(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Atilla Türker" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Atilla Türker" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.

Atilla Türker

Hata yapınca travma yaşıyoruz
2 Ağustos 2010

BÜLENT Yıldırım’ın üst düzey bir bürokrat olduğunu biliyor muydunuz?
Ortadoğu Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi mezunu olan Yıldırım, halen Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı’nda İç Denetim Başkanı olarak görev yapıyor.
Saha dışında olduğu kadar saha içinde de otoriter bir yapıya sahip olduğu biliniyor. Kuralcıdır. Taviz vermez. Hırsı ve çalışkanlığı ile de dikkati çeken Yıldırım, son yıllarda büyük çıkış gösteren hakemlerin başında geliyor... Silivri’deki eğitim seminerinde görüştüğümüz tecrübeli hakem, sorularımızı şöyle yanıtladı:
Hata yapmamak için her türlü disiplin ve özveriyi sahada gösteriyoruz. Ancak zaman zaman hata yaptığımız da oluyor. Verdiğimiz bir kararı öyle algılamış olduğumuz için hatanın boyutu hakkında genellikle maç esnasında herhangi bir rahatsızlık duymuyoruz. Hiç kimse sahaya hata yapmak ve tartışılmak için çıkmaz. Hata yapan hakem çok derin bir üzüntü yaşar. Belki de bir, iki günlük yoğun bir duygusal travma dönemi geçirir. Maalesef bu dönemler, her sporcunun ve her hakemin yaşadığı ve tecrübe ettiği bir gerçektir. Ancak ustalığa giden yol da bu dönemlerden alınacak derslerle yakından ilgilidir.

Muharebeyi kaybettik ama savaşı kaybetmedik

TECRÜBE sadece olumlu deneyimlerden değil, çoğu zaman da olumsuz deneyimlerden kazanılır. İstediğim gibi geçmeyen bir maçtan sonra, hep De Gaulle’ün bir sözüyle kendimi motive ederim; “Muharebeyi kaybettik, ama savaşı kaybetmedik.”
Hakemcesi; “Aradığınız başarıya şu anda ulaşılamıyor. Lütfen daha çok çalışıp kendinizi geliştirerek yeniden deneyiniz!”
Hakemlik yaptığım için hiç pişmanlık duymadım. Hakemliğin bana, benim de hakemlik kurumuna katkım olduğunu düşünüyorum. Ancak her güzel işin bittiği gibi bir gün hakemliğimizin de biteceğini ve bu görevi genç arkadaşlarımıza devredeceğimizi biliyorum. Erken yaşta kaybetmiş olduğum rahmetli annem Yüksel Yıldırım’ın bende özverisi ve emeği çok fazla. Hayatımın en anlamlı maçı, onu defnettikten sadece 1 gün sonra, ailemin kararına uyarak, gidip yönetmiş olduğum ve çok başarıyla tamamladığım bir yurt dışı maçıydı. Tüm hakem annelerinin ellerinden öpüyorum.

Eğer ruhunuz sağlamsa yıllar sizi yıkamaz

TÜM yaşamım işyerinde, evde, antrenman sahalarında ve seyahatlerde geçiyor. 35 yaşın üzerinde ve yoğun efor gerektiren sporcu olduğumuz için yediğimiz içtiğimiz her şeye dikkat etmemiz gerekiyor. Bir hakem için sahada en büyük talihsizlik sakatlanmaktır. Ayrıca çok net bir ihlalin algılanamayıp ekip olarak kaçırılması ve tartışmalı pozisyonların çok olduğu bir müsabaka yaşanması diğer talihsiz durumlardır. Aşık Zevraki’ye ait çok sevdiğim bir dörtlüğü size aktarmak istiyorum:

“Azmi sular boğup, ateş yakamaz,
Sanma ki irade inzivadan çıkamaz,
Eğer sağlamsa ruhunuz emin olun ki,
Yollar yorup sizi, yıllar yıkamaz”

Sahada maskeli balo

ANKARASPOR-Galatasaray maçını yönetiyorum. Servet Çetin sakatlığından dolayı yüzünde özel maske ile oynuyor. İkinci yarı oyuncu değişikliği ile oyuna giren rahmetli Antonio De Nigris, yüzünde özel maskesiyle ve gülümseyerek doğrudan bana geldi. Maskesini işaret ederek bozuk Türkçesi ile muzip muzip sordu:- Hoca bak, nasıl olmuş, iyi mi? Ben de gülümseyerek, “Çok güzel olmuşsun, karizma yapmışsın” dedim. Hemen yanımızda bir diğer esprili oyuncu Ayhan Akman durur mu! De Nigris’e “Kardeş hoş geldin, film starı gibi olmuşsun maşallah” dedi. Ama Ayhan daha sonra Servet’e baktı, sonra bana baktı ve espriyi patlattı, “Hocam sen bu De Nigris’i merak etme, bu kardeşimiz oynamak için değil, maskeli baloya katılmak için girdi oyuna.” Uzun süre üçümüz de güldük. De Nigris çok değerli ve sempatik bir oyuncuydu. Kendisini rahmetle anıyorum.

YARIN: HÜSEYİN GÖÇEK

Yazının devamı...
Şike teklifi gelirse...
1 Ağustos 2010

FIRAT Aydınus’un derbi kralı olduğunu biliyor muydunuz?
Adeta rekora koşuyor. Tam 14 derbide görev yaptı. Zor maçları kolay yönetiyor. Eski bir futbolcudur Aydınus. Bu avantajını da iyi kullanıyor. Bilgisi, iletişimi ve deneyimi ile ön plana çıkıyor.
Aslında uluslar arası alanda da başarı merdivenlerini hızla tırmanması gerekirdi.
Biraz gecikti.
Türk hakemliğinin en önemli isimlerinden biri olan Aydınus, sorularımıza son derece içten yanıtlar verdi.
Artık küfür edilmesin
Bulunduğumuz konum itibarıyla tribünden gelen söylemlere kendimizi izole edebiliyoruz. O anda oyuna odaklanmamız nedeni ile gelen söylemlerin etkisi minimize oluyor. Fakat bir gerçek var ki, küfür hangi ortamda olursa olsun,  kime edilirse edilsin tasvip edilebilinen bir durum değil. Futbol olgusu içinde oynanan oyunda insanoğlu var olduğu sürece hatanın olmaması imkansız. Bu sadece biz hakemler için değil, bu oyunun içinde görevi bulunan herkes için geçerli. Bir futbolcu, bir teknik adam gibi bizler de hata yapabiliyoruz. Anlık verdiğimiz bir kararın maç sonrası hatalı olduğunu görünce ve anlayınca tabii ki çok büyük üzüntü yaşıyoruz. Fakat önemli olan husus şu ki, bu hatalardan sonra özeleştirimizi yapıyoruz ve bir daha aynı hatayı tekrarlamamak için kendimizi geliştirme adına önemli adımlar atıyoruz.
Derbi hakemi etkiliyor
Ülkemizde derbi maçları önemi itibariyle futbolsever, futbolcu, teknik adam, yönetici, medya için ne ifade ediyorsa hakem için de aynı şeyleri ifade ediyor. Bu paralelde fiziksel ve mental hazırlığımızı en üst seviyede yapmamız gerekiyor. Aslına bakarsanız sezon içinde oynanan her maça fiziksel ve mental hazırlığımız hiç farklı değil. Ama derbi kelimesi o maça yapıştığında tüm kamuoyunda değişen hava kısmen de olsa ister istemez hakeme de sirayet ediyor.
Profesyonel olalım ama...
Hakemlerin maç tazminatı konusu, ülkemizde farklı bakış açılarıyla farklı cevapların verilebileceği bir konu. Profesyonel hakemlik ise şartlar göz önüne alınarak temeli çok iyi oturtulup, gerçekten üzerinde uzun uzun çalışılarak hazırlık yapılması gereken bir durum. Ülkemizde endüstri haline gelmiş futbolumuzda profesyonellik artık bir gereksinim. Fakat profesyonel hakemlik oldu bittiyle sadece profesyonel adını getirmekle amacına ulaşılacak bir durum değil. Zamana yayarak sistemli bir şekilde sağlam altyapı kurularak ve sağlam temeller atılarak gerçekleşmesi gereken bir durum.
Deneyim çok önemli
Hakemlik elbette uzun bir süreç. Bir hakemin atmosferi yüksek türdeki maçları yönetebilmesi için uzun süreç içinde deneyim kazanması gerekiyor. Bu sürede de hakem her yönden kendini yetiştirip geliştirirken, tecrübesini de artırarak çok önemli maçlara yıllar içinde hazırlanmış oluyor. Yöneteceğimiz maçlar öncesi takım ve futbolcu bazında taktik ve teknik yapıları incelemek ve bu yönde hazırlık yapmak, günümüzün çağdaş futbolunda bir hakem için artı bir durumdur.

Çirkin teklife kayıtsız kalınamaz

BİR maç öncesi maçın skoru ile ilgili çirkin bir teklif gelirse eğer, ilk tepkim ne mi olur? Bu çirkin teklifi yapan o anda karşımdaysa bilmiyorum artık ne yaparım (Gülümsüyor). Kendisi o an ulaşamayacağım bir ortamdaysa eğer, küfürü tasvip etmiyorum (Gülümsüyor). Şaka bir yana sadece hakem olmakla alakalı bir durum değil bu. Hangi insan olursa olsun kendisine yapılan çirkin bir teklif karşısında medeni bir şekilde hukuksal boyutta yapması gerekeni yapmalı bence.

Düzenli yaşamamız gerekiyor

SONUÇTA başarılı olmak için hakemliği profesyonelce yapmak ve yaşamak zorundasınız. Bu yüzden kendimize her konuda dikkat etmeliyiz. Aile, sosyal ve iş yaşantımıza titizlik göstermeliyiz. Yediğimiz ve içtiğimize önem vermeliyiz. Ailemle vakit geçirmeyi seviyorum.

İyi ki hakem olmuşum

FUTBOLSEVERLER tarafından dinlenen ve takip edilen hakem yorumcuları, yorumları ve eleştirileri ile kendisini takip eden kitlenin fikir sahibi olmasında önemli rol oynadığına inanıyorum. Hakemliğe başladığım için asla bir pişmanlık duymuyorum. Hatta beni  teşvik eden babama ve hakemliğim süresince bana destek olan ve olmaya devam eden annem ve eşime minnettarım. Değerlerime zarar vermeye başladığını gördüğüm anda ise hakemliği bırakırım.

Seni seviyorum hocam

EVLİLİĞİMİN ilk zamanlarında da haliyle maçlara gidip geliyordum. Şehir dışına çıkışlarda eşim ufak not kağıtlarına birer ikişer kelime ile “Canım aşkım başarılar. Allah hakem şansı versin” gibi notlar yazıyordu. Bu notları da gömlek cebime ya da çantamın bir köşesine koyarak bana sürpriz yapıyordu. Yine bir gün maç için şehir dışına çıktım. Karşılaşmada bir futbolcu, rakibine faul yaptı. Sarı kartımı çıkarttım ve gösterdim. Tam o sırada kartla birlikte ufak bir beyaz kağıt parçası da bir anda cebimden fırladı. Futbolcu ile birlikte gözlerimiz bir anda beyaz kağıda takıldı. Kağıt yere düştü. Üzerinde kocaman puntolarla aynen şu yazıyordu: “Seni seviyorum aşkım.” Futbolcu bir kağıda baktı, bir bana döndü baktı ve mırıldandı: “Ben de seni seviyorum hocam.”


YARIN: BÜLENT YILDIRIM

Yazının devamı...
Elle attım desin alnından öpeyim
31 Temmuz 2010

GİZLİ DÜNYA

Kapalı bir kutu gibidir hakem
dünyası. Pek bilinmez.
Ne düşünürler, ne isterler, nelere tepki gösterirler?
Hiç irdelenmez.
Oysa çok ilginçtir hakem dünyası.
Kutuyu biraz araladığınız zaman, o rengarenk ortam sizi çeker.
Keyiflenirsiniz. Neşelenirsiniz. Şaşırırsınız.
Ne dersiniz, futbolumuzun bu sessiz insanlarına kulak vermek güzel olmaz mı?

ÖNCE, “Geçmiş olsun” diyelim. Önemli bir operasyon geçirdi. Aşil tendonundan ameliyat oldu. Sahalardan iki ay uzak kalacak.
Yunus Yıldırım, Süper Lig’in en önemli isimleri arasında yer alıyor. Hep kritik maçlarda düdük çalıyor.
Yeri geliyor şampiyonluk maçında sahaya çıkıyor, yeri geliyor kümede kalma mücadelesinde görev yapıyor.
Geçen sezonun son haftasında oynanan F.Bahçe-Trabzonspor maçını Yunus Yıldırım’ın yönettiğini hatırlatmamıza gerek var mı acaba?
Dikkati, cesareti ve otoritesi ile tanınıyor Yıldırım.
Sahada serttir. Taviz vermez. Yüzü de pek gülmez.
Mücadelenin güzelleşmesine gayret eder. Oyunu hiç kesmez.
Kart ve penaltı konusunda ise çok cimridir. Pek göstermez.
Yazı dizimizin ilk konuğu olan Yunus Yıldırım, sorularımızı içtenlikle yanıtladı.
Edilen küfürleri duymuyoruz
Müsabakalara tamamen odaklanmamız gerekiyor. Haliyle taraftarın ettiği küfür ve benzeri sözleri duymuyoruz. Yalnız uğultu şeklinde ses dalgalanmaları oluyor. Zaten tribüne kulak verirseniz işinizi sağlıklı yapamazsınız. Hatanın büyüklüğü veya küçüklüğü fark etmiyor. Kararı verirken öyle görerek değerlendirmişsiniz. O anı öyle yaşamışsınız. Bundan dolayı üzülüp, oraya takılı kalmanın anlamı yok. Bazen de “vicdanın rahat mı” diye bize tepki gösteriyorlar. Kasıtlı yapılmayan bir davranışın vicdan muhasebesi olmaz.
Eliyle gol atan bir futbolcu, gol kararından sonra, “Hocam elimle attım” derse, golü iptal eder ve o futbolcuyu alnından öperim. Oyunu başlattıktan sonra ya da maç sonrası söylerse yapacak bir şey yok, “Senin gibi oyuncuya da bu yakışır” derim. Zaten maçtan sonra söyleyince nasıl olsa onların eli Tanrı’nın eli oluyor! Üstelik fair-play adayı gösteriliyorlar. Biz hakemler de emek hırsızı olarak görülüyoruz. Yandığımızla kalıyoruz. Fakat daha sonra Tanrı hesabı sağlam kesiyor.
Elle atan da ihraç edilmeli
Hakemi aldatmaya çalışmak, dünyanın her tarafında olduğu gibi ülkemizde de oluyor. Böyle bir durumda oyuncunun empati yapması gerekir. Kendisi böyle bir durumda mağdur olsa acaba ruh hali nasıl olur? Örneğin İrlanda’nın Dünya Kupası’na gidememesi... Henry’nin ve takımının yaşadığı berbat durum. Bence kuralın içinde de sıkıntı var. Golü elle önleyene ihraç, golü elle atana ihtar veriliyor. Oyuncular böyle durumlarda ihtarı her zaman daha rahat göze alabiliyorlar. Bence kural değişmeli ve golü elle atan da ihraç edilmeli.

İyi hakem sağlam karakterli olur

BİR hakem için sahada en büyük şanssızlık, herkesin gördüğü bir olayı, hakem ekibinden hiç kimsenin görememesi olsa gerek. Benim de zaman zaman üzüntülerim oldu. Ama bu üzüntülerin üzerinde durulmaması gerektiğini düşünüyorum. Her yaşadığım değişim, en mutlu ve en sevindiğim anlardı. İyi bir hakemde olması gereken özelliklerin başında sağlam karakterli kişilik gelir. Tabii bu kişi yeniliğe açık, bilgili, vizyon sahibi, cesaretli ve liderlik vasıflarına sahip olmalıdır.

Derbiler bizim için unvan maçıdır

HER maç kendi içinde önemlidir. Derbi maçlarda görev yapan her ferdin ve kurumun farklı kazanımları olur. Hakemin kazanımı ne olur derseniz, unvan maçıdır, terfi kazanır, rütbe alır. Kariyeri ve sınıfı değişir. Maçı yönetmeden önce başarı ve başarısızlık sonucunu yaşarsak sıkıntı olur. Dış etkenlere takılıp motivasyon düzeyini ne çok yüksek, ne de düşük tutmalıyız. Sonuçta kurallar aynı. Maçın içinde kendi sorumluluğunda olanları iyi değerlendirirsen başarılı olma şansın çok yüksektir. Her zaman bulunduğun anın keyfini bilerek yaşarsan, işte o zaman başarılı olursun. Zorluk yaşamadan elde edilen hiçbir şeyin kıymeti olmadığını düşünüyorum.

Aşkolsun hocam bari maçın bitimini bekle!

GÖREVLİ olduğum bir maçta ikinci yarıyı başlatacaktım. Başlama işaretini vermeden önce gördüm ki, bir oyuncunun forması şortunun dışındaydı. Bu futbolcuya uzaktan işaret ettim ve formasını şortunun içine sokması gerektiğini belirttim.
Elimle ve kolumla da bu işareti açık bir şekilde izah ettim.
Futbolcu sağına soluna şöyle bir baktı ve sonra da bana kibarca tepki gösterdi:  “Aşkolsun hocam, formamı burada nasıl çıkarıp vereyim, bari maçın bitimini bekle.” Haliyle diğer futbolcular çok güldü.

‘Hakem hatasıyla şampiyon olduk’ diyeni hiç görmedim

HAKEMLİĞE başladığım için hiç pişmanlık duymadım. Pişmanlık duyarak ve hayatı geriden gelerek yaşamanın anlamı yok. Hayatımızda keşke olmamalıdır diyorum. O an mutsuz da olsan onun da tecelli etmesinin nedeni vardır. Hakemlik de elbet bir gün bitecek. Hedefim, zamanı geldiğinde kimseye kırılmadan, öfke, kin ve nefret duymadan güzel duygularla bırakmak.
“Şampiyonu hakemler belirler” şeklinde hep bir söylem oluyor. Okulda öğrenci iyi not alınca, “Ben aldım” der. Kötü not aldığında ise “Öğretmen verdi” der. Bunca yıldır da, “Biz hakem hatasıyla şampiyon olduk” diyeni hiç görmedim. Oysaki başarı ve başarısızlık, herkesin kendi yaptıklarıyla alakalı diye düşünüyorum.
Bir maç öncesi maçın skoru ile ilgili çirkin bir teklif gelse, ne mi olur? Böyle bir olayın şakasına bile tahammülüm olamaz. O kişi acınacak duruma düşer. Şunu da belirteyim ki, samimiyetsiz ya da sahte davranışta bulunanlardan, korktuğum kadar nefret de ederim. O kişi hele bir de “Arkandayım” dedi mi, yandın demektir.

YARIN: FIRAT AYDINUS

Yazının devamı...
Ankaragücü'nün ruh hali
8 Mayıs 2010
ANKARAGÜCÜ’ndeki bu tarihi boykot, bugünkü maçta takımı acaba nasıl etkileyecek?
Önce şunu belirtelim, takımın tamamına yakını, bu boykotun medyaya sızacağını düşünemedi.
Tablo şuydu: Transfer ücretlerini bir türlü tahsil edemeyen futbolcular, haftalar öncesi böyle bir girişimde bulunmayı kararlaştırdı.
Ancak bazı yöneticilerin, “Biraz daha sabredin” şeklindeki sözleri nedeni ile boykot oldukça gecikti.
Fenerbahçe maçı haftasına girildiğinde futbolcular şu karara vardı:
“Paramızı bugünlerde alamazsak, bir daha hiç alamayız. Fenerbahçe maçından sonra hiçbir yönetici bizi tanımaz. Boykotu hemen yapalım. Basın nasıl olsa duymaz, yönetim kurulu ertesi günü bizim yanımıza gelir, ödemeleri yapar, bu şekilde amacımıza ulaşırız.”
Perşembe günü boykot başladı.
Fakat planın en önemli parçası sekteye uğradı... Olay, Hürriyet Gazetesi tarafından duyuldu.
Haliyle her şey altüst oldu.
Her ne kadar futbolcular, bu boykot sayesinde paralarının bir miktarını tahsil etmiş olsalar da, ortaya hiç de iç açıcı olmayan bir tablo çıktı. Peki, bugün Fenerbahçe karşısında kötü bir oyun sergilenirse, ya da kötü bir sonuç alınırsa ne olur?
Ankaragücü açısından hiç iyi olmaz. Tüm Türkiye, yaşananları öğrendi.

Takımı yaktılar!

Milyonlarca kişi, “Bu futbolcular formalarını değil, paralarını düşündüler. Bu yüzden antrenmana çıkmadılar. Maçın havasına giremediler. Takımı yaktılar” şeklinde konuşacak. Haliyle bu durum, futbolcular üzerinde bir stres oluşturacak. İşte bu stres, futbolcuların işini zorlaştıracak.
Ama olaya diğer açıdan da bakmakta yarar var. Futbolcular pekala “İyi oynamaktan ve iyi sonuç almaktan başka şansımız yok. Aksi taktirde yanarız” şeklinde bir moral motivasyon içine girebilirler.
Bu düşünce de başarıyı getirir.
Neresinden bakarsanız bakın, ortada son derece ilginç bir görüntü var.
Ama şu da var:
Ankaragücülü futbolcuların işi gerçekten çok zor.
Tarih bu maçı yazacak!
Yazının devamı...
Yük ağır!
11 Nisan 2010
Peki şimdi durum nedir? Futbolcular çok gerildi... Sona doğru yaklaşılırken stres, heyecan ve sorumluluk iyice arttı. Yük ağır gelmeye başladı. Hepsi de zorlanıyor.
Son maçlardaki yetersiz oyunun nedeni bu. Bursaspor dün özellikle ilk yarıda çok kötü bir oyun ortaya koydu. Pozisyona girmekte zorlandı.
Oyun anlayışı olarak da bazı yanlışlar içindeydi. Ön libero olarak görev yapan Hüseyin-Ergiç ikilisi ile ileri uç arasında adeta uçurum vardı. Büyük boşluklar oluştu. G.Birliği’nin kalabalık orta sahası işte bu boşluğu iyi değerlendirdi. Bursaspor’da dün kanatlar da hiç işlemedi. Ozan İpek’in eksikliği çok hissedildi. Haliyle uzun toplarla gol arayışına gidildi. Ama Gençlerbirliği savunmasında Aykut ve Orhan gibi hava toplarında çok başarılı iki stoper vardı. Bu doğrultuda Bursaspor’un atakları genelde etkisiz kaldı. Yakalanan iki önemli fırsatı ise kaleci Serdar önledi.
Kulübe yetersiz
Bursaspor’un önemli silahları dün suskun kaldı. Özellikle Volkan ve Batalla çok etkisizdi. Sercan’ın çabası da yeterli değildi.
Şunu da önemle belirtelim, Bursaspor, yedek kulübesindeki yetersizliğin faturasını da ödemeye başladı. Ertuğrul Sağlam oyuna sokacağı futbolcuyu bulmakta zorlanıyor.
Şampiyonluğa oynayan bir takımın, son haftalarda gol yollarında bu derece büyük sıkıntı yaşaması elbette ki düşündürücü. Acaba bu sıkıntı, özellikle Galatasaray ve Beşiktaş ile yapacağı maçlarda ne derece ortadan kalkacak? Atamazsanız ve kazanamazsanız, hedefe ulaşmanız mümkün mü!
Kabul etmek gerekir ki, Bursaspor bu haftaya dek taraflı tarafsız tüm gönüllerde ayrı bir yer edindi. Üstün başarısı ile takdir edildi.
Ama şimdi aynı takım, yetersiz ve verimsiz bir görüntü ortaya koyuyor.Şu da bir gerçek: Bursaspor’un teklemesi nedeni ile lig artık daha değişik bir görüntüye büründü.
Renklendi.
Ne dersiniz, şampiyonluk yarışı asıl şimdi mi başlıyor?
Yazının devamı...
Tabata her takımda oynar
29 Aralık 2009
RIZA Çalımbay... Futbolculuğu döneminde bir istikrar abidesiydi. Beşiktaş ve A Milli Takım’da tarihi başarılara imza attı. Halen Eskişehirspor’da sürdürmekte olduğu teknik adamlığında da tam not aldı. Keyifli bir sohbet gerçekleştirdiğimiz Çalımbay, teknik direktörlüğün futbolculuğa göre çok daha zor olduğunu söylüyor ve başlıyor anlatmaya:

Futbolculuk kolay

“Futbolculuk dünyanın en kolay işlerinden biri. Teknik direktörlük yapan kişi ise; futbolcuyla, yöneticiyle, taraftarla, medyayla, kısacası herkesle uğraşır. İşin ilginç tarafı, çoğu zaman da çaresiz kalır. Taze bir örnek vereyim. Son Diyarbakırspor maçını 10-0 kazanmamız gerekirdi. Ama inanılmaz goller kaçırdık ve 0-0 berabere kaldık. Buna teknik adam ne yapsın?

Daum’un antrenmanları

Teknik adamlık yaşamımda örnek aldığım çok isim var. Mesela Stankoviç’in duruşunu, Milne’in disiplinini, Miliç’in hırsını, Daum’un antrenman programını, Militunoviç’in iyi niyetini örnek aldım. Beni antrenörlüğe başlatan Mustafa Denizli’den de çok şey öğrendim.
Söz Mustafa Denizli ve Beşiktaş’a gelmişken Tabata’yı soruyoruz. Çalımbay şunları söylüyor: “Tabata gibi bir futbolcu ile çalışmak isterdim. Çünkü çok iyi bir oyuncu. Gaziantepspor’da liderdi. Ama Beşiktaş’ta herkes lider. Mükemmel ölü top kullanıyor. Ama Beşiktaş’ta kullanamıyor. Versinler bana, 6 ay sonra geri alsınlar. Tabata gibi bir futbolcu her takımda çok iş yapar.

Beşiktaş destek olmadı

Beşiktaş ise, benim için dünde kaldı. Teknik direktörü olduğum dönem, Beşiktaş maddi anlamda iyi durumda değildi. Yeterli desteği de alamadım. Ama bende Beşiktaş’ın yeri ayrıdır. Orada futbola başladım, orada bitirdim. Bu bir futbolcu için büyük şanstır.

Avrupa’ya gideceğim

Şimdi Eskişehirspor’da çok mutluyum. Mükemmel ortamımız var. Ama mutlaka Avrupa’ya gideceğim. Çünkü ülkemizde istediğiniz ortamı tam anlamıyla yakalayamıyorsunuz. Her şey para pul değil. Gittiğim her yerde yüzde yüz başarılı olacağıma inanıyorum. Çok iyi dersler aldım bugüne kadar. Kolay kolay hata yapmam. Her gittiğim yerde beyaz sayfa bıraktım ben.”

4-3’lük Fenerbahçe derbisini unutmam

RIZA Çalımbay, Beşiktaş’ın başında iken en sevindiği olayı, Pancu’nun kaleye geçtiği maçta Fenerbahçe’yi 4-3 yenmeleri olarak gösterdi. Antrenörlük yaşamımda en büyük mutluluğu ise Denizlispor’da Lyon’u UEFA Kupası’ndan eleyerek yaşadığını söyleyen Çalımbay, “Çünkü
Denizlispor ile Lyon gibi bir takımı elemek şampiyonluğa bedeldi. Ayrıca geçen sezon Eskişehir-Denizli maçında ilk 15 dakikada 3-0 yenik duruma düşüp, maçı 4-3 kazanmamızı da unutamam” diye konuştu.

Keşke Rıza gibi futbolcum olsaydı

KENDİSİNE futbolculuğunu sorduğumuzda, Rıza Çalımbay gülüyor ve şöyle konuşuyor: “Keşke şimdi benim de Rıza gibi bir futbolcum olsaydı. Çünkü Rıza işini her zaman iyi yapardı. Her maça hazırdı. Çok çalışırdı. Az sakatlanırdı. Kapris yapmazdı. Çok koşardı. Kazanmak için varını yoğunu ortaya koyardı. Mesela ben çok iyi orta yapardım. Ama bu ortaların çok iyi olabilmesi için antrenman öncesi ve sonrasında yüzlerce orta yapardım.

Çok kazık yedim

Bugüne kadar en yakın arkadaşlarımdan bile kazık yediğim olmuştur. Ama sporculuk hayatımda hiç yanlış yapmadım. Yapmam da. Ülkemizde teknik direktörlerin kolay çalışmaması için herkes, her şeyi yapabiliyor. Geriye dönüp baktığımda keşke diyebileceğim fazla bir şey yok. Bir tek Fransa’dan transfer teklifi gelmişti. Kabul etseydim daha iyi olurmuş diyorum.”

Youla artık beni arayamaz

ÇALIMBAY, son günlerde medya önünde tartışma yaşadığı futbolcusu Souleymane Youla ile ilgili şunları söyledi: “Youla olayı benim için artık kapandı. Ama çok büyük yanlış yaptı. Kendisini kimse kadro dışı bırakmamışken,ülkesine gitmeyi ve eğlenmeyi tercih etti. Kimsenin kaprisini çekemem. Benim için en önemli konu Eskişehirspor’un menfaatleridir. Youla artık beni arayamaz. Başkanına ‘yalancı’ diyen, antrenörü hakkında konuşan kişinin, Türk futbolunda yeri yok.

Futbolun kitabını yazıyorum

ÇOK kitap okuduğunu anlatan Rıza Çalımbay, “Zaten ben de bir kitap yazacağım. Tabii ki futbolla ilgili. 5-6 yıldır kaleme alıyorum. Adını henüz koymadım. Nasıl bir kitap olacağına gelince... Futbolda zorluğu yaşayanların kitabı olacak. Gerçek profesyonellerin hayatları, futbola bakış açıları, yaşadıkları olaylar yer alacak. Futboldaki çarpıklıklar anlatacak. Çok not aldım bugüne kadar. 2-3 sene sonra çıkacak. Müthiş güzel bir kitap olacak” dedi.
Yazının devamı...
Kulüpler Birliği toplantısı ve G.Saray’ın açıklaması
10 Aralık 2009
Telefon trafiği ile de bilgileri topladım. Toplantının içeriği doğrultusunda bazı kulüp başkanları ile çeşitli görüşmeler yaptım.
Edindiğim bilgiler sonucu yazdığım haber, doğal olarak noktasına virgülüne dokunulmadan gazetemde yayımlandı.
Ama Galatasaray Kulübü dün bir açıklama yaptı. Bu açıklamada “Adnan Polat’ın toplantıda yaptığı konuşma, Galatasaray’ın büyüklüğünü yıpratmak ve zedelemek amacıyla bilerek çarpıtılmıştır” şeklinde ifade kullanıldı.
Haberimin sonuna kadar arkasındayım
Hemen şunu belirteyim, bir muhabir olarak benim böyle bir düşünce taşımam hiç mümkün olabilir mi?
Niçin çarpıtayım? Niçin böyle bir amaç taşıyayım?
Güzide bir kulübümüze karşı böyle bir düşünce içinde olunamayacağını herkes gibi ben de çok iyi biliyorum.
Ama şunu da merak ediyorum:
“Acaba ben neyi çarpıttım? Hangi bilgileri eksik ya da fazla yazdım? Galatasaray Kulübü Başkanı Sayın Adnan Polat’ın ağzından çıkan cümleler arasında hangilerini yanlış dile getirdim?”
Bu konuda kamuoyuna bir açıklama yapılırsa çok iyi aydınlanırız.
Haberimin sonuna kadar arkasındayım.
Yazının devamı...
Ankaragücü ve yeryüzü!
9 Aralık 2009
Niye yok? Bulunamıyor. Bulunsa bile anlaşma sağlanamıyor.
Sizce tuhaf bir durum değil mi? Zaman Ankaragücü aleyhine işliyor.
Sorun para mı? İhtimal dahilinde görmüyorum. Nihayetinde ödenecek para yıllık en fazla 1 milyon Euro civarında. Bunun peşinatı da 200 bin Euro’yu geçmez.
Zaten öyle veya böyle getireceğiniz her teknik adama üç aşağı beş yukarı bu parayı vermek zorundasınız.
Sorun para olamayacağına göre nedir?
Belli ki takımın başına mutlaka yabancı bir teknik adam getirilecek.
Yerli düşünülseydi bu güne dek çoktan anlaşma sağlanırdı.
Aslında bu da ayrı bir tartışma konusu. Niye ille de yabancı?
Ülke sınırları içerisinde Ankaragücü’nü çalıştıracak kapasitede bir yerli teknik adam yok mu?
Eğer böyle düşünülüyorsa, asıl tartışma konusu zaten budur.
Başka bir tartışma konusu da şudur: Yeryüzünde bir ay içinde Ankaragücü’ne uygun bir teknik adam nasıl bulunamaz?

SAHİPSİZLİK DUYGUSU!

A Milli Futbol Takımımız’ın başında da uzun süredir teknik adam yok.
Ama bunun nedeni izah edilebilir. Çünkü milli takımımız uzun süredir resmi maç yapmıyor.
Federasyon bekleyebilir. Arayışa devam edebilir.
Bunu anlayabiliriz.
Ama Süper Lig için durum böyle değil. Her hafta bir maç yapılıyor!
Ankaragücü teknik adam koltuğunun boş tutulması, sevenlerinde bir sahipsizlik duygusu yaratmıyor mu?
Şu da var: Tatmin edici bir açıklama da gelmiyor.
Belirsizlik devam ediyor. İletişim sıfır.
Kimse ne olacağını bilmiyor.
Bilen insan sayısı da üçü, beşi geçmiyor.
Taraftar, adı üzerinde taraftır. Bilmek, görmek, anlamak, hissetmek, duymak ve yaşamak ister.
Kapalı kapılar ardında bazı işler çözümlenmeye çalışılırken, küçük ya da büyük mesajlarla da seven insanlarının yüreğinin hoş tutulması lazım.
Yöneticilik bunu gerektirir.

BİTMEYEN KAVGA!

ANKARAGÜCÜ yönetimi, “Bir teknik adamla imza atılana dek, herhangi bir açıklama yapmayacağız” diyor.
Saygı duyarız.
Ama şunu da hatırlatmak isteriz: Ankaragücü gibi halka malolmuş kurum ve kuruluşlar, her zaman için sevenlerine ve ilgilenenlere bilgi akışı sağlamak zorundadır.
Bu da nasıl sağlanır? Medya yolu ile.
Şimdi siz teknik adamlık konusunda medyada en ufak bir bilgi akışı görüyor musunuz?
Varsa yoksa, kavga.
Güya birlik, beraberlik sağlanacaktı.
Hikaye.
Eloğlu kurduğu mütevazı takımla liderlik koltuğuna otururken, Ankaragücü yönetimindeki kavga tüm hızı ile devam ediyor.
Sen-ben kavgası.
Bir türlü bitmiyor.
Kendi aralarındaki kavgayı bitirirlerse, takımın başarısına da sıra gelecek.
İnsan şaşırıyor. Daha da ötesi üzülüyor.
Sorarız: Türkiye’de başka hangi kulüpte böylesine bir kavga yaşanıyor?

etkispor.com

İNTERNETTE çok kaliteli spor siteleri var.
Bu sitelerde birbirinden güzel haberleri ve araştırmaları takip edebilirsiniz.
Aynı zamanda değerli spor yazarlarının görüşlerini okuyabilirsiniz.
Bu tür çalışmalara imza atılması, camia adına sevindirici bir tablo.
İşte bu sitelerden biri de www.etkispor.com
Tek kelime ile mükemmel. Doyurucu. Sürekli yenileniyor. Taze haberler veriliyor.
Spor basınının önemli kalemlerinden Doğan Koloğlu, Yusuf Yalkın ve Hasan Ötkün de etkispor.com’da yazıyor.
Tavsiye ederim. Her bakımdan çok beğeneceksiniz.

ANKARA’DA EN SON YALAN NEDİR?

Ankaragücü’nün başına üç gün içinde çok kaliteli bir teknik adam gelecek.
Yazının devamı...