(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Duygu Sedefoğlu" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Duygu Sedefoğlu" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Duygu Sedefoğlu
Adana’da Zeytin Hasadı Şenliği…
14 Kasım 2016

 

Fotoğraf: Sude UÇAROĞLU (DHA)

Şimdi de 10 gün süren zeytin hasadını eğlenceli hale getirmişler. Çalışanlarının motivasyonlarını da yükseltecek iş yapmışlar. Sıkmalar, börekler, mangallar… Uçurtmalar… Her hasat şenlik halinde… Hatta sizlerde gidip görebilirsiniz… Hayalleri bu zeytin hasadı şenliğinin daha da büyümesi, insanların bu işten keyif alması…

Umarım en kısa zamanda hayalleri gerçekleşir… Portakal Çiçeği Karnavalı şehri bambaşka bir hale bürümüşken, kim bilir Zeytin Hasatı Şenliği nasıl güzel hale gelir…

Buyurun röportajla devam edelim…                                                                                                                                           

Selahattin Eskiyörük kimdir biraz sizi tanıyabilir miyiz?

1977 Adana doğumluyum. Çiftçi kökenli bir ailenin mensubu olduğumdan çocukken çiftçilik yapmak isterdim. Sonrasında teyzem Rasime Eşelioğlu’nun desteği ve yönlendirmesi   ile avukat olmayı tercih ettim, 2002 yılından beri Eşelioğlu Hukuk bürosunda teyzem-annem  Av Rasime Eşelioğlu ile birlikte  avukatlık yapma şerefine nail oldum.

 

Zeytin işi nasıl oldu peki?

Çiftçilik içimde uhde kaldığından 7 yıl önce zeytin bahçesi kurarak sektöre giriş yaptım, 2 yıllık arge sürecinden sonra da 2012 yılında da Naturel Sızma Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin sektöründe faaliyet gösteren Siliya Gıda A.Ş’ni kurdum.

Ege zeytinciliğin merkezi… Ve ekonomik bir değer… Adana’daki zeytin potansiyeli hakkında neler söylersiniz?

Ege Bölgesi zeytinciliğinin geçmişi çok uzun yıllara dayanıyor. Oysa ki; Bölgemiz ağaçlarının çoğu 2000 yılında Zeytinciliğin yaygınlaştırılması gayesiyle Bakanlar Kurulu Kararı ile  kurulan  Doğu Akdeniz Zeytin Birliği’nin desteğiyle dikilen genç ağaçlardan oluşuyor.3 milyon civarında bulunan ve Organik Tarım  ile  İyi Tarım uygulamalarının çok sık uygulandığı zeytin bahçelerimizde önümüzdeki 5 yılda Türkiye ortalamasının üzerinde ürün elde edileceğini,Hollanda’da uygulanan Altın Üçgen modeli yani,Çiftçinin ürettiği,Devletin teşvik ettiği ve Üniversitelerin de verimliliği arttırdığı bir potansiyel ile özellikle sofralık zeytinde Türkiye’nin parlayan yıldızı olacağını düşünmekteyim.

 

Mesela restoranlarda aspir zeytin yağı yerine kullanılıyormuş. Biliyor musunuz nedir bu?

Ayçiçeği tohumu ile aynı aileye mensup olan  yine kimyasal değerler ve  damak tadı açısından da Ayçiçek Yağı ile  uyumlu olan Aspir Yağının az da olsa bazı restoranlarda Ayçiçek Yağına alternatif olarak kullanıldığını biliyorum.Tüketiciler Sızma Zeytinyağı’na çok alıştığı,çok bilinçli olduğu ve özellikle de  talepte bulunuldukları için başta Balık Restoranları olmak üzere çoğu restoranlarda Naturel Sızma Zeytinyağı kullanılıyor.

 

Tamamen kendi kendinize yaptığınız bir şenlik mi?

Evet şu anda kendi kendimize yaptığımız bir şenlik. Esasında önümüzdeki yıllarda bölgemizi kapsar şekilde bir hasat şenliği en büyük hayalim olduğundan bir nevi provasını yapıyoruz.Zeytin hasatımızın şenlik havasında geçmesine özen gösteriyoruz.

 

Ne gibi?

Hafta sonları anneler zeytin toplarken çocuklar aldığımız uçurtmaları uçuruyor ve zeytin ağaçlarının arasında top oynuyorlar.Hafta sonları tüm hasata katılan personelle birlikte ya mangal yapıyoruz, ya da sıkma-gözleme yapıp yiyoruz.Hasatlarımız Şenlik havasında geçtiğinden,çalışanlarımızın motivasyonu çok yükseldiğinden  çok verimli bir hasat dönemi geçiriyoruz.Silisya Zeytinyağı olarak 2015 yılında Türkiye’de düzenlenen Zeytinyağı kalite yarışmasında Altın madalyanın ve 2016 yılında Japonya’da düzenlenen Zeytinyağı Kalite Yarışmasında aldığımız Gümüş madalyanın gerçek sahibi bu anneler ve çeyiz hazırlığı için hasata gelen bu genç bayanlar.Bizim için çok kıymetliler.

 

Çok kısa zaman önce bu bölgeye zeytinde teşvik verildi. Bir 5 sene sonra Adana üretimde hangi aşamada olur?

Hollanda’da uygulanan Altın Üçgen Modeli bize çok uygun.Bölgemiz çiftçisi çok büyük bir  şevkle Zeytin üretimi yapıyor,Bakanlığımız çok ciddi hibe ve teşvik veriyor,Çukurova Üniversitesi de kendisinden talep edilen her türlü desteği sonuna kadar veriyor.Son dönemde bölgemizde doğal sofralık zeytin üretilmesi gayesiyle sayıları giderek artan zeytin salamura haneler in varlığı bunun en güzel göstergesi.Önümüzdeki 5 yıl içerisinde bu zeytin  salamura hanelerin bir kısmı kooperatifleşecek bir kısmı da butik zeytin üretimi ile Türkiye’de bilinir markalar haline geleceklerdir.

 

Son olarak eklemek istedikleriniz neler?

Birçok faydası olan Sızma zeytinyağı Çocuk gelişiminde hayati önem taşıyan yağ asitlerini Anne sütüne eş miktarda içerir.Söz konusu yağ asitleri çocukların kemiklerini güçlendirir,Özellikle annelerin sıklıkla tüketmesi gerekir.Yine sızma zeytinyağı hücreleri korur,Kalp ve Damar sağlığımızı çok olumlu yönde etkiler,Tansiyonun kontrol altına alınmasına yarar,Cilt kalitesini arttırır.Özetle mutlu ve sağlıklı bir yaşam için mutlaka Sızma Zeytinyağı tüketelim.

Yazının devamı...
“Dış dünyaya açılacak kapıları yapmadık”
7 Kasım 2016

 

Fotoğraf: Sude UÇAROĞLU (DHA)

 2014 yılında da dernek olarak Singapur’daki Jurong Adasını incelediler ve “Adana’ya rol model olmalı” dediler. İki sene sonra bir araya gelip “Ne değişti?” diye sohbet ettik…

“Maalesef çok da bir şey değişmedi…” dedi ama yine de bir sürü önerileri var… Bundan iki sene önce 67 milyar dolar ihracat yapmış bir adanın Adana’ya rol model olması büyük önem taşıyor.

Ceyhan Yumurtalık Enerji İhtisas bölgesi için Ömer Faruk Sakarya analizlerine hala devam ediyor ve diyor ki; “Ceyhan Yumurtalık Enerji İhtisas Bölgesi’nde ileri teknoloji ürünü yatırım yapacaklara devlet olarak şunu veriyoruz bunu veriyoruz diye teşvikler açıklamalı.”

 

Ve sadece Petrokimya olarak kalmasından yana da değil, petrol ve türevleri olarak yeniden dizayn edilmesinin önemini de altını çize çize anlatıyor…

 

Buyurun birlikte devam edelim…

 

 

İki sene önce sizinle Jurong Adasını konuşmuştuk… İki senede neler değişti?

Hiçbir şey değişmedi!

Neden?

2014’un son çeyreğinde “Adana’ya Jurong Adası model olmalı” diye dile getirdik… Hatta bunu ilgili birimlerle de paylaştık. Sonra Odaların yaptığı bir zirvede Ekonomi Bakanımız da bunu dile getirdi, sunumlarla bunu anlattılar. Çok mutlu olduk! Sonrasında Sanayi Odamız Adana’daki Enerji İhtisas Bölgesine örnek olabilecek ülkelerin çalışmasını yaptı. 2015 Son çeyreğinde Jurong Adası uygundur diye açıklama yaptılar.

Sonra ne oldu?

Biliyorsunuz Enerji İhtisas Bölgesinin ilgili işlemlerinin yürütülmesi Sanayi Odası’nda. Tabii şuanda bir takım bürokratik sıkıntılar var. Orada Petrokimya yapması ile ilgili yetkilendirilen firmanın ciddi bir isteksizliği başladı son dönemde.

Son dönemde yaşanan sıkıntılardan mı?

Ya uluslararası konjonktürden dolayı yavaşladılar, geri adım atıyorlar gibi ya da kendilerinde ekonomik bir sıkıntı olabilir bilemiyorum.

Peki çok detaya inmeden “Jurong adası”nı anlatır mısınız?

Jurong Adası, aslında bir ada değil. Toplam büyüklüğü 10 KM2 olan 7 ayrı adanın birleştirilip 32KM2 alan haline getirilmesi. Bizim Ceyhan Yumurtalık Enerji İhtisas Bölgemiz 14 buçuk KM2.

Bundan 2 yıl önce 67 Milyar Dolar İhracat kazandırmış değil mi?

Aynen! Biz o adanın yarısı kadarız ama genişlemek için inanılmaz yerimiz var. Onlar da sadece ham petrol olarak kalmamış, ihtiyacı olan yere işleyip göndermişler. “Burayı teknoloji üssü” yapalım demişler. Araba lastiği üretmeye başlamışlar. Yani adamlar gelişen teknolojiyle beraber hammaddesi petrol olan alanlarda kendilerini ileriye taşımışlar.

Ceyhan Yumurtalık Enerji İhtisas Bölgesi’nde ciddi aşama kaydedildi mi peki?

Epeyce yol aldılar. Ama dediğim gibi bürokrasiye takıldı. Doğru kurgularla bu yapıya biz de ulaşabiliriz. Ve dünyadaki ihtiyaçlara göre dizayn edilmesi önemli. Petrolü getirip gemiye yükleyip satarsanız 1 lira kazanırsınız, işleyip gemiye yükleyip gönderirseniz 3 lira kazanırsınız… Oraya lastik fabrikası gibi petrol türevlerini işleyecek bir yer yaparsan 5 lira kazanırsın. İleri teknoloji ürünler yaparsan 10 lira kazanırsın.

Yani yeni ihtiyaçlara göre bu söyledikleriniz yeniden mi dizayn edilmeli?

Aynen öyle, petro kimya olarak dizayn edildi orası. Bakın yeni teşvik yasaları çıkacak. Mesela denilsin ki “Ceyhan Yumurtalık Enerji İhtisas Bölgesi’nde ileri teknoloji ürünü yatırım yapacaklara devlet olarak şunu veriyoruz bunu veriyoruz” denmeli…

Birçok önemli ismi Adana’ya davet ettiniz, ekonomi toplantıları yaptınız, analizler yaptınız… Genel olarak ne gibi artılarını gördünüz?

Nouriel Roubini geldi biliyorsunuz, biz kendisine para versek “Bu lafı de” desek hayatta demez, adam marka… Adam çıktı “Adana’daki enerji ihtisas bölgesi Türkiye’nin gelecekte önemli bir noktası olacak” dedi… Gerhard Schröder geldi, “Yumurtalık’taki enerji ihtisas bölgesi dünyanın enerji ekseninde çok önemli bir yer alacak, 20 yıl sonra burasıyla birlikte Türkiye çok önemli bir nokta haline gelecek. Burası sadece Ortadoğu’nun, doğu Afrika’nın değil, dünyanın yıldızı olacak.” dedi. 

Açıklanacak teşvik paketi de Adana’nın kaderi denilebilir mi?

Evet… Bu enerji ihtisas bölgesi çağın gerekliliğine uygun olarak yeniden dizayn edilmesi ve siyasilerimiz, odalarımız, valimiz ve Adana’nın dinamikleriyle de bunun kabul ettirilerek teşvik alması sağlanmalı.

Peki sizin sektöre girmek adına bir planlamanız var mı?

Böyle ileri teknoloji ürün üretip satmak inanın bir kişinin harcı değil, çok ciddi yatırıp isteyen bir sektör. Maalesef Adana’da birlikte iş yapma kültürü yok. Kendimize rakip gördüğümüz Kayseri, İstanbul, Gaziantep gibi bölgelerde insanlar bir araya gelip sermayesini birleştirip daha büyük yatırımlar yapıyor. Bu kültürü de yerleştirmek lazım Adana’ya.

Adana’nın kurtuluşu denilebilir mi?

Adana’nın iki kurtuluş yolu var. Eskiden olduğu gibi Tarım ve Tarıma dayalı sanayinin güçlü olması ve Yumurtalık’taki enerji ihtisas bölgesi. Bu ikisi ülkenin en refaha sahip olan ili olmasına sebep...

Zaten Tarım Bakanlığı destekleme anlamında çalışmalar yapıyor…

Evet, havza bazlı destekleme yapacaklar. Şuanda sadece örnek olarak diyecek ki “Pamuk ve narenciyeyi destekliyorum” dediği takdirde gerçekten çok iyi olacak. Biz yıllarca Adana’da şunu yaptık, hammaddeyi verdik, fabrikalarını kurdurduk ama arkasından dünyaya açılacak kapıları yapmadık!

Baba ve çocukların yaşadığı kuşak çatışması da Adana’nın ileri gidememe sebebi olabilir mi? Yeni nesil daha çok teknolojiye hâkim ve onun üzerinden iş yaparken babalar tam tersi mesela…

İlla ki olacak kuşak çatışması… İş hayatındaki kuşak çatışmasının sebebi tecrübe ile hevesin birbiriyle çatışmasıdır. Baba büyük bir tecrübeye sahiptir ve tırnaklarıyla kazıyarak gelmiştir. Çocuk baba sayesinde sahip olmuştur, büyük bir hevese sahiptir işte iş hayatındaki çatışma budur.

Nasıl aşılır peki?

Bir önceki kuşağa arzu ettiğin şeyin faydalı olacağını göstereceksin, onun direncini kıracaksın. Genç kuşağa da basamakları birer birer çıkmanın en doğrusu olduğunu anlatacaksın.

Adana’nın ciddi bir mevduat oranı da var yalnız?

Aynen öyle. 2012 yılında basın toplantısında bunu söyledim. Şuanda 11 milyar dolar gibi bir mevduatı var, 18-19 milyar dolar gibi de kredisi vardı o dönemler. Antep’e bakıyorsunuz 5 milyar dolar parası var, 25 milyar dolar kredisi var. Girişimciliğin, atılımın örneğidir.

Bu da tarıma dayalı bir şehir olmasının sebebi aslında değil mi?

Evet, öyle.

Geçtiğimiz hafta yapılan İnovasyon Haftası hakkında ne düşünüyorsunuz, olumlu etkiledi mi sizce?

Tabii ki! Çevre illerden de bir sürü insan geldi. Herkes kendi alanında, kendine bir şey katacak konular buldu. İnsanlar sürekli İstanbul’a gidemeyeceği için bu tip organizasyonların yapılması çok önemli.

Avantajlı şehirdeyiz diyor musunuz?

Diyorum. Hem hava yolu, hem kara yolu hem de deniz yolu ile ulaşımı kolay bir şehir, “Daha kısa sürede, daha ucuza gönderirim” dedirtiyorsan herkes gelir Adana’da yatırım yapar. Uluslararası hava limanımız var, 70 Km İleride Liman var. Otoban yanımızda. Bunla beraber insanlara buradaki güvenliği anlatırsan, alt yapı iyi... Bizim sorunumuz şu, biz kendimizi iyi anlatamıyoruz!

Son olarak eklemek istedikleriniz?

Adana sadece Türkiye’nin değil dünyanın önemli noktası olacak. Ama 10 yıl ama 20 yıl sonra… Bürokrasi sıkıntıları çözülecek, yatırımcının iştahı gelecek. Biz de Adanalı olarak elimizden geleni yapacağız, Ceyhan Yumurtalık Enerji İhtisas Bölgesini çağın en son gerekliliğine uygun şekilde dizayn edeceğiz, kuracağız, işleteceğiz kentimize çok büyük bir refah sağlayacağız. 

Yazının devamı...
Çocuklar için podyuma!
26 Ekim 2016

 

Fotoğraf: Halil Can Öndemir (DHA)

Yani Çukurova Giad Başkanı Ömer Faruk Sakarya ekonomiye can verirken eşi Zehra Sakarya’da yüreklere dokunuyor.

 

Mesela Sevgi Evleri’nde kalan çocukların yüreklerine dokunuyorlar, Rehabilitasyon merkezinde kalan genç kızların yüreklerine dokunuyorlar… Huzurevlerinde kalan yaşlılarla zaman geçirip onların yüreklerine dokunuyorlar… Onlarla hem zaman geçirip hem de ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorlar. Ve bunları yaparken de hazıra konmayıp kendi emekleriyle bir şeyler yapıp kazanıyorlar ve elde edilen gelirle işlerini görüyorlar.

 

Şimdi de  kişisel marka, stil ve imaj uzmanı Rüzgâr Mira Okan’ı Adana’ya davet edip “Kadın ve Moda” konulu bir konferans düzenlediler… Kadınlar bu bilgileri alırken geliri de Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Onkoloji Bölümü’ne gidecek… Organizasyonun sunuculuğunu da Oyuncu, Sunucu Yeliz Doğramacılar Arman yapacak…

 

Eğer siz de 25 Ekim’de Hilton Oteli’nde yapılacak bu organizasyona katılmak isterseniz 0322 457 17 11 numaralı dernek telefonundan iletişime geçebilirsiniz…

 

Zehra Sakarya kimdir biraz tanıyabilir miyiz?

1979 doğumluyum, Niğde Bor’luyum…

Eş de Niğde Borlu, akraba filan mısınız?

Dedelerimiz aynı mahallede büyümüşler. Dedemle, Ömer’in amcası çok iyi dostlardı. Bizi de ailelerimiz tanıştırdı. Ailelerimiz de tanımıyordu onlar sadece dostlardı. Ömer zaten doğma büyüme Adanalı aslında.

Çukurova Giad Kadın Platformu olarak neler yapıyorsunuz?

Huzurevine gittik, Sevgi evlerine gittik… Portakal Çiçeği Karnavalı’nda satış yaptık, elde ettiğimiz o gelirle de Sevgi Evlerinden birinin içini döşedik, evi de Çukurova Giad’lı eşlerimiz yaptı. Anneler Günü, Babalar Günü’nde kesinlikle Huzurevlerine gidiyoruz, küçük de olsa hediyeler veriyoruz. Rehabilitasyon merkezinde yenileme yaptık, oradaki kızlarımızın ihtiyaçlarını elimizden geldiğince karşılamaya çalıştık.

Nereden çıktı bu platform?

Biz zaten üye eşleri olarak görüşüp, hoş vakit geçiriyorduk… Etkinlikler yapıyorduk hadi bunu resmileştirelim dedik ve platformu kurduk… Hani yapıyorken daha derli toplu güzelce yapalım dedik.

Çukurova Giad üyeleri zaten çalışıp, projeler üretiyor. Siz de eşlik ediyorsunuz. Eşler olarak özel hayatta da yüklerini alıyorsunuz, şimdi de işte mi alıyorsunuz?

Yani çok öyle demeyelim, birbirimize destek oluyoruz ki biz onlardan çok destek görüyoruz. Mesela buzdolabı mı lazım hemen üyelerimizi arıyoruz kim satıyorsa bize en uygun şekilde veriyorlar.

Peki şu denilmiyor mu “Biz zaten yeterince yardımlarımızı yapıyoruz, gerek yok”?

Mutlaka yaptığımız şeyleri bir şeylerle birleştiriyoruz. Mesela “Portakal Çiçeği Karnavalı geliyor, bir şeyler yapalım satalım” diyoruz ve onu etkinlik haline getiriyoruz. Bir etkinlik yaparken onların da gönlünü hoş ediyoruz. “Arkadaşlar şuraya yardım yapıyoruz bize şu kadar para verin” demiyoruz.

Şimdi yeni bir projeniz var Rüzgâr Mira Okan… Bilet satışından elde edilecek geliri de Numune Hastanesi Çocuk Onkoloji Bölümü’ne bağışlayacaksınız… Nasıl gelişti proje?

2 buçuk yıldır bu etkinliklere doğumdan dolayı ara vermiştim. “Hadi artık bir şeyler yapalım” denildi. Bir yerlere dokunurken, etki yapmaya çalışırken hani diğer yandan da zevk alınsın, eğlenelim istedik. Zaten amacımız bu şekilde… Bu konuda da Rüzgâr Mira Okan’ın çok doğru biri olduğunu düşündüm.

Hemen tarih belirledik, arkasına Hilton ile görüştüm. Sağolsunlar işin ucunda yardım da olacağı için sponsor oldular.

İşin içinde çocuk olunca her şey değişiyor değil mi?
Aynen öyle. Hepimiz anneyiz, içimizde bir şey var. Dayanamıyoruz çocuklara…

Defile de olacak sanırım?

Evet, sadece konferans niteliğinde olsun istemedik. Bunu güne yayalım. Hem sohbet edelim hem eğlenceli olsun diye. Beymen de işin içinde oldu ve Rüzgâr Hanımın konferansından sonra bir defile yapacak onlar da. Maddiyat işin içine girince profesyonel manken kullanamazdık dolayısıyla manken olarak podyumda dernek üyelerimiz yürüyecek. (Gülüyor)

Siz de çıkacak mısınız?

(Gülüyor) Bilmiyorum belki en sonunda çıkıp selam veririm.

Sunucu da Yeliz Doğramacılar Arman olacak galiba?

Evet, sağolsun bizi kırmadı o günün sunucusu olacak. Hatta podyumda o da yürüyecek.

Hastanede bir ihtiyaç saptatınız mı?

Evet, devlet gerçekten ihtiyaçlarını karşılıyor fakat bazı ihtiyaçlar da karşılanmıyor. Sanırım fuzuli görülüyor. Mesela gelen çocukların aileleri kıyafetlerini yıkıyorlar ama asacak yer yok, ya oda içine ip gerip asıyorlar, ya yatak kenarlarına filan. Bu da nemden dolayı çocuklar için sağlıklı bir şey değil. O yüzden kurutma makinası ihtiyaçları vardı, bir de o bölümde sensörlü kapıya ihtiyaçları vardı. Elimizden ne gelirse yapmaya çalışacağız.

Kaç tane bilet basıldı?

400 tane.

Talebe göre mi değişiyor?

Aynen, 300 taneydi talep gelince 350 yaptık, şimdi bir 50 daha bastırdık. Bunun bir yardım olduğunu duyup “Gelemeyeceğim ama yine de alayım” diyen arkadaşlarımız oldu.

Katılmak isteyenlere bilet bitti mi denilecek, yoksa bir çözüm üretilecek mi?

Yok yok gelsinler, herkese yer buluruz.

Seviyor musunuz modayı takip etmeyi?

Her kadın gibi evet ben de severim… Yenilikleri incelemeyi, izlemeyi tabii ki seviyorum… İlgi duyduğum bir alan.

Son olarak eklemek istedikleriniz?

Biz böyle bir işe giriştik ve çok heyecanlıyız, destek olan herkese teşekkür ederiz. Elimizden geldiğince de güzel işler yapmaya, yüreklere dokunmaya devam edeceğiz… Şimdi o güzel çocuklarımız için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz, inşallah her şey çok güzel olur.

Yazının devamı...
Mersin'de AMATEM
10 Ekim 2016

 Fotoğraf: Mustafa ERCAN (DHA)

 

Mersin’de AMATEM…

 

Bu haftaki röportaj konuğum Psikiyatrist Oğuzhan Doğan… Konumuz Madde bağımlılığı… Mekânımız da Mersin’in Yenişehir İlçesi’nde yeni açılan Alkol ve Madde Bağımlılığı Merkezi (AMATEM)

 

İnsan bu binanın içinde gezerken hepsini bir arada görünce daha çok dua ediyor... Allah kimseyi bu maddelerle tanıştırmasın, yaşatmasın…

 

Çok güzel bir merkez yapmışlar. Mis gibi! Sosyal alanları kocaman... İçerisinde yok yok! Spordan, sanat atölyelerine kadar içerisinde bir sürü yapılacak şey var.

 

Evet, bu gibi yerlere çok ihtiyaç var ama asıl önemli olan bu merkezlere ihtiyaç bırakmadan sosyal hayatta daha temkinli, dikkatli, duyarı olmak… Çocuklarınızı, eşinizi, dostunuzu, komşunuzu koruyun kollayın… Bana değmeyen yılan bin yaşasın denmez… Önce ona, sonra şuna derken olan olur… Sahip çıkarak, farkında olarak, kimseyi dışlamadan güzellikleri göstererek kim bilir belki de bu illetten herkesi kurtarabiliriz…

 

Böyle bir yerde olmanın size verdiği his nasıl bir şey?

Her şeyden önemlisi hastaların insanı bir ortamda bulunması çok önemli… Hastalar genelde fiziksel şartları, sosyal şartları kötü yerlerde bu hizmeti alıyorlar. Buradaki hizmet gördüğünüz gibi çok konforlu, belki de otel konforu diyebilirsiniz… Bu da herkesin motivasyonunun yükselmesine sebep.

Yeniden doğuş yeri olarak adlandırılabilir mi?

Yeniden doğuş çok iddialı bir kavram olabilir ama bana göre buna yakın bir şey. Eski yaşamın farklılaşması, yenilenme yeri… Eski alışkanlıkların kırılması, yaşamı yapılandırma, geleceği yapılandırma yeri.

Düşünün iki hastanız var. Tedaviler bitmiş aradan 2 yıl geçmiş. Yolda karşılaşıyorsunuz. Biri yeniden başa dönmüş. Diğeri sıfırlanmış, yeni hayat kurmuş… Ne hissettirir size?

Tıbbı bir konu bu… Bağımlılık hayat boyu duran bir hastalık. Hayat boyu gidişler gelişler olacak. Bir sene boyunca ilgilendiğimiz, her şeyden arındırdığımız bir hastanın bir yıl sonra yeniden maddeye başlaması bizim için çok şaşırtıcı ya da umut kırıcı olmaz. Biz tekrar deneyeceğiz, tekrar deneyeceğiz. Hedefimiz bu. Grip nasıl her sene yeniliyor, şeker hastalarının şekeri yükseliyor. Bağımlılık da işte böyle... 2 sene 3 sene arınmış bir hasta tabii ki umut verir bize.

Peki başarısız olarak nitelendirilen bir kimse var mı?

Madde bağımlılığı çok karmaşık etiyolojik bir olay, yani sadece bir kişinin başarısızlığı olarak değerlendirmek zor... Siz hekimliği çok iyi yapmış olabilirsiniz, hasta buradan çok iyi ayrılmış olabilir. Ama sosyal şartları yetersiz, iş sahibi olmayan, yaşam koşulları kendisine güvenli duvar örmeyen bir hasta tekrar maddeye başlayabilir.

Bu madde bağımlılığının da sanıyorum ortası yok. Ya maddi olarak en dipte ya da maddi olarak en üst seviyede bir durum?

Tabii. Yaşamdaki zorluklar madde kullanımını arttırıyor, yeni haz arayışı da madde kullanımını arttırıyor. Genelde bu ikinci örneklendirmenizde Kokain maddesiyle karşılaşırız. Pahalıdır ve çok çabuk tüketilir, çokça tüketilir. Daha alt gelir seviyesinde de eroin kullanımı yaygın.

Şuanda bakınca sigara en masum bağımlılık gibi görünüyor ama sigara da en kötü madde bağımlılığı arasında değil mi?

Sigara bütün toplumu etkileyen, ciddi hastalıklar oluşturan bir şey. Kısa etkili maddeler kısa sürede kişinin yaşamını zorlaştırıyor mesela eroin, bir iki yıl içerisinde kişide ailesel ve maddi anlamda kalıcı hasarlar yaratabiliyor. Fakat sigara daha fazla bir popülasyonu etkiliyor. Sigaraya bağlı kronik Akciğer hastalığı, harcanan para, kalp krizi, hasta sayısı, kanserler… Değerlendirdiğimizde belki diğer madde bağımlılığı yapan maddeler daha küçük marjinal grubu oluşturabilir. Sigaranın etki alanı büyük, grip hastalığı gibi düşünün.

Bir maddenin etkisi ne kadar sürüyor?

6 saat kadar.

Nasıl bir süreç peki?

Bu biraz subjektif bir şey, kişiden kişiye göre değişebiliyor. Aşırı iyilik, farklılık, güven, ağrıların acıların kesilmesi gibi, rahatlık hali.

Bu her dozda değildir ama değil mi?

Aynen öyle! Asıl ayrıntı bu… Az önce saydıklarım birkaç dozda olur ondan sonra o etki kaybolur. Sonrasında krizi geçirmek için madde almaya başlarlar. Vücut alışır, artık o maddeye tepki vermez. Kas krampları, krizler… Zor bir süreç olduğu için kişi tekrar madde alır, kendini iyileştirdiğini düşünür.

Kişi geldi, ilk olarak hangi odaya alınıyor?

Kişinin nasıl olduğuna, maddeyi nasıl kullandığına bakıyoruz. Eski yoksunlukları nasıl geçmiş, yaşamı tehdit eden boyutları var mı? Buna göre bir projeksiyon yapıyoruz. Eğer süreci zor geçirecekse onu arındırma odasında tutarız. Ama yok ayakta normal bir şekilde atlatabilecekse tek kişilik odalara alırız.

Kaç yataklı merkez?

Birbirlerini etkiliyorlar mı peki? Mesela biri o an krize girdi, o duygu hali diğerlerini nasıl etkiliyor. Olumsuz ya da olumlu mu?

Hastalardan aldığım geri bildirimde olumlu etkileşim oluyor. Bu zor bir durum ve zor durumu gözlemleyip, üzülüyorlar kendilerine ders çıkarıyorlar.

Yaş grupları ne? Mesela merkezi gezerken yaşı epeyce fazla olan birini gördüm?

Alkol bağımlısı o. Alkol genelde 40-60 yaş arası, madde bağımlıları da 15-25 yaş arası. 25 yaş üstü çok nadir.

Geldiklerinde 3 hafta bu merkezde kalabiliyorlar. Peki gelip birkaç gün sonra yarıda bırakmak isteyen oluyor mu?

Nasıl ikna etmeye çalışıyorsunuz?

Tabii öncelikle çıkma sebebini anlamaya çalışıyoruz. Hastalığın verdiği etki mi, ilaçlarla takviye yaparsak bunu düzeltebilir miyiz, yoksa sosyal bir sorun mu var yoksa fiziksel bir sorun mu var diye anlamaya çalışıyoruz. Bizim hedefimiz daha uzun süre burada tutmak. Bu süreç zor, ağrılı, krizli ve hastanın ikilemde kaldığı bir süreç... Bıraksam mı devam etsem mi gibi… Biz de bırakması için motive edici teknikler kullanırız.

Zorla da tutulur mu?

Hayır, kendi rızasında olması en önemli şey... O zaman deriz ki “Başka zamanda yardım alacak, şuanda çok uygun değil”

O halde kişilerin kendi talebiyle bu merkeze gelmesi en önemli ayrıntı mı? Yani kişinin ailesi getirdiğinde o kadar da önem arz etmiyor mu?

Bağımlılıkta herkes şunu bekliyor “Yatsın, tedavi olsun ve bir daha da kullanmasın.”

Bu 3 haftalık süreç içerisinde mi?

Evet. Bütün dünyada bu süreç içerisinde “Zararı azaltma” diye bir şey var. İnsanlar bir zaman sonra tekrar başlayabiliyor. Daha gerçekçi olalım deniliyor. O zaman ne yapalım? Kişinin madde kullanmadığı süreyi ne kadar arttırırsak o kadar iyi. Yani maddeyi hayatı boyunca hiç almayacak gibi daha gerçekleşmesi güç amaç yerine daha gerçekleştirilebilir bir amaca yönelmeli. Kişinin 10 yıllık bir süreçte 5 yılı maddeden uzak olması çok çok iyi bir şey. Hem maddi hem fiziksel olarak çok önemli bir katkı... Buraya gelen ailelere de bu mesajı veriyoruz. “Merak etmeyin bu bir hastalık, tedavi edeceğiz ama şunu da iyi bilin tekrar maddeye dönmesi bir başarısızlık değil. Tekrar madde kullanması her şeyin sonu demek değil. Telaş etmeyin, umutsuzluğa kapılmayın. Tekrar bize getirin.”

Yani ailenin de çok önemli görevi var değil mi?

Aynen! Çok iş düşüyor aileye.

Peki kaç defa buraya gelme şansı var?

Kısıtlama yok, birçok kez gelebilir.

Kişinin hayata dair hedefi amacı varsa bırakması daha mı kolay oluyor?

Evet. Sohbetin başında da konuştuğumuz gibi sosyal yaşamı, ortamı… Gelecekle ilgili planları olan birisi “Kullansam ne olacak kullanmasam ne olacak” diye bir olgunlaşması gerekiyor.

Burada sadece tıbbı tedavi mi var?

Hayır, iki türlü eğitim var. Hem tıbbı hem de psiko eğitim sürecimiz var. Bağımlılık süresini hastayla tartışıyoruz.

Samba eğitimi mi?

Aynen…

Yalnız bu samba bildiğimiz dans olan samba değilmiş?

Evet evet… İstanbul Üniversitesinden Prof. Dr. Kültegin Ögel hocamızın bağımlılık konusundaki geliştirdiği bir sistem. Bilgilendirici, eğitsel ve oyunsal yönü olan farklı oturumlarla gerçekleştirilen psiko eğitim sistemi.

Grup şeklinde mi? Drama vs vs…

Aynen grup şeklinde…

Herkes kendi hikâyesini mi anlatıyor?

Farklı oturumlar var. Önce bağımlılık konusunda temel bilgiler, maddelerin etkilerini konuşuyoruz. Çoğu hastamız kullandığı maddenin içinde ne olduğunu bilmiyor, fiziksel etkilerini bilmiyor. Sigara ile Akciğerin ilişkisi olduğunu bilmeyen lise talebeleri var. O nedenle önce bilgilendirme yapıyoruz, ondan sonra kişisel öykülere geliyor. Ne zamandır kullanıyor, hangi durumlarda kullanıyorlar gibi dramaya doğru gidiyor. Riskli durumlar nelerdir, ileriye yönelik neler yapılır böyle aşama aşama eğitim bilgilendirmeden değişime yönelik devam süreç.

Peki kriz anları bekleniliyor mu yoksa saatleri mi takip ediliyor?

Hastalara zaten kriz önleyici ya da yatıştırıcı ilaçlar verdiğimiz için ağır krizleri genelde görmüyoruz yani hastalar genellikle tedavi süresince öyle çok ağır eksitasyonlar göstermiyorlar.

Şuana kadar kaç hasta geldi?

Yaklaşık 300 hasta yatarak tedavi oldu, 2400 hastada ayakta tedavi oldu.

Son olarak eklemek istedikleriniz neler?

Madde bağımlılığı tıbbı bir hastalıktır, kişinin iradesiyle, kişinin kendi çabasıyla yenebileceği bir durum değil. En basiti, şekerinizi insülin olmadan düşüremezsiniz o nedenle madde bağımlılığı da bir fikir ortamında bir tıbbi ortamda düzelebilecek bir şey. Madde bağımlılara dışlayıcı, suçlayıcı davranılmamalı. Bizim burada en fazla gördüğümüz şey madde bağımlıları değer verildiği zaman, güven duyulduğu zaman, kendileriyle ilgilenildiklerini hissettikleri zaman değişime dönüşüme açıklar. Fakat sürekli toplumda da ailesinde de eleştirilip, dışlanıldığı, madde kullanan kişi olarak görüldüğü zaman bu değişim için kendilerinde güç göremiyorlar. Ama biraz iyi bir terapi, onlara güven vermek, inandığınızı belirtmek bile değişimin başlangıcı olabilir. Bu 20 günlük değil hayat boyu aklında kalabilecek bir süreç. Madde bağımlılığının hastalık olduğunu, hayat boyu tekrarlayabileceğini herkes bilmeli, tekrarlandığında umutsuzluğa kapılmamalı. İşverenler iş, sosyal çevredeki insanlar değer vererek onları dışlamadan yaşamlarına yardımcı olarak hayatlarına yardımcı olmalılar.

Yazının devamı...
“Kapıyı kapatın, adet böyle”
26 Eylül 2016

 Fotoğraf: Sude UÇAROĞLU (DHA)

 Her genç kızın hayalidir derler ya hani, Down Sendromlu Yeşim için de en büyük hayaldi gelinlik giymek… Yeşim Menendiz dünya tatlısı bir o kadar da zeki bir kız… 24 yaşında… Ve geçtiğimiz Çarşamba akşamı İnci Otel’de o hayali gerçekleşti. Dünyanın ennnn güzel gelini oldu!

 

Düğün günü hazırlanacağı güzellik merkezinde buluştuk… Ona özel bir oda vermiş Pink Slim Güzellik Merkezi’nin sahibi. Hazırlık sürecinde bir eli benim elimde, diğer eli midesinde. Belli ki midede kelebekler uçuşup duruyordu!

 

Bir gelin nasıl hazırlanıyorsa özenle hazırladılar Yeşim’i ve bir gelin hazırlık aşamasında nasıl kaprisliyse aynen öyle de kaprisliydi Yeşim ama hepimizi gülücüklere boğarak!

 

“Gelinliğimi giyeceğim ama hemen çıkmam bak! Adet var, kapıyı kapatın!” dedi durdu… Ablası Yeliz geldi, “Önce Eve gideceğiz” dedi. “Hayatta gitmem ben otele gideceğim, akşam olsun hadi!” dedi durdu…

 

Fotoğraf çekimini yapacağımız sırada besmelesini çekti öyle ayağa kalktı. Bir o kadar da inançlı, abla Yeliz: “8 Yaşından beri de orucunu tutar hiç kaçırmaz!” dedi…

 

Yeşim’in kalbi çok güzel ama abla Yeliz’in de kalbi bir o kadar güzel! Kardeşinin bütün hazırlık aşamasında duyguluydu çünkü o’nun o gün hayalini gerçekleştiriyordu. Ve aylardır da bu hazırlık için canla başla emek veriyordu…

 

Buyurun Yeşim’i beraber tanıyalım…

 

 

Öncelikle sizi tanıyalım, Yeliz Menendiz Güvenç kimdir?

Yeşim Menendiz’in ablasıyım. Evli ve bir çocuk annesiyim, kurumsal bir firmada çalışıyorum.
Kardeşiniz Yeşim’i nasıl tanımlarsınız?

Yeşim, sevgi dolu, çevresiyle güzel ilişkiler kuran, aile bağları güçlü, yumuşak huylu, el becerileri iyi olan bir insandır.

Peki Yeşim kendini tanıtsa nasıl tanıtır?

Herhalde benim açıklamalarımın benzeri şeyler söylerdi.

Kaç kardeşsiniz?

3 kardeştik. İki kız, bir erkek. Erkek kardeşimizi maalesef askerlik görevini yaparken hastalık nedeniyle kaybettik.

Başınız sağolsun…

Teşekkürler…

Öncelikle farkındalık çok önemli, Yeşim’in +1 farkını fark ettiğinizde, ablalık içgüdünüzle yaklaşımlarınız nasıl gelişti ve değişti?

Yeşim'in durumunu fark ettiğimizde  ablalık duygusu ve  koruma içgüdüm artarak onunla sadece abla kardeş gibi değil daha anlayışla arkadaş gibi davranmaya başladım, farkında olmadan yaptığı hataları görmezden geldim, her zaman doğruları anlatıp ona iyi bir örnek olmaya çalıştım.

Yeşim’in en büyük hayali gelinlik giymekmiş, peki bunu sizlere nasıl dile getirdi?

Evlendiğimde Yeşim de gelinlik giyme arzusunu şiddetle ifade etmişti, ben de “Erkek kardeşim evleneceği zaman sana da gelinlik giydireceğim” diye söz vermiştim. Fakat kaderin kötü cilvesi erkek kardeşim askerken rahatsızlandı ve  beklenmedik bir anda vefat etti. Kardeşim öldükten bir zaman sonra Yeşim yanıma gelerek "Abla Aykut öldü, ben gelinliği nasıl giyeceğim?" diye sordu. O anda dünyam bir kez daha yıkıldı ve ona “Merak etme ablacığım, senin bu hayalini bir gün mutlaka gerçekleştireceğim” diye söz verdim. Uygun zamanın bu günler olduğunu düşündüm ve harekete geçtim. Bu etkinliği benim kardeşime olan en büyük manevi borcum olarak değerlendiriyorum.

Bu süreçte neler yaşadınız neler yaptınız?

Yeşim'in hayalini gerçekleştirmek için uygun zamanın geldiğine kanaat getirince konuyu annem ve babama açtım. Onlar da bu konuda destek vereceğini ifade edince eşime ve sonra da arkadaşlarıma konuyu açtım. Sağolsunlar hepsi destek olacaklarını söyleyince harekete geçtim.

Baya baya düğün organizasyonu gibi planlamışsınız her şeyi!?

Aynen, önce neler yapılması gerektiğini planladım. Sonra birer birer aşamaları gerçekleştirmeye çalıştım. Bu süreçte etrafımdaki bazı dost ve arkadaşlarımdan da destek aldım. Önce organizasyonun yapılacağı yer için İnci Otel'e geldim. Konuyu anlattım, Otel yetkilileri beklemediğim bir jest yaparak bu organizasyon için hiç bir ücret talep etmeyeceklerini bildirdiler. Allah’ım, çok mutlu olmuştum!!! Önce cesaret edememiştim ama sonra biraz da otel yetkililerinin cesaretlendirmesiyle ve bu organizasyonun sosyal bir yönünün de olacağı düşüncesiyle  basın ve protokol yetkililerini davet etmemiz gerektiğini düşündüm. Bu nedenle davetiye bastırıp ilgilileri davet ettim.

Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü ile de dans etti yeşim!

Saman yolu şarkısıyla dans ettiler. Gerçekten çok ama çok mutluydu Yeşim!

Peki gelinliği Yeşim mi seçti?

Tabii ki dünyalar tatlısı kardeşime kendi arzusuna uygun hazırlattım o gelinliği.

3 ay hazırlık aşaması sürdü dediniz, 3 ay nasıl geçti Yeşim için?

Çok zor!!!! Herkesi düğününe çağırdı durdu!

Peki özel bir konuşma yaptınız mı kendisiyle? Sonuçta bu bir gerçek düğün değil, damat da yok?

Tabii ki! Bu işin psikolojik boyutu da var elbette. Kendisine bunun özel bir eğlence olduğunu, sadece gelinlik giymesi için organize edildiğini anlattık. Başka şeylere kapılmasını istemedik. Mesela sağolsun İnci Otel yetkilileri o gece annemle kalması için oda da vereceklerdi. “Hayır” dedik.

Peki anlatmanıza rağmen bilincinde miydi?

Evet evet, çok bilincindeydi. Bu nedenle kendinin gerçek  düğünü yapılıyormuşçasına  çok mutlu oldu. Düğün sırasında bazı anlarda mutluluk gözyaşları da döktü. Gelinliği giyerken, kuaföre giderken ve salona girerken bu mutluğu maksimum seviyedeydi. Mutluluğun yanı sıra çok da heyecanlanmıştı. Salona girdikten sonra biraz toparlandı. Sonra Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Hüseyin Sözlü Beyin gelmesiyle tekrar hem çok heyecanlandı hem de sevinçten ağladı. Hele Sayın Başkanla dans ederken mutluluğunu görmeliydiniz.

 

Kınası da yakıldı!?

Tabii ki kına da yaptık. Bu sırada da yine  çok mutluydu. Düğün sırasında bol bol davetlilerle dans etti, Çerkez olduğumuz için Çerkez halk dansları  yapanlarla oynadı. Normalde oyun bilmediğini düşünürdük. Düğünde oynadığını görünce bir kez daha ne kadar mutlu olduğunu anlamış olduk.

Bir sürü arkadaşı da vardı?

Evet, bütün Down Sendromlu arkadaşları geldi eğlendiler. Şehir dışından bile gelen oldu düşünün. (Gülüyor)

Erkek arkadaşı da var mı?

(Gülüyor) Var, Konya’da o da geldi. Ama masumca tabii... Öyle aman aman bir şey değil. Bayramlarda filan sadece görüşüp, sohbet ediyorlar.
Son olarak eklemek istedikleriniz neler?
Gecenin düzenlenmesine katkısı olan siz değerli basın mensuplarına, değerli protokolümüze ve İnci Otel İşletmecisi  İsmet Polat, Hüseyin Özşahin, Ramazan Özşahin, Mehmet Özşahin ve otel yetkilisi Yıldız Orhan ile organizasyona her aşamada yanımda olup yardımcı olan arkadaşlarıma sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Yazının devamı...
“Bağışçının şartı bizim için talimattır…”
21 Eylül 2016


Bu haftaki röportaj konuğum Kızılay Adana Şube Başkanı Ramazan Saygılı… Konumuz kurban bağışları…

 

Günler öncesinden yapılan bayram alışverişleri sonrası bayram sabahını iple çeken çocukluk geçirdik, hala bu geleneklerin devam ettiğini bilerek yaşamak gerçekten büyük mutluluk… Bu röportaj sayesinde de işte o geleneklerin hala yaşadığını öğrendim… Kızılay’a bu sene her sene olduğundan daha fazla kurban bağışı yapılmış…

 

Ramazan Saygılı büyük bir gururla bağışları anlattı ve Kızılay Adana Şubesi olarak kan bağış oranının Türkiye’de kaçıncı sırada olduğunu…

 

Kimlerin Kızılay’a destek verdiğini ve ihtiyaçları konuştuk… Mesela şimdi Kuzey Adana’da kan bağışlarının yapılacağı bir yere ihtiyaç var ve bunun içinde yeni bağışçılara…

 

Herkese keyifli bir bayram dilerken, röportajla sizi baş başa bırakıyorum…

 

Öncelikle kimler kurban bağışı yapabilir?

Kurban kesebilecek durumda olan her vatandaşımız dini vecibesine yerine getirmek için Kızılay’ın kapısını çalabilir ve ister yurtiçi ister yurtdışı şeklinde bağışını yapabilir. Türkiye’nin iyilik hareketi Türk Kızılay’ına güvenip, buraya gelerek kırk yıl hatırı kalacak kahvemizi içerek bağışlarını yapabilirler.

Her bağış yapanı ziyaret ediyor musunuz?

Buraya davet ediyoruz. Gidilmesi gereken yerler varsa da oraya gidiyorlar. Ama mutlaka birebir iletişim kuruyoruz.

Bu bölgede beklediğiniz oranda bir kurban bağışı yapıldı mı?

Beklentimizin üzerinde her geçen gün artarak devam ediyor.

Türk insanını ne etkiledi de kesmek yerine daha çok bağış yapmaya yöneldiler? Reklamlar mı etkiliyor yoksa kurban kesip etraflarında dağıtacak yer mi bulamıyorlar?

Türk insanının milli ve manevi duygularını yanlış yerde kullanan anlayışlara, merdiven altı kayıt dışı anlayışları Türk Milleti 15 Temmuz’da gördü. Kayıt dışı din anlayışı, kayıt dışı algı anlayışı ve merdiven altı din simsarcılığını gördü. Bir daha düşündü, o gün geleceğine sahip çıkan milletimiz 78 milyon tek vücut oldu ve günlerce meydanları bırakmadılar. Dolayısıyla Türk milleti düşündü, “Dini vecibelerimi nerede yerine getirmeliyim?” diye… Ve Türk Kızılay’ının hem yerelde hem ulusalda hem de uluslararası boyutta olduğunu daha iyi bildiğinden bağışlarını bize yapmaya başladı. Biz de bu güvene layık olmanın onurunu, hazzını yaşıyoruz.

Galiba afetlerde de Türk Kızılay’ının ilk gidenlerden olması ve orada bunu direkt görmek insanlarda “Biz bağışları yapıyoruz ve gerçekten işe yarıyor”u net bir şekilde görüyorlar mı?

Aynen! Sahada herkesin erişip, ulaşabileceği bir noktaya geldi.

Peki nasıl bir sistem? Nasıl hemen hazır hale geçiyorsunuz?

Her daim hazır kıta halindeyiz. Çalışanlarımız da bu kurumsal terbiyeden geçiyor. Ve biz gönüllüler de aynı şekilde. Mesela televizyonlarda darbenin olduğunu hissettik ki bu konuda Doğan Medya Grubu’nu takdir etmekten, tebrik etmekten geri duramayacağız, milletin yanındaki duruşu takdire şayandı. Darbenin karşısında, demokrasinin yanındaydı. Velhasıl hemen meydanlara indik, arkadaşlara sorduk, “Vatandaşa ikram edecek neyimiz var?” dedim. 23.30’da çaylarımızı demlemiş, ikramlarımızı dağıtmak üzere hazırdık! Türk Kızılay’ı her zaman her daim Türk milletinin yanındadır. Milletten aldığımızı milletimizle paylaşmamız gerekiyordu ve paylaştık.

Kesilecek kurbanın da bir usulü var, duası, düzeni, ortamı… Peki bu kurbanlar nasıl kesiliyor?

İslam kültürümüzde kurban, Adem Aleyhisselam ile başlar, İbrahim Peygamber ile sembolleşir. Adana Türk Kızılay olarak Adana İl Müftüsüne bir yazı yazıp bayramın ilk üç günü bir din görevlisi istiyoruz, noterden yine 3 gün bizimle olacak noter görevlendirmesi istiyoruz. Sonra kameralarımızı ayarlıyoruz. Sonra Et Balık Kurumlarının hijyenik ortamlarında hocamız duasını yapıyor, noterimiz onaylıyor kamera kayda alıyor ve kurban ibadeti dini ritüelleri eksiksiz bir şekilde yapılarak kesiliyor. Sonra konservelerimiz yapılıyor bağışçıya sertifika ve teşekkür mektubuyla, isminin okunduğu CD ile adreslerine “Allah kabul etsin” diye veriyoruz.

Peki “Bir sürü kurban bağışı yapıldı ama fazla oldu. Neyse bir kısmını keselim bir kısmını da Türk Kızılay’ın ihtiyaçları için harcayalım” durumu oluyor mu?

Asla! Kurban kurbandır… Kızılay’ın genel prensibi bağışçının şartı bizim için talimattır. Aksi olursa İslam şartına da uymaz ahlaki de olmaz.

Bir kurbanın eti kaç eve giriyor?

50 Kilo çıksa bir kurbandan 25 kilosu kıyma, 25 kilosu kuşbaşı. 12 ay boyunca yoksulun kaşığına aş olur. Ve bu yardımlar yapılırken de asla kameralar önünde yapılmaz. Biz kimseyi incitmeyiz.

Bağış için son gün ne zaman?

Bugün akşama kadar şubemiz açık. Bayramın üçüne kadar da kesimlerimiz devam edecek.

Peki biraz da kan bağışına değinmek istiyorum. Yaz olduğu için bağışlarda düşüş oldu sanıyorum?

Her yaz yayla ve deniz döneminde bu oran düşüyor. Biz de bunu iyi bildiğimiz için kampanyalar yaparız, meydanlara çıkarız. Millet denize mi kaçıyor arkasından kovalarız, yaylaya gidiyorsa yaylaya gideriz. Bunları yapmak için araç filomuzu arttırdık, bağışçılarımıza şükran borçluyuz. ATO Başkanı Atilla Menevşe sağolsun dedik ki İsmet İnönü Parkı’nın orada sabit bir yere ihtiyacımız var dedik, Hüseyin Sözlü de destek verdi oraya bir yer yaptık, bir aracımız boşa çıktı. Sonra Zeki Kıvanç, Baraj Yolu Duygu Cafe’nin oraya bir yer yaptı. 5 Ocak Lions Kulübü ve Temsa da bir araç bağışladı ve herkese daha iyi ulaşıyoruz.

Şimdi ihtiyaç olan bir yer daha var mı?

Evet, Kuzey Adana tarafında bir nokta var, yine bir bağışçı bulabilirsek oraya da kan verme merkezi yapacağız.

Ki Adana kan bağışında ciddi bir oranda değil mi?
Aynen öyle! 3 yıldır Adana Türkiye birincisi.

Son olarak eklemek istedikleriniz neler?

Kan sürekli olan bir ihtiyaçtır, dönemsel değildir. Dolayısıyla her sağlıklı bireyin, kadınlarda 4 ayda, erkeklerin 3 ayda bir kan vermesi gerekiyor. Ve artık her bağış yapan kişinin adına fidan dikiyoruz ve mesajla bildiriyoruz. Herkes bugün iyi bir iş yapmak istiyorsa mevsiminde kurban bağışlamalı, düzenli kan vermeli. Ayrıca beyaz kan bağışları da çok çok önemli.  Onkoloji ve hematoloji hastaları için kullanılıyor ve düzenli bağışçılarımıza ihtiyaç var bu anlamda da. Ki beyaz kan her hafta ya da on güne bir verilmesinde sakınca yok. Beyaz kanda tek şart bağışçının erkek olması…

Yazının devamı...
Rüya’nın Çiftliği
5 Eylül 2016


Hayallerini gerçekleştiren insanlara bayılıyorummm!  Tek hedef, tek yol… Sonra hayatlar kalp kalp… Ve O’nunkisi kendi hayatında da adı gibi; Rüya!

 

Rüya Karabucak… Zamanı mutfakta geçiyor çünkü yemek yapmaya bayılıyor. Çocukken mutfağa merak salıyor, büyüyor vazgeçemiyor, İstanbul’dan Adana’ya gelip dedesinin çiftliğinde kendine küçük bir hobi bahçesi yapıyor. Ekip, biçiyor, pişiriyor… Sonra bu iş büyüyor, büyüyor ve “Bir kutu sağlık” sloganıyla “City Chef”i kuruyor.

 

Buyurun Rüya’yı beraber tanıyalım…

 

 

Rüya Karabucak kimdir biraz sizi tanıyabilir miyiz?

1989 Adana doğumluyum. İlkokuldan sonra İstanbul’a taşındık. İlk başta çok zor gelmişti fakat şimdi düşününce iyi ki diyorum.

Neden?

İstanbul’da yaşarken kültür-sanat ve sporla çok ilgiliydim, sanata çok yatkınım. Babaannem ve teyzem ressam, annem patchwork öğretmeni. Sanat damarlarımda geziniyor. Üniversite zamanlarında sahne sanatları okurken içimde yemek yapma aşkı da vardı. MSA (Mutfak Sanatları Akademisi) aşçılık, pastacılık, ekmekçilik bölümlerinden mezun oldum.

“Bu nereden çıktı” diyen olmadı mı?

Denmez mi! O dönem aşçı olduğum için çok yadırgandığım hatta karşı çıkanlar da oldu. Şimdiki gibi yükselen bir trend değildi. Fakat yemek yapmak bana göre bir sanat. İnandığım şeyi bırakmayıp peşinden gittim. İstanbul’da profesyonel mutfaklarda çalıştım.

Adana’ya geri dönüş ne zaman oldu?

3 yıl önce.

Nasıl bir hayat desem?

Hayallerim için yaşıyorum. Yoga yapıyorum. İnsanları değiştirebilmek için işe önce kendimden başlamam gerektiğini anladım. İdealistim. Sürdürülebilir, ekolojik tarım yapmak istiyorum. Toprağı, havayı ve hayvanları katletmek istemiyorum. Bunlar tabiat ananın bize sunduğu bir nimet çünkü... Kapitalizmin getirdiği fastfood anlayışını değiştirmek istiyorum. Bir danışanım evde yoğurt yapmaya başladım dediğinde “insanlığa” dair inancım pekişiyor.  Bilinçlenmek ve gelecek nesillere temiz bir doğa bırakabilmek en büyük hedefim.

Bu çiftlikte neler yapılıyor şimdi?

Sebzeler ekiyoruz. Mevsimsel ve deneysel... Yeni sezonda Uzakdoğu’da yetişen yeşillikler de ektik. Yemyeşil yapraklı protein deposu olan bitkiler var. Ben de ilk defa tadacağım için çok heyecanlıyım. Ekmek, büyütmek, beslemek, sonunda hasat etmek ve insanlara şifa olmak muhteşem bir döngü… Köyde ineği olan yaşlı bir komşumuz var. Hem ona ek gelir olsun hem de mis gibi katkısız yoğurt yapabilmek için komşumuzdan süt alıyoruz. Odun fırınında artizanal ekmekler ve domates sosları yapıyoruz. Kullandığımız yumurtalar ise yetişen sebzelerin yapraklarında gezerek beslenen tavuklardan…

Paketleme nasıl?

Atölyede yemekler hazırlanıyor, vakumlu paketlerle şehre “Bir kutu sağlık” getiriyoruz.3 ana, 2 ara öğünden oluşan paketler kuryemiz tarafından dağıtılıyor.

İlk yola çıktığınızda kaç dönüm yer üzerinde işe başladınız şimdi kaç dönümden devam ediyorsunuz?

(Gülüyor) Dönüm demek çok fazla olabilir çünkü 500 m2 ile hobi bahçesi şeklinde başlamıştık, talepler doğrultusunda 1 dönüme ulaştık.

Peki daha geriye gidersek, bu mutfak sevgisi ne zaman nasıl ortaya çıktı?

İlkokula başlamadan önce okumayı sökmüşüm ve annemin yemek kitabından okuduğum ilk kelime “bezelye” Tüm aile bir arada otururken ben mutfağa kaçıp meyve tabakları hazırlıyordum. Sanırım mutfak benim sığındığım bir liman ve meditasyon alanı. Bu ilgimi fark ettikten sonra eğitim ve kariyerimin bu yönde olması gerektiğine karar verdim. Yemek yapmak ve insanlarla paylaşmak için doğmuşum, müthiş bir keyif alıyorum. Sevmesem çok zor iş, en 8 saat ayaktasınız, koşturmaca ve stresi çok.

İlk paketler kime gitti peki?

İlk paket sosyal medya yöneticim aynı zamanda çok sevdiğim arkadaşıma gitti. Ondan tüm eksikliklerimi duymak istedim çünkü. Adana’da ne yazık ki kimse eleştiri yapmak istemiyor. Sanırım “Ayıp olur” düşüncesi var.

Demek ki sevenin de çok, kırmak üzmek istemiyorlarmış bak!?

Ama işi geliştirmem, kendimdeki eksiklikleri görebilmem için geri dönüşler çok önemli. Neticede ben City Chef müşterileri için çalışıyorum. Birbirimize karşı açık olalım istiyorum.

Peki; yola çıktığınızda amaç neydi? Şimdi neye döndü? 

Bu kadar talep olacağını tahmin etmiyorduk. Küçük bir ekiple sabah akşam çalışıp hiçbir müşteriyi geri çevirmemeye çalıştık. Yeni sezonda butik kalarak kişiye özel çalışma kararı aldım. Örneğin, City Chef danışanın 6 kilo fazlası varsa, sağlıklı bir şekilde ve diyetisyen eşliğinde hedefine ulaşmasında yardımcı olacağız. Kas kaybı olmadan hem de ruhsal durumunu negatif yönde etkilemeden lezzetli yemeklerle bir yandan da kilo verebiliyor olacak. Sağlık benim için çok önemli. Verilen kiloları geri almamayı sağlamak, kalıcı çözümler bulmak ve sağlıklı beslenmeyi yaşam tarzı haline getirmeyi planlamaktayım.

En favori ilan edilen ürününüz hangisi?

Çikolatalı krokan favori oldu. İçerisinde şeker yok. Kuru meyveler, çiğ badem ve Belçika bitter çikolatası ile hazırlıyorum. Kahve içerken sağlıklı bir alternatif oluyor. Buna ilaveten domates sos, ekmekler ve filizler de oldukça talep gördü.

peki bu ürünleri insanların markete, pazara gider gibi gelip alış veriş yapabileceği bir yer var mı?

Yeni sezonda hedefimiz bu yönde. City Chef danışanı olmayıp, bu çiftlik ürünlerinden almak isteyen oldukça fazla kişi var. Glutensiz ve vegan ürünler de ekledik şimdi. Bunların da satışını yapacağız.

Market filan mı açacaksınız?

İnternet sitemizden online alışveriş yapılabilecektir. http://www.citychef.net/

Hazır ürünleri sağlıksız buluyorsun ama bunları kullanmamak gibi bir şansımız var mı?

Ne yazık ki yok. Biz evimize almasak restoranda yediğimiz ürünlerde var. Fakat önemli olan da bunun bilincinde olmak.  Hollanda’ya bakalım; bizden daha bereketli toprakları yok, hatta toprakları da yoktu. Fakat çiftçilik ve hayvancılıkta en iyiler. Köylerini terk etmediler, devletleri yanında ve destekliyor. Bizim bu kadar verimli ve muhteşem bir iklimimiz varken neden dışarıya bağımlı olalım? Bunun için biz gençlerin çabalaması, araştırması ve birlik olması gerektiğine inanıyorum. Market raflarında hazır ürünlerin arkasındaki “İçindekiler” yazısını lütfen okuyalım. Çoğunun içinde mısır şurubu var. Bu ürünlere vücudun ihtiyacı yok. Bize bahşedilen vücut zaten mükemmel çalışıyor. Yakıtımız ise tabiat ana. Bize düşen ise, vücudu düzgün yakıt ve enerji kaynakları ile çalıştırmak. Geleceğimiz fabrikalarda değil doğada.

Burcun ne?

Akrep, yükselenim de Aslan. Daha çok ona uyduğumu söylüyorlar. (Gülüyor)

Yemek yapmak bir sanat mı sence?

Yemek yemek gereklilik, yemek yapmak sanattır. İşin içine eğitim,tecrübe,yetenek,araştırma ve ilham girer. Her aşçının yemek yapışı farklıdır. Kendi bilgi-becerilerini,yetiştiği kültürü,teknik becerilerini ve görsel zevkini ekleyerek ortaya farklı farklı tabaklar çıkar. Bir de trend durumları var. Bir dönem moleküler gastronomi yaygınlaşmıştı. Şimdi İskandinav mutfağı revaçta... Üst üste dünyanın en iyi restoranı seçilen “Noma” var mesela. Az ve öz malzemeyle harikalar yaratılıyor. Oradaki şefler büyük sanatçı, yerel malzeme kullanıyorlar, bana inanılmaz ilham veriyor.

“Elime ne malzeme geçerse mutlaka yapacak yemek uydururum” diyor musun?

Malzemenin birbiriyle uyumuna göre evet yemek yapabilirim.

Mahsulleri kim topluyor? Ve her gün mönüye göre mi yoksa toplu hasat mı yapılıyor*

Çiftliğimizdeki çalışanlarla beraber topluyoruz. Sıralı ekim yapıyoruz. Ürünlerin devamlılığı için ilk partiyi ekip 15 gün sonra ikinci fideleri ekiyoruz ki süreklilik olabilsin. Ürün sebze haline geldiğinde menüde o ürünle yapılan yemeğe öncelik veriyoruz. Bu şekilde hem taze hem de mevsimine uygun yemekler hazırlanıyor.

7/24 çiftlikte mi zaman geçiyor?

Sabah erken saatte çiftliğe gidip akşamüstü şehre geri dönüyoruz. Logomuzdaki kız gibi yani.(Gülüyor)

Yazının devamı...
JCI Adana Şubesi’nin 20. Yılı…
15 Ağustos 2016

Başkan Alkan Sönmez, 2012’den bu yana JCI’de aktif bir şekilde devam ediyor… JCI Adana Şubesi’nin 20. Yılına denk gelen başkanlık görevinde de haliyle iyice titizleniyor… Ve sadece gelecek dönem için değil geçmiş dönemlerde yapılmış projeleri de unutmadan iyileştirmelerle devam ediyorlar. 

Buyurun beraber okuyalım…  

Biraz sizi tanıyalım Alkan Sönmez kimdir?

1986 Adana doğumluyum. İlköğretim ve liseyi Adana’da tamamladıktan sonra Mersin Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Çevre Mühendisliği Lisans Bölümüne girdim. 2008 yılında İsveç Boras Üniversitesinde Erasmus öğrenci değişimi programı dahilinde mühendislik eğitimi aldım ve 2009 yılında Mersin Üniversitesi’nden mezun oldum.2015 yılında Çukurova Üniversitesi Çevre Mühendisliği Anabilim dalında Yüksek Lisans eğitimimi tamamladım. Farklı sivil toplum kuruluşlarında bulundum. Profesyonel kariyerime kamu sektöründe Çevre Yüksek Mühendisi devam ediyorum. Evliyim ve dünyalar tatlısı bir kız çocuk babasıyım. Müzisyen bir ailemiz var ben de bağlama ve yan flüte meraklıyım, amatör olarak ilgileniyorum. 

JCI ile ne zaman nasıl tanıştınız?

2012 yılında üye oldum. Direktörlük, proje komite üyeliği gibi farklı görevlerde bulundum ve birçok Ulusal ve Uluslar arası organizasyonlara ve eğitimlere katıldım. 2014 yılında Yönetim Kurulu üyeliği, 2015 yılında Baş Başkan Yardımcılığı yaptım ve 2016 yılında da Başkanlık görevimi gururla yerine getiriyorum.      

Adana JCI'ın  20. yılında başkanlık yapmak desem. Ne dersiniz?

JCI’da başkanlık bildiğiniz gibi 1 yıl sürer ve bir başkanlık kolyesi boynunuza asılır. Bu kolye ile birlikte büyük bir sorumluluk taşırsınız, bir ağırlığı vardır. Bu kolyeyi taktıktan sonra yaptığım konuşmada şunu söylemiştim; Bana ağır gelen Başkanlık kolyesi değil, Şubemin 20.yılında bu şerefi taşımaktır ağır olan çünkü 100 yıllık bir derneğin 20 yıllık geçmişe, birikime, emeğe ve özveriye sahip şubesine karşı sorumlu olmak, aynı zamanda dünyanın en güzel uğraşı olan insanlığa hizmet etmeye karşı sorumlu olmaktır… Bu sorumluluğu yönetim kurulundaki arkadaşlarımla birlikte en iyi şekilde yerine getirmeye gayret ediyoruz. JCI da bir slogan vardır; ‘Be Better’ Daha iyi ol. Daha iyi olmaya çalıştıkça nice 20.yıllara şubemizi hazırlamak için çalışmış oluyoruz.      

Geriye dönüp 20 yılı incelediğinizde “En süper” dediğiniz bir proje var mı?

Tabii ki var, “Su Projesi” 2002 yılında başladı 5 yıl sürdü.2007 de Avrupa’da ödül aldı. Sürdürülebilir ve ilham aldığımız projelerden biridir. Su tüketimi ve suyun önemine vurgu yapan ciddi bir farkındalık projesidir.    

20. yıl olarak özel bir proje olacak mı? 

Döneme başlamadan önce yaptığımız stratejik toplantıda yönetim kurulu üyesi arkadaşlarımla 20.yılımızda gerçekleştireceğimiz projelerin yanında bu özel yılda geçmişimize sahip çıkmanın ne kadar önemli olduğunu yeni üyelerimize ve gelecekteki üyelerimize aktarabilmek amacıyla bir karar aldık. JCI Adana ve JCI Japonya işbirliği ile 1999 depreminde yıkılan Sağlık Ocağı yerine Buruk’ta inşa edilen bir sağlık ocağımız var. Sağlık ocağının bir takım eksiklikleri var. Bu eksikleri gidermek amacıyla bazı çalışmalar yaptık. Birçok projemizde paydaşımız olan Kamu kurumları ve diğer STK’lar ile görüştük ve Sağlık ocağının iyileştirilmesi için adımlar attık. Daha önce ağaçlandırmasını yapmıştık bu yıl da önemli iyileştirmelerle birlikte, kan bağışı, çevresel sürdürülebilirlik, iş güvenliği gibi konularda Sağlık Ocağını dâhil ettiğimiz proje adımlarını bu yıl içerisinde hayata geçireceğiz. Burada asıl amacımız önümüzdeki her dönem başkanı ve yönetiminin, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma İçin Küresel Hedefler doğrultusunda gerçekleştirilecek projelere sağlık ocağını entegre etmelerini sağlamak. 

Başkan olduğunuzdan bu yana neler yaptınız?

Devir Teslim Törenimizi her yıl düzenli olarak organize ettiğimiz  ‘I love Adana Etkinlikleri’ ile birleştirerek 12-13 Aralıkta gerçekleştirdik. Program direktörlüğünü bizzat ben yaptım. JCI Türkiye’nin 27 şubesinden 20 ayrı şehirden katılımcılarla birlikte 80 kişilik bir katılım oldu. Etkinlikler dahilinde katılımcılarla Kebap eğitimi, Turkacting eğitimi, Münazara yarışması, Dünya Ciğer ve Kebap Festivali katılımı gibi etkinlikler gerçekleştirdik. Şehrimizin tanıtımına katkı sağlayan “I Love Adana” etkinliklerimiz JCI’da ödüllü programlar arasındadır. Başkanlığı resmen devraldıktan sonra üyelerimize JCI Kurumsal eğitimlerinin verilmesinin yanında, Kış Zirvesi ve Bahar Zirvesi gibi Ulusal organizasyonlara katılım gösterdik. 2016 yılında önem verdiğimiz Bireysel gelişim konuları içerisinde eğitim, seminer ve panel içeren ‘GELİŞİM LABORATUVARI PROJEMİZİ’ hayata geçirdik ve proje dahilinde; konuşma sırasındaki “eee, ıııı” sendromunun engellenmesi ,topluluk önünde konuşma, güzel ve etkili konuşma, diksiyon ve hitabet konularını tamamen uygulamalı olarak ve eğlenerek öğrenme fırsatı bulduğumuz I’SIZ ADAM isimli Atölye çalışmamızı gerçekleştirdik.

Yine proje dahilinde Çağ Üniversitesi ve ADASO paydaşlığında O'NUN GİBİ DÜŞÜN isimli iletişim eğitimi ve Bilim ve Teknoloji Üniversitesi paydaşlığında  İŞ-AİLE YAŞAM DENGESİ Seminerini gerçekleştirdik, proje ile üniversite öğrencileri ve üyelerimizden oluşan toplamda 100’ün üzerinde katılımcının bireysel gelişimine katkıda bulunduk. Genç Liderler ve Girişimciler Derneği (JCI) Adana Şubemizin 20. Yılı olması nedeni ile 20 Dönem Başkanı ile üyelerimizi ve üyelik potansiyeli taşıyan dostlarımızı bir araya getirerek, başkanların JCI başkanlık tecrübelerini dinleme ve kendilerinden neden bir JCI üyesi olmalıyız? sorusunun cevaplarını alma fırsatı bulduğumuz "20 YIL 20 BAŞKAN" panelini gerçekleştirdik. Bilgi ve birikimlerin paylaşıldığı, öncesiyle ve sonrasıyla, her anıyla harika, unutulmaz bir gün yaşandığı, kıvançla ve gururla hazırladığımız panel, 1360-1400 yılları arasında inşa edildiği bilinen, 14. Yüzyıldan kalan, dünyanın sayılı sivil mimarlık örneklerinden biri olan tarihi Ramazanoğlu Konağında gerçekleştirdik. 22 Mayıs Dünya Obezite Gününde aynı anda 12 farklı şehirde JCI Şubeleri tarafından eş zamanlı olarak, takım elbise/business giyinerek bisiklete binip, obeziteye ve İş ulaşımında bisiklet kullanımında farkındalık yaratmak amacıyla Dünyanın kullanılan en eski köprüsü olan Tarihi Taşköprü’de ‘ İŞ TE BİSİKLET’ projesini gerçekleştirdik. Bu proje de ulusal basında geniş yer buldu ve kamu kurumlarımız ile birçok sponsor destek verdi. Bütün bu çalışmalarımız sonucu üye sayımızı %25 arttırdık. TOYP programına neredeyse tüm kategorilerde adaylarımız var. Ekim ayında yapılacak yarışma için dosyaları hazırlandı. Kurumsal firmalarla JCI üyelerine özel ayrıcalıklar hakkında çalışmalar yapıyoruz. JCI’da başkanlık kısa, az zamanda çok iş yaparak sınırlarınızı aşıyorsunuz.   
 

Bunların dışında neler yapacaksınız var mı devamında bir şeyler?

Bu ay itibarı ile İş Dünyasına yönelik interaktif farklı eğitimlerimiz ve projemiz olacak, ICC ve AIESEC gibi uluslararası topluluklar ile Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma İçin Küresel Hedefler doğrultusunda ortak projeler üzerinde çalışıyoruz. Eylül ayında Türkiye Genel Kurulumuz Kocaeli ilinde gerçekleşecek, şu ana kadar yaptığımız çalışmaları orada JCI Türkiye Üyelerine sunacağız. Daha sonra, projelerimizi uluslararası platformlarda duyuracağız. Kasım ayında Kanada’nın Quebec Şehrinde yapılacak olan JCI Dünya Kongresine katılacağız. Aralık ayında yapacağımız I LOVE ADANA etkinliklerinin tarihini belirledik. 2017 Başkanımız Av.Selahattin YAKIN etkinliklerin bizzat direktörlüğünü yapıyor. Etkinlik komitesi çalışmalara başladı. 09-12 Aralıkta Adana’mızın farklı mekânlarında, farklı etkinliklerle genç liderleri ve girişimcileri buluşturacağız. 

Son olarak eklemek istedikleriniz neler?

Ülkemizde son günlerde yaşanan üzücü hadiselerde hayatını feda eden Şehitlerimize Allahtan rahmet yakınlarına başsağlığı yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar dilemek isterim. Ülkemizi daha iyi bir gelecek ve aydınlık günlerin beklediğini düşünüyorum, tüm vatandaşlarımızın meydanlarda bir bütün olarak görmek bunun bir işaretidir. Tam da bu noktada hem ülkemizin hem de Adana’mızın gençlerine yani bizlere çok iş düşüyor. Aktif vatandaşlık bilincini daha yukarılara taşımalıyız. Uluslararası bir toplulukta olunca Türkiye’nin ve Türk gençliğinin dünyada olması gereken yeri daha iyi anlıyorsunuz. JCI bu noktada önemli çünkü Birleşmiş Milletlerde temsilcisi olan bir dernek. Toplantılarımız ve etkinliklerimiz sonrası kapanış konuşmalarımda genç katılımcılara hep söylerim. Her alanda dünya sahnesinde yerinizi almak için JCI gibi prestijli, uluslararası derneklerde daha çok yer alın ve fikirlerinizi hayata geçirin, kişiliğinizde saklı olan hazineyi ortaya çıkarın. Çok teşekkür ediyorum.  

Yazının devamı...