıkan grupların, son dönemde ve yakın zamanda dinleyeceğimiz yerli grupları da ele alacak.
  • 2 yıldır devam eden Artemis Günebakanlı’nın ‘Manyetik Bant’ yayını bundan böyle her Salı 22:00’da Radyo Eksen frekansında olacak.
  • Kanat Atkaya kendi plak koleksiyonundan seçme şarkılar ve hikayeler ile her Çarşamba saat 21:00’da ’33-45’ programında Radyo Eksen’den seslenecek.
  • Radyo Eksen’den tanıdığımız Gülşah Turgut yeni yayın döneminde her Çarşamba 22:00’dan itibaren Indeed’de yeni çıkan indie-alternatif şarkıları çalacak.
  • Barış AkpolatSağır Sultan’ programıyla müzik piyasasında yeni çıkan albümleri ve müzik haberlerini hem de her ay farklı bir konukla Perşembe akşamları 21:00’da 96.2 frekansından yayınlayacak.
  • Hafta içi programlarından tanıdığımız Güven Yıldız, rutin yayın akışındaki programının yanı sıra ‘E Vitamini’ ile her Perşembe 22:00’da albümlerdeki gizli kalmış şarkılara odaklanacak.
  • Athena’dan Hakan Özoğuz ‘Zamanyolu’ ile Cuma akşamları saat 21.00’da geçmişten bu yana kendisini etkileyen şarkılar ve başından geçen hikayeleri dinleyicileriyle paylaşacak.
  • Glam Rock, 80’s Rock denince Türkiye’de akla ilk gelen isimlerden Nikki Wild ‘All Access’ ile Cuma akşamları 22.00’dan itibaren tecrübelerini aktaracak.
  • ‘Oldies’ teması Güven Yıldız ile Cumartesi günleri, Pazar günleri ise Çağlan Tekil ile dinleyicilerle buluşacak.

Yazının devamı...
FATMA TURGUT İLE YEPYENİ BİR SERÜVEN BAŞLIYOR
2 Aralık 2016

İlk single çalışması ‘İlkbaharda Kıyamet’ ile müzik kariyerinde yeni bir sayfa açan sanatçı ile samimi bir röportaj yaptık. Müzik ile yolunun ilk kesiştiği günden başlayıp, Model ile buluşmasına ve şimdilerde solo olarak ilerlediği kariyerine yakından bir mercek tuttuk, tüm detayları konuştuk. Lafı uzatmadan sizleri Fatma Turgut’un serüveniyle baş başa bırakıyorum:

Model'deki Fatma'yı biliyorduk, şimdi solo olarak ilerliyorsunuz. Fatma Turgut kimdir, nerden başlamıştır müzik yolculuğu sizden dinleyelim?

İlk sahneye ortaokuldayken çıkmışım. Annem babam öğretmen, annemin arkadaşının bir gecesinde sahneye çıkmıştım, ilk aklıma gelen sahne anısı bu sanırım. Annemin öğretmen arkadaşının oğlu vardı, Kemal Ağabey ben de kendisine platonik olarak aşığım (gülüyor). Akşamları Sevinç teyzelere (Kemal ağabeyin annesi) misafirliğe gitmek bahanesiyle Kemal ağabey ile o gitar çalarken ben şarkı söylerdim. Sonra Kemal ağabey ‘sen aslında gitarı da iyi çalarsın’ dedi diye gittik bana gitar aldık (Gülüyor). Sonra tabi bu hevesi daha profesyonel öğreneyim diye annemler beni kursa gönderdiler.

Yani kısacası küçüklüğümden başlayarak hayatımda hep müzik vardı. Üniversiteye dönemimde 9 Eylül’de müzik okuyordum, birçok grupla cover’lar söyleyip sahneye çıkıyordum. O zamanlar Model grubunun ilk davulcusu Aşkın sınıf arkadaşımdı. “Kendi şarkılarını yapan bir grup var gelip vokal yapar mısın?” dedi. Sonra kimyamız da çok iyi tuttu ve işte bugünlere kadar birlikte geldik. İzmir’den kalkıp birlikte İstanbul’a geldik. Bir sürü güzel şarkılar söyledik, konserler verdik, albümler yayınladık. Şimdi de kendi solo projemi Fatma Turgut olarak hayata geçirdim. Devam da etmeyi istiyorum.

Merak edenler ilk ağızdan öğrensinler. Model dağıldı mı?, dağılmadı mı? Bu konuyu bir de sizden dinlesek.

Şöyle ki, onların (Okan ve Can) gerçekleştirmek istedikleri proje ‘Amerika’da çalışacak’ bir projeydi. Onlar da bu iş için Amerika’ya gittiler. Ben de burada, onlar oradayken solo kariyerime başlangıç vereyim dedim. Açıkçası birlikte yapmak istediğimiz bir albüm daha var. Ama yapar mıyız?, yapmaz mıyız?, Model’in gidişatı ne olacak inanın onu ben de bilmiyorum. Biraz zamana bıraktık bunu. Ne dağıldık, ne de dağılmadık diyebiliyorum şu anda.

Bizim bu yaşadığımızı yaşayan birçok grup var yurt dışında da. No Doubt ve Gwen Stefani hep aklıma gelen örnek. Gwen Stefani solo olarak da yoluna devam ediyor, No Doubt ile de bir araya gelerek albüm yapmıştı. Model de bundan 5 sene sonra bir araya gelip albüm yapmak isterse ben elbette seve seve aynı hevesle yer alacağım. Gelecek ne gösterir bilmiyorum, zamanla hepsini yaşayıp göreceğiz demekle yetiniyorum şu anda.

‘İlkbahar'da Kıyamet’ ilk solo single çalışmanız, şarkıyla nasıl buluştunuz? Biraz da Fatma Turgut’un önümüzdeki dönemde neler yapacağını konuşalım.

Önce haberleri vereyim; Şubat ayında bir single daha yayınlayacağız, 2017’nin de sonbaharında Fatma Turgut’un ilk solo albümü DMC etiketiyle çıkıyor olacak. ‘İlkbahar’da Kıyamet’e gelince, yine Can Temiz yaptı şarkıyı ve ben ilk dinlediğimde çok sevdim.

Söylediğim tüm şarkıları çok içimden gelerek seslendirsem de, bu şarkıyı ilk duyduğum zaman, özellikle de sözlerini okuduğumda şarkı sadece kalbimden değil resmen bütün hücrelerimden geçti. Benim için gerçekten yeri ayrı olacak, bunu ilk single çalışmam olduğu için söylemiyorum, şarkıyla başka bir bağ kurdum.

Sahnede yalnız şarkı söyleme hissini merak ediyorum, grup ile sahnede olmaktan farklı olsa gerek?

Hala sahnede şarkıdan sonra teşekkür ederken, ‘Teşekkür ederiz’ diyorum. Model’den önce de İzmir’de birçok grupta müzik yapmıştım, ben grup mantığıyla yetiştiğim için bu alışkanlığın etkisini ve tek başıma olmayı daha yeni öğreniyorum.

Eskiden grupla müzik yaparken aramızda bir iş bölümü vardı. Örneğin albüm çıkarken biri kartonet ile ilgileniyordu, biri fotoğraflarla, biri baskıya dikkat ediyordu, styling birinin göreviydi gibi, şimdi her detayı tek başıma yapıyorum. Bu insana kendisini yalnız hissettirse de, bir yandan da inanılmaz öğretici ve keyifli bir deneyimmiş. Hatasıyla, sevabıyla ben yapıyorum hepsini ve benim için büyük tecrübe oluyor.

Solo bir kariyere yelken açınca durup bir geriye baktığınızda, grupla müzik yapmadan önce de kendinizde bu tarz bir gücü görüyor muydunuz?

Kendi kendime yetebildiğimi gördüm daha da doğrusu kendimin biraz daha farkında vardım.

Fatma'nın bir günü nasıl geçiyor?

Bu aralar çok keyifli geçiyor. Yeni şarkı, ardından klip ve sonrasında gelen çekimler oldukça yoğun geçiyor ama çok mutluyum bu durumdan. Bunun dışında çok uzun zamandır yapmadığım bir şey yaparak tekrardan spora başladım. Haftanın 5 günü spora gidiyorum, bol bol su içip daha sağlıklı besleniyorum (gülüyor).

Ayrıca eve çok güzel bir piyano aldım, okulda da zaten piyano eğitimi almıştım, eskiden sakladığım notalarımı çıkarttım ve bir yandan da piyano çalıyorum. Ben klasik gitar mezunum, kendime çok güzel bir de klasik gitar aldım. Yine okuldan sakladığım tüm notaları Estaban eserlerini, etüdleri, milongaları çıkarttım öğrenci gibi çalışıyorum, çalıyorum. Unutmamak için ve kendi arşivimde kalsın diye bunları yapıyorum.

Peki bu kadar enstrüman yanınız varsa, beste yapmak, şarkı yazmak da içinizden geliyor mu?

Geliyor geliyor gelmez mi (Gülüyor). Daha önce Can yapıyor diye elimi kolumu kıpırdatmıyordum. Ama son albümde 3 şarkıda birlikte çalıştık. Şimdi de tek başıma bu yanımı daha da geliştirmeye çalışıyorum. Yazdıklarımı pek beğenmezdim ama şimdi fark ediyorum ki, bir iş kötü olmadan iyi olmuyor, emek lazım o yüzden de bu alana önem veriyorum. Daha çok karalamaya başladım, kendi albümümde artık kendi şarkılarım da olsun istiyorum.

Bunca konserden sonra hala kendinize örnek aldığınız birileri var mı?

İzlemediğim, iş yoğunluğundan gidemediğim bütün konserlere bu ara gitmeye gayret ediyorum. Geçtiğimiz günlerde Sıla’nın konserine gittim, o konserde bile Sıla’nın bir duruşu, bir şey deyişinden bir şey öğrenebiliyorum. Bu aslında sahnede hangi sanatçının olduğundan da bağımsız bir durum, sahnedeki bir kişiyi gözlemlemeyi çok önemli ve öğretici buluyorum. MODEL ile yaptığımız konserlerden kaydettirdiklerimizi konser sonrası oturup izliyordum, ya da internette kayıtlar bulursam onları tek tek izliyorum, sahnede ne yapmışım kendimi bir de dışardan göreyim diye.

Şu benim idolümdür demiyorum, olmadığından değil yanlış anlaşılmasın. Çok güzel örnekler var önümde, açıkhava konserlerinde Sertab, Şebnem Ferah performanslarını hiçbir zaman kaçırmıyorum.

Konser anılarınızdan birini bizimle paylaşır mısınız?

İlk konserlerden biriydi. ‘Değmesin Ellerimiz’ ilk çıktığı zamanlardı, hava buz gibiydi hiç unutmuyorum. Bolu’daydık İzzet Baysal Üniversite’sinde. İçerde 5000-6000 kişilik bir kalabalık vardı, şarkının ‘Biz hiç beceremedik..’ ile başlayan nakarat kısmına geldiğimizde herkes şarkıyı söylediğini fark ettiğim anı unutamıyorum. Okan’a döndüm, Can’a döndüm o kadar inanamadım ki kalabalığım hep bir ağızdan şarkıyı söylediğine onlara baktım şaşkınlıkla, hala o an aklıma gelince tüylerim diken diken oluyor.

14-15 Aralık’taki Marka Konferansında yer alacaksınız, detaylarını sizden duyalım.

Ayşegül Yürekli Şengör bu sene Marka Konferansı’nın açılışını sen yapmak ister misin dedi, ben de tabi seve seve kabul ettim. Bir oda orkestrası ile güzel bir açılış yapacağız. Mirgün Cabas ile de ufak bir söyleşimiz olacak ve aralarda şarkılar söyleyeceğim, hatta hiç yapmadıım bir şey yapıp iki şarkıyı da kendim çalıp söyleyeceğim. Çok güzel olacak çok heyecanlıyım.

Kendiniz ile ilgili nasıl gelecek planları çizersiniz, müzikal anlamda bunu merak ediyorum. Akışına mı bırakırsınız yoksa hırslı mısınızdır?

İkisi de değilim. Hırs yorucu bir şey, gerek yok bence. Hiç öyle biri olmadım, olmam da bundan sonra. Şimdi solo bir kariyere yelken açtığım için biraz daha planlı olmaya çalışıyorum. Önümdeki dönemde çıkartacağım şarkılar için kafamda tasarladığım, planladığım şeyler var elbette, bu çapta işlerle planlama yapıyorum diyebilirim. Ozan Çolakoğlu’nun bir albümü çıkacak önümüzdeki dönemde, onunla albümünde yer alacak bir şarkı üzerine çalışıyoruz.

Fatma Turgut’un kulağında hangi albümler var son zamanlarda? Ya da bir süredir neler dinliyorsunuz?

En son Greenday’in albümünü dinledim. Red Hot Chilli Peppers’ın son albümünü dinledim sindirerek, çok güzel bir albüm yapmışlar. İnsanlar bunu dediğimde kızsa bile bana, Madonna’yı hala dinlemekten keyif alıyorum, sahnesi, şovları bence muhteşem bir sanatçı, ondan bir tane daha yok.

Yaz boyunca Sıla’nın yeni albümünü dinledim, nefis bir albüm olmuş bayıldım. Sertab’ın son albümü ‘Kırık Kalpler Albümü’nü hala dinliyorum, harika bir albüm o da.

İlk aklına gelen 3 sanatçı ismi kimlerdir, 3 şarkı nedir?

Sanatçılar: GwenStefani, Şebnem Ferah, P!nk.

Şarkılar: No Doubt- Ex girlfriend, Maroon 5 – Give it a little more, Sade – No Ordinary Love.

Sahnede beraber şarkı söylemeyi hayal ettiğiniz kim var?

Muse!!!. Geçtiğimiz yaz nerdeyse bu gerçek oluyordu. ‘You May Kiss The Bride’ ile Muse’un İstanbul konseri öncesi ön gruplardan biri olarak duyurulduğumuzda neredeyse kalbim duruyordu. Muse bu haberi kendi profilinden paylaşmıştı, ben de uçaktan yeni inmiştim, arkadaşlarım bana şaka yapıyor sandım, çok aşırı mutlu olduğum bir durumdu. Sonra işin ciddi olduğunu anlayınca, organizasyondan Siyabend’i arayıp defalarca teşekkür etmiştim.

Son olarak, Model’den bildiğimiz Fatma Turgut’un solo kariyerinde müzik tarzı ne yönde olacak, dinleyenler şaşıracak mı?

Şöyle ki bir gün ‘haydi bugün de biraz pop müzik yapayım diye’ uyanmayacağım onu biliyorum (gülüyor).

Şebnem Ferah’ın 1996 senesinde yayınladığı ‘Kadın’ albümü nasıl özeldir herkes için, işte yapacağım albümün öyle bir etki bırakmasını çok arzuluyorum dinleyenler üzerinde. Albümüm için Demir Demirkan ile çalışacağız, beni severek dinleyenler şaşırmayacakları ama umarım çok sevecekleri imza gibi bir albümle geleceğim.

Yazının devamı...
FRANSIZ İKİLİ YENİDEN TÜRKİYE’DE
23 Kasım 2016

Fransız elektronik müzik sahnesinin öncülerinden olan bu ikiliye kulak verelim: 

AaRON’un bir anlamı varsa bunu sizden duymak isteriz?

 

Bu bizim kim olduğumuzu öğrenmek isteyenlere, bizim insan olarak olduğumuzu söylediğimizden başka bir şey olmadığımızı belirtmek üzere kullandığımız bir sembol sadece. Yaşamlarımızı tanımlayan tek bir gerçeklik ya da kural yok. Bir başka deyişle, her şeye bir isim veriyoruz çünkü biz minik insancıklar şu ya da bu nedenle her şeyi daha iyi kontrol edebilmek için her şeye bir tanım bulmak ihtiyacı duyuyoruz. Bu Olmayan Ülke’yi zihin, ruh ve zekanın toprağı olarak ele alırsanız onu henüz tümüyle tanımlanmamış bu gezegendeki son toprak parçası, görünmeyenin toprağı olarak zihninizde canlandırabilirsiniz. Her birimizde sınırları, sonu olmayan böylesine güzel, keşfedilmeyi bekleyen iç dünyalar gizli. İç dünyanıza dalmaya korkmayın; kendinize ait çok güzel şeyler bulabilirsiniz...Bu başlık bizim için bir marş, bir bayrak, okura bir göz kırpış. A.A.R.O.N (Artificial Animals Riding On Neverland), Olmayan Ülke’de dörtnala giden yapay hayvanlardan başka bir şey olmadığımızı söylemenin bir yolu.    


 

Nasıl tanıştınız ve müzik yapmaya başladınız?

Simon: Ortak bir arkadaş sayesinde bir araya geldik. Hatta o ortak arkadaşımızın ( Vanessa Filho)  Oliver’ın ev stüdyosuna bir kaydına yardımcı olmak için gitmiştim. Sözlerini benim  yazdığım bu proje ile birlikte çalışmaya başladık denebilir. Oliver o sıralar yeni bir projeye başlamak isteğindeydi, bense yazdığım sözlerin ve melodinin mikrofondaki birlikteliğinden bir hayli mutlu oldum. Bu başlangıç yeni bir yolculuğu dönüştü.


  

İkiniz de film sektöründe çalışıyorsunuz, bu sizin müzik yapmanıza fayda sağlayan bir durum oldu mu?

Pek etkisi oldu denemez. Diğer yandan etkili bir film ancak ve ancak güzel bir film müziğiyle mümkün olabilir. İyi bir şarkı da dinleyiciye görmediği imgeleri gösterir, onu deyim yerimdeyse hiç gitmediği bir yere sürükler.

Sanatsal açıdan ikimiz de görsel dünyadan daha çok etkilendiğimizi söyleyebilirim. ‘We Cut The Night’ albümü  Bill Viola, Walt Whitman, Gregory Crewdson, Jim Jarmush, Nan Goldin, Paolo Sorrentino gibi sanatçıların akımından etkilendiğimiz bir çalışma olduğunu belirtmem gerekli.


“Blouson Noir” klibiniz John Malcovich’in de başrolde oynamasıyla büyük bir etki yarattı. Bu birliktelik nasıl gerçekleşti? John Malcovich gibi bir yıldızla çalışmak zor muydu?

 

Oliver: John Malcovich ile ortak arkadaşlarımız vasıtasıyla tanıştık. Simon kendisine şarkının başlangıç noktasını anlatan bir mektup yazdı. Şarkının New York sokaklarında nasıl doğduğunu, ışık ve gölgenin reenkarnasyonu en iyi neden John Malcovich’in oynayacağını bu mektubunda anlattı. Böylece yönetmenliğini benim yaptığım bu nefis klibi çekme fırsatımız oldu.

Bu kliple birlikte insanların çevreye, etrafına, hayata nasıl sırtını döndüğünü şiirsel bir şekilde bu döngülerin içinde kayboluşunu basit bir anlatımla vermek istedik. Hayattaki her şeyin birbiriyle ilgili olduğunu izleyicinin gözünden anlatmaya çabaladık. Bütün bunları John Malcovich harika bir şekilde klipte rol alarak hepimize gösterdi.


 
 

Şarkılarınızın ilham kaynağı nerde gizli?

 

Yukarıda söylediklerimizin yanı sıra ilham dediğimiz şey gündelik hayatımızda gizli. Bu albümde devasa şehirlerdeki insanlığın içinde gizli kalmış ekstrem enerjiyi anlatmak istedik. Diğer bir deyişle bu ekstrem gücün doğadaki deli rüzgarda, İzlanda’nın çöllerinde, Fas’ta, Utah’ın sessiz ovalarında, Lanzarotte’deki yanar dağlarda gizli olduğunu anlattık. Seyahatlerimizin bize kattığı tüm birikimi şarkılarımıza aktardık. Biz müziği dinleyenlerin hislerini, coşkularını harekete geçirmek için yapıyoruz.

 

 

AaRON kesinlikle benzersiz bir grup. Grubun biyografisinde Simon ve Oliver’ın arasındaki iş birliğinin bu durumu daha da eşsiz kıldığını yazıyor. İkiniz stüdyoda nasıl çalışıyorsunuz, eşsizlik nerede ortaya çıkıyor?

 

Eşsizlik aslında aramızdaki kargaşadan, anarşiden doğuyor. Herhangi bir kural yok, tek kural eğlenmek üzerine diyebilirim, bu sırada müzik ve sözler gelişiyor, büyüyor ve şarkı olarak ortaya çıkıyor. Kendi aramızdaki duyguları ifade etmek için biz genelde birbirimizle fotoğraflar paylaşırız, bizim iletişim yolumuz da bu.  Bir melodi bulduğumuz zaman, şarkıya oradan başlıyoruz, sonra da şarkıya bilen kaslar ekleniyor ve son formuna erişiyor.


 

Şimdiye kadar dört albümünüz yayınlandı. Yeni bir albüm için çalışmaya başladığınızda bir temanız, konseptiniz oluyor mu? Yeni müzik üretmek için nasıl bir ruh hali size iyi geliyor?

 

Yeni bir albüm çalışmasına başladığımızda özel bir konsept ya da tema arayışımız olmuyor. Genelde çalışma şeklimiz kaseyi dolana kadar önümüzde tutmak gibi. Zaman olarak kendimizi zora sokmuyoruz, ilham geldikçe üretiyoruz. Eğer yeni bir şey yaratamıyorsak da sessiz kalmayı tercih ederiz. Albümler arasında kaybolmak, gidip hayatın kaynağından beslenip çantamızı dolduruyoruz. Ayrıca çalışırken de birbirimizi eleştirmeyiz, yeni bir albüm tıpkı bir laboratuvar gibidir. Eğer şarkılar tüylerimizi diken diken etmeye başladıysa o zaman tamamdır deriz.

 

Son zamanlarda bu soruyor sormak hoşuma gidiyor, sanatçıların duygu dünyalarında şarkıların yerini merak ediyorum. Üzgün ve mutlu olduğunuzda ne dinlemekten keyif alırsınız?

 

S: Düşünceli yürüyüş anlarımda bana Leonard Cohen – “ Treaty” eşlik ediyor. Mutlu anlarım için de Manhia De Carnaval – “Orfeo Negro” dinlerim.

 

Geçtiğimiz yıl Babylon’daki performasınız hakkında bir sürü güzel yorum okudum. İstanbul’da hatırı sayılır bir hayran kitleniz var, Aralık ayındaki Babylon Bomonti konseriniz için ben de sabırsızlanıyorum. Sevenlerinize bir sözünüz varsa bu satırlar sizin olsun.

İstanbul’daki en son performansımız o dönemki turnemizin ilk konseriydi ve gerçekten muhteşem bir geceydi. Birkaç senedir sessizce kendi köşemize çekilmiştik, bu kadar ciddi bir enerji beklemiyorduk doğrusu. Şarkılarımızı canlı sunarken, onları dinleyicilerimize daha farklı bir gözle anlatmak için sahnedeki ışıklandırma için de ciddi bir mesai harcıyoruz. Sahnedeki ışıkları AaRON’un 3. Üyesi olarak da görebilirsiniz. (gülüyor). Yeniden Türkiye’de olmak için biz de sabırsızlanıyoruz!.

CLIQUE AÇILDI!


Beyoğlu’nda yepyeni bir mekan geçtiğimiz hafta eğlence dünyasına kapılarını açtı.

909 Productions altında High End, Crystal, 11:11, Chunk, RAW ve Kloster gibi elektronik müzik dünyasını yakından takip edenlerin müdavimi oldukları kulüpleri hayat geçiren Tangun ve Kürşat Gencel kardeşler ile, Hip Produtions adıyla birbirinden efsane konserlere imza atan, Magma ve Switch gibi özel kulüpleri eğlence dünyasına kazandıran Ateş Tezer ve Ufuk Özgönül ortaklığında Clique geçtiğimiz hafta açıldı. Çarşamba’dan Pazar’a hizmet verecek, Funktion-One ses sistemiyle köşe bucak donatılmış Clique 2 kat ve 3 ayrı bölümde zengin elektronik müzik paletinde İstanbul’un imza kulüplerinden biri olmaya aday.

 

19 Kasım’da Tangun / Cure-Shot, Reset Robot enerjiyi en yukarı taşıyan kalabalık ile lounge alanında Doğukan Ires, Seco, Hello Alien ile Clique açılış gecesini geride bıraktı.

Clique, hafta sonuna 25 Kasım akşamı Matt Sassari ile başlayıp 26 Kasım’da ise dans müziğini kendince harmanlayan deep house’dan tech house’a nefis setlere imza atan Markus Homm DJ kabininde misafirleri edecek.

IN HOODIES LANSMAN KONSERI @ SALON İKSV


Geçtiğimiz Nisan ayında yayınlanan In Hoodies’in ilk albümü ‘A Lunar Manoeuvre’ için 23 Kasım akşamı Salon İKSV’de bir tanıtım konseri düzenleniyor.

Murat Kılıkçıer ile In Hoodies’in oluşum sürecini, albümün kayıtlarının detaylarını albümün CD olarak yayınlanmasından sonra yaptığımız röportajda konuşmuştuk. Son olarak 14 Kasım’da ‘In Hoodies’ yeni single çalışması ‘Frankie’i yayınladı. Şarkı tüm dijital platformlarda yerini alırken, “A Lunar Manoeuvre” un Ocak 2017’de yayınlanacak olan LP versiyonunda olacak.

Şimdi bu nefis albümün hak ettiği tanıtım konserine sıra geldi. Kayıtları İngiltere’de tamamlanan, prodüktörlüğünü Richard Ashcroft ve The Verve’den bildiğimiz Chris Potter’ın yaptığı ilk ‘A Lunar Manoeuvre’ bu akşam Salon İKSV’de birbirinden özel konuklarla canlı canlı çalınacak.

Konser öncesinde ve  gece boyunca Sadi Güran, Ethem Onur Bilgiç, Esk Reyn, Furkan 'Nuka' Birgün, Alex Senna, Mia Miette, Emir Özşahin,  Mert Tügen, Murat Güzelgün, Deniz Bankal, Goldie Bold, Fırat İtmeç, Eda Noy, Tuğba Güler, Volkan Şeker, Gizem Oktay, Gözde Ulukan, Güneş Akyürek, Baran Türkoğlu, Büşra Üzgün, Betül Sayınta, Yiğitcan Bolcan, Barış Yavuz, Ceren Ata, Artemis Günebakanlı gibi sanatçıların albüme ilişkin farklı formlarda eserleri sergilenecek. Sergi Salon İKSV’nin fuaye alanında saat 20:00’de başlayacak.

Her anıyla özenle ve titizlikle hazırlanan bu özel geceyi kaçırmamanız dileğiyle.

Yazının devamı...
ALPHA BLONDY İLE REGGAE RÜZGARI
19 Kasım 2016

Festival kapsamında Alpha Blondy, Brodinski, Guts, Fanfarai, Jean Tonique, La Caravane Passe ve Aaron Babylon’da sahne alıyor.

Bu özel festival kapsamında ilk olarak bu akşam Reggae’nin renkli ismi Alpha Blondy Babylon Bomonti’de sahnede olacak. Alpha Blondy’nin konseri öncesi ve sonrasında Ahmet Uluğ DJ setinin başına geçip müzikseverleri hem geceye hazırlayacak, hem de konserin enerjisini kendi setiyle devam ettirecek.

Alpha Blondy ile konseri öncesi bir araya geldik, kısa bir söyleşi gerçekleştirdik. Tüm detaylarıyla sanatçının müzikal dünyasına ve hayatına bir pencere açtık, detaylar için buyurun:

Alpha Blondy’i müzikal anlamda en çok kimler etkilemektedir?

Bob Marley ve birçok Afrikalı müzisyenlerden ilham aldığımı söyleyebilirim.

Sizin hakkınızda araştırma yaptığım araştırmadan gördüğüm kadarıyla hayatta bulunduğunuz konumda ve yaptıklarınızla çok mutlu bir birey olduğunuzu belirtmişsiniz. Şunu da yapsam diye aklınızda kalan, içinizde uhde kalan bir şey var mıdır?

Tanrı benim kaderimin sahibidir ve onun benim hayatıma verdiği yönden ötürü çok mutluyum. Tanrının bana şimdiye kadar verdiklerine şükrediyorum, hayatımda yapamadıklarım içinse bütün bunların imkânının yine Tanrının elinde olduğuna inanıyorum.

Reggae müziği 3 kelime ile anlatmak isteseniz neler olurdu bunlar?

Sosyal adalet, özgürlük ve ruhanilik.

Şu ana kadar yayınladığınız 17 albümünüz var. Bunca albümden sonra, yeni bir şarkıya başladığınızda nasıl hissediyorsunuz?

Yeni bir şarkıyı yazmaya başladığım zaman, tek dikkat ettiğim durum önceden yaptığım hiç bir işe benzememesidir. En çok buna önem gösteririm.

Hayatınızda büyükannenizin önemi büyükmüş, size o yetiştirmiş. Sizin hakkınızda araştırma yaparken kariyerinizde bunun öneminden bahsettiğinize de rastladım. Bu durum nasıl bir katkı sağladı bugünkü kariyerinizi düşününce?

Büyükannemin beni büyütmesi Tanrıya daha da güçlü bir şekilde inanmamı, insanlığa saygı duymamı sağladı. Büyükannem her zaman “eğer Tanrı'nın yarattıklarına saygı duymuyorsan, Tanrı'ya nasıl saygı duyabilirsin?” derdi. Hayata bakışımı ona borçluyum. Hem kariyerimi hem de bir birey olarak varoluşumu en baştan beri büyükannemin öğretileri etkilemiştir.

İlham kaynağınız nedir, müziğinizi nasıl üretiyorsunuz?

Bana göre ilham kaynağım Tanrıdan geliyor, çünkü beni yaratan kişi o. Böyle düşününce sahip olduğum bilgi ve ilham kaynağının bana beni yaratandan enerji tarafından gönderildiğine inanıyorum.

Pink Floyd’un ‘Wish You Were Here’ cover parçanızı nasıl seçtiğinizi merak ediyorum, mutlaka bir hikayesi vardır.

Pink Floyd’un “Wish You Were Here” şarkısıyla ilgili hikaye ben ilk defa New York’a geldiğimde başladı. Bana barınmak için yer sağlayan hanımefendi koyu bir Pink Floyd hayranıydı. Soğuk bir kış dönemiydi, Pink Floyd’un o zamanlar yeni çıkan albümü ‘Welcome To The Machine’in yeni çıktığı zamanlardı, sözünü ettiğim bu hanımefendi de bu albümü yeni almıştı. O dönemin saf ve güzel hatıraları bana Afrika’da geride bıraktığım yakınlarımı ve arkadaşlarımı hatırlatır. O yüzden bu şarkıyı seçmiştim.

Reggae müziğin şu anki durumu hakkında ne düşünüyorsun? Sizce eski günlere kıyasla yeteri kadar içerik üretiliyor mu? Son olarak gençlerin Reggae’ye olan ilgisini nasıl buluyorsunuz?

Bence Reggae herhangi bir jenerasyona ait değil, genci yaşlısı herkesi kapsar bir müzik türüdür. Çünkü Reggae gündelik problemlere değinir, bunu yaparken de ruhani yanıyla insanlara umut verir. Yeni üretim konusuna gelince, Reggae statik değildir, zaman içinde Reggae sanatçıları yeni türler geliştirerek Ragga ve Dance Hall gibi yeni tarzlar yaratmıştır, bu da türün çoğalması demektir ki sevindirici bir durumdur.

Elinizde bir mucize olsa dünyada neyi değiştirmek isterdiniz?

Eğer elimde bir mucize imkanı olsa, dünyada savaşların olmasına engel olmak isterdim.

Yazının devamı...
LADY GAGA: POPSTARDAN ROCKSTARA GEÇİŞ
4 Kasım 2016


Lady Gaga dendiğinde herkesin aklında beliren uçuk kaçık imajlı şarkıcı yeni albümüyle tepeden tırnağa bambaşka bir kişiliğe bürünmüş. Yeni albüm yayınlayan sanatçılar için klasik olan “bu albüm en kişisel albümüm oldu” jargonu Gaga’nın bu albümü için hakikati yansıtıyor. Müzikal farklılıklar bir yana, kıyafetleriyle bile sadece manşetlerden inmeyen sanatçı ‘Joanne’ ile tamamen sade bir moda vizyonuyla sevenlerinin karşısına çıkıyor. Dolayısıyla olgun, tamamen müzik odaklı, bambaşka bir Gaga karşımızda derken hiç kinaye yapmıyordum.

“Joanne” adını Lady Gaga’nın halasının isminden alıyor. 1974 yılında hayatını kaybeden halasının varlığı, bu yıkıcı ölümün 12 yıl sonrasında dünyaya gelen Gaga’nın ailesinde derin bir yere sahipmiş. Stefani Joanne Angelina Germanotta nam-ı diğer Lady Gaga “kendisini hiç tanımamış olsam bile, benim için hayattaki en önemli kişi” diye belirttiği Joanne, meğer sanatçının hayata tutunmasında, müziğe tutkuyla bağlılığında büyük rol oynamış. Öyle ki ailesi kızları doğduğunda adına Joanne diyerek bu ismi kendisiyle hayat boyu taşımasını istemişler.

Gaga ‘Born This Way’in ardından yayınladığı ‘Artpop’ ile kimi monster topluluğunu nispeten mutlu etse de, çıkış albümleri olan ‘The Fame’  ve ‘The Fame Monster’ın yakaladığı başarıyı genel anlamda pek yakalayamamıştı. Çıktığı turneler şovlarıyla kendinden söz ettirse de, Lady Gaga’yı müzik piyasasında asi, sıra dışı sanatçı tanımlamasından bir adım öteye taşıyamıyordu. Hal böyle olunca, belki biraz bu eleştirellikten sıkılan sanatçı disko temasından taban tabana zıt bir adımla Tony Bennett ile ‘Cheek to Cheek’ adıyla 2014 senesinde bir jazz albümü yayınlamıştı. Aslında bu farklı albüm ile Gaga’nın müzikal derinliği ve başarısını fark eden müzik piyasası, ‘Joanne’ albümünün farklılığına bir anlamda artık daha sindirerek yaklaşıyor.


 

5. stüdyo albümü ‘Joanne’in müzikal nefisliği Gaga’nın yorumculuğu ve söz yazarlığının yanı sıra çalıştığı yapımcılara da dayanıyor. Mark Ronson ile birlikte yapımcılığını üstlendiği ‘Joanne’ de ayrıca Jeff Bhasker, BloodPop, Emile Haynie, Josh Homme, Kevin Parker, RedOne’in de imzaları yer alıyor. Mark Ronson’ın yapımcılık başarısını belkide tüm dünyaya duyuran Amy Winehouse’un Back To Black albümü nasıl bir baş yapıt ise, bence Lady Gaga’nın ‘Joanne’ çalışması da bence benzer bir başarıyla kendinden konuşturacak.

Gaga “hiç bu kadar ailemi ve hayatımı anlattığım bir albüm yapmamıştım” derken bir anlamda elinde eteğinde ne kadar biriktirdiği kişisel çekişmesi varsa hepsiyle bu albüm sayesinde hesaplaşmış. Diğer yandan genelde kişisellikle örülen albümlerin kaderi olan melankoli bu albümde pek de kendisine yer edinmemiş.

Yeni albümü için “neşeli” ve “umut verici” tanımlaması yapan Gaga, Eylül ayının sonunda yayınladığı ilk single olan ‘Perfect Illusion’ ile yakaladığı rüzgarı şimdilerde hem albümün piyasaya çıkışını, hem de yeni single’ı ‘Million Reasons’ ile perçinliyor.

YILDIZLAR:

Diamond Heart

John Wayne

Dancin’ In Circles

Perfect Illusion

Come To Mama

OSCAR’IMI VERDİM GİTTİ:

Joanne

Million Reasons

Hey Girl (Elbette bu şarkının Oscar almasında düette yer alan Florence Welch’in de payı büyük)

Ekim ayında promosyon amaçlı 3 farklı şehirde bar konserleri düzenleyen Lady Gaga özellikle bu mini konserlerin ünlü olmadan önce yaptığı bar performanslarını anımsattığı için çok önemsediğini nerdeyse tüm röportajlarında belirtmiş. Şarkılarını ilk defa canlı canlı çaldığı bu performansların heyecanı henüz üzerinde dursun, Gaga Super Bowl’un bu seneki yıldızı olduğunu resmen duyurdu. Tüm albüm röportajlarında soruların tamamına açık ve net cevaplar veren sanatçı, konu Super Bowl’a geldiğinde ser verip sır vermiyor. ‘Performans gününe kadar bir tek bu konuda benden cevap alamayacaksınız’ diye her seferinde yineliyor.

MUMFORD & SONS: 'LIVE FROM SOUTH AFRİCA: DUST AND THUNDER'


Ödüllere doymayan Mumford and Sons’ın  ‘Live From South Africa: Dust and Thunder’ adlı konser filmi tüm dünya ile aynı anda ilk kez 8 Kasım Salı akşamı Zorlu Psm Skylounge’da yayınlanacak.

Grubun son albümleri ‘Wilder Mind’ın yayınlanmasının ardından çıktıkları turne kapsamında uzun süredir beklendikleri Güney Afrika’daki ilk konser, Dick Carruthers’in prodüktörlüğü ile kayıt altına alınmış. Monument Amfi Tiyatrosun’daki efsane konserde Baaba Maal, Mamadou Sarr, The Very Best ve Beatenberg gibi isimlerle kaydettikleri Johannesburg mini-albümde yer alan şarkıları da konuk sanatçılarla ilk kez söylemeleri filmin bir diğer önemli yanı.

Bu özel yayın öncesinde saat 20:00’da Radyo Eksen Session ile ısınacak gecede, Mumford & SonsLive From South Africa: Dust and Thunder gösterimi 21:30 itibariyle başlayacak. Konser filminin ardından gece Radyo Eksen Party ile devam edecek. Bu özel geceyi kaçırmamanız dileğiyle.

 

 

 

 

Yazının devamı...
KADEBOSTANY: MÜZİĞİN FETHETTİĞİ CUMHURİYET
30 Ekim 2016

Grup ile konser öncesi söyleşi için bir araya geldik. Yeni albümlerini, ekipte olan değişiklikleri, yeni projelerini, müziğe dair hayallerini kısacası tüm akla gelen detayları konuştuk. 4 Kasım akşamı nefis bir sahne şovuyla İstanbul’da olacak ekip hayli heyecanlı, sizi Kadebostany Cumhuriyeti’nin başkanı Kadebostan ile baş başa bırakıyorum:

Bilmeyenler için sizden Kadebostany’nin adının hikayesini bir kere daha rica edelim.

Benim adım Kadebostan. Kadenbostany Cumhuriyeti’nin başkanıyım. Bu ülkeyi dünyayı müziğimle fethetmek için kurdum, hiçbir sınır tanımadan sanatımda özgür olabilmek benim için çok önemli. Ben bir yapımcıyım, besteciyim ve ses sanatçısıyım.

‘Castle In The Snow’ gibi dünya çapında etki yaratan bir şarkıdan sonra yeni bir hit şarkı yaratmak zor mu?

Aslında hit şarkı üretmezsiniz ya da hit şarkı bestelemezsiniz. Müziği büyük bir tutkuyla ve samimiyetle üretirsiniz. Kararı hep sizi dinleyenler verir, o zaman şarkınız ya hit olur ya da olmaz.

Madem ‘Castle In The Snow’ den konu açıldı, sormadan edemeyeceğim. Şarkının hikâyesini merak ediyorum.

Şarkıyı yaptığım zaman doğrusunu söylemek gerekirse diğer yaptığım şarkılardan benim için hiçbir farkı yoktu. Hangi şarkı olursa olsun, 4 dakikalık bu mucize için tüm emeğinizi, hünerinizi ona yatırıyorsunuz. Şarkı bittiğinde ve dinlediğinizde tüyleriniz diken diken oluyorsa, o şarkı hazırdır.

‘Castle In The Snow’u ilk defa canlı çaldığımızda aldığımız tepkiyi hiç unutamıyorum, o zaman bu şarkının dünyada bir marş olacağını anlamıştık.

‘May be The War Is Over’ şarkınız eski dönem çok bilindik bir Türk ezgisini de anımsatıyor. Nerden esti böyle bir şarkı yapmak?

Haklısınız, eski bir şarkıdan ilham aldık. Şarkıyı hem Yunanca da hem de Türkçe de bulmak mümkün. Malum bazı şarkıların kökeni çok da net olarak bilinemiyor. Ama işin ilginç olan tarafı bu şarkı modern bir pop marşı oldu bizim için.

Kadebostany’nin kadrosunda bu yaz büyük değişiklikler oldu. Amina gruptan ayrıldı, yeni vokal olarak Kristina ile çalışmaya başladınız. Yeni albümde bu değişikliklerin etkisi nasıl oldu?

Her Kadebostany albümü için yeni yönler belirliyorum, yepyeni kurallar koyuyorum ve konseptler oluşturuyorum. Her seferinde yeni bölgeler keşfedip bir yandan da yeni ve heyecanlı kalmak adına üretim sürecimizi değiştiriyoruz.

İlk Kadebostany albümü ‘Songs From Kadebostany’i birçok farklı sanatçı ve vokalist ile birlikte yapmıştım. İkinci albüm ‘Pop Collection’ için genel olarak vokallerde Amina ile çalışmıştık. Şimdi yeni çıkacak olan üçüncü albümümüz için yine yepyeni vokallerle çalışacağım. Yeni albüm hem çok duygusal, hem de çok güçlü olacak. Her zaman sanatsal açıdan özgür olmayı hayal ettim ve bence bu çok fantastik bir durum. Öyle ki, bu hal size hiç ummadığınız kapılar açıyor ve yepyeni ihtimalleri de beraberinde getiriyor ve bu da yaptığım projeyi bir sonraki aşamaya geçirmeme yardımcı oluyor. Benim için yaptığım bir işin benzerini bir daha yapmak beni sanatsal açıdan heyecanlandırmıyor, o yüzden yenilik her zaman için güzel bir durum.

Bildiğim kadarıyla son albümde şarkı sözlerinde Amina’nın etkisi büyüktü. Kadebostany’den ayrılmış olması, yeni albümdeki şarkıların sözlerinde de bir farklılık getirecek mi?

Kadebostany birbirinden heyecan verici birçok sanatçıyı barındıran bir ülke olduğu için yepyeni ve harika şarkı sözü yazarlarını bulmak çok da zor değil. Üstelik ben de şarkı sözleri yazmaya başladım.

Son turnenizde epey çok ülkeye gittiniz. Bunca konserden sizi en çok etkileyen hangisiydi?

Sanatımız sayesinde bu kadar çok seyahat edebildiğimiz için kendimizi çok şanslı hissediyoruz. Gittiğimiz onca şehirde bizi sevenlerle birlikte hep bir ağızdan şarkıları söylemek tarifi olmayan bir mutluluk diyebilirim. Aralarından hangi şehir daha iyiydi diye seçmek gerçekten çok zor bir

seçim. Diğer yandan beklenmedik olayları sevdiğimi belirtmek isterim. Hiçbir şeyin düzgün görünmediği ama sonunda gerçek dışı ve büyülü bir şeye dönüştüğü anlar benim için değerlidir.

Yeni albümünüz yakında piyasaya çıkacak. Neler demek istersiniz yeni şarkılarınız için?

Albümün adı henüz netleşmedi. Biz kendi kurallarımızı yeniden keşfedip, kişisel, aynı zamanda evrensel ve belirli bir döneme ait olmayan bir eser ortaya koymak istiyoruz. Şimdiye kadar yeni şarkılarımızı canlı söyledik ve dinleyicilerden gelen tepkiler mükemmeldi. İnsanlar devamlı bize çaldığımız bu yeni şarkıların adını soruyorlar.

Peki, yeni albümün üretim ve stüdyo süreci nasıldı?

Bu albüm için çok etkili bir sound arıyordum bu sebeple orkestra için birçok melodi yazdım. Sırf şarkıların güzelliği stüdyo ortamında kaybolmasın diye genel olarak hepsini piyanoda besteledim.

İlham konusu sanatçılar için hep çok önemlidir. Sizin için özel bir yer ya da durum var mıdır şarkı bestelemek için?

Her yerde çalışabiliyorum çünkü kendimi iyi iş çıkartabileceğim her ortama sokabiliyorum. Özellikle işbirliği yaptığım farklı sanatçıların kendi aralarındaki etkileşimlerine odaklanıyorum. Her zaman büyülü bir an yakalayıp yürekten ve hiç beklenmedik bir şey yaratmaya çalışıyorum.

Başka bir sanatçının söylediği çok sevdiğiniz ama “keşke ben yazmış olsaydım” dediğiniz bir şarkıyı seçmenizi isteseydim bu ne olurdu?

Adele’in ‘Hello’ şarkısını seçerdim. Şarkı çok samimi ama evrensel.

İstanbul’a birkaç sefer geldiniz. İlk performansınızla son performansınızı düşündüğünüzde izleyiciyle aranızdaki enerji için neler söylemek istersiniz? Ve tabii 4 Kasım’da sizi Zorlu PSM sahnesinde izlemek için sabırsızlanan hayranlarınız için neler söylemek istersiniz?

Türkiye ile her zaman özel bir bağımız oldu. 4 Kasım akşamı yeni albümümüzden şarkıların yanı sıra “Castle In The Snow”, “Walking With A Ghost” gibi klasik şarkılarımızdan oluşan çok özel bir şov ile karşınızda olacağız. Bizim tek istediğimiz, biz sahnedeyken bizi izleyenler biraz olsun gerçeklikten kaçabilsinler, bu bizim için yeterli.

GLASXS’İN İLK ALBÜMÜ PLANET REVERSE ÇIKTI!

Geçtiğimiz hafta Glasxs’in ilk albümü ‘Planet Reverse’ün dinleme partisine davetliydim. Ekibin stüdyosunda ilk albüm heyecanını albümü dinlemeye gelen diğer konuklar ile paylaştık. Albümdeki tüm şarkıları tek tek dinleyip, şarkılara dair detaylarını grubun vokali Melis’ten öğrendik.

İlk albümlerinden önce yayınladıkları “Mavi Toz Ormanda” ve “Hayaletler” single’ları ile dikkatleri üzerine çeken Glasxs “Planet Reverse” ile dikkatleri üzerlerine çekecek orijinallikte 11 şarkıdan oluşan nefis bir albüm yapmışlar. Albümdeki altyapılar bir yana grubun vokali Melis’in vokalleri gerçekten oldukça etkileyici olduğunu belirtmeliyim. Söz konusu albüm tüm dijital platformlarda geçtiğimiz geçtiğimiz hafta Cuma günü itibariyle yayınlandı, son zamanlarda hep aynı şeyleri dinliyorum diye yakınıyorsanız “Planet Reverse” sizin için nefis bir seçim olacaktır.

FERMAN AKGÜL’DEN ÖZEL PERFORMANSLAR

maNga’nın vokali Ferman Akgül grup ile yoluna devam ederken solo kariyerinde de alternatif çalışmalarla dikkatleri üzerinde topluyor. Ferman, geçtiğimiz haftadan itibaren iki hafta bir Çarşamba günleri Karaköy Verde’de Chillout Çarşamba konseptiyle kendi şarkılarının yanı sıra yerli yabancı özel bir seçkiyle müzik severlerin karşısına çıkıyor. Ferman Akgül bu özel gecelerde seslendireceği şarkıların yanı sıra, ayrıca izleyicilerle birlikte interaktif bir şekilde yeni şarkılar da üretip farklı bir şov sunuyor. Hafta içi alternatif gece gezmeleri arayanlar için önerilir.

BURAK BUYRUK’TAN YENİ KLİP

Burak Buyruk’un “Yalnızlık Abidesi” albümünden aynı adı taşıyan şarkısına ait klip çalışması geçtiğimiz haftalarda yayınlandı. Şarkının albümde yerini almadan önceki hazırlık sürecinin yaklaşık 9 ay sürdüğü belirten sanatçı, bu zamanın şarkının ortaya çıkmasına etki eden şartlara bağla olduğunu belirtmiş. Sanatçı 9 ay süren bu evrenin bir anlamda insanın doğum süreci ile benzerlik taşımasının da bir tesadüf olmadığına inandığını da belirtmiş.

Şarkının finalindeki enstrümanları çokça ve yoğun şekilde kullanan sanatçı, kişinin ruh halindeki yalnızlık kaynaklı kaos halini dinleyicilere geçirmek istediğini belirtmiş.

Yazının devamı...
SELDA BAĞCAN: “AYAKLARIN BURADAYSA VARSIN”
12 Ekim 2016

Konser çıkışında kulis kapısında Selda Bağcan ile fotoğraf çektirmek ve imza almak isteyen herkesle özenle görüşen sanatçı ile kulisinde bir araya geldik. Ben de herkes gibi plaklarımı imzalattım ama söyleşiyi daha sakin bir günde yapmaya karar verdik.

Aynı hafta içi ofisinde ziyaret ettiğim Selda Bağcan’ın sanatçı kişiliğinin yanı sıra aynı zamanda bir iş kadını olarak kendi işini yönetiyor olması beni bir kere daha kendisine hayran bıraktı. 1988 senesinden beri kendi plak şirketinden çıkardığı eserler bir yana, verdiği her konserin hınca hınç dolmasının tesadüfi olmadığını röportajı okuduğunuzda siz de fark edeceksiniz.  Kendi adıma yaptığım en heyecan verişi söyleşilerden biriydi, detayları için sizi Selda Bağcan ile söyleşimizle baş başa bırakıyorum:

 

Müzik ile ilk nerde yolunuz kesişti?

Babam müzisyendi, aynı zamanda veteriner hekimdi. Bütün enstrümanları çalardı, yani evde hep müzik vardı.  O sebeple müzikle yolumun kesişmemesi mümkün değildi. Benim üç erkek kardeşim var onlar da babam gibi her enstrümanı çalarlar, hatta büyük abim trompet bile çalıyor (Gülüyor). Ben yalnız gitar ve bağlama çalıyorum.

 

Barcelona’daki Primavera Sound 2016’da büyük ses getirdiniz. Sizden de duymak isteriz oradaki heyecanı…

Basınla birlikte gittiğimiz bir festivaldi, işin doğrusu ben de o kadar ilgi göstereceklerini beklemiyordum. Bütün gazetelerden bir sürü muhabir vardı, güle oynaya gittik. Boom Pam ile birlikte muhteşem bir konser verdik. Çok kalabalıktı konser verdiğimiz alan, konserin enerjisi ve izleyenlerin ilgisi bana da büyük heyecan verdi gerçekten. 


 

Zeytinli Rock Festivali’nde de kolunuz kırık şekilde verdiğiniz konser performansınız çok konuşuldu. Birçok kez bis için sahneye geri dönmüşsünüz. Sizden de festivalin yorumunu duymak isteriz.

Omzumun kırıldığının haftasına çıktım o konsere, kolumda askıyla. Muhteşem bir festivaldi Bu sene yaptığım konserler içinde en güzel atmosfer Zeytinli Rock festivalindeydi, bunu açıkça söyleyebilirim. Konserin sonunda baya bis yaptık. Şarkılarla birlikte yapılan tezahüratları unutamıyorum, muhteşemdi gerçekten.

Ameliyattan çıkıp 5 gün hastanede kalıp, performansa hazırlanmak için 3 gün uzun uzun Bodrum’da yürüdüm ve haftasına da konsere çıktım. İşin doğrusu hastalığımın keyfine varamadım (Gülüyor).

Omzumun kırılma hikâyesini de konserde de anlattım, benim kedilerim var 20 tane, bir sürü de sokakta beslediklerim var, sayısını söyleyemiyorum artık (gülüyor).

Çanakkale’de Özgürlük Meydanı’nda belediyenin daveti üzerine bir konserim vardı. Konser sonrası yemeğe gitmiştik, yemekten sonra artanları kedilere paketledim Bodrum’a götürdüm, Çanakkale’den Bodrum’a yemek mi gider (gülüyor). Sabah yemekleri tencereye koydum kedilere vermek için evden çıktım, kediler de beni pek özlemiş hepsi birden üstüme geldi, dengemi kaybettim kedilere basmamak için uğraşırken ben bir yere, tencere bir yere düştüm ve omzumu üç yerden kırdım.

Zeytinli’de konserde sahneye çıkınca ilk anda tam bir anksiyete haliydi, bu omuzla acaba konseri çıkartabilecek miyim çıkartamayacak mıyım diye endişe ettim ilk. Sahneden de dedim durum bu ama ‘o ses çıkacak’, çocuklar da hep birden benle şarkıları söylediler. Zaten o kalabalığı böyle bir coşkuyla görünce ağrı sızı kalmıyor, konserin havasına bırakıyorsun kendini.

 

Selda Bağcan’ın konser günü nasıl geçiyor, nasıl hazırlanıyorsunuz, bir ritüeliniz var mı konserler öncesi?

Var var olmaz mı? Bir defa iyi uyumaya çalışıyorum, ama heyecandan uyumadığım çoktur. Konser günleri hiçbir yere gitmem, eğer başka şehirdeysem de asla dışarı çıkmam. Konserden önce en çok çalıştığım şey şarkıların sözlerini tekrarlamaktır. 40 yıldır aynı şarkıları söylesem de ne olur ne olmaz şaşırabilirim diye sözleri prova yaparım mutlaka. Orkestra ile provam çok önceden yapılmış oluyor zaten, gün içinde en fazla öğlen biraz yemek yerim sonra konserden 5-6 saat öncesine kadar hiç yemek yemem. Ama konser bittikten sonra toplu olarak orkestramla yemeğimizi yeriz,  o da büyük keyiftir.

 

Selda Bağcan’ın eminim sayısız sahne anısı vardır, bizimle unutamadığınız bir tanesini paylaşır mısınız?

Rahmetli Muhlis Akarsu, Musa Eroğlu ve ben Batı Avrupa’da bir turneye çıkmıştık. Muhlis Akarsu o kadar hayatı seven bir adamdı ki, konserlerden önce kurulan sofraların vazgeçilmez üyesiydi. Musa yemeğe hep dikkat eder, bense konser öncesi hiç yemezdim. Muhlis ise hiç aldırmaz öncesinde konser var mı filan dinlemez keyifle yemekleri yerdi. Musa bu turne öncesinde sofrada Muhlis böyle yemeği keyifle yerken tüm masaya dönüp Muhlis’i göstererek ‘bu böyle patlayıncaya kadar yer’ diye latife yapıp hepimizi güldürmüştü. Anı olarak şimdi aklıma bu keyifli an geldi.


 

Bunca yıllık müzik kariyerinden sonra size geri dönme şansı verseler hangi seneye giderdiniz, neyi değiştirmek isterdiniz?

Valla hiçbir yere dönmek istemem, şu anki durumumdan çok memnunum (gülüyor). Hiçbir şeyi farklı yapmak istemezdim, pasif kaldığımız zamanlar da oldu ama o zamanlar imkânlar oydu. Yine de 1988’de plak şirketimi kurdum, o zamandan beri plak şirketleriyle muhatap olmadım, o zamandan beri tüm eserlerim Majör Plak’tan çıktı.

 

Yeni jenerasyon sizi çok seviyor. Sizi seneler önce dinleyen kitleyle şimdi yeni yeni sizin şarkılarınızı dinleyenleri düşününce neler hissediyorsunuz?

Bunu yeni yaşadım anlatayım. Yazları Bodrum’da Yalıkavak’tayım, konserlere oradan gidip geliyoruz. Yalıkavak’ta halk plajında hep denize girerim, bir gün denize gireceğim. Plajın berisinde yürüme yolu var bir kadıncağız beni tanıdı yaklaştı “oğlum sizi çok seviyor” dedi. Eskiden tam tersi olurdu gençler gelir “annem, babam” sizi çok seviyor derdi, şimdi durum tam tersine döndü, tabi bu beni çok keyiflendiriyor.


 

Times’ın “Women In World Music” listesinde 81 sanatçıdan birisi sizsiniz. Aynı zamanda Rolling Stones’un “100 Yılın 100 Divası” listesinde de isminiz yer alıyor. Bu kadar başarıyı ve takdiri kazanmış biri olarak bu sanatı yurt dışında daha farklı imkânlarla yapmak istemez miydiniz?

Asla istemem bunu, ayakların buradaysa varsın. Başka ülkelere gittiğin zaman seneler içinde çoktan asimile olur, belki Türkçe’yi bile unutursun, bunlar hoşuma gitmez. Ben bu toprakların müziğini yapıyorum o yüzden ayaklarım buraya, Türkiye topraklarına basmalı diye düşünüyorum. Ben buranın müziğiyle varım. ‘İnce İnce Bir Kar Yağar’ dünyada ünlü olduysa o tiz ve parlak sesimle, türkü söylediğim için, bu toprakların müziğini yaptığım için oldu.

 

En son “40 Yılın 40 Şarkısı” albümünüz yayınlandı. Yeni stüdyo çalışmalarınız nasıl gidiyor?

40 Yılın 40 Şarkısı’nın devamı gelecek.  “40 Yılın 40 Şarkısı 2” olarak yayınlanacak. İlk 20 şarkı türküler ve deyişler olacak, ikinci 20 ise rock olacak. Ben meğerse ne rock şarkılar söylemişim, hepsini bu albümde toplayacağım. Biz bu seriye 6 adet olana kadar devam edeceğiz. 40 yılda toplam 400’e yakın şarkı söylemişim, bunların arasında seçip yaptım ve yaklaşık 240 şarkı çıktı. Bu projenin en zor yanı telif konuları oluyor. Şarkıların sahiplerini bulup onların izinlerini almak çok ciddi vakit alıyor. Serinin ilk bölümü hala çok satılıyor, niyetimiz ikinci bölümünü 2017’nin ikinci yarısına doğru yetiştirmek.

 

Bunca şarkı ve albüm içinden seçmek zordur belki ama Selda Bağcan’ın içini sızlatan ilk aklınıza gelen şarkınız hangisidir?

Sezen Aksu’nun sözlerini yazdığı “Ağlama Anne” ve bir diğeri de Azeri bir parça olan “İlkbahar Geldi”.


  

Protest müziğin dünyada ve Türkiye’de geldiği yeri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de bence artık protest müzik kalmadı diyebiliriz. Dünya’da hala var ama orada da çok kuvvetli değil diye düşünüyorum. Berlin duvarı yıkıldı, Sovyetler dağıldıktan sonra her şey fos oldu birden bire. Dünya’da komünizme olan inanç gitti o yüzden de buna yönelik müzikten de bir vazgeçiş oldu.

 

Babylon’daki performansınızı hala unutamıyorum. Boom Pam ile sahnede harikaydınız. Grup ile birlikteliğiniz nasıl başladı onu bir de sizden duymak isteriz.

Boom Pam birkaç senedir benimle irtibat kurmak istiyorlardı. 2014’te Türkiye’ye geldiler. The Groove diye bir festivalde birlikte konsere çıktık. Konser öncesinde 4 kere Türkiye’ye geldiler provalar yaptık ve konsere çıktık. Başlangıç öyle oldu ondan sonra birlikte konserler vermeye devam ettik. Mesela Hollanda’da Utrecht’te bir festivalde sahne aldık hatta o kaydın bir plağı yayınlandı. Ben onlarla sahnede olmaktan çok memnunum, harbiden rock yapıyorlar, çok güzel çalıyorlar.

 

Son olarak sizi severek dinleyen, özellikle yeni nesile neler demek istersiniz?

Türkiye’yi sevsinler. O kadar karambol yaşanıyor ki ülkede, memleket altüst oldu. Ne olursa olsun gençler ülkelerini sevsinler, bence ana fikir sevmekten yana.

 

Not: Selda Bağcan Boom Pam ile birlikte;

  • 14 Ekim İstanbul Bostancı Gösteri Merkezi,
  • 15 Ekim ODTÜ Mezunlar Derneği Vişnelik,
  • 16 Ekim İzmir Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu’nda olacak. 
Yazının devamı...