(Go: >> BACK << -|- >> HOME <<)

"Dr.Başak Demiriz" hakkında bilgiler ve tüm köşe yazıları Hürriyet Yazarlar sayfasında. "Dr.Başak Demiriz" yazısı yayınlandığında hemen haberiniz olması için Hürriyet'i takip edin.
Dr.Başak Demiriz

Dr.Başak Demiriz

Stres, kaygı, mutsuzluk
16 Aralık 2016

Yaşam koşullarının zorluğu, trafik, insanların davranışları ve bunun gibi bin bir çeşit faktör, her gün stres ve kaygı yaşamanıza neden oluyor, mutsuz ediyor olabilir.
Bunun için sürekli şikayet ediyor, umutsuzluğa kapılıyor da olabilirsiniz.
Ama unuttuğunuz çok önemli bir nokta var; olaylar, insanlar ve durumlar hakkında hiç farkına bile varmadan beyninizin içinde sürekli olumsuz yorumlar yapan, telaşa sürükleyen sizsiniz.
Yaşamımızı planlayan da sizsiniz. Aynı şekilde isteklerinizi, tercihlerinizi ve beklentilerinizi seçen de sizsiniz.
Yani ne hissediyorsanız hissedin, tek sorumlu sizsiniz.

KÖTÜ DİYE BİR ŞEY YOKTUR DÜŞÜNCELERİMİZ ÖYLE YAPAR

Shakespeare’in ünlü karakteri Hamlet şöyle der: “İyi veya kötü diye bir şey yoktur, ama düşüncelerimiz öyle yapar. Yani olaylar ve insanlar hakkındaki düşüncelerimiz, nasıl hissettiğimizi de şekillendirir.
Depresif hissediyorsanız, kendiniz, hayatınız ve geleceğiniz ile ilgili hiç bitmeyen olumsuz düşünceleriniz vardır. Depresif hisseden hemen herkes sürekli kendini eleştirir, insan kendini sürekli eleştirdiğinde ise daha iyi hissedecek şeyler yapma isteği de olmaz. Yani duygularımız, davranışlarımıza da şekil verir.
Doğal afetler, terör, savaş, cinsel istismar, fiziksel istismar gibi felaketlerle baş etmek elbette çok daha güç. Bu tip olayların ardından yaşanan travmalar insanın ruhunda derin yaralar açar ve bunların üstesinden gelebilmek daha uzun sürer, daha fazla bir çaba ve iyileşme süreci gerektirir.
Bu nedenle burada bahsettiğim, bu tip olayların dışında oluşan, aslında gerçek felaket olmayıp da bize felaket gibi gözüken durumlardan dolayı hissettiğimiz stres ve kaygı...

AKLINIZDAN GEÇENLERİ BİR KAĞIDA YAZIN

Olaylar veya insanlarla ilgili düşünceleri değiştirmek kolay değil. Bunun için istekli ve motive olmanız, değişim yaratabileceğinize inanmanız gerekir.
İlk adım, yaşadığınız her olumsuz duygu ardından aklınızdan geçen düşüncenin farkına varmaya çalışmak ve bunları kağıda yazmak olabilir. Düşünceleri kağıda yazmak, onlarla yüzleşmek ve değerlendirebilmek için etkili bir yöntemdir.
İkinci adım, düşüncelerinizi gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirmek olmalı. Bir arkadaşınız böyle düşünse ona ne derdiniz? Objektif olduğunuza inanıyor musunuz? Verdiğiniz cevaplar, düşüncelerinizin gerçekçi olup olmadığını test etmenize ve gerçekçi bir düşünce yaratmanıza yardım eder.

GERÇEKÇİ BİR BAKIŞ AÇISI İÇİN DEĞİŞİM ŞART

Daha objektif ve gerçekçi bir bakış açısı yakalamaya çalışmak ne kadar önemli ise, fiziksel, davranışsal veya çevresel değişimler yapmak da o kadar önemli. Çünkü birçok sorun, davranışlarımızda ve çevremizde değişiklikler yapmamızı da gerektirir. Bu nedenle, kendinizi daha iyi hissetmek için elle tutulur, gözle görülür değişiklikler yapabilirsiniz... Örneğin, sevdiğiniz kişilerle daha fazla vakit geçirmek, mantıksız taleplere hayır demeyi öğrenmek gibi.
Bilimsel araştırmalar, depresif ve stresli kişilerin, her zaman yaptıklarından daha farklı aktiviteler yapmaya başladıklarında ruh durumlarında iyileşme olduğunu gösteriyor.
Öyleyse bugünlerde stres ve kaygı seviyenizin arttığını düşünüyorsanız, davranışlarınızı ve alışkanlıklarınızı değiştirerek yaşamınızı yeniden planlayabilirsiniz.

DAHA İYİ HİSSETMEK İÇİN NELER YAPABİLİRSİNİZ

1- Egzersiz yapın: Kendinizi daha iyi hissetmenize yol açan beyin kimyasallarını artırdığı için, her türlü egzersiz kaygı, depresyon, stres gibi durumlarla baş etmek için etkili yöntemlerden biridir.
2- İyi uyuyun: Stresliyken insanın daha fazla ve iyi uykuya ihtiyacı vardır.
3- Doğru beslenin: Öğün atlamayın, sağlıklı, enerji veren gıdalar tüketmeye özen gösterin.
4- Hayatınıza eğlenceli aktiviteler sokun: Hobiniz yoksa yeni bir hobi edinin.
5- Sosyalleşin: Başkalarıyla olmak ilginizin olumsuz düşüncelerden başka konulara yönelmesine yardım eder. Sizi sevenlerle olduğunuzda siz de kendinizi daha çok seversiniz.
6- Mola verin: Koşuşturma içindeki hayatınıza bir mola verin.
Meditasyon, yoga, derin nefes egzersizleri ve müzik dinlemek, hayatın koşuşturmadan ibaret olmadığını size hatırlatacaktır.
7- Mükemmeliyetçi olmayın: Her şeyin mükemmel olması mümkün değildir.
Bu tip gerçekçi olmayan beklentilerinizin farkına varın ve kimsenin mükemmel olmadığını kendinize sık sık hatırlatın.
8- Kabullenin: Hayatta her şeyi kontrol edemeyeceğinizi, her şeyin hep istediğiniz yönde gidemeyeceğini, aksaklıkların, hataların olabileceğini kabullenin.

Yazının devamı...
Herkesin işini doğru yapması imkansız mı
2 Aralık 2016

Danışan: Başımıza gelen tüm facialar, insanlar işlerini doğru düzgün yapmadığı için geliyor. Bunu bilmek ve buna seyirci kalmak beni çileden çıkarıyor. Her gün yeni bir haberle uyanıyorum. Kazalar, ölümler, ihmaller... Bu hafta olanlara ek olarak o kadar kötü bir hafta geçirdim ki anlatamam. Elimi neye atsam problem çıktı. Şirkette ayrı problemler, çocuğumun okulunda ayrı problemler, apartmanda ayrı problemler... Bunlar yetmiyormuş gibi dün annemi hastaneye götürdüğümde öyle problemlerle uğraşmak zorunda kaldım ki anlatsam inanamazsınız.
Çünkü herkes işini elinin tersiyle yapıyor. Kimsede iş etiği yok, kimseye güvenemiyorsun. Bir soru soruyorum, adam çok iyi biliyormuş gibi uzun uzun anlatıyor, sonra amiri geliyor başka bir şey anlatıyor.
Bazen uzun uzun düşünüyorum, acaba bu insanların anne-babaları neyi yanlış yaptı da bu insanlar bu hale geldiler... Ben ne yapmalıyım ki çocuklarım da günün birinde bu kızdığım insanlara benzemezsin?
Benim için dürüstlük ve işini doğru yapmak dünyanın en önemli şeyleridir ama çocuklarımın bu ortamda bu prensiplerden uzaklaşmalarından çok korkuyorum. Geçen gün büyük oğlum “Anne herkes kopya çekiyor, bir ben çekmiyorum. Kopya çekmediğim için çekenlerden düşük not alacağım, çeksem kendime yakıştırmam. Öğretmene şikayet etsem hiç olmaz, ne yapacağımı bilmiyorum” dedi. Ben de ne cevap vereceğimi şaşırdım, tek istediğim kendi doğrularından uzaklaşmaması. Ben çocuklarımın ahlakını nasıl koruyabilirim?
- Dr. Başak: Söz ettiğiniz zorlukları ben de yaşıyor ve çaresiz hissediyorum ama çocuğumun ve çevremdeki insanların etik çalışmalarını desteklemek için elimden geleni yapmaya gayret ediyorum.
Danışan: Çocuklar için umudum var ama çevremdekiler için ne yapabilirim ki?
- Dr. Başak: Örneğin benden ders alan her öğrencinin “etik bir psikolog” olması için her derste, psikologlar için belirlenmiş evrensel etik prensipleri, mesleki standartları, kuralları tekrarlıyorum. Eminim sizin işyerinizde de belirli kurallar vardır. Bunlara uyulması için daha baskın bir tutum sergileyebilirsiniz.
Danışan: Epey kavga etmem gerekebilir. Çünkü şirkette herkes “kurallar çiğnenmek içindir” prensibi ile çalışıyor. Yine de öneriniz üzerine çalışacağım. Belki kurallara biraz uyulursa işyerindeyken sinirlerim daha az yıpranır. Peki çocuklarımın etik olması için neler yapabilirim?

ÇOCUKLARA AHLAK EĞİTİMİ VERİRKEN TUTARLI DAVRANIN

- Dr. Başak: Bu konu üzerine kafa yoran birçok profesyonel var. Örneğin Lennick ve Kiel, 2005’te yazdıkları kitapta ahlaki zeka kavramını açıkladılar. Onlara göre ahlaki zeka; doğruyu yanlıştan ayırma kapasitesi; doğru ve onurlu davranmak için güçlü bir etik inanca, donanıma sahip olup bu doğrultuda davranabilmek... Bu konuya paralel olarak, eski bir öğretmen olan Dr. Michele Borba’nın da çalışmaları var.
Borba, 3-15 yaş arasındaki çocukların ahlaki zeka açısından gelişmelerinde ailelerin çok önemli bir rolü olduğunu söylüyor. 2001 yılında yazdığı kitapta çocukların, yetişkinlerin kontrolünden uzak şekilde, yetişkinlerle çok daha az ilişki kurarak büyüdüklerini, TV’den, filmlerden, bilgisayar oyunlarından, şarkılardan hiç durmadan ahlaki değerlere karşı zehirleyici mesajlar aldıklarını anlatıyor.
Danışan: Kesinlikle katılıyorum. Çocuklarla işten güçten arta kalan zamanda beraber olabiliyoruz. Onlar da TV’de ne görüyorlarsa, arkadaşlarından, çevrelerindeki diğer yetişkinlerden ne duyuyorlarsa onu öğreniyorlar. Öğrendikleri bizim aile standartlarımıza uymasa da bazen yapacak bir şey kalmıyor.
- Dr. Başak: Aslında yapacak çok şeyiniz var. Siz ahlak eğitimi konusunda ne kadar tutarlı davranırsanız, emeklerinizin karşılığını da o kadar fazla alırsınız. Eğer çocuklarınızın yaşamları boyunca doğrudan sapmadan, iyi karakterli bireyler olmasını istiyorsanız, Borba’nın tavsiyelerine bir göz atabilirsiniz.
Borba, ahlaki zekanın içselleştirdiğimiz bir “doğruluk pusulası” gibi işlediğini söylüyor. Borba’ya göre, doğruluk pusulası insanlara genellikle çocuklukta “yerleştirilir” ve bir kez yerleştirildiğinde bir daha yönünüz şaşmaz, hep etik, doğru ve dürüst davranırsınız.

Ahlaki zeka için gerekli 7 erdemi çocuklarınıza öğretin

1- Empati: Başkalarının ne hissettiğini, ne düşündüklerini anlama kapasitesi. Bu beceriyi geliştirenler acı çekenlere, yardıma ihtiyaç duyanlara yardım etmeyi öğrenecek, başkalarına hain ve acımasızca davranmayacaklar.
2- Vicdan: Doğruyu yanlıştan ayırmaya, doğrudan ayrıldığında suçluluk duymaya yardım eden güçlü iç ses.
3- Öz kontrol: Eyleme geçmeden önce durup düşünebilme. Bu sayede çevreden gelen baskılara karşı hemen davranmak yerine, doğru olana göre davranmak.
4- Saygı: Etrafındakilere düşünceli ve saygılı davranmak. Kibar olmak, “teşekkür ederim”, “lütfen” gibi kelimeler kullanmak. Kabalığı engellemek. Kişi karşısındakine saygı duymadığında karşısındaki ona bağırmak, hakaret etmek, aşağılamak gibi davranışları kendine hak görür.
5- İyi yüreklilik: Başkalarının iyiliğini önemsemek ve bu yönde davranmak. Kötü niyeti, kötü davranışları tolere etmemek.
6- Hoşgörü: İnançlarını ve davranışlarını onaylamasak da, bütün insanlara değer vermek ve saygılı davranmak. Farklılıkları kabul etmek. Kendinden farklı olanı aşağıda, kendini diğerlerinden üstün görmemek.
7- Adil olmak: Her zaman adil ve tarafsız davranmak. Haksızlık yapmamak. Sadece kendi değil başkalarının da hakkını korumak. Adil olmayan durumlarda sesini çıkarmak, itiraz etmek.

Yazının devamı...
Narsisistik Kişilik Bozukluğu
18 Kasım 2016

◊ Danışan: Narsisistik Kişilik Bozukluğu bugünlerde çok sık karşıma çıkıyor. Benim de dikkatimi çekti. Acaba eşim de mi böyle diye merak ettim, araştırdım. Çünkü eşimin hiç bitmeyen bir mutsuzluğu var, neden anlayamıyorum. İlk tanıştığımızda depresyonda olduğunu söylemişti. Bunun için ilaç da alıyor ama değişiklik yok. Bildiğim, ilaç alıyorsan depresyonunun azalması lazım. Neredeyse 3 yıldır aynı ilaçları alıyor ama fark yok. Doktoruna da gitmiyor, “Beni anlamıyorlar” diyor.

- Dr. Başak: Eğer 3 yıldır doktoruna gitmeden aynı ilaçları alıyorsa, onu uyarmanızda fayda var. İlaçlarını mutlaka psikiyatrist gözetiminde almalı ve psikiyatristi ile sürekli ilişki halinde kalmalı. Peki, aldığı ilaçlardan fayda görmediğinin farkında mı?

◊ Danışan: Mutsuzluğunda değişiklik yok, o da farkında ama onun genel tavrı herkesi suçlamaktır. Onu kimsenin iyileştiremeyeceğini, etrafında “bu kadar aptal insan” varken “düzen bu kadar bozukken” iyi hissetmesinin mümkün olmadığını söylüyor.

- Dr. Başak: Siz de bu özelliklerine baktığınızda onda Narsisistik Kişilik Bozukluğu olabileceğini düşündünüz.

SADECE MUTSUZ DEĞİL HERKESE KARŞI  ACIMASIZ

◊ Danışan: Biliyorum ben teşhis koyma yetkisine sahip değilim ama okuduklarımdan anladığım kadarıyla eşimde Narsisistik Kişilik Bozukluğu var. Tedavisi çok zormuş, bunu okuyunca üzüldüm tabii ama davranışlarının nedenlerinin bu bozukluktan kaynaklandığını düşününce bir nebze rahatladım. Çünkü bana ve etrafa neden böyle davrandığını anlayamamak beni çaresiz hissettiriyordu. Sadece mutsuz değil, insanlara karşı da çok sert ve acımasız.

- Dr. Başak: Herkese karşı mı? Yoksa bazı durumlarda mı?

◊ Danışan: Herkese karşı çok eleştirel. Kimseyi beğenmiyor. Sürekli kendinden bahsetmesinden de bıktım, ne kadar zeki ve başarılı olduğunu uzun uzun hikayelerle sürekli anlatması bana göre artık çok antipatik ama bunu ona anlatamıyorum. Onunla bir yere gitmek işkence, her gittiğimiz yere bir kusur buluyor, şikayet ediyor, insanlarla tartışıyor. Ona göre kimse yeteri kadar iyi değil. Bu bana çok ters geliyor. Ben insancılımdır, kolay mutlu olurum. Hevesle bir yere gidiyoruz, başlıyor söylenmeye... “Bu seferlik böyle olsun, artık sesini çıkarma” diyorum, daha da köpürüyor, onu anlayamadığımı söylüyor. Bu sefer bana takıyor.

- Dr. Başak: Size nasıl takıyor?

DEPRESYON VE KAYGI BOZUKLUĞU DA OLABİLİR

◊ Danışan: Beni sürekli eleştiriyor. Ona yeteri kadar değer vermediğimi söylüyor. Arkadaşlarımı beğenmiyor. Etrafında onun gibi zeki insanlar olmadığından şikayet edip, davetlere gitmeyi reddediyor. Onun yüzünden arkadaşlarımla da görüşemez oldum. Yaklaşık 8 aydır evliyiz, evliliğimizin ilk günlerinden beri tebrik etmek için evimize gelmek isteyenler var, kabul etmiyor. İşyerinde de çok mutsuz. Oradakilerin de “aptal” olduğundan, hak ettiği pozisyonda olmadığından şikayet ediyor. Bu da onu huysuz ve mutsuz yapıyor. Bunlardan dolayı bana kalırsa onda depresyon yok ama kişilik bozukluğu var. Onu görmeden bir teşhis koyamayacağınızı biliyorum ama en azından bu bozukluk hakkında bilgi verebilir misiniz?

- Dr. Başak: Kişilik bozuklukları olan kişiler, kendilerini, diğer insanları ve olayları algılama yollarında, duygusal tepkilerinde ciddi sıkıntılar yaşarlar. Bu sıkıntılar kalıcı ve uzun sürelidir, esneklikten yoksundur. Ergenlik döneminde başlar ve değişik ortamlarda kendini gösterir. Kişilik Bozukluğu olan bir kişide depresyon, kaygı bozukluğu gibi farklı psikolojik sıkıntılar da görülebilir.

◊ Danışan: Peki ben eşimi nasıl ikna edeceğim tedavi alması için?

- Dr. Başak: Kişilik Bozukluğu olan kişiler ender olarak kendilerinde bir Kişilik Bozukluğu olduğunu kabul ederler. Bunun yanında eşinizin süregiden bir mutsuzluğu olduğunu söylüyorsunuz. En azından bu konuda yardım alması için onu ikna edebilir, mutsuzluğunun daha doğru bir tedavi ile azalabileceğini ona anlatabilirsiniz. 3 yıldır aldığı ilaçların gözden geçirilmesi gerektiğini de hatırlatabilirsiniz.

Narsisistik Kişilik Bozukluğu Nedir?

Amerikan Psikiyatri Derneği’nin 2013 yılında yayınlanan Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiki El Kitabı’nın 5. edisyonuna göre (DSM-5), Narsisistik Kişilik Bozukluğu olan kişilerde aşağıdaki kriterler görülebilir:
1- Bu kişilerin en tipik özelliklerinden biri büyüklenmeleri, örneğin başarılarını ve yeteneklerini abartmalarıdır. Gösterdikleri başarılarla oransız bir biçimde, üstün biri olarak görünme beklentisi içindedirler. Başkalarının da onları üstün biri olarak görmelerini isterler.
2- Sınırsız başarı, güç, zeka, güzellik, çekicilik gibi kavramlara sahip olma fantezilerine saplanıp kalmışlardır.
3- “Özel” ve eşi benzeri bulunmaz biri olduklarına, ancak özel ya da üstün diğer kişiler ya da kurumlarca anlaşılabileceklerine, ancak onlarla ilişki kurmaları gerektiğine inanırlar.
4- Sürekli olarak başkaları tarafından hayran olunmaya ve çok beğenilmeye ihtiyaç duyarlar.
5- Özel bir davranışı, kayırılmayı hak ettiklerini düşünürler ve bu beklenti içindedirler.
6- Kendi çıkarları, başarıları için başkalarını kullanırlar, başkalarından yararlanırlar.
7- Başkalarının duygularına, isteklerine karşı empati kuramazlar, anlamak istemezler.
8- Sıklıkla ve yoğun bir biçimde, başkalarını kıskanır ya da başkalarının kendisini kıskandığına inanırlar.
9- Başkalarına saygısız davranır, kendini beğenmiş davranışlar ya da tutumlar sergilerler.

Psikoterapi diyalogları, psikoterapi süreci ve psikolojik sıkıntılar ile ilgili genel bilgileri aktarmak amacıyla yaratılmıştır. İçeriği psikolojideki bilimsel gelişmelere paralel olmakla beraber genel bilgilendirme ve tavsiye niteliğindedir.

Yazının devamı...
Mevsimsel depresyon
4 Kasım 2016

“Yaşasın kış geliyor, kat kat giyinmeyi, battaniye altında geçirdiğim uzun kış gecelerini özledim” diyen kişilere şaşkın şaşkın bakıyor, neye sevindiklerini anlayamıyorsunuz...
Sabahları havanın bir türlü aydınlanmamasından, işten eve dönerken havanın çoktan kararmış olmasından, günlerin kısalmasından, havaların soğumasından şikayet ediyor ve kendinizi mutsuz hissediyorsunuz...
Bu sorun her yıl tekrarlanıyor, rahatsızlığınız genellikle sonbahar ile başlıyor ve ilkbahara doğru yatışıyor...
Bu durumda aşağıda sıraladığım maddelere bir göz atın.
En az 5 tanesini kendinizde görüyorsanız, mevsimsel depresyon yaşıyor olabilirsiniz.

İŞTE DEPRESYONUN BELİRGİN SİNYALLERİ

◊ Çok uyuma isteği
◊ Karbonhidrat içeren gıdalara aşırı düşkünlük
◊ Çökkün duygu durumu, üzüntülü, umutsuz ya da kendini boşlukta hissetme
◊ Ağlamaklı olma
◊ Etkinliklere karşı ilgide belirgin azalma ya da bunlardan zevk almama
◊ Duygu durumunun değişkenliği ile birlikte yeme davranışının değişimi; daha çok yeme isteği veya iştahın azalması neticesinde istem dışı çok kilo alma veya çok kilo verme
◊ Uyku alışkanlıklarında değişim; çok uyuma veya uykuya dalamama
◊ Huzursuz hissetme
◊ Bitkinlik ya da enerji düşüklüğü
◊ Değersizlik ya da suçluluk duyguları
◊ Düşünmekte ya da odaklanmakta güçlük çekme
◊ Kararsızlık yaşama
◊ Yineleyen ölüm düşünceleri

SEBEBİ GÜNEŞ  IŞIĞI EKSİKLİĞİ

Genellikle sonbahar ve kış aylarında başlayan mevsimsel depresyonun soğuk havadan ziyade güneş ışığı ile ilgili olduğu biliniyor. Güneş ışınlarına daha az maruz kaldığımızda, karanlıkta, beynimiz melatonin hormonu salgılıyor.
Melatonin hormonu uykumuzu düzene sokan bir hormon. Uykusuzluk çekenlere örneğin, melatonin takviyesi tavsiye ediliyor.
Gündüz saatlerinde hava karanlık olduğu için salgılanan melatonin ise bazı kişilerde depresif şikayetlere yol açabiliyor.
Diğer yandan, geceleri tüm zamanını TV karşısında veya bilgisayar başında oturarak geçiren kişilerde, ekrandan gelen parlak ışık yüzünden melatonin salgılanması azalıyor ve bu kişiler uykusuzluk problemi yaşıyor.

IŞIK TERAPİSİ İYİ SONUÇ VERİYOR

Mevsimsel depresyonun güneş ışınlarına daha az maruz kalmakla bağlantılı olduğunu kanıtlayan bilim insanları, bu sorundan mustarip kişilere ışık terapisi uygulandığında, birçok antidepresandan daha iyi sonuç alındığını söylüyor.
Işık terapisini, bunun için dizayn edilmiş kutu şeklindeki aparatları satın alarak evinizde de kullanabiliyorsunuz.
Kuzey ülkelerinde yaşayan kişilerin sık sık kullandığı bu aparatlar, mevsimsel depresyon yaşayan kişilere de doktorlar tarafından tavsiye ediliyor. Böyle bir ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsanız, kullanımıyla ilgili mutlaka doktorunuza danışmalısınız.

ALTERNATİF YÖNTEM BİLİŞSEL TERAPİ

Işık terapisi kadar etkili olduğu söylenen diğer yöntem ise bir psikoterapi yöntemi olan bilişsel terapidir. Kişinin olumsuz düşünce ve duygularının kişiye zarar vermek yerine daha yardımcı ve sağlıklı hale gelmesini hedefleyen bu terapi yöntemi, kişilerin kış ayları ile daha kolay baş etmesine yardımcı olur.

SEBEBİ BAŞKA SAĞLIK SORUNLARI DA OLABİLİR

Eğer mevsimsel depresyon yaşadığınızdan şüpheleniyorsanız, bir an önce doktorunuza danışmalısınız.
Şikayetlerinizin nedeni araştırılırken ilk olarak sağlığınızla ilgili başka problemlerin olup olmadığına bakılır.
Örneğin bu şekilde hissetmenize neden olabilecek tiroit, kansızlık, diyabet veya başka bir hastalığınızın olup olmadığı, bazı vitaminlerin vücudunuzda eksik olup olmadığı araştırılır.
Bedensel sağlığınızla ilgili hiçbir bulgu bulunmazsa psikolojik değerlendirme yapılır ve yaşadığınızı sıkıntıların mevsimsel olup olmadığı araştırılır.
Doğru tedavinin yapılabilmesi için tanının doğru konulması gerektiğini unutmayın.

KADINLARDA DAHA SIK GÖRÜLÜYOR

Bazı faktörler mevsimsel depresyon yaşama riskini artırabilir. Kadınlar, erkeklerle karşılaştırıldığında daha fazla mevsimsel depresyon yaşıyor, diğer yandan erkekler ise şikayetleri daha şiddetli yaşıyor.
Gençler, mevsimsel depresyon yaşamaya daha yatkınlar. Ya da depresyon semptomları, kış mevsimde daha şiddetli ortaya çıkıyor. Ailesinde depresyon hikayesi olan kişilerin mevsimsel depresyon yaşama olasılığı daha yüksek.

Yazının devamı...
Çocuklarınızı sürekli eleştiriyor musunuz?
21 Ekim 2016

Her yaptığımı, her hareketimi eleştiriyor...
Onun istediği gibi bir çocuk olmadığımı söylüyor...
Beni her zaman kardeşim veya arkadaşımla kıyaslıyor...
Başkalarının yanında beni azarlıyor...
Onu utandırdığımı söylüyor...
“Senden hiçbir halt olmaz” diyor...
Beni iyi yetiştiremediğini söylüyor...
Bana hep kızgın bakıyor...
Sadece hatalarımı görüyor...
Evet bazen hata yapıyorum, o zamanlar öyle fazla kızıyor ki hata yapmaktan çok korkuyorum...
Her zaman daha başarılı, daha güzel, daha çalışkan, daha kibar olmamı istiyor...
Çok şişmanladığımı, çirkinleştiğimi söylüyor...
Yaptığım hiçbir şeyi beğenmiyor...
İleride başarısız, işe yaramayan bir insan olacağımı söylüyor...
Bazen bana “aptal”, “salak”, “geri zekalı” diyor...
Kıyafetlerimi eleştiriyor...
Düzgün durmadığımı, güzel konuşmadığımı söylüyor...
“Beni hep hayal kırıklığına uğratıyorsun” diyor...
Boyumun çok uzun/boyumun çok kısa, saçlarımın çok kıvırcık/saçlarımın çok düz olduğunu söylüyor...
Anne veya babası hakkında bunları söyleyen bir çocuk veya ergen hayal edin. Size tanıdık geliyor mu?
Kendiniz böyle bir çocukluk geçirmiş veya çocuğunuza buna benzer şeyler söylüyor olabilirsiniz.
Çocuklarını “iyi” yetiştirmek uğruna onlarla bu şekilde iletişim kuran anne-babaların, çocuklarına aslında ne kadar çok zarar verdiğini görmek için sanırım psikolog olmaya
gerek yok.
Oysa birçok ailede bireylerin birbirleriyle bu tarz sağlıksız bir iletişim içinde olduğunu, bunun aile huzuruna ne kadar zarar verdiğinin farkına varmadıklarını görebilirsiniz.
En büyük zararı ise çocuklar görür; sürekli eleştiri, çocuğun özgüvenine zarar veren en önemli faktördür.

O SERT ÜSLUP DURUMU DAHA DA KÖTÜLEŞTİRİR

Eleştiri dili, bir şeyleri düzeltmeye çalışmak için kullanılan gerekli ve etkili bir yöntem gibi görünebilir. Oysa genellikle her şeyi daha da kötüye sürükler.
Nasıl mı? Çok basit bir örnekle açıklayabilirim...
Çocuğunuz ödevini yapmaya çalışırken zorlanıp hatalar yapabilir. Siz ona “Hiçbir şeyi doğru yapamıyorsun, ne çok hata yaptın” gibi bir eleştiri getirirseniz, zaten zor bir ödevle baş etmeye çalışan ve kendisini sorgulayan çocuk, “Ben hiçbir şeyi yapamıyorum ve yapamayacağım” diye düşünmeye başlar. Yapmaya çalıştığı ödev ona artık imkansız gözükür.
Bu başa çıkması zor bir durumdur. Hem ödevi yapamadığı hem de sizi hayal kırıklığına uğrattığı için kendini çaresiz, mutsuz, güçsüz hisseder. Bütün bu duygularla başa çıkamadığında ise bırakıp kaçmak tek çaredir.
Bırakıp kaçtığında anne veya baba bu kez daha hiddetle azarlar: “Hiçbir şeyi beceremiyorsun!”

İNSANLAR İYİ HİSSETTİĞİNDE HERKESE DAHA İYİ DAVRANIR

Çocukların ağır eleştirilerle ve yaşadıkları olumsuz duygularla baş etmek için geliştirdiği çeşitli yöntemler vardır. Bu yöntemlerin derecesi genellikle hiddetin, eleştirinin derecesi ile doğru orantılıdır; eleştiri sertleştikçe, kendini korumak için alınan önlem de aynı oranda sertleşir.
Önce masumca ertelemek, kaçınmak, gizlemek, sonra yalan söylemek, öfkeyi dışa vurmak, isyan etmek ve en sonunda evden kaçmaya kadar giden davranışlar görülebilir.
Bazı çocuklar ise daha farklı yöntemler geliştirir, içine kapanır, susar. İşin kötüsü, bu yöntemlerin hepsi, daha fazla eleştiriye neden olur. Daha da kötüsü, bu kez, anne-babaların elinde eleştiri yapmak için kendilerini haklı buldukları doneler vardır.
Bu kısır döngüyü fark ettiğinizde eleştirilerinizi durdurursanız, her şey değişir.
Eleştiri yapmak yerine, yüreklendirir, cesaret verir, onun yapabileceğine inandığınızı, herkesin hata yapabileceğini, ona güvendiğinizi anlatırsanız her şey o kadar hızlı değişir ki siz bile inanamazsınız. Bu prensibin altında yatan gerçek şudur: İnsanlar iyi hissettiğinde daha iyi davranır.

BİR GÜNLÜK ELEŞTİRİ DİYETİNE VAR MISINIZ

Eleştirinin yarattığı özgüvensizlik ve gerilim, sadece çocuklar için değil, yetişkinler için de geçerlidir. Eşinizle, anne-babanızla, kardeşinizle, arkadaşınızla, patronunuzla, elemanlarınızla, öğretmeninizle, öğrencinizle, sokakta karşılaştığınız insanlarla konuşurken konuşma dilinizi bir gözden geçirin.
Eleştirileri, olumsuz yorumları dilinizden çıkarmaya gayret edin. Çünkü sonuçta herkes iyi hissetmek ister. Olumlu sözler duyan insan iyi hisseder. İyi hisseden insan iyi davranır ve hepimizin iyi davranmak için yüreklendirilmeye, motive edilmeye, destek görmeye, beğenilmeye ihtiyacı vardır.
Bugün 1 günlük eleştiri diyeti yapmaya var mısınız? Bu yazıyı okuduğunuz dakikadan itibaren kendiniz dahil hiç kimseyi eleştirmeden durabilir misiniz?

Yazının devamı...
Tedavi edilmezse sonuçları kötü olur
7 Ekim 2016

Danışan: Bende bir problem olduğunu düşünmüyorum. Çevremdeki insanlar da benim gibi, benim standartlarımda hareket etseydi, dünya daha güzel, daha yaşanacak bir yer olurdu. Kimse işini doğru düzgün yapmıyor, düzgün yapılmasını isteyince de problem bende oluyor. Bu çok komik ve saçma değil mi?
- Dr. Başak: Sizde bir problem olduğunu düşünmüyorsanız, ben size nasıl yardımcı olabilirim?
Danışan: Açıkça söyleyeyim, ben sizden yardım almaya gelmedim. Erkek arkadaşımın zoruyla geldim. Benim takıntılı olduğumu söylüyor. Ona herhangi bir problemimin bulunmadığını, mükemmeliyetçiliğin yanlış olmadığını, kendisinin çok umursamaz olduğunu ve asıl onun yardım alması gerektiğini anlatın lütfen. Başka bir şey istemiyorum.
- Dr. Başak: Erkek arkadaşınızın sizinle ilgili sorunları var öyleyse, doğru mu anladım?
Danışan: Evet. Aslında birbirimizi çok seviyoruz ve evlenmek istiyoruz ama bir yandan da hiç durmadan didişiyoruz. O benim değişmem gerektiğini söylüyor, ben onun değişmesi gerektiğini. Artık dayanamadım ve size gelmeyi kabul ettim, yoksa ayrılmak zorunda kalacağız.
- Dr. Başak: Çevrenizdeki başka insanlarla da sorun yaşadığınız oluyor mu?
Danışan: İşini doğru yapmayan insanlarla sorun yaşıyorum. Kabul ediyorum, biraz mükemmeliyetçiyim. İşimi tam yapmazsam aklım işimde kalır ve başkalarından iş istediğimde de o işin hatasız yapılmasını beklerim, hataya katlanamam. Bu nedenle genellikle kendi başıma çalışmayı tercih ediyorum çünkü kimse benim kadar doğru yapmıyor. Çok uzun saatler çalışıyorum. Erkek arkadaşımla aramızdaki en büyük problemlerden biri de bu. Herkes benim her şeyi tam ve mükemmel yapmama alışık. Bu nedenle de çok saygı görüyorum. O ise bana saygı göstermek yerine beni eleştiriyor.

SIRADAN OLMAYA TAHAMMÜL EDEMEM

- Dr. Başak: Uzun saatler çalışıyorum dediniz, her gün mü?
Danışan: İşimi bitirince çıkıyorum, erken çıkmak gibi bir derdim yok. Şirkette birkaç kere başarı ödülü aldım. Bu bana büyük bir gurur veriyor. Sıradan olmak benim için tahammül edilemez bir şeydir. Sıradan olacağıma çok çalışmayı tercih ediyorum. Yani çok çalışmakla ilgili bir derdim yok. Bu da mı suç?
- Dr. Başak: İşler yoğun olduğu için mi yoksa işlerinizi bitirmek diğerlerine göre daha uzun sürdüğü için mi uzun saatler çalışıyorsunuz?
Danışan: Detaylara fazla zaman harcadığım için işim biraz daha uzun sürüyor olabilir. Böyle bir eleştiri almıştım ama hatasız çalışmak da çok önemli. İşimde ufak bir hata olduğunda kendimi aptal gibi hissederim. Hatalarımın yüzüme vurulmasından da hoşlanmam.
- Dr. Başak: Ailenizde sizinle ilgili şikayetler var mı?
Danışan: Tam tersine, ailenin iş bitiricisi benim, herkes çok memnun benden. Tek kusurum var o da geç kalmak. Ama o da benim suçum değil doğrusu, tam çıkarken kapıları kontrol et, şemsiye al, kedinin suyunu kontrol et gibi işler hep bana kalınca mecburen geç kalan ben oluyorum. Ama ailemde benimle ilgili başka şikayet yok.

BENİ MÜKEMMELİYETÇİ VE KATI OLMAKLA SUÇLUYOR

- Dr. Başak: Hem işyerinizde hem de aile içinde sürekli bir meşguliyet içindesiniz anladığım kadarıyla. Kendinize zaman ayırabiliyor musunuz?
Danışan: Kesinlikle. Düzenli spor yaparım. Yediklerime dikkat ederim.
O anlamda kendime çok iyi bakıyorum, fit olmak benim için çok önemli.
Güzel görünmeyi önemsiyorum. Saçlarım, tırnaklarım her zaman bakımlıdır, kıyafetlerim her zaman şık ve uyumludur. Çevremden hep iltifat alırım. Bu konuda kendimle gurur duyuyorum, kendimi hiç bırakmadım.
Yaşıtlarıma baktığınızda sanki benden 10 yaş büyükler. Bence erkek arkadaşım çok şanslı ama farkında değil.
- Dr. Başak: İşinizde başarılısınız, ailenize yardımcısınız, çok fitsiniz ve güzelliğinize önem veriyorsunuz. Peki erkek arkadaşınız neden şikayetçi olabilir?
Danışan: Bunu ben de anlamıyorum. Ben sadece doğru olanı ve gerekeni gerektiği gibi yapıyorum. O ise beni çok katı, mükemmeliyetçi, takıntılı olmakla suçluyor. Ona müdahale ediyorum diye çok şikayetçi. İşine, giyimine, yemesine, içmesine, araba kullanmasına, konuşma şekline filan karışıyormuşum. Ben doğruların farkındayım, o değilse bu da benim suçum değil.

TEDAVİ EDİLMEZSE SONUÇ DEPRESYON

Yukarıda geçen diyalogdaki kişi Obsesif-Kompulsif Kişilik Bozukluğu (OKKB) tanısına uygun özellikler sergiliyor. OKKB tanısı taşıyan kişiler, terapiye çoğunlukla kendileriyle ilgili problem olduğunu düşünmezler.
Bununla birlikte kişilerarası ilişkilerde sorunlarla karşı karşıya gelebilir, başkaları kendi standartlarında davranmadığı için sosyal izolasyon yaşayabilirler.
Tedavi görmediklerinde sosyal izolasyon ve kızgınlık, kaygı ve depresyon gibi daha ciddi psikolojik sıkıntılara yol açabilir. Terapide amaç; kişinin iç görüsünü artırmak, hayatın her alanındaki katı beklentilerini, iş, üretkenlik, işlevsellik gibi alanlara verdikleri abartılı anlamı azaltmalarını sağlamaktır. Tabii diğer yandan yakın ilişkilerin, eğlence, dinlenme gibi aktivitelerin hayattaki önemini anlamalarını ve artırmalarını sağlayacak yöntemler öğretmektir.

BU BELİRTİLERE DİKKAT

Amerikan Psikiyatri Derneği’nin 2014 yılında yayınlanan Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiki El Kitabı’nın 5. edisyonuna göre (DSM-5), Obsesif-Kompulsif Kişilik Bozukluğu, aşağıdakilerden dördü ya da daha çoğu ile belirli; esnekliği azaltan, verimliliği düşüren, düzenlilik, eksiksizlik, düşüncelerini ve kişiler arası ilişkilerini denetim altında tutma uğraşlarıyla giden yaygın bir sorun:
1- Yapılan etkinliğin başlıca amacını gözden kaçıracak denli ayrıntılar, kurallar, sıralama, düzen, tasarlama ile uğraşıp durma
2- İşin bitirilmesini güçleştirecek denli eksiksiz yapma uğraşısı ve kendisine özgü aşırı katı ölçüler, yüksek standartlar karşılanmadığında işi bitirememe
3- Eğlenme-dinlenme gibi boş zaman etkinliklerini ve arkadaşlıkları dışlayacak denli kendini işe ve üretken olmaya verme, eğlenceyi veya uğraşları bile yeterli olmayı ve belirli bir düzende yapmayı gerektiren önemli işler olarak görme
4- Aşırı doğrucu, vicdanlı olma ve diğer yandan erdem, ahlak ve değerler konusunda esneklik göstermeme
5- Özel bir değeri olmasa bile, eskimiş, yıpranmış ya da değersiz eşyaları biriktirme, elden çıkaramama
6- Tam kendisinin yapacağı gibi yapacağına inanmadıkça başkaları ile görev dağılımı ya da işbirliği yapma konusunda isteksizlik gösterme, işlerin denetimini bırakma konusunda isteksizlik
7- Parayı, başa gelebilecek korkunç durumlar için biriktirilmesi gereken bir nesne olarak görme, kendisine ve başkalarına karşı eli sıkı olma, para harcamakta güçlük çekme, yaşayabileceğinin altında bir yaşam sürme
8- Katı ve inatçı olma, esneklik göstermeme, haklı olma gereksinimi, ayak direme.

Yazının devamı...
Üstün yetenekli çocukların problemleri
23 Eylül 2016

Üstün yetenekli çocuklar birçok alanda yaşıtlarından ileridedir ve çeşitli alanlarda yetenekleri olabilir. Örneğin matematikte çok ileriyken, müzikte de üstün başarı gösterebilir, çok iyi resim yapabilir veya çok iyi bir sporcu olabilirler.

Anne-babalar veya öğretmenler bu çocuklardaki farklılıkları erken yaşlardan itibaren fark ederler, çünkü bu çocuklar genellikle birçok alanda doğdukları andan itibaren gelişimsel olarak yaşıtlarına göre daha hızlı yol alırlar:

- Oturmaları, emeklemeleri, yürümeleri, koşmaları daha erkendir.

- Erken konuşmaya başlarlar, renkleri, biçimleri 2-3 yaşında tanımlayabilirler.

- Okumayı erken sökerler, genellikle okul öncesi okurlar.

- Kelime hazineleri daha geniştir.

- Hafızaları güçlüdür, hiç kimsenin hatırlamadığı detayları hatırlayabilirler.

- Meraklıdırlar, çok soru sorarlar.

- Espri yapma yetenekleri vardır.

- Her şeyi kendileri yapmak, denemek isteyebilirler.

- Okumaktan keyif alırlar.

- Bilgileri, yaşıtlarına göre daha fazladır.

- Yeni konuları daha kolay öğrenirler.

- Algılamaları daha hızlıdır.

- Birçok alana ilgileri olduğu gibi aynı anda birçok alanda yetenekleri de olabilir (müzik, matematik, spor, resim vs.)

BU YETENEKLER MUTSUZ DA EDEBİLİR

Bütün bu özellikler çocuğun hayatını kolaylaştırabileceği gibi, eğer çocuk doğru ele alınmaz ve yönlendirilmez ise onu başarısızlığa ve mutsuzluğa da götürebilir.

Örneğin, ortalama düzeyde bir sınıfta, yaşıtlarından çok daha hızlı öğrenen bir çocuğun ders sırasında sıkılmasından daha normal bir şey olamaz. Öğretmen konuyu ilk anlattığında kavrayabilen çocuk için ikinci tekrarlar veya basit örnekler çok sıkıcı gelecektir.

Üstün zekalı çocuklar sınıf veya ev ortamlarında destek görmediklerinde, beyinleri yeteri kadar uyarılmadığında, yeteneklerini kullanamadıklarında çeşitli problemler yaşarlar.

Bunların en başında tembellik gelir.

Çabuk öğrenen bir çocuk, yeteri kadar zorlanmadığında bütün akademik hayatında sıkıntısını çekeceği bir problemle karşı karşıya gelir: Ders çalışma, ödev yapma alışkanlığı edinemez.

ÜSTÜN ZEKALI OLDUKLARINI SAKLAYABİLİRLER

Bazı çocuklar da ‘inek’ gibi takma isimlerden korktukları için daha düşük bir profil çizmeyi yeğleyebilirler.

Yapılan araştırmalar, üstün zekalı kızlar ve erkekler arasında bazı değişiklikler ortaya koymuş. Kızların, erkeklere nazaran hata yapmaktan daha çok korktuklarını, sınıf arkadaşları arasında ‘üstün zeka’ olduklarını saklamaya daha meyilli olduklarını, ‘üstün zeka’ olmanın yarattığı sosyal zorluklarla baş edebilmek için daha fazla sosyal ilişkilere ihtiyaç duydukları ve arkadaşlarıyla daha fazla konuştukları bulunmuş. 

Anne-babaların ve öğretmenlerin çocuklarının daha karmaşık sosyal ve duygusal problemlerle karşı karşıya gelmelerini önlemek için bu konulardan haberdar olmaları gerekir.

OKULDA BAŞARISIZ OLABİLİR DERS NOTLARI DÜŞEBİLİR

Üstün yetenekli bir çocuk doğru ortamda değilse, tembelliğin yanında aşağıdaki problemleri de yaşayabilir.

- Dikkat dağınıklığı

- Organize olmama

- Ödevleri teslim etmeyi ihmal etme

- Derslerde dikkat dağıtacak davranışlar yapma

- Sorumluluklarını yerine getirmek için son dakikaya kadar bekleme

- Başkalarını suçlama

- Bahaneler üretme

- Yarışlardan, kıyaslamalardan kaçınma

- Okulda sıkılma ve okula isteksiz gitme

- Öğrenme isteğini kaybetme

- Ders notlarında düşüş

- Mutsuzluk

- Tatminsizlik

- Özgüven eksikliği

- Motivasyon kaybı

- Mükemmeliyetçilik

BİR UZMANDAN YARDIM ALIN

Üstün yetenekli çocukların duygusal, sosyal ve eğitim ihtiyaçları diğer çocuklardan farklılıklar gösterir. Onların her şeyi kolay algılayıp kolay çözdüğünü gören anne-babalar, çocukların başka türlü zorluklar yaşayabileceğini düşünmezler. Oysa üstün yetenekli çocukların özel ihtiyaçları vardır.

Çok okuyan, çok soru soran, sorularıyla sizi zorlayan, çabuk sıkılan, birçok konuda yeteneği olan, bu yetenekleri yüzünden hayatta ne yapmak istediğine bir türlü karar veremeyen, maymun iştahlı gibi gözüken, yaşıtlarıyla bazen eğlenemeyen, anlaşamayan bir çocuğu yetiştirmek özel bir çaba ister.

Eğer bu konuda gerekli kaynaklarınız yoksa hem okulundan hem de bir uzmandan yardım alabilirsiniz.

ONU YALNIZ BIRAKMAYIN

Anne-babalar, çocuklarının her şeyi kolayca yaptığına güvenerek onları yalnız bırakmamalıdır. Sık sık okuluna gidip akademik hayatını, sosyal hayatını gözden geçirmeli, çocuğun yaşadığı problemleri erken ele alabilmek için öğretmenleri ile ilişki içinde olmaya gayret göstermelidir. Önemli olan çocuğunuzun özel ihtiyaçlarının farkında olmak ve hayatını bu doğrultuda planlamaktır. Yeteneklerini, zekasını kullanabileceği ortamlar bulduğu sürece hiçbir problem yaşamadan mutlu bir çocukluk geçirecektir. 

Yazının devamı...
Affetmek
9 Eylül 2016

Bayramlar, küslerin barışması için fırsattır. İçinizde günlerce, aylarca tuttuğunuz kızgınlıktan vazgeçmek için bir fırsattır. Bayramlar, “Affedersem gururum yerle bir olur” ya da “O affedilmeyi hak etmiyor” gibi nedenlerle kızgınlığınızı korumaya çalışan negatif iç sesinize etkili bir müdahaledir. Bayramda sorgusuz sualsiz affedilir ve her şey normale döner. Çünkü affetmek insana iyi gelir. Çünkü affettiğinizde geçmişi değil ama geleceği değiştirebilirsiniz.
Diğer yandan bağışlamak zordur. İnsanlar ‘şimdi’de yaşamakta zorlanır. Geçmişte yaşamak veya geleceğe dair hikayeler yazmak en sık yaptığımız hatalardır. Geçmişi değiştiremeyeceğimizi bilmemize rağmen hiç durmadan geçmişte yaşananları düşünür ve “Acaba ne farklı olurdu” diye düşünüp durur, kızgınlığımızı canlı tutmaya gayret gösteririz.

AFFETMEK, KENDİMİZLE İLGİLİ BİR SÜREÇTİR

Yaşananları hatırlamak tekrar tekrar acı duymamıza neden olur. Gerçek hayatta sadece bir kez canınızı acıtan olayı yüzlerce kez zihninizde yaşadığınızda yüzlerce kez acı duyarsınız. Ve canınızı acıtan kişiyi bundan sorumlu tutarsınız. Oysa yüzlerce kez acı duymanıza neden olan kişi artık o değil, kendiniz olduğunu farkında değilsinizdir.
Affetmek, işte bu nedenle aslında kendinizle ilgili bir süreçtir. Geçmişte yaşanan olayla ilgili artık hiçbir şey yapamayacağımızı kabullenip geçmişte yaşamayı durdurmak ve olanları sürekli aklımızda tekrar ettiğimizde daha fazla acı çektiğimizi görmektir.
Bu konuyla ilgili yıllar önce okuduğum bir cümleyi hiç unutmam: “Dargınlık; zehir içmek ama başkasına zarar vermesini ummak gibidir.” Dargın kaldığımız sürece bizi üzen kişiye zarar verdiğimizi düşünürüz. İşte bu nedenle kızgınlığı canlı tutmak için olan biteni aklımızda sürekli yaşarız. O da yetmez bununla ilgili daha fazla kanıt ve taraftar toplamak için sürekli konuşuruz. İşte bu süre içinde acı çeken kendimizden başkası değildir.

BİR DÜŞÜNCEYİ SÜREKLİ TEKRAR EDERSENİZ ONA İNANIRSINIZ

Bağışlamak sadece büyük kırgınlıklar için değil, gün içinde yaşanan küçük olaylarda da uygulanabilir. Örneğin önünüze aniden bir araba girdiğinde veya kasadaki görevli sizi beklettiğinde... Ayrıca bağışlamak sadece başkalarına değil, kendi yaptığımız hatalara da uygulanmalıdır. İç seslerinizi yakalayın, kim bilir günde kaç kere kendinize kızıyor ve eleştiriyorsunuz; “Böyle söylemeseydim, öyle yapmasaydım” gibi. Kendine hoşgörülü olan, az eleştiren kişi başkalarına da daha hoşgörülü ve affedicidir.
Bu bayramda karar verdiniz ve kızgın olduğunuz kişiyi bağışlamak istiyorsunuz ama çok zor geliyor. Bir yandan affetmek istiyor, bir yandan da bu kadar uzun süredir koruduğunuz kızgınlıktan vazgeçemiyorsunuz. Çünkü kızgınlığa neden olan düşüncelerinizi o kadar çok tekrarladınız ki, şu an bile ilk günkü kadar taze ve canlı. Artık başka türlü düşünmek imkansız!
İnsan bir düşünceyi 100 kere tekrarlarsa bir süre sonra ona inanmaya başlar. Düşüncelerinizin doğru olup olmadığını test etmeye gerek bile duymazsınız, bir süre sonra size gerçek gibi gözükür. Ben size 100 kere “En güzel bardak mavi bardaktır” desem, bir süre sonar buna inanırsınız.
Öyleyse, kızgınlık yaşadığınız olayla ilgili düşünceleri zihninizde tekrarlamak yerine daha farklı, sağlıklı ve daha yardımcı düşünceler geliştirirseniz kızgınlık duygusundan kurtulmanız ve affetmeniz daha kolay olacaktır.

Affetmenizi kolaylaştıracak düşünceler

◊ Hepimiz insanız, hata yapabiliriz.
◊ Aramızda yaşananlara verdiğim anlamları gözden geçirdiğimde, ikimizin de kendimize göre haklı taraflarımız olduğunu görebilirim.
◊ Aile, arkadaş, sosyal destek hayatta çok önemli. Affettiğim kişi ile gelecekte kuracağım olumlu ilişkiler ikimiz için de çok gerekli.
◊ Hepimiz aslında elimizden gelenin en iyisini, doğrusunu yapmaya çalışıyoruz.
◊ İnsanlar kötü değil, sadece herkes hiç fikrimizin olmadığı bir yük/acı/zorluk yaşıyor.
◊ Onu seviyordum. Onunla güzel zamanlar geçiriyordum.
◊ Onu bağışlamakta zorlanıyorsam benim de yaşadığımızda bir payım olduğunu düşünüyor ve kendimi de sorumlu tutuyor olabilir miyim? Belki önce kendimi bağışlamalıyım.
◊ Hepimizin iyi niyetle davranmaya çalışırken karşımızdakini incittiğimiz zamanlar olmuştur.
◊ Fikirlerime/düşüncelerime yapışık kalmak sağlıklı değil ve bunu yapmayı bıraktığımda kendimi özgürleşmiş hissedeceğim.
◊ Yaşadığımız problemde tek suçlu ve sorumlu karşımdaki mi? Ben o sırada neler yapmıştım?
◊ Karşımdakinin empati yapmasını istiyorum, peki ben yapabiliyor muyum?
◊ Karşımdakini etiketleyerek, tek bir mürekkep damlasının bütün bir bardak suyu karartması gibi, yaptığı davranışı ‘karakter hatası’ gibi mi yorumluyorum?
◊ İnsanlar kaba, saygısız, düşüncesiz veya buna benzer bir şekilde olumsuz davrandığında, bunun benimle ilgili olduğunu düşünmek yerine, onun yaşadığı bir problem/zorluk/stres ile ilgili olduğunu düşünmek daha doğru olabilir.
◊ Konuşmalarımız sırasında ‘akıl okuma’ gibi bir hata yapmış olabilir miyim? O beni suçluyor sanırken aslında kendini mi savunuyordu?
◊ Benim de affedilmeye ihtiyacım olduğu zamanlar oldu.
◊ Tartışma veya kavga tek başına yapılamaz.

 

 

Yazının devamı...