(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Necdet Doğan" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Necdet Doğan" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Necdet Doğan

Necdet Doğan

Adıyaman'da Bill Gates'ler yetişecek
23 Aralık 2016

Adıyaman’da kodlama dersi alan

öğrenciler Bill Gates olmak istiyor

Bizim kuşak, bilgisayarla geç tanıştı. Şimdiki çocukların elinden cep telefonları ve tabletler düşmüyor.

Kimi oyun oynamak kimi film seyretmek için kullanıyor.

Şimdilerde bir de ‘kodlama’ çıktı. Giderek daha çok duyar olduğumuz ‘kodlama’ yeni bir program geliştirme, bilgisayar yazılımı geliştirme sürecinin en önemli bölümünü oluşturuyormuş.

Bunu yazılımcılar yapıyor. Yazılımcı olmak için bilgisayara hâkim olmak, iyi bir eğitim almak şart.

Geçen haziran ayında bu köşede Balıkesir’in Ayvalık ilçesinde Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından açılan kodlama kursuna 45 öğrencinin katıldığını yazmıştım.

Yazılımcı Gamze Oruç Altınok verdiği kodlama dersleriyle algoritmik düşünce sistemini öğrenmiş bir nesil yetiştirmeyi ve öğrencilere problem çözme odaklı düşünmeyi öğretmeyi amaçladıklarını söylüyordu.

Kursa katılan öğrencilerden Leyla Nilay Karaca, kodlama dersleri almaya başladıktan sonra bilgisayar hakkında hiçbir bilgisinin olmadığını düşünmeye başladığını dile getirmişti. Karaca, "Bu yüzden Code.org'u öğrenci arkadaşlarımın mutlaka öğrenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu eğitimler matematiksel olarak hızlı olmamı sağlıyor. Sayısal zekamı geliştirecek. Böylelikle düşündüğüm her şeyi kolay tasarlayacağım" diyordu.

O gün yazıyı bu kursların yayılması dileğiyle bitirmiştim. Dileğim tutmuş!

İHA muhabiri Ahmet Arslantaş’ın Adıyaman Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından başlatılan ‘Adıyaman Kodluyor’ adlı proje ile öğrenciler bilgisayar ve cep telefonu yazılımını öğrenecekhaberini okuyunca sevindim.

Mevlana Ortaokulu ile Yeşilyurt Mesleki Teknik Anadolu Lisesi’nde pilot olarak uygulanan proje, 2016-2017 eğitim öğretim döneminin ikinci yarısında Adıyaman’daki tüm okullarda uygulanacakmış.

Yeşilyurt Mesleki Teknik Anadolu Lisesi Bilişim Öğretmeni Orhan Güneş, projeye katılan öğrencilere ilk dersi vermiş. İlk derse Milli Eğitim Müdürü Mete Kızılkaya da katılmış.

Öğretmen Güneş, ders sonrası yaptığı sunumda proje ile ilgili şu bilgiyi vermiş:

“Analiz sınıfları ve yazılım merkezleri oluşturulacak. Analiz sınıflarında çapraz öğrenme modeline uygun beceriler kazandırma, analitik düşünme becerisi kazandırma, problemleri basamaklandırabilme, çözüme götürecek alternatif yollar geliştirme, pratik işlem becerisini geliştirmesi amaçlanıyor.

Yazılım merkezlerinin amacı kentin ihtiyacı olan, ortaokul ve lise seviyesinde yazılım eğitimi vermek, temel ve ileri yazılım konusunda altyapı oluşturmak, öğrencileri meslek seçimlerinde bugüne kadar farkında olmadıkları alternatif alanlara yönlendirmek, öğrencilere proje eksenli çalışma ve ürün ortaya koyma fırsatı tanımaktır. Temel yazılım eğitiminin yanı sıra ileri yazılım eğitiminde web programcılığı, görsel programlama (Masaüstü programcılığı), mobil yazılım programcılığı öğrenilecek.”

Milli Eğitim Müdürü Mete Kızılkaya, Adıyaman’da teknolojiye yakın gençler yetiştirmeyi amaçladıklarını belirterek şöyle devam etmiş:

“Kodlama eğitimine başlıyoruz. Çocuklarımız bilgisayar yazılım programcılığının ilk aşaması olan algoritmayı öğrenecekler. Algoritma arkasında da temel yazılım işlemlerini öğrenecekler. Bunu daha sonra bu pilot okullar dışındaki tüm okullara yayacağız. Projeye katılan çocuklar Adıyaman’a büyük katkı sağlayacak. Bu çocuklar tabletlerine, bilgisayarlarına, telefonlarına yazılım yapabilecekler.”

Eğitim olan öğrenciler de sanırım sadece onun ismini duydukları için dünyaca ünlü ABD’li yazılımcı Bill Gates gibi ünlü olmak istediklerini söylemiş.

* * *

“Bizim aklımız ermez” demeyelim. Yeter ki çocuklarımız için böyle güzel şeyler yapılsın.

Yapanları alkışlayalım yeter.

Akıllı tahta 432 bin 288 sınıfta

var, 205 bin sınıfa daha konacak

Teklonojiye bizim aklımız ermeyebilir ama, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yeni teknolojileri takip etmek için “Yenilik ve Eğitim Teknolojileri (YEĞİTEK) Genel Müdürlüğü” varmış.

Geçen hafta PISA sonuçları geldi. Türk öğrencilerin eğitim durumlarının pek iyi olmadığını görüp üzüldük. Ancak, YEĞİTEK Genel Müdürü Bilal Tırnakçı iyi haberler veriyor:

“Milli Eğitim Bakanlığı teknolojik gelişmelere ayak uydurmak için çalışmalarını sürdürüyor. Şu an Türkiye genelinde okullarımızda 432 bin 288 etkileşim (akıllı) tahtamız var. Önümüzdeki yıl 205 bin etkileşim tahtasını daha monte etmeyi planlıyoruz. Bu bir devrim. Artık sınıflarımızda bilgisayarlar var. Okullarda akıllı tahtalar var. Kodlama eğitimi müfredata giriyor. Daha çok şeyler olacak.

Teknolojik anlamda çocuklarımıza daha neler verebiliriz diye çok çalışıyoruz. İşimiz ve görevimiz bu.Teknolojik bir eğitim camiası oluşturmak için bu alanda faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlarla iletişim halindeyiz."

Microsoft Türkiye Genel Müdürü Murat Kansu da dijital devrim olarak nitelediği teknolojik gelişmelerin, eğitim için çok büyük fırsatlar oluşturduğunu söylemiş ve eklemiş:

"Hayatımızın birçok alanında kullandığımız akıllı teknolojiler, okullarda farklı uygulamalarla karşımıza çıkıyor. Akıllı tahtalar, tabletler, bilgisayarlar ve Skype gibi uygulamalar hayatımızın bir parçası artık. Burada önemli olan güvenilir bilgiye en kısa zamanda ulaşmaktır. Eğitim artık, dört duvarla sınırlı, sınıflar ve okullarla sınırlı değil. Dünyanın herhangi bir noktasındaki öğretmen, bugün rahatlıkla Skype sayesinde başka bir noktadaki öğrencilere ulaşıp ders verebiliyor. Hatta o ülkenin dilini bile bilmesine gerek yok. Skype ile otomatik olarak konuştuğunu başka dillere bile çevirebilir. Cep telefonlarının bile bir öğrenme aracına dönüştüğü günlerdeyiz. Birçok bilgiye oradan ulaşabiliyoruz. Artık bilgi özgürce paylaşılıyor."

* * *

Özellikle eğitim alanındaki dünyadaki yeniliklerin farkında olmak, onları uygulamak ne güzel.

* * *

Çocuklarımız için yapılan her iyi şey alkışlanır.

Altınordu Belediyesi geri dönüşümü

çocuklara tiyatro oyunuyla anlatıyor

Amacım eğitimin önemini anlatmak değil. Yapılan iyi şeyleri duyurmak.

Ordu'da çocuklarda çevre bilincinin artması ve çevre konusunda daha duyarlı bir neslin yetiştirilmesi amacıyla hazırlanan tiyatro oyunu sahnelenmiş.

Altınordu Belediyesi’nin katkılarıyla hazırlanan, Ordu Oksijen Kültür Sanat Atölyesi (OKSAD) oyuncularının rol aldığı "Çınar tatilde çöpten kale" oyununun galası, Ordu Kültür Sanat Merkezi'nde yapılmış.

Belediye Temizlik İşleri Müdürlüğü bünyesinde gerçekleştirilen tiyatro oyununda, ilçedeki ilkokul öğrencilerine ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanmasının önemi anlatılıyormuş.

AA muhabiri Hayati Akçay’ın haberine göre oyunda kısa bir rol de alan Altınordu Belediye Başkanı Engin Tekintaş şunları söylemiş:

“Belediye olarak geri dönüşüm bilincini evlatlarımıza sunabilmeyi hedefliyoruz. Bu sahnede de ifade edildiği üzere mavi geri dönüşüm kutularına cam ve kâğıt gibi malzemeleri atıyoruz. Burada toplanan ürünlerin geri dönüşü sağlanıyor. Bunu başarmamız gerekiyor. Sanayi değeri olmayan, çürüyebilen diğer çöpleri de sarı kutularda topluyoruz.

Şu anda bir mahallemizde tam anlamıyla çöpleri ayrıştırmayı sürdürüyoruz. Sizlerden isteğimiz, okullarınızda, sokakta, sahilde, parklarda oyun oynarken yediğiniz, içtiğiniz ambalaj atıklarını muhakkak çöp kutularına atmanız.

Diğer konu, evsel atık yağları biriktirmenizi ve okullarınıza koyduğumuz kutulara atmanızı istiyoruz. Siz çocuklarımızdan, büyükleriniz eğeryere çöp atıyorsa onları uyarmanızı istiyoruz. Çevremizi temiz tutmalıyız."

Tiyatro oyununu belediye başkan yardımcıları, birim müdürleri, okul müdürleri, OKSAD Başkanı Nurgül Çoluk, öğretmenler ve çok sayıda öğrenci izlemiş.

Oyun, Altınordu ilçesindeki 21 okulda öğrenciler için sahnelenecekmiş.

* * *

Sayın Başkan, keşke köydeki okullara da götürseniz bu oyunu…

* * *

Bugünlük iyi haberler bu kadar…

* * *

Herkesin, her zaman iyi haberler alması dileğiyle…

Yazının devamı...
Kış geldi, okullar ve kamu binalarında salgın hastalıklara önlem olarak dezenfekte işlemi yapılıyor
20 Aralık 2016

Kış geldi okullar ve kamu binalarını salgın ve bulaşıcı hastalıkları önlemek için dezenfekte yapılıyor

2009’da bu tür haberleri okumuştuk. Domuz gribi salgını nedeniyle yurdun çeşitli yerlerinde önlemler alınmış, okullar, okul servisleri, öğrencilerin toplu olarak kullandığı kapı kolları, merdiven tutacakları, tuvaletler ve lavabolar temizlenmişti. Camiler de ilaçlanmıştı.

Bu yıl kar yağışının etkili olmaya başladığı şu günlerde grip ve benzeri hastalıkların önüne geçmek amacıyla yine bazı bölgelerde belediyeler okullarda ve kamu binalarında temizlik çalışmalarına başlamış.

DHA muhabirinin geçtiği habere göre, Afyonkarahisar Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü ekipleri ilk çalışmayı Kasımpaşa İlkokulu'nda yapmış.

İl Milli Eğitim Müdürü Metin Yalçın ve Temizlik İşleri Müdürü Serhat Düzağaç ile uygulamanın tanıtımını yapan Belediye Başkanı Burhanettin Çoban, özellikle kış aylarında virüs ve bakterilerden kaynaklı grip ve benzeri hastalıkların önüne geçmek amacıyla bu yıl ilk kez okulların da dezenfekte yapılacağın söylemiş ve eklemiş:

"Özel kimyasallar ve cihazlar kullanılarak yapılan bu dezenfekteyle okullardaki virüs ve bakteri gibi bulaşıcı tüm etkenler ortadan kaldıracak. İl merkezindeki tüm ilk, orta ve lise dengi okulları dezenfekte etmeyi amaçlıyoruz. İnşallah insandan insana bulaşan hastalıklar bu sayede önlenmiş olacak. Emeği geçen herkesi tebrik ediyor ve bu çalışmanın tüm il ve ilçelere örnek olmasını diliyorum."

Temizlik İşleri Müdürü Serhat Düzağaç da kullandıkları ilacın bakteri, virüs, mantar ve benzeri mikroorganizmalara karşı etkili olduğunu anlatarak, bu sayede kış aylarında yaygın olarak görülen gribal enfeksiyonların önüne geçmeyi hedeflediklerini söylemiş.

Düzağaç, bu yıl 120 cami ile birlikte 9'u anaokulu, 48'i ilkokul, 34'ü ortaokul, 32'si lise ve 7'si bilgi evi olmak üzere toplam 130 eğitim kurumunda dezenfekte işlemi yapacaklarını bildirmiş.

LÜLEBURGAZ’DA 55 KAMU BİNASI

DHA muhabiri Vahit İşbaşaran salgın ve bulaşıcı hastalıklarla mücadele amacıyla, dezenfekte işleminin Kırklareli'nin Lüleburgaz ilçesindeki 55 kamu binasında yapıldığını haber verdi.

Lüleburgaz Belediyesi dezenfekte ekipleri, ilçe merkezinde bulunan okulların, kaymakamlık binasının, belediye hizmet binalarının, ilçedeki camilerin dezenfeksiyonunu yapmış.

* * *

Bu haberleri diğer belediyelere de örnek olmasını istediğim için buradan duyuruyorum. Siz de belediyenizden aynı şeyi yapmasını isteyin.

Traktörlere takılan kar küreme bıçakları

yolların kapanmasını önledi

Kar yolları kapatıyor ya… Kocaeli Büyükşehir Belediyesi 5 yıldır geliştirdiği strateji ile köy yollarının kapanmasını önlüyormuş.

Belediye, 2011 yılından itibaren köy muhtarlıklarına traktörlere takılabilen kar küreme bıçakları dağıtmış.

Aniden bastıran kar yağışının etkili olduğu köylerde kapanan yollar, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'nin ekipleri gelene kadar ulaşımın aksamaması için traktörlere takılabilen kar bıçaklarıyla temizleniyormuş.

Bu yıl da bu yöntem işe yaramış.

28 köyde bulunan kar bıçaklı traktörler, yüksek kesimlere kar düşmesiyle işbaşı yapmış.

Kar bıçaklı traktörler belediye ekipleri ile birlikte yolların açılmasını sağlamış.

Sorun varsa pratik zeka da devreye giriyor

Şimdi cuma günü ajanstan gelen haberi okuyalım:

“Doğu Anadolu Bölgesi'nde 889 köy ve mahalle yolu kardan kapalı.”

Tabii doğuda yağan kar miktarı ile batıdaki kıyaslanamaz ama aklıma nedense hemen Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin dağıttığı kar bıçakları geldi.

Neden iyi bir çalışma başka yerlere de örnek olmaz diye düşündüm.

* * *

Dilerim bunu koordine edecek bir birim kurulur, örnek proje diye belediyelere veya kaymakamlıklara bilgi olarak verilir.

Meteorolojik tahminlerde "yerli radar" kullanılmaya başlandı

Kar kış dedik, bir de meteorolojiye bakalım.

Ankara’dan AA muhabiri Zehra Aydın, Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün bu yıl üretilen Türkiye’nin ilk milli radarı olma özelliği X-Band Doppler Polarimetrik Meteoroloji Radarı’nın (METRAD), meteorolojik gözlemlerde kullanacağını haber veriyor.

Açıklamayı Meteoroloji Genel Müdürü İsmail Güneş yapmış.

Meteorolojik gözlemlerde S-Band, C-Band ve X-Band radarları kullanılıyormuş.

X-Band radarlardan diğer türlere göre daha hassas ve yüksek çözünürlüklü bilgiler sağlanıyormuş.

Güneş, bu radarların diğer radar tiplerine göre daha ucuz, kolay kurulabilir, taşınabilir ve düşük işletme maliyeti gibi avantajlara sahip olduğunu vurgulamış.

Meteorolojik olaylar sonucu ortaya çıkan afetlerin önlenmesi veya zararlarının azaltılması için kurulan erken uyarı sistemlerinde de X-Band radar kullanımı yaygınlaşmış.

Güneş şöyle diyor:

"Büyük yerleşim alanlarında afet yönetimine katkı sağlamak için X-Band radarlardan oluşan ağlar kurulmakta ve etkin bir şekilde kullanılmaktadır.

Özellikle yerleşim yerlerinde yağış, taşkın, fırtına gibi şiddetli meteorolojik olayların tespiti ve takibi konusunda da X-Band radarların oldukça yüksek doğrulukta bilgi sağladığı görüldü."

Türkiye'de 2002 yılında 1 meteoroloji radarı varmış. Şu anda 20 radar kullanılıyormuş.

Bunların 17'si C-Band radarmış.

Türkiye'deki tek X-Band radarı iki yıl önce dövizle yurt dışından satın alınmış ve Atatürk Havalimanı'nda kullanılmaya başlanmış.

Türkiye'de daha çok X-Band radara ihtiyaç bulunuyormuş.

Güneş, X-Band radarların yerli imkân ve kaynaklarla, Türkiye'deki bilim adamları ve mühendisler tarafından üretilmesi ve bu alanda dışa bağımlılığın azalması için üniversiteler ve yerli üreticiler ile görüşmeler yaparak milli radar üretimini teşvik ettiklerini anlatmış.

Genel Müdür Güneş şöyle devam etmiş:

"Genel müdürlük olarak teknik bilgi ve tecrübelerimizi paylaşarak destek olduğumuz ve Ar-Ge çalışmaları 2012 yılından bu yana devam eden, TÜBİTAK tarafından desteklenen bir proje RST firması tarafından gerçekleştirildi.

Bu çalışmalar sonucunda bu yıl üretilen X-Band Doppler Polarimetrik Meteoroloji Radarı, ilk milli radar oldu.

Bu kapsamda, sivil ihtiyaçlarda öne çıkan rekabetçi fiyat, düşük bakım maliyeti ve kullanıcı ihtiyaçlarına göre kolaylıkla ayarlanabilir yazılım özellikleriyle yurt dışındaki muadillerinin önüne geçebilecek bir ürün olarak tasarlanmış ve üretilmiştir."

Bu yıl 10-14 Ekim'de Türkiye'de 9. Avrupa Radar Konferansı yapıldığını anımsatan Güneş şöyle demiş:

"Dünyadaki radar uzmanları, firmalar bu konferansa katıldı, ürünlerini sergiledi. Bu konferansta ilk defa yerli bir Türk firması meteoroloji radarını yaparak bu sergiye koydu. Bu bizim açımızdan çok önemli çünkü bundan sonra X-Band radarlar için dışarıya döviz ödemeyeceğiz. Yerli bir ürünümüz oldu.

İşbirliği yaptığımız ülkelere de bu radarları satın almalarını tavsiye edebileceğiz. Hem Türkiye'nin ihtiyacı karşılanacak hem de işbirliği içinde olduğumuz ülkelere bu radarlarımızı, ürettiğimiz teknolojiyi aktarabileceğiz. Hem döviz ödemekten kurtulacağız hem de döviz kazanma şansımız olacak. Bu konuda firmaları destekliyoruz ve cesaretlendiriyoruz."

Güneş, taşınabilir özelliğiyle METRAD'ın, afetler, spor karşılaşmaları ve havacılık faaliyetleri gibi meteorolojik olayların kritik önem taşıdığı bölgelere sevk edilip, dakikalar içerisinde kurulabileceğini ve ilgili bölgeye özel meteorolojik verilerin elde edilmesinde kullanılabileceğini söylemiş.

Güneş ayrıca ASELSAN tarafından da milli bir X-Band radar üretimi için çalışmaların başlatıldığını aktarmış.

* * *

Meteoroloji’nin yaptığı hava tahminlerinin tutmasının perde arkasında bu güzel çalışmalar var.

* * *

Herkesin, her zaman iyi haberler alması dileğiyle…

Yazının devamı...
Konya'da bazı hastalar için 'özel un' üretildi
16 Aralık 2016

Obezite, şeker ve kalp hastaları için

Konya’da özel un üretildi

‘Ekmek yemeyin’ uyarıları yapılırken, “Konya'daki bir işletme, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu’nca (TÜBİTAK) geliştirilen bir ürünün kullanımıyla, obezite, şeker ve kalp hastalarının tüketebileceği özel içerikli un üretti” haberi bu hastalar için ilaç gibi gelecektir.

Kentte 1964'den bu yana başta mısır, buğday, arpa ve soya olmak üzere hububat üzerine çalışan ve insan sağlığını koruyucu fonksiyonel gıdalar üreten bir şirket, 3.5 yıl önce "şeker, obezite ve kalp hastaları için ne yapabiliriz?" düşüncesiyle harekete geçmiş.

Aynı dönemde TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi de, Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi’nin klinik çalışmalar sonrasında kriterlerini belirlediği bir ürünün geliştirilmesi konusunda bir proje başlatmış.

Firma ve TÜBİTAK'ı aynı amaç üzerinde buluşturan çalışmanın ardından, Türk mühendisleri tarafından, gündelik yaşamda kullanılan beyaz unun şeker, kalp hastalıkları ve obeziteyi tetikleyen özellikleri minimuma indirilerek, özel içerikli un üretilmiş.

2017'de piyasaya sürülecek ürün, ilk etapta internet üzerinden eczaneler kanalıyla, sonraki süreçte ise marketlerden temin edilebilecekmiş.

TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Gıda Enstitüsü Müdür Yardımcısı Dr. İncinur Hasbay, AA muhabiri Muhammed Boztepe’ye yaptığı açıklamada, çağın hastalıkları arasında yer alan obezite, kalp ve şeker rahatsızlığı için TÜBİTAK olarak 3.5 yıl önce ciddi bir araştırma sürecine girdiklerini anlatmış.

Geliştirdikleri ürünün faydasından bahseden Hasbay, şöyle devam etmiş:

"Üretilen bu fonksiyonel ürün, gıdaların enerjisini ve glisemik indeksini azaltarak obezite, kalp ve şeker hastalıklarıyla mücadeleye yardımcı olacak.

Ürünün kalın bağırsakta sindirilebilmeyi sağlayan özelliği sayesinde, kullanıldığı alanlarda sağlık üzerine etkileri bakımından diyet lif özelliği gösterecek ve kalın bağırsakta diyet liflere göre daha kolay fermente edilebilecek.

Probiyotik olma özelliklerinin yanında bu ürün, vücutta enerji tüketimini ve hücre içinde mitokondri hızını da artırarak kilo almayı önleyen bütirat ve bol miktarda kısa zincirli yağ asitleri üretmesi nedeniyle bağırsak sağlığı, özellikle kolon kanserinin önlenmesi açısından da yararlı olacak."

ŞEKER HASTALARINA BEYAZ EKMEK

İşletmenin yönetim kurulu başkanı Nurettin Demirpolat ise Türkiye'nin her alanda olduğu gibi gıda sektöründe de büyük gelişme gösterdiğini anlatmış.

Son 50 yılın hastalığı olarak sıklıkla gündeme gelen obezite, şeker, kalp ve bağırsak hastalıklarının önlenmesi konusunda "ne yapabiliriz?" diye düşündüklerini ve bu doğrultuda bir şeyler yapmayı istediklerini vurgulayan Demirpolat şöyle devam etmiş:

"Yılların verdiği tecrübeyle unun olumlu olan yapısının geliştirilmesi üzerinde durduk. Bu alanda ciddi çalışmalar gerçekleştiren TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’nin uzmanlarıyla görüştük. Obezite, kalp ve şeker hastalarının da rahatlıkla beslenmelerini sağlayacak bir ürünün üretimini sağladık. Piyasada kalp, şeker ve obezite hastalıklarının tedavisine yönelik bilgi kirliliği var. Klinik çalışmalar yapılmadan ve bilimsel zemine dayanmayan pek çok ürün deva olarak sunuluyor. Ne var ki biz bu konuda Türkiye'deki en yetkin otorite olan TÜBİTAK'a kendimizi teslim ederek, Anadolu'nun bilim insanlarının geliştirdiği yerli ürünü ürettik. Özel içerikli un sayesinde artık bu hastalar da rahatlıkla beyaz ekmek yiyebilecek. Probiyotik özelliği sayesinde bağırsak florasının korunmasına yardımcı olan ürün, kolon kanserine kadar giden pek çok hastalığın önlenmesine de yardımcı olacak."

* * *

Amacım un reklamı yapmak değil, bu çalışmayı duyurmak.

Sanıyorum, iddialı un, ilgili kuruluşlardan izin alınmadan piyasaya çıkmaz.

Hastalar da doktorlarına danışmadan bu unu kullanmaz.

* * *

Bir şey yasak olunca kıymetli olur dedikleri bu.

Dilerim, yasak nedenleri kalkar da isteyen istediğini yiyebilir.

Manisa’daki iki hastanede hastalara ve hasta

yakınlarına ücretsiz internet hizmeti veriliyor

Teknoloji geliştikçe ihtiyaçlar da çeşitleniyor. İnternet hayatımıza girdiğinden bu yana her şey farklı oldu.

20 katlı binaya asansör yerine merdivenle çıkmak artık nasıl zor geliyorsa, belirli mesleği yapanlar için internetsiz de bir şey olmuyor.

Cep telefonlarını bir an bile yanından ayıramayanlar için iyi haber Manisa’dan geldi.

Yunusemre Belediyesi daha önce ilçe sınırları içerisinde beş ayrı noktada halkın hizmetine sunduğu ücretsiz internet erişimi alanlarına Manisa Celal Bayar Üniversitesi Hafsa Sultan Hastanesi ve Merkez Efendi Devlet Hastanesi'ni de dahil etmiş.

Belediye Başkanı Mehmet Çerçi, vatandaşların gündelik internet ihtiyacını karşılamak için projeyi hayata geçirdiklerini ve önemli bir eksikliği giderdiklerini belirterek DHA muhabiri Ersan Erdoğan’a şunları söylemiş:

"Geçtiğimiz yıl wifi hizmetimizi Barbaros Mahallesi, Kaynak Mahallesi, Hacı Yahya Camii önünde, Çınarlı Kahve'de ve Şehzadeler Parkı'nda olmak üzere beş ayrı noktada vermeye başladık. Verdiğimiz internet hizmetini 120 bin kişinin kullandığını tespit ettik. İnternetin insanlarımızın artık günlük bir ihtiyaç haline geldiğini görmekteyiz.

Gelen yoğun talep üzerine iki hastanemizde de wifi hizmeti vermeye başladık. Artık hasta ve hastalarımızı bekleyen yakınları da ücretsiz internet erişiminden faydalanabilecek.

Bu noktaların sayısını her geçen artırarak, vatandaşlarımızın yoğun olarak bulundukları bölgelerde daha sonra ise tüm ilçe genelinde bu hizmeti faaliyete geçireceğiz."

AYNI ZAMANDA ŞARJ İSTASYONU

Wifi hizmetinden, T.C. kimlik numarası, ad soyad ve doğum tarihi ile giriş yapan tüm vatandaşlar faydalanabiliyormuş.

Wifi cihazları, ücretsiz internet hizmetinin yanı sıra vatandaşlarımızın elektronik cihazlarını şarj edebilecekleri birer şarj istasyonu görevini de görüyormuş.

Vatandaşlar, güvenli internet denen sistem üzerinden en son hızda hizmet alarak istedikleri bilgiye anında ulaşabiliyorlaşmış.

* * *

Bu hizmetin belediyeye maliyeti ne kadardır bilmiyorum.

Haberde böyle bir bilgi yok.

Benim sormak istediğim şu.

Belediyeler madem böyle bir hizmet sunabiliyor, o zaman diğer belediyeler neden yapmıyor?

Siz de belediyenizden bedava internet isteyin.

Isı yalıtımı yaptıranlar vergi

indiriminden yararlanabilecek

Bu haber gelince, “Tamam ısı tasarrufu şimdi yapılır” dedim. Çünkü işin içinde para var.

Enerji tasarrufunu teşvik etmek için atılan adımlara ısı yalıtımı için yapılan harcamalar da dahil edilmiş.

İzmir’den DHA muhabiri Timur Tarlığ’ın haberine göre, işletmeler bir defaya mahsus olmak üzere, binalarında yaptıracakları yalıtımları, amortisman yöntemiyle yıllara yayarak değil, tek seferde gider gösterebilecekmiş.

Kira geliri elde edenler de aynı yöntemi uygulayabilecekmiş.

Ayrıca ısı yalıtımı ve enerji tasarrufunu sağlama amacıyla düzenlenen sözleşme, taahhütname gibi belgeler damga vergisine tabi olmayacakmış.

Gelirler İdaresi Strateji Geliştirme Eski Daire Başkanı Nazmi Karyağdı, İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi'nin çıkardığı dergide ısı yalıtımı ve enerji tasarrufunu anlatmış.

“Enerji kaynağının en çok ısınma amacıyla tüketildiği düşünüldüğünde binaların ısı yalıtımı öne çıkıyor, kışın başladığı bu günlerde de gözler ısı yalıtımına çevriliyor.

Yapılan bazı çalışmalarda yalıtımsız binalarda ısı kaybı yüzde 7 oranında çatıdan, yüzde 30 pencere, yüzde 17 kapı, yüzde 6 zemin ve yüzde 40 oranında dış duvarlardan kaynaklanıyor. Enerji tasarrufunu teşvik etmek için uygulanan politikalar arasında en dikkat çekeni ısı yalıtımı giderlerinin tek seferde gider olarak yazılmasının önünü açan yasalar.

Yeni yasalarla sağlanan avantajlar var.

Eğer ticari işletmenize ait bir gayrimenkulün ısı yalıtımı ve enerji tasarrufuna yönelik harcamaları varsa bunu, tutarı ne olursa olsun 9 Ağustos 2016 tarihinden itibaren tek seferde doğrudan gider olarak yazabilirsiniz.

Eğer kira geliri elde ettiğiniz bir gayrimenkulde ısı yalıtımı ve enerji tasarrufu harcamanız varsa bunu da 7 Eylül 2016 tarihinden itibaren bir defada gider gösterebilirsiniz. Ancak bunun için götürü gider usulünü değil gerçek gider usulünü seçmiş olmanız gerekiyor. Konuyla ilgili yürürlükte 6728 ve 6745 sayılı iki yasa var.

Vergi mükellefleri ısı yalıtımı ve enerji tasarrufu için yaptıkları 900 lirayı aşan harcamaları amortisman yolu yerine tek seferde gider gösterebiliyor. Ayrıca 9 Ağustos 2016 tarihinden bu yana sözleşme, taahhütname gibi vergiye tabi kâğıtlardan ısı yalıtımı ve enerji tasarrufunu sağlama konusunda düzenlenenler damga vergisinden muaf tutuluyor.”

* * *

Ey vatandaş… Bu bilgileri unutma…

Havayı ısıtıp daha fazla para ödememek için ısı yalıtımı yaptır.

Vergi avantajından da yararlan.

* * *

Havanın soğuduğu bugünlerde Sayın Karyağdı, içimizi ve cebimizi ısıtan haberi vermiş.

* * *

Herkesin, her zaman iyi haberler alması dileğiyle…

Yazının devamı...
Bitkilerin sağlığını Türk malı "biyo-kontrol ajanı" koruyacak
13 Aralık 2016

Bitkilerin sağlığını Türk malı

‘biyo-kontrol ajanı’ koruyacak

Tarımda çevreye ve insan sağlığına zarar vermeyecek ilaçlama yöntemi için çalışan Türk bilim insanları, bitkide hastalık yapan mikroorganizmaları bulup yok eden, bu sırada topraktaki kimyasal kalıntıları temizleyen ve besinlerin gelişimini olumlu etkileyen yerli “biyo-kontrol ajanı” elde etmiş.

Yıllardır, sebze ve meyvede zirai ilaç kalıntılarının verdiği zarar haberlerini okuduğumuz için bulunan şey çok önemli olmalı.

Ege Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rengin Eltem, ne ‘buldukları’nı AA muhabiri Halil Şahin’e anlatmış.

Bitkilerdeki hastalıkların verimi düşürdüğünü, bu hastalıklarla mücadele edilmesi amacıyla çalışmalar yaptıklarını söyleyen Prof. Eltem şöyle devam etmiş:

“Tarımsal üretimde bitkiyi korumak için yapılan kimyasal mücadele hastalık yapıcı etmenleri öldürdüğü gibi toprağa ve suya karışıp birikir. Ürünlerde de kimyasal kalıntılara rastlanır. Sürdürülebilir tarım için biyolojik mücadeleye ilgi arttı.

Projemizde topraktan keresteye geçmiş küf örneklerinden faydalandık.

Örneklerden biyolojik mücadelede kullanılma potansiyeli olan ‘tricoderma’ adlı mikroorganizmalar laboratuvar ortamında izole edildi.

Saf hale getirilen bu mikroorganizmalar üzerinde moleküler analiz yaptık. Bitkilerde hastalık yapan mantarlara olan etkileri inceledik.

3 yıl süren çalışmalar sonunda yerli kaynakları kullanarak hastalıkları yok edecek biyo-kontrol ajanı elde ettik.

HEM KORUYOR, HEM BESLİYOR

Elde edilen biyo-kontrol ajanının en önemli özelliklerden biri de biyogübre niteliği taşıması.

Bu ajan, hem bitkilerde hastalık yapan patojenleri öldürüyor hem de topraktaki çözünmeyen bir çok besin elementini çözerek bitkinin ve toprağın elementler bakımından zenginleşmesini teşvik ediyor. Ayrıca toprakta var olan kimyasal ilaç kalıntılarını temizliyor. Hem toprağa hem bitkiye besin elementlerini kazandırabiliyor. Büyümeyi teşvik edici bazı hormonlar salgılıyor.”

“PATENT İÇİN ARAYIŞTAYIZ”

Prof. Eltem, biyolojik kontrol ajanlarının hastalık yapan organizmaya göre çeşitli uygulama şekilleriyle toprağa, fideye ya da büyümüş bitkiye verildiğini belirterek, “Saf mikroorganizmaların maliyet açısından en ekonomik ve etkin üreme formunda üretimini sağlayacak bir yöntemi belirledik. Her türlü çalışmayı tamamladık ve ticarileşme için patentimizi lisanslayacak firma arayışındayız” diyor.

Prof. Dr. Rengin Eltem, elde ettikleri bilimsel verilerin hayata geçirilmesinde üretim ve yatırım maliyetinin çok düşük olduğunu vurgulamış ve eklemiş:

“Kullanılan biyolojik kontrol etmeni ve üretim prosesi yerli. Ucuz, kolay uygulanabilir bir yöntem. Bundan dolayı ülkemize çok şey kazandıracağını düşünüyorum.”

* * *

Sayın hocamızın anlattıkları çok teknik konular.

İlgilileri önemini anlayacaktır.

Bize düşen görev, bunları duyurmak, emeği geçenleri kutlamak.

Okulların acil kapılarını yangında

otomatik açacak sistem geliştirdiler

Adana’nın Aladağ ilçesinde özel öğrenci yurdunda çıkan 11 öğrenci ile bir eğitmenin öldüğü yangın yüreğimizi de yaktı.

Bu facia okullarda acil durumlarda kullanılan yangın merdivenlerini, açılmayan acil çıkış kapılarını yeniden gündeme getirdi.

İstanbul Gaziosmanpaşa Milli Eğitim Müdürlüğü’nde iş sağlığı ve güvenliği uzmanı olarak okullarda denetim yapan Yasemin Küçük, incelemeleri sırasında gördüğü eksikliklerden yola çıkarak hazırladığı projeyle acil çıkış kapılarının yangın anında otomatik açılmasını sağlayan bir sistem geliştirmiş.

Küçük son yangın olayından sonra Makine Mühendisi Taner Sezgin ve Hüseyin Sezgin, elektrik teknisyeni Ergin Güler ile birlikte üzerinde çalıştıkları projeyi hızlandırmış.

“Hayata açık, tehlikeye kapalı” adı verilen sistemde dedektörler herhangi bir duman algıladığında bütün kapılar otomatik olarak açılıyormuş.

Elektrikler kesildiğinde bile devreye girebilen sistem, 15-20 kapısı olan bir okula 3 bin 500 TL’ye kurulabiliyormuş.

AA muhabiri Murat Paksoy’un haberine göre, Gaziosmanpaşa Kaymakamı Yaşar Karadeniz ve Milli Eğitim Müdürü Bekir Servet Bakırcı, ilçedeki Cemal Gürsel İlkokuluna sistemin kurulmasını sağlamış.

Küçük, projenin daha da geliştirilmesi için bakanlıklar veya belediyelerden destek beklediklerini söylemiş.

* * *

Böyle bir sistemin varlığını duyurmuş olayım.

Çocuklarımızın güvenliği her şeyden önemli…

Boğaziçi Üniversitesi siber

saldırılara kalkan olacak

Boğaziçi Üniversitesi Yönetim Bilişim Sistemleri Siber Güvenlik Çalışmaları Merkezi talepte bulunacak belediye, devlet hastanesi ve üniversitelerin siber saldırılara karşı güçlendirilmesini sağlayacakmış.

Haberi okuyunca ABD Başkanlık seçiminde gündeme gelen siber saldırı iddiası aklıma geldi.

Önce Amerika’dan gelen habere bakalım.

“Amerikan basınına yansıyan ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA’in raporuna göre Rusya, Cumhuriyetçi Partili aday Donald Trump’ın ABD Başkanlık seçimini kazanmasına yardımcı olmak için internet üzerinden siber saldırılarda bulunup bilgi çaldı.

Washington Post ve New York Times gazeteleri, raporda, Rusya’nın ABD seçimleri öncesi Demokrat Parti’nin adayı Hillary Clinton’ı itibarsızlaştırmak ve Trump’ın şansını artırmak için hack faaliyetlerinde bulunduğunun ifade edildiğini yazdı.

Buna göre Rus hacker’lar, Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi Parti’nin bilgisayarlarına sızdı. Ancak Cumhuriyetçi Parti’den aldıkları bilgileri yayınlamadılar. Demokrat Parti’nin ve Clinton’ın kampanya başkanı John Podesta’nın e-postaları ise ifşa edildi. Washington Post’a konuşan üst düzey bir Amerikalı yetkili, ‘İstihbaratın değerlendirmesi, Rusya’nın amacının bir adayı diğerine karşı desteklemek, Trump’ın seçilmesini sağlamak olduğu yönünde. Bu ortak görüş’ dedi. Rapora CIA dışında 17 istihbarat kuruluşu da katkı sağladı. Raporda Rusya Devlet Başkanlığı Kremlin’deki yetkililerin doğrudan hack’leme emri verdiğine dair bir bilgi yer almadı ancak Moskova geçmişte bu tip hassas istihbarat operasyonlarında aracı kullanmıştı.

OBAMA’DAN TALİMAT: ARAŞTIRIN

Beyaz Saray İç Güvenlik ve Terörle Mücadele Danışmanı Lisa Monaco ise gazetecilerle yaptığı kahvaltıda Obama’nın 2016 Başkanlık seçimlerine yönelik siber saldırı ve dış müdahale iddialarının araştırılması için talimat verdiğini açıkladı.

Monaco, söz konusu araştırmanın Obama’nın görevi bırakacağı 20 Ocak 2017’den önce tamamlanacağını ve raporun Kongre ile paylaşılacağını kaydetti. Araştırmanın Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper tarafından yürütüldüğünü ifade eden Beyaz Saray yetkilisi, CIA’in raporuyla ilgili haberlere ise değinmedi. Seçim öncesi Amerikan iç istihbarat servisi FBI, Hillary Clinton’la ilgili e-mail soruşturmasının yeniden açılmasına karar vermişti. FBI, bunu daha sonra kapatsa da Clinton, seçim yenilgisinde bunun payı olduğunu savunmuştu.

TRUMP’IN EKİBİNDEN İDDİAYA YANIT

İddialara ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump’ın ekibinden yazılı açıklamayla cevap geldi. Açıklamada, CIA’in 2’nci Körfez Savaşı öncesi verdiği ve yanlış çıkan istihbarata atıfla ‘Bunlar, ‘Saddam Hüseyin’in kitle imha silahları var’ diyen kişiler’ denildi. Trump kanadı, ‘seçimlerin uzun süre önce tarihteki en başarılı sonuçlardan biriyle sona erdiği’ vurgusunda da bulundu.”

Gündemdeki son tartışma bu…

Bizimle ilgilisine gelince…

Türk kurum ve kuruluşların başına da bir siber saldırı gelirse ne yapacağız.

Devlet katında Yüksek Seçim Kurulu gibi kuruluşlar için mutlaka gerekli önlemler alınmıştır.

Belediye, devlet hastanesi ve üniversiteler ne yapacak?

Onlar hacker saldırısına karşı önlem almış mı?

Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde kurulan siber güvenlik merkezi bu gibi kurumların siber zafiyetlerini tespit ederek, olası saldırılara karşı güvenliklerini sağlayacakmış.

Projeyi geliştiren Boğaziçi Üniversitesi Yönetim Bilişim Sistemleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bilgin Metin, AA muhabiri Elif Özlem Çelikler’e konuşmuş.

İstanbul Kalkınma Ajansı tarafından desteklenen, İstanbul başta olmak üzere ülke genelinde projeye dahil olmak üzere başvuru yapan ilgili kurumlardan ilk 45’i bir defaya mahsus hizmetlerden ücretsiz yararlanacakmış.

Diğer başvuranlardan makul bir ücret alınacakmış.

Doç. Metin, ilgisi olan öğrencilere siber güvenlik kampları düzenlemek istediklerini belirterek, bu kapsamda ilk kampı 2017’nin ocak ayında gerçekleştirileceklerini söylemiş. Doç. Dr. Metin şöyle devam ediyor:

“Siz, kurum bünyenizde en yetenekli ve en yetkin siber güvenlik elemanlarını barındırsanız bile günümüzdeki gelişmiş saldırılar karşısında yetersiz kalabilirsiniz. Bu yüzden dünyadaki siber istihbarat merkezleri ile temasta olmak bir zorunluluktur.

Bu amaçla Londra, Japonya, Kanada ve Hindistan’da merkezleri olan bir firma, siber istihbarat ve sızma testleri konularında projede iştirakçi olarak yer alıyor.

Türk Standartları Enstitüsü de bilgi güvenliği yönetimi ve iş sürekliliği yönetimi konularında iştirakçi olarak yine projemizde yer alıyor. Projede iştirakçi olmasa da ücretsiz siber güvenlik kampı çerçevesinde sızma testleri konusunda bir firma da bizimle işbirliği içinde. Bu bağlamda proje vesilesiyle üniversite-sanayi işbirliği gerçekleştirmeye çalıştığımızı söyleyebiliriz.”

* * *

Elimizdeki akıllı cep telefonlarının yeteneklerini keşfederken bilgimiz yetersiz kalıyor.

ABD’de bile seçim güvenliği tartışılıyorsa bizim bazı kurumlardaki bilgilerimizin ele geçmemesinden emin olmamız gerek.

* * *

Boğaziçi Üniversitesi’nde geliştirilen bu projeyi onun için çok önemsedim.

Vatandaşlarla ilgili özel bilgileri elinde tutan kuruluşların üniversite ile işbirliği yapmalarını, onlara danışmalarını istiyorum.

“Haberiniz olsun, böyle bir çalışma var” diyorum.

* * *

Herkesin, her zaman iyi haberler alması dileğiyle…

Yazının devamı...
İTÜ kampüsteki engelleri kaldırdı
9 Aralık 2016

İstanbul Teknik Üniversitesi

kampüsteki engelleri kaldırdı

3 Aralık Dünya Engelliler Günü’ydü. Bazı sorunları bir gün gündeme getirmek yasak savma gibi geliyor bana.

İstanbul Teknik Üniversitesi’nde engellilerin hayatını kolaylaştırmak için yapılan o kadar güzel şey var ki…

AA muhabiri Mehmet Ali Derdiyok, İTÜ’de yapılanları haberleştirmiş.

İTÜ'nün, engellilere yönelik Sesli Adımlar, Evrensel Tekstil Merkezi, Engelsiz ve Yaya Dostu Kaldırımlar gibi projelere son olarak İTÜ'lü öğrencilerin 3 boyutlu yazıcıyla ürettikleri biyonik el çalışması eklenmiş.

Üniversitede engelsiz yaşam için yapılan 8 çalışma öne çıkıyormuş.

3 boyutlu yazıcıda üretilen biyonik el projesini Tamer Temizer, Ezgi Çetin, Onur Rodop, Arda Özdere ve Oğuz Sarp’tan oluşan Astero-biyonik ekibi hayata geçirmiş.

‘SESLİ ADIMLAR’ DA VAR

Türkiye’de "ilk" kez bir üniversitede mekan içi yön bulma uygulaması olan ‘Sesli Adımlar’ ise kapalı mekanlarda bluetooth ile çalışan yön bulma uygulamasıyla İTÜ İnşaat Fakültesi'nde yer ve yön bulmayı kolaylaştırıyormuş.

Üniversitede, engelli bireylerin ihtiyaçları dikkate alınarak şu değişiklikler yapılmış:

Giysi tasarımı yapan Evrensel Tekstil Tasarım Merkezi.

Genişliği 3-4, yüksekliği ise 5 santimetre ile sınırlı tutulan kaldırımlar.

Engelli öğrencilerin yaşadığı sorunları dinleyip çözüm arayan İTÜ Engelli Öğrenci Danışma Birimi.

Fakültelerde zorunlu ve seçmeli ders olarak okutulan "erişilebilirlik" dersi.

Sarıyer Şehit Üsteğmen Ali Büyükdicle Özel Eğitim İş Uygulama Okulu öğrencilerinin hazırladığı yiyeceklerin satıldığı ve Türkiye'nin "ilk" down kafesi olan Fanfan Kafe.

Tüm bu birim ve hizmetler, İTÜ'deki engelli duyarlılığını gösteren örnekler arasında.

Ayrıca İTÜ öğrencilerinden oluşan İTÜ Gönüllülük Kulübü, "Engeller Durdurmasın" projesi kapsamında işitme, görme ve zihinsel engellilerin eğitim gördüğü okullara yaptığı ziyaretler ve her engel grubu için düzenlediği özel etkinliklerle, konuyla ilgili toplumsal farkındalığı artırıyormuş.

‘ENGELSİZ KAMPÜS OLUŞTURDUK’

İTÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Tayfun Kındap de, üniversite yönetiminin yerleşkelere getirdiği yenilikler ve öğrenci kulüpleri tarafından ortaya çıkarılan projeler ve etkinliklerle İTÜ'de engellilere daha iyi bir yaşam sağlanması için yeni adımlar atıldığını söylemiş.

Üniversitede üç yıldır süren "Yeşil Kampüs" projesinin en önemli ayaklarından biri olan "Engelsiz İTÜ" projelerini değerlendiren Kındap, "Engelli arkadaşlarımızla birlikte çalıştık, doğa dostu ve engelsiz bir kampüse ulaştık. Sadece İTÜ'de değil, tüm yaşam alanlarında engelli konforunun dikkate alınması gerekiyor" demiş.

Kındap, üniversitede kurulan engelli biriminin ve bu birimin bir engelli tarafından yönetilmesinin önemli bir adım olduğunu vurgulayarak şöyle devam etmiş:

"Sürdürülebilir, yaşanabilir ve Yeşil Kampüs dahilinde yaptığımız bazı çalışmalar, engelliler göz önüne alınarak geliştirildi.

Proje sürecinde engelli arkadaşlarımızla birlikte çalıştık ve hem doğa dostu hem de engelsiz bir kampüs yaşamı oluşturduk.

İç ve dış mekanlarda akıllı uygulama yoluyla yön bulmayı sağlayan Sesli Adımlar, kolay giyilebilir tekstil ürünleri tasarlayan Evrensel Tekstil Merkezi, engelsiz ve yaya dostu kaldırımlar, down sendromlu çocuklarımızı hayata hazırlamaya yönelik çalışmalar, son dönemde elde ettiğimiz kazanımların sadece bir kısmı."

* * *

İTÜ camiasını kutluyor, darısı diğer üniversitelere diyorum.

Burada yapılanlar örnek alınıp aynısı yapılamaz mı?

İzmir Çiğli’deki "Dijital hastane"de

çok konforlu sağlık hizmeti veriliyor

İzmir'de mayıs ayında hizmete giren Çiğli Bölge Eğitim Hastanesi’nde olanları okuyunca, “Ne güzel. Her şey olması gereken gibi” dedim.

Çiğli ve Karşıyaka'daki toplam 270 yataklı eski devlet hastaneleri ile kamu sağlık merkezlerinin yetersizliği nedeniyle Çiğli'de hayata geçirilen, konforu ve teknolojik donanımıyla dikkati çeken Çiğli Bölge Eğitim Hastanesi, 242'si uzman hekim bin 280 personeliyle 21 Mayıs 2016'da bölge halkına hizmet vermeye başlamış.

Hasta işlemlerinin tamamının kâğıt kullanılmadan bilgisayar ortamında gerçekleştirilmesiyle "dijital hastane" özelliğine sahip olan hastane, hastalarını da adeta lüks bir otel konforunda ağırlıyormuş.

Koğuş sistemli hasta odalarından çok farklı şekilde her birinde tuvalet, banyo, televizyon, buzdolabı ve refakatçı bölümü olan 19 suit, 143 tek ve 111 çift yataklı odanın yer aldığı hastanede, yanık tedavisi için 17, yoğun bakım için ise 117 yatak varmış.

Bünyesinde 112 poliklinik odası, 12 ameliyathanesiyle kentin kuzeyindeki hastaneler arasında öne çıkan Çiğli Bölge Eğitim Hastanesi yeni uygulamalarıyla da dikkati çekiyormuş.

2 ayda 185 anjiyo yapılmış. İlk açık kalp ameliyatını da kasım ayında gerçekleştirilmiş.

Diyaliz tedavi merkezi, yenidoğan servisi ve çocuk hastalıkları poliklinikleri, çeşitli branşlardan uzmanların yer aldığı Diyabetik Ayak Konseyi de son dönemde hizmete alınan birimler olmuş.

Çiğli Bölge Eğitim Hastanesi Yöneticisi Opr. Dr. Teoman Şen, AA muhabiri Tezcan Ekizler’e yaptığı açıklamada, güler yüzlü personel ve son teknolojilerle sağlık hizmeti verdiklerini, ilklere imza atmayı sürdürdüklerini söylemiş ve şunları anlatmış:

5 YILDIZLI OTEL KONFORUNDA

“Kentin kuzeyinde bulunan ilçelerin yanı sıra tüm İzmir'e 30 branşta hizmet sunuyoruz. Buna rağmen hastanemiz kapasitesinin altında çalışıyor. Hastanemize başvuran hasta sayımız günlük ortalama 7 bin. Kapasitemiz günde 10 bin hastayı tedavi edecek altyapıya sahip. 417 hasta yatağımızın doluluk oranı yüzde 90. Sağlık hizmetinden faydalanmak için tüm İzmirlileri hastanemize davet ediyorum.

5 yıldızlı otel konforunda hizmet veriyoruz. Gerek odalarımızın gerekse verdiğimiz sağlık hizmetinin kalitesi ortada. Yeni açılmış bir hastane olmamıza rağmen İstanbul başta olmak üzere birçok kentten hastalar gelip burada ameliyat oluyor, sağlık hizmetlerini alıyorlar.

Hastanemiz, İzmir'de sağlık turizminin ilerlemesi için elinden geleni yapıyor. Yeni hizmete sokacağımız polikliniklerle bu yolda emin adımlarla yürüyeceğiz."

GÜNDE 200 ÇOCUK TEDAVİ OLUYOR

Hastanenin Yenidoğan Kliniği Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Özgür Olukman da özellikle çocuk sağlığı konusunda hizmete giren polikliniklerde günde yaklaşık 200 çocuğun tedavisinin gerçekleştirildiğini söylemiş.

Olukman, "Hastanede çocuk hastalıkları için pediatri kliniklerinin yanı sıra yan dal poliklinikleriyle de hizmet veriyoruz. Alanında başarılı hekimlerle çocuk gastroenteroloji, enfeksiyon hastalıkları, nefroloji, nöroloji, kardiyoloji, yeni doğan ve yoğun bakım gibi birçok branşta sağlık hizmeti sunuyoruz" ifadesini kullanmış.

* * *

Bugüne kadar devlet hastanelerini şikâyet eden çok haber okumuşsunuzdur.

Bu iyi haberi okuyanlar da benim gibi mutlu olacaklardır.

Darısı diğer hastanelerin başına diyorum.

Kastamonu Üniversitesi’nde güneş

enerjisiyle çalışan ‘çapa makinesi’ üretti

İyi haber arayınca buluyorsunuz.

AA muhabiri Bilal Kahyaoğlu’nun haberi de bunlardan biri.

Kastamonu Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Fuat Kartal'ın geliştirdiği, güneş enerjisiyle çalışan çapa makinesi, endüstriyel tasarım tescil belgesi almış.

Bu nedenle düzenlenen toplantıda konuşan KÜ Rektörü Prof. Dr. Seyit Aydın, çapanın patentin almak için Türk Patent Enstitüsü’ne ve 124 ülkede geçerli olacak Uluslararası Patent başvurusunun yapıldığını söylemiş.

Yrd. Doç. Dr. Kartal ise insanların yararına işler yapmak için çalıştığını belirterek şunları anlatmış:

BİR SAATLİK İŞİ 20 DAKİKADA YAPIYOR

“Memleketime gittiğim zaman herkesin sorununu dinliyorum. Köylülerim fidanların arasının dar olduğunu çapalamanın ancak insan eliyle yapıldığını söylediler. Ben de bu çapa makinesini yapma kararı aldım. Bu çalışmayı 4 farklı model üzerinden geliştirdim, test ettim, eksikliklerini belirledim. Dışa bağlı kalmadan kendi mühendislik bilgilerimi kullanarak tamamen yerli bir ürün geliştirdim.

Makineyi yaptıktan sonra köyüme götürdüm. Eksiklerini uygulayarak tamamladım. Çiftçilerin rahat kullanımları için gereken her şeyi yaptım.

Çapalama işlemi makinesiz yapılırsa, bel ve diz kaslarına zarar veriyor.

Makine sayesinde kullanıcı dik durduğu için bel rahatsızlığı olmuyor.

Daha kısa sürede az enerji harcanarak işler yapılabiliyor. İnsanlar para kazanmak için sağlıklarını daha sonra da sağlıklarını kazanmak için paralarını harcıyorlar. Bu sistem sayesinde çiftçiler hem işlerini yapacaklar hem de sağlıklarını koruyacaklar. Makine, 3 boyutlu yazıcı teknolojisi kullanılarak yapıldı. Gelişmeye açık bir teknoloji.

Güneş olmadan 7 saatlik bir çalışma yapmaya imkân veriyor. 1 saat içerisinde kendisini sarj edebiliyor. Yüksek torklu bir çark sistemi var. Toprağı çapalama derinliğinde herkes kendisi ayarlayabiliyor. İnsanların bir saatte yapacağı işi 20 dakikada yapabiliyor. Zamandan yüzde 60 tasarruf sağlıyor. Bundan sonra da sıkıntıları çözen ürünler geliştirmeye devam edeceğim."

* * *

İhtiyaçlar insanları mucit yapıyor.

Çapa makinesi de buna örnek.

Sayın hocamızdan başka iyi haberler de bekliyorum.

* * *

Bugünlük bu kadar.

* * *

Herkesin, her zaman iyi haberler alması dileğiyle…

Yazının devamı...
Sağlık alanında Türkiye'den üç iyi haber
6 Aralık 2016

Cerrahi müdahalelere "yerli dokunuş"

Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Lütfi Öksüz ve ekibi, ameliyatlarda neşter gibi kullanılan ve yurtdışından 30 bin dolara ithal edilen "plazma koter" adlı tıbbi aleti yerli imkânlarla üretmiş.

Prof. Öksüz, AA muhabiri Murat Yolcu’ya TÜBİTAK'ın, devlet desteğiyle yurtdışından ithal edilen sağlık malzemelerinin yerlileştirilmesi yönünde proje üretilmesi çağrısı yaptığını anımsatarak, kendisinin de SDÜ Göller Bölgesi Teknokenti'nde yer alan firmasında 1,5 yıl önce bu yönde çalışmalara başladığını anlatmış.

Bu kapsamda cerrahi müdahalelerde keski amaçlı kullanılan "plazma koter" adlı tıbbi aleti üretmek için proje geliştirdiklerini belirten Lütfi Öksüz, bunu başardıklarını, TÜBİTAK'tan destek almaya hak kazandıklarını söylemiş.

Cihazın, hayvanlar üzerinde uygulandığını ve başarılı sonuçlar elde edildiğini anlatan Prof. Öksüz, söz konusu cihazın ticarileşmeye hazır olduğunu vurgulamış.

Sağlık sektörünün ameliyatlarda sıkça kullanılan plazma koterde yurtdışına bağımlı olduğunu ve bunun da ciddi bir döviz çıktısına sebep olduğunu ifade eden Öksüz şöyle devam etmiş:

"Ürettiğimiz cihaz piyasada yaklaşık 30 bin dolar. Biz bunu yerli imkânlarla seri üretime geçildiği takdirde 3'te 1 fiyatına mal edebileceğimizi düşünüyoruz.

Söz konusu cihazın yanı sıra plazma teknolojisiyle kanamayı durduran, yaraları iyileştiren ‘argon plazma koagülasyon’ cihazı da ürettik. Bu cihaz özellikle terörle mücadele sırasında yaralanan güvenlik güçlerine ilk müdahale esnasında kan kaybının önüne geçilmesinde kullanılabilecek.”

* * *

Bize hocamızı kutlamak, iki cihazın da bir an önce kullanıma başlanmasını dilemek düşüyor.

Akciğer kanseri hastaları için

yerli genetik tanı kiti üretildi

Sağlık haberlerine ilgi büyük. Eğer hastalık kanser ise, hasta ve yakınları için olumlu her haber ‘ilaç’ gibi geliyor.

Bu iyi haber Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Ajlan Tükün’den geliyor:

"Ülkemiz açısından oldukça önemli olan ve yurt dışı kitlere bağlı olduğumuz bir konuda araştırmacılarımız yerli bilgi birikimi ve iş gücü kullanarak akciğer kanserinde mevcut moleküler tedavi hedeflerini saptamaya yönelik bir tanı kiti geliştirdi."

Prof. Tükün, AA muhabiri Hatice Şenses’e yaptığı açıklamada, sanayi ve üniversite iş birliği kapsamında üretilen tanı kitiyle, akciğer kanserinde tedavi hedefi olan tüm genetik değişikliklerin saptanıp, birkaç aşamada yapılabilecek testlerin tek çalışmada sonuca ulaşması ve bu sayede de bireysel tedavinin gerçekleştirilebilmesinin hedeflendiğini söylemiş.

Tükün yapılan çalışmayla daha ucuz ve bireyselleştirilmiş tedaviye kapı açılmasının amaçlandığını belirterek, kitin yeni nesil DNA dizileme platformlarına özgün olarak tasarlanmasıyla uygulama aşamasında, özellikle fiyat açısından büyük bir avantaj sağladığını ifade etmiş ve eklemiş:

“Proje özellikle bireyselleştirilmiş tedavinin tüm gelir gruplarına ulaştırılması açısından oldukça önemli.

Proje, üniversite ayağında Ankara, Okan ve Konya Gıda ve Tarım üniversiteleri, sanayi ayağında da Düzen Laboratuvarlar Grubu’nun iş birliğinde yürütülerek başarılı bir şekilde tamamlandı. Tanı kitlerinin üretilmesiyle amaç, hasta yararını gözetmektir. Normal şartlarda oldukça pahalı olan bu tarz tanı işlemlerinin yeni nesil DNA dizi platformları kullanılarak daha hızlı, ucuz ve yüksek güvenilirlikle yapılması mümkün olmaktadır.

Dünyada, akciğer kanserine yönelik kitlerle genlerin ayrı ayrı taranması mümkündür. Ancak bizim ürettiğimiz tanı kitiyle akciğer kanserinde tedavi hedefi olan tüm genetik değişiklikler saptanıyor ve birkaç aşamada yapılabilecek testler, bu kitle tek çalışmada sonuca ulaşıyor. Maliyet ve zaman kazanımından daha da önemlisi bu sayede yerli üretim sağlanıyor.

MUTASYONU TESPİT EDİYOR

Son yıllarda farklı mutasyonlar saptanan akciğer kanseri olguları için kişisel bazda, moleküler tedavi yöntemleriyle geliştirilen ilaçlar pazara sunuldu. Bu sayede sağ kalım oranında artış sağlanıyor ve hastanın bundan yararlanabilmesi için ilaçların etki mekanizmaları farklılığını ve doğru ilaç seçimi için o hastada hücre içerisindeki moleküler mekanizmada meydana gelen değişikliklerin tespit edilmesi gerekiyor."

Prof. Dr. Tükün, tanı kitleriyle de hangi gende mutasyon olduğu tespit edilerek, hastaya doğru ilacın verilmesinin sağlanabildiğini vurgulayarak, kişilerin bu tedavilerden faydalanabilmesi için akciğer kanseriyle ilişkili bazı genlerinin taranarak değişimlerin saptanması, sonrasında tespit edilen değişimlere göre ilaç yönlendirmesinin yapılmasının önerildiğini anlatmış.

Bu testin yaptırılması için hekimin talep etmesi gerektiğini dile getiren Tükün, sözlerini şöyle tamamlamış: "Doktor testi istediği zaman yaptırıyor. Kit şu an aktif şekilde küçük hücreli olmayan akciğer kanseri için geçerli olarak kullanılabiliyor.

Günümüzde akciğer kanseri de dahil pek çok kanser türünde moleküler genetik çalışmalar hem tanıda hem de bireyselleştirilmiş tedavi olarak isimlendirilen hastaya uygun tedavinin belirlenmesinde oldukça önem kazanmıştır. Testten bu anlamdaki beklentimiz, mevcut ihtiyacın yerli bir üretimle karşılanmasıdır."

* * *

İşte ilgilisine 'iyi gelecek' haber bu.

Kayısı çekirdeği kabuğu tozundan diş

protez temizleyicisi ve parlatıcısı üretildi

Birisi gelip “Şunu ürettim, bunu icat ettim” dese, şüpheyle bakarsınız. Ama söyleyen Malatya’daki İnönü Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi ise durup dinlersiniz.

Biz de dinleyelim bakalım, Sayın Yrd. Doç. Dr. Erkan Bahçe ne diyor.

“Küçük yaşlarda kayısı çekirdeğini zemine sürerek düdük yapmaya çalışırdım.

Kabuğu zemine sürdüğümde alanda sürekli bir parlama olurdu. Bunu unutmadım.

Üniversitede akademik hayata geçince bu parlamanın gerçek hayata nasıl dönüştürülebileceği üzerinde düşünmeye başladım.

Kayısı çekirdeği kabuğu yakılarak heba edilen bir ürün.

Bunu nasıl değerlendiririz diye düşünürken çocukluktan kalan o anım nedeniyle çalışma yaptım.

Dişçilik alanında silikozis hastalığının oluşması ve yüzeylerde parlatmaya daha çok ihtiyaç duyulması nedeniyle denemeler yaptım.

İlk aşamada olumsuzluklarla karşılaştım. Sonra 'bu olumsuzlukları nasıl bertaraf ederiz?' diye biraz malzemeler üzerinde değişiklik yaptık. Yani kayısı çekirdeği kabuğuna katkılar yaparak diş protezinde kullanılmasını sağladım.

Daha sonra bu çalışmamı İhracatçılar Meclisi'nin düzenlemiş olduğu Ar-Ge proje pazarında sundum ve ikinci oldum.

Sanayiciler özellikle gemi sektöründe, uçakların, araçların boya değişiminde böyle bir şeye ihtiyaç olduğunu söylüyor.

Önümüzdeki hafta İstanbul'a gidip sanayicilerle tekrar görüşeceğim. Daha sonra projemi İngiltere’de sunacağım. Umarım değişik sektörlerde de kullanma imkânı olur. Çünkü biz bu kabukları yakıyoruz heba ediyoruz. Değerli bir malzeme olduğunu tespit ettik. Bunu da inşallah değerlendireceğiz."

* * *

Bazen bir anı, bazen bir hayal insanı mucit yapıyor.

Sayın hocamıza da başarılar diliyorum.

* * *

Türkiye’de iyi şeyler de oluyor, iyi haberler de var derken bu çalışmaları kastediyorum.

Hepsinin yolu açık olsun. Tüm hastalara umut olsun.

* * *

Herkesin, her zaman iyi haberler alması dileğiyle…

Yazının devamı...
Öğretmenler Günü'nden kalan iki öğretmen portresi
4 Aralık 2016

Öğretmenler Günü’nden kalan iki öğretmen portresi

24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle ajanslardan çok sayıda haber geldi.

Her yıl 24 Kasım’ı, Atatürk’e Meclis tarafından 1928'de ‘Millet Mektepleri Başöğretmenliği’ unvanının verilişinin yıldönümü nedeniyle kutluyoruz.

Bugün sizlere iki İngilizce öğretmenini tanıtmak istiyorum.

* * *

Birincisi İzmir’den.

AA muhabiri Tezcan Ekizler’in haberine göre, 30 yıl İngilizce öğretmenliği yaptıktan sonra emekli olan Pınar Özeren, bilgi ve birikimini bu kez emeklilere aktarmak için 11 yıldır gönüllü öğretmenlik yapıyormuş.

Yaşları 51 ila 82 arasında değişen 40 öğrencisi varmış.

Özeren, "Emekli olduktan sonra 3 ay evde oturdum sonra yeniden öğretmeye başladım. İnsan her yaşta öğrenir ve öğretir. İngilizce öğreterek hem kendi bilgilerim taze kalıyor hem de emeklilerin bir şeylerle uğraşıp hayata tutunmalarını sağlıyorum. Sağlıklı olduğum sürece ders vermeye devam edeceğim" diyor.

EN YAŞLI KURSİYER 82 YAŞINDA

Kursun en yaşlı öğrencisi Türköz Özgüler (82), 45 yıl Almanya'da yaşadıktan sonra 2008'de Türkiye'ye dönmüş.

Kanada'da hayatını kaybeden abisinin mezarına gittiğinde İngilizce bilmediği için zorlandığı için kursa gelmeye karar vermiş.

Kursa üç yıl önce katılan Özgüler, artık İngilizce konuşup, yazabildiğini ifade etmiş ve eklemiş:

“Almanca biliyorum ama İngilizceye kabiliyetim yoktu. Kurs sayesinde artık çat pat İngilizce konuşuyorum. Kızılderililerin hayatları çok ilgimi çekiyordu artık İngilizce kitaplarını okuyabiliyorum."

Kursun en genci Leyla Yıldıran (51), öğrendiği İngilizce sayesinde yurt dışındaki erkek kardeşinin yanına gittiğinde daha güzel vakit geçirdiğini söylemiş.

Eşi Meziyet Gündüz ile kursa katılan tek erkek öğrenci Altan Gündüz (69) de İngilizce bilmenin hayatlarına olumlu yansıdığını anlatmış.

Ev pansiyonculuğu yaptıklarını belirten Gündüz, "Burada hem güzel vakit geçiriyoruz hem de yaptığımız iş gereği yurt dışından gelen misafirlerimizle daha iyi anlaşıyoruz" demiş.

* * *

Emeklilerin yabancı dil eğitimiyle birlikte hafızalarını diri tuttuklarına dikkati çeken Özeren, "Yabancı dil öğrenmenin Alzheimer hastalığında ve yaşlılığı geciktirmede en etkili yöntemlerden biri olduğu uzmanlarca söyleniyor. İngilizce kursuna gelenler ilk zamanlarda 'Her şeyi unutuyoruz' diyorlardı ama şimdi gözlemlediğim unutmaları azaldı. Ödevlerini ve İngilizce konuşmayı unutmuyorlar. İngilizce kelime bilgileri 3 bini buldu. Evde oturarak bu kadar kelimeyi öğrenebilirler mi?" demiş.

* * *

İkinci öğretmenimiz Hakkâri Yüksekova’da.

Aksaraylı İngilizce öğretmeni Orhan Yıldız, gönüllü atandığı Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde 21 yıldır görev yapıyormuş.

AA muhabiri Saim Harmancı, İsmet Alkan Anadolu Lisesi’nde görevli İngilizce öğretmeni Orhan Yıldız ile görüşmüş.

Yıldız şunları anlatmış:

"Evimde gibiyim. Eğitim ordusuna yeni katılacak arkadaşlarım, özellikle hizmete muhtaç bölgelere gelsin. Hiçbir şeyden korkup çekinmesinler. Burada sevgi, saygı ve hürmet göreceklerdir."

Yıldız, 21 yılda verdiği eğitimle çok sayıda lise öğrencisinin üniversite sınavını kazanmasına yardımcı olmuş.

Lisenin 12. sınıf öğrencisi Gülcan Esen hayalinin İngilizce okumak ve bir üniversitede rektörlük yapmak olduğunu söylüyor.

Geleceğe yönelik planları bulunduğunu belirten Esen, "Orhan hocam gibi ben de insanlara destek olmak istiyorum. O, Yüksekova'da birçok kişiye katkı sundu. Yüzlerce öğrencinin okumasına vesile oldu. Öğretmenimiz olduktan sonra kendimize inandık, güvendik. Üniversiteyi kazanabileceğimize inanıyoruz" diyor.

* * *

Yüksekova’dan gelen bu iyi haberler artsa ne güzel olur.

* * *

Biri Batı’dan diğeri Doğu’dan…

İki öğretmenin ellerinden öpüyor, saygılarımı sunuyorum.

Devlet yurdunda kalan,

diş tedavi korkusunu yenen çocuklara

'Kahraman'lık belgesi verildi

Adana’dan gelen yatılı yurtta kalan öğrencilerin yanarak can vermeleri haberi içimizi de yaktı. Benim seçtiğim haber ise devlet yurtlarında kalan öğrencilerle ilgili iyi bir haber.

Sivas’ta Cumhuriyet Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi tarafından kentteki yatılı bölge okullarında eğitim gören ilk ve ortaokul çağındaki öğrencilerin, diş hekimi korkularını yenmeleri ve diş muayenesine gidemeyen öğrencilerin diş tedavilerinin yapılabilmesi için çalışma başlatılmış.

DHA muhabiri Oğuzhan Sarzep’in haberine göre, Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İhsan Hubbezoğlu, şu bilgileri vermiş:

"Oluşturduğumuz ekiplerle ilk başta pilot uygulama olarak Hafik Bölge Yatılı Okulu'na gidildi. Orada bütün öğrencilerin taraması yapıldı. Tedaviyi kabul eden ailelerin çocukları, refakatçi olarak görevlendirilen iki öğretmenimiz eşliğinde kaymakamlık tarafından tahsis edilen iki otobüsle okullarından alınarak fakültemize getirildi.

Tedaviye gelen çocuklarımızın muayeneleri yapıldı, filmleri çekildi. Öğrencilerin diş çürükleri, kanal ve peredontal tedavileri birkaç gün içerisinde tamamlandı.”

DİŞ MACUNU VE FIRÇAYI BİLMEYENLER VARDI

Projede görev alan Diş Hekimliği Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Recai Zan, Hafik ile Doğanşar bölge okullarında yaptıkları taramalar sonucunda öğrencilerin ağız ve diş bakımlarının yetersiz olduğunu tespit ettiklerini söylüyor ve ekliyor:

"Maalesef diş fırçası ve diş macunu ile henüz tanışmamış çocuklar tespit ettik. Köylerde yaşayan çocuklarımızı fakültemize getireceğiz, tüm tedavilerini yapıp evlerine göndereceğiz. Bu konuda gerçekten büyük bir özveriyle çalışmaya devam ediyoruz, sadece bu çocuklar için özel bir klinik ayarlandı. Dekanımızın desteği ile de çocukların gün boyunca tedavilerini yapıp mutlu bir şekilde evlerine gönderiyoruz."

Tedavileri yapılan çocuklara çizgi film karekterlerinin resimleri ile tasarlanan 'Kahramanlık Belgesi' verilmiş.

* * *

Eğitimin yeri başka.

Her yerde, her konuda eğitim almak veya vermek hayatları değiştiriyor.

Akhisar’da yöresel ürünlerle eğitime katkı

Bu tam benim sevdiğim türden bir haber. İçinde yerel tat var, girişimcilik var, eğitime destek var.

Manisa’dan DHA muhabiri Haldun Akyüz’ün haberi şöyle:

Akhisar ilçesinde ikincisi düzenlenen Akhisar Yöresel Ürünler Festivali'nden elde edilecek gelir ile üniversite binalarının yapımına katkı sağlanacak.”

Akhisar Üniversite Yaptırma ve Yaşatma Derneği yararına düzenlenen 2'nci Yöresel Ürünler Festivali kapsamında Merkez Şehit Yüzbaşı Vecdi Şentürk parkı içinde açılan stantlarda yöresel gıda ürünleri satışa sunulmuş.

Akhisar Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı Pınar Güney, derneğin çalışmaları hakkında bilgilendirme yaparken Akhisar'ın meşhur lokumu özel kutular içinde ziyaretçilere dağıtılmış.

Akhisar ekonomisinin güçlenmesi için üniversite öğrencileri sayısının artması gerektiğini belirten Pınar Güney şöyle demiş:

"Celal Bayar Üniversitesi'ne bağlı Tütün Eksperliği ile Akhisar Meslek Yüksekokulumuzun değişik bölümlerindeki öğrenci sayısı 2 bine ulaştı. Üniversite Yaptırma ve Yaşatma Derneği'nin Akhisar'da bir fakülte ve üniversite kurulması için çalışmaları aralıksız sürüyor.

Dernek önderliğinde düzenlenen festivalimizden elde edilecek gelir, yapımı sigara fabrikası sınırları içinde süren üniversite binalarına harcanacak. Biz Kent Konseyi Kadın Meclisi olarak bir ay sürecek festival müddetince açtığımız stantta halkımızı bilinçlendirmeye çalışacağız."

* * *

Bu çalışma alkışlanır. Emek veren Akhisarlılar kutlanır.

* * *

Herkesin, her zaman iyi haberler alması dileğiyle…

Yazının devamı...
Fenerbahçe'yi yazdım ama maç yazısı değil
29 Kasım 2016

"Fenerbahçesi Sakızları Sergisi" ziyarete açıldı

Sakız ağacının, Sakız Adası’nda yetiştiğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz. İstanbul da Fenerbahçe Parkı’nda, çok yakınımda bile varmış. Hem de anıt ağaç, devasa boyutta.

Sakız ağaçlarının varlığını AA muhabiri Hilal Uştuk’un haberinden öğrendim.

Baskıresim sanatçısı Demir Kardaş’ın, linol baskı tekniği ile hayat verdiği ‘Fenerbahçesi Sakızları Sergisi"nin açılışı, İstanbul Bilgi Üniversitesi 'santralistanbul Kampüsü'ndeki Çağdaş Sanatlar Müzesi’nde gerçekleştirildi.

Sergi, Fenerbahçe Parkı'nda yok olmaya yüz tutmuş anıtsal sakız ağaçlarını ele alıyor.

Vikipedia’da şöyle yazıyor: “Sakız ağacı (Pistacia lentiscus), sakız ağacıgiller familyasından bir ağaç türü. Akdeniz bölgesinin doğal bitkisidir. Türkiye'de Batı ve Güney Anadolu'da ve Sakız Adası'nda yetişir.”

Fenerbahçe Parkı’ndaki anıtsal sakız ağacının fotoğrafını da orada gördüm.

Ardından Bakırköy’de de 1635 yılı doğumlu dev bir sakız ağacı olduğunu öğrendim. O ağaç da Bakırköy Belediyesi’nin koruması altındaymış.

Bunları okuyunca İstanbul’daki belediyelere çağrı yapmak istiyorum.

Madem iklim koşulları yetişmesine uygun.

Siz de sakız ağacı fidanı ürettirip dağıtsanız, hatta dikseniz.

Erguvanlı, manolyalı, mimozalı İstanbul’a sakız ağacı da çok yakışacaktır.

Bir çağrım da doğasever ve sanatseverlere.

Zaman ayırın Fenerbahçe’ye veya Bakırköy’e gidip bu ağaçları görün.

Kentsel dönüşüm adı altında doğaya yapılanlara ve yok olmaya yüz tutmuş sakız ağaçlarına dikkat çeken Sayın Demir Kardaş’ın 4 Aralık’a kadar açık kalacak olan sergisini ziyaret edin.

Ben şimdiden Sayın Kardaş’a teşekkür ediyorum.

Serginiz sayesinde bu bilgilere ulaştım.

Hatay’daki 71 yıllık merkezde

6 milyon fidan yetiştirildi

Hatay'da 1945 yılında kurulan ve o günden bu yana kapasitesi ile üretim çeşidini arttırarak gelişen Serinyol Orman Fidanlığı’nda bu yıl 6 milyon fidan yetiştiriliyormuş.

Fidanlığın 421 dönüm arazisinde 450 işçi, toprağın hazırlanmasından tohumların ekimine ve bakımına kadar her türlü işte büyük emek veriyormuş.

Kahramanmaraş Orman Bölge Müdürü Alpaslan Altındaş, gazetecilere yaptığı açıklamada, fidanlıkta çam, servi, akasya türlerinin yanında peyzaj bitkileriyle beraber 125 türün yetiştiriciliğinin yapıldığını söylemiş ve eklemiş:

“Türkiye genelinde 28 orman fidanlığı bulunuyor. Bizimki en önemli fidanlıklardan biri. Ürettiğimiz fidanları vatandaşlara ücretsiz dağıtıyoruz. Bunun yanı sıra ağaçlandırma çalışmaları ve erozyonu önlemede kullanıyoruz. Ayrıca kamu kurum ve kuruluşlarına da fidan veriyoruz.

Fidanlıkta, Denetimli Serbestlik ve İŞKUR ile yapılan protokol çerçevesinde yılda 250 ile 450 arasında işçi sigortalı olarak asgari ücretle çalışma fırsatı da buluyor.

Hatay'daki Mustafa Kemal Üniversitesi öğrencileri de burada uygulama yapıyor.

Buradan Gaziantep, Kahramanmaraş, Kilis, Şanlıurfa, Elazığ, Adıyaman, Adana ve Kayseri gibi illere de fidan gönderiyoruz.

Altındaş açıklamalarının ardından Serinyol Orman Fidanlık Müdürü Mustafa Hüner ve fidanlık şefi Recep Aydöner ile gazeteciler fidanlığı gezip tohum ekimi gerçekleştirmiş.

***

Benim aklıma gelen sizin de gelmiştir.

İstanbul’daki belediyeler burada sakız ağacı fidanı ürettirebilir mi?

Yoksa daha yakın veya iklimi uygundur diye Yalova’yı veya Sakarya’yı mı tercih ederler.

Zeytin budama atıklarından

"organik gübre" üretilecek

Üniversitelerin bulundukları yörenin sorunlarına çözüm üretmelerine, yerel üretici ve sanayici ile işbirliği yapmalarına büyük önem veriyorum. Bu konuda gelen haberleri sizlerle keyifle paylaşıyorum.

Bursa’dan Elif Özlem Çelikler’in haberi böyle bir işbirliğini anlatıyor.

Marmarabirlik, Uludağ Üniversitesi işbirliğiyle, zeytin ağaçlarının verimini artırmak ve üretim maliyetlerini azaltmak amacıyla, zeytin budama atıkları ve hayvan gübresinden organik gübre üretimi yapacakmış.

TÜBİTAK 680 bin lira bütçeli projeyi onaylamış.

Adı uzun: "Zeytin Budama Atıkları ve Hayvan Gübresinden Üretilen Kompostun Gemlik Çeşidi Zeytin Ağaçlarının Verim ve Kalite Özellikleri Üzerine Etkisinin Farklı Sulama Programları Altında Belirlenmesi."

Özeti, “Organik Zeytin Gübresi.”

Proje, Prof. Dr. Haluk Başar'ın danışmanlığında yürütülecekmiş.

Marmarabirlik Yönetim Kurulu Başkanı Hidamet Asa, proje kapsamında, zeytin budama atıkları ve hayvan gübresinden organik gübre üretimi yapılacağını belirtmiş ve eklemiş:

“TÜBİTAK'tan destek çıktı. Amacımız, üreticinin organik gübre ihtiyacını karşılamak ve zeytin ağaçlarında verimi artırarak üretim maliyetlerini düşürmektir. Bu projeyle üreticilerimizin sorunlarına köklü çözümler üretmeyi hedefliyoruz.

Projenin hayata geçirilmesi için önce uygun bahçe tespiti yapılacak.

3 yıl süreli projenin tamamlanmasının ardından organik gübre üretim tesisi kurularak seri üretime geçilecek.

Organik gübre üretici ortaklarımız için hem verim hem de maliyetler yönünden önemli faydalar sağlayacaktır.

Proje ile çevreye zarar vermeden toprak için son derece yararlı olan organik gübre üretilecektir.

Bu sayede, atıkların çevreye olan olumsuz etkileri de azaltılmış olacaktır.

Organik gübrenin her yıl kullanılmasıyla zeytin bahçelerinde kimyasal gübre kullanımının azalacağı öngörülmektedir."

***

Projeye emeği geçen, destek olan herkesi kutluyorum.

Sonuç alınması, sofralarımıza daha sağlıklı zeytin ve zeytinyağı gelmesi dileğiyle…

***

Bugünlük bu kadar.

Sonbaharda ağaçlar sararan yapraklarını dökerken, içinizde biraz yeşillikler açsın istedim.

***

Herkesin, her zaman iyi haberler alması dileğiyle…

Yazının devamı...