(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Alper Beyaz" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Alper Beyaz" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Alper Beyaz
Bu hastaneye kim izin verdi?
18 Aralık 2016

Yok neden olsun ki; biz toplumca başımıza bir iş gelince uyaranları sıralıyoruz. Yoksa ne hatırlıyoruz ne de önemsiyoruz. Yanlış veya doğruyu ortaya koyan yasalar ve yönetmelikler olsa da yine bir şekilde yapıldığıyla
kalıyor!..
**
Kent içinde uygunsuz yerlere bir şekilde yerleşen çok sayıdaki akaryakıt istasyonları, yine apartmanların alt katlarında olmaması gereken tüp satan işletmeler, pastane ve fırınları... Yapı, usulsüzlük mü bizde aklının almadığı kadar... Denetim mi sormaya bile gerek!.. Üstelik çoğu zaman yasada uygun olmasa bile bir yönetmelikle iş oluruna vardırılıyor; zaten... Burada maksat vatandaşın işi görülsün o
kadar. Yani düz mantıkla çalışıyoruz; resmi-özel, her kurum aynı işleyişe bağlı...
Bakın onlardan biri daha... Hastane olduğu için dikkatimi çekti; yoksa kentte baktığın yerde bir eksiklik var; zaten...

Perge Bulvarı üzerinde Kamu Hastaneler Birliği’ne bağlı bir hastanenin ek binası. Hepimizin 3 yıldır görmeye alıştığı Atatürk
Devlet Hastanesi, Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hizmet binası. Aslında inşaat aşamasında çok tartışmalara neden
olsa bile bugün o bina hizmet veriyor işte... Üstelik aralarından 100 metre mesefa bile olmayan bir akaryakıt istasyonu olmasına rağmen...
Akaryakıt istasyonu dedim; evet benzin, gaz, mazot kokusuyla ve tehlikesiyle... Eğer bu binanın inşaatında
birileri bir yerde doğru yaptıysa; hastanenin yer seçimi konusunda neden aşağıdaki kurallara uygunluğu
yok sayıldı... Yoksa o bina ve diğerleri sırf olsun diyerek mevzuata mı uyduruldu? Nasıl ve hangi gerekçeyle bu hastane binası akaryakıt istasyonu ile komşu olabildi?



**
Sağlık Bakanlığı’nın hastane binasının yapılması konusunda ortaya koyduğu ve yasal olarak zorunlu olan binanın yer seçimi ve durumu hakkında net maddeleri var. Peki yasa ne diyor?

1) İmar ile ilgili mevzuat uyarınca özel hastane yapılabileceğine dair ilgili belediye tarafından düzenlenmiş belge,

2) Gürültü, hava ve su kirliliğine maruz olmadığının; insan sağlığını olumsuz yönde etkileyecek endüstriyel kuruluşlar ile gayrisıhhi müesseselerden uzak olduğunun valilik tarafından yetkilendirilmiş merci raporu ile tespit edilmesi,

3) Hastane binası için yeterli yeşil alan ayrıldığının ilgili belediye tarafından yazılı olarak belgelenmesi,

4) Ulaşım şartları, ulaşım noktaları açısından uygun ve ulaşılabilir olduğunun İl Trafik Komisyonu veya Belediye Ulaşım Koordinasyon
Merkezi raporu ile belgelenmesi,

5) Hasta ve hasta yakınları ile hastane çalışanları için, özel hastanenin otopark ihtiyacının yeterli olduğuna dair ilgili belediye tarafından düzenlenmiş belge...
Antalya’da bölge halkına sağlık hizmeti sunan Kamu Hastaneler Birliği’nin sadece hastane açmak için çaba sarfetmesinin dışında bu hastanelerin (resmi/ özel) otopark, acil servis giriş-çıkış ve ulaşım dahil daha bir çok sorununa nasıl çözüm bulduğunu gerçekten
çok merak ediyorum. Kamu Hastaneler Birliği’nin sadece bu hastaneyı baz almayıp, Antalya’daki özel dahil tüm hastanelerin bu 5 maddeyi yerine getirdiğine dair ilgili belgelerini kamuoyuyla paylaşması gerektiğini düşünüyorum.

ÇOK GEREKLİ Mİ?

Sorumlu belediye ve alt kurumların kentiçinde mantar gibi türeyen akaryakıt istasyonlarının açtırılmasına ‘dur’ demesi gerektiğine inanıyor; yetkilileri güvenliğimiz ve sağlığımız için göreve davet ediyorum.

****

 

ASAT: TÜKETİCİ HEYETİ'NE GİT!..

 

UNUTKANLIK değil mi? Bazen bir anahtarı bazen de bir faturayı ödemeyi unuturuz; istemeden... İşte unutkan bir okurumun sitemi...
Siteminde eleştirmekten öte herkesi etkileyen bu soruna çözüm bulmasını beklediği kurum ise Antalya Su ve Atıksu İdaresi Genel Müdürlüğü (ASAT) oldu.
Üstelik çözüm için gittiği kurumdan ‘Tüketici Mahkeme Heyeti’ne git’ denilecek tepki bile almış...
Neden mi?
Aylık su faturasını ödeyemeyi unutuyor. Haliyle kullandığı su hizmetini ödemesi için ihbar kağıdı gönderiliyor. Posta kutusuna
veya bir yere atılıyor tabi... İmza ile vermek yok. (Bu konu da ne kadar doğru tartışılır; elbette...) İhbarı görmeyerek borcunu ödeyemeyen okurumun Cumartesi gibi tatil gününde su saati mühürlenerek hizmeti durduruluyor. Ancak durumu farkederek (ASAT’ın cumartesi-pazar açık vezneleriyle) borcunu aynı gün ödeyen abonenin neden suyu
aynı gün açılmaz ki!.. Haftasonunu susuz geçirmek istemezseniz ve bir de mühürü kırıp suyu kullanma hatası yaparsanız vay halinize...
Bu kez posta kutunuza bir de mühür cezası konulacaktır...
Siz; siz olun sakın su saatindeki mühürü kırmayın; olur mu?.. ‘Haftasonu çalışmıyoruz’ diyen sayın yetkililer, bu konuda oluşan mağduriyetleri Tüketici Mahkeme Heyeti’ne yönlendirmek yerine fark yaratan çözümler üretmeniz daha doğru olmaz mı?

***

MILLETIMIZIN BAŞI SAĞ OLSUN

ÜLKEMIZIN birlik ve beraberliğini bozmaya yönelik hain terör saldırısı dün de yüzünü Kayseri’de gösterdi. Yüreklerimizde derin bir acı bırakan bu menfur saldırıyı yapanlar emellerine ulaşamayacaktır. Hepimizin birlik, beraberlik içinde tek vücut olması gerekmektedir. Beraberliğimize ve demokratik yaşamı hedef alan her türlü terör saldırısını lanetliyor, kınıyorum. Herkesi emniyet güçlerine destek olmaya, şüphelendiğimiz her olayı ihbar ederek yardımcı olmaya davet ediyorum.

 

Yazının devamı...
‘Git nereye dökersen dök!’
11 Aralık 2016

Sakin bir hata yaparak gezmeye gitmeyin...

Çünkü yine tarihe saygısızlıktan, tarihi aymazlığa ve hatta tarihi ayıba bile şahit olursunuz.
Yok ben yine de gitmek istiyorum diyorsanız; hadi birlikte gidelim.
Roma imparatorluk devrine tanıklık eden bu eserleri görmeye gittiğiniz yol üzerinde aradığınız her şeyi bulabilirsiniz. Aklınıza her ne geliyorsa!....
Moloz atıkları, cam, şişe, pet ve hatta bunlar yetmezmiş gibi bir de fuhuş!..
**
İşte bir gezi öncesi anısı!..
TODOKS Doğa Sporları Kulübü 2’nci Başkanı Gülşen Gedikoğlu, yürüyüş grubuna etkinlik öncesi bölgeyi tanımak için gidiyor. Aslında gittiğine değil de gördüklerine bin pişman oluyor.
Şöyle ki; çektiği fotoğraflara bakarsanız Antalya’nın ünlü firması olan Yeşil Gönen’in kamyoneti, iş yaptığı evlerden çıkardığı atıkları bu mevkiye dökerken görüntüleniyor.
Sadece Yeşil Gönen mi? Aslında pek sanmam; neden mi? Çevreyi incelerseniz sadece inşaat atıkları yok çünkü!..
Ama bu gezi anısında fotoğraf karesine onlar girdi işte; üstelik istemeden.
Bölgemizde yazık ki tarihini, geleceğini planlamayan birçok firma bu fotoğraf karesine kolaylıkla girebilir düzeyde...
Neden mi?
Çünkü ne kontrol var ne de denetim!... Birkaç çevreci vatandaşın duyarlılığı sayesinde bazı olaylar ortaya çıkıyor.
Şimdi Yeşil Gönen firmasının yetkililerinin bu fotoğraflara nasıl bir açıklama yapacağını merak ediyorum.
Gerçi kesin firma sahibinin bu olaydan haberi yoktur. Çalışanları firma sahibine söylemeden Varsak’a gelerek molozları bu tarihi alana dökmeyi düşünmüştür!..



Ya da kısa tanımı ‘Git nereye dökersen dök!’ mantığıyla bu fotoğraftaki aktörler olmuştur; çalışanlar.
Ha bir de bu molozların ağırlıklı cam olduğu belirtmekte de fayda var. Düşünsenize o cam kırıkları yazın bu yeşil alanın yanmasına neden olacak. Peki sorumlusu kim olacak?
Eğer ormanlık alan yanarsa, malum şüpheli kesin bir piknikçi!..
Tarih talanında ise kesin defineci!..
Dökeni de, döktüreni de ve dökmesi için hiçbir denetim yapmayanları tebrik ediyorum.
Bir de yüksek sesle ‘O tarihi yapanlar, bizim ecdadımız’ diyenler umarım bu ve bunun gibi eserlere ve ören yerlerine geç kalmadan sahip çıkarlar.
Yoksa gelecek kuşaklara aktaracağımız molozların arasında kalacak bir kaç taş kalıntı olacak!..
Üstelik öyle saygılıyız ki ve o kadar boş bir alan ki; fuhuş yapmayı da ihmal etmiyoruz burada. Ne güzel değil mi?
Ören ‘alan’ı da razı gelen de!..

***

Gerçekten çok korkunç!..

Hani teklif bile olsa kabul edilir gibi değil!...
Korku Evi’nde 20 yaşındaki bir genç, 17 yaşındaki sevgilisine evlilik teklifi yapıyor. ‘Mösyö’ adı verilen üzerine smokin kıyafeti giydirilmiş iskelet, elindeki yüzüğü genç kıza sunuyor. Bu Korku Evi’nin işletmeci mantığıyla bile olsa böylesi bir olaya tanıklık etmesi gerçekten çok korkunç!.. 
Unutmadan tekrar hatırlatalım; genç kızın yaşı 17!..
Eee tabi; bu olay karşısında ülkemizde daha çocuk yaştaki kızların evlendirildiği gerçeğini kabul edersek, yaşı gelmiş diyenler de çıkabilir aranızda!..


***

 

Antalya’ya yakıştı

Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin Mevlana Kavşağı’ndaki yeni binasındaki iki katlı meclis salonu çok şık oldu. Üstelik meclis üyeleri TBMM’deki gibi oylamaları parmak iziyle yapacak. Böylesi şık bir salonu Antalya’ya kazandıran başta Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’e ve emeği geçen herkesin yüreğine sağlık. 
Yenilenen meclis binasının güzel kararlara vesile olması dileğiyle...

Yazının devamı...
Fotoğraftaki yönetici kim?
7 Aralık 2016

Daha önce de Antalya’da yüzünü gösteren bu çirkin taraftarlar bu kez Alanya’da ortaya çıktı. Güvenlik kamerası görüntülerinden
ortaya çıkan şiddetin boyutu ve stadyum girişinde bir uzman çavuşun tartaklandığı tartışma futbolun temel taşlarına, centilmenliğe
sığmıyor. Üstelik bunu da bir kulüp yöneticisinin yaptığı iddiası var. Gerçekten bu görüntülerden, yaşanan şiddet biz nereye gidiyoruz dedirtiyor. Bu kişilerin her ne kadar yönetici olsa bile takımdan uzaklaştırılması gerekiyor.

**

Şimdi Türkiye Futbol Federasyonu’nu (TFF) göreve çağırıyorum. Bu olayda tarafsız kalınmalı. Bu arada olayın perde arkasını Alanyaspor yöneticilerinin en hızlı şekilde ortaya çıkardığı güvenlik kameraları görüntülerinde bulmak yeterli bile oluyor. Gerçekten yakışmadı. Konyaspor’un tüm taraftarlarının böyle bilinçsiz ve fütursuz olacağını düşünmek bile istemiyorum. Beş parmağın beşi de bir değil tabi ki!.. Ama bu görüntüler ve Alanyaspor Kulüp Başkanı Hasan Çavuşoğlu’nun yaşananları anlatan açıklaması kamera görüntüleriyle birleşince gerçekten Süper Lig’e yakışmayan olaylar ortaya çıktı. Üstelik sahada maket bıçaklarının bulunması bile açıklanır gibi değil.

**

Bu olaylardan sonra misafir takım bile demek içimden gelmiyor açıkçası ama Alanya’ya gelen Konyalı misafirlerimiz stadyumdaki koltukları, tuvaletlere ve koridorlara büyük hasar verdi. Bunlar, kim, ne için yapılır anlamakta zorlanıyorum. Bunun adı tam olarak vandallık.Bu vandalları spordan uzaklaştırın. Hani Passolig vardı; kim buna uyuyor?
Bakın bir Konyaspor yöneticisi bile görevdeki uzman çavuşun üzerine yürüyor.
Oysaki o uzman çavuş sadece verilen görevini yapıyor. Ve her kim olursa olsun; kimse uzman çavuşa el uzatamaz. Kimse bu yöneticiye ‘sen kim oluyorsun da o askerin üzerine yürüyorsun?’ diye hesap sormayacak mı?
Bırakın; konunun federasyona gitmesini ilçedeki savcıların bu görüntüleri, haberleri
ihbar kabul ederek hemen harekete geçmesi gerekmez mi?
Evet bu kişinin acil olarak yargı önünde hesap vermesi toplumun üzerindeki baskıyı da hafifletecektir.

**

Bu arada Alanyaspor Kulüp Başkanı Hasan Çavuşoğlu’nu da alkışlıyorum. Belki Alanyaspor, Süper Lig’de bu sezon hedeflerini gerçekleştiremeyebilir ama Başkan Çavuşoğlu’nun yaşanan olayların ardından önce Konyaspor camiasından özür dileyerek, söze başlayarak stadyumdaki olayları değerlendirmesi (yani o klas duruşu) bence Alanyaspor’u Süper Lig’de birinci sıraya yerleştirdi bile. Tüm futbolseverler adına bu tür olayların tekrar yaşanmaması ve sorumluların acil olarak cezalandırılmasını bekliyoruz.

 

 

Yazının devamı...
Alkışlar size...
5 Aralık 2016

Öyle uzun zaman oldu ki; yeşil sahalarda böylesi hareketleri pek görmüyoruz.
Hırslı ve hırçın görüntüleri bir tarafa bırakıp, müsabakalar böylesi güzel hareketlerle süslenince futbol izlemek daha
bir keyif veriyor... Evet; Antalyaspor ve Medipol Başakşehir maçında 36 yaşındaki Emre Belözoğlu ile 35 yaşındaki Samuel Eto’o arasında el öpme ve samimi kucaklaşmanın yaşandığı Lig TV’de yayınlanan bu görüntüler zihinlerimize kazındı bile...
Maçı izleyemeyenler için bu fotoğrafları paylaşmak istedim.Toplum olarak yaşadığımız şu sıkıntılı günlerde belki bir ölçüde bizlerin
yüzünde bir tebessüm bırakır. Bir anlamda da bu fotoğraf; dili, dini, ırkı her ne olursa olsun futbolun bir şiddet kültürü olmadığını göstermek, kaba-saba kendini bilmeyen oyuncu ve taraftarlara da örnek olması temennisi de taşıyor. Hatırlar mısınız Emre Belözoğlu’nun bazen maç sırasında refleks ile bazen de maç sonu yaptığı olumsuz hareketlerini?.. Yıllar belki de insanı gerçekten değiştiriyor ya da karşılaştığı değerli bireylere böyle el öptürüyor işte... Daha ayrıntılarına girmeden ne olursa olsun bu görüntüler gerçekten çok güzel hareketler...



**
İster Medipol Başakşehir kaptanı Emre Belözoğlu’nun tarafından yapılsın ister başka bir futbolcu veya taraftar... Samuel Eto’o Antalya adına kaybedilmemesi gereken bir değerdir. Ve öyle de olmalı. Geçen gün yazarımız ve uzun zamandır Antalyaspor’a hizmet eden Sancar Biçikçi’nin ‘Samuel Eto’o için ‘Hiç kimse bulunmaz hint kumaşı değildir’ diyerek yaptığı teşbihe katılmıyorum ve katılmayacağım da!.. Evet; Eto’o bulunmaz bir kumaş Antalya için... Antalya hala farkında değil mi acaba? Dünya yıldızı bir futbolcumuz bu kentte ve biz ondan faydalanmak yerine devamlı olarak incitmeye bakıyoruz. Ama şimdi üzülmüyorum; çünkü teknik direktör Rıza Çalımbay var ve o gerçekten Eto’o’nun kumaşının farkında... Var ol değerli Rıza Çalımbay ve ekibi...
Turizm bitti; öldük, battık derken neden bir dakika başınızı ellerinizin arasına alıp düşünmüyorsunuz? Samuel Eto’o değil miydi; 16 Temmuz 2016 tarihinde uluslararası futbol turnuvasını Antalya’da düzenleyen... Üstelik hanginiz getirebilirdi ki o
kadar yıldız futbolcuyu bir araya... Eto’o bir telefonla yıldızları Antalya’ya getirmedi mi?
Üstelik bir de turnuvaya çağrı için dünya çapında o yıldızların ağzında yaptırdığı Antalya tanıtımı da cabası!..
Evet bu turnuva 15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle yapılamadı ama o günden sonra kentten kimin böylesi bir tanıtım atağı oldu sormak isterim? Antalya genelinde ne yazık ki olmadı?
Tamam; uluslararası fuarlar bu ülkeyi tanıtır ama böylesi futbol, basketbol, voleybol ve hentbol gibi spor branşları da bireyleri haliyle toplumları birleştirir. Örneği de hemen hazır; Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya krizini sonlandıran
Vladimir Putin ile el sıkışmasıyla yaşamadık mı?
Öyle ya; Türkiye-Rusya Milli takımlarının maçında Antalya Arena doldu-taştı... Üstelik ülkemizde ve coğrafyamızda yaşananlara
rağmen...
Değerlerimizi ve edindiğimiz değerlerin kıymetini bilelim.
Samuel Eto’o kaç yıldır Antalya’da? Antalyaspor yönetimi tarafından, taraftarlar dışında da çok sevilen böylesi bir oyuncu neden
hala hiçbir etkinlik ve organizyonda öncü olarak kullanılmaz? Bir bilen varsa çıkıp söylesin. Bir de açıklama yaparken, Antalyaspor
Kulübü’nün temdit edilen gelirlerini de açıklasın...
Kulüp yöneticileri neden hala bu durgunluğu yaşıyor ki...
Hadi artık; başarılar geliyor, taraftar da her geçen gün bu takımın yanında ayağa kalkın da projelerinizi görelim.

Yazının devamı...
İsyan mahallesi: Zeytinköy
4 Aralık 2016

5 Aralık 1934 Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkı... Fransa 1945 yılında, Belçika 1946’da ve İsviçre 1971’de Kadına Seçme ve Seçilme Hakkını tanırken, biz yarın Kadınların Siyasal Hakları Sözleşmesi’nin kabul edilişinin 82’nci yıl dönümü olan bu mutlu günün heyecanını yaşayacağız.
**
Yaşayacağız ama nasıl? Yine içimiz buruk... Yine can acıtıyor. İşte öyle bir mahalle var ki; orada 2017’ye günler kala okuma-yazma oranı oldukça düşük. Neredeyse ilçedeki verilere bakarsak, Antalya adına bir hezeyan diyebilirim... Ürkütücü yani!.. O mahallede sadece okuma-yazma oranı düşük değil; bir de toplumumuz içinde sıkışıp kalan ‘Çocuk Gelin’ sorunsalı bile yüzümüze vuruyor.

Nerede mi? Zeytinköy’de... Aslında için için isyanlar, çığlıklar atan bir mahalle... Öyle ki orada ikamet eden genci-yaşlısı artık okumak istiyor. İsyanlarında okuyamamak var... ‘Neden bize öğretmiyorsunuz? Yoksa yapılanlarda ve bizi ihmallerinizde bir plan mı var? Gelişmişlik her yıl yeniden yık-yap modeliyle kaldırım çalışması yapmak değildir?’ diyerek çığlık atıyorlar. Okumayı-yazmayı öğrenmek istiyorlar; kendi iradeleriyle toplu taşıma araçlarına binmeyi, 5 yıldızlı otellerde tatil yapmayı istiyorlar... Eğer bu fotoğraftaki sınıftan birine soru sorarsanız yaşı 22 ve iki çocuğu var... Yine sorarsanız yaşı 60 ve küçük yaşta gelinleri var...

EMEĞE SAYGI VE TEŞEKKÜR

Zeytinköy’ün gelişmesi için emeği geçenlere teşekkür etmeden geçilmez elbette ama içlerinde öyle biri dernek var ki; o da Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği (TÜKD). Başkan Ayla Yüksel ve ekibinin de emekleri gözden kaçmaz. Gerçi, “çocuk gelin” projesine “mahremiyet” gerekçesi sunulduğunu da unutmadan hatırlatmakta fayda var. Onlar gece-gündüz demeden o mahallede bir kadına bir harf öğretilmesi için büyük çaba sarfediyorlar. Bunun yanında Azize Kahraman Halk Eğitim Merkezi (HEM) öğretmeni Hatice Şimşek’in de çabalarını unutmamak lazım. Yüreğinize sağlık...

**

İsyan mahallesi: Zeytinköy... Artık adının uyuşturucuyla anılması istenmiyor. İstemedikleri gibi yetkililerin onların sesini duymadıklarından tepkileri ve isyanları. Kimi ayrıştırılmak; kimi de kendilerine hep suçlu gözlerle bakıldığından isyanları büyüyor... Sonuçta onlar hep yalnız, hep çaresiz ve eğitimsiz bırakılmalarına tepkili... Zeytinköy; dedik ve orada başlatılan projelerin gözden kaçırılmamasının kaanatindeyim.
Bölgede bazı kurumların ve sivil toplum örgütlerinin çabalarının yıllardır gündemde olmasına rağmen sonuçta hala bu mahallenin
sorunlarının çözümünde büyük adımlar atarak öteye gidemedik...
Nedenlerini liste halinde sıralamak mümkün ama en önemli neden eğitimsizlik değil mi?
İşte onlardan biri; bence insanlık adına büyük bir adım.
Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı’yla (BAKA) ortak yürütülen bir proje. Bugün o mahallede 20 kadınımız 1934 yılında aldığı
seçme ve seçilme hakkını soruyor ve okuma yazmayı öğreniyor.
Üstelik o kadınlara ek olarak 11 kadın daha ‘Ben de okuma-yazma öğrenmek istiyorum. Kurs açın’ diyerek çağrıda bulunuyor.
Yani bilinçleniyor ve öğreniyor. Ne güzel değil mi?
Bizler sorunlarımızı sadece eğitim ile aşabiliriz; eğitim olursa görgü ve kazanç kapımız da daha aralanır. Öyle ki eğitim
alan bu kadınlar, şimdi geleceğin girişimcisi olma yolunda planlar yapıyor.
**
Peki biz bu kadar istekli kadınlarımızı ödüllendiriyor muyuz? Kocaman bir ‘hayır’... Hani diyorum da onların söylediği gibi ‘Biz okumayı öğrendik. Artık, kimsenin yardımı olmadan otobüse bineceğiz. Çok mutluyuz’ sözleri bir ödül hak etmez mi?
Ödül alarak hiç gitmedikleri 5 yıldızlı otellerde bir kaç gün ağırlasak...
Bu kadınlara şu kış günlerinde ‘evet’ diyerek ödüllendirsek, belki de hayatlarında bir ilk yaşatmış onların ufuklarının açılmasına yardımcı olmaz mıyız?
Ne dersiniz turizmciler?
Gelin bu sese kulak verin; derim. Kadınlarımızın ufkunu açalım ve onların bu çabalarına kayıtsız kalmayalım!..

 

 

Yazının devamı...
Yanmışız biz!
1 Aralık 2016

BİZİ kim denetliyor? Evet, Yazı İşleri ekibi olarak önceki gün Adana’daki bir öğrenci yurdunda çıkan yangının ardından ‘Bölgemizde ne noktadayız?’ sorusunu sormadan edemedik. Geçen günlerde ‘Kaçış yolunu bulduk!’ başlıklı yazımda belirtiğim gibi yangın merdivenleri ve bu konudaki eksiklerimizi gündeme getirmiştim. Ancak, acıdır ki yazıdaki gerçeklik büyük takdir toplasa da yetkili kurumlar önceki gün Adana’daki acı olayı yaşamadan refleks göstermedi. Yani acı yaşandıktan sonra tedbir almayı düşünüyoruz; öncesi adımlarda toplum olarak ne yazık ki hala büyük zafiyetler yaşıyoruz.

**
Daha önce de belirttiğim gibi o içinde yaşadığımız kat kat beton bloklar, bildiğiniz ‘Yapı Denetim’ firmaları tarafından kontrolden geçiyor. Belediyelerden alınan ruhsatın ardından ve denetimlerin kimin tarafından yapıldığı ise tam bir muamma!..
Hepimizin hayatı bu kadar basit mi? Evet, bu soruyu Antalya’da bize ışık tutacağını düşündüğüm, Makina Mühendisleri Odası (MMO) Antalya Şubesi Başkanı Ayşen Hamamcıoğlu ve kentte en büyük ilçe olan Muratpaşa Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürü Deniz Duğan’a sordum.
Aldığım cevaplar itiraf etmeliyim ki yanmışız biz; dedirtti!..

**
Antalya’da hiçbir kurum yangın merdivenlerini denetlemediği gibi bu konuya ait hiçbir veri bile bulunmuyor. Üstelik hayatımız eski-yeni yönetmelikler arasına sıkışmış. 2013 yılına kadar Büyükşehir Belediyesi tarafından denetlenen yapılar ve tadilatlar ilçe belediyelerin denetimlerine bırakılmış. En acı bölüm ise mevzuata göre yapı denetim firmalarının kontrolünden geçen projelerin takibi asla yapılmıyor. Üstelik kentimizdeki alışveriş merkezleri ve daha birçok halka açık kapalı çarşıların ise havalandırma sistemleri bile doğru-dürüst hizmet verecek durumda değil. Sanırım AVM’lerin garajlarında yaz-kış aylarında egzoz kokusunun temizlenememesi bile bu ayrıntıya cevap olacaktır.
İtiraf niteliğindeki bir diğer açıklama ise denetimler, bir şikayet ile başlıyor ve müfettiş takibiyle sürüyor. Yani zoraki bir denetim sistemi ve ona bağlı prosedür yönetmeliğine bağlı bir bakış açısı tutuyoruz.
Neden bir 3’üncü göz yok diyerek sorduğum sorunun cevabında ise ‘evet olmalı’ diyoruz. Ama bu 3’üncü göz noktasında Ayşen Hamamcıoğlu’nun ‘Asansör denetimi için gittiğimiz sitelerde (binalarda) neredeyse dayak yiyeceğiz’ açıklaması ise bu konuya toplum olarak bakış açımızı çok net ortaya koyuyor; aslında...
Ruhsatını belediyeden kapan müteahhit ve vatandaş, işin ‘olur’una bakmaktan öteye gitmiyor. Düşünsenize ilçe belediyelerindeki iki mühendis tarafından proje denetlemesi yapılan binalarda (uygun/uygunsuz) şimdi mülk sahibi veya kiracılar oturuyor. 2013 yılı öncesi İtfaiye Dairesi Başkanlığı’nın ‘olur’ yazısıyla ruhsat alan bu yapılar şimdi ilçe belediyelerindeki bir-iki mühendisin dudağının uçuğunda...
Evet; ortak görüş 3’üncü göze ihtiyaç var.
Ruhsat öncesi veya sonrası bu proje her şekilde değerlendirilmeli. Mühendislerin de bulunduğu bir denetim mekanizması oluşturulmalı.
Ayrıca bir de gözümüzden kaçan bir noktaya da değinmek istiyorum. Dersanelerden okula dönüşen yeni okulların da acil olarak gözden geçirilmesi gerekiyor. Çoğu bir yaşam alanından sınıf formatına girerek bir şekilde ‘mevzuata uygun’ belgesiyle eğitim vermekte.
Yani olası bir faciaya kapı aralıyoruz.
İmar ve Şehircilik Müdürü Deniz Duğan’ın itiraf niteliğindeki sözleri ise hala kulağımda ve bu sorun çözümlenmeden de gitmeyecek gibi!... İşte o sözler: “Evet yangın çıksın yangın merdiveninde ölürsünüz. Toplumumuzda maalesef bu durum böyle. Yeni binalarda yüzde 100 yaptırım gücümüz var ama eskilerde hiçbir gücümüz yok. Bazı özel okullar hikayeden dizayn yaparak, tüm yönetmelikler ihlal ediliyor. Karga, tulumba düzenlemeler var. Dersanelerden okullara dönüşen binalarda tehlike büyük... Can güvenliği tartışılır. Üstelik sadece okullar değil, Milli Eğitim ve Valilik binasında da aynı durumlarla karşılaşabilirsiniz.’
Bu gerçeğimizden sonra gelin daha geç kalmadan bu konuda acil bir duyarlılık yaratarak, gerekli önlemler adına adım atalım ve kent liderleri olarak elimizi taşın altına sokalım.

Yazının devamı...
Zaferlerin adı Antalya...
28 Kasım 2016

Önceki gün Antalya’da öyle bir Arena vardı ki; tribün coşkusu kentin dikkatini çekiyordu. Bir tribünden kırmızı diğerinden beyaz ve ardından Antalya sesleri adeta kenti sardı; sardıkça da iyi oldu hani...
Mumla aradığımız seyirci geliyor; üstelik coşkusuyla... Birlik ve sevginin büyüdüğü bir taraftar kitlesiyle Antalyaspor
şaha kalktı; diyebilirim... Güzel de oldu!...

Olmaya da devam edecek.
**
Önce sıkıntılarımız vardı; malum bilindik sıkıntılar maddi ve aşılamaz denilerek korkutan sıkıntılar... Bittik, yandık, kapatalım demedik. El birliğiyle ayağa kalktık; işte...
Yönetim bir kâbus yaşasa da uykuları kaçsa da; hatta stresinden kilo bile alan bir kulüp başkanımız olsa da varsın olsun...
Bu sevinç ve coşku için her şeye değer... İşte özlediğimiz tabloyu yaşıyoruz. Hep söyledik; inanmak her şeyden önce çok önemli. Bu takım ve yönetim başarıya inanıyor.
Bakın sadece futbolda değil; basketbolda ve hentbolda da üst üste zaferler yazıyoruz. Başta Antalyaspor yönetimi, lider vasfıyla Rıza Çalımbay ve onun eşsiz askerleri...
İçinde bulunduğumuz bu dönemlerde kent olarak gerçekten ihtiyacımız olan bir gücü ortaya koydunuz. Var olun... Şimdi bu gücü taşıyacak kentteki spor altyapısı da oluşturulduğuna göre gelsin sayısız zaferler... İkinci devre de güçlü transferlerle daha iyisi olacağız; ben buna inanıyorum.
Alış artık Antalya zaferlere...
Kayseri, Gençlerbirliği, Trabzon ve Adanaspor...
Üst üste aldığımız galibiyet serisiyle koptuk geliyoruz.
Şimdi de sıradaki M. Başakşehir...
Neden olmasın?
Ne bir kayıp ne de 1 puan bize yetmez...
Onlar kazanmayı bizden daha çok
isteyemez. 

Artık zaferlerin adı Antalya...

Yazının devamı...
Ateşleyen slogan...
27 Kasım 2016

Tekrarlanmalı çünkü ‘turizmin geleceği’ için çok önemli bir zirve... İşte o kongreye bence damga vuran konuşmayı Kültür ve Turizm Bakanı sayın Nabi Avcı’dan sonra turizmcilere seslenen Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Menderes Türel yaptı... 

Nasıl mı? Bakan Avcı’nın tarihi eserlerin Türkiye’ye iade edilmesi çağrısıyla birlikte Başkan Türel’in fark yaratan konuşması
çok dikkat çekiciydi. Öyle ya turizm sadece konuk ağırlamak değil; aynı zamanda bir pazarlama ve sunum tekniği içeriyor. Yani turizmi bir ürün, bir ekonomik ürün olmanın ötesine taşıyabilmek gerekiyor... İşte hepimizin can alıcı sorunu bu değil mi zaten? O gün belki de çoğu turizmcinin cesaret edip söyleyemediğini Başkan Türel bir çırpıda anlattı ki; bu da bir anlamda turizm ve turizmcinin itirafı niteliğindeydi...
Elbette, Antalya için yeni tanıtım atağı yapılması şart. Peki ne yapmak gerekiyor?
İşte turizmci için algı değiştirecek operasyon...
‘MAKE ANTALYA GREAT AGAIN’ (Antalya’yı yeniden harika yapalım)
Evet yapalım; sayın Başkan Türel... Sektör adına bir adım olması için söylenen bu slogan kulağa gerçekten çok hoş geliyor.
Birlikteliğe, güç birliği yapmaya gerçekten hepimizin ihtiyacı var.
Turizmcisiyle, çiftçisiyle, sanayicisiyle hepimiz güç birliği yaparak, bu çıkmazdan, umutsuzluktan kurtulmamız için ayağa kalkmamız şart.
**

Bu toplantıları sıklaştırmalıyız... Çünkü kendi gerçekliğimizle yüzleştiğimiz, samimiyetin perçinleştiğini ve sorunların kişiler
üzerinde olduğunu görebiliyoruz. Bakan Avcı’nın tarihi eserler vurgusu da bunlardan biri... Daha önceki yazılarımda define
avcılarına ve temin ettikleri cihazların satışına kadar bazı düzenlemelerin getirilmesi gerektiğini
vurgulamıştım. Ancak, hala bu cihazları devlete vergisini ödeyerek satın alabiliyoruz ve sonra da jandarmaya yakalanınca hapis cezası alarak cezaevine girenler var; aramızda.
Bu işte bir terslik yok mu sizce de? Yani tarihi eserlerimize dışarı çıkarılmadan müdahale edilmesi gerekmez mi?
Ayrıca, sayın bakan çocuklarımıza yakın çevremizdeki tarihi eserlerimizi anlatmak ve onları tanıtmaktan bahsetti.
Evet, çocuklarımıza tarihimizi anlatmak istiyoruz; ama nasıl? Müze kartlarıyla mı?
Bakın Antalya’da müzeye veya bazı örenyerine adım atmak kaç lira?
Antalya Müzesi’ne, Olympos Örenyeri’ne, Phaselis Örenyeri’ne, Aziz Nikolaos Anıt Müzesi’ne ve Myra
Örenyeri’ne giriş ücreti 20 lira...
4-5 kişilik bir aile için bu gerçekten çok lüks değil mi sayın Bakan Avcı? Neden vatandaşımıza kampanya
yapılmıyor? Madem öğrensinler diyorsanız neden ücretsiz olmuyor ki? Ya da
sembolik olarak giriş ücreti 1 lira olsa... Evet tarihimizi bilmeyen çocuklarımız var ama bu kimin
ayıbı ona biran önce karar vermemiz gerekiyor!..

***

TABELASI KÜÇÜKMÜŞ!

‘Dikkat Radyasyon’ başlıklı yazıma Antalya Emniyet Müdürlüğü’nden cevap geldi. O aracın radyoaktif madde taşıdığı tespit edilmiş ve aracın üzerindeki sadece uyaranlarının yeterli olmadığı kanatine varılmış. Yani sadece uyaranlar ‘Dikkat Radyasyon’, ‘Dolu’ yazıları küçükmüş ve boşken üzerine takılmaması gerekiyormuş!.. Bu açıklamaya ne denir ki; şu gerçekten neden uzak kalıyoruz bunu çözemiyorum. Radyoaktif madde taşıyan bir araç nasıl camlı olabilir?
Peki bu araç satıldığında ikinci sahibi için hiç mi tehlike taşımıyor?
Konu olan radyoaktif madde... Ne kadar sıradan ve olağan değil mi? Gerçekten şaşırtıcı. Ama varsa-yoksa toplum olarak bizim yaptığımız sadece tabelaya bakmak. Aracı kullanan sürücünün sağlığından kime ne ki? Evet; sayın yetkililer
buradan bakınca da tabela gerçekten küçükmüş!..

 

Yazının devamı...