(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Saffet Emre Tonguç" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Saffet Emre Tonguç" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Saffet Emre Tonguç

Saffet Emre Tonguç

Yeni yıla yurtdışında girmek için 10 şehir 10 neden
17 Aralık 2016

 Herkese kalbindekinin gerçek olduğu bir yıl ve tabii ki keyifli seyahatler diliyorum. İşte benden 10 öneri...

 

EN GÖRKEMLİ NEW YORK

 

Frank Sinatra’nın ‘uyumayan şehir’ dediği New York’ta yılbaşı kutlamak için sayısız seçenek var. Binlerce dolar ödeyerek parçası olacağınız etkinliklerden sıfır maliyetli sokak kutlamalarına kadar alternatif çok.  Öncelikle Rockefeller Meydanı’na gidin derim; dünyanın en görkemli Noel ağaçlarından biri burada. Üstelik  bu ağacın meydana dikilmesi 83 yıldır süren bir gelenek. Süslemesinde  30 binden fazla ampul, bir o kadar da kristal kullanılıyor. Yılbaşı akşamı New Yorklular Times Meydanı’na koşuyor. Hep birlikte 10’dan geriye doğru saymak ve yeni yıla burada girmek şehrin bir diğer geleneği. Ben de bir kez parçası oldum; -17 derecelik soğuğu ve buna rağmen iğne atsan yere düşmez kalabalığı unutamam.

 

EN EĞLENCELİ BUENOS AIRES

 

Türkçesi ‘Güzel havaların şehri’ olan Buenos Aires, aralıkta yazı yaşayan güney yarımkürenin sunduğu güzel havanın etkisiyle yeniyılı sokak partileriyle kutluyor. Özellikle tango sevenler için düzenlenen şovları takip edebilirsiniz. Bu satırları yazarken Puerto Madero’da dans ederek yeni yılı karşıladığım seyahat geçiyor aklımdan... Yılbaşı akşamı için opera binası olan Tetra Colon’un programına  da göz atabilirsiniz. Burası dünyanın akustiği en iyi ilk 5 salonu arasında. Dünyada yiyebileceğiniz en güzel etler bu şehirde; bifteğin âlâsı, pirzolanın en lezzetlisi... Recoleta ile Puerto Madero birbirinden şık restoranlarla dolu ve fiyatları da  gayet makul.

 

EN ROMANTİK ST. PETERSBURG

 

25 Mayıs’tan 16 Temmuz’a kadar yaklaşık 50 gün süreyle ‘Beyaz Geceler’in yaşandığı, gündüzün neredeyse 20 saat sürdüğü günlerin aksine yılbaşı dönemi şehrin en kısa gün ışığı aldığı zaman dilimi. Şehir sadece 6-7 saat aydınlık kalıyor. St. Petersburglular için yılbaşı çok önemli. Zaten görkemli olan şehri daha da ilgi çekici hale getirmek için özenli bir telaş içindeler. Kutlama için Hermitaj Meydanı seçilecek en güzel yerlerden biri. Havai fişeklerin aydınlattığı gökyüzünün altında, buz pistlerinde kayan insanlar, sokakları dolduran müzikle birleşince karşılaşabileceğiniz en romantik yılbaşı görüntüleri çıkıyor ortaya.

 

EN SPORTİF MAVROVO

 

Hem spor hem yeni yıl kutlaması isteyenler için popüler rotaların dışında bir önerim var. Kayak yapmak ve doğayla baş başa bir yılbaşı tatili geçirmek için Makedonya’nın başkenti Üsküp’e 1.5 saatlik mesafedeki Mavrovo’yu tercih edebilirsiniz. Pistlerinin uzunluğu 15 kilometreyi buluyor. 1949 yılından beri milli park olan Mavrovo, zengin bir bitki örtüsüne sahip. Zirvesi 2.385 metre olan milli parkın en çok tanınan köyleri Mavrovo ve Galiçnik. Kayak merkezinin bulunduğu Bistra Dağı’nın en yüksek noktası 2160 metre ve oteller de dağın 1255. metresine kurulmuş. Pistlere çok yakın olan oteller hem dağ hem de Mavrovo Gölü manzaralı.

 

EN SOĞUK JUKKASJARVI

 

“Yılbaşı demek kar demek” diyenlerden ve soğuk havayı severseniz, en sıradışı alternatif Stockholm’den 90 dakikalık bir uçuşla gideceğiniz Jukkasjarvi’de yer alan ünlü Buz Hotel (www.icehotel.com) olur. Havaalanından kar otomobili veya köpeklerin çektikleri kızaklarla ulaşıyorsunuz. Otelin tamamı ve içindeki eşyaların tümü buzdan yapılma; buzdan bir sinema salonu da var. Girişte uzay kıyafeti gibi özel bir palto giyiyorsunuz, geceleri teknoloji harikası tulumlarla rengeyiği postu serilmiş yatakların üzerinde uyuyorsunuz.

 

EN MASALSI LAPONYA

 

Laponya, Finlandiya’da 188 bin gölün oluşturduğu Göller Bölgesi’nde dağların üzerine kurulan bölgenin adı. Huş ve çam ağaçlarının donattığı olağanüstü güzelliği bembeyaz kar örtüsü ve yılbaşı ışıkları tamamlıyor. Kuzeyyıldızını ve tan vaktinde kutup ışıklarını seyretmek yılbaşı hediyesi gibi... Noel Baba efsanesinin en nostaljik haline de burada şahit olabilirsiniz. Çünkü teknoloji dünyasında mektup yazma geleneğinin sürdürüldüğü yegane yerler arasında. Noel Baba’nın köyü olarak geçen Rovaniemi’deki postaneye her yıl yaklaşık 600 bin mektup geliyor ve bunların üçte birine cevap yazılıyor; parayı veren Noel Baba imzalı mektubu kapıyor!

 

EN LÜKS ASPEN

 

65 milli park, orman ve eyalet parkından oluşan, 26 ünlü kayak merkezine sahip Kolorado’nun gözdesi Aspen en lüks yılbaşı alternatiflerinden biri. Jet sosyetenin akın ettiği dünyanın en pahalı kayak merkezi. Rocky Dağları arasına saklanmış bu doğa harikası, yeryüzüne yaklaşık 1350 metre yüksekten bakmanızı sağlıyor. Otelleri ve gece kulüpleriyle sadece kayağın değil eğlencenin de merkezi. Ayrıca Wheeler Opera Binası’ndaki sanat etkinliklerine katılmak, White River Ulusal Ormanları’nda yürümek, çağdaş sanat örneklerinin yer aldığı Aspen Müzesi’ni gezmek de tatil programınıza ekleyebileceğiniz alternatifler. Dünyaca ünlü moda markalarının bir araya geldiği Aspen’de sokakta her köşe başında bir Hollywood yıldızıyla karşılaşabilirsiniz.

 

EN MAVİ BARBADOS

 

Barbados Karayipler’deki en gözde adalar arasında. Turkuvaz denizi, beyaz kumsallar ve palmiye ağaçları tamamlıyor. 3 asırdan fazla İngiliz kolonisi olarak yaşadıkları için bu kültürün izleri hâlâ baskın biçimde görülüyor; 5 çayları, kriket oynayanlar, İngiliz aksanıyla konuşanlar... Beyaz değil sarı-mavi bir yılbaşı istiyorum diyenler için ideal rotalar arasında. Güneş ışınları cömertçe palmiyelerin ve beyaz kumların üzerine saçılırken, yılbaşı heyecanı yaşamak yerine yaz tatiline çıkmış gibi hissetmek olası. Hava sıcaklığı yıl boyunca 21-30 derece arasında değişiyor. Adanın özellikle kuzey sahillerinde birbirinden şık otel ve restoranlar var; hepsi de yabancı turistlerle dolup taşıyor.

 

EN HESAPLI BATUM

 

Gürcistan’la sınır kapımız Sarp, Hopa’ya dolmuşla yaklaşık 20 dakika. Bizdeki Karadeniz şehirlerini andıran Batum ise sınır kapısından sonra yarım saat sürüyor. Batum, yurtdışında yılbaşı geçirmek için en uygun fiyatlı seçenekler arasında. SSCB döneminde ülkenin riviera’sı sayılan bölgede zengin bir mutfak var. Yeni yılı Avrupa, Asya ve Ortadoğu mutfaklarının harmanlandığı lezzetlerden oluşan bir ziyafet sofrasında karşılayabilirsiniz. Gürcülerin misafirperverliği de eklenince, sıcacık bir kutlama programı sizi bekliyor.

 

EN ERKEN SYDNEY

 

Sydney dünyada yeni yılı ilk karşılayan şehirlerden biri. Yılbaşı gecesi limanda yapılan ışık gösterisi dünyaca meşhur. Akrobasi gösterisi, Aborjinlerin bir önceki yılın kötü ruhlarını yok etmek için yaptıkları tören geceyi renklendiren etkinlikler arasında. Sydney, kentin bağrına girinti ve çıkıntılarla sokulan körfezi sayesinde, sabah işe gitmeden önce evinizin önünden denize girebileceğiniz, sörf yapabileceğiniz bir şehir. Şehrin çok sayıdaki plajından en ünlüsü Bondi, yılbaşı eğlencelerinde de ön plana çıkıyor. Darling Harbour’da da eğlence sabaha kadar sürüyor. Yılbaşı kutlamalarının başrol oyuncusu ise etrafından havai fişeklerin atıldığı Sydney Limanı Köprüsü.

Yazının devamı...
7 asırlık düğün
16 Aralık 2016

HİTİTLERDEN SELÇUKLU’NUN BAŞKENTLİĞİNE

 

Yaklaşık 4 bin yıl önce Hititlerin vatanı olan ve o dönemde ‘Kuwanna’ olarak adlandırılan Konya, zengin bir kültür mirasına sahip. Bu mirasın etkisiyle de asırlar boyu birçok farklı ad almış. ‘İkonların şehri’ anlamında ‘Iconium’ denmiş; Bizans İmparatorluğu döneminde ise ‘Tokonion, Conia, Cogna, Konien’ gibi farklı isimler verilmiş. AraplarKuniya’ demeyi seçmişler. Şehir geçmiş adlarına çok benzeyen şimdiki ismini ise Selçuklu döneminde almış, Osmanlı da aynı adı kullanarak Konya demiş.

 

MÖ 7 binlerden bu yana yerleşimin olduğu Konya, yüzyıllar boyunca ev sahipliği yaptığı uygarlıklarla bir ‘Medeniyetler ve dinler beşiği’ haline gelmiş. Hitit, Lidya, Pers gibi büyük uygarlıkların yaşadığı Konya, Selçuklu’ya da 2 asırdan fazla başkentlik yapmış. Hıristiyanlığın önemli azizelerinden Tekla’yı ve en önemli azizlerden Pavlus ve Barnabas’ı konuk etmiş. Misafir değil ev sahibi olan Mevlana ise şehre hâkim olan manevi ve huzurlu atmosferin en önemli sebebi.

 

MOĞOL İSTİLASINDAN KAÇIŞLA BAŞLAYAN ÖYKÜ

 

Mevlana 1207 yılında bugünkü Afganistan’da doğmuş. Ailesi Moğol istilasından kaçarak Konya’ya sığınmış. Esas adı Muhammed, Celaleddin ise tıpkı babası ve dedesi gibi kendisine verilen lakap. Mevlana ‘Efendi, önder, rehber’ anlamlarına geliyor. Özellikle Batı dünyasının onu anmak için kullandığı ‘Rumi’ lakabı ise ‘Rum ülkesinden, Anadolulu’  manasını taşıyor. Ömrünü Konya’da geçirdiği için bu isimle anılmış. Konyalı demek olan ‘Konevî’ ile ‘Hüdavendigâr, Hünkâr, Hazret-i Mevlâna, Şeyh, Molla-yı Rumi ve Hazret-i Pir’ de onu anmak için kullanılan sıfatlar arasında.

 

Mevlana hep çok sevilen ve sayılan bir İslam âlimiymiş. Fakat bugün tanıdığımız kimliğine bürünmesini sağlayan yani hamlıktan yanmaya giden yolda ışığı olan Tebrizli Şems’miş. Onu tanıdığı gün değişen hayatı, bir daha asla eskisi gibi olmamış. İslamiyeti yaşamaya bakışındaki derinleşmeyi sığlaşma olarak gören müritleri, özellikle tüm zamanını Şems ile geçirmesinden rahatsızlık duymaya başlamış. Hiç hoşa gitmeyen bu durum, çok geçmeden şehirde ciddi bir huzursuzluğa neden olmuş ve Şems’i Konya’dan ayrılmaya zorlamışlar. Şems’in gidişiyle kahrolan Mevlana ise değil eskiye dönmek, adeta hayata küsmüş. Yaptıklarından pişman olan müritleri Mevlana’dan af dileyip Şems’i tekrar getirmeye karar vermişler. Görevi üstlenen Mevlana’nın oğlu Sultan Veled, uzun bir yolculuk sonunda Şems’i bularak Konya’ya dönmeye ikna etmiş.

 

“Gel, ne olursan ol yine de gel” diyen hoşgörünün timsali Mevlana’nın türbesi, Ayasofya ve Topkapı’nın ardından Türkiye’nin en çok ziyaret edilen 3. müzesi konumunda.  

 

ŞEMS’İN İKİNCİ GİDİŞİNDEKİ GİZEM

 

Ne var ki bu geri dönüş uzun sürmemiş ve Şems birkaç ay sonra sonsuza dek gitmiş. Bu gidişe dair görüşler ikiye ayrılıyor. Bir kısım tarihçiler ve İslam bilginleri Mevlana’nın müritlerinin Şems’i öldürdüğünü düşünüyor. Bu görüşe katılmayanlar ise Şems’in bir kez daha Konya’yı terk ettiğini ve izini kaybettirdiğini anlatıyor. Nasıl gittiğine ilişkin görüşler ayrılsa da gidişinin etkisi konusunda herkes hemfikir. Şems’i bir daha yitirmek Mevlana’nın hayatını tamamen değiştirmiş. Her şeyden elini eteğini çekip kendini şiirlerine adamış ve 25 bin beyitten oluşanMesnevi’yi yazarak asırlardır insanlara ışık tutan muhteşem bir eser bırakmış ardında.

 

ÖLÜM DEĞİL DÜĞÜN

 

Mevlana için gerçek aşkın anlamı Allah’a duyulan aşk; Onu sevgili olarak anması da bu yüzden. Ölümü üzüntü değil sevinç olarak görmüş hep; Allah’a kavuşacağı günü hasretle bekleyip bu bekleyişi eserlerine yansıtmış. Şiirlerini okuyanların hasret ve vuslat vurgusunu fark etmemesi mümkün değil. İşte bu yüzden onun ölüm yıldönümü, bir yas günü olarak görülmüyor, kutlama törenleriyle yâd ediliyor. Anısına düzenlenen ‘Şeb-i Arus’ törenleri de ‘düğün gecesi’ anlamına geliyor.

 

Mevlana, ölümü, Allah’a kavuşacağı gün olarak üzüntü değil sevinçle karşıladığından, ölüm yıldönümünde ‘Düğün Gecesi’ anlamına gelen ‘Şeb-i Arus’ törenleriyle anılıyor. 

 

KONYA’DA 10 GÜNLÜK PROGRAM

 

Şeb-i Arus törenlerinin merkezi Konya. 7 Aralık’ta başlayan geniş bir program 10 gün boyunca sürüyor ve 17 Aralık’ta kapanışı yapılıyor. İç turizm için de önemli bir hareketlilik anlamına gelen bu tarihlerde sadece Türkiye’den değil dünyanın birçok yerinden Mevlana ve Şems hayranı Konya’nın yolunu tutuyor. Bu yıl ‘743. Vuslat Yıldönümü’ adıyla düzenlenecek tören, yine geleneksel Kandil Uyandırma Merasimi ile 7 Aralık’ta başlayacak. Tiyatro, panel, sergi, konferans, mesnevi dersleri, tasavvuf konserleri, sema ayinleri gibi birçok etkinliğin yer aldığı program, 17 Aralık Cumartesi günü sema ayinleri ve tasavvuf müziği konseriyle sona erecek. İstanbul’da da her yıl büyük bir tören düzenleniyor. Bu yıl Ataşehir’deki Ülker Sports Arena’da yapılacak kutlama programı 17 Aralık Cumartesi günü saat 19.30’da başlayacak. Tasavvuf konserleri, Mevlevi ayini ve sema ayini yapılacak. 

Yazının devamı...
Mistik ve lezzetli bir yolculuk
3 Aralık 2016

SOKAKLARDA ‘1001 GECE MASALLARI’NI HATIRLAYARAK YÜRÜYÜN

 

Urfa’yla tanışmak için en doğru yer olan kalesine çıkıp şehri kuşbakışı izleyin. Aşağı baktığınızda en dikkat çeken detay Balıklı Göl ve hemen yanında yükselen Rizvaniye Camii olacak. Kazzaz Han’a uğrayıp Ortadoğu ve İran esintisi şallara, Urfa’ya özgü rengârenk, allı pullu elbiselere göz atın. Halı, kilim, battaniye gibi ürünler için hemen yanındaki Sipahi Çarşısı’na geçin. Hüseyniye Çarşısı’nda, ustaların dövdüğü bakırlardan yankılanan sese kulak verin. 


BALIKLI GÖL’DE PEYGAMBERLER TARİHİNİ DÜŞÜNÜN

 

Balıklıgöl, Urfa’nın simgelerinden biri. Kutsal kabul edilen balıklarını ve Rizvaniye Camii’nin suyun üstüne düşen muhteşem aksini izlemenin mistik bir büyüsü var. Bulunduğu yerde iki göl, Aynzeliha ve Halil-Ür Rahman yer alıyor. İnanışa göre Nemrut’un putlarına savaş açıp tektanrı inancını yaymaya uğraşan İbrahim Peygamber’in ateşe atıldığı yer bir göle dönüşmüş, odunlar da balık olmuş. Peygamber de hemen yanındaki bir gül bahçesine düşmüş. Hz. İbrahim’in hemen arkasından kendini ateşe atan Nemrut’un kızı Zeliha’nın düştüğü yer  de bir başka göl olup Aynzeliha adını almış.

 

Yaklaşık 12 bin yıllık tarihe sahip kentte Âdem, Eyyüp, İbrahim, Şuayip ve İlyas peygamberlerin yaşadığına inanılıyor.

 

AMAZON MOZAİKLERİNİ GÖRÜN

 

Balıklıgöl’ün yanı başında yer alan Halepli Bahçe’deki Amazon mozaikleri, bu anlatıya dair dünyadaki ilk örnekler. Üç bin yıl önce, Ege’den Karadeniz’e ve Anadolu’nun içlerine uzanan kültür havzasında erkek egemenliğine karşı duran savaşçı kadınların av sahnesi mozaiği dikkat çekici. Mozaiklerde geometrik motifler, bitki desenleri, kanatsız Eros ile birçok hayvan figürü yer alıyor. Troya’dan bir sahne ile Aşil de mozaiklerde karşınıza çıkıyor. Halepli Bahçe Mozaikleri; tekniği, sanatı ve Fırat Nehri’nin orijinal taşlarından yapılması gibi nedenlerle dünyanın en kıymetli mozaikleri arasında.

 

ARKEOLOJİ MÜZESİ’NE ÇOK VAKİT AYIRIN

 

Türkiye’nin en fazla arkeolojik kazı yapılan şehri olan Şanlıurfa’daki arkeoloji ve mozaik müzesinde 74 bin eser var. Büyük bölümü kazılardan çıkarılmış, bir kısmını da yöre halkı tesadüfen bulup bağışlamış. Türkiye’nin en büyük müzelerinden biri. Giriş katındaki ilk salon Asur, Babil ve Hitit çağlarına ait taş eserlere ayrılmış. Neolitik, Kalkolitik, Eski Tunç dönemlerine ait çok önemli buluntular sergileniyor. 

 

BİRECİK’E UĞRAYIN

 

Şanlıurfa’dan Gaziantep’e giderken Birecik’te Fırat Nehri kıyısında kelaynak üreme çiftliği yer alıyor. Leylekler ile aynı sülaleden gelen bu kuşların soyu maalesef tükenmek üzere. Birecik, kalesi ve evleriyle görülmeye değer.

 

HALFETİ’DE TEKNE TURU YAPIN

 

‘Eşkiya’ filminin açılış sahnesini gözünüzde canlandırarak sular altındaki Halfeti’de tekne turu yapın. Halfeti’den tekneyle yarım saat uzaklıkta yer alan Rumkale ise sıradışı bir zenginlik. Kalede Roma, Bizans ve Haçlıların izleri var. Ermenilerin en üst düzey ruhani liderleri 1200’lü yıllarda burada yaşamış. Mutlaka görülmesi gereken Rumkale sürrealist bir yapı, gerçek olduğunu idrak etmek zaman alıyor...

 

HARRAN’DA KONİK EVLER ARASINDA DOLAŞIN

 

Harran, geçmişte dünyanın ilk üniversitelerinden birine ev sahipliği yapan bir ilim merkeziymiş. Moğolların kurbanı olan üniversiteden geriye, âlimlerin adları ve yaptıkları çalışmalar kalmış. Harran’daki en ilgi çekici şey arı kovanını andıran evleri; Fransa’daki Avignon ve İtalya’daki Alberobello’nun kubbeli evlerine benziyor. Doğal klimaya sahipler; yazın serin, kışın sıcacıklar. Kümbet biçimli bu evlerin çoğunun günümüzde ahır olması, sahip olduğumuz turizm potansiyelini nasıl kullanamadığımızın örneklerinden biri.

 

GÖBEKLİTEPE’YE GİTMEDEN “URFA’DAYDIM” DEMEYİN

 

Şanlıurfa merkeze 17 km. uzaklıkta yer alan Göbeklitepe, ‘Dünyanın En Eski Arkeolojik Tapınağı’ unvanına sahip. Çoktanrılı döneme ait ilk dini yapı, MÖ 5.000 yılına tarihlenen Malta Adası’ndaki tapınak olarak biliniyordu. Ancak Göbeklitepe’nin keşfi ezberleri bozdu. 2005’te 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı ilan edilen örenyerinin büyüklüğü 80 dönüm. Neolitik dönemde avcılık ve toplayıcılık ile birlikte insanların ilk kez tarıma yöneldiği buradaki kazılarda ortaya çıkarılmış. Göbeklitepe’de bulunanlar yaklaşık 12 bin yıl önce yerleşik hayata geçen eski insanların inançlarını ve yaşamlarını yansıtan önemli belgeler niteliğinde.

 

YÖRESEL MUTFAĞIN TADINI ÇIKARIN

 

Urfa’nın çok dinli ve kültürlü yapısı mutfağına da yansımış. Tirit, Yahudi köftesi, kübü lebeni, borani bu geniş yelpazaden örnekler. Kendi adını verdiği kebabı, meşhur çiğköftesi, sabah kahvaltılarının vazgeçilmezi olan ciğer kebabı ve en çok tüketilen yiyecek olan lahmacunu ile öne çıkıyor kent. Kırmızı et, başta isot olmak üzere birçok baharat, bulgur ve salça ise Urfa mutfağının vazgeçilmez malzemeleri. ‘Ciğer Kebabı’nı Ali Baba’nın Yeri’nde ya da Sevgi Ciğer’de deneyebilirsiniz. Hacıbaba ve Altınşiş de lezzetli kebaplar tadabileceğiniz adresler.

 

SIRA GECESİNE GİDİN

 

Yüzyıllardır devam eden sıra gecesi geleneği, aslında arkadaşların her hafta birinin evinde toplanarak yaptığı bir eğlence; adı da o yüzden sıra gecesi. Sıra geceleri artık profesyonel eğlence anlayışına dönüşmüş durumda, birçok yer rutin programlar düzenliyor. Önerim Cevahir Han; haftanın 3 günü herkese açık sıra geceleri yapıyorlar, diğer günler de gruplara özel sıra gecesi organize ediyorlar. Restoranında ise sadece Urfa mutfağı değil çok zengin bir lezzet yelpazesi var.

 

Yazının devamı...
10 adımda Amsterdam
26 Kasım 2016

 

DAM MEYDANI

 

Kentin kalbindesiniz... Gördüğünüz bu muhteşem yapı Kraliyet Sarayı ve 1655 yılından beri burada. Bina aslında Belediye Sarayı olarak Jacob van Campen tarafından tasarlanmış. Napolyon’un kardeşi Louis Bonaparte tarafından bir saraya yakışır şekilde yeniden düzenlenmiş. O dönemden beri de saray olarak kullanılmış. Meydanda Nieuwe Kerk (Yeni Kilise) ve beyazlığı ile öne çıkan II. Dünya Savaşı anısına yapılmış Ulusal Anıt’ı  da görüyorsunuz.

 

 

AMSTERDAM CENTRAAL STATION

 

İstasyon 1889 yılında açılmış ve şehrin en önemli simgesi olan eski limanın yerini almış, deniz ulaşımının yükünü tamamiyle ortadan kaldırmış. Amsterdam’ın uluslararası tren bağlantısı bu istasyondan başlıyor. Tren istasyonu olmasının yanı sıra bina, 19. yüzyıl mimarisinin en güzel örneklerinden biri olma özelliğine sahip. 8600’den fazla ahşap kazık ile desteklenmiş, üç yapay ada üzerindeki istasyonun ikiz kuleleri ile orta bölümündeki muhteşem tasarım bir zafer takı gibi görünüyor.

 

Venedik’tekinden daha fazla sayıda 100 km’yi aşan, 100’den fazla kanalıyla, Paris’ten fazla sayıda (1200) köprüsüyle, Avrupa’nın en çekici ve heyecanlı şehirlerinden biridir Amsterdam. Kanallar birbirlerine köprü ve taş yollarla bağlıdır. Küçük bir şehir olduğu için her yere yürüyerek gidebilirsiniz.

 

 

RIJKMUSEUM

 

Labirent misali iç içe geçen odalarda binlerce nadide eser göreceksiniz. 15. ve 17. yüzyıl Flaman sanatçılarının eserlerinin yanı sıra başka efsane sanatçılar da müzenin birçok salonunda eserleriyle ağırlanmaktalar. Müze bir günde gezilemeyecek kadar büyük. Dünyanın en büyük Hollanda sanat koleksiyonuna sahip. İlk dinsel eserlerden Altın Çağ’ın  en önemli eserlerine kadar  geniş bir koleksiyon var burada.

 

 

VAN GOGH MUSEUM

 

Müze 1973 yılında açılmış. Bina oldukça modern. Ana bina Gerrit Rietveld, büyük dairesel kanat ise Kisho Kurokawa  tarafından tasarlanmış. Müzede Van Gogh’un eserleri  ve kardeşi Theo’ya yazılmış 800 mektup sergileniyor. Eserleri dikkatle incelerseniz Van Gogh’un manik depresif hayatından kesitler göreceksiniz. Müzede Van Gogh’un ünlü ‘Patates Yiyenler’,  ‘Günebakanlı Vazo’, ‘Arles’teki Yatak Odası’, ‘Buğday Tarlasındaki Kargalar’ gibi eserleri sergileniyor.

 

 

HERMITAGE  AMSTERDAM

 

St. Petersburg’daki Hermitage Müzesi’nin Amsterdam  şubesi olarak hizmet veren müze, Rus Çarlığı’nın zenginliklerini, saltanatını, görkemli sanatlarını anlatmak amacıyla oluşturulmuş. Müzenin hikâyesi 1764’te Saint Petersburg’da başlamış. Rus Çariçesi Büyük Katerina, Berlin’de bir müzayededen 200 tane tablo birden satın alınca bir koleksiyon oluşturmaya karar vermiş. Kışlık sarayının yanında bir ek bina yaptırmış ve bütün sanat eserlerini buraya yerleştirmiş.

 

 

KIRMIZI FENER MAHALLESİ

 

Adı denizcilere hizmet eden hayat kadınlarının evlerinin dışına astıkları kırmızı fenerlerden geliyor.  1478’den itibaren hayat kadınlığı o kadar yaygınlaşmış ki bu konuda önlemler almaya gerek duyulmuş. Belirlenmiş olan alanların dışına çıkan kadınlar trampet ve düdükle uyarılarak geri yollanıyormuş. Bu bölge aynı zamanda  mağazalar, restoranlar ve işyerlerine de ev sahipliği yapıyor. Akşamları daha çok yetişkinlere yönelik eğlence ve şovlarla mahalle çok renkli bir hale geliyor.

 

 

REMBRANDTPLEIN

 

Amsterdam’ın en hareketli meydanlarından birindesiniz. 1878’de meydan tereyağı pazarı olarak kullanıldığı için adı Botermarkt’mış ama daha sonraları Rembrant’ın heykeli dikilmiş, adı da Rembrandtplein olmuş. Meydan çok sayıda bar, restoran ve  gece kulübü ile renkli bir görüntü sergiliyor. Burası sadece günümüzde değil, 1890’lı yıllardan beri halkın çok sevdiği bir bölge.

 

 

PLANTAGE

 

Hollanda’nın lale çılgınlığı döneminin temeli Osmanlı’dan getirilen laleler ile başlamış. Lale, 1562’de İstanbul’dan kumaş getirip Anvers Limanı’na yanaşan bir gemideki kumaş balyalarının içinde gelmiş. Balyaların içindeki lale soğanlarını Osmanlı soğanı zanneden Anvers’li tüccar, soğanların çoğunu yemekte kullanıp kalanlarını da bahçesine ekmiş. Bahar geldiğinde bahçedeki sebzelerin arasından göz alıcı laleler fışkırmış. Doğu ticaretinden zenginleşen Hollandalılar lüks evlerinin bahçelerini lalelerle  süslemeye başlamışlar o dönemlerde. Plantage şehrin kültür bahçesi olarak geçiyor, özellikle nisanda çok güzel.

 

 

DE WAAG

 

Bu bina Amsterdam’daki en eski sınır evi. De Waag 1450 büyük yangınından sonra yapılan duvarlarla birlikte şehrin doğudaki sınırlarını belirlemiş ve 1488’de kullanılmaya başlamış. Kuleleri ve mimarisiyle çok hoş görünse de 16. yüzyılda halka açık idamların yapıldığı yer olarak tarihe geçmiş. Mahkûmlar kulelerde akıbetlerini beklerlermiş. 1691’de binanın orta taraflarındaki büyük sekizgen kule eklenmiş. Binanın üst katı ise loncalara toplantı amaçlı açılmış.

 

 

OUDEKERK

 

Amsterdam’ın en eski cemaat kilisesinin yapımına 13. yüzyılda başlanmış. 300 yıl boyunca da ek şapellerle bina büyütülmüş, yoksulların sığındığı, tüccarların bir araya geldiği çok süslü bir kilise olmuş. John Westerman’ın meşe ağacından  yapılmış  muhteşem orgunun 8 körüğü ve 54 tane de etkileyici borusu var. Binanın yaldızlı tavanındaki tonoz resimleri 15. yüzyıldan kalma. 

Yazının devamı...
Damla damla sağlık
12 Kasım 2016

SPA NE DEMEK?

 

‘Selus Per Aqua’ Latince bir tanım; ‘sudan gelen sağlık, su ile gelen sağlık’ gibi anlamları var. SPA kelimesinin de bu tanımın başharflerinden oluştuğu kabul ediliyor. Su ile yapılan terapilerin kökeni Roma İmparatorluğu’na kadar uzanıyor. Akıtarak, damlatılarak, püskürtülerek suyun sıcak ya da soğuk uygulamalarını içeren bu SPA terapileri, doğal taşlar, aromatik yağlar ve vücudun farklı bölgelerine sağlık kazandırmayı amaçlayan özel masajlarla birleştiriliyor. Bu hafta Türkiye’de ve yurtdışında denediğim sıradışı SPA’lardan bazılarını paylaşmak istedim.

 

HOTEL CAELİ, ECEABAT

 

Vinero Bağcılık tarafından kısa süre önce açılan Hotel Caeli, Eceabat’a bağlı Kumköy’de yer alıyor. Son zamanlarda gördüğüm en güzel tesislerden biri. Bağ, orman ve göl manzaralı odaları zevkle döşenmiş. Sadece SPA’ya gitmek yetmez, şehirden de uzaklaşmam lazım derseniz doğru adres. 700 metrekarelik SPA merkezinde; kapalı havuz, Türk hamamı, sauna, buhar banyosu, macera duşları, şok havuzu ve masaj odaları var. İçinde üzüm bağları da yer alan otel, salkımlardan süzülen sağlığı terapilere dönüştürüyor.

 

LİFECO, BODRUM

 

The LifeCo, 360 derece sağlık hizmeti sunan bir merkez. Benzerleri yurtdışında çok olsa da ülkemiz için bu tür merkezlerin sayısı sınırlı. Detoks kamplarından sağlıklı beslenme reçetelerine birçok açıdan faydalanabilirsiniz. Sağlıklı yaşamın sadece kilo vermek olmadığını hatırlatması ve hayat kalitesini yükseltmesi açısından uyguladıkları programlar çok önemli. Antalya, Ankara, Bodrum ve Phuket olmak üzere 4 ayrı yerdeler. Bir de mavi yolculukla ‘denizde detoks’ modelleri bulunuyor; hem tatil hem bakım arayanlar için biçilmiş kaftan. 24 farklı masaj uyguluyorlar; ek olarak ayurvedik masaj terapileri ve aromaterapileri var.

 

FOUR SEASONS BOSPHORUS, İSTANBUL

 

İstanbul’dan ayrılacak vakti olmayan ama kendine bir iyilik yapmak isteyenler Four Seasons Bosphorus Otel’in SPA merkezini değerlendirebilir. Şehrin merkezinde, 2 bin 100 metrekarelik oldukça büyük bir SPA. Erkek, kadın ve çiftler olmak üzere 3 tür hamam da var. Hamam ile SPA’yı birleştiren adeta törensel uygulamalarla sudaki sağlığı keşfetmek mümkün. VIP SPA Süit otelin sunduğu ayrıcalıklar arasında. Tasarımı da dikkat çekiyor; modern ve minimal hatları geleneksel Türk banyo kültürüne ilişkin detaylarla birleştirip güzel bir harman çıkarmışlar ortaya. Four Seasons Bosphorus SPA Merkezi, 2010-2012 arasında 3 yıl üst üste Türkiye’nin En İyi SPA’sı seçildi; 2013 yılında da biri Travel + Leisure, diğeri de World SPA Travel Magazine tarafından verilen iki ödül daha aldı.

 

MARİA WÖRTH, AVUSTURYA

 

‘Sağlık ve Detoks Alanında Dünyanın En İyi Netice Veren Merkezi’ seçilen VIVAMAYR, kapsamlı bir yenilenme geçirdi. Avusturya’nın güneyindeki Wörthersee Gölü’nün kenarında yer alan Maria Wörth, tam donanımlı bir hastane ile 5 yıldızlı otel konforunun birleştirildiği bir adres. Tek kelimeyle müthiş bir doğanın ortasında yer alıyor. Göl ve dağ manzarasının birleşimini izlemek bile başlı başına mutluluk ve tazelenme nedeni. Alpler’in tertemiz atmosferinden faydalanılarak, açık havada spor terapileri uygulanıyor. Tuz ve oksijen terapilerinin de öncüsü olan merkez, aslında daha uzun ve sağlıklı yaşamaya yönelik terapiler bütününden oluşan bir tedavi uyguluyor.

 

SHA WELLNESS KLİNİK, İSPANYA

 

Dünyanın en ünlü sağlıklı yaşam komplekslerinden SHA Wellness, Valencia’da yer alıyor. Uzakdoğu öğretileriyle Batı tekniklerini harmanlayarak, sağlıklı yaşamın anahtarını veriyor. Hatta SHA Academy adıyla yürüttüğü bir programı da var. Kliniğin ünlü müdavimleri arasında Bruce Willis, Kylie Minogue, Donna Karan ve Barbara Streisand gibi isimler bulunuyor. Bu yıl Condé Nast Traveller Johansens tarafından ‘En İyi SPA Destinasyonu’ seçildi.

 

 

DÜNYANIN EN İYİ 10 SPA MERKEZİ

 

Lüks ve marka denince akla gelen en başarılı internet sitelerinden biri olan oggusto.com dünyanın en kaliteli SPA merkezlerini derlemiş. Sahibi Özlem Güsar’ın gözüyle  en başarılı SPA adresleri şöyle:

 

1-FOUR SEASONS LANDAA GİRAAVARU, MALDİVLER: Ayurveda tedavileri uygulanıyor. Yerçekimsiz yoga, ağrıları dindirmede yardımcı. www.fourseasons.com/maldiveslg

 

2-GSTAAD PALACE, İSVİÇRE: Brezilya’da efsane olan Ivo Pitanguy’nin keşfettiği oksijen tedavisinin uygulandığı SPA, yüz bakımında öne çıkıyor. www.palace.ch

 

3-SİX SENSES EVASON MA’IN SPA, ÜRDÜN: Kanyon eteğindeki bir vahada, sıcak su kaynağıyla beslenen bir havuzun etrafında kurulu. www.sixsenses.com/evason-resorts/ma-in/destination

 

4-COMO SHAMBHALA ESTATE, BALİ: Tirta Empul su tapınağında su saflaştırma seremonisini de deneyebilirsiniz. www.comohotels.com/comoshambhalaestate/

 

5-BORGO EGNAZİA, VAİR SPA, İTALYA: SPA’sındaki her detay ve her bir tedavi Güney İtalya’nın, özellikle de otantik şehir Apulia’nın ruhundan ilham alıyor. www.borgoegnazia.com

 

6-BUCHİNGER WİLHELMİ KLİNİK, ÜBERLİNGEN, ALMANYA: Klinik, son bilimsel gelişmelere göre tıbbi yöntemler geliştiren üçüncü nesil doktorlar tarafından yönetiliyor. www.buchinger-wilhelmi.com

 

7-HAYMAN SPA, QUEENSLAND, AVUSTRALYA:Uçsuz bucaksız bir okyanusun ortasında masaj yaptırmak her yerde yaşayabileceğiniz bir deneyim değil.

 

8-ROYAL MANSOUR MARRAKECH SPA, FAS: Hamam ve SPA’larıyla meşhur olan mistik şehir Marakeş’in en ünlü SPA’sı, tamamen beyaz mermerle döşeli. 

 

9-BULGARİ HOTEL LONDON, LONDRA: Şehrin en stil sahibi SPA’sı. Hyde Park’a da oldukça yakın.

 

10-THE DOLDER GRAND, ZÜRİH: Avrupa’nın en iyi SPA’ları arasında. 

Yazının devamı...
Bir Karadeniz güzeli: Trabzon
6 Kasım 2016

Sümela’nın büyüsüne restorasyon arası
Trabzon denince akla gelen ilk simge Sümela Manastırı. Tam anlamıyla ‘azmin zaferi’ olan yapıyı görmek için Maçka’ya bağlı Altındere Köyü’nün yolunu tutmak gerek. Ama şu sıralar gitseniz de gezmeniz mümkün değil. Geçtiğimiz yıl 22 Eylül’de restorasyon ve güçlendirme için bir yıl süreyle kapatılmıştı. Konumu ve hava koşulları nedeniyle çalışmalar zor yürüyünce planlanan takvim sarkmış, ne zaman açılacağı hala belirsiz.
Bu muhteşem yapı, Altındere Vadisi’ne hâkim Karadağ’ın eteklerinde sarp bir kayalık üzerine inşa edilmiş. Sümela ‘Kara Dağın Meryem’i demek. Manastır halk arasında ‘Meryem Ana Kilisesi’ olarak da biliniyor. Bizans İmparatoru 1. Theodosius zamanında Atina’dan gelen Barnabas ve Sophronios isimli iki rahip tarafından kurulmuş. Rivayete göre, iki rahip aynı rüyayı görmeleri üzerine bugünkü manastırın olduğu yere gelip temelini atmışlar.

 


Yapı; ‘Ana kaya kilisesi, birkaç şapel, mutfak, öğrenci odaları, misafirhane, kütüphaneyle kutsal ayazma’dan oluşuyor. Avlunun etrafındaki binaların içindeki dolaplar, hücreler ve ocaklarda Türk sanatının etkilerine rastlanıyor. Kaya kilisesinin ve ona bitişik şapelin iç ve dış duvarlarını donatan freskler ise 18’inci yüzyıl başlarında yapılmış.

 

 


Kurtuluş Savaşı karargâhından müzeye
Trabzon’daki tarihi evlerden biri olan Kostaki Konağı, günümüzde Trabzon Müzesi olarak kullanılıyor. Zeytinlik Caddesi’ndeki binayı, 1898-1913 arasındaki dönemde Banker Kostaki Teophylaktos yaptırmış. Kurtuluş Savaşında karargâh olarak kullanılmış. 1924 yılında Atatürk’ün Trabzon’a yaptığı ilk seyahatte, eşi Latife Hanım’la birlikte konakladığı ev olmuş.

 


Ata’nın vasiyetini yazdığı köşk
Ata’nın Soğuksu’ya gittiğinde görüp çok beğendiği ev, bugün Atatürk Köşkü olarak ziyarete açık. 1890 yılında yazlık olarak yaptırılan Rönesans mimarisi izlerine sahip ev, Gazi’ye 1930 yılında armağan edilmiş. Ne var ki Cumhuriyetin kuruluş mücadelesini veren ve her anı çalışarak geçen Atatürk, sadece 1937 yılında iki gece kalabilmiş çok sevdiği bu evde. Ama kısacık zaman zarfında çok önemli bir tarihe tanıklık etmiş köşk; Atatürk tüm mal varlığının listesini çıkarıp Türk ulusuna bağışlanması için talimat vermiş. 1943 yılında müzeye dönüştürülen evde, Atatürk’e ait tablolardan oluşan 344 eser de sergileniyor.

 


Uzungöl korunmalı
Trabzon’un Çaykara İlçesi’ne bağlı Uzungöl adeta turist akınına uğrayan bir bölge. Göl, heyelan nedeniyle yamaçlardan düşen kayaların Haldizen Deresi’nin önünü kapatmasıyla meydana gelmiş. Etrafı ladin ormanları ile çevrili. Kıyısında ise birçok lokanta var. Fakat üzülerek yazmam gerekir ki son yıllardaki yapılaşma ve kalabalık nedeniyle Uzungöl cazibe noktası olma özelliğini yitiriyor. Böyle doğa harikası yerleri turizmin parçası yapmaya çalışırken, maalesef elimizdeki güzellikten de oluyoruz. Aceleci ve günü kurtarmaya yönelik çözümler yerine, daha doğa dostu ve daha estetik bir turizm anlayışına ihtiyacımız var.

 


Kiliseden camiye çevrilen bir Ayasofya daha
Geç Bizans dönemi kiliselerinin güzel örneklerinden biri olan Ayasofya, tıpkı İstanbul’daki adaşı gibi fetihten sonra kiliseden camiye çevrilmiş. 1. Dünya Savaşı sırasında depo ve hastane olarak da kullanılmış.. Muhteşem bir taş işçiliğine sahip. Güney cephesinde Adem ve Havva’nın yaratılışına dair kabartmalar yer alıyor. İç süslemeleri oluşturan fresklerde, İncil’den alıntıların canlandırmalarıyla Bizans resim sanatının izlerini sürmek mümkün. 9. yüzyıldan kalma Küçük Ayvasıl Kilisesi de bir Bizans eseri. Şehirdeki en eski kiliselerden biri.

 


Tarihi camilerin izinde
Trabzon’daki en büyük cami, 1839’dan kalma muhteşem Çarşı Camii. Tepesi tamamen kurşunla kaplı olan cami, taş işçiliğindeki mükemmellik ve pencerelerde göze çarpan barok süslemeler ile dikkat çekiyor. Trabzon’un koruyucu azizi Eugenius adına yapılan bir kiliseden dönüştürülen Yeni Cuma Camii’nin 14. yüzyıla ait olduğu düşünülüyor. İçindeki kartal ve güvercin kabartmaları hala duruyor. Caminin içinde göz kamaştıran kalem işleri var. Ayrıca Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbahar Hatun için yapılan cami, temelleri 941 yılında yapılan bir kiliseye dayanan Ortahisar Fatih Camii, taş işçiliğiyle dikkat çeken İskender Paşa Camii ve 1577’de yapılan Erdoğdu Bey Camii de görülecekler listesine yazılmalı.

 


Trabzon mutfağı
Trabzon Türkiye genelinde markalaşan birçok yemek çıkarmış; Akçaabat köftesi, Hamsiköy sütlacı, Trabzon döneri, Trabzon pidesi ve Trabzon ekmeği listenin başında yer alanlar. Hamsiye özellikle önem veriliyor. Hamsili kaygana, hamsili pilav, hamsi kuşu gibi birçok yemeği yapılıyor. Mısır çorbasının yoğurtlusu da Trabzon mutfağındaki farklı lezzetler arasında. Karadenizli Rumlar’ın yöre mutfağına armağan ettiği Pepeçura; mısır unu, fındık ve siyah üzümle yapılan bir tatlı. En meşhur tatlısı Laz böreği ise muhallebi ve yufka ile yapılıyor. Şehirde yaşayanların da katkısıyla benim Trabzon lezzet haritamda yer alan mekanlar şöyle:
Köfteci Nihat Usta (0462 228 00 50), Tarihi Kalkanoğlu Pilavcısı (0462 321 30 86), Sürmene Bozo Pide (0462 746 19 16), Yakamoz Köfte & Balık Lokantası (0462 856 61 32), Rüştü’nün Fırını (0462 321 10 51), Galanima Restoran (0 462 248 71 27), Karpi Pide (0462 321 79 33), Nejla Hanım Ev Tatlıları (0462 248 33 09).

 

 

Yazının devamı...
Karadeniz’in kalbi
5 Kasım 2016

Bir yandan şehrin sahip olduğu tarihe ve doğaya hayran oluyor, öte yandan koruyamadıklarını görüp üzülüyorsunuz. Yine de sakladığı tarih ve doğa harmanı arasında yolculuk yapmak keyifli. Özellikle her yolculuğu Trabzon mutfağının adı da tadı da markalaşan lezzetleriyle bitirmek...

 

 

SÜMELA’NIN BÜYÜSÜNE RESTORASYON ARASI

 

Trabzon denince akla gelen ilk simge Sümela Manastırı. Tam anlamıyla ‘azmin zaferi’ olan yapıyı görmek için Maçka’ya bağlı Altındere Köyü’nün yolunu tutmak gerek. Ama şu sıralar gitseniz de gezmeniz mümkün değil. Geçen yıl 22 Eylül’de restorasyon ve güçlendirme için bir yıl süreyle kapatılmıştı. Konumu ve hava koşulları nedeniyle çalışmalar zor yürüyünce planlanan takvim sarkmış, ne zaman açılacağı hâlâ belirsiz.

 

Bu muhteşem yapı, Altındere Vadisi’ne hâkim Karadağ’ın eteklerinde sarp bir kayalık üzerine inşa edilmiş. Sümela ‘Kara Dağın Meryem’i demek. Manastır halk arasında ‘Meryem Ana Kilisesi’ olarak da biliniyor. Bizans İmparatoru 1. Theodosius zamanında Atina’dan gelen Barnabas ve Sophronios isimli iki rahip tarafından kurulmuş. Rivayete göre, iki rahip aynı rüyayı görmeleri üzerine bugünkü manastırın olduğu yere gelip temelini atmışlar. Yapı; ‘Ana kaya kilisesi, birkaç şapel, mutfak, öğrenci odaları, misafirhane, kütüphaneyle kutsal ayazma’dan oluşuyor. Avlunun etrafındaki binaların içindeki dolaplar, hücreler ve ocaklarda Türk sanatının etkilerine rastlanıyor. Kaya kilisesinin ve ona bitişik şapelin iç ve dış duvarlarını donatan freskler ise 18’inci yüzyıl başlarında yapılmış.

 

 

 

KURTULUŞ SAVAŞI KARARGÂHINDAN MÜZEYE

 

Trabzon’daki tarihi evlerden biri olan Kostaki Konağı, günümüzde Trabzon Müzesi olarak kullanılıyor. Zeytinlik Caddesi’ndeki binayı, 1898-1913 arasındaki dönemde Banker Kostaki Teophylaktos yaptırmış. Kurtuluş Savaşı’nda karargâh olarak kullanılmış. 1924 yılında Atatürk’ün Trabzon’a yaptığı ilk seyahatte, eşi Latife Hanım’la birlikte konakladığı ev olmuş.

 

 

ATA’NIN VASİYETİNİ YAZDIĞI KÖŞK

 

Ata’nın Soğuksu’ya gittiğinde görüp çok beğendiği ev, bugün Atatürk Köşkü olarak ziyarete açık. 1890 yılında yazlık olarak yaptırılan Rönesans mimarisi izlerine sahip ev, Gazi’ye 1930 yılında armağan edilmiş. Ne var ki Cumhuriyet’in kuruluş mücadelesini veren ve her anı çalışarak geçen Atatürk, sadece 1937 yılında iki gece kalabilmiş çok sevdiği bu evde. Ama kısacık zaman zarfında çok önemli bir tarihe tanıklık etmiş köşk; Atatürk tüm malvarlığının listesini çıkarıp Türk ulusuna bağışlanması için talimat vermiş.

 

 

UZUNGÖL KORUNMALI

 

Trabzon’un Çaykara ilçesine bağlı Uzungöl adeta turist akınına uğrayan bir bölge. Göl, heyelan nedeniyle yamaçlardan düşen kayaların Haldizen Deresi’nin önünü kapatmasıyla meydana gelmiş. Etrafı ladin ormanlarıyla çevrili. Kıyısında ise birçok lokanta var. Fakat üzülerek yazmam gerekir ki son yıllardaki yapılaşma ve kalabalık nedeniyle Uzungöl cazibe noktası olma özelliğini yitiriyor. Böyle doğa harikası yerleri turizmin parçası yapmaya çalışırken, maalesef elimizdeki güzellikten de oluyoruz. Aceleci ve günü kurtarmaya yönelik çözümler yerine, daha doğa dostu ve daha estetik bir turizm anlayışına ihtiyacımız var.

 

 

KİLİSEDEN CAMİYE ÇEVRİLEN BİR AYASOFYA DAHA

 

Geç Bizans dönemi kiliselerinin güzel örneklerinden biri olan Ayasofya, tıpkı İstanbul’daki adaşı gibi fetihten sonra kiliseden camiye çevrilmiş. 1. Dünya Savaşı sırasında depo ve hastane olarak da kullanılmış.. Muhteşem bir taş işçiliğine sahip. Güney cephesinde Âdem ve Havva’nın yaratılışına dair kabartmalar yer alıyor.  9. yüzyıldan kalma Küçük Ayvasıl Kilisesi de bir Bizans eseri. Şehirdeki en eski kiliselerden biri.

 

 

TARİHİ CAMİLERİN İZİNDE

 

Trabzon’daki en büyük cami, 1839’dan kalma muhteşem Çarşı Camii. Tepesi tamamen kurşunla kaplı olan cami, taş işçiliğindeki mükemmellik ve pencerelerde göze çarpan barok süslemeler ile dikkat çekiyor. Trabzon’un koruyucu azizi Eugenius adına yapılan bir kiliseden dönüştürülen Yeni Cuma Camii’nin 14. yüzyıla ait olduğu düşünülüyor. İçindeki kartal ve güvercin kabartmaları hâlâ duruyor. Caminin içinde göz kamaştıran kalem işleri var. Ayrıca Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbahar Hatun için yapılan cami, temelleri 941 yılında yapılan bir kiliseye dayanan Ortahisar Fatih Camii, taş işçiliğiyle dikkat çeken İskender Paşa Camii ve 1577’de yapılan Erdoğdu Bey Camii de görülecekler listesine yazılmalı.

 

TRABZON MUTFAĞI

 

Trabzon, Türkiye genelinde markalaşan birçok yemek çıkarmış; Akçaabat köftesi, Hamsiköy sütlacı, Trabzon döneri, Trabzon pidesi ve Trabzon ekmeği listenin başında yer alanlar. Hamsiye özellikle önem veriliyor. Hamsili kaygana, hamsili pilav, hamsi kuşu gibi birçok yemeği yapılıyor. Mısır çorbasının yoğurtlusu da Trabzon mutfağındaki farklı lezzetler arasında. 

 

Şehirde yaşayanların da katkısıyla benim Trabzon lezzet haritamda yer alan mekânlar şöyle:

 

Köfteci Nihat Usta (0462 228 00 50), Tarihi Kalkanoğlu Pilavcısı (0462 321 30 86), Sürmene Bozo Pide (0462 746 19 16), Yakamoz Köfte & Balık Lokantası (0462 856 61 32), Rüştü’nün Fırını (0462 321 10 51), Galanima Restoran (0 462 248 71 27), Karpi Pide (0462 321 79 33), Nejla Hanım Ev Tatlıları (0462 248 33 09).

Yazının devamı...
Her zaman mistik her zaman huzurlu: Konya
29 Ekim 2016

MÖ 7 binlerden bu yana yerleşimin olduğu Konya, yüzyıllar boyunca ev sahipliği yaptığı uygarlıklarla bir ‘Medeniyetler ve Dinler Beşiği’ haline gelmiş. Hitit, Lidya, Pers gibi büyük uygarlıkların yaşadığı Konya, Selçuklu’ya da iki asırdan fazla başkentlik yapmış. Hıristiyanlığın önemli azizelerinden Tekla’ya ev sahipliği yapmış Konya; en önemli azizlerden Pavlus ve Barnabas’ı da misafir olarak ağırlamış.

 

Farklı medeniyetlerin izlerini taşıyan Konya’nın bugünü, tarihle modernin harmanlandığı bir yapıya sahip. Ne tarihi dokusuyla öne çıkan bir şehir denebilir ne de sadece bugüne ait olarak tanımlanabilir. Konya’ya gittiğinizde şehre hâkim olan muhafazakâr hava da hemen hissedilir.

 

 

MODERN TOPLUMA İLK ADIM

 

Konya’ya gidince görülecek yerlerin başında Çatalhöyük var. Burası, insanlık tarihindeki ilk yerleşim, ilk ev mimarisi ve ilk kutsal yapıların olduğu yer. İnsanlığın, mağaralardan çıkıp toplu halde yaşamaya başladıkları yöre burası.

 

Çatalhöyük, James Mellaart tarafından 1958 yılında bulunmuş. Evler genelde iki odadan oluşmuş ve duvarları birbirine bitişik yapılmış. Bunun etraftaki vahşi hayvanlardan korunmak için özellikle yapıldığı ve kapı yerine damdan girişin de aynı nedenle tercih edildiği belirtiliyor. Samanla karıştırılıp güneşte kurutulan tuğlalar yapıların ana malzemesi olmuş. Benzer evleri binlerce yıl sonra hâlâ Konya civarında görmek mümkün.

 

Yaklaşık 4 bin yıl önce Hititlerin ‘Kuwanna’ olarak adlandırdığı şehir, geçmiş adlarına çok benzeyen şimdiki ismini Selçuklu döneminde almış.

 

 

İLK SARAY KÜLLİYESİ ÖRNEĞİ

 

Beyşehir Gölü’nün güneybatısında yer alan Kubadabad Sarayı, 1. Alâeddin Keykubad tarafından 1226-1236 arasında yaptırılmış. Türklerdeki saray külliyesi örneklerinin en eskilerinden biri kabul ediliyor. Birçok kez kazı çalışmalarının başlayıp durduğu sarayın külliyesinde; renkli camlar, kürkler, alçı dekorasyonlar, sikkeler ve çiniler bulunmuş.

 

 

GÖRKEMLİ CAMİLER

 

Konya’yı camileri olmadan düşünmek mümkün değil. Hem Selçuklu hem de Osmanlı döneminde yapılan çok sayıda cami var kentte. Eğer cami mimarisine meraklıysanız, ziyarete Alaeddin Camii ile başlayabilirsiniz. Anadolu Selçukluları döneminde yapılan Konya’nın en büyük ve en eski camisi. 13. yüzyıldan kalma İplikçi, Sahip Ata, Sadreddin Konevi camilerini de listenize ekleyin. Konya’daki en etkileyici dini yapılardan biri de taşıdığı manevi değer itibariyle Şems-i Tebrizî Camii ve Türbesi; Şems Parkı’nın içinde yer alıyor. Osmanlı dönemine ait Selimiye Camii, Kapı Camii ve Konya’nın ortasında tüm görkemiyle yer alan Aziziye Camii’ni görebilirsiniz.

 

 

MEVLANA TÜRBESİ 

 

13. yüzyılda, “Gel, ne olursan ol yine de gel” demiş Mevlana; Çağrısını ayrımsız tüm insanlığa yapmış. Belki de bu engin hoşgörü nedeniyle yüzyıllardır gönüllerde yaşayan bir sevgi timsali. Ve yine belki de bu çağrı yüzünden Konya’daki türbesi yılın her dönemi ziyaretçi akınına uğruyor. 2015 yılında da Ayasofya ve Topkapı’nın ardından Türkiye’nin en çok ziyaret edilen 3. müzesi olmuş.

 

Bugün Mevlana’nın türbesine ev sahipliği yapan ve geçmişte de dergâh olarak kullanılan yer aslında Selçuklu Sarayı’nın gül bahçesiymiş. Alaeddin Keykubad tarafından, Mevlana’nın babası Sultânü’l-Ulemâ Bahaeddin Veled’e hediye edilmiş. ‘Yeşil Kubbe’ adıyla anılan türbe, müze olarak ziyarete açık. Yapıda, eskiden sema gösterilerinin yapıldığı semahane ile bir mescit var. Aynı bahçe içinde, eskiden dervişlerin kaldığı odalar da yer alıyor. Dergâh eşyaları ve değerli elyazmalarının bulunduğu müzede görülebilecekler arasında; bugünkü kemanların öncüsü olarak kabul edilen sekiz telli keman, sabır taşları ve Galileo’nun asıldığı dönemde astronomi dersleri vermek için kullanılan küre yer alıyor.

 

 

KONYA LEZZETLERİ

 

Hacı Şükrü: 1907 yılında kurulmuş. Tandır kebabı ve bamya çorbası denenmeli. Meram ve Adalhan’da olmak üzere iki şubesi var. (0332 325 28 29 – 0332 352 76 23)

 

Ali Baba: Şems-i Tebrizi Mahallesi’ndeki 42 yıllık dükkân, fırın kebabı yapıyor. (0 332 351 03 07)

 

Tiritçi Mithat: Adı üzerinde tiridiyle ünlü. Şırası ve zerdesi de çok seviliyor. (0332 350 72 98)

 

Havzan: 1992’de kurulan lokanta etli ekmek için gidilebilecek adresler arasında. (0332 324 11 00)

 

Kuru Fasulyeci Kazım Ağa: Eğer benim gibi kuru fasulye vazgeçilmezleriniz arasında ise doğru adres burası. (0332 351 88 27)

 

Kuzucu Ali: Fırın kebabı, sac kavurması ve tandır kebabı denenecek lezzetler arasında. (0332 345 04 75)

 

Novotel Restoran: Zarif ve lezzetli bir akşam yemeği için tercih edebilirsiniz. Özellikle közlenmiş kırmızı biber çorbası çok lezzetli. (0332 223 42 00)

 

 

HOŞGÖRÜNÜN EVRENSEL TEMSİLCİSİ

 

Mevlana 1207 yılında bugünkü Afganistan’da doğmuş. Ailesi Moğol istilasından kaçarak Konya’ya sığınmış. Esas adı Muhammed; Celaleddin ise tıpkı babası ve dedesi gibi kendisine verilen lakap. Mevlana ‘efendi, önder, rehber’ anlamlarına geliyor. Özellikle Batı dünyasının onu anmak için kullandığı ‘Rumi’ lakabı ise ‘Rum ülkesinden; Anadolulu’ anlamlarına geliyor; ömrünü Konya’da geçirdiği için verilmiş. Konyalı manasına gelen ‘Konevi’ ile Hüdavendigâr, Hünkâr, Hazret-i Mevlana, Şeyh, Mollayı Rumi ve Hazret-i Pir de onu anmak için kullanılan sıfatlar arasında.

Yazının devamı...