(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Ömür Kurt" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Ömür Kurt" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Ömür Kurt

Ömür Kurt

Sorun matematik değil, yoğunlaşamamak
9 Aralık 2016

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) hazırladığı ‘Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Raporu’nda (PISA 2016) Türkiye, 72 ülke arasında 50. sırada kendine yer bulunca, ülkenin eğitim sistemi yeniden tartışılmaya başladı. Rapora göre matematikte 49’uncu, okuduğunu anlamada 50’nci, fen bilgisinde 52’nci sıradayız. Dünya standartlarında başarı gösteren öğrencilerin oranı sadece binde 1. Oysaki OECD ülkelerinde bu oran yüzde 3.7.

 

FİN EĞİTİM SİSTEMİNİN SIRRI NE?

 

Aynı rapora göre, eğitim konusunda dünyadaki en iyi ülke Finlandiya. Fin eğitim sisteminin amacı kişilik yaratmak. Sistemde hiç özel okul bulunmuyor, anne-babalar çocuklarına hiç ders çalıştırmıyor. Lise çağı eğitiminde her üç dersten biri seçmeli ve her çocuk bir spor ve/veya sanat faaliyeti ile uğraşıyor. Korku değil, özgürlük öne çıkıyor.

 

İzmir Selçuk’taki Şirince Köyü’nde kurduğu Matematik Köyü’nde, 2007’den bu yana bilimsel ve eğitim amaçlı matematik çalıştayları, dersler, seminerler ve kamplar düzenleyen Ali Nesin’e, çocuklara matematiği nasıl sevdireceğimizi sorduk. “Çocuklara matematiği sevdirmekten ziyade düşünmeyi sevdirmek gerekiyor” diye cevapladı: “Düşünmek de yoğunlaşabilmek, kendini sorgulamak ve kendiyle mücadele edebilmek demektir. Bu da uzun süre yalnız kalabilmekle mümkündür. Uzun süre yalnız kalabilmek için ise zihinsel faaliyetten zevk almak gerekir. Çocuklara bir düşünceyle, bir uğraşla, bir mücadeleyle baş başa kalmayı sevmeyi öğretmek gerekir. Bunun için güvenli, sevgi dolu, sakin bir ortam gerekir, ama bunun da ötesinde televizyon, bilgisayar ve cep telefonu gibi dış etkenlerden uzak kalabilmek; piyano, satranç, kitap, resim gibi tek başına kalınması gereken uğraşlarla saatler geçirilmesi gerekir. Sorun, matematik değildir. Sorun, yoğunlaşamamak, tek başına kalıp düşüncelere dalamamaktır.”

 

PISA’YA GÖRE METAMATİKTE EN BAŞARILI 5 ÜLKE

 

1- Singapur

 

2- Hong Kong (Çin)

 

3- Macao (Çin)

 

4- Tayvan

 

5- Japonya

Yazının devamı...
TRT Çocuk’tan önemli bir çalıştay
9 Aralık 2016

Türk televizyonlarında çocuk hassasiyeti çok az

Türk televizyonlarında yayımlanan haber, dizi, program veya reklamlar çocuk hassasiyetinden çok uzaklar. Ekranlar, günlük yaşantımızda ‘terbiyesizce ve ahlaksızca’ saydığımız, ‘görgü kurallarından uzak’ bulduğumuz içeriklerle dolu. Bizler, yetişkin insanlar olarak “Nasılsa çocuk! Görmez, anlamaz” diye, aynı odanın içinde onlarla birlikte çeşitli televizyon yayınlarını izliyoruz. Hâlbuki bu yayınların çoğu çocuklar için faydalı değil. Her ne kadar “Çocuktur, görmez, anlamaz” gibi yaklaşımlarda bulunsak da, çocuklar her şeyi görüyor ve anlıyor. Sonrasında hoşlanmadığımız bir davranış sergilediklerinde de onlara kızmamamız gerekiyor. Çünkü bizler örneğiz. Ekrana çıkan her şey örnek! Ekranlar sadece toplumu bilgilendirme, eğlendirme, eleştirme veya öğretme görevi görmüyor. Aynı zamanda topluma sunduğu her şeyin sorumluluğunu da taşıyor.

 

Çocuk televizyonları hangi içerikleri üretiyor?

Eskiden Türkiye’de yetişkin kanallarında da çocuk programları vardı. Artık çocuklara yönelik yayınlar, TRT Çocuk ile birlikte yalnızca çocuk kitlesi ile buluşmaya başladı. Bu oldukça önemli bir adım. Hele hele TRT Çocuk’un reklamsız yayın yapması da birçok açıdan çocukları koruyor. Çocuklara uygun içeriklerin onlara özel bir kanal aracılığı ile yayımlanması, hem çocukların gelişimi açısından hem de olumsuz içeriklerden etkilenmemeleri için oldukça önemli.

 

Son yıllarda yetişkinlere yayın yapan kanallarda çocuklara yönelik çok fazla içerik yer almıyor. Üstelik bu kanallarda çocuklara uygun içerikler de bulunmuyor. Oysaki çocuklar akşam haberlerini evlerinde anne-babalarıyla beraber izliyor. Dizileri veya televizyon programlarını izleyen yetişkinlere yine aynı odadaki çocuklar eşlik ediyor. Bu içerikler incelendiğinde ise birçoğunun çocuklar için hiç de iyi olmadığı ortaya çıkıyor. Gelinler-kaynanalar, ‘paraya ulaşmak için her yol mubahtır’ diyen programlar, insanlarla dalga geçilen yayınlar, çarpık ilişkilerle dolu diziler, küfür, şiddet, cinsellik ve çok daha fazlası televizyon ekranları aracılığı ile çocuk beyinlerine işleniyor. Dolayısı ile bu yayınlar konusunda herkesin bilinçlenmesi, eleştirmesi ve medya okuryazarı olması gerekiyor. Medya okuryazarlığı ve toplumsal eleştiri, yayın sağlayıcılar üzerinde bir baskı unsuru olabilir ve böylece yapılan yayınların daha kaliteli ve nitelikli olması sağlanabilir.

 

Çocuk kanalları da yaşlara göre ayrılmalı

TRT Çocuk’un çalıştayına katılan yapımcılar, psikologlar ve uzmanlar çocuk kanallarında sunulan içeriklerin tüm çocuklar için uygun olmadığının üzerinde duruyor. Örneğin, 9 yaşındaki bir çocuğun izlediği bir çizgi filmi, onun yanında oturan 5 yaşındaki kardeşi de izliyor. Oysaki o çizgi film, 5 yaşındaki bir çocuk için hiç de iyi olmayabiliyor. Dolayısıyla çocuk kanallarının da kendi içinde yaşlara ve gelişim seviyelerine göre ayrılması gerekiyor.

 

Yabancı çizgi film eleştirisi ne kadar doğru?

Çalıştaya damga vuran konuşmaların bir kısmı yabancı çizgi film eleştirileri ile doluydu. Ancak eleştirilen bu çizgi filmler çoğunlukla batı kaynaklı çizgi filmler... Batı kültürünün çocuklara aktarılması eleştirilirken Arap veya Japon kültürünün aktarılması konusu üzerinde çok durulmuyor. Yerli ve özgün çalışmalar incelendiğinde de Batılı olmayan, ama aynı zamanda bizden de olmayan çok sayıda içeriğin bizdenmiş gibi sunulduğu görülecektir. Burada doğru yol bilimsel, kültürel ve eğitimsel içeriğin öne çıkartılmasıdır. Her kültürün ayrı incelikleri ve güzellikleri vardır. Çocuk yayıncılığında tüm güzellikler öne çıkartılmalı, tüm olumsuz ve çocuk ruhunda kötü etkiler bırakacak olanlar ayıklanmalıdır.

 

Çizgi filmler ve programlar çocuk gelişimi için çok önemlidir. Çocuğa verilen her türlü bilgi, görgü ve davranış, geleceğe atılmış tohumdur. Bu su götürmez bir gerçektir. Bu nedenle, toplumumuzun iyi ve sağlıklı olmasını isteyen herkes çocuk hassasiyeti gözetmek durumundadır.

Yazının devamı...
Onları kendileri ile barıştırın
2 Aralık 2016

Çocuklar neden kendi eksikleriyle dalga geçilmesinden hoşlanmazken başka çocuklarla dalga geçmekten vazgeçmiyor?

 

- Kendisiyle barışık olmak konusunda çocukluk çağı çok önemlidir. Kendi kafalarında tasarladıkları çocuk modeline göre değil de, çocuğu her haliyle kabul etmiş ve onu öyle sevmiş ailelerin çocukları kendisiyle daha barışık oluyor. Sadece kendisi olduğu için değerli olduğunu ve kabul gördüğünü benliğinde tamamiyle hisseden çocuk, sürekli olarak kendi değerini sınama ihtiyacı duymaz. Kendisini değerli hissetmek için kanıtlar aramak zorunda kalmaz. Arkadaşlarının eksiklerini, zayıf yönlerini bulmaya çalışıp onlarla acımasızca alay etmez. Sınıfta son moda ayakkabı giymenin veya en pahalı telefona sahip olmanın onun değerini artırmayacağını bilir. Ailesinde yeterince kabul gördüğü için maddi değerlerin getirebileceği ilginin peşinden şuursuzca koşmaz. Anne-babasının onu kimseyle kıyaslamadığını bildiğinden okulda başarılı olmayı, spor ve benzeri alanlardaki performansını artırmayı kendi gelişimi için arzular. Kendi notundan önce ailesinin ona hedef gösterdiği çocuğun notlarını öğrenme gereksinimi duymaz. Onun için hedef, çevresindeki arkadaşlarının başarılarıyla rekabet etmek değil, yapabileceğinin en iyisini yapabilmektir. İşte formül budur!

 

Yani çocuğun tavrından çok, ailenin tavrı önemli...

 

- Evet, mesele çocuğumuzu olumlu ve olumsuz özellikleriyle kabullenmektir. Öncelikle her ebeveyn, çocuğunun başarabileceği, gerçekçi hedefler koymalı. Ailenin beklentileriyle çocuğun yeteneklerinin her zaman aynı olamayacağı unutulmamalı. Çocuğun yeteneklerinin çok üstünde beklentilerde bulunmak ve bu konuda ısrarcı olmak, çocuğun özgüvenini derinden zedeler. Özgüveni gelişen çocuk, kendisini de her haliyle kabul etmeye başlar. Aileler, çocuklarının özgürlüğünü ve girişimciliğini desteklemeli. Çocuk utandırılmamalı, yüreklendirilmeli.

Yazının devamı...
Ne kadar harçlık vermeliyim?
25 Kasım 2016

 

Okul harçlığı verilirken nelere dikkat edilmeli?

Çocukların yaşına göre para algıları farklılaşır. 8 yaşından itibaren, temel matematik bilgisi edindikten sonra harçlık kavramını ve paranın değerini anlayabilirler. Bu nedenle çocuklara harçlık verirken yaşı ve ihtiyaçları göz önünde bulundurmalı. Bazı anne-babalar çok fazla harçlık verebiliyor. Bu pek doğru değil!

 

Neden?

Çocuğun gereğinden fazla paraya sahip olması, kendi kişiliğini para üstünden değerlendirmesine ve bu davranışa yetişkinliğinde devam etmesine sebep olabilir. Ayrıca zarar görebileceği riskli ortamlara girebilme ihtimalinin yükselmesine de yol açabilir. Ailelerin kendi sosyoekonomik durumlarına göre çocuklarına çok düşük harçlık vermesiyse çocuğun sosyal ilişkilerine zarar verip içe çekilmesine ve özgüven problemi yaşamasına sebep olabilir.

 

Peki, günlük mü, yoksa haftalık mı verilmeli?

Eğer çocuk ilkokuldaysa, ilk olarak günlük ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için günlük verilmelidir. Günlük düzeni oturttuktan sonra haftalık düzene geçilmesi daha uygun. Böylelikle çocuk haftalık verilen harçlığı günlere nasıl bölüştüreceğini öğrenmiş olarak haftalık almaya başlar. Ayrıca haftalık harçlık, çocuğun para biriktirebilmesine olanak sağlar. Her gün parasının bir bölümünü ayırması gerektiği bilinci gelişen çocuk, tasarruf etmeyi ve parayı doğru kullanmayı öğrenir.

 

Bir ilkokul veya ortaokul öğrencisinin günlük veya haftalık harçlığı ne kadar olmalı?

Çocuğun yaşı, ailenin sosyoekonomik düzeyi ve okul içi ve okul dışı masrafları harçlık belirlenirken hesaba katılmalıdır. Bir ilkokul çocuğu için temel ihtiyaçları (yemek, ulaşım, etüt, kurs) hesaplandıktan sonra fazladan 3 ila 5 lira bütçe uygunken ortaokulda 5-10 lira arası değişebilir.

 

Anne-babalara tavsiyeleriniz neler?

Anne-baba ve çocuk harçlık konusunda birbirlerine karşı şeffaf olmalı. İlk olarak harçlığın içeriği belirlenmeli. Çocuk, harçlığıyla hangi ihtiyaçlarını kendi karşılayacak, hangileri ailesi tarafından üstlenilecek; bu konuşulmalı. Çocuğun, ihtiyacı dışında bir şeye harçlığını yatırması sonucunda kalanıyla nasıl zorlanacağı örneklerle anlatılmalı. Birikim yapmaya özendirici davranış ve söylemlerde bulunulmalı ve para biriktirme davranışının pekişebilmesi için önce kısa (haftalık), sonra daha uzun vadeli (aylık, dönemlik) hedefler konulup, sonunda istediği bir şeyi, zararlı olmamak kaydıyla, alabilme özgürlüğünün tanındığı belirtilmeli.

 

Yazının devamı...
Çocukların başını okşayan ‘iyilik melekleri’nden sahne arkasındaki 'canilere'
18 Kasım 2016

Kitabında, Birleşmiş Milletler iyi niyet elçilerinin sahne önündeki ve sahne arkasındaki görevlerinin neler olduğu, son zamanlarda moda olan ‘akvist’lerin nasıl kullanıldığı, küresel ilişki ağında boy gösterenler ile altı zengin üstü fakir ülkelerde cereyan eden devrim/darbe süreçlerine örnekleri ile yer veren Avar, medya yolu ile kullanılan ‘yumuşak güç’ün boyutlarını ele alıyor.

 

 

“Karma savaş” taktiği ve Ortadoğu
Ortadoğu, uzun yıllar boyunca düzelmeyecek bir sürecin içinde yer alıyor. 2003 yılındaki ABD’nin Irak işgalinden sonra iyice semirtilen terör örgütleri, Arap Baharı sürecinde maddi, manevi, silah ve mühimmat açısından desteklenen ‘ılımlı teröristler’, Ortadoğu’da yaşanan toplu göçler, güvenli bölgeler ve her gün isim değiştiren terör yapılanmaları, bölgeyi daha da içinden çıkılmaz bir hale getiriyor. Küresel şirketlerin ve büyük güçlerin doğrudan birbirleri ile değil, Ortadoğu’daki topraklarda terör örgütleri yolu savaştığı ‘karma’ bir süreçten geçiliyor. Bu sürecin itici gücü ise sahne önündekiler! Onlar süreci maskelerken, sahne arkasındakiler savaşı en kanlı ve en acımasız şekilde sürdürüyor.

 


Ekranlarda çocukların başını okşayan ‘iyilik melekleri’ küresel çarkın dişlileri
Çocuklar, en çok istismar edilen varlıklar. Çünkü masumlar ve kullanılmaya çok müsaitler. Bu nedenle de küresel savaşların en çok istismar edilenleri onlar. ABD’nin Irak işgalinden önceki meşhur yalan “Saddam’ın Kuveytli çocukları kuvözlerden alıp, betonların üzerinde ölüme terk ettiği”ydi. Afganistan işgalinden önce de terör çetelerinin toplu şekilde çocukları öldürdüğü dünyaya aralıksız olarak yayımlanmıştı. Çocuklar söz konusu olduğunda “katliamı durdurmak adına” hedef ülkeye ‘müdahale’ kaçınılmaz hale gelmekteydi. Suriye’de de çocukların kan revan içinde kıvrandığı videolar hazırlanıp, küresel basın yolu ile dünyaya servis edilmişti. Ardından ‘iyi niyet elçileri’ ekranda boy gösterdi, mülteci kampları, göç yolları ve küresel güçlerin ‘ortak beyanatları’ art arda geldi. Sonra da müdahale…




Banu Avar, Zemberek kitabında süreci özetliyor: “Ekranlarda izlediklerimiz, basında gördüklerimiz bir sonuçtur. Yemeğin sofrada sunuluşudur. Yemeği pişirenler Washington’da, Tel Aviv’de, Langley’de, Londra’dadır. Yemeğin pişme süreci mi? Küresel efendiler, hedef belirledikleri ülkelerde önce Birleşmiş Milletler’in masum yüzlü örgütleri, ‘iliştirilmiş’ gazetecileriyle boy gösterirler. İnsan hakları dernekleri, yardım cemiyetleri, sınır tanımayan gazeteciler, sınır tanımayan doktorlar gibi küresel istihbarat ve provokasyon üniteleri devreye girer. Toplumun her kesimine hibeler, yardımlar, hediyelerle yaklaşır; çocuklara eğitim, kadınlara özgürlük, etnik gruplara otonomi vaat ederken ayrılık ateşini yakarlar. Bu çalışmalar, istihbarat servisleriyle el ele yürür. Küresel basın, televizyonlar ve sosyal medya görünmez iplerle bu ünitelerle bağlantılıdır. Emperyalizmin hedefindeki ülkelerde bu iç içe geçmiş yapılarla gerekli çatışma zemini hazırlanır.

 


Çatışma başlayınca dalgalar halinde toplumun her kesiminde yankı bulmasına uğraşılır. Kiralık ordular yerlerini alır. Ortalık kan gölüne dönünce ‘barış havarisi’ örgütler, Birleşmiş Milletler yetkilileri, NATO, hedef ülkenin teröristleri için ‘demokrasi ve özgürlük' ister. Sahne önündekiler ve arkasındakiler elbirliğiyle hedef ülkenin suyunu çıkarır. Müdahale için gerekli ortamın oluşmasında, dev lobi şirketlerinden medya gruplarına, taşeron katillerden Hollywood yıldızlarına kadar uzanan bir düzeneğin ‘emeği’ vardır. Sahnedeki ve sahne arkasındakilerin adları, yüzleri değişir ama görevleri aynıdır. Bunlar zembereğin çarklarıdır.”

Yazının devamı...
Her çocuk bir potansiyeldir
16 Kasım 2016

 

 

Biz neyi eksik veya yanlış yapıyoruz?
Öncelikle şuna bakmak lazım, biz kucağımızda tuttuğumuz potansiyele güveniyor muyuz? Güvenilen çocuk, güvenen ve güvenilen yetişkin olur; huzurludur, güler yüzlüdür, umut dolu ve mutludur. Zira doğan her bir çocuk potansiyel bir filozof, sanatçı, düşünür, bilim insanıdır. Bazı toplumlara bakıyorsunuz birçok sanatçı, filozof, düşünür çıkmış, bazı toplumlarda ise çöl gibi, yok! “Allah niye vermemiş bunlara?” diye düşünürsünüz, ama mesele “Allah’ın vermesi” meselesi değildir. Mesele toplumun çiftçiliği meselesidir. Bu nedenle her anne baba, kendi çocuğunun çiftçisi olmak zorundadır.

 

Anne-babalar çocuktan ne istiyor?
Onun, gelecekte çok başarılı biri olmasını. Ancak bu isteğin sınırını çizemiyor. Hiçbir anne-baba kötü niyetli değil. Hepsi de çocuğunun bağımsız, özgür, kendi ayakları üzerinde duran kişiler olmasını istiyorlar. Niyet, yola çıkmak için önemli bir adım, ama bunun arkasında hangi bilginin olduğu, o yola devam edebilmek için çok önemli. Oysaki bizde ‘korku kültürü’ hâkim. Ancak ‘sevgi kültürü’ hâkim olduğunda her şey değişecek.

 

Nasıl bir korku kültürü?
Asırlardır gelen bir kültür bu… Bir anlam verme sistemi. Korku kültüründe en temel değer, güçlü olmak. Mesela bizim kültürümüzde damada “İlk gece gözünü korkut, kadın kısmına yüz verilmez. Çocuğu uyurken öp, ne karını şımart ne çocuğunu” derler. Geline ise “Kız, güzel olmuşsun ne yazar bahtın güzel olsun. Erkekler kadir kıymet bilmez. Nikâhta ayağına sen bas ki senin dediğin olsun. Kadının fendi, erkeği yendi” derler. Yani herkes güçlü olma peşinde. Peki, biz aile mi oluşturuyoruz yoksa savaş mı başlatıyoruz? Nedir bu güç savaşı? Bu bakış açısı var olduğu sürece, müthiş bir potansiyel olan çocuk gelişemez. Çünkü onun gelişebilmesi için beslenmesi lazım. İşte o besin sevgi, saygı, güven ve ilgidir.

 

 

Biz çocuk yetiştirirken varoluşa değil de bilgiye mi ağırlık veriyoruz?
Kesinlikle! Hâlbuki çocuk yetiştirme, salt bir bilgi işi değil, bir varoluş işi. Şimdiye kadar yazılan birçok kitapta bilgi var. Oysaki insan, varoluşu itibarıyla dört temel prensibe ihtiyaç duyuyor: Sevgi, saygı, ilgi ve tanıklık! İşte ben bu kitapta buna dikkat çekmek istedim. İnsan biyolojik ve zihinsel bir varlık. Her birimizin hayatının bir anlamı var. Çocuğun yapısında da o anlam içinde duygusallık var. Çocuğu gönülden candan sevmek gerekir ki duygu gelişsin. Eğer bu sağlanamazsa, o çocuk da gelişemez. İmkânı yok! Bunun için sevginin nasıl bir gıda olduğunu anne-babalar bilmelidir.

 

Buna ‘varlık felci’ diyebilir miyiz?
Evet, çok güzel bir tanımlama. Tam da budur! Bir insanın her şeyi olabilir. Parası, bilgisi, her şeyi… Fakat sevgisi yoksa o bir felç durumunu ifade eder. Anne babalar, çocuklarının felç olmasını istemiyorsa, sevgiyi oldukça iyi bir şekilde vermelidir çocuğa.

 

Kitapta, her anne-babanın sadece çocuk yetiştirmediğini, aynı zamanda içinde yaşadığı topluma yurttaş yetiştirdiğini söylüyorsunuz… Farkında mıyız bunun?
Farkında olmalıyız. Mesela bir ormana bakın… İçinde ağaçlar var, hayvanlar var. Hepsi farklı farklı, ama müthiş bir ahenk içinde yaşıyorlar. Üstelik ormandaki her birey, o ormana uyumlu bir şekilde yetiştiriyor yavrularını. Yani yine varoluş hikâyesi. Ancak insanlar aynı durumda değil. Her insan varoluşunun gücünü keşfetmeli ve içinde yaşadığı topluma özgür yurttaşlar yetiştirmeli. Çocuğunu dayakla terbiye eden bir toplumda demokratik hayatın oluşması olanaksızdır. Dayak, azar ve utandırma, korku-kaygı kültürünün terbiye arayışıdır. İşte bu, çocuğu kısıtlar, ona duvarlar örer.

 

 

Peki, çocuk gelişimine duvarlar örmemek için ne yapmamız gerekir?
Bir defa her çocuğu, potansiyel sahibi küçük bir insan olarak görmek gerekir. Anne-babanın, bu küçük insanın gelecekte kendisi ile ilgili kararları kendisinin verebileceğini peşinen kabul etmesi gerekir. Ona destek olmakla, onun, anne-babanın istediği kişi olması dayatmasının arasında çok büyük bir fark bulunuyor. Çocuğa saygı göstermek gerekir. Geliştiren insan modeli, bunu gerektirir. Kalıplayan insan modeli ise, çocuğu her anlamda kalıba sokar, anne-baba kendi kafasındakileri çocuğa dayatır. Akıllı anne-baba, çocuğun davranışına yönelmez, çocuğa yönelir. Çocuğun davranışını çocuk yönetir, anne baba yönetmeye kalkışmasın. Bence, bir anne babanın hedefi şu olmalıdır: Çocuğum öyle biri olsun ki, her koşulda kendi ayakları üzerinde durabilsin, iyi olanı doğru davranışla hayata uygulayabilsin. Bu nedenle çocuğa sevgi verilmeli, saygı gösterilmeli, önemsenmeli çocuk. Anne-baba ilgili olmalı ve en önemlisi de tanıklık etmeli ve örnek olmalı.

Yazının devamı...
Çocuklar trafiği öğreniyor
4 Kasım 2016

Yapılan araştırmalara göre Türkiye’de çocukların kazalara karışma oranı oldukça fazla. Bunun temel nedeniyse çocukların trafikle ilgili bilgi ve becerilerinin yetersiz olması. Çocukların trafikte daha güvenli olabilmeleri  için Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı tarafından hayata geçirilen ‘MobileKids’ adlı projeyle, çocuklar trafik kurallarını kendi güvenliklerini sağlayabilecek bir şekilde, daha detaylı olarak öğreniyor.

 

 

ALTI SAATLİK EĞİTİM YETERLİ

 

Projenin amacı, 7-14 yaşları arasındaki ilköğretim çağı çocuklarının trafik bilgisini ve farkındalığını arttırmak. Buna ek olarak çocukların trafikle ilgili kavram, beceri ve tutumları kazanmaları da amaçlanıyor. Çünkü Türkiye’de her yıl ortalama 1.5 milyon kaza meydana geliyor ve bunların 3 bini ölümle sonuçlanıyor. Dolayısıyla trafik eğitimine çocuklardan başlanmalı. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok ülkesinde verilen bu eğitimler sayesinde trafikte çocukların güvenliğinin arttığı gözlemlenmiş.

 

Eğitim etkinlikleri, ilköğretim okullarının bahçelerine yerleştirilen gezici eğitim merkezinde gerçekleştiriliyor. ‘Trafik Ateşböceği’ adı verilen bu merkezde sadece çocuklar değil, yetişkinler de eğitim alabiliyor. Her hafta bir okulu ziyaret eden ‘Trafik Ateşböceği’ merkezinde her çocuğa ortalama altı saat süren trafik eğitimi veriliyor. 2013 yılında başlanan eğitimlerle şimdiye dek 12 bin çocuğa ulaşılmış durumda. Daha çok çocuğun bu eğitimleri alabilmesi için ‘www.tr.mobilekids.net’ adlı internet sitesi de yayına girdi. 

 

 

TABLET ÖDÜLLÜ YARIŞMA

 

Hürriyet Çocuk Kulübü’nün geleneksel hale gelen yarışması “Kendi Gazeteni Yap” başladı. Çocuklarınızı okuyup araştırmaya yönlendirmeyi ve onların el becerilerini geliştirmeyi hedefleyen yarışma boyunca üç çocuk üç iPad Mini kazanacak. Ayrıntılar Hürriyet Çocuk Kulübü Facebook ve Instagram sayfalarında yer alıyor.

 

 

HAFTANIN KİTABI

 

Bilgisayar oyunlarından başını kaldıramayan Arda’nın öyküsü, eğlendirirken öğretiyor.

 

Yayınevi: Can Çocuk

 

Yazar: Koray Avcı Çakman

 

Tür: Roman

 

Sayfa: 140

 

Fiyatı: 11.50 TL

 

 

FOTOĞRAFINI ÇEK, GÖNDER

 

Siz de ailece hafta sonu keyfinizin fotoğrafını çekin, #HürriyetÇocuk etiketi ile Instagram’da paylaşın, bu sayfada yayımlayalım.

 

 

Evrim Çakıcı’nın çocukları Duru ve Kaan...

 

 

HADİ ANNE GİDELİM

 

 

YILDIZ SAVAŞLARI MÜZİKALİ

 

Efsane seri Yıldız Savaşları (Star Wars), benzersiz bir müzikalle çocuklar için sahnede.

 

Yer: İstanbul-KKM G. Ülkü G. Özcan Sahnesi

 

Tarih: Bugün

 

Saat: 14.00

 

Fiyat: 34 TL

 

Tel: (0216) 658 00 14

 

 

ÇOCUKLAR ORMAN YAPACAK

 

Bu atölyede çocuklar origami sanatının inceliklerini öğrenerek kendi ormanlarını yapacak, sonra da Oyuncak Müzesi’ni gezecek.

 

Yer: İstanbul-Oyuncak Müzesi

 

Tarih: Yarın

 

Saat: 11.00

 

Fiyat: 40 TL

 

Tel: (0216) 359 57 25

 

 

LEGO YAPIM ATÖLYESİ

 

Çocuklar bir araya gelecek, birbirinden eğlenceli legolar yapacak.

 

Yer: İstanbul-Watergarden Ataşehir

 

Tarih: Bugün/Yarın

 

Saat: 12.00

 

Fiyat: Ücretsiz

 

Tel: (0216) 504 75 25

 

 

BREMEN MIZIKACILARI

 

Sahiplerinin işe yaramıyorlar diye evden kovduğu eşek, horoz, köpek ve kedi yolda tanışırlar. Hikâyenin gerisi için gösteriyi izleyebilirsiniz.

 

Yer: Şanlıurfa-City AVM

 

Tarih: Bugün Saat: 15.00

 

Fiyat: 13 TL

 

Tel: (0414) 316 06 08

Yazının devamı...
‘Çocuğumun ünlü olmasını istiyorum!’
28 Ekim 2016

Aileler çocuklarının neden ünlü olmasını istiyor?

 

- Bunun birçok sebebi olabilir. Ancak her istek, bunun doğru olduğu anlamına gelmez. Birçok anne baba kendi arzuları için çocuklarının hayatlarını kısıtlıyor. Bir çocuğun ünlü olması o çocuğu diğer çocuklardan daha farklı ve özel kılmaz. Biz çocuklara kendilerini doğru ifade etmeyi, saygılı olmayı ve gerçekten çok okumayı ve araştırmayı öğretmeliyiz, ünlü olmayı değil.

 

Peki, bir çocuğun dizide veya reklam filminde olması neden önemli?

 

- Bizim toplumumuzda televizyona gereğinden fazla önem veriliyor. Bu durum çocukların psikolojisi kadar, tavırlarını ve çevreye yaklaşımını da olumsuz etkiliyor. Bazı anne-babalar da çocuğunu ajansa yazdırıp, çocuğu üzerinden para kazanmak istiyor. İşte bu da çok yanlış. Çünkü bu, çocukları öğrenmekten çok ‘çocuk işçi’ yapmaya itiyor. Bize, “Çocuğum Kıvanç Tatlıtuğ’a benziyor” diye gelenler var. Biz de onlara “Kıvanç Tatlıtuğ bir tane, sizin çocuğunuzun da tek olması lazım” diyoruz. İşte bunu anlamıyor anne-baba.

 

Popstar veya yetenek yarışmaları peki?

 

- Popstar veya yetenek yarışmaları çocukları ekrana taşıyor, ama onlara bir şey katmıyor. O yarışmalarla ‘hiçbir eğitime gerek kalmadan ünlü olma’ hissiyatı yaratılıyor. Hedef hep para! Çocuk eğitiminde hedef olarak para konulamaz.

 

Aileler ne yapmalı?

 

- Yapılacak ilk şey, çocuğun iyi eğitim almasını sağlamaktır. Çocuğu ünlü yapmaya çalışmak onu bir yere taşımaz, ama iyi eğitim onu her anlamda geleceğe taşır. Ayrıca çocuklar, ailelerinin istediği kişi değil, kendilerinin istediği kişi olmalı. Bu nedenle çocuklarına, ne istediğini sormalılar. Aileler çocuklardan bir şey almak yerine, onlara iyi eğitim vermeli. Onlara yol açmalı. 

 

OKULDAN KAÇMASINI ÖNLEMENİN 5 YOLU

 

Çocuk ve Ergen Psikiyatrı Dr. Fırat Hamidi açıklıyor:

 

- Neden okula gitmek istemediğini öğrenin. Kızmayın, bağırmayın.

 

- Onu hiçbir zaman suçlamayın. Okuldan kaçması sebep değil sonuçtur.

 

- Okuldan kaçmanın çözüm olmadığını anlatın.

 

- Sorun aile içi ilişkilerle ilgiliyse, hep beraber çözmeye çalışın. Sadece ona yüklenmeyin.

 

- Sorun okul veya arkadaş kaynaklı ise öğretmenlerden yardım alın. Gerekirse sınıfı veya okulu değiştirin.

Yazının devamı...