(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Ayşegül Domaniç Yelçe" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Ayşegül Domaniç Yelçe" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Ayşegül Domaniç Yelçe

Ayşegül Domaniç Yelçe

“Engelleri Konuşarak Aşalım Çağrı Merkezi Projesi”
22 Aralık 2016

Dezavantajlı Grupların Toplumsal Entegrasyonu ve İstihdam Edilebilirliği Hibe Programı çerçevesinde, engelli bireylere istihdam olanağı yaratmayı amaçlayan yeni bir proje başlatılıyor.

 

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Engelliler Konfederasyonu işbirliğinde gerçekleştirilecek olan “Engelleri Konuşarak Aşalım Çağrı Merkezi Projesi” kapsamında engelli bireylere çağrı merkezi operatörlüğü eğitimi verilecek. Proje; Amasya, Batman, Bursa, Elazığ, İstanbul, Kayseri ve Mersin illerinde uygulamaya konulacak. Kursiyerler günde beşer saatten toplamda 136 saatlik eğitim alacaklar. Süreç sonunda eğitimde başarı gösteren engellilere sertifika verilecek.

 

Engelliler İçin Uygulamalı Çağrı Merkezi Operatörlüğü Eğitimi aşağıdaki konuları kapsıyor:

 

İkna Kabiliyeti ve Diksiyon

 

- Telefonla iletişim kurma

       

- Etkili konuşma

         

- İletişim sürecini inceleme ve iletişim türlerini kullanma

 

Kurumsal İletişim ve Müşteri İlişkileri Yönetimi

      

- Müşteri isteklerini tespit etme

  

- Kitle iletişim sürecini çözümleme

 

- Grup iletişimi kurma

 

- Temel düzeyde araştırma yapma

 

- Bilgisayar temel donanım ve programlarını kullanma

 

- Bilgisayarda metin dosyası oluşturma

 

- Bilgisayarda doküman hazırlama

 

- İnternet üzerinden bilgiye ulaşma

 

- Belge akışını izleme

 

- Dosyalama ve takibini yapma

 

- İş planı yapma

 

Çatışma ve Stres Yönetimi

 

- Beklenti analizi

 

- Ses tonu ve etkili iletişim

 

- Problem çözme

 

Çağrı Merkezi Operatörlüğü Eğitimi’ne ek olarak her ilde beşer gün süreyle Engelli Hakları, Toplumsal Cinsiyet, Demokrasi, Sivil Toplum ve Örgütlenme konularında bilinç arttırıcı eğitimler verilecek. Üç uzman tarafından gerçekleştirilecek bu eğitimlere, kursiyerlerin yanı sıra, o ildeki diğer engelli bireyler de katılabilecekler.

 

Söz konusu Proje, ileri derecede zihinsel engelliler ve işitme engelliler hariç tüm engel gruplarını içinde barındırıyor. Proje kapsamında, 18–50 yaş arasındaki 140 kişiye eğitim verilecek. Kursiyerler, İŞKUR’a kayıtlı engelliler arasından belirlenecek.

 

Ocak 2017’de başlatılacak Çağrı Merkezi Operatörlüğü Eğitimi’nin dört ayda tamamlanması planlanıyor. Eğitime katılacak olan 140 engellinin 60’ının kadınlardan seçilmesi amaçlanıyor. Hedef: bir yıl içinde 50 kursiyere istihdam sağlanması.

 

Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından finanse edilen “Engelleri Konuşarak Aşalım Çağrı Merkezi Projesi”nin, uygulanacağı illerde engellilik konusunda farkındalık yaratması ve böylece toplumun engellilerle ilgili negatif algısının pozitif yönde değişmesi bekleniyor.

 

Proje sonlandığında beklentilerin gerçekleşmiş olacağına yürekten inanıyorum. Dileğim; toplumumuzda engellilerle birlikte yaşama kültürünü yerleştirebilmek için ihtiyacımız olduğunu düşündüğüm bu gibi projelerin yaygınlaşması… 

  

Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…

Yazının devamı...
“Bir Çift Mutluluk”
18 Aralık 2016

İNSAN Platformu 2015’te üç beyaz yakalı çalışan tarafından tüm siyasi parti, kurum ve örgütlerden bağımsız olarak kurulmuş, kâr amacı gütmeyen bir sivil toplum kuruluşu. Bu Platform; Türkiye’de yardıma muhtaç ve kısa sürede müdahale edilmesi gereken çocuklara ulaşmak, onların hikâyelerini dinlemek ve onları kendilerine destek olacak yardımseverlerle buluşturmak amacı ile çalışıyor.

 

Çalışmalarını İNSAN İletişim Derneği adı altında yürüten bu Platform, yardıma muhtaç çocukları dört ana destek kategorisine ayırmış bulunuyor.

 

- Açlık sınırında yoksulluk çeken çocuklar

  

- Eğitim şansı verilmeyen çocuklar

      

- Hayata kazandırılabilecek durumda olan ancak maddi olanaksızlıklar yüzünden sağlık sorunu devam eden çocuklar

     

- Bakıma muhtaç ve ağır engelli çocuklar

 

İNSAN Platformu’nun yukarıdaki dört başlık altında yürüttüğü faaliyetler dışında, “Bir Çift Mutluluk” adını verdiği dönemlik bir sosyal sorumluluk projesi de var. Tamamen bir iyilik projesi olan “Bir Çift Mutluluk”, Anadolu köylerindeki 6–8 yaşlarındaki ilkokul öğrencilerinin okullarına terlik ya da kara lastik yerine soğuğa dayanıklı ayakkabılar ile gidebilmelerini sağlamak amacıyla oluşturulmuş. Bu proje ile 33 ilde toplam 10 bin çift ayakkabının ihtiyaç sahibi öğrencilere ulaştırılması hedefleniyor. Proje kapsamında hedef kitle olarak, hava koşulları ve uzun okul yolu mesafelerine daha dayanıksız olan birinci, ikinci ve üçüncü sınıf öğrencileri belirlenmiş bulunuyor. Projeye 10 TL. ile bile destek verilebiliyor.  (Destek için link adresi: http://insaninternational.org/birciftmutluluk/)

 

Çocuklara dağıtılan -unisex ve klasik okul ayakkabısı olarak tamamen birinci sınıf deriden üretilmiş olan- ayakkabıların tabanı sağlam lastik ve tamamı su geçirmez. Ön ve arka kısmındaki sert alanlar enjeksiyonla hazırlanmış ve kolay deforme olmamak üzere güçlendirilmiş durumda. Ayakkabılar çocukların rahat giyip çıkartmaları için bantlı olarak hazırlanmış. Bandın olduğu kayış alanı sağlamlığı arttırmak üzere deri ile takviye edilmiş. Ayakkabıların içleri bahar aylarında çocukların ayaklarını terletmemesi için, “tartan” olarak adlandırılan özel bir kumaştan yapılmış. Ocak 2015’ten bu yana 3.500 öğrenciye ayakkabı verilmiş bulunuyor. Ayakkabılarına kavuşan çocukların mutluluğunu görmek isterseniz, <https://www.youtube.com/watch?v=93LuHQe9ZkY> adresli linkten Proje Tanıtım Filmi’ni izleyebilirsiniz.

 

Platform’un bir diğer etkinliği olan “Çocuklar İçin Biriktiriyoruz” Projesi, bağış (fundraising) sistemi ile yürütülüyor. Bu proje; uzun vadede bir çocuk yetiştirecek kadar bütçesi olmayan, ancak bir çocuğun hayatında küçük de olsa olumlu bir fark yaratmak isteyen bireylerin güçlerini birleştirebileceği bir platform olarak geliştirilmiş. Sağlanan uzun soluklu desteklerle ihtiyaç sahibi çocukların hayatlarını kurtaran bu proje, aynı zamanda, kolektif bilinçle küçük desteklerin ne kadar büyük farklar yaratabileceğini de gözler önüne seriyor. Kolektif çalışmanın toplumsal farkındalığı geliştirmesi ve ortaklaşa gerçekleştirilen bir faaliyetin olumlu etkilerinin sosyal iletişimi ve toplumsal sağduyuyu arttırması ise, Proje’nin getirdiği kamusal yararların başında geliyor.

 

İNSAN Platformu’nu diğer yardım derneklerinden farklı kılan bazı özellikler bulunuyor.

 

- %100 şeffaf olan Destek Sistemi’nde, verilen desteğin hangi çocuğa gittiği biliniyor. Bu bağlamda Platform’un tüm finansal verileri internet sitesinde aylık olarak anlaşılabilir bir şekilde gösteriliyor. 

   

- Destek olmak isteyen kişiler Platform’un internet sitesi üzerinden yardım etmek istediği çocuğu kendisi seçebiliyor, çocuk hakkında detaylı bilgi alabiliyor.

 

- Çocuk ile sponsor kişi arasında bir kerelik değil uzun süreli bir ilişki kurulması için çaba gösteriliyor. Sponsor kişi destek verdiği çocuğun ilk başladığı günkü resmini, dönem sonunda karnesini ya da hayatındaki diğer önemli ve özel olayları görüp takip edebiliyor.

   

- Çocukların aileleri ile önceden görüşülüyor ve sadece belli gelir standardının altında kalan, acil müdahale gerektiren vakalara yer veriliyor. Böylelikle yardımların gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşması sağlanıyor.

 

İNSAN Platformu’nu hayata geçiren üç beyaz yakalı çalışanı; Kıvanç Kılıçer, Seda Diren ve Can Gökçeatam’ı bu olağanüstü girişimleri için yürekten kutluyorum. İçinde bulunduğumuz kardeşin kardeşi vurduğu ve bu yüzden yüreğimizin kan ağladığı günlerde, iyilikten başka amacı olmayan böyle bir Platform’un varlığı umutlarımın yeniden yeşermesine neden oldu.

 

Haydi gelin bizler de, küçük de olsa bir katkı vererek, bu iyiliğin bir parçası olalım…   

  

Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…

 

Not: Bu yazının hazırlanmasında, İNSAN Platformu web sitesinin yanı sıra, Uluslararası Sivil Toplum Destekleme ve Geliştirme Derneği web sitesinden yararlanılmıştır.

Yazının devamı...
“Engelsiz Dünya Kongresi”
15 Aralık 2016

Engelsiz Dünya Platformu, engellilerle birlikte yaşama kültürünü yerleştirmek amacıyla alanında uzman üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler ve özel sektör kuruluşlarının bir araya gelerek hayata geçirdiği bir sivil toplum örgütü. Hedeflediği pilot çalışmaları tamamlayan Platform, bundan sonraki projelerin kurucu üyelerden Bağcılar Belediyesi’nin sorumluluğunda devam ettirilmesine karar vermiş ve bu kararını 2 Eylül 2016 tarihinde kamuoyuna duyurmuş bulunuyor.

 

Bağcılar Belediyesi bu karar doğrultusundaki ilk etkinliğini 9–10 Aralık tarihlerinde İstanbul Bağcılar Belediyesi Engelliler Sarayı’nda gerçekleştirdi. Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, İstanbul Üniversitesi ve Necmettin Erbakan Üniversitesi işbirliği ile Bağcılar Belediyesi koordinasyonunda düzenlenen “Engelsiz Dünya Kongresi”nde; ABD, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Belçika, Lübnan, Makedonya, Pakistan, İran ve Türkiye’den katılan akademisyenler, eğitimciler ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinden oluşan önemli konuklar ağırlandı.

 

Engelli bireylerin haklarının ve olanaklarının arttırılmasını hedefleyen Engelsiz Dünya Kongresi Programı; “Engelsiz Dünya Çalıştayı” ve “Engelsiz Dünya Ödülleri” başlıkları altında gerçekleşti.

 

Engelsiz Dünya Çalıştayı’nda; engellilik konusuna yönelik olarak,

 

-   Farkındalık Faaliyetleri ve İlgili Teknolojiler

 

-   Eğitim ve İlgili Teknolojiler

 

-  Erişilebilirlik ve İlgili Teknolojiler

 

-  İstihdam ve İlgili Teknolojiler

 

-   Savaş Mağduru Engelliler

 

üzerinde görüşüldü, tartışıldı. Kongreye katılan konuklar yaptıkları sunumlarla bilgi, birikim ve deneyimlerini paylaştı.

 

Engelsiz Dünya Ödülleri; “Farkındalık”, “Eğitim”, “Erişilebilirlik” ve “İstihdam” kategorilerinde, yurtiçi ve yurtdışından engellilerle birlikte yaşama kültürünün yaygınlaşmasına katkıda bulunan kişi, kurum ve kuruluşlara verildi. Ödüller 10 Aralık Cumartesi akşamı Bağcılar Engelliler Sarayı’nda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun da katılımıyla, sahiplerini buldu. Törende bir konuşma yapan Bakan Müezzinoğlu, Ak Parti’nin kuruluş felsefesindeki üç konu başlığından birisinin engelliler olduğunu söyledi. Ödül Töreni’ne ev sahipliği yapan Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağırıcı da, yaptığı konuşmada engellilerin sosyal hayata kazandırılmalarında çözüm yolları üretmenin toplumsal bir görev olduğunu ifade etti.

 

Engellilerin istihdamına katkısından dolayı ödüle layık görülen Dilek Sabancı, teşekkür konuşmasında her zaman engelsiz bir dünyanın hayalini kurduğunu ifade etti. Toplumda kökleşen ayrımcılık duygusunu biraz olsun hafifletebilmek için mücadele verdiğini anlatan Sabancı, bu mücadeleyi otuz yıl önce babası Sakıp Sabancı’nın sayesinde başlattığını söyledi.

 

Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’e “Engelli Haberleri Farkındalığı” Ödülü verilen Tören’de ben de yazdığım yazılarla engellilerle birlikte yaşama kültürü konusunda oluşturduğum farkındalıktan dolayı” ödüllendirildim.

 

 

Ödülümü Engelsiz Dünya Kongresi Genel Koordinatörü Hasan Feyzi Giray’ın elinden, bana engellilerle birlikte yaşama kültürü konusunda farkındalık oluşturma fırsatı veren gazetem Hürriyet’e teşekkür ederek, aldım.

 

Törende toplam dört kategoride 45 kurum, kuruluş ve isme ödül verildi. Türkiye’nin ilk engelli dalış eğitmeni olan Ufuk Koçak, Pepe Film’inin yapımcısı Ayşe Şule Bilgiç, Aşmak İçin Hareket Kampanya Klibi’ne sesi ve görüntüsüyle destek veren sanatçı Ali Fuat Kıraç, Disleksi ve Öğrenme Güçlüğü Derneği Başkanı Atıf Tokar, Paralimpik Atlet Hamide Kurt, işaret dilini metne çeviren yazılım programını geliştiren Neval Çam ve İçten Bozkurt, Güneşin Rengi filminin yönetmeni Mecid Mecidi, Türkiye-Hollanda Şizofreni Farkındalığı ortak çalışmalarının Hollanda ayağını yürüten Mehmet Ali Taşdemir ve Türkiye ayağını yürüten Aysel Doğan bu 45 kişilik listede yer alanlar arasındaydı. Kendilerine ödül kazandıran farkındalık çalışmalarına sonraki yazılarımda detaylı olarak değinmeye çalışacağım.

 

O gece eve dönerken aşırı derecede yoğun bir trafik vardı. Bu yoğunluğun nedenini araştırırken Dolmabahçe’ de bir patlama meydana geldiğini öğrendik. Biz bu patlamanın herhangi bir kayba yol açmamış olmasını umarken, Beşiktaş istikametinde yol alan ambulans sayısı farklı bir sonuca işaret ediyordu. Nitekim eve vardığımda, içim kan ağlayarak, konunun vahametine vakıf oldum. Engelli farkındalığını özellikle savaş mağduru engelliler konusuna dikkat çekerek yaygınlaştırmayı hedefleyen önemli bir etkinliğe şahit olduğum 10 Aralık 2016 gecesinin ardından kim bilir kaç kişi daha katılacaktı biz engellilerin arasına!..

  

Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…

Yazının devamı...
“Her Şeye Rağmen İnsan Sevgisi”
11 Aralık 2016

“Sabancı Vakfı Filantropi Seminerleri”nin dokuzuncusu, “Her Şeye Rağmen İnsan Sevgisi” başlığı ile, 8 Aralık 2016’da Sabancı Center’da gerçekleştirildi.

 

Filantropi kelimesi Yunanca’daki, insan sevgisi anlamına gelen “Filantropia” sözünden geliyor. Filantropizm Wikipedia’da “başkalarının tıbbi, ekonomik ve sosyal standartlarını yükseltmek ve mutluluklarını arttırmak için organize faaliyetler düzenlemek” olarak tanımlanıyor. Modern tanımlamalar ise “bir bireyin veya grubun ortak paydayı ileriye götürmek ve yaşam koşullarını iyileştirmek için yaptıkları gönüllü bağışlar” kavramını da kapsıyor.

 

Bugün Türkiye’nin bir aile tarafından kurulan en büyük vakıflarından birisi durumunda olan Sabancı Vakfı, Sabancı Grubu’nun hayır işlerinin düzenli bir şekilde yürütülebilmesi amacıyla, 1974 yılında kurulmuş bulunuyor. “Toplumsal potansiyelin gelişimini sağlamak ve toplumsal duyarlılık bilincini gelecek nesillere aktarmak için özgün, yenilikçi ve kalıcı değerler oluşturarak insanların hayatında fark yaratmak” Sabancı Vakfı’nın var olma nedenini oluşturuyor. Vakıf, “kadınlar, gençler ve engellilere eşit fırsatların yaratılmasına ve topluma aktif katılımlarını destekleyen ortamların geliştirilmesine katkıda bulunmak” için hibe programları, ortaklıklar ve seminerler gibi destek amaçlı faaliyetler gerçekleştiriyor. Bu faaliyetler arasında yer alan Sabancı Vakfı Filantropi Seminerleri sivil toplum, vakıf, özel sektör ve kamu kuruluşu temsilcilerini uluslarası uzmanlarla bir araya getirerek vakıflar ve sivil toplumlar alanındaki yeni yaklaşımlar konusunda bilgi paylaşımına olanak sağlıyor.

 

“Her Şeye Rağmen İnsan Sevgisi” başlıklı Sabancı Vakfı 9. Filantropi Semineri’nin moderatörü Şirin Payzın, konuşmacıları ise yaşadıkları tüm zorluklara karşın insan sevgisini ön planda tutan insan iki genç kadın: gazeteci-yazar Amanda Lindhout ile model, insan hakları aktivisti ve yazar Waris Dirie idi.

 

Seminerin açılış konuşması Sabancı Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı tarafından yapıldı. Konuşmasına Filantropi Seminerleri’ni her yıl 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü ile aynı haftada düzenlediklerinin altını çizerek başlayan Sabancı; insan haklarının sivil toplum çalışmalarının özü olduğunu, insan haklarının tüm insanların hak ve saygınlık açısından eşit ve özgür olarak doğduğu anlayışına dayandığını, ancak bütün bireyler haklarını eşit ve özgürce kullanabildiğinde gelişmiş bir toplumdan söz edilebileceğini söyledi.

 

Seminerin konuşmacılarından Amanda Lindhout, 1981 yılında Kanada’da dar gelirli bir ailenin kızı olarak dünyaya gelmiş. Büyüme sürecini National Geographic dergilerini okuyarak geçiren Lindhout, 24 yaşında gazeteci olmaya karar vermiş. Mesleğini savaş muhabiri olarak sürdürmeyi seçen genç kadının gazetecilik kariyeri 2007 yılında Afganistan’da başlamış. Dünyanın tehlikeli bölgelerini gezen genç gazeteci Ağustos 2008 yılında gittiği Somali’de, kendisine eşlik eden Avustralya’lı foto muhabiri Nigel Brennan ile birlikte kaçırılarak 460 gün boyunca rehin tutulmuş. Penceresiz, karanlık bir odada zincirlenmiş olarak tutulduğu bu süre zarfında aç ve susuz bırakılmış, çok ağır işkencelere ve cinsel tacize maruz kalmış. Lindhout’u tehlikeye sürükleyen tartışılmaz iyimserliği ve şaşmaz kararlılığı, aynı zamanda, geçirdiği  bu zorlu süreçte onun hayata tutunmasını sağlamış. Rehin tutulduğu günlerde asla kendisinden alınamayacağını düşündüğü şeyleri -örneğin ışığı, gökyüzünü ve hatta ismini- bile, kaybetmeye başladığını ifade eden Lindhout, insanın böyle zamanlarda kendine dönüp cesareti kendi içinde bulmaya çalıştığını söylüyor.

 


 

Tutsak tutulduğu dönemde ‘ancak çok acı çeken insanların başkalarına büyük acılar çektirebileceği’ anlayışına varan Amanda Lindhout, barışı kendi içimizde bulmadan daha barışçıl bir toplumda ve daha barışçıl bir dünyada yaşama olanağının olmadığını düşünüyor. Bu nedenle de, öfke ve nefretten uzaklaşarak Somali’deki koşulları değiştirmek için çalışmaya karar verdiğini ve Küresel Zenginleştirme Vakfı’nı (Global Enrichment Foundation) kurduğunu söylüyor. Küresel Zenginleştirme Vakfı; Somali’deki büyüme çağındaki çocukların çevresini değiştirerek süregelen şiddete dur demek, kadın ve çocukların eğitimine katkıda bulunmak amacıyla bağış topluyor.

 

Lindhout’un Somali’deki tutsaklık günlerini konu aldığı, 2013 yılında yayınlanan “A House in the Sky” adlı kitabı New York Times’ın en çok okunan kitaplar listesine girmiş ve pek çok ödüle layık görülmüş bulunuyor. Söz konusu kitap Türkiye’de de, 2016 yılında, Serpil Demirci çevirisi ile Form Bilişim Yayınları tarafından “Gökteki Ev” adı ile yayınlanmış durumda.

 

Seminerin diğer konuşmacısı olan Waris Diri, 1965 yılında Somali’li göçmen bir ailenin kızı olarak dünyaya gelmiş. Henüz beş yaşındayken kadın sünnetine uğrayan Dirie, on üç yaşına geldiğinde yaşlı bir adamla evlendirilmek istenince evden kaçmış.  Hayatını kazanabilmek için birkaç akrabası ile Londra’ya giden genç kız bir yandan çalışmış, bir yandan da İngilizce kurslarına devam etmiş. 1987 yılında, tesadüfen, Pirelli takvimini hazırlayan fotoğrafçı Terence Donovan tarafından keşfedilmiş ve o günden sonra birçok ünlü markanın yüzü olmuş. Waris Diri, 1997 yılında kadın sünnetinin engellenmesi konusunda “Çöl Çiçeği Vakfı”nı (Desert Flower Foundation) kurmuş. 1997–2003 yılları arasında aynı konuda Birleşmiş Milletler İyi Niyet Elçisi olarak görev yapan Dirie, 2010 yılında Afrika Birliği’nin Barış Elçisi olmuş. Dirie’nin 1998’de “Çöl Çiçeği” adı ile yazdığı otobiyografisi 2009 yılında filme de çekilmiş.

 

 

Waris Dirie, kadına yönelik her türlü şiddetin temelinde umursamazlık ve eğitim eksikliği olduğunu söylüyor. “Kadın ve erkek eşitliği çok önemli, çünkü aslında hiçbir farkımız yok birbirimizden. Bu nedenle değişmek, eşitliği sağlamak zorundayız.” diyen Dirie; hayata geliş amacının ‘200 milyon kadının hayatını etkileyen kadın sünnetiyle, erken yaşta zorla evliliklerle ve kadına karşı şiddetin her türlüsüyle savaşmak’ olduğunu söylüyor. Eşitliğin temelinde saygının yer aldığını belirten insan hakları aktivisti, “Hayatın amacını unutuyoruz. Birlikte olmaya ve birbirimizi anlamaya ihtiyacımız var. Dünyayı ancak öyle değiştirebiliriz.” diyerek sesleniyor bizlere.

 

Sabancı Vakfı’nın 9. Filantropi Semineri’nden hem çok mutlu, hem de geleceğe umutla bakarak ayrıldım. Sevginin çok şey değiştirebileceği yönündeki inancımı başka ağızlardan da duymak çok iyi geldi bana. Zira çağımızdaki sorunların çoğunun sevgisizlikten kaynaklandığına ve bu sorunların ancak sevgi ile aşılabileceğine inananlardanım ben.

 

Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz Cumartesi akşamı İstanbul’da Beşiktaş Vodafone Arena Stadı’nın hemen yanındaki 'Beleştepe' olarak bilinen yerde teröristler bomba yüklü bir aracı patlattı, aynı dakikalarda bir canlı bomba da kendisini havaya uçurdu. Dün akşam, ben bu yazıyı kaleme aldığım sıralarda, şehit sayısı 38’e, yaralı sayısı ise 155’e yükselmişti. Bu alçak saldırıları gerçekleştirenler, inanıyorum ki, “insan sevgisi”ni hiç bilmemiş olan câni ruhlu kişiler. Keşke teröristlere “insan sevgisi” aşılamanın bir yolu olsa…

 

Umarım ülkemizin yaşadığı son bombalı saldırılar olarak geçer tarihe Cumartesi akşamı meydana gelen korkunç patlamalar.

  

Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…

Yazının devamı...
“Erişiyorsam Varım”
8 Aralık 2016

İstanbul Üniversitesi, 5–16 Aralık 2016 tarihleri arasında, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü dolayısıyla düzenlenen anlamlı bir sergiye ev sahipliği yapıyor.

 

İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası Sergi Alanı’nda ziyarete açılan “Erişiyorsam Varım” Sergisi, İstanbul Üniversitesi Engelliler Uygulama ve Araştırma Merkezi ile İsveç İstanbul Baş Konsolosluğu işbirliği sonucunda gerçekleşmiş bulunuyor. Serginin açılışı

5 Aralık’ta, sergi mekânındaki törenle yapıldı.

 

 

“Erişiyorsam Varım” Sergisi Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’ne dikkat çekmek amacıyla tasarlanmış. Sergide İsveç’ten 14, Türkiye’den de 8 portre yer alıyor. Sergiyi gezenler engelli bireylerin günlük yaşamlarını aktaran hikâyelere tanık oluyorlar.

Ben de bugün bu köşede bu hikâyelerden birini, sergiye hayat verenlerden birinin, Taha Barış Tellioğlu’nun hikâyesini paylaşmak istiyorum sizlerle.

 

“Taha 16 yaşında. 3 yaşından beri yüzüyor, haftanın üç günü de fizik tedaviye gidiyor. Çünkü kas hastalığı nedeniyle sürekli hareket etmesi gerekiyor. Ancak yüzme onun için bir tedaviden çok keyif. Yarışlarda kazandığı tam 10 madalyası var.

 

Apartmanda asansör olmadığı için annesi her seferinde Taha’yı sırtında taşıyarak indirip çıkarıyor. Taha, istemediği bir liseye kaydoldu; çünkü mahallesinde asansörü ve rampası olan tek okul oydu. Okul yönetiminden beklediği desteği göremedi ve okulu bırakmak zorunda kaldı. Mecburen evden açıköğretime devam ediyor. En büyük hayali üniversiteyi bitirmek.

 

Taha sokağa çıkmayı çok seviyor. ‘Otobüsler uygun olsa İstanbul’un her yerine gitmek isterim’ diyor. Engelli derneklerindeki sosyal etkinlikler hayatının vazgeçilmezi. Koyu Galatasaraylı ve bir futbol tutkunu. Futbol oynayamıyor ama baccia oynamayı seviyor. Türkiye ikincisi oldu ve Avrupa turnuvasına çıkacak. Yeni ülkeler göreceği için çok heyecanlı.

 

Taha Facebook’u aktif kullanıyor. ‘Bütün engellilerin sorunları aynı. Bunları belki biri görür diye Facebook’tan paylaşıyorum’ diyor.”

 

Portresi ile bu sergiye hayat veren bir diğer kişi ise, Türkiye’nin ilk engelli kadın milletvekili olan Şafak Pavey. Zürih’te sanat ve film eğitimi aldığı sırada geçirdiği tren kazası sonucu sol kolu ve sol bacağına protez takılan Pavey, sanatçı olmayı hayal ederken politikacı olan tek kişi olduğunu söylüyor. Türkiye’nin de imzalamış olduğu BM Engelli İnsan Hakları Sözleşmesi’nin önünde mali ve kültürel bariyerler olduğunu düşünen genç politikacı, “Engellinin ‘günahkâr olarak algılanması’ndan, ‘kamusal göz estetiğini bozma’ya uzanan geniş bir bariyer bu.” diyor. Şafak Pavey engeline karşın başardıkları ile mükemmel bir rol model oluyor biz engelliler için.

 

 

İsveç İstanbul Başkonsolosu Therese Hyden, İsveç ve Türkiye hikâyelerini birleştiren “Erişiyorsam Varım” Sergisi’nin açılış töreninde yaptığı konuşmada İstanbul Üniversitesi ile böyle bir serginin açılışında ortaklaşa çalışmış olmaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi. Bu serginin İsveç Enstitüsü’nün Türkiye’de ayrımcılık, insan hakları ve hepimizin birbirine bakışı hakkında düzenlediği ilk sergi olmadığını, İsveç Enstitüsü’nün daha fazla sergi ve çalışmayla her zaman katkıda bulunmaya devam edeceğini söyledi. Başkonsolos Hyden, ayrıca “Erişiyorsam Varım” Sergisi’nin insan haklarının insanlara teslim edilmesi, yasama ve yürütmelerin geliştirilmesi konularında da büyük önem taşıdığını sözlerine ilâve etti. 

 

Sergide yer alan portrelere ait tüm fotoğraflar ve hikâyeler görme engelli ziyaretçiler için sesli olarak betimlenmiş bulunuyor. Dileyen ziyaretçiler, sergi alanında dağıtılan kulaklıklar aracılığıyla, sergiyi gezerken sesli betimlemeyi de dinleyebiliyorlar.

 

İstanbul Üniversitesi’nin Rektörlük Binası’nı ilk kez bu sergi vesilesiyle gördüm. Ve hakkında söyleyebileceğim tek şey, bu görkemli binaya hayran kalmamanın mümkün olamayacağı. İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak, serginin açılışında yaptığı konuşmada binayı bir müze bilincinde kullandıklarını ve müze bilinci içerisinde bu gibi anlamlı sergilere her zaman yer verdiklerini ifade etti. Bunları duymak çok güzeldi. Şimdi kendilerinden binanın tarihi atmosferi ile bütünleşecek yeni sergiler bekliyoruz… 

 

Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…

 

 

Not: Yaklaşan iki önemli etkinlik

10 Aralık Cumartesi günü 10.00–17.00 saatleri arasında Uğur Mumcu Kültür ve Sanat Merkezi’nde Ege Otizmliler Derneği sponsorluğunda “Çocuklarda Cinsel Eğitim, Güven Çemberi ve Tacizden Koruma” konulu bir eğitim paneli gerçekleştirilecek. Tüm anne, baba ve eğitimcilerin davetli olduğu bu panel ücretsiz.

17 Aralık Cumartesi günü 09.00–16.30 saatleri arasında Tokat Rehberlik ve Araştırma Merkezi Konferans Salonu’nda Özel Eğitimciler Derneği (Özder) tarafından “Özel Gereksinimli ve Normal Gelişen Çocuklara Cinsel Eğitim ve Tacizden Korunma Becerileri Kazandırma” konulu bir seminer düzenlenecek. Yüz kişilik kontenjan ile sınırlı olan bu seminere katılım bağış bedeli Özder üyeleri ve üniversite öğrencileri için 20 TL., diğer katılımcılar için 40 TL.

Her iki etkinlik Anadolu Üniversitesi Özel Eğitim Bölümü Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Ayten Düzkantar’ın katılımı ile gerçekleşecek.

 

 

 

Yazının devamı...
“1. Engellilik Araştırmaları Kongresi”
4 Aralık 2016

İstanbul Üniversitesi Engelliler Uygulama ve Araştırma Merkezi; engellilik alanında disiplinler arası ve sektörler arası ulusal ve uluslararası bilimsel araştırma ve projeler yürütüyor, proje ortağı oluyor. Engellilik olgusunun “hak temelli” olarak ele alınması, bu konuda toplumsal duyarlılığın arttırılması, “engelli” veya “engelsiz” kavramlarının ötesinde “herkes için” bir toplum ve çevrenin geliştirilmesi için çaba gösteriyor. Hacettepe Üniversitesi Engelliler Araştırma ve Uygulama Merkezi ise Türkiye’de yaşayan tüm engelli bireylerin bilgi ve becerilerini en etkin şekilde kullanarak eğitime, öğretime, sosyal yaşama ve kültürel alanlara eşit bir şekilde katılımına destek olacak bilimsel araştırmaları ve etkinlikleri gerçekleştirmek; aynı zamanda, konu ile ilgili olarak geliştirilecek planlamalara, stratejilere ve politikalara katkı sağlamak amacı ile çalışıyor.

 

Bu iki saygın üniversitenin ortak olarak düzenlediği “1. Engellilik Araştırmaları Kongresi” 24–25 Kasım 2016 tarihlerinde İstanbul Üniversitesi Kongre Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. 23 Mayıs 2016 tarihinde yayımlanan “Bir bilim dalı olarak Engellilik Araştırmaları” başlıklı yazımda yapılacağını duyurmuş olduğum bu Kongre, engellilik alanında çalışan akademisyenleri ve Sivil Toplum Kuruluşları’nı bir araya getirdi.

 

1. Engellilik Araştırmaları Kongresi’nde buluşan engellilik alanında çalışan akademisyenler ülkemizin konu ile ilgili sorunları ve bu sorunların çözümleri üzerinde tartıştılar. Kongre’ye, akademisyenler dışında, çok sayıda kamu yöneticisi, yerel yönetim temsilcisi ve sivil toplum temsilcisi de katkı sundu.

 

Söz konusu Kongre’nin ana teması; öncül araştırmalar, iyi uygulamalar, disiplinler ve sektörler arası işbirliği idi. Konferans ve panellerde; sosyal politikalar, araştırma yöntemleri, sosyal güvenlik ve sağlık hakkı, teknoloji kullanımı, erişilebilirlik, özel eğitim, görme ve işitme engellilerde rehabilitasyon, yaşlılık ve evde bakım, turizm, medya ve iletişim konuları ele alındı. Sunulan bildirilerin tümünde “engelliliğe hak temelli yaklaşım” vurgusu hâkimdi. Ayrıca, Kongre’nin birinci gününün sonunda, engellilik alanında hak temelli çalışan engelli kişilerle bir network oluşturmak amacıyla “Engellilik Araştırmaları İletişim Ağı” toplantısı yapıldı.

 

1. Engellilik Araştırmaları Kongresi’nde bildiri sunumları ve atölye çalışmaları, iki gün boyunca, beş ayrı salonda gerçekleştirildi. Ne yazık ki eş zamanlı olarak yürütülen bu etkinliklerin tümüne birden katılabilmek mümkün olmadı. Sunulan sözel ve poster bildiriler birbirinden önemli ve değerliydi. Bu bildirilerin çoğunu ilerideki yazılarımda sizler için özetlemeye çalışacağım.

 

Kongre kapsamındaki “Medya ve Engellilik” konulu panelde bana da kısa bir sunum için zaman ayrılmıştı. Kongre’nin ikinci günü Ana Salonda gerçekleşen oturumda yaptığım konuşmada; medyanın toplumdaki söylemleri yeniden üretebilme gücünde bir organ olduğunu, yeniden üretilen söylemlerin toplumu değiştirip yeniden şekillendirebileceğini ifade ettim. Ve medya içerikleri ile onları teslim biçimlerinin büyük önem taşıdığının altını çizdim.

 

 

1. Engellilik Araştırmaları Kongresi’nin açılışında konuşan –kongre başkanlarından- İstanbul Üniversitesi Engelliler Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Resa Aydın, önümüzdeki yıl İstanbul Üniversitesi bünyesinde “Engellilik Araştırmaları” Yüksek Lisans Programı açılacağının müjdesini verdi. Yüksek lisanstan sonra doktora yapma imkânı da olabileceğini kaydeden Prof. Dr. Resa Aydın aynı isimde bir ana bilim dalının açılımı için de izin beklediklerini ifade etti. Kongre’nin diğer Başkanı Hacettepe Üniversitesi Engelliler Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Tülin Düger ise, bu Kongre’nin engellilik alanında politika yapıcılar, uygulayıcılar, araştırmacılar, hak savunucuları ve gönüllüleri bir araya getirmeyi hedeflediğini belirterek engellilik konusunda gelecekte yapılacak çalışmalar için umutlu olduğunu söyledi.

 

1. Engellilik Araştırmaları Kongresi engellilik konusunun bilimsel olarak ilk kez ele alınmış olması açısından büyük önem taşıyor. Doğrusunu isterseniz, bu Kongre engellilik konusunda gelecekte yapılacak çalışmalar için beni de umutlandırdı. Kongre sona ererken herkes bir sonraki yıl yapılacak 2. Kongre ile ilgili olarak konuşmaya başlamıştı bile.

 

İstanbul Üniversitesi’nde 350’nin üzerinde engelli öğrenci eğitim görüyor, 200’ün üzerinde engelli çalışıyor. Bu öğrencilerden ve çalışanlardan bir bölümü Kongre hazırlıklarında da görev almış ve canla başla çalışmış. Engelsiz İstanbul Üniversitesi’nin vizyonu; evrensel tasarım ilkesinden hareketle, herkesin eşit olanaklara sahip olarak öğrenim gördüğü, çalıştığı ve hizmet aldığı bir üniversite olarak engellilik alanında yurtiçi ve yurtdışındaki farklı disiplin ve sektörlerdeki kuruluşlarla bilimsel işbirlikleri oluşturmak, akademik çalışmalar yapmak ve bu alanda ülke çapında bir hareketin öncüsü olmak.

 

1. Engellilik Araştırmaları Kongresi, 25 Kasım akşamı Kongre hazırlıkları için emek veren üniversite görevlilerinin ve öğrencilerinin ödüllendirildikleri anlamlı bir törenle son buldu. 

 

 

İstanbul Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi’nin ortak olarak gerçekleştirdikleri bu çalışmanın diğer üniversitelerimize de örnek olmasını diliyor, her iki üniversitemize de şahsım ve tüm engelliler adına teşekkür ediyorum. 

 

Önümüzdeki yıl düzenlenecek olan 2. Engellilik Araştırmaları Kongresi’ni heyecanla bekliyorum…

 

Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…

Yazının devamı...
Yarın Dünya Engelliler Günü…
1 Aralık 2016

3 Aralık, 1992 yılında Birleşmiş Milletler ‘in kararı ile “Uluslararası Engelliler Günü” olarak kabul edildi. Bu karar; Mart 1993’te BM İnsan Hakları Komisyonu’nun 1993-29 sayılı bildirisi ile tüm dünyaya duyuruldu. Ve üye ülkelerden, 3 Aralık gününün “engellilerin topluma kazandırılması ve insan haklarının tam ve eşit ölçüde sağlanması” amacıyla “Dünya Engelliler Günü” olarak tanınması istendi. İşte o günden beri 3 Aralık “Dünya Engelliler Günü” olarak biliniyor. Ancak şunu ifade etmek isterim ki, kesinlikle kutlanacak bir gün değil bu. Amacı; engellilik konusunda farkındalık yaratmak, var olan farkındalığı arttırmak.

 

BM Genel Sekreteri Kofi Annan 2005 yılında 3 Aralık Dünya Engelliler Günü nedeniyle yaptığı konuşmada, “Engelliler dünyanın en büyük azınlık grubu. Orantısız derecede yoksullar, işsiz kalma olasılıkları daha yüksek, ölüm oranlarıysa toplumun geneline oranla çok daha yüksek.” demiş bulunuyor. Aynı gün, BM Engelli Hakları Özel Komitesi’nin Başkanı Luis Gallegos’da; mevcut insan hakları sözleşmelerinin kâğıt üzerinde engellilerin haklarını koruduğunu, ancak uygulamada engellilerin bu haklarından yararlanamadıklarını ifade etmiş ve ayrı bir engelli hakları sözleşmesinin şart olduğunu söylemiştir.

 

O günlerde müzakereleri henüz başlamış bulunan BM Engelli Hakları Sözleşmesi taslağı Mart 2007’de imzaya açıldı. TBMM ‘de 3 Aralık 2008’de onaylanan “Engellilerin İnsan Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi” 29 Ekim 2009 tarihi itibariyle ülkemizde, iç yasa hükmünde, yürürlüğe girdi.

 

Engelli bireylerin sorunlarının öncelikle insan hakları bağlamında ele alınması BM Engelli Hakları Sözleşmesi’nin taraf devletlere yüklemiş olduğu bir sorumluluk. Ancak bugün, engelli bireyler toplumda ayrımcılıktan sosyal dışlanmaya kadar insan hakları ihlâlleri ile karşı karşıya kalmaktalar. Ayrıca, yoksulluk, işsizlik, sağlık hizmetlerine erişememe, sosyal güvenlik şemsiyesinin dışında kalma ve eğitimden yoksunluk gibi birçok sorunla da baş etmek zorundalar.

 

Türkiye’de engellilik ve engellilere yönelik olarak yapılan çok olumlu çalışmalar da var. Ancak bugün, 3 Aralık 2016 Dünya Engelliler Günü nedeniyle, artılarımızdan değil eksilerimizden söz etmeyi yeğliyorum.

 

Sağlık Hizmetleri Sendikası Genel Sekreteri ve Engelliler Komisyonu Başkanı Ayşe Sarı 3 Aralık 2016 Dünya Engelliler Günü mesajında aşağıdaki saptamalarda bulunuyor:

 

“Bugün toplumumuza baktığımızda engelli bireyler üzerinde kanıksanmış olumsuz düşüncelerin yaygın olduğu görülecektir. Engelli bireylerin sadece tüketici oldukları inancı, onların üretimde yer almalarının imkânsız ve gereksiz görülmesi, ‘çalışsalar da işe yaramazlar’ düşüncesi engelli bireylerin istihdam hakkının önündeki en büyük engellerdir. Engelli bireyler için: ‘okuyamaz’, ‘okusa da ne olacak?’, ‘aileye yük olacak’, ‘evde otursun, biz ona bakarız’ düşünceleri onların eğitimden uzak kalmalarına neden olmaktadır. Okulların erişilebilir olmaması, okullarda engelli öğrenci istenmemesi, görme ve işitme engelliler için özel materyallerin sağlanmaması da sorun alanlarındandır. Eğitimde fırsat eşitliği sağlanamadığından üniversite eğitimi alabilen, bir meslek sahibi olabilen engelli birey sayısı oldukça azdır. Bu olumsuzlukların esas çıkış noktası bilerek ya da bilmeyerek engelliliğe dayalı ayrımcılık yapmaktır.”

 

Engelli bireylerin ayrımcılıkla mücadele edebilmeleri için, BM Engelli Hakları Sözleşmesi ve 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun ile kendilerine verilmiş olan haklardan haberdar olmaları gerekiyor. Oysaki tüm hak ve özgürlüklerden eşit şekilde yararlanacağını bilmeyen, bunların önemini kavrayamayan pek çok engelli ve engelli ailesi var ülkemizde.

 

3 Aralık 2016 Dünya Engelliler Günü’nde; engelli bireyler ve ailelerinin sahip oldukları haklar konusunda bilinçlendirilmeleri ve toplumun engelli bireylerle ilgili önyargılarından kurtulması yönünde çalışılması  gereğininin altını çizmek istiyorum. Engellilikle ilgili olarak çalışan tüm Sivil Toplum Kuruluşları’nın bu konulara öncelik vermelerini diliyorum.

 

3 Aralık 2016 Dünya Engelliler Günü’nde, ülkemizde, gerçekleştirilecek olan etkinliklerden bazıları şöyle:

 

-  Engelsiz Yaşam Fuarı’nda 1- 4 Aralık tarihleri arasında Engelsiz Kariyer Günü gerçekleştiriliyor. Firmalar, saat10.00-17.00 arasında, engelli adaylarla görüşecekler. Engelli eleman arayan firmalar ve engelli olarak iş arayanlar bu etkinliğe davetli.

 

-  2 Aralık’ta (bugün) Anadolu Üniversitesi Engelliler Araştırma Enstitüsü’nde, 13.00 -17.00 saatleri arasında “Tek başıma yavaş, bir arada çok daha hızlı gelişirim” adlı bir program gerçekleştirilecek.  

 

-  3 Aralık’ta Türkiye Sakatlar Derneği öncülüğünde, ülkemizde engellilik alanında çalışan tüm STK’ların imzasıyla, her ilde ortak bir basın açıklaması yapılacak. İstanbul’daki açıklama için 12.30’da Tünel’de buluşacak olan STK’lar ve engelli bireyler Galatasaray’a kadar yürüyecekler. Basın açıklaması saat 15.00’de Galatasaray Lisesi önünde gerçekleştirilecek. Söz konusu STK’lar Twitter’da, #EngelleriKaldırmakİçin etiketiyle, seslerini duyurma konusunda yardım istiyorlar. Ayrıca Change.org ’da bu konuda bir kampanya başlatılmış bulunuyor.

 

- Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nca hazırlanan ve Türkiye için bir ilk olan Otizm Spektrum Bozuklukları (OSB) Ulusal Eylem Planı (2016-2019), 3 Aralık’ta İstanbul’da düzenlenecek tanıtım toplantısında açıklanacak.

 

- Edirne Engelli Gönüllüleri Derneği 3 Aralık günü -Saraçlar Caddesi’nde Postane önünde- toplumun engelliye bakış açısını değiştirebilmek için engellilerin cesaretini, azmini, umutlarını ve başarılarını sergileyen bir fotoğraf sergisi açacak. “Bir de Bu Gözle Bakın” adlı bu sergi saat 10.00’dan itibaren gezilebilecek.

 

- 5 Aralık’ta, saat 10.00-12.30 arasında İstanbul Üniversitesi Engelliler Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından farklı bir farkındalık etkinliği gerçekleştirilecek. “Farklılıklara Yaklaşım” adlı bu etkinlikte Üniversite’de görevli engelli elemanlar amirlerine engellilerin sorunları ile ilgili sunumlar yapacaklar.

 

Umarım, yukarıda yalnızca birkaç örneğine yer verebildiğim 3 Aralık 2016 Dünya Engelliler Günü etkinlikleri başta ülkemiz olmak üzere tüm dünyada konu ile ilgili farkındalığın önemli düzeyde artmasını sağlayabilir.  

 

Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…

 

Yazının devamı...
"Bir Sen Daha Var"
27 Kasım 2016

2012 Yılının son aylarında, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile UNİCEF Türkiye işbirliğinde, engelli çocuklar, aileleri ve toplum arasındaki sosyal mesafenin azaltılması yolunda bir çalışma başlatıldı.

 

Bu çalışma kapsamında, öncelikle, toplumumuzun engelli çocuklara yönelik tutum ve algıları bağımsız araştırma şirketi A&G’ye yaptırılan bir araştırma ile belirlendi. Bu araştırmada; toplumun engelli çocukları nasıl tanımladığı, hangi durumları engellilik olarak kabul ettiği, engelli çocuklar ile ilgili bilgi düzeyi, bazı sosyal olaylarda engelli çocuklara yaklaşım, eğitimde engelli çocukların karşılaştığı sorunlar ve engelli çocukların sosyal hayata katılmalarının önündeki temel engellerin neler olduğu üzerinde duruldu. Araştırmanın sonuçları Mayıs 2013’te Ankara’da gerçekleştirilen, benim de katılmış olduğum, Çalıştay’da değerlendirildi. Bakanlık ve UNİCEF Temsilcileri, ilgili Sivil Toplum Kuruluşları ve öğretim görevlilerinin katıldığı bu Çalıştay’da çeşitli proje önerileri geliştirildi. “Bir Sen Daha Var” isimli proje, yapılan tüm bu çalışmaların sonucunda ortaya çıktı.

 

“Bir Sen Daha Var” Projesi; engelli olan-olmayanın bir arada olması ve birbirini anlaması gerektiğini, çünkü herkesin aynı haklara ve aynı ihtiyaçlara sahip olduğunu savunuyor. Pek çoğumuzun aynı isimleri paylaşıyor olmamızdan yola çıkan bu proje ile engeli olan çocuklar, onların aileleri ve toplum arasında var olan mesafenin kapanması hedefleniyor. Aynı zamanda, engelli-engelsiz birlikteliğinin toplumumuzu nasıl güçlendireceğine dikkat çekilmek isteniyor.

 

BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, engeli olan çocukların “saygınlıklarını güvence altına alan, özgüvenlerini geliştiren ve toplumsal yaşama etkin biçimde katılmalarını kolaylaştıran koşullarda eksiksiz bir yaşam”a sahip olmalarını öngörüyor.

 

Engelliliğe yaklaşımda sosyal model; topluma ve kurumlarına katılımın önündeki engellerin engeli olan kişinin kendisinden ziyade çevreden kaynaklandığını, bu engellerin azaltılabileceğini, ortadan kaldırılabileceğini ve böyle yapılması gerektiğini savunuyor. 

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile UNICEF de işte bu yaklaşımı dikkate alarak imza atmış bulunuyorlar “Bir Sen Daha Var” isimli projeye. Bu projenin başarıya ulaşması ile engelli çocuklarımızın BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ile verilen haklarına kavuşmaları yönünde önemli bir adım atılmış olacak.

 

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve UNİCEF Türkiye “Bir Sen Daha Var” projesinin yaygınlaştırılması için, 2013 yılı sonlarında bir kampanya başlattı. Bu kampanya ile ilgili çalışmalar, kısa bir süre sekteye uğramış olsa da, halâ devam ediyor. Yılsonuna kadar kampanyaya katılımın bir milyona ulaşması hedefleniyor.

 

Kampanyaya katılım çağrısında;

 

“Siz olmadan mesafeleri azaltamayız, engeli olan çocukların önündeki fiziksel, kültürel, ekonomik, iletişimsel, hareketini kısıtlayan çevresel ve davranışsal engelleri kaldıramayız”

 

deniliyor ve engeli olan çocuklar, aileleri ve toplum arasındaki sosyal mesafenin azaltılmasının savunulacağına dair söz isteniyor.

 

Her çocuk farklıdır, ancak hepsi eşit haklara sahiptir. Eğer her çocuğun haklarından yararlanabileceği bir ortam yaratmaya katkıda bulunmak istiyorsanız, www.birsendahavar.gov.tr adresini ziyaret ederek açılan sayfanın üst kısmında yer alan ‘Kampanyayı Destekleyin’ şıkkını tıklayıp ilk sözünüzü vermeniz yeterli. 

 

Şahsen ben, her çocuğun haklarından yararlanabileceği bir ortam yaratılması için katkı vermeyecek tek bir kişi bile bulunduğunu düşünmüyorum. Bu yüzden bu kampanyaya katılım bir milyonun çok üzerinde olmalı diyorum… 

 

Lütfen beni haksız çıkarmayın!

   

Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…

 

Not: UNİCEF Türkiye’nin söz konusu kampanya kapsamında hazırlamış olduğu “Çocuklar için Gökyüzü Sıcak Hava Balonu Projesi- Bir Sen Daha Var” başlıklı kısa videoyu https://youtu.be/4Xl6zhTEMic adresli linkten izleyebilirsiniz.  

Yazının devamı...